@bitterimrjn
|
Selam canlarım, kuzularım. Yeni bir bölümle geldim sizlere Keyifli okumalar. Yorumlarda buluşalım.
Şarkı. Ümit Sayın/ Gül Beyaz Gül
Bilmezler yalnız yaşamıyanlar, Nasıl korku verir sessizlik insana; İnsan nasıl konuşur kendisiyle; Nasıl koşar aynalara, Bir cana hasret, Bilmezler.
Yalnızlık şiiri/ Orhan Veli Kanık
GÖZ YAŞI
Sofrada oturmuş annem ve babama bakıyorum. Aralarındaki sevgi öyle büyüleyici ki saatlerce izleyebilirim. "Benim de evleneceğim."Dedim yarım yamalak konuşmamla babam gözlerini fal taşı gibi açtı. "Ne dedin sen?" Bana yaklaştı. "Bende evleneceğim bende kocamı seveceğim." Dedim. "Hanım bu kız ne diyor? " Diye anneme baktı. Annem omuz silkti. "Kızın bizi bırakıp gitme derdinde." Dedi annem yüzü o güzel gülümsemesiyle ay gibi parlıyordu. "Ben kızımı kimseye vermem. Hem kim miş o evleneceğin kişi söylede hemen imha edeyim?"
Kıkırdadım. "Bilmiyorum ki; büyünce beni de annemi sevdiğin gibi bir kocam olsun." Dedim. Babam beni kucağına aldı. "Ben anneni ve seni çok seviyorum. Senide kimseye vermem. Yok öyle kızımı benden alacak adam var mı?" Dedi elimi yanağına koydum. "Ya olursa yinede izin vermezmisin? " Dedim "vermem" dedi. "Bende kaçarım ki;" daha ne kadar şaşırır bilmiyorum babam ters ters baktı. "Ne yaparsın? Ne yaparsın? " Dedi gerçek olmayan bir kızgınlıkla "kaçarım beni vermezsen kaçarım." Diye kıkırdadım. "Var olmayan damat adayına düşman ettin, beni kızım." Güldü.
"Seni çok seviyorum babacığım seni de anneciğim."Dedim sarıldım ikisine "Bizde seni çok seviyoruz güzel prensesim." Dedi annem saçlarımı okşadı. Sarıldı sıkıca babam.
******
"Anne..." diye bağırarak uyandım. Nerde olduğumu idrak etmeye çalıştım. Hastahane odasında yatakta yatıyordum. Etrafa bakındım kimse yoktu. En son olanları hatırlamaya çalıştım. Cihad'ın elindeydiydim. Parmaklarıma baktım sargı yapılmıştı. Göğüs kafesimde ki kemikler ciğerime batıyordu. Anka beni bulmuştu. Sonra Cihad'i dövmüş bana satılmıştı. Özür diliyorum benden geç geldiği için. Canım acıdı. Cihad Anka'ya silah dogrultmuş sıkılan silahla bağırmıştım.
Birden aydınlanma yaşayarak Anka iyimi nerde o? Niye burda değil? Etrafıma bakındım yavaşça yataktan indim. Elimdeki serumu çıkardım. Kapıya doğru ağır adımlarla ilerledim. Kapı kolunu çekip açtım. Karşımda eli havada kalan ela gözlerine vurulduğum canımdan öte adam duruyordu. O beni süzdü, ben onu bakışlarımı içinde kaybolmak istediğim elalara tutundum. "Anka!" Diyebildim. Gerisi gelmeden boynuna sarıldım. Büyük elleriyle belime sarıldı. Sıkıca "Nefesim Zümrüt'üm." Dedi göz yaşlarım kendine yolbulmuş şekilde aktı. Kokusunu derin derin içime çektim. Aynı şekilde o da benim kokumu çekti. "Nergis kokulum,ışığım, ayı, güneşim, can özüm." Daha ne kadar sarıla bilirsem sarıldım. Nefes alamayacak duruma gelene kadar.
"Canımın canı, kokusunda nefes aldığım." Dedim. Geri çekildim. Beni kontrol etti. "İyimisin ruhum?" "İyiyim sen varsın ya ben iyiyim." "Hadi gel içeri geçelim, ayakta çok durma." "Sen nasılsın? En son Cihad silahı sana doğrultmuştu." "İyiyim güzelim gel içerde anlatırım." Dedi beni yatağa doğru ilerletti. Bir elini belime koydu. Diğer elinide kolumu tuttu. Yavaşça yatağa bıraktı beni. Bacaklarımı yatağa doru çıkardı. Üzerime çarşafı örttü. Sol tarafıma geçti başıma derin bir öpücük kondurdu. "Şükür yanımdasın." Diye fısıldadı.
Geri çekildi sandalyeyi çekti. Sol elimi avucunun arasına aldı, parmaklarımı bir bir öptü. Bakışlarını yüzüme kaldırdı. Gözleri dolu dolu bakıyordu. Saçımın teline zarar gelse dünyayı yakardı. Parmaklarıma o kadar hafif dokunup okşuyordu acısını alıp kendisi çekmek ister gibi;
"Anka bal gözlüm bunda ne benim nede senin suçun var. Sen bana erken geldin. Ya geç kalsaydın; ya o pislik bana dokunmaya kalksaydı. bunu ne ben, ne sen kaldırabilirdin." Dedim bunun düşüncesi bile nefesimi keserken dokunuşu öldürürdü. Gözümden bir damla yaş aktı. Elini hemen o gözyaşıma götürdü.
"Şşşşh... ağlama dökme incilerini her bir göz yaşına ölürüm, öldürürüm. Saçının bir teline zarar gelirse bunun acısını önce kendime sonra da sana dokunan her ele dünyayı dar ederim." Dedi göz yaşımın aktığı yerden öptü. Akan her bir damlasının düşmesine izin vermedi.
"Kurban olurum seni bana verene. Kurban olurum her zerrene, zümrüt yeşili gözlerine, aldığın her nefese,tüm ömrümü sererim."Dedi.
"Keşke tüm acını alabilsem. Acının a sını bile hissetmesen hepsini kendime çekebilsem." Elimi uzamış sakallarına götürdüm. Dudaklarımı yuvam dediğim çene çukuruna bastırdım. Elini belime götürdü. Yavaş ve naif bir şekilde sardı kollarını belime, dudaklarımı dudaklarına götürdüm.
Şefkatle öptüm, öptü. Bir birimizin nefesleri bir birine karıştı, tatlarımız, dillerimiz ahenk ahenk bir birine karıştı yol buldu. O benim ruhum nefesim idi. Soluklanmak için geri çekildim. Dudaklarım sızladı bunu fark edip acısını almak ister gibi dudağımda ki yaralara naif dokunuşlara buseler bıraktı.
"Benim için bizim için yaşa!"Dedi. Aynı şekilde bende ona "benim için bizim için yaşa!" Dedim.
"Cihad!" Dedim. "Öldü. Kurşunu sıkamadan onu Kara Aslan vurdu. Bu kadar kolay ölmemeliydi. Onu ölmekten beter etmeliydim, ama sıkmak için kaldırdığı silahı sıkmasına izin vermedi." Cihad ölmüştü. Onu ben öldürmeliydim. Sonunda kurtulmuştuk, dünyadan bir pislik eksilmişti.
******* Yatakta uzanmış bir şekilde beynimi yoran sorularla meşgul etmiştim. Odada yalnızdım. Hastahane odasının kapısı açıldı. Gördüğüm süliet ile dona kaldım. "Zümrüt!"Dedi ve bir hışımla yanımda bitti. Hala şokun etkisinden çıkmadan bir şok daha yaşadım. Kollarını bana doladı.
"Kim yaptı bunu sana?" Dedi kolları bedenimi sarmış durumda bense tepkisiz bir şekilde duruyordum. İçerde bir hareketlilik oldu. Bakışlarım o tarafa kaydı. Önde Tura ve Sara vardı. Hemen arkasında azgın boğa gibi boyun damarları seğiren bir Anka vardı. Bir bana bir kollarını bana sarmış adama bakıyordu. "Siktir" Dedim.
