Merhabalar sevgili okurlarım.
Evet ikinci kitapla tekrar buluşuyoruz.
İlk günden bu yanımda olan tüm okuyucularıma
okuyup, beğenip,yorum atan her kese teşekkür ederim.
keyifli okumalar❤️🌹
Şarkılar.
Bengü /ağla kalbim
Dedublüman, Mavzer Tabancas / Belki
Hirai Zerdüş / Ne kadar acıyor yüreğim
Tuna Velibaşoğlu / Kal ölene kadar
Berivan Meşeler / Yarime bir haber salın
Burçin/ Ben mecburum sana
YÜREK YANGINI
Canım acıyor. Nefesim kesiliyor. Acıyı küçük yaşımda öğrenmiştim. Annemi babamı kaybedince belki bu kadar canım yanmamıştı. Çünkü o zamanlar yaşım küçüktü. Acının bu kadar can yaktığını bilmiyordum. Diri diri derimi yüzüyorlar sanki öyle bir acı var içimde.
Kalbim bin parça ruhum benimle değil. Tek dayanağım içimde var olan mucizemdi. O gün olanları hatırladıkça göz yaşlarım durmaksızın akıyor, kendimi kimsesiz yarım kalmış hissediyorum.
Gözlerimi bir hastahane odasında açmıştım. Açmak istemediğim halde açmış ve kayıplarım göz önüme geldi. Bunun bir rüya hatta kabus olması için neler vermezdim. Başımı yana çevirdim. Sandalyede uyuya kalmış olan Sara'ya baktım. Soluk teni yorgunluktan bitap düşmüş hali beni o ana götürmeye yetti.
Turam abim kollarımda son nefesini verirken, onun ölümünü kabullenemezken Anka'yı diğer yarımı da kaybettiğimi zannetim. Ellerim karnıma gitti. Bırakmadın beni dimi? Sende bırakıp gitmedin beni? Göz yaşlarım benden izinsiz akmaya başladı. Dudaklarımdan bir hıçkırık koptu.
Gitmişlerdi benden. Önce annem, babam,Tura ve Anka hepsini tek tek kaybetmiştim. Ağlamam şiddetlendi. Başımı yastığa gömdüm hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Kollarımı karnıma sarıp sarmaladım.
Saçlarımda bir el hissettim."Zümrüt'üm." Dedi kısık çıkan sesiyle Sara.Başımı yastıktan kaldırdım kan çanağına dönmüş gözlerine baktım. Hızlı bir şekilde kalkıp kollarımı boynuna sardım. Kaybetmiştik birer parçamızı kaybetmiştik.
"Kaybettim Sara hem Tura'yı hem Anka'yı ne olur bebeğim yaşıyor de." Diye yalvardım. Boynuna sardığım kollarımı daha sıkı sardım. Oda belime doladı kollarını. "Zümrüt mucizen seni terk etmedi. Çok dirençli çıktı yeğenim."Dedi ağlamaya devam ettim.
"Gitmedi bırakmadı. Dayısı ve babası beni bırakıp gitti. Mucizem gitmedi." Dedim.
"Zümrüt Anka'yı bulamadılar. Ne ölüsünü ne dirisini. Nerde nasıl olduğunu bilmiyoruz." Dedi kollarından çıktım. Yüzümü avucunun içine aldı. "Bak güzelim ne yazık ki Tura'yı Sinan'ı ve Fırat'ı kaybettik. Ama Anka'yı hiç bir şekilde o binada bulunmadı. Sinan en son yaralandığını ve götürdüklerini söylediler. Hatırlamıyormusun?" Dedi gözlerimin içine bakarak.
Düşündüm o anı ama hatırlamıyorum. "Sadece patlamayı hatırlıyorum. Sonrasında bilincimi kaybettim" Dedim. Anka yaşıyordu. Ne halde olduğunu bilmiyoruz yaşıyor bu da bana umud verdi. Çünkü ben onu kaybettiğimi sanıyordum.
