@bitterimrjn
|
Açela Gökdil Selammm. Yeni bölümle geldim canlarım. Okuyup yıldızlarınızı ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim. İki kitabıma da oy veya yorum limiti koymadım. Koymakta istemiyorum. Keyifli okumalar 🥰❤️
Şarkı/Ahmet Kaya şiire gazele
Trabzon
Kaybolan duygular, bulunmak için yol arar.
Kendimi kaybetmiş gibiyim. Kaza geçireli bir hafta olmuştu. Alp'in beni gerçekten aldattığı ve Siyam'ın o gece ona ders vermesi ağrına gitmiş gelip benden hesap sormaya kalkmıştı. Bana anlatılan bunlardı . Çünkü ben son altı ayımı hatırlamıyorum.
Bu da beni bir boşluğa sürüklüyordu. Nenem, dedem Göktuğ ve arkadaşlarımın hepsinin bana anlattığı tek şey tanımadığım adamın nişanlım oluşuydu. Alp'ten sonra nasıl hemen güvenip nişanlanmıştım.
Kendimi o dönem duygusal boşlukta hissettiğim için mi onu hemen kabullenmiştim. Sorun şu ki ailem ve arkadaşlarımla arası çok iyiydi. Kendimi bir çıkmazda hissediyorum.
"Valizin hazır Açela!" Diyen Birsen'e baktım. Eşyalarımı hazırlamak için sabah erken yanıma gelen canım arkadaşlarım. Eşyalarımı toplamama yardım etmişlerdi. Evet bugün akşam altıda Mardin'e gidiyorum.
İçime hiç sinmeyen bu yolculuk beni bir bilinmezliğe çekiyor. Hatırlamadığım bir nişanlım, bilmediğim bir şehir, bilmediğim bir aile nasıl adapte olacağım. "Ben neyapacağım orda bir başıma bari biriniz benimle gelseydiniz." Gözlerim dolu dolu onlara bakarken, oturduğum yatakta, Duru göz yaşları içinde gelip bana sıkıca sarıldı.
"Açelam güzel çiçeğim asıl biz sensiz ne yapacağız." Dedi ve ağlamamız şiddetlendi. Birsen'in uyarı dolu bakışları üzerimizde duruyordu. "Bana bakın ikinizi de yolarım. Çocuk gibi ne ağlıyorsunuz? " Diye azarladı. Duru benden ayrılıp dik dik Birsen'e baktı.
"Sen hiç üzülmüyormusun? Niye bize üzülüyoruz diye kızıyorsun? Taş kalpli kadın." Hem ağlıyor hem Birsen'e laf atıyordu.
"Üzülüyorum, ama sizin gibi kendimi paralamıyorum. İstediğim zaman Mardin'e gider onu görürüm. Oda gelir ki; bunu Siyam kendi ağzıyla söyledi söz verdi." Dedi. Bana bakıp "ağlamayı kes sende sulu göz ayaklarını bırak. Çocuk değilsin, kendine gel gideceğin ortamı bilmiyorsun. Dimdik ayakları üzerinde duran dişi panterimi geri getir. Bu sulu göz kızı hiç sevmedim." Deyip bir hışımla kollarımı tuttu, ayağa kaldırdı. Karşımda sert çehresi ile durdu ve konuşmaya başladı. "Bak Açela kolay şeyler yaşamadın. Yıllarca birlikte olduğun adam seni aldattı.
Oda yetmezmiş gibi seni ölüme götürdü." Derin bir nefes aldı. "Karşına o gece Siyam'ın çıkması belki tesadüf belki kader. Seni o gece o adama ezdirmeyip dersini verdi. Bunu hiç tanımadığı bir kadın için yaptı.