"Ne oluyor lan burda? Çek hemen o ellerini yoksa ben kıracağım o ellerini." Diye gürleyerek yanıma geldi. Bana sarılı olan adamı bir çuval gibi kollarımın arasından çekip koltuğa fırlattı. Ağzım açık ona baktım. "Sen kimsin? niye ona sarılıyorsun?" Dedi.
"Ben Yiğit. Asıl sen kim oluyorsun?" Dedi. "Bana bak bir daha bu kıza sarıl göreyim! bak ben sana kim olduğumu nasıl gösteriyorum." Dedi.
"Anka!"Dedim Bakışı bana döndü. "Ne var?" "Ne yapiyorsun o benim eski bir arkadaşım." "Eski arkadaş derken? Bunu biraz açarmısın?" Bana cevap verme fırsatı vermeyen Yiğit. "Okuldan tanışıyoruz. Ve sen kim oluyorsunda hesap soruyorsun?" Bir film izler gibi olanları izleyen canım arkadaşlarıma Çınar, Asel ve Kara Aslan da katılmıştı. Dudak altından hepsinin güldüğünü görebiliyorum. Sırf olacakları görmek için çıt çıkarmıyorlardı. Anka sinirli bir şekilde Yiğit'in üzerine yürüdü. "Bana bak arkadaş markadaş tanımam. Benim tanımadığım adam gelip kadınıma sarılamaz?"
Anka niye bu kadar öfkelenmişti. Bu kıskanç hallerini hiç görmemiştim. Hem o ne demişti? 'Kadınım' sahiplenici ekini kullanarak söylemişti.
"Sen Zümrüt'ün sevgilisi misin?" Diyen Yiğit'e cevabı ben verdim. "Evet sevdiğim adam kendisi olur." "Sen.. sen bana asla bir erkekle sevgili olmam demiştin. Ne oldu?" Dedi sert bir ifadeyle bana baktı. "Sen hayırdır ? Oğlum beni delirtme alırım seni ayağımın altına."dedi Anka.
Araya Tura girdi. " Yiğit gel hadi çıkalım dışarıya bak Zümrüt'te iyi gördün." Dedi.
"Bırak Tura sen biliyorsun yıllarca peşinden koştum. Bir kere bana gülsün diye bekledim. Her defasında geri iteledi. Sabırla bekledim bir gün bana karşı duyguları olur diye." Dedi öfkeli bir sesle Anka'nın ondan aşağı kalır yanı yoktu. "Siktirtme belanı defol git." "Bu mu cidden Zümrüt bunu mu sevdin." Dedi. Dediği gibi yumruğu yedi. Tura ve Aslan Anka'yı zorla tutuyordu. "Lan oğlum hastahanedeyiz, sakin ol." Diyen Aslan onu çekiştirerek benim tarafa doğru getirdi.
Elini tuttum, bakışları bana döndü. Kızgın ve öfke saçan gözleri benim gözlerimle buluşunca hemen dağıldı. Çınar ve Tura Yiğit'i dışarı çıkardılar.
Şimdi içerde ben, Anka,Aslan, Sara ve Asel vardık. "Zümrüt bak o adamı bir daha yakınında bile görürsem onu gebertirim." Diyen Anka"ya baka kaldım. Goz kapaklarımı bir kaç defa üst üste kırptım. Bu haline kızsam mı sevinsem mi bilemedim.
"Demek ki neymiş Anka?"Dedim imalı bir şekilde "avm deki olayı hatırlatırım sana." Göz kırptım. "Bunu ve onu bir tutamazsın. Ben o kıza sarılmamıştım." Savunmaya geçerek. Aslan gülerek Anka'nın omuzuna iki kere vurdu. "Vayyy seni böyle kendini savunma pozisyona düşüren de varmış." Dedi gülüşü kahkaya döndü. Bana baktı "Yenge hanım bizimkini bu hale düşürdün ya dile benden ne dilersen."Dedi Anka onu iteledi. "Sanada eğlence çıktı." Dedi. "Hiç yalan söylemeyeceğim yenge hanım eli maşalı çıktı."Dedi Aslan.
