Yeni Üyelik
28.
Bölüm

18. Bölüm

@bitterimrjn

Selammm.

 

Bu aralar sitede çok sorun oluyor. Bütün gece bölümü paylaşmayı denedim malesef olmadı.

 

Evettt yeni bir bölümle daha geldim.

 

Yıldız ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim.

keyifli okumalar❤️

 

 

X hesabım @BitterimKaraRC

wattpad hesabım @Bitterimkara

şarkı/Burcu Güneş / sen benimsin ben seninim

 

 

 

 

                        YUVAM 

 

Tura'dan

 

Ben Tura Tekinoğlu 30 yaşında 190 boyunda, Zümrüdüanka'da görev yapan gizli bir teskilat üyesiyim. Ben daha doğduğum dakika beni istemeyen anne ve baba tarafından bir yetimhane kapısına bırakılmış kimsesiz kalmış çocuğum.

 

Bu güne kadar hiç onları aramadım, sormadım niye mi? Beni bir hata olarak yapan ve doğduğum an bir çöp gibi atan şahısları arama gereksinimi bile duymadım. Bir insan nasıl doğurduğunu atar ki; hiç mi vicdanları sızlamadı? Dokuz ay karnında büyüten kadın hiç mi annelik duygusu doğmadı yüreğine? Otuz yaşına geldiğim güne kadar kimseye bir eyvallahım olmadı. Onlar yüzünden asla kalbimi birine açmadım. Sevmedim, sevilmeye de izin vermedim.

 

Ya bir gün onlar gibi vicdansız taş kalpli olursam ardımda bırakacağım yıkım ne olur diye düşünmeden duramadım tek bir anım oldmadı. Bir tek Zümrüt ve Sara onlar için bu hayatta yapamayacağım tek bir şey yok. Onlar için ölür öldürürüm. Tek tutunduğum kardeşlerim canımdan öte tek varlıklarım ikisi, kan bağına gerek yok ki koşulsuz sevmeyi ben ikisinde buldum.

 

Hele Sara kırılgan çiçeğim. Yetimhaneye geldiği ilk günü dün gibi hatırlıyorum. Sarı saçları, üzerinde sarı bir elbise vardı. Fındık burnunun ucu kızarmış bir köşede ağlıyordu. Onu ilk gören Zümrüt olmuştu. Beni de yanına çağırmış o gün üç kişilik bir aile olmuştuk. Zümrüt'üm dışarıdan o kadar sert görünen ama pamuk gibi kalbi olan kızıl şeytanım.

 

İkisi içinde çok mutluyum ikisini de seven onlara değer veren adamlar çıkmıştı karşılarına Anka'nın Zümrüt'e olan aşkı değeri yadsınamayacak kadar büyüktü.

 

Onu yaralarından sarıp sarmalamıştı. Zümrüt'üm mutluydu. Olurda bana bir gün bir şey olursa gözüm arkada kalmazdı. Aynısı Çınar ve Saram içinde geçerliydi.

 

Ben düşüncelerime dalmış deniz kenarında bankta otururken. "Çok mu derin?" Diyen sesle kendime geldim. Hemen yanıma oturmuş siyah saçlı, siyah gözleri olan ama süt beyaz teni olan alımlı güzel bir kadındı.

 

Üzerinde şık siyah bir takım vardı. İçine giydiği transparan gömleği ayağında ince topuklu leopar desenli bir ayakkabı vardı. Bakışları tatlı,sevimli ama yırtıcı bir kadın gibi görünüyordu. Kolay kolay böyle bir kadını sahilde göremezsiniz.

 

Sorduğu soruya cevap vermediğim için tekrar etti. "Çok mu derin dedim." İnce ve kadifemsi bir sesi vardı. "Derin ve dipsiz." Dedim bakışlarını denize doğru çevirmişti. Aynı şekilde bende çevirdim. Derin ve dipsiz,sonu bucağı olmayan denize.

"Çok derinlere dalmayın kaybolabilirsiniz?" Yüzüme alaylı bir gülümseme yerleşti.