Seviyorum dediğin adam şerefsizin önünde çıkarken, karşına adam gibi bir adam çıktı. Evet belki tanımıyor, hatırlamıyorsun? Eminim ki o senin saçının teline zarar gelmesine izin vermez. Seni orda koruyup kollayacağına inanıyorum." Dedi güven verircesine konuştu. "Olurda seni üzen olursa bir telefon uzağında olduğunu unutma. Seni üzeni üzerim üzeriz. Yedirme kendini kimseye kendinden ödün verme her daim senin yanındayız." Dedi sıkıca sarıldı. "Teşekkür ederim. Iyiki hep yanımda oldunuz." Dedim geri çekilmeden Duru da kollarını bize doladı. "Kardeşlerim benim güzel kızlarım. Iyiki siz." Dedim
Aramızda en aklı başında anaç olan Birsen di. Onun verdiği her öğüdü nasihatı dikkate alırdım. Çünkü yaşanmışlıkları ona bilgelik kalmıştı. Doğru yerde doğru konuşurdu. Sarılmamızı bölen Göktuğ'un sesi oldu. "Kıskanıyorum ama ablamı biraz banada bırakın." Diyen Göktuğ beni kollarının arasına aldı. Başıma bir öpücük kondurdu.
"Ablam yegane varlığım. Ablaların gülü her zaman seninleyim senin yanındayım bunu unutma olur mu? Canını sıkan en ufak şeyde gelir alırım seni ordan." Dedi. "Vayyy kardeşim koca adam olmuş görmeyeli."Dedim sarılışına karşılık verdim. "Ee büyüdük be abla ama sen bunu kabul etmiyorsun." Yüzümü güldürmeyi başarmıştı.
"Sen her zaman benim küçük kardeşim olacaksın. Koca adam olmuş olsan dahi; sen benim sarı mavişim,küçük şempanzem olacaksın." Beni hemen kollarından ayırdı.
"Hee abla ağzıma birde emzik koy istersen." Çatmış kaslarla bana bakıyordu. "Bak bunu düşüneceğim." Dedim elimi saçlarına daldırdım. Kızlarla gülmüştük. Valizimi alıp aşağıya inmiş arabaya bildirmişti,Göktuğ. Siyam, dedem,nenem ve Seyhan terasta oturmuş bizi beklerken, çay eşliğinde sohbet ediyorlardı. Ne hakkında konuştuklarını duymadım.
Çünkü beni görmeleri ile susmuşlardı. Bunlar bir haltlar karıştırıyor ya elbet çıkar kokusu. "Açelam güzel kizum, değerlum." Devamını getiremeden kollarının arasına aldı beni dedem. Güvenli kolları sıkıca sardı beni.
"Dedem yakışıklım." Diyebildim sadece göz yaşlarım akmak için pusuda bekliyordu. "Yavrum benum güzel kizum. Ben hep senun yanundayum bir araman yeterdur. Kimsenun senu uzmesuna izun verme." Dedi başımı göğsüne gömdüm. Benim dağ gibi bir dedem vardı.
"Ah benum yakuşukli dedem. Ha bu uşak senu bırakup gidi ama dağ gibi dedesu varidur." Dedim kolay kolay şive konuşmadım. Konuşmam için can atan dedem beni kendinden uzaklaştırdı. "Ha buna bağ gideyi diye şiveli konuşayi." Dedi kaşlarını çattı.
"Ee sen hep diyesun ya şiveli konuş diye bende deduğuni yapayim." "Ha bu paçi ye bağ gider ayak konuşuyor." "Bırak da kizumi got kafalı, gel hele nenesunun kıymetlusi." Dedemin kollarından çekip kendine çekti. Buna odadaki herkes kahkahayla güldü. Tabi suratını bir asan dedemdi.
"Kukuçim güzel kizum, biz hep senun yanundayuz. Biliyorum sen kenduni ezdirmezsin sizi biz yetuşturduk. Anan baban yerune koydunuz sayguda kusur etmedunuz. Gittiğin yerde de etmeyesun Başun sıkışırsa bize demen yeterdur." Dedi gözünden bir damla yaş aktı.
"Benim sultanım hakkınızı nasıl öderiz bilmiyorum. Iyiki bizim nenemiz ve dedemiz siz siniz. Bize öğrettiğini gibi davranacağım aklınız bende kalmasın." Tek tek hepsiyle önce Seyhan sonra ben ve nihayetinde Siyam vedalaştı.
"Oğlum bak bizum Açela ve Göktuğ dan başka kimsemiz yok. Bu güne kadar kimsenin onları incitip üzmesine izin vermeduk. Sana güveniyorum. Torunuma en iyi şekilde bakacaksın ola ki; üzersen torunumu canını çok kötü yakarım." Diye bir uyarıda bulunmuştu.