"Elbet senide bu hallere düşürecek biri çıkar. Ha tabi o dağ ayılığını bırakırsan." Diye söyleyen kişiye döndü bütün bakışlar. Tabiki bunu söyleyen Asel idi.
Aslan ona baktı. İkisi bir süre gözlerini hiç ayırmadan bir birine baktı. Ne oluyor burda? Gözlerini kaçıran kişi Asel oldu. "Dağ ayılığımı da seven elbet biri olur. Sen kafanı yorma." Dedi Aslan Asel'e! Sara ve ben bir birimize kaş göz işareti yaptık. Burda bir şeyler dönüyordu.
"Bulursan haber et. Düğününde ilk halay çeken ben olacağım." Diyen Asel'e şaşkın şaşkın bakıyordum.
"Merak etme ilk sana haber vereceğim."Dedi. Nefesimi tuttum. İkisinin diyaloğunu izliyordum. Benle birlikte diğerleride hatta Tura ve Çınar da gelmişti. "Memnuniyetle katılırım." Dedi Asel Bakışlarını bir birinden ayırmayan ikiliye bakıp duruyorduk.
Anka "haydi odayı boşaltıyorsunuz." Dedi hepsini resmen kovdu. Aslan kapıdan çıkmak üzereyken seslendim. "Aslan teşekkür ederim. Bize yardım ettiğin için. Cihad'ı öldürmek isterdim. Yinede sağol." Dedim.
"Önemli değil yenge hanım. Anka benim can dostum. Bundan sonra sen de öyle sizi de bir birinize emanet ediyorum. Beni dağlar bekler." Dedi ve Anka ile vedalaşıp gitti.
******
"Sen çamaşırları bırak banyoya gerisini ben hallederim."Dedim şuan Anka'nın evinde duş almak için banyoya geçecektim. Ama bir türlü yalnız girmeme izin vermeyen Anka ile tartışıyordum. "Sana ben seni yıkarım diyorum güzelim hadi gel." Dedi kollarımdan tutup beni yataktan kaldırdı.
Hastahaneden sonra beni yalnız bırakmak istemeyen Anka Sara'nın hazırladığı bir valizi evine getirip yerleştirmişti. Bana bebek gibi bakan adama gülümseme den edemiyorum.
Ben ölürüm bu adama. Birlikle yavaş adımlarla banyoya geçtik. Beni küvetin kenarına oturttu. Suyu açtı. Duş jelini döktü. Fark ettiğim şeyle ona döndüm nergis yağını da koydu. Şimdi banyo benim kokumla doldu. "Bu bu benim kokum." Bana döndü saçlarıma bir öpücük kondurdu derin bir nefes çekti.
"Evet senin kokun bağımlılık yaptı. Sen yanımda olmayınca her yere senin kokunu koydum. Ama asıl güzel kokan sensin senin kendine has kokun bu kokuyu bile geride bırakıyor. Seninle güzel kokuyor." Dedi. Gel de sevme bu adamı!
"Bana izin ver üzerini çıkaralım nergis kokulum." Dedi. Elini üzerimdeki düğmeli geceliğe getirdi. Bana baktı onayımı ister gibi başımı yavaşça salladım. Ama yaralarımı vücudumdaki morlukları görsün istemiyordum. "Anka!" Dedim. "Hıım." "Yaralarıma bakmasan olurmu?" Gözlerimi kaçırdım. Elini çeneme koydu. Yüzüne doğru kaldırdı. "Benden saklayacağın hiç bir şey yok. Yara mı aldın? Birlikte iyileştiririz olmaz mı? Bırakta nelere sebep olğumu göreyim." Dedi
Elimi yüzüne kaldırdım. Uzamış sakallarında gezdirdim. Ela gözlerine bir öpücük kondurdum. Sonrada yuvam olan çukura geri çekildim. "Ölürüm sana Adam." Dedim. "Ölürüm sana Kadın." Dedi. Alnıma bir öpücük kondurdu.