 

"Belki çoktan kaybolmuşumdur o derinliklerde." Tanımadığım kadınla anlamadığım bir şekilde sohbet ediyorum.

 

"Olabilir.. insan oğluyuz bazen dibi görmek gerek. Ama derin ve dipsiz yerden çıkmayıda bilmeli."

"Ya o kaybolmuş derinlikte çıkmak istemiyorsa ona ışık olacak bir şey yoksa!"

"O vakit ışığını bulana kadar o karanlıkta çabalamalı."

 

"Işığı görecek olması garanti mi ? Belki kendi kaybolduğu karanlığa bulduğu ışığı da çekerse!"

 

"Ya ikiside ışığa çıkar. Yada ikiside karanlığa mahkum olur. Bunun garantisi olmaz çabala gerisi kendiliğinden olur."

 

Bakışlarımı yüzüne çevirdim. Yüzünde mimik oynamıyordu. Bu kadında tuhaf bir şey vardı.

 

Ona baktığımı anlamış gibi yüzüme bakmadan konuşmaya devam etti. "Ne gördünüz? Bu kadar derin bakarken ne gördünüz? "

 

"Benim gibi derin bir karanlıkta kaybolan kadını gördüm." Dudağının kenarı kıvrıldı. "Peki kaybolan kadında ışığı gösterecek biri var mı? " bakışını bana çevirdi. Siyah gözlerini benim yeşillerime birleştirdi. Sağ yanağında minik bir çukur vardı. Gülüşünü merak ettim. Gülünce daha belirginleşir miydi?

 

Omuz silktim. "Belki daha denk gelmemiştir ışığına."

"Sizin gibi." Başımı salladım. "Benim gibi."

 

Bir süre daha sessizce ikimizde oturduk. Sessizliği bölen onun telefonunun sesi oldu. Çantasından çıkardı. Cevap verdi.

 

"Efendim." Yanımda cevap vermesi özel olmadığını belli etmesiydi. Karşıyı biraz dinledi "sahildeyim on dakikaya oradayım." Dedi telefonu kapattı. Çantasına koyup ayağa kalktı. Onunla bende kalktım. Boyu 1.70 vardı. "Umarım ışığını sizi karanlıktan çıkaracak kişiyi en yakın zamanda bulursunuz." Dedi ve elini uzattı. "Sizde aynı şekilde." Dedim elini sıkmak için tuttum. Parmak uçlarımdan tüm vücuduma yayılan sıcak akımı hissettim.

 

"Avukat Efrar Çakır." Dedi elimi sıktı.

"Tura Terzioğlu." Dedim mesleğimi söyleme gereksinimi duymadım. Elini çekti bir an boşluğa düştüm. Çantasından bir kartvizit çıkarıp bana uzattı.

 

"Olurda bir avukata ihtiyacınız olursa yardımcı olurum." Uzattığı kartviziti aldım.

 

"İhtiyacım olursa ilk arayacağım avukat siz olursunuz."

"Teşekkür ederim. Şimdilik gitmem gerekiyor katılmam gereken bir duruşma var."

"Rica ederim. Hoş sohbetiniz için ben teşekkür ederim."

 

"İyi günler." Dedi arkasını döndü dönmez olaydı. Rüzgarla birlikte savrulan saçlarından gelen mistik çiçek kokusu deniz kokusuyla karıştı. Tüm ciğerlerime akın etti. Ben büyüsüne kapılmış bir şekilde arkasından baktım. Gözden kaybolana kadar.

 

Ters yöne döndüm eve gitmek için yürümeye başladım. Yol boyunca aklımı karıştıran kadını düşünüp durdum.

 

 

 

*******

 

Zümrüt

 

Rüya gibi yaşadığım üç gün bitmiş, evimize dönmüştük. Evet artık evimiz diyorum. Benim evim de, yuvam da Anka'ydı. Şimdi de çatısı olan bize ait olan evim,evimiz Anka ve bana ait bir ev.