Odanın kapısı hızla açıldı. Başımı o tarafa çevirdim. Aslan'ı gördüm. Sara kenara çekildi. Aslan ve Çınar içeri girdi. "Aslan yaşıyor buldum de yalvarırım." Dedim göz yaşlarım yeniden akmaya başladı. Gözlerinde bir şeyler bir umut kırıntısı aradım bulamadım. Gözlerine hüzün ve mahcubiyet yerleşti. Bir kaç adımda yanıma geldi.
Beni kollarının arasına aldı. "Sana söz veriyorum. Senin için ve yeğenim için kanımın son damlasına kadar onu arayıp bulup size getireceğim." Yemin eder gibi söylemişti.
"Aslan ne olur bul onu ben onsuz yapamam yaşayamam. O benim nefesim. O yoksa ben nefes alamam ki mucizeme bakamam ki." Dedim kollarımı beline sardım. Bir abi gibi sarıp sarmaladı.
"Bulacağım kızım KaraAslan sözü sana, ama sende güçlü duracaksın bu süreçte kendine ve bebeğine iyi bakacaksın. Anlaşıldı mı?" Kollarından çıktım. Gözlerinin içine baktım."Bana onu getir. Bende kendime ve bebeğime iyi bakacağım." Dedim.
*****
O günden sonra Sinan ve Fırat'ın naaşlarını memleketlerine Tura'yı da İstanbul'daki mezar şehitlineğe gömmüştük. Tura kimsesizdi. Ama vatansız değildi. Her gün mezarlığa gidiyor onunla dertleşiyordum.
Aradan geçen iki hafta boyunca Anka'dan bir haber alamamıştım. Ne halde nasıl olduğunu bilmemek acımı katlıyordu.
"Zümrüt Akar Kılıç." Diye seslendi doktor asistanı ayağa kalktım. Benimle birlikte Sara da gelmişti. Onunla beraber içeri girdim. "Hoş geldiniz Zümrüt hanım." Dedi kadın doğum uzmanı Derya Taş.
Otuz beşinde siyah saçları beyaz tenli alımlı bir kadındı.
Bize gösterdiği masanın önündeki sandalyelere oturduk. "Hoşbulduk Derya hanım." Dedim. Derya hanım "nasılsınız? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Diye sordu. "Bir buçuk aylık hamile olğumu söylemişlerdi iki hafta önce bir kaza geçirdim. Durumunun iyi olduğunu söylemişlerdi." Dedim. "Nasıl bir kaza geçirdiğinizi öğrenebilirmiyim sakıncası yoksa." Dedi samimi bir şekilde.
"Bir patlama yaşandı. Sert bir şekilde duvara savruldum. Sonrasını hatırlamıyorum. Bundan sonra sizin gözetiminiz altında olmak istiyorum. Bebeğimin genel durumunu öğrenmek istiyorum." Dedim.
"Çok geçmiş olsun. O zaman küçük mucizemizin durumuna bakalım. Sonrada bir kaç kan tahlili alırız. Siz şöyle sedyeye geçin." Dedi başımı salladım. Ayağa kalktım. Sedyeye uzanıp karnımı açtım. İçimde buruk bir heyecan vardı. Bu anı Anka ile yaşamak isterdim. Gözlerim doldu. Elimi bir el tuttu. Başımı çevirdim Sara sıkıca elimi tutup bana gülümsedi.
"Evet bakalım ufaklık nasılmış." Dedi Derya hanım. Önce karnıma soğuk jeli döktü. Daha sonra doppleri karnımda gezdirmeye başladı. "İşte ufaklık burda." Diyen Derya hanımın baktı yere ekrana baktım. İçim içime sığmadı. Gözümden bir damla yaş aktı.
"İki aylık olmuş ufaklık şuan fasulye büyüklüğünde. Durumu gayet iyi herhangi bir sıkıntı görünmüyor." Dedi bana baktı. Kalbim duracak gibi hissediyordum.
Tebessümle "kalp atışlarını da duymak istermisniz?" Diye sordu. Gözlerine baktım."ses kaydı alabilirmiyim. İlerde bu anı babasına da tattırmak istiyorum. Şimdi bizden uzak." Dedim iki gözümden yaş aktı.