Bir dizini kırıp önümde aynı boya gelmemizi sağladı. Her bir düğmeyi yavaşça açtı. İlk üç düğmeyi açıp gördüğü manzaran derin bir nefes çekti. Morarmış yerleri gördükçe yüzündeki ifade hem hüzün hem öfke doluyordu. Ellerini tuttum. "Zorlanıyorsan bırak ben hallederim." Dedim. Dinlemedi kaldığı yerden devam etti.
En son düğmeyi de açtı. Kollarımdan yavaşça sıyırdı ve kenara bıraktı. Gözlerini gözlerimden ayırmadan pijamanın alt kısmınıda indirdi. Onuda diğerlerinin yanına bıraktı şimdi karşısında sadece iç çamaşırı ile duruyordum. Beni kollarımdan tutup kaldırdı. Bir adım geri çekildi. Vücudumu baştan aşağı süzdü. Yüzündeki hüzün ve öfke görülmeyecek gibi değildi. Öyle bir nefes aldı sanki nefessiz kalmışta su üstüne çıkmış. Beni yavaşça kendi etrafımda dönderdi. Tekrar yüz yüze döndük.
Önümde diz çöktü. Ne yaptığına bakmak için başımı eğdim. Sıcak nefesini karnımda hissettim. Sonrada hafif nemli dudaklarını karnımdaki morlukları öpmeye başladı. Ben hiç bu kadar kolay ağlamazdım onunla birlikteyken göz yaşarım istemsizce akıp duruyor.
"Özür dilerim. Seni bu acıyla yaşattığım için. Özür dilerim daha erken gelmediğim için." Bir öpücük daha kondurdu.morarmış her yere şifalı dudaklarını gezdirdi. "Bu senin suçun değildi." Diye bildim. Yaralı olmayan elimle saçlarını okşadım. Ayağa kalktı. İki eliyle belimi tuttu. Önce sağ bacağımı sonrada Sol bacağımı küvete koydum. Onun yardımıyla içine oturdum. Eline şampuanı alıp önce suyu döktü. Daha sonra şampuanı döktü. Yavaş hareketlerle masaj yaparak saçımın her teli ile ilgilendi.
O kadar iyi geliyordu ki harekleri mayışıp uykumu getirmişti. "Anka!" Dedim. "Söyle güzelim." "Uykumu getirdin." Gülüşünü duydum. "Seni uyutmak ve uyutmamak en güzel aktivitem olacak bundan sonra." Dedi. Omzumun üzerinden ona baktım.
"O ne demek oluyor bayım?" "Şu demek oluyor güzelim. Bundan sonra benimle bu evde yaşayacaksın, benimle uyuyup, benimle uyanacaksın." Dedi saçlarımı duruladı. Eline lifi aldı, duş jelini sıktı ve omuzlarımdan başlayarak vücudumu yıkamaya başladı.
"O da nerden çıktı. Benim zaten evim var. Seninle yaşayacağımı da nerden çıkardın."
"Nasıl nerden çıktı? Bu saatten sonra seni bir başına bırakırmıyım sanıyorsun." Boynumu kollarımı yıkadı. Beni yavaşça kendine çevirdi. O hala kuvetin kenarında oturuyor iki bacağını küvete koymuştu. Eli sütyen kopçama gitti. Hiç zorlanmadan klipsini açtı. Kollarımdan sıyırdı. Onuda diğer çamaşırlarımın yanına bıraktı.
Şimdi üst bedenimin tüm çıplaklığıyla karşısında duruyorum. Köpükler gögüslerimin ucunu sadece kapatıyordu. Yüksek bir sesle yutkundu. Bakışları göğüslerimden gözlerime çıktı. Koyulaşmış elaları şehvet kırıntıları doluydu.