 

Şuan da ağzım açık eve bakıyorum. Önce evi sonra tatili ayarlayan Anka'ya ıslak gözlerle bakıyorum. İki katlı bir villanın bahçesinde durmuş dışarıdan evi inceliyorum.

Bahçe girişinde fiskiyeli havuzda bir anka kusu heykeli vardı öyle ihtişamlı ve güzeldi ki; gözlerimi alamadım. Etrafa bakındım, bahçede kocaman çam ağaçlarının sardığı ve meyve ağaçlarının olduğu eve bakıyorum. Hemen arkasında kocaman yüzme havuzu olan evin dışı böyle ise içini bile düşünemiyorum.

 

"Anka bu... Bu çok güzel." Kollarını belime sardı. Başını omzuma koymadan boynumu nergis dövmeden öptü. Kokumu içine çekti. "Seninle daha da güzelleşecek. Sesinle,kokunla,gülüşlerini evin her yerine canlılık getireceksin. Seninle çocuklarımla güzelleşecek, yuva olacak ömrümün nadide çiçeği." Göz yaşlarım şu 25 yılımda sevinçten hiç bu kadar akmamıştı. Bu adam nasıl bir şey?

 

Ölürüm uğruna her bir sözüne. "Senin olduğun her yer bana yuva çünkü benim evimde, yuvamda sensin." Saçlarıma bir öpücük kondurdu. Elimi tutup kapıyı açtı. Ne olduğunu anlamadan kendimi kucağında buldum dudaklarımdan çıkan çığlıkla. "Anka Napıyorsun?" Hem söyleniyor hem kollarımı boynuna doluyordum.

 

"Güzel karımı kollarımda taşıyarak evimize giriyorum."

"Yalnız daha karın değilim bayım."

Tek kaşını kaldırdı.

"Emin misin? Yüzüğü taktığım dakika karım oldun." Mınzır bir ifade ile ona baktım. "Yüzüğü taktım, bitti diyorsun?"

 

"Aynen öyle güzelim Yüzüğü taktım seni ömürlük olarak kendime bağladım."

 

Ben bu adama ölürüm demişmiydim?

 

Yanağına sulu bir öpücük bıraktım. "Ohh bu adam benim benim kocam." Başını iki yana salladı. "Ölürüm sana Kadın."

 

"Ölme benimle yaşa." Dedim. İçeri girdik. Girişte yerler beyaz içinde siyah damarları olan mermer karşılıyordu.

 

Beyaz duvardan duvara kocaman bir portmanto dolap ve büyük bir ayna vardı.

 

Sağ tarafa döndü. Kocaman bir ada tezgah ve gri, beyazın hakim olduğu mutfak çok güzeldi. Kucağında taşımaya evi gezdirmeye devam etti. Oldugum konumdan hiçte şikayetçi değildim.

 

Koridorun solundaki odaya geçti. Boydan boya camlarla kaplı olan salon nefesimi kesti. Grinin hakim olduğu salonda sağ köşesinde bir şömine vardı. Devasa bir avize şık ve moderndi.

 

Ordan çıkıp alt kata indi."indirsene beni belin ağrıyacak." Dedim. Son basamağı da inmişti. Burası biraz karanlıktı. Önce sağdaki odanın kapısını açtı. "Belim ağrımaz yavrum. Ama doğru diyorsun belim ağrırsa işine yaramam." Diyen adamın omzuna bir tane geçirdim. Kendimi kucağından indirdim. "İşime yaramayan adamı ne yapayım dimi ama?" Girdiğim oda spor salonu olarak dizayn edilmişti.

 

Belimden tutup kendine çevirdi. Dudaklarını dudaklarıma hapsetti. Beklemediğim için önce tepki vermedim.

 

Buda çok kısa sürdü. Öpüşü gittikçe sertleşti. İki bacağımı beline doladım. Bir elini saçlarımın arasına geçirdi. Bir eliyle kalçamın altında tuttu. Dudaklarımı çölde susus kalmış gibi öpmeye devam etti.