"Reşit dedem, bu saatten sonra torunun bana emanet. Saçının teline sarar gelirse senden önce ben kendimi cezalandırırım. Gözün arkada kalmasın. Sizi de en kısa sürede bekliyorum." Dedi bana döndü. Elimi kendi elinin arasına aldı. Arabaya doğru ilerledik.
Hepsiyle ağlayarak tekrar vedalaşıp hava alanına gitmek için yola koyulmuştuk.
*******
Şuan ağzım açık karşımdaki özel uçağa0 bakıyorum. Yolda kendi uçağıyla gideceğiz deyince dalga geçmiştim. Dalga geçtiğim bütün kelimeleri yutmak zorunda kaldım.
Bu halime Seyhan ve Siyam gülüyordu. "Yenge iyimisin? Lan oğlum yengeye kal geldi." Diye hem bana gülüyor, hem Siyam'ı dürtüyor. Kendimi toparladım. "Şey ben dalga geçiyorsunuz sanmıştım. Gördüğüm üzere gerçekten uçağınız var." Elimi tutan Siyam uçağa doğru götürdü. "Uçağınız değil, uçağımız var hanım ağam. Benim olan her şey senin." Dedi uçağa bindik.
"Hanım ağa ne?" Dedim bu tabir çok tuhafıma gitmişti. Oturduğum koltukta benim takmama izin vermeden kendi taktı. "Söyle oluyor okyanus gözlüm. Ben ağayım ya sende eşim olunca hanım ağa oluyorsun?" Dedi kendisi yanımdaki koltuğa oturdu, kendi kemerini taktı bana döndü çapkın bir edayla göz kırptı.
Bu hareketi onu çok çekici kılmıştı. "Yani seninle evleneceğime eminsin." Dedim aynı onun gibi göz kırptım. Yüzündeki gülümseme büyüdü. Siyah hareleri kısılana kadar. "Emin olmasam şuan yanımda oturuyor olmazdın. Hatta bak buraya yazıyorum." Parmağını ikimizin arasındaki kenara koydu imza atar gibi devam etti. " Seninle bir ay içinde evlenmiş olacağım." Dedi sırtını koltuğa rahat bir şekilde yasladı.
Bakışları hala benim üzerimdeydi. "Ben olsam o kadar emin olmam. Sonuçta seni hatırlamıyorum. Ve hiç bir güç bana bir ay içinde evlilik cüzdanını imzalatamaz." Dedim. Kollarımı bir birine doladım. Sırtımı koltuğa yatırdım. Yüzümü ona çevirdim.
"Göreceğiz Açela o imzayı attığında sana bunu hatırlarım." "Göreceğiz Siyam ağa." Dedim Seyhan bizden uzaktaki koltukta oturmayı tercih etmişti. Konuşmamızı duymuyordu.
İkimizde bir süre sessiz kalmıştık uçak uçuşa geçmişti. "Siyam ben çok tedirginim. Annenler nişana katılmadı dedin beni ilk kez görecekler. Bende ilk kez göreceğim nasıl tepki vermem gerekiyor?" Siyam siyah harelerini benim mavi denizime kitledi. Bir elini yüzüme kaldırdı.
Yanağımı tüy gibi dokunuşlar bıraktı. "Ah benim naif güzel çiçeğim. Sen olduğun gibi davran seni sevmemek ne mümkün. Katılmadılar çünkü senden bizden haberleri yok." Dedi göğsünü şişirecek derecede nefes alıp verdi. "Seni biraz zorlayabilirler ama kimsenin seni üzmesine izin vermem." Elini yüzümden çekti, gözlerinde anlam veremediğim bir duygu geçti.
Kara gözlerinin bakışları efsunlu gibi insanı kendine çekiyordu. Yüzüme dokunduğunda tüm vücudum ürperdi. Vücudum onun temasına yabancılık çekmiyor. Bilakis dokunduğu her yeri sıcakcık ediyor. Hiç hissetmediğim arzu hissini ortaya çıkarıyordu.
Bizi Mardin'de neler bekliyor bilmiyorum. Onun varlığı bana güç ve güven veriyordu.