"Benim bir fikrimin önemi yok mu? Belki sende kalmak istemiyorum." Dedim aslında bu fikri hoşuma gitmiş. Ama onu kıvrandırmak hoşuma gidiyordu. Gözlerini ayırmadan. "Tabi ki de bir fikrinin olması önemli, bu fikrin benimle olması yönündeyse seve seve ha ama yok fikrin olumsuzsa siktir et." Şaşkınlıkla ona bakıyorum. "Terbiyesiz." Dedim koluna vurdum. "Şuan pek terbiye takınacak bir pozisyonda gözüküyoruz." "Çek o bakışlarını göğüslerimden." Bu deyişime sırıttı. Hemde en çapkın haliyle "Şu an yarılı olmasaydın bu konuşmayı başka pozisyonda yapıyor olurdum. Ve o bakışlarımı çekme niyetinde değilim. Her gün gördüğüm bir manzara değil sonuçta." Göz kırptı.
"Bundan sonra görmeyeceğinde malum." "Sen öyle san. Geceleri onlarla uyuyup onlarla uyanacağım." "Sen.. sen bu edepsizliği arşa çıkarmaya başladın pes." "Bence de pes etmen lazım. Yaralı olduğunu umursamadan kendimi o küvette bulabilirim." Ve elini enseme attı. Beni kendine çekip dudaklarını dudaklarımla buluşturdu. Naif dokunuslarla öpüyordu. Dudaklarım iyileşmemişti. Eskisi gibi de acımıyordu. Diğer eli suyun içindeki göğüslerimi buldu. Sert olmayan bir şekilde ovalıyordu. Dudaklarımdan bir inleme sesi firar etti. Ensemde ki eli belime ordan kalçalarıma doğru indi. Acıtmayacak bir şekilde sıktı. Hafifçe dizlerimin üzerine kalktım. Yaralı elimi boynuna attım.
Neşet alma ihtiyacı duyup geri çekildim. "Beni öldürüyorsun güzelim." Alnını alnıma koydu. Göğüslerim tüm çıplaklığıyla onun göğsüne değiyordu. Onun üstündeki siyah tişört ıslanmıştı. Göğüs kafeslerimiz inip kalkarken bir birimize sürtünüyordu bedenlerimiz. "Seni bir saniye bile burdan çıkarmazdım. Yaralı olmasaydın. Bunun hepsini en sert şekilde iyileşince telafi edeceğime emin olabilirsin." Gülümsedim.
"Çok beklersin. Evlenmeden olmaz." Dedim "Bana hemen şimdi nikah kıydırtmaya kalkma." "Eskiler ne der bilirmisin. Evlenmeden önce göster ama elletme derlerdi." Şaşkın şaşkın bana baktı.
"Başlatma eskilerden zaten ne zaman elletmeye kalksan biri bozuyor o an."
"Bak evren bile buna karşı" güldüm. "Sikerim şimdi evrenide, eskileride beni delirtmeden çık şu küvetten." Sitem dolu sesiyle beni durulamaya başladı. "Seni yerim be adam." "Ye ye emrine amadeyi." Kıkırdadım oda başını iki yana sallayarak güldü. Bir güzel durulayın dolaptan beyaz bir bornoz çıkardı. Üzerime geçirdi. Alt iç çamaşırımıda çıkarmıştım. Saçlarıma da bir havlu sardı. Banyodan çıkardı. Onun yatağına doğru ilerledik. Beni yatağa oturttu. Elbiselerimi yerleştirdiği dolaba ilerledi. Kapağı açtı bana ayırdığı bölümden rahat giyineceğim şortlu bir gecelik takımı çıkardı. Çekmeceden iç çamaşırı da çıkarıp yanıma geldi. Bir dizini kırıp önümde eğildi. Bana izin vermeden kendi açtı bornozun kuşağını açtı yavaşça omuzlarımdan indirdi. Eline iç çamaşırımı aldı. "Sütyen giymeyeceğim rahat uyuyamam." Dedim. "Tamam güzelim sen nasıl istersen." Bakışlarını yüzümden hiç çekmeden kalın askılı ipek olan geceliğin üstünü giydirdi. Alt çamaşırımı ve şortu da özenle giydirdi. Bornozu ve saçımdaki havluyu alıp banyoya gitti. Bir süre sonra elinde tarak ve saç kurutma makinesi ile geldi. Ben yatakta oturuyor pozisyonda onu bekliyordum.