 

Ne zaman geldiğimizi anlamadığım başka bir odaya girmiştik. Odaya bakmak için biraz geri çekildim. Etrafı inceledim, burada devasa bir sinema sistemi ve antresit renginde bir koltuk vardı. Sol köşede dividi ve filmler, pikaplar la dolu bir dolap vardı. "Burasıda seninle bolca izleyeceğimiz filmlerin olduğu sinema odamız."

 

Dudaklarıma tekrardan yapıştı. Ve öpüşmeye devam ederek burdan çıkıp başka bir odaya geçti.

 

Soluklanmak için geri çekildim. Şaşkınlıkla baktım. "Burasıda oyun alanı ve kapalı havuz." Dedi. Oyun alanı dediği şey bir bilardo masası vardı. Konsol oyunu ve boks ringi vardı. Sol tarafta mini bir bar vardı. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüştü.

 

" Her detayı çok çok güzel. Ne zaman yaptın bu kadar şeyi." Dedim.

"Burayı yıllardır hazırlıyorum . Seni gördüğüm dakika içini tasarlamaya başladım. Zümrüt'lerine yakışacak bir yuvaya ihtiyacımız vardı." Bacaklarımı belinden indirip yerle temas etmesini sağladım.

"Ya beni bulamasaydın? O vakit bu ev hep böyle boş mu kalacaktı?"

 

"Bulana kadar arardım. Bir asır sürse bile arardım. Çok şükür asırlara gerek kalmadı."Saçımı kulak arkama omuzlarımdan geriye itti.

 

"Şükür seni bana verene." Elimi tutup asansörün olduğunu fark ettiğim yere doğru ilerledik. Camdan kaplı olan kabine girdik. İkinci kata çıktık. Koridorun sağındaki odaya girdi. Peşinden bende ilerledim.

 

 

 

"Burası şimdilik boş. En kısa vakitte dolması için gereken her şeyi yapacağız." Göz kırptı. Vücudumun her yerini bir sıcaklık kapladı. Elini karnıma doğru yerleştirdi. "Bir an önce burayı şişirmemiz gerekiyor." Dedi eline sertçe vurdum. "Sen çok fena bir şey oldun. Edep yahu edep." Dedim kahkahası tüm odayı kapladı.

 

 

 

"Ahh benim güzeller güzelim. Nasılda yanaklar al al." Dediği gibi odadan çıktım. Hemen yanındaki odanın kapısını açtım.

 

"Burası da bir diğer çocuğumuzun odası olacak." Dedi omzumdan öptü.

 

Soldaki odanın kapısını açtım. Burası asıl oda yani yatak odamızdı. Kocaman bir yatak ardı. Başlığı boydan boya siyahtı. Gri bir nevresim serilmiş aynı tonda perdeler vardı. Boydan boya camlar burada da hakimdi. Tavanda dev bir Anka kuşu vardı. İki kanadını açmış göğsünde yine kendi bedeninde olan dövmenin aynısı gibi bir Zümrüt taş vardı. Sol kanadında iki küçük Anka kuşu vardı. Kanatları altında duruyordu. Anka elini belime sardı. Karnıma doğru birleştirdi.

 

"Anka en çok burayı beğendim." Gülüşünü duydum. "Bence de buraya en çok sen yakıştın." Elimi ellerinin üzerine koydum.

 

"O iki küçük Anka kuşu." Gerisini getiremedim. Sol gözümden bir damla yaş aktı.

 

 

"Senin ve benim bir parçam olacak iki küçük can onlar." Beni kendine doğru çevirdi. "Zümrütlerinden alacak bir çift göz!" Göz yaşımdan öptü. "saç renginden alacak kızıl saçlar!" Saçlarımdan öptü. "Fındık burnundan" burun ucumu öptü. "En çokta yakışan çillerin den!" Çillerimi öptü.

 

"Kiraz gibi dudakların dan olan bir kız bir erkek ne çok yakışır bize." Dudaklarımı öptü. Geri çekildi. Huzurdu, sevgiydi, aşktı, nefesti, evdi, yuvamdı.

 

 

Elimi yüzüne doğru kaldırdım. " Elalarından bir çift göz." Dudaklarımı onun gibi gözünün altından öptüm. "Keskin yüz hatlarından," Sol elmacık kemiğini öptüm.

"Orantılı bir burnu," burnunun ucunu öptüm.

"Yuvam dediğim çukurdan," çene çukurunu öptüm "bal dudaklarından olan bir küçük Anka bize yakışmaz mı?" Dudaklarını öptüm.

 

"En çokta sen bana yakışmaz mısın?" Dedim. Yüzündeki gülümseme öyle bir büyüdü ki; şuan dünya durabilirdi. Gülüşüne ölünürdü.

 

"En çokta ben sana yakıştım. Geceye nasıl ay, gündüze güneş yakıştıysa bende sana yakıştım Zümrüt'üm."

 

"Gül cemalin bir saniye eksilmesin benden." Dedim sıkıca sarıldım. Nefes aldım saçlarımı öptü, kokladı. "Ölürüm her bir saç teline."

 

"Ölme benimle yasa." Dedim. Geri çekildim. Odanın geri kalanına bakmaya devam ettim. siyah camdan kaplı olan büyük bir giyinme odası vardı. Banyo siyah beyaz hakim olan renklerle dizayn edilmişti. İki kişinin rahat sığabileceği bir jakuzi vardı. Duşa kabin ve lavabo bir kaç tane dolap vardı.

 

 

Valizlerimizi boşaltıp yerleştirmiştik. Duş alıp yemek yapmaya fırsat bulamayınca Anka dışarıdan yemek istemişti.

 

Yeni evimizde huzurla yemeğimizi yedik. Yorgun olduğumuz için kendimizi yatağa atmıştık. Başımı onun göğsüne yasladım.

 

"Anka."

"Hımm."

"Yarın bizimkileri yemeğe çağıralım mı?"

"Olur güzelim sen nasıl istersen."

"Bahçede barbekü yaparız."

 

"Tamam canımın içi, ha bu arada Aslan ve timi de burda onlarıda çağıralım. Bir görevde bizimle çalışacaklar Alphan albay çağırmış onları. Pazartesi yeni görevi anlatacakmış." Başımı kaldırdım. Bir eli omzuma minik daireler çiziyordu.

 

"Yeni görev ney, var mı bir bilgin?"

"Hayır her hangi bir bilgim yok. Sadece hepimizi pazartesi Zümrüdüanka'da beklediği söyledi." Anladım Dedim. Eski konumuma döndüm. Anka kuşunun kalbinden öptüm. "İyi geceler bal gözlü kocam." Saçlarıma bir öpücük kondurdu.

 

"İyi geceler güzeller güzeli karım." Son duyduğum şeydi. Kendimi uykunun kollarına bıraktım.

 

 

*******

 

"Anka şu tabakları da kenara koy." Sabah uyanır uyanmaz arkadaşlarımızı aramış bize davet etmiştik. Sabahtan beri Anka ile bir koşturmanın içindeydik. Yeni evimizde ilk kez tüm arkadaşlarımızı ağırlayacaktık. Ben ne kadar heyecanlıysam Anka o kadar sakindi.

 

"Zümrüt Allah aşkına biraz sakin ol. Yabancı kimse gelmiyor. Her gün gördüğün insanlar geliyor." Ama sakin olmak ne mümkün.

 

"Sen niye bu kadar rahatsın? " Omuz silkti. "Hepsini her gün görüyorum, kasmaya ne gerek var." Dedi ve kapı zili çalındı. Elimdekileri masaya bıraktım. Anka ile birlikte kapıyı açtık.

 

Sara, Çınar, Tura ve Asel ilk gelenler olmuştu. Hoş geldiniz faslını hızlı bir şekilde yapıp içeri geçmişlerdi. Beş dakika sonra Aslan ve timi gelmişti. Onlarlada aynı şekilde hızlı bir şekilde hoş geldiniz demiş içeri buyur etmiştik.

 

 

Hep birlikte yemek masasına geçmiş oturuyorduk. "Eviniz tekrar hayırlı olsun. İçinde bir ömür huzurla mutlulukla oturun." Diyen Tura'ya minnetle baktım. "Teşekkür ederim. Hep birlikte inşallah."

 

 

"Eee düğün ne zaman? Malum yüzük takılmış." Bu defa soran can arkadaşım Sara. "Henüz konuş-" Lafımı kesen Anka'nın cümleleri oldu. "En yakın zamanda. Önümüzde ki görevden hemen sonra düşünüyoruz." Bundan benim niye haberim yok? "Öyle mi ?" Elimi tuttu dudaklarına götürdü küçük bir öpücük kondurdu. Bunu her kesin içinde yapması kızarmama ve utanmama neden oldu.

 

Söyleyeceğim tüm kelimeleri de unutmuş oldum sayesinde. "Öyle güzelim. Bir saat bile beklemeye niyetim yok." Elimi sıkıca tuttu. "Öhöm öhöm aile var burda gençler." Diyen Aslan'a döndük. Sadece aslan değil masada ki bütün gözler bizdeydi. Utancımdan yerin dibine girebilirdim.

 

 

"Kötü bir şey yapmıyoruz sevdiğime sevgimi sunuyorum. Bunu herkes kendi sevdine yapabilir." Dedi hiç kimseden çekinmeyen sevdiceğim.

 

"Herkes verilen kıymeti bilmiyor ne yazık ki." Dedi Aslan.

Bunu Asel'e bakarak söylemişti.

Asel kırgın bakışlarını kaçırdı.

 

 

"Asel komutanım time geri dönün ne olur sizi çok özledim." Diyen Aslan'ın timinden Umut'tu. Asel eskiden onların timindenmiydi?

 

"Bende sizi çok özledim. Ama gelemem biliyorsun." Dedi üzgün çıkan ses tonuyla.

 

"Gelmeni isteyen yok zaten sana o kapı kapandı." Sert çıkan Aslan hepimizin bakışı ona döndü. "Gittiğin gün tüm kapılar kapandı." Asel'in gözünün içine bakarak söylemişti.

 

Asel zorla yutkundu. Bakışlarında acı ve üzgünlük vardı. Aslan'ın her sözü sanki kalbine hançer gibi batıyordu.

 

"Kapıların kapalı olduğunun farkındayım. O kapıyı çalsamda ne kapıyı açan eskisini bulur, nede kapıyı çalan eskiyi bulur. En iyisi hiç çalmamak." Dedi Asel.

 

Bu defa yutkunan Aslan oldu. Masadaki her kes sessizce ikisini izliyor ve dinliyordu. "O kapıyı kendi ellerinle sen kapattın. Ardına bakmadan çekip gittin." Asel başını salladı. "Hiç bir bildiğin yok." Dedi.

 

Aslan öfkeli gözlerini Asel'e dikti. "Ben ne biliyorum, biliyormusun?" Derin bir nefes aldı. "Değmeyecek birini köpek gibi sevdiğimi bilmiyordum." Asel'in gözleri doldu. Başını aşağıya eğdi. Sonra dudaklarına acı bir gülümseme kondurdu. Aslan'ın gözlerinin içine baktı.

 

"Keşke beni hiç sevmeseydin. Ardımda bu kadar acı çekmezdin." Dedi.

"Keşke seni hiç tanımasay-" lafını bitirmesine izin vermeyen Anka oldu. "Aslan pişman olacağın sözler söyleme." Aslan'ın öfkeli bakışları Anka'yı buldu.

 

"Ne dediğini duymuyormusun?" Elindeki çatalı sinirle yamultmuştu.

 

"Duyuyorum ama sende sakın ol." Diyen Anka. Aslan'ı daha da sinirlendirdi. "Lan onu en çok sen biliyorsun. Onu köpek gibi sevdiğimi, yıllarca bana baksın beni görsün diye çabaladığımı." Derin bir nefes aldı. Boynunu saran gömleğin düğmesini açtı.

 

"Çabalamam sonunda değdi dedim. Sevgime karşılık verdi. Onun bir saç teline dünyayı yakardım." Öfkeli gözlerini Asel'e dikti yeniden.

 

"Sonra ne yaptı biliyormusun göreve gittiğim gün istifa dilekçesi vermiş. Bizimle o göreve gelmedi,Yaralıydı kıyamadım ona götürmedim göreve. O görev dönüşü yüzüğümü alıp karşına çıkacak evlenme teklifi edeceğim diye görevi en hızlı şekilde bitirmeye çalıştım." Asel bunu beklemediği için gözünden bir damla yaş aktı.

 

"Görevi bitirdim sağ salim döndüm. Koşarak sevdiğim kadını görmeye gittiğim odada beni ne karşıladı. Bomboş bir karargah odası. Karargahın her yerini aradım bulamadım. Sonra ne oldu?" Asel bakışlarını önündeki tabağa çevirdi. Suçlu bir çocuk gibi.

 

"Bölük komutanı ve albay beni çağırdı. El mecbur gittim yanlarına ama bilmiyordum ki dünyamın başıma yıkılacağını. Elime bir zarf tutuşturdular. Okuduğum satırları anlamadım kabul etmedim defalarca okudum. Yinede bir anlam bulamadım."

 

Sinirle ayağa kalktı. Anka'da onunla kalktı. Öfkesine yenilip bir şey yapmasından korkuyordu. Çünkü Aslan o günü tekrar yaşıyormuş gibi acı çekiyordu.

 

"Kağıt parçasında Üsteğmen Asel Çelik istifası onaylanmıştır."Öyle bir acıyla söyledi ki benim göğsüme iğne battı. Gözümden bir damla yaş aktı.

 

"Evlilik hayali kurduğum kadın bana bir veda bile etmeden beni terk edip gitti. Peşinden geldim biliyorsun." Bunu Anka"ya söyledi. Anka başını salladı.

 

"O bana bir vedayı çok gördü. Yinede peşinden geldim. Uzaktan izledim onu bensiz mutluysa gitsin Dedim." Asel göz yaşlarını daha fazla tutamadı. " gitmesine izin verdim. Karşına çıkmaya cesaretim yoktu. Alacağım cevaptan çok korktum."

 

Yıkılmış bir şekilde kendini sandalyeye bıraktı. Masada kimseden ses çıkmıyordu. Üzgün gözlerini yere dikmişlerdi.

 

"Ya seni sevmiyorum dese diye korktum bana bunu söylerse ölürdüm." Asel başını iki yana salladı. Öyle değil demek istiyordu. Ama ağzını bıçak açmıyordu.

 

Anka elini omuzuna koydu. "Aslan bilmediğin şeyler var. Kendine de onada daha fazla acı yaşatma." Dedi.

 

"Acı benim acım kime ne, sevgimide acımıda ben yaşadım." Anka Asel'e baktı.

 

"Bence artık onunda bilmesi gerekiyor. Bir açıklamayı hak ediyor." Ama Asel bunu kabul etmedi. "Olmaz Anka bunu yapamam." Gözlerinden yaşlar süzüldü.

 

"Sen söylemezsen ben söyleyeceğim. Söz verdim sana biliyorum ama ilk defa bana sözümü bozdurma sen söyle." Asel yalvaran gözlerle baktı.

 

"Neyin sözü ne diyorsun Anka?"Diye yükseldi Aslan.

 

Masadaki herkes meraklı gözlerini Anka ve Asel arasında götürüp geliyordu. Ağızlarından çıkacak kelimeleri bekliyorduk.

 

 

 

Evet güzeller güzeli sevgili okurlarım.

Bir bölümün daha sonuna geldik.

Sezon bölümüne son 2 bölüm. Hafta içi bitire bilirsem iki bölümü bu hafta atmayı düşünüyorum. Yinede söz vermeyeyim.

 

Bölüm hakkında düşüncelerinizi yazarsanız çok sevinirim.

 

Aslan ve Asel hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Tura ve Efrar hakkında düşünceleriniz neler?

 

Ee benim canlarım Anka ve Zümrüt.

 

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle kalın sağlıcakla.

 

 

 

 

Loading...
0%