****
Geçtiğim her sokakta hayran bakışlarımı bırakıyorum. Her taş evin güzelliği, dar sokakları çok beğenmiştim.
İçinde oturduğum arabada şoför koltuğuna Siyam geçmiş, yanındaki yolcu koltuğunda oturuyordum. Seyhan kendi konağına gitmek için bizden ayrılmıştı. Arabada sadece ben ve Siyam vardık. Her geçtiğimiz sokakta bana buranın tarihini anlatıyordu. Keyifle izliyor ve dinliyordum.
" Kudüs, Venedik ve Mardin, insanlığın üç kadîm şehri olarak bilinmektedir. İslâm medeniyetin önemli bir parçası, bir İslâm şehri Mardin, sadece Müslümanlara mekânlık yapmış bir coğrafya değildir." Dedi sürdüğü arabayı yavaş kullanıyordu.
"Asur, Sümer, Pers, Roma ve Bizans dönemlerinde de bir uygarlık merkezidir. Dolayısıyla farklı din ve inançların temsilcilerinin yüzyıllardır beraber yaşadığı bir şehirdir. Bu kapsamda cami, kilise, manastır, türbe, kümbet, kale ve medreseler, medeniyet göstergesi olarak varlıklarını korumuşlardır." Girdiğimiz dar sokakta arabayı durdu. "İnelim mi geri kalan yolu yürüyerek devam edelim. Arabayı adamlar getirir." Diye fikrimi sorması bu ince davranışı hoşuma gitmişti. "Olur çok sevinirim. Oturmaktan yoruldum, bacaklarım açılır biraz." Dedim arabadan indik. Siyam yanıma geldi. Elimi tuttu, Birlikte dar sokaklarda yürümeye başladık.
"Medeniyetleri birbirine bağlayan tarihi İpek Yolu’nun kavşağındaki Mardin, Artuklu döneminde taşın estetiğe dönüşmüş şekliyle inşa edilmiş Ulu Cami’siyle görkemini korumaktadır. Yine dördüncü yüzyılda yapımı kesme taştan inşa edilmiş Deyrulumur Manastırı gözde mekân olarak çağlara meydan okumaktadır." Her detayı ince ince anlatıyordu. "Bir gün gündüz gezeriz. O vakit onları daha net görürsün." Başımı salladım. "Çok beğendim. Tarih kokuyor her taşı, ilk kez geliyorum. Gece olmasına rağmen çok güzel bir atmosfer sergiliyorlar." Dedim yürümeye devam ediyor Siyam anlatıyordu.
"İslâm medeniyetinin tevhidi özelliği kapsamında bakıldığında, Mardin’de taş işlemeciliğinin benzer örnekleri, Sivas Divriği Ulucami’sinde görüldüğü gibi, Endülüs Kurtuba Ulu Camisi’nde ve Hindistan’daki Taç Mahal’de de varlık bulmuştur." Merakıma yenik düşerek sordum.
"Her detayı nasıl bu kadar biliyorsun? İçinden rehber çıktı sanki." Beni kendine çekti. Hatta bir kolunu omuzuma attı. "Buraya işlenen Her taşı ezbere biliyorum. Sultanım hikaye diye anlatırdı. Biz küçükken, ama ben anlattığı Her şeyi araştırırdım. Onun için merak ve hafızam iyi." Dedi anlatmaya devam etti.
"Mardin’deki mimari zenginliği, sanatın bir diğer sahası müzikte de görmek mümkündür. Reyhanî denilen oyun/ritüel/ayin, enstürümantal müziğiyle, mekân ve coğrafyaları aşan mistik bir hakikat arayışını çağrıştırmaktadır." Dedi durdu. O durunca bende durmak zorunda kaldım.
Yüzünü bana çevirdi. "Düğüne kadar reyhani öğrenmelisin? Bunu diyen ben şuan kendime şaşırıyorum. Çünkü bu oyunu bana kimse oynatamazdı." Dedi alık alık ona baktım.
"Neden? Niye öğrenmeliyim ve ben neden oynamalıyım?" Diye sordum. "Çünkü sen benim gelinim olacaksın. Siyam ağaya yakışır bir hanım ağası olacak. Bunu tüm Mardin görecek ve bilecek." Dedi.