"Saçını kurutalım, sonrada güzel bir uyku çekelim." "Sen mi kurutacaksın?" "Tabiki ben kurutacağım. Bundan sonrada hep ben kurutacağım." "İşte buna hayır demem." Keyifle arkama geçti. Bende sırtımı ona çevirdim. Fişi taktı önce taradı, sonra özenle kuruttu. İşi bitince saçlarıma derin bir öpücük bıraktı. "Kokuna hastayım. Bu kokun benim cennetim." Dedi elindekileri banyoya bıraktı. Kendi üzerine bir eşofman altı tek giyip yanıma geldi. Örtüyü kenara çekti uzandı benide kollarının arasına aldı. Göğsündeki Anka kuşu dövmesini ilk kez görmüştüm. Daha önce üstü çıplak hiç görmemiştim. Elim göğüs kafesindeki Anka kuşuna gitti. "Ne zamandan beri var bu dövme?" Çok güzel iki kanadını açmış bir şekilde duran Anka kuşu dikkatlice bakınca Anka kuşunun kalbinin üzerinde Zümrüt renginde parlayan bir taş duruyordu. "Beş yıl önce babamın ölümünden bir yıl sonra yaptırdım." "Peki bunun bir anlamı var mı? Bence dövme yaptırmak insanın kendi ruhunu dışarı yansıtması dır. İçindeki duyguyu bir dövme olarak dışarı yansıtırsın." "Evet bir anlamı var. Senin boynundaki o nergis dovmesi gibi anlamlı. " Elim boynumdaki dövmeye gitti. "Onu yaptırırken annemi ve babamı düşünerek yaptırdım. Onlar bana hep nergis kokulum diye seslenirdi. Onları bana hep hatırlatan bir şeyi kazımak istedim. Onları ne zaman özlesem Elim hep oraya gider yanımda olduklarını hissederim" Dedim buğulanan gözlerimle başıma konan sıcak bir öpücükle daha çok ona sokuldum. Anka ellerini belime sardı.
Anka kuşunun hem hikayesini hem anlamını anlatmaya başladı.
"Anka Kuşu yeniden doğuş, var oluş ve dirilişi simgeler. “Kendini aramanın sembolü” olarak da bahsedilen Anka Kuşu, aslında ‘sabreden, emek veren herkes yeniden doğuşunu yaşatır.‘ dedi. Onu sessizce dinlemeye devam ettim.
"Anka kuşu kendini feda ederek ölen efsanevi bir kuştu. Öleceğini hissettiği zaman, kendisine ağacın kuru dallarından bir yuva yapar, ne olduğu anlaşılamayan bir yapışkanla yuvayı sıvar, güneş ortaya çıkıp kuru dalları yakıncaya kadar da içinde ölümünü bekler. Anka Kuşu bu yuvada yanarak ölür. Öldükten sonra üç gün ölü kalır (bu ayın karanlık zamanıdır) ve üçüncü gün kendi küllerinden yeniden yükselir derler." Dedi Anka kuşunun hikayesini biliyordum ama onun dudaklarından dinlemek çok daha anlamlı oluyordu.
Başımı göğsünden kaldırdım. Çenemi göğsüne yaslayarak onu dinlemeye devam ettim. Elini yüzüme gelen saçları kulaklarımın arkasına sıkıştırdı, anlatmaya devam etti.