Derya hanım anlayışla kabul edip telefonu Sara'ya kaydetmesi için verdim. Bir kaç dk sonra Derya hanım "hazırmısın ufaklığın kalp atışlarını duymaya." Başımı salladım. "Evet." Dedim Derya hanım odayı dolduran sesi açtı.
Duyduğum sesle kalbim yerinden çıkacak gibi hissettim. Bebeğimin kalp atışları bu güne kadar duyduğum en güzel melodi sesiydi. İçimde ki buruk mutlulukla dudaklarımdan bir hıçkırık çıktı. Göz yaşlarım sel olup aktı.
Bu anı sevdiğim, çocuğumun babasıyla yaşamak istiyordum. Elimi tutmasını gözlerinin içine bakıp mutluluk gözyaşını izlemeyi isterdim. Heyecanımı onunla paylaşmak isterdim. Ama o yoktu ve nasıl bir halde olduğunu bilmiyordum.
Derya hanım düzenli olarak iki haftada bir gelmemi istemiş her hangi bir sorun olursa aramamı hangi saat olursa olsun demişti.
Sara"yla eve gitmek yerine Zümrüdüanka'ya Alphan albayın yanına gitmeyi istediğimi söyledim.
Yarım saat sonra Zümrüdüanka'ya gelmiştik. Asansöre binip Alphan albayın yanına çıktım. Olduğu odaya girmiştim. Anka bulunana kadar burayı o idare edecekti.
Beni görür görmez ayağa kalkıp kollarını açtı. Bekletmeden kollarının arasına girdim. Babamdı o benim. "Zümrüt'üm güzel kızım." Elleriyle saçlarımı okşadı sarıp sarmaladı. "Baba canım acıyor."dedim ağlamaklı çıkan sesimle. "Ben evimi, yuvamı çok özledim." Çünkü benim evimde, yuvamda Anka. Onunsuz nefes almak tüm hücrelerime cam parçaları saplanıyor gibi acı veriyordu.
"Kızım güzelim yapma böyle bulacağız onu kendini harap etme." Dedi başıma bir öpücük kondurdu. Onu görmeden iyi olduğunu bilmeden nasıl iyi olabilirim? "Olmuyor onsuz olmuyor. Nefes dahi alamıyorum. Baktığım her yerde o var. Soluduğum her nefeste o var." Gözümden bir damla yaş aktı.
Ne çok ağlar olmuştum şu iki haftada.
"Biliyorum güzel kızım. Ama senin kendine iyi bakman gerek karnında küçük bir can taşıyorsun. Anka için bebeğin için kendine dikkat etmen, toparlanman gerek." Bilmiyorlar ki; şuan ayakta olma nedenim bebeğimden aldığım güç. Bir süre daha öylece kollarında durdum.
Yavaşça kollarından çıktım. Kızarmış gözlerimle gözlerine baktım. "Baba izinver bende gideyim. Aslan'la bende arayayım. Burda kaldıkça kafayı yiyeceğim. Aramaya katılmak istiyorum." Beni apar topar ordan getirmişlerdi. Baygın olduğum için onlara engel olamamıştım.
Gözlerimi burdaki hastahanede açmıştım. Tura'nın cenazesinden sonrada gitmeme engel olmuşlardı. Bebeğim için izin vermemişlerdi. "Olmaz bunu konuştuk Zümrüt bu halde o aramaya katılmana izinveremem." Kabul etmeyen otoriter sesiyle kollarımdan tuttu. Baba şefkatiyle "acını anlıyorum. Anka benim de oğlum. Ama size bir şey olursa bunu ona açıklayamam bunu benden isteme." Dedi.
"Lütfen Alphan baba izin ver gideyim. Onsuz her saniyem ölüm gibi yalvarırım gitmeme mani olma." Başını hayır anlamda iki yana salladı. "Bu konu tartışmaya kapalı gitmeyeceksin. Gözümün önünden ayrılmayacaksın." Kollarımı sert bir şekilde ellerinden kurtardığım.