"Peki bu hanım ağalığı ve burayı sevmez Seninle evlenmezsem ne olacak?" "Bunun mümkünü yok gönlümün yari." "Çok büyük laflar bunlar Siyam." "Büyük laflar olabilir kendimi tanıyorum. Senin bu elini tuttum ya dönüşü ölüm olur benim için." "Ben kendime güvenmezken sen nasıl bu kadar emin oluyorsun benden? Şaşırmamak elde değil." Dedim tekrardan yürümeye başladık.
"Çünkü sende kendimi görüyorum. Bunu nasıl yapıyorsun bilmiyorum." Dedi ve devasa tahtadan yapılmış, oyma desenleri olan kapının önünde iki adam duruyordu. Siyam'ı görünce kendilerine çeki düzen veren adamlar! "Hosgeldin ağam." Dedi kapıyı bizim için açtı. "Hoşbulduk Mehmet var mı bir sıkıntı?" Diye sordu Siyam. Anlaşılan onun konak dediği eve gelmiştik. Kocaman bir avlusu olan iki katlı devasa diyebileceğim taştan yapılmış bir sanat eseri olan konaktı.
"En son bıraktığın gibi ağam." Dedi Mehmet denen adam.
Elimi bırakmadan içeri girdik. Girdiniz avluda birde her kesin gözü bize döndü. Bakışlar bir Siyam da, bir bende birde el ele tutuşmuş elimizde gidip geldi. Bakışları beni germeye başlamıştı. Yerimde tediginlikle kipirdamaya başladım. Siyam elimi daha sıkı tutup bir iki adım attı.
Onların karşına geçti. Sadece benim duyabileceğim seste "Elimi bırakma hiç bir şey söyleme sadece yanımda dur."Dedi. Neler beni bekliyordu? Bu insanlar niye bana öfkeyle bakıyordu? Bize doğru gelen yaşlı kadın ve adam. "Hoşgeldin Oğlum." Dedi yaşlı adam. "Hoşbulduk baba." Diyen Siyam yaşlı adam demek onun babasıydı.
Bir Siyam'a bir bana baktı. Elimden tutan adam beni hiç bilmediğim bir şehre, bilmediğim bir eve ve tanımadığım insanların içine getirdi."Oğlum elinden tuttuğun kız kimdir?" Diye soran pala bıyıklı, aklar düşmüş, hafif kilolu bir ağa gibi duran yaşlı adam
"Nişanlım sevdiğim kadın." Diyen elinden tuttuğum adam. Her kese beni öyle bir tanıttı ki; hepsinin beti benzi attı.
Benim gibi şok olan karşımdaki kişiler "Ne nişanlısı? Sen zaten Evin'le nişanlısın."Diyen yaşlı kadın. Bu annesi olsa gerek. Duyduklarımla bir kez daha şok yaşadım. Ne demek başkasıyla nişanlı? Kendi kendime sorduğum soruyu yanıtlayan elimden tutan Nişanlım olduğunu söyleyen Siyam oldu.
"Onunla hiç bir zaman nişanlı olmadım. Size onu sevmediğimi söyledim. Onu kardeşim gibi gördüğümü söyledim. Ama siz kendi kafanıza göre oynamaya devam ettiniz." Dedi ve bana döndü. "İster kabul edin ister etmeyin. Ben Açela'ýı seviyorum onunla evleneceğim. Ha yine de yok diyorsanız bundan sonra ne adımı duyar, nede beni görürsünüz." Dedi elimden tuttuğu gibi beni merdivenlere doğru yukarı çıkardı. Arkamızda şaşkın bakışlar bırakarak çıktık.
Bizi bağımsız olan bir odaya götürdü. Oda demek yanında hafif kalırdı. İki bölmeli olan oda içeri girince bizi karşılayan kahve rengi deri bir oturma grubu vardı. Köşede bir şömine karşısında iki tane vizon rengi berjer vardı ortalarında küçük bir sehpa üstünde bir demet taze siyah gül vardı.
Karşıdaki bölmede yatak görünüyordu. Orasıda yatak odası olmalıydı. Eğer sinirli olmasaydım odayı inceleyebilirdim.