Anka Kuşu hikayesi; Efsaneye göre Anka Kuşunun Kaf Dağının tepesinde yaşadığı söylenmektedir. Kuşların hükümdarı olan Anka Kuşu, diğer adıyla Simurg, bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar, Simurg’a inanır ve zor durumda kaldıklarında onları kurtaracağını düşünürlermiş. Bir gün kuşlar dünyasında her şey ters gitmeye başladığında, kuşlar Simurg'un geleceğini düşünerek beklemeye koyulmuşlar. Fakat Simurg ortada görünmemiş. Her şeyin bittiğini düşündükleri bir anda, çok uzaklardaki bir ülkede, Simurg’un kanadından bir tüy bulunmuş. Umutları yeniden yeşeren bütün kuşlar, birlik olup hep beraber Simurg’un yuvasına gidip ondan yardım istemeye karar vermişler. Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağının tepesindeymiş. Oraya varmak içinse birbirinden çetin, İrade, Aşk, Cehalet, İnançsızlık, Yalnızlık, Dedikodu, Ben isimli yedi dipsiz vadiyi aşmaları gerekiyormuş. Aşk Denizinden geçmişler, Ayrılık Vadisinden uçmuşlar, Hırs Ovasını aşıp, Kıskançlık Gölüne sapmışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar, söylenenler, şikayet edenler, yorulanlar, düşenler olmuş. Simurg’un yuvasına ulaşanlar öğrenmişler ki Farsça "si", "otuz", "murg" ise "kuş" demekmiş. Yani "Simurg – otuz kuş" demekmiş. Her biri Simurgmuş. Anlamışlar ki aradıkları aslında hükümdar değil kendileriymiş." Dedi soluksuz anlattığı efsaneyi dinledim.
Eli saçlarımda dolaşmaya devam etti. "Yani güzelim bu hikaye ilk seni kaybettiğimde babam anlatmıştı. Seni çok aradım. Babamı da kaybedince kendimi kaybetmiş bir durumdaydım. Kabuğuma çekilip Anka kuşu gibi ölümü bekledim. İşimden ayrıldım, annemi badeyi bir başına bıraktım. Ta ki annemin rahatsızlanıp günlerce yoğun bakımda kalması işte beni o an kendime getirdi. Ben babama bir söz vermiştim. Ailemi koruyup seni bulacaktım." Bugulanan gözlerini tavana dikti. Babasına olan özlemi benim anne ve babama eş değerdi. Dudaklarımı göğsünün üzerindeki Anka kuşunun kalbinin üzerine bastırdım. Tüm vücudu gerildi. Başımı kaldırdım yüzüne baktım. Gözlerindeki o minnetarlık ve sevgiyi gördüm. Bu paha biçilmezdi.
"O gün yeni den doğdum. Ölmüş bütün duygularım yeni den canlandı. Ailemi korudum. Ve en önemlisi seni buldum." Dedi alnıma bir öpücük kondurdu. Gözlerimi onun büyüsüyle kapattım. O anki huzur ve aitlik hissi işte buydu. Benim her şeyim olan bu adam.
"O gün bir dovmeciye gittim. Anka kuşunu o gün yaptırdım. Anla kuşu beni,aşkımı,kıskançlığımı,düşüncemi, ayrılığı, hırsı her şeyimi o gün bu Anka kuşuna hapsettim. Kuşun kalbine de senin o Zümrüt gözlerini ekledim. Çünkü sen benim kalbimsin. Sen varsan orası yaşıyor, çarpıyor. Sen yoksan ölü bir kalp var sadece." Dedi. Yaralı elime ve karnımdaki yaralara dikkat ederek kendimi biraz daha ona yaklaştırdım. Aradaki mesafeyi kapattım. "Senin varlığın, bana hayat veriyor. Sen varsan ben yaşıyorum. Sen yoksan bu bedevi kalbi neyleyim. Bir çift elaya vurmuş bu virane kalbim. Sensiz nefes almaz, her bakışına beyhude olmuş bir Leyla'yım."Dedim dudaklarıyla dudaklarımı birleştirdim. Soluksuz öptüğüm bu adam ekmeğim, suyum her şeyim. Ona olan sevgim gün geçtikçe büyüyor, hiç bir yere sığdıramıyorum.
Her insan oğlu kendini dipte bulur. Ama ordan çıkmak sadece sizde biter. Asla pes etmeyin. Düştükçe daha güçlü kalkmayı öğrenin. Kimse size hayatı altın tepside sunmaz. Bunu başarmak sizin elinizde. İstediğiniz her şey için savaşmayı öğrenin. Kendi ayaklarınızın üzerinde durmayı bilin. Öyle bir zamandayız ki her şey menfaat ve çıkar uğruna olmuş.
Kendi hayatınızın ipini başkasının yönetmesine izin vermeyin. Kendi hikayenizin kahramanı kendiniz olun. Başrol sizin.😊🥰
|
0% |