Kararlılığımla yüzüne baktım. "İstersen izin ver istersen izin verme. Ben Anka'yı aramaya gideceğim. Burda yeteri kadar oyalandım. İsteğim dışı beni buraya getirdiniz." Dedim hafif sert çıkan sesimle Alphan Babaya ilk kez böyle konuşmuştum.
Onu kırmak üzmek isteyeceğim son şeydi. Oda beni anlamalıydı.
Biz bir birimize bakarken odanın kapısı tıklatılıp Alphan babanın gel demesine fırsat vermeden sert bir şekilde içeri Çınar girdi. Ardından Sara girdi. Yüzlerindeki endişe dolu bakışlar önce beni sonra Alphan albayı buldu. Nefes nefese olduğu için göğüs kafesi hızlı bir şekilde inip kalkıyordu.
"Alphan albayım bir video gönderildi bilinmeyen bir numaradan." Dedi gözlerinde bir korku belirdi. Kelimenin devamını getirmeden önce yutkundu. "Videonun altında size bir hediyem olarak yazıyordu." Demesiyle nefesim kesildi. Anka'dan bir haber veya görüntü olabilirdi.
"Ne videosu Çınar geç aç hemen." Dedi Alphan albay. Hepimiz masa başına geçtik. Sara kollarımı tutup bana destek oldu. Allah'ım ne olur kötü bir şey olmasın. Anka'nın iyi olduğu bir görüntü olsun. Elimi karnıma koydum. Benim destek kaynağım gücüm şuan bedenimde olan bebeğimdi.
Çınar odadaki projektörü açtı. Videoya bastı. Gördüğüm görüntü ile zemin ayaklarımın altında kaydığını hissettim. Bacaklarım beni taşıyamadı dizlerim yerle buluşunca "Hayır.." diye bağırdım. Sara beni kollarımdan tutuyordu.
Videoda Anka 'yı bir çarmıha bağlar gibi iki kolunu zincirlemiş tavana asmış bacaklarını da aynı şekilde zincirlemişlerdi.
Altında sadece bir pantolon olan Anka tüm vücudu kanlar ve yaralarla doluydu. Karnında ve omuzunda kurşun yarası vardı. Yüzü tanınmayacak halde kaşı, dudağı patlamış elmacık kemikleri çürüklerle doluydu. Benim yüzüne bakmaya kıyamadığım sevdiğim adamı ne hale getirmişlerdi. Başı kameraya dönüktü. Kehribar gözlerine aşık olduğum gözler sanki beni görüyormuş gibi bakıyordu.
"Merhaba özledin beni Alphan albay. Bak burda kim var. Bir adamını benden kurtarmış olabilirsin, güzel hamleydi. Ama unuttuğun bir şey var beni hafife alman. Bak şimdi bu adamını nasıl öldürüyorum." Dedi videodaki yüzleri kapalı olan adam.
Anka'nın yanına gitti. Saçlarından sertçe çekti. Yüzünü yukarı doğru kaldırdı. "Bu adamın iyi çıktı. Direnci takdir edilesiydi. O kurşunlar bile yetmedi ölmesine işkencelerimi saymıyorum. İyi adam yetiştirmişsin. Ama yazık olacak bu güçlü adama." Dedi yine videodaki adam.
Anka'dan gözlerimi ayırmadım. Bir elim kalbimde bir elim karnımda duruyordu. Nefesim kesiliyor olduğum oda üzerime geliyor beni boğuyordu. Sevdiğim adam öyle bir haldeydi ki her bir yarası benim canımı yakıyordu.
"Çek o elini şerefini siktiğim piçler. Sizi kendi ellerimle geberteceğim ecdadını siktiğim oruspu çocukları." Dedi duyduğum hayranı olduğum ses. Anka'nın sesine bile hasret kalmıştım. Haftalardır duymadığım ses.
"Kes lan sesini. Sen hala yaşayabileceğini mi düşünüyorsun?" Dedi maskeli adam. Türkçesi çok iyiydi. Elindeki silahın kabzasıyla Anka'nın karnına sertçe vurdu. Anka sadece inledi benim çığlığım odada yankılandı. Ona vurulan her darbe bana vuruluyormuş gibi canımı yakıyordu.