Öfkeyle arkamı döndüm. Çünkü arkamda duruyordu, sadece baba bakıyordu. "Bana bir açıklama borçlusun bu ne demek oluyor?" Dedim dişlerimin arasından zaten tüm hayatımı geride bırakıp gelmiştim ben buraya. Karşılaştığım manzara bu olmamalıydı.
"Lütfen sakin ol. Daha yeni büyük bir operasyon geçirdin. Gel söyle oturalım sana her şeyi açıklayacağım." Dedi elimi tuttmaya çalıştı. İzin vermedim öfkeyle kendimi deri koltuğa bıraktım. "Seni dinliyorum." Oda yanımdaki yerini aldı. Bir ayağını kalçasının altına koydu, karşılıklı oturduk.
"Sana her şeyi anlatacağım sadece sakince dinle lütfen." Konuşmadan başımla onayladım. Derin bir nefes aldı. "Annem ve yengem yıllardır Evin'le evlenmem için zorluyor. Bunu asla kabul etmedim etmemde o kız kardeşim Zelal'den farkı yok. Onu o gözle görmedim, annem ve Atike yengem o kızın aklınıda bulandırdılar. Yıllardır kendilerine göre kurup duruyorlar. Ben burda bile yaşamıyorum. Onların olduğu ortamda bulunuyorum. Babaannem Sultanım çağırmasa gelmezdim. Burda kıramayacağım tek kişi.
Trabzon'a da onlarla bu konudan dolayı kavga edip gelmiştim. Iyiki de geldim. Karşıma sen çıktın. Bu kalbimde de senden başkasına yer yok. Gidelim burdan dersen şimdi kolundan tutar çıkar giderim." Dedi gözlerini benim mavilerime hapsetti. Benden ona bir yanıt vermemi bekliyordu. Ne tepki vereceğimi nasıl karşılamamı bekliyor.
Benden önce olan bir olay bunu nasıl karşılamam gerekiyordu hiç bir fikrim yoktu. Ona baktım "bilmiyorum ne yapmam gerekiyor bilmiyorum. Bana bunu düşünmem için zaman ver. Yaşadığım kolay şeyler değil. Hafızam ne zaman yerine gelir bilinmez. Seni de kendimide kötü bir sonuçla bırakmak istemiyorum." Dedim.
"Ne kadar istersen okadar zamanın var. Yeterki bu önemsiz konu için bizi başlamadan bitirme." Ayağa kalktı. Kapı çalındı. Ağam müsade varmı? Valizlerinizi bırakacağım." Diyen az önce kapıdaki Mehmet'i.
Yanında kahve renkli gözleri, kumral teni olan genç bir kız vardı. "Getir Mehmet Sevgi sende Açela hanımına yardım et. Eşyalarını dizmeye" Dedi bana döndü. Mehmet valizleri köşeye bırakıp çıktı. Adı Sevgi olan genç kız valizleri içeri doğru götürdü.
"Sen biraz dinlen yorucu bir gün geçirdin. Bir şeye ihtiyacın olursa Sevgi' ye söylersin. Ben birazdan dönerim." Dedi gözlerindeki mahcubiyet okunuyordu. "Tamam." Diyebildim. O sessizce odadan çıktı. "Hanımım nasıl dizeyim eşyalarını?" Diye sordu. Benim kapıya olan boş bakışlarımı ondan duyduğum ses bölmüştü.
"Hanımım demesen sadece Açela desen yeter." "Olurmu öyle Hanımım nasıl isminizi zikrederim." "Olur olur ben öyle istiyorum. Hadi şunları yerleştirelim. Sonra sıcak bir duşa ihtiyacım var." Dedim. Eşyaları yerleştirmiştik. Sevgi kahve yapmaya inmiş bende duşumu almış. Bedenime sarmış olduğum havluyla çıkmıştımki odada gördüğüm sülietle olduğum yere mıh gibi çakıldım.
Benim gibi oda beni böyle görmeyi beklemiyordu. Baştan aşağı beni süzdü. Sonrada yüzüme baktı. Onun kulakları kızarmış benim bütün bedenim hem titriyor, hem kızarmıştı. Zar zor dudaklarımdan "Siyam!" Çıktı. Oda "Açela!" Demişti.
Bir birimize bakmaktan başka bir tepki verememiştik.
|
0% |