"Alphan baba kurtarın onu çok acı çekiyor. Öldürecekler ben onsuz yapamam." Diye ekrana koştum. Elimi ekrandaki yüzüne doğru kaldırdım. "Kıymasınlar sana benim dokunmaya kıyamadığım yüzüne kıymasınlar. Canını yakmasınlar." Dudaklarımı ekrandaki yüzüne kondurdum.
Sanki beni hissederek ekrana baktı. Gözlerinde bir yıkımı gördüm. Özür diler gibi bakıyordu. Başımı iki yana salladım. Fısıltı gibi çıkan sesim "yapma bana veda ediyor gibi bakma." Titreyen ellerimi ekranda gezdirdim. Kimse bana karışmadı ses etmedi. Sessizce beni izlediler.
"Zümrüt'üm." Dedi zor çıkan sesiyle "Zümrüt gözlüm özür dilerim." Demesiyle öksürmesi ve kan kusması bir oldu. "Hayır yalvarırım bana veda etme benden bizden gidiyor gibi konuşma." Duymayacağını bilmeme rağmen söyledim.
"Özür dilerim. Seni ve bebeğimizi yalnız bıraktığım için özür dilerim. Yanınızda olmayacağım bundan sonra seni her şeyden çok seviyorum. Biliyorumki ben gidersem sende yarım kalacaksın." Güçlükle konuşuyordu. "Size bu video ne zaman gelir elinize ne zaman ulaşır bilmiyorum. Seni sizi bırakıp gitmek en son isteyeceğim şey. Ne olur benim için yaşa ve bebeğimize iyi bak. Ona babasının onu çok sevdiğini söyle." Dedi gözünden bir damla yaş aktı.
Veda ediyordu bize "Senin saçının teline zarar gelse dünyayı yakarım. Bebeğimize ve kendine iyi bak. Seni tanıdığım sevdiğim Her güne şükrettim rabbim benim ömrümden alıp size versin. Sakın ağlama sen benim karımsın. Dik dur kimseye boyun eğme." Dedi ve üst üste bir kaç yumruk karnına yüzüne vurdular. Video kapanmadan duyduğum son ses silah sesiydi.
Benim yere yıkılmam bir oldu. "Hayır. Hayır hayır." Dedim saçlarımı acıyla çektim. Birileri ellerimi saçlarımdan ayırmaya çalışıyordu. Yüreğimdeki acı daha çok can yakıyordu. "Kızım yapma saçlarını bırak güzelim." Diyen Alphan Baba beni kollarının arasına aldı. Göğsüne çekip sıkıca sarıldı.
"Baba gitti beni bırakıp gitti." Yakarırca göğsünde bağırdım. "Vurdular onu benden koparıp aldılar. Canımı aldılar baba nasıl yaşarım." Beni daha çok bastırdı göğsüne saçlarımı öptü. Sırtımı yavaşça okşadı. "Yavrunuz için yaşayacaksın. Anka'ya yakışır evlat yetiştirecek her zaman yanında olacağım. Onun emanetine en güzel şekilde sahip çıkacağız. Sen Anka'nın eşi olarak dik duracaksın." Dedi oda ağlıyordu benimle. O oğlunu kaybetti. Ben eşimi diğer yarımı.
Nefes alışlarım yavaşladı. Tüm vücudum gevşedi göz kapaklarım ağırlaştı. Gözlerim karanlığa kapandı. En son beni sarstıklarını duydum. Gerisi boş bir karanlık.
******
"Tura beni niye yalnız bıraktın?" Dedim cevap gelmeyeceğini bile bile sordum. Göz yaşlarım durmaksızın akmaya devam etti. Ellerimi kuru toprakta gezdirdim. "Seninle bir parçam bu toprağa gömüldü." Sanki kokusunu alırmış gibi burnuma doğru çektim.
"Sen gittin. Senden sonra diğer yarımı canımı da aldılar benden. Anka'yı da aldılar." Dudaklarım titredi bir hıçkırık koptu. "Bir video gönderdiler her yeri yara bere içindeydi. Benim dokunup koklamaya kıyamadığım canımın canını yakmışlardı. Acımadan." Dedim Tura'yı toprağa gömdüm belki ama bir mezar taşı vardı. Gelip konuşabileceğim bir yeri vardı cevap alamasam bile.
Anka'nın naaşının nerde olduğunu bile bilmiyorum. "Bana veda etti. Görmediği evladına veda etti. Ben onsuz nasıl yaşarım, onun olmadığı bir dünyada nasıl nefes alırım?" Parmaklarımla kazdım toprağa nergis soğanlarını ektim. Tekrar üzerine toprakla kapattım.
Bir diğer tarafada onun en sevdiği kırmızı güllerden ektim. "Beni ve bebeğimizi bırakıp gitti. Ama senin yanına geldiyse ona iyi olduğumuzu söylermisin? Çünkü gidip konuşa bileceğim bir mezarı bile yok." Canım öyle bir acıyordu ki ölümden beter bir acıydı.
Arkadan duyduğum ayak seslerine bakmadım. Gözlerimi beyaz mermer taşındaki resimden ayırmadım. Elime aldığım şu şişesini yavaşça ektiğim çiçeklerin üzerine döktüm.
"Bir bebeğim olacak ama ben onu babasız nasıl büyüteceğim. Ben onun gibi ona babalık yapamam ki anne olurum baba olamam." Şu şişesini kenara bıraktım. "En azından sen yanımda olsaydın bana destek olurdun. Şimdi ne sen varsın nede babası ya ona baba eksikliği hissettirirsem Anka'ya ne derim." Omuzumda hissettiğim ele baktım. Başımı omuzumdan çevirip ıslak bir çift siyah göze çevirdim bakışlarımı.
"Yapma böyle yenge Anka'nın emanetisiniz sende yeğenim de. Evet Anka'yı sana getiremedim özür dilerim." Dedi Aslan hemen yanında Çınar ve Sara vardı. Anka'nın videosundan sonra bayılmışım.
Uyanır uyanmaz kendimi Tura'nın mezarı başında bulmuştum. Şuan ona çok ihtiyacım vardı. Ben ailemi tek tek kaybetmiştim. Eğer karnımda bebeğim olmasaydı bir saniye düşünmez onların peşinden giderdim. Ama karnımda Anka'nın sevdiğim adamın bir parçası varken bunu yapamazdım. Onu koruyup kollamam gerekiyordu. Babasının emanetiydi bana.
"Aslan onsuz nasıl yaşarım,nefes alabilirim. En ihtiyacım olduğu vakitte gitti. Onunla bütün hayallerim yarım kaldı. Canımdan can gitti." Dediğim an dizlerini kırıp beni kollarının arasına aldı.
"Yapma kardeşim canın çok yanıyor anlıyorum seni kendini harap ettin. Yeğenim de sende bana emanetsiniz onu en güzel şekilde büyüteçegiz babasına yakışır bir evlat olacak benim yeğenim." Dedi beni yavaşça kendi ile birlikte kaldırdı.
Sara'da yanıma gelip diğer koluma girdi. Son bir bakış daha attım. Soğuk mermer taşına "ona iyi olduğumu söyle onu çok sevdiğimi söyle olur mu abi." Dedim Aslan ve Sara ile mezarlıktan çıktık. Çınar aracın arka kapısını benim için açtı. Önce ben sonrada Sara benim yanıma oturdu. Çınar şoför koltuğuna Aslan yolcu koltuğuna oturdu.
Başımı Sara'nın omuzuna koydum. "Beni eve bırakırmısınız? Hilal anne ve Bade gelecekti. " Dedim artık onlarda benimle yaşayacaktı. Beni yalnız bırakmamak için Mersin'den buraya bana taşınacaklardı.
"Olur Zümrüt nasıl istersen." Dedi Çınar.
"Bizde geleceğiz seninle." Dedi Aslan. Bana karşı çok mahcuptu. Anka'yı getirmek için söz vermişti. Sözünü tutamadığı için gözlerindeki mahcubiyet görülmeyecek gibi değildi.
Araba yarım saat sonra kapımın önünde durdu. Önce Sara sonra da ben indim. Koluma girdi. Aslan ve Çınar arkamdan geliyordu. Birden adımlarımı durdurdum arkama döndüm. Aslan'ın yüzüne baktım. "Aslan." Dedim derin bir nefes aldım.
"Senin suçun değildi. Seni suçlamıyorum. Onu bulamayan sen değil hiç birimiz bulamadık. Karşımda lütfen bu kadar mahçup durma." Dedim gözleri minnetle baktı. Dudakları titredi. "Onu sağ salim getiremedim. Kendimi asla affetmeyeceğim." Dedi yapma der dibi baktım.
"Kendine yüklenme bizim sana amcalarına ihtiyacı var bebeğimin." Dedim Çınar'ın gözünden bir damla yaş aktı. "Amcaları asla sizi yalnız bırakmayacak."Dedi Çınar Aslan kadar oda kendini üzgün hissediyordu. Başımı salladım. Evin kapısını Hilal anne açtı kollarını bana doladı. "Yavrum benim güzel kızım."Dedi ağlamaklı sesiyle bende kollarımı beline doladım. Anne şefkatiyle sarıp sarmaladı.
"Hilal annem." Dedim başka bir şey diyemedim. Anka gibi kokuyordu. Bir süre sonra kollarından ayrıldım. Kendimi çok yorgun hissettiğim için odama çıkacağımı söyledim. Kimse karşı çıkmadı.
Önce sıcak bir duş aldım. Sonra kalın bir eşofman takımı giyindim. Aklımda olan bir şeyi yapmak için kamerayı ayarlayıp karşısına geçtim.
Derin bir nefes aldım. Kayıt için düğmeye bastım.
"Merhaba bebeğim." Dedim " Bugün ilk kez senin kalp atışlarını duydum. O an o kadar heyecanlıydım ki anlatamam. Seni ilk öğrendiğimde nasıl hissedeceğimi bilemedim. Seni bir operasyona gidince öğrendim." Elimi karnıma götürdüm yüzüme bir gülümseme ekledim. "Babana operasyon dönüşü sürpriz yapıp söyleyecektim. Ama hiç bir şey umduğum gibi gitmedi." Dedim gözlerim doldu. Dudaklarım titredi bakışımı karnıma indirdim. "Özür dilerim bebeğim. Operasyonda önce dayına söyledim. O sayede babanda duydu. Nasıl bir tepki verdiğini göremedim. Dayını kaybettim." Göz yaşlarım benden bağımsız akmaya başladı.
"Babanı da kaybettim. Senin kalp atışını duyduğum gün Babanı kaybettim. Özür dilerim bebeğim anneni affet. Senin varlığın sayesinde hayattayım. Tutunabildiğim tek dal oldun. Öyle bir vakitte geldin umut oldun bana iyiki geldin güzel bebeğim. Yaşama sebebim oldun. Seni çok seveceğim babanın yerinede seveceğim. Beni bırakıp gitmediğin için teşekkür ederim mucizem." Dedim kapatma düğmesini kapattım.
Gardırop'tan Anka'nın olduğu bölümü açıp içinden bir tişörtünü alıp burnuma götürdüm. Kokusunu içime çekerek
kendimi yatağa attım. Cenin pozisyonu alıp kollarımı karnıma sardım. İçli içli ağlamaya başladım.
Öldüğünü hissetmiyorum. Çünkü gerçekten seven insan hisseder biliyorum bir yerlerde nefes alıyorsa gelip bizi bulacak. O güne kadar bebeğime iyi bakacağım babasının bize gelmesini bekleyeceğim.
Evettt yeni sezonla yeniden başladık. Bakalım bizi neler bekliyor.
Anka öldü mü?
Yaşıyor mu belli değil. Zümrüt gibi hissediyorum. Anka bizi bırakmaz.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |