Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.Bölüm:VEGA

@black__ubel

🦉 Beğenirseniz lütfen yıldızı aydınlatmayı unutmayalım. Emeğime bir karşılık istiyorum. İyi okumalar.

 

Not: VEGA; Bir takım yıldızıdır ve güneşe en yakın yıldız anlamını taşımaktadır. İleride ki bölümlerde neden bu ismi koyduğumu daha iyi anlayacaksınız.

 

Kapılar açılmıştı elimde ki kitabı yatağımın üstüne bırakıp ayağı kalktım üstümde bulunan siyah kot tulumun bacalarını düzelterek kapının önüne geçtim. Herkes hücresinin önüne çıkmış sıraya girmişti. Evet, ben bir mahkûmum burasıysa bizim kafesimizdi. Kaç yaşındaydım buraya girdiğimde, on sekiz? Sanırım öyleydi şuan yirmi iki yaşında bir kadınım. Böyle bir düşününce ne kadar çabuk büyümüşüm, hâlbuki diğer çocuklar yerine büyümeyi hiç istememiştim.

 

"120,121,122,123..." Yine sabah sayımı yapılıyordu. "124!" Sayım bittikten sonra herkes sabah kahvaltısı için sıraya girdi. Bugünün menüsünde sandviç vardı aralarında peynirli sandviç alarak masalardan birine oturdum. Pek iştahım yoktu, bu uzun zamandır böyleydi elbette.

 

"Bugün karma olacak acaba seçilecek miyim?"

 

"Gerçekten oraya girmek için onca yıl acıyı çektiniz mi?" Sesinde ki hayret kulak tırmalıyordu. Gülecek gibi oldum dudaklarım hafiften seğirdi ardından bozuntuya vermeden yemeye devam ettim. Yanımda duran 92' inci mahkûm kısık sesle mırıldandı. "Onca acıyı çektiğimiz doğru." Buralar sıradan insanların girdiği hapishanelerdi fakat özel kurumların olduğu hapishanelerde vardı. Oraya ise parayla girerdin, burada ki gibi basit şartların olmaz istediğin gibi giyinir istediğin yemeği alabilirdin. Dandik kokmuş bir koğuşun olmazdı, biraz daha geniş ve temiz bir koğuşun olurdu oda şeklinde. Yatılı bir kurs gibi düşünün. Gün içerisinde isteğin gibi dışarı çıkabilirdin, orada ki bahçenin daha güzel olduğunu görmüştüm broşürlerde. Hapishaneye girdiğinde sana bir teklifte bulunurlar buraya girmek istersen ya para ödersin ya da hayatının birkaç yılını devletin denek faresi olursun.

 

Elbette o kadar kolay şartları olmadıkları için oraya gidecek sayısı da az oluyor. Her ne kadar başvurular fazla olsa da para ödeyerek giren insan iki parmağını geçmezdi. Geriye kalanlarda denek olmayı onaylıyordu mesela bu yıl otuz kişi başvurmuştu. Şuan ise geriye kalanlar beş kişiydi ve bu beş kişiden sadece ikisi oy ile seçilip giderdi. Hiç adil değil dimi? O kadar acıya katlan ve yine bir oylamayla elen. Onlar arasında bende vardım ve üstelik en genç mahkûm bendim. Denek olmayı kabul etmem sorumlu kişileri çok memnun etmişti o gün suratlarında ki gülümsemeyi unutmazdım. Dışarıdan bakınca canice duruyor fakat burada kimsenin başına silah dayamıyorlar sen daha iyi bir ortam istiyorsan onlar sana teklif ediyor. Sana ise onaylamak ya da reddetmek kalıyor.

 

Bilmiyorum belki de onca değişik ilaçların acısına katlanıp, çılgın insanların çılgın düşüncelerine katlanmama rağmen elenecek kişi ben olacağım yine de risk almama değerdi. Hoş benim davam rahat bir ortam olmamıştı hiçbir zaman.

 

Yemeklerimizi yedikten sonra ise dışarı çıkmıştık. Bir anda çalan sirenlerle gözlerimi kapıya çevirdim. Yeni mahkûm gelmişti. Yanımda ki ayyaş kadınlardan birinin homurtusunu duydum.

 

"Bakalım sırada ki uğraşacağımız oyuncak kim?"

 

"Her önüne gelene elini sürersen yakında başın belaya girecek." Arkadaşlarından birinin uyarısını aldı ama diğerinden girip diğerinden çıkmış gibi bir hâli vardı. Birde böyleleri vardı, ego tatmini yapanlar. Buraya geldiğimde bana da sataşmaya kalkmışlardı ama ben daha içeri girmeden denek olmayı kabul ettiğim için beş yıldır özel koruma altındaydım. Kimsede dokunamamıştı. İçeri doğru siyah tulumun içine girmiş kadına çarptı gözüm, neredeyse otuzlu yaşlarında zayıf bir kadındı. Ürkekçe etrafına bakıyordu sanki yabani hayvanlar arasına girmiş bir insan gibi gözüktü. Şöyle bir düşününce benzer işlerdi elbette kendisinin suçunu bilmiyorum.

 

Yanımda ki kadınlar yayvan şekilde o tarafa doğru ilerdi, evet başlıyorduk.

 

"Hey, adın ne senin?" diyerek omzunu hafiften itti. Kadın omzunu tutarak sessiz kalmıştı yine de gözlerini etrafta gezdiriyordu ortamı inceliyor gibiydi. "Sana diyorum!" üstüne doğru yürümüştü. Fakat kadın sağ tarafa adım atarak yana kaydı.

" Beni kaile almıyor musun?" diyerek elini kadının saçlarına atarak onları geriye itti. Sarı saçları ipek gibi geriye doğru süzülmüştü. Bakımlı bir kadın olduğu belliydi. Ama o yine sessiz kalarak onu zıvanadan çıkarmıştı. Elini havaya kaldırıp yanağına doğru bir şamar attı. Kaşlarımı direkten çatmıştım, hoşuma gitmiyordu.

Bu düşünceme gülesim geldi.

 

Sarışın kadın yana düşen suratıyla ters biçimde ona baktı. " Bak! Bakın birde bana ters ters bakmaları da biliyor!" diyerek güldü. Yanında ki birkaç kadında onunla aynı şeyi yapınca topluca gözüme itici geldiler. Koca koca kadınlar yaşlarını başlarını almışlar ama hâlâ çocuk gibi ego tatmini peşinde koşuyorlardı. Onların bu hallerine göz devirip kadınların yanına ilerlemek için oturduğum yüksek duvardan yere atladım. Bileğime sarılan kolla kafamı sol tarafımda oturan 92' inci mahkûma çevirdim bakışlarımı suratında gezdirdim. Herhangi bir hareket olmaz iken tek düz sesiyle " Bugün karma var, başına iş alma" dedi. Gözlerim hâlâ itip kalktığı kadına kaydı. Hâlâ sessiz kalıyordu.

 

Onun dedikleri mantıklı geldi, kendi halletmeliydi bu gün olmaz kendimi riske atamam. İçim rahat etmezken tekrardan yerime geçip bu sefer sırtımı duvara yaslayarak kollarımı birbirine doladım. Ayyaş kadın yine elini uzatıp vuracaktı ki kadın çığlık atarak kendini yere attı. Kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırdım. Vurduktan hemen sonra çığlık atmasını anlarım ama bu pek öyle değildi. Sanki bir an kolluyordu. Bir anda kendine vurup bağırmaya devam etti. Üstü başı yırtılmış ve toz içinde kalmıştı. Ayyaş kadın bile ne olduğunu şaşırmış biçimde ona bakıyordu. Haklı da mazoşistmiş gibi duruyordu. Hemen çalan zille güvenlikler hızla buraya doğru koşup aralarına girdi.

 

" Ben bir şey yapmadım! Bu manyak kendi kendine yaptı!" diyerek kendini savunmaya başladı ama kadın elini yüzünü kapatmış ağlıyordu. " Kes sesini! Sana kaç defa rahat dur dedik! Bu kadın komiserin karısı aldın mı başına belayı? Bu saatten sonra zor alırsın yakanı!" şaşkınlıkla bakmadan edememiştim. Bunu beklemiyordum.

 

" Hücreye atın!"

 

" Hayır! Bu sefer bir şey yapmadım! Biri bir şey söylesin!" Şaşkın ve çaresiz bakışları herkesin üstünde geziniyordu ama herkesin burnundan getirdiği için kimse sesini çıkarmamıştı. Hücre cezaları ağır oluyordu bir ay boyunca karanlık bir odada oluyordular sadece küçük bir pencereden vurulan ışıkla birlikte yaşıyorlardı. Gardiyanlardan bir tanesi koşturarak yanımıza gelince merakla ona baktım.

 

"Mahkûm 124, 92, 1553, 1120, 296 hadi karma olacak bekleniyorsunuz." Bu laflarla birlikte ister istemez heyecanla yerimde doğrulmuştum. Gergindim, hak etmiyordum ama garip bir umut sarmalamıştı bedenimi. Gardiyanı peşi sıra takip ederek ilerlemeye başladık geldiğimiz yer müdürün odasıydı içeride bulunan üç adama baktım. Hepsi tek düz kıyafet giyinmiş ve suratları sert biçimde bize bakıyorlardı.

 

" Bizler 'Vega' kurumlarından gelen başmüdürlerdeniz, gelme nedeninizi bildiğiniz için o kısımlara girmeyeceğiz. Oraya aldığımız mahkûmlar biliyorsunuz ki sıradan mahkûmlar değil, dosyalarınızı inceledik eğer aranızdan birinin hapishane huzursuzluğunu bozacak bir davranışı görseydik ki emin olun şuan burada olmuyor olurdunuz." kısaca oraya gidecek kişiler sorun çıkarmasın diyor.

 

" Birazdan oylama yapılacak seçilen kişiler kurumumuza gelebilecek." Elbette oraya herkes girmez parasız herkes giremez yoksa özel kurumu nasıl ayakta tutacaklar. İki yılda bir yapılan alımlar vardır sıradan hapishaneler arasında deneye katılma şartıyla. Orası karma bir merkezdi kız/erkek ayrımı olmazdı işte. Adamlar bilgisayardan kurdukları sistemlere isimlerimizi yazıp bir şeyler yaptılar. Sayaç özel olarak yapılmıştı, çekilişi yapacak olan sistemdi. İster istemez soluğumu tuttum. Odadan çıt çıkmıyordu. Ekrana vuran ilk isim Mahkûm 92 Soluğunu titrekçe bıraktığını hissettim. Müdür dudaklarını aralanıp ismini anons etti. "Melisa ÇEVİK"

 

Melisaya ise birkaç parça normal kıyafet verilip değiştirmesi istenildi, odadan ayrıldı. Gözlerim iki saniyelik bir sürede kapanan kapıya baktı. Ben masum değildim. Ama size yemin ederim sadece birkaç saniye için bile olsa şehri dolaşıp gelmek istedim. Bir soluk bırakmak istedim. Sistemi tekrardan çalıştırdılar bu sefer sayaç daha uzun bir süre dönmüş gibi hissettim. Ağır çekimde ilerlemiş gibi geldi. Göz kapaklarımı kapatarak kafamı yere eğdim, ardından göz ucuyla ekrana baktım. Ekrana yansıyan isim ise hak etmediğim sevinci bahşetti bana.

 

Mahkûm 124...

 

Dudaklarımı birbirine bastırarak dudaklarımın sıyrılmasını engelledim. Yanımda ki mahkûmlardan biri hıçkırarak ağlamaya başladı diğeri ise direkt kolunu tutunarak düşmesine engel oldu. Müdür dudaklarını aralayıp ismimi anons etti.

 

"Adin WARREN" İsmim kulaklarımda çınladı sanki ilk defa duymuş gibi. İsmimin anlamını bilir misiniz? Cennet demek. İnsanlar ismin kişiyi yansıttığına inanır benim ismim benimle koca bir çelişki işte. Bunun için asla ismimi kullanmam benim tek ismim var. 'Mahkûm 124'. Yanımda ki kadına kaydı gözüm seçilmeseydim halim böyle mi oldurdu? Sanmıyorum onların aksine hak görmemiştim hiçbir zaman. Bu sadece avukatımın ısrarı üzerine olan bir şeydi. Sadece şanstı. Adamlardan biri gözlerini bana dikerek "Tebrikler Adin" dedi. Onu sadece başımla onaylayıp elime verilen kıyafetleri giyinmeye gittim. Odaya girdiğimde Melisa üstünü giyinmiş kısa kıvırcık saçlarını tepesinde topuz yapıyordu. Kot pantolon ve düz krem tonlarında bir kısa kollu tişört giyinmişti. Oraya buranın kıyafetleri ile gidemezdik oranın ise kendine ait herhangi bir kıyafeti olmadığı için bizler için ayarlanan kıyafeti giyiniyorduk.

 

" Seçildin demek ha!" Tulumu çıkartırken kısıkça mırıldandım.

" Seçildim" dedim.

 

" Mutlu değil gibisin?" Sessiz kaldım. Öyle miydim? Sanmıyorum. Elinde ki tulumu köşeye fırlattı ardından sandalyelerden birine oturdu.

 

" Kendini kandırıyor gibisin ya da burada ki insanları mı?" kaşlarım çatıldı. "Kimseyi kandırdığım yok" dedim. İnanmamış gibi alayla konuştu. "Öyle mi dersin? O zaman sadece vicdanını kandırmaya çalışıyor gibisin. Sevindiğini biliyorum 124 inkâr edebilir misin?" Siyah kotun üstüne düz siyah V yaka bir tişört verilmişti başımdan geçirip karamel renginde ki uzun saçlarımı çıkardım.

 

"Kendini cezalandırmaya çalışıyorsun değil mi?" sorusuyla birlikte direkt bakışlarımı suratını buldu. Öyle miydi?

 

"Öyle, bence denek olman bu yüzdendi. Kendini affedemediğin için. Şimdi içten içe mutlusun buradan ayrılacağın için buna seviniyorsun ve bu yüzden de kendini cezalandırmaya çalışacaksın."

 

Kapının tıklatılmasıyla bakışlarımız kapıya döndü " Hadi sizi bekliyorlar hızlı!" müdürün bağırışıyla ikimizde dışarı çıktık bileklerimize kelepçe takıldıktan sonra hapishanen önüne gelmiş ve normal bir arabaya bindirilmiştik. Arkamızda da dört araba mevcuttu, yola çıktığımızda uzun zamandır nefes alamıyormuş gibi hissettim. Güzel şeydi özgürlük. Gözlerimi özlediğim şehrin üstünde gezdirdim. Uzundu çok uzun zamandı. Kimi yer değişmiş kimi yer ise aynı duruyordu, kendi şehrim değildi burası ama burayı da özlemiştim.

 

Hak etmiyorsun.

 

Biliyorum.

 

Uzun bir yolculuğun ardından araba sonunda koca bir İngiliz sarayını anımsatan bir yapının önünde durdu. Şaşkınlıkla kafamı kaldırıp etrafı inceledim. Askerler siyah kıyafetlerinin içinde kafaları dik ve kıpırdamaksızın duruyorlardı. Beyaz renkteki taşlardan yapılmış ve girişin yanında ki süslenmiş tabelada ise sadece ' VEGA' yazıyordu. 92 ve beni arkadan hafiften iterek içeri soktular onlara ayak uydurup önden ilerlemeye devam ettik. İçerisinde herhangi bir telle ayrılmış herhangi bir yer yoktu. Burası orası gibi değildi. Resmen koca bir bahçenin içinde herhangi bir ayırım yapmaksızın herkes dolaşa biliyordu. Orası kuraktı, her yer tellerle bölünmüştü. İçimi açmıştı bu görüntü.

 

Bizi içeri soktuklarında koridorlarda rahatsız edici bir sessizlik vardı. Asansöre binip beşten sonra herhangi bir şey yazmayan tuşa bastılar. Bir süre sonra asansör durunca bakışlarımı etrafta gezdirdim. Resmen bir ev gibi döşenmiş tabi biraz daha resmi bir ortama giriş yapmıştık. Asansörden inip kafamı sağ tarafa çevirdiğimde odanın sonunda ki masada birinin oturduğunu gördüm. Muhtemelen müdürdü. Bizi yeni fark etmiş gibi hızla kafasını kaldırıp eliyle yaklaşmamızı işaret etti. Arkamda ki adam kolumdan tutup ilerlettiğinde ona göz devirdim. Kendimde yürüyebilirdim.

 

Müdür bembeyaz saçları olan en az 50 yaşlarında olan bir kadındı. Üstüne giydiği beyaz takım elbisesi ve zayıf bedeni ile ne kadar kendine bakan biri olduğu ortadaydı. Sakince bizim oturmamızı bekledi bu süreçte ikimizin de hâl ve hareketlerini inceliyordu. Derin bir soluk aldı.

 

" VEGA' ya hoş geldiniz. Deneylerimize katılıp buraya kadar ayakta durabilmeniz beni çok etkiledi açıkçası. Yeni eviniz hayırlı olsun, buranın sizin başınızı yerleştirdiğiniz yer olduğunu asla ama asla unutmayın. Evinize nasıl davranırsanız burada da öyle davranmanızı istiyorum. Katı kurallarımız yok ama ağır kurallarımız var..." diyerek surat ifadelerimizi süzdü.

 

" Burası karma bir hapishane ya da ev diyelim çünkü buranın geldiğiniz yerden farklı olduğunu yaşadıkça anlayacaksınız. Herkes belirli aktivitelere katılacak ve belirli alanlarda gelişecek amacımız burada ki insanları topluma kazandırmak ve daha iyi insanlar olmasını sağlamak olacak." Eliyle arkamızda ki askerleri gönderdi ve masasının arkasında bulunan bardaklardan iki tane koyup içine sıcak çay gibi bir şey doldurdu ve önümüze doğru itti.

 

92 kelepçeli koluyla yavaşça kaldırıp kokladı. Müdüre ona göz ucuyla bakıp önünde ki dosyalarımızı açtı.

 

 

" Papatya çayı."

 

" Buralarda insanlar bölünür evet burası karma bir yer bölümler yok ama bölünenler var. İyi ya da kötü değil. Kötü ve daha kötü olarak tabi bunu kimse bilmez. Tabi... Siz kimseye anlatmazsanız kimse bilmez. Herkesin ayrılmış koğuşları- ah! Hayır, odaları var kendi kişisel alanız olacak. Yeri geldiğinde odanızı paylaşmanız gereke bilir, çünkü diğer insanlarla kaynaşmak hepiniz için iyi bir şey. Telefon hakkınız iki hafta da bir olacak dışarıda ki insanlarla fazla iletişim yasak." Birkaç imzalama ve kaşe atma işlemleri yapıp kollarını masanın üstüne yerleştirdi.

 

" Sizlere psikolojik olarak destekler verilecek doktorlarınıza karşı içiniz rahat olabilir, gizlilik hakkınız var. Ve burada denek olarak gelen kişilerin her hafta belirli kontrolleri vardır, herhangi bir yan tesirler var mı diye yapılan kontroller. Yemek saatleriniz sabah saat 9:00 dışarı çıkma saatiniz yemekten sonra saat 15:00 ' e kadar, ardından odalarınıza geçer ve kişisel aktiviteleriniz için kişisel alanda vakit geçirirsiniz. Akşam 20:00 kadar ise bütün eğitimleriniz tamamlanır. Saat 21:00' da bahçede vakit geçire bilirsiniz ya da uyuya bilirsiniz. Saat 24:00 kadar saati geciktirirseniz sabah koğuş kontrollerinde olmazsanız ağır denekler bölümüne geçer ve iki ay denek olarak yaşarsınız."

 

Kısa bir sessizlik oldu kadın resmen biraz sindirsinler der gibi bekledi.

" Hatalar affedilmez en ağır şekilde cezalandırılır. Şartlarımız çok uygun. Şimdi sizlerle tek tek konuşmak istiyorum. Önce sizinle başlayalım... Adin WARREN."

 

92 bir şey demeden ayağı kalktı yanına doğru gelen askerleri gördüm. " Lütfen ona odasını gösterin, konuşmam bittikten sonra onu odama geri getirin." diyerek gönderdi. Derin bir soluk alıp bıraktım o dosyamı incelerken bende etrafı inceliyordum. Arkasında geniş bir cam vardı, camdan gördüğüm kadarıyla arkası ucu bucağı görünmeyen bir ormana benziyordu. Odası gri ve beyaz renklerden oluşmuştu. Bir hapishaneye göre fazla kurumsal ve aydınlık duruyordu. Eski hapishanemde müdürümün görüntüsü kadar odası da karamsar duruyordu. Sanırım kadın ruhunu kurtarmak istiyor.

 

" Adin WARREN... Suçun cinayet. 18 yaşında girmişsin ve beş yıl hapishanede yatmışsın, yazık olmuş gençliğine. En güzel yaşlardı hâlbuki." diyerek mırıldandı. Gözleri satırların üzerinde hızlıca ilerliyordu. Laflarına kulak asmayarak önüme döndüm.

 

" Denekler arasına girmişsin ancak anlamadığım bir şey var." Onunla göz göze geldim lafıyla birlikte. Anlamaya çalışırcasına gözlerini suratımda gezdiriyordu bütün yüzümü inceliyordu, tek bir ifade kaçırmamak ister gibi. "Buraya girecek paran var, hatta işin içinden aklana bilecek kadar zengin biriyken neden bir denek olmayı hatta en güzel yıllarının gitmesini izin verdin?" Tek kaşını kaldırarak suratıma baktı. Dudaklarımı nemlendirip önüme döndüm.

 

"Hak ettiğim buydu" Tek düz ses tonuyla onu yanıtladım. Bir süre sessiz kaldı diyecek bir şey mi aradı yoksa bulamadı mı bilmiyorum ama odaya derin bir sessizlik bastı.

 

"Kendini cezalandırmışsın." Kısık sesini duydum ancak kulak ardı ettim. Dosyamın kapağını kapatıp ellerini çenesinin altına yerleştirdi. " Yarın avukatın seninle görüşmek için gelecek, haber vereceğim sana. Ayrıca kıyafet seçimleri yapabilirsiniz istediğiniz kıyafeti alabilirsiniz. Ya da isterseniz biz getiririz."

 

"Kendim seçerim." Kafasını onaylarcasına sallayıp bir düğmeye bastı. İki üç dakika ardından iki asker gelip beni aldı. Asansöre binip üçüncü katta durdu ilk karşılaştığım tarif edemeyeceğim kadar uzun olan koridordu. Duvarlara tablolar asılmış ve krem tonlarda duvarlar vardı. Her demir kapının üstünde bir numara yazıyordu adımlarımız 124 yazan kapının önünde durunca kafamı kaldırıp yanımda ki askerlere baktım. Bileğimde ki kelepçeyi çözüp kapıyı açtı, odama girdiğimde etrafa üstünkörü baktım. Tam o sırada odanın içinde ki megafondan ses yükseldi.

 

" Odanızı kendi zevkinize göre düzenleye bilirsiniz, tabii parası cebinizden gider. Bilirsin boya vs. kolun kelepçelenmeyecek ve bilmen gereken en önemli şey ise burada kötü ve daha kötüler var etrafta dolaşırken buna dikkat et, çünkü ortak alana geçtiğiniz vakit orada olan orada kalır." Sesi sonlara doğru sertleşmişti. Kafamı küçük görüntülü diafona çevirdim ve kafamı aşağı yukarı salladım.

 

"Oradan bizi mi izleyeceksiniz?" Güldü.

 

"Hayır, dediğim gibi kişisel alan bırakıyoruz. Sadece seninle oradan görüştüğüm vakit odanı görebilirim." Kafamı sallayarak onu onayladım. Telefon kapatılınca kafamı arkamda ki askerlere çevirdim her şeyin tamam olduklarına emin olduklarında gitmişlerdi direkt kapımı kapatıp kendimi yatağımın üstüne attım. Odam toplasan altı yedi adımlık bir yerdi, bir tane gardırop ve komodin vardı. Yatak ise en az iki kişini sığacağı biçemdeydi. Rahattı, eski yerime göre burası cennetti. Komodinin üstüne konulmuş poşeti elime alıp içine baktım. Sanırım şimdilik bir iki parça koymuşlardı. Tamam, yarın avukatımdan isteyebilirim bir şeyler.

 

Bir süre sonra gözlerim anın verdiği yorgunlukla kapandı ve gözlerimi açmam ise kapımın tıklatılmasıyla yankılanan sesti. Kapıyı açıp dışarı baktığımda kimseyi görememiştim, çatık kaşlarım ile birlikte etrafa baktığımda birkaç mahkûmun odalarından çıktığını görmüştüm kimisi kafasını beni görür görmez bana çeviriyordu. Sanırım yeni mahkûm ilgilerini çekmişti. Odaya geri girip gardırobun iç kapağında ki aynayı açtım, karamel renginde ki uzun dalgalı saçlarımı ellerimle tarayıp odadan çıktım. Etrafa bakıyordum ancak beyaz koridor tamamen kapalı kapılarla doluydu, duvarlarda asılmış tablolar mevcuttu. Göz şenliğine önem verilmiş ve kraliyet sarayındaymışçasına dışarıdan görüntüsü vardı. İçi ise tamamen modern bir dünya gibi duruyordu. Koridoru geçip büyük bir salonun olduğu kısma geldiğimde adımlarımın duraksayıp etrafımda ki durumun şaşkınlığına bakmadan edememiştim.

 

" Şaşırtıcı değil mi? Beklediğimizden daha fazlası." 92 yanımda dikilmiş benim gibi etrafı inceliyordu. Burası bir hapishane değildi sanki üniversiteye gelmiş insanlar gibi bir tablo mevcuttu. Hoş daha önce üniversite görmemiştim. İnsanlar gruplaşmış birbirleriyle köşelerde bulunan koltuklarda oturuyordu. Büyük koca salonda ki beyazlık gözlerimi alsa da insanların keyfinin yerinde olduğu çok belliydi. O kelepçeler bileğime takılmasa buranın bana hapishane olduğuna inandıramazlar.

 

"İçten içe keşke buraya önceden gelseymişim diyorsun değil mi?" Omuzumun üstünden suratına bakıp önüme geri döndüm. "Ben demiyorum, senin aksine" diye mırıldandım. Üstünkörü etrafa bakıp boş masalardan birine oturdum. Her bir tarafı rahat görecek konumdaydı masa. 92 Karşıma oturup etrafı incelemeye devam etmişti. Bakışlarımı yukarı doğru çıktığında köşelerde hazırda bekleyen askerlere kaydı gözlerim. Hayır, her şey fazla korunaklıydı sandığımın aksine çünkü hepsi kıpırtısız şekilde bakışlarını üstümüzde gezdiriyorlardı. Sanırım modern çağın icatlarından görmek yerine kendi gözleriyle görmeyi tercih ediyordu müdür hanım.

 

"Pişt" Kulağıma gelen sesle omuzumun üstünden geriye baktım ancak kimseyi göremedim.

 

"Pişt, oraya değil çapraz masanıza bakın." Hızla kafamı o tarafa doğru çevirip baktım gözlüklü sarı saçları olan bir kız bize kafasını kaldırmadan laf yetiştiriyordu. Kaşlarımı çatarak 92' ye baktım. O da benim gibi bize seslenen kızın kafasını kaldırmamasını garipsemiş biçimde bakıyordu. " Bön bön bakmayın buraya geldiyseniz tek oturamazsınız gruplardan birine girin."

 

"Ne diyorsun sen?" Kızın aksine sesim biraz daha gür çıkmıştı. Üstümüzde hissettiğim bakışlarla kafamı kaldırıp yukarı baktım. Bütün askerler bakışlarını üstümüze dikmiş bizi izliyorlardı.

 

"Neye bakıyorlar bunlar?" 92 sessizce mırıldanınca bilmediğimi belli edercesine omuzumu silktim. "Neye bakacaklar tek başınızasınız da ondan." Bakışlarımı hâlâ bize bakmamakta ısrarcı olan kıza ve grup arkadaşlarına çevirdim. Onlarda kafalarını kaldırıp bize bakmasalar da birbirlerine bakarak bizi dinliyorlardı. Kızın derin soluğunu bu masadan bile duymuştum. Birkaç arkadaşının itirazına rağmen o masadan kalkıp yanımıza doğru gelmişti. Gözlerimi ister istemez yukarıda hâlâ varlığını hissettiğim askerlere çevirdim. Dikkatle kızla bizim aramızda gezinen bakışlar devam ediyordu.

 

Kız yanımıza oturup bakışlarını ikimizin üzerinde gezdirdi. "Pekâlâ, müdür bunu söylememiş olsa da burada herkes gruba ayrılır kendi grubunuz olur ve onlarla aktivitelere girersiniz. Eğer ki başıboş şekilde ortada dolaşırsanız burada ki mahkûmlar size saldırmaktan çekinmezler. Sizin geldiğiniz yerlerde ki gibi biri size zarar verse bile herhangi bir müdahale de bulunmazlar. Eğer ki güçlü bir lideriniz olursa kimse karışmaz kimseye de yem olmazsınız." Müdürün konuşması geldi aklıma, o da böyle şeyler vızıldamıştı.

 

'Orada olan orada kalır' Kısacası biri bize size gıcık olduk diye bulaşsa kimsenin gıkı çıkmazdı. Ve burada ayrıcalıklar paradan değil liderlerden geçiyordu. Çünkü buraya gelen herkes hemen hemen parasıyla gelmişti; denekler hariç elbette ki fazla deneğin yaşamadığına dair bir duyum almıştım.

 

"İyi de kimse bize bir şeyden bahsetmedi ve bizi kim grubuna alır ki?" 92 hissiz diyebileceğim bir tonda kıza yanıt vermişti. Kız ise bilmediğini belirtircesine omuzunu silkti.

 

"Orası beni ilgilendirmez burada işler böyle, kimin kabul edip etmeyeceğini ben size söyleyemem. Sadece liderler canları isterse sizi yanlarına alırlar."

 

" Liderleri kim belirliyor"

 

"Güç?" diyerek elini çenesine yasladı ve bacak üstüne attı. Gözlükleri burnunun ucuna doğru düşmüştü ve uzun diyebileceğim düz kirpiklerini kırpıştırarak konuşuyordu. "Neye göre?" diyerek tek kaşımı kaldırdım. Gözleri suratımda dolaşıyor ve beni en ufak çiziğime kadar inceliyordu.

 

"Elbette ki fiziksel!" Kısık bir şekilde gülüp lafına devam etti. "Tabi doğaüstü güçlerin yoksa" dediği şeyi ciddiyetle dediği için gözümü kısarak bakmadan edememiştim.

 

"Şaka yapıyorum elbette. Fiziksel güç işte, burada güç her şey, lider her şey. Yoksa kimse kendini kimseden koruyamaz ve böcek gibi ezilmeye mahkûm olursun. Gruplara girmek ise belli aşamaları geçerek gerçekleşir. Unutmayın burada para bir çöp, çünkü herkes buna sahip. Asıl sahip olamadıklarınız güçtür."

 

"Buraya hapishane mi diyorsun?" Alayla dudaklarımdan firar eden lafa yüzünde his emaresini köşeye attı.

 

"Devletin adaleti ancak ve ancak şu salondan çıktığın an başlar" Çenesiyle az önce girdiğimiz kapıyı işaret etti.

 

"Buraya girdiğinde bin bir çeşit mahkûmun bin bir çeşit adaletine kalırsın."

 

Sessiz kaldım. Gözlerim onun masasına kaydığında aklımda milyon tane düşünce dolaşıyordu. Kendi grubumun lideri olma ihtimalini az önce elemiştim, çünkü burada ki babayiğitleri yenmemin imkânı yoktu en azından küçük bedenimle. Fakat bir liderin bizi grubuna almasını bekleme imkânımızda yoktu çünkü içeri girdiğimizden beri üstümüzde gezinen o yırtıcı bakışları net bir şekilde hissediyordum. Bakışlarımı yanımda ki kızın grubunun üzerinde gezinirken yanımda ki kız aklımdan geçeni anlayıp lafı ağızımdan aldı.

 

"Her grubun alma kapasitesi var, bizim ki dolu." diyerek önümü kesti.

 

"Alırlar demiyorum ancak... Şu üç grubun kapasiteleri daha az gerisi hep dolu. Ve hepsi çok güçlü, her yönden." Kafamı işaret ettiği yere çevirdim. Bir grupta tamamen kızlar yer alırken diğer grupta karma şekilde olan beş kişilik bir grup vardı. Son grupta ise diğer kızlar grubu gibi tamamen üç kişilik gruptan oluşuyordu. "Herkesi almadıkları için sizin oraya girme şansınızı sıfıra indiriyorum. Diğer bir ihtimal ki zaten bunun ihtimali eksi sıfırlarda geziyor. Fiziksel gücünüze güveniyorsanız hodri meydan, savaşı kazanır kendi grubunuzu kurarsınız."

 

Kız kalkıp yanımızdan gittiğinde bakışlarımı o üç grup arasında gezdirip duruyordum. 92 ise bakışlarımı takip etmiş ve kafasını masaya koymuştu.

 

"Bizi alacaklarının ihtimalini veriyor musun?" Sessiz kaldım. Alırlar neden almasınlar ki sadece onlarla benzer yanlarımızı ortaya çıkarmam gerek ki ilgilerini çeksin. Tabi önceliğim liderler onları tanımam gerek. Az önce ki kıza kafamı çevirip yanına doğru ilerledim. Askerlerin bakışlarının üstümüzde gezdiğini net bir şekilde hissediyordum. Sanki içeri kaçak girmişiz de yakalamak için an kolluyorlar gibiydiler. Kız kafasını kaldırıp suratıma baktı.

 

"Şu üç grubun liderleri kim?" Bakışlarında ki şaşkınlık silesini anbean görmüştüm. Ardından ufakça gülüp ayağı kalktı. "Bence zorlama gireceğin ihtimali yok yani almazlar."

 

"Kesin konuşmana sebep olan ne?"

 

"Şu ki tatlım" diyerek kız grubundan saçlarını iki tarafından örmüş iri yarı bir kızı işaret etti.

 

"Kendinden güzel olanları almıyor ki arkadaşın için aynısını söyleyemesem de seni almaz."92 duyduğu lafla ağızının içinde mırıldandı. "Sağ ol ya çok naziksin" Kız onu umursamadan karma olan gruptan kısa boylu olsa da baya kaslı bir adamı işaret etti.

 

"Kendisi uçkuruna düşkün, günlük olarak onunla yatıp kalkacaksan elbette alır seni grubuna. Ayrıca o grupta ki kişiler sadece denek olarak gelmiş kişileri alıyorlar."

 

92 hızla yerinden kalkıp yanıma doğru geldi. "Bizi alırlar o zaman" diyerek kısıkça mırıldandı. Kız ona şaşırmış biçimde baktı. "Adam diyorum, uçkuruna düşkün yemeğin ortasında bile olsan sikinin üstünde oturmanı istiyor. Bunu kabul mu edeceksiniz?" Elimle geç dercesine işaret verdiğimde. Diğer üç kişilik grubu işaret etti.

 

"Onlar ise... Delilerden oluşan bir grup birinde çoklu kişilik bozukluğu şu sırtını duvara yaslamış yakışıklı varya tam olarak 23 kişiliğe bölüne biliyor, her gün ya da her an başka biri. Diğeri şizofreni şu uzun boylu kel kafalı küpeli varya o, şansa bak ki o da yakışıklı. Aslında bakarsan hepsi öyle. Neyse şu sonda ki olan ise sosyal davranış bozukluğuna sahip öndeki kilolu olan adamdan değil arkasında ki sarışın çocuktan bahsediyorum üstüne üstelik kendi ailesini katletmiş diye biliyorum. Hoş hepsi bir seri katil ama olsun. Ha!" diyerek bir şeyi hatırlamış gibi elini alnına vurdu.

 

"Lideri unutuyordum. En unutulmayacak kişi, devran gibi adam. Adonis kaslarını üstünde parmaklarını gezdirmeyi düşünsene. Her neyse. O şuan burada değil kendisi bayadır cezalıydı bilirsin ceza alırsan denek olursun. Kendisi de APB; aralıklı patlayıcı bozukluk, herhangi bir kışkırtmayla orantısız olan ve bir maddenin, tıbbi durumun veya başka bir psikolojik bozukluğun etkileriyle daha iyi açıklanmayan tekrarlayan dürtüsel saldırganlık eylemlerine karışan bireyleri sınıflandırmak için kullanılan bir terimdir. Diğer bir deyişle dürtüsel saldırganlık bozukluğu, adam bildiğin saatli bomba ne zaman neye patlayacağı belli değil. O sinirle neler yapabileceğini düşüne biliyor musun? Daha önce yaptığı bir şeyi yani saniyeler içinde burayı kan gölüne çevirebilir. Kısacası adamlar deliler fakat güçlü ve zekiler bilirsin. Şimdi bana her an ne yapacakları belli olmayan bir gruba girmeye çalışmak istediğini söyleme. Çünkü ancak kendi ölümün için anlaşma yapmış olursun." Ona cevap verme zahmetine girmeyip gidip tekrardan masama oturdum. 92 ise sessizce vereceğim tepkileri izliyordu.

 

"Bence hepsini baştan sona deneyelim. Önceliğimiz kız grubu olsun, belki bir ihtimal hem cinsini korur falan." Gözlerimi o kıza diktiğimde sessiz kalıp onu inceledim. Atletik bir vücudu vardı ve sert bakışları herkesin üzerinde geziyordu. Emin olamadım kadın bize sinir olsa iki yumrukla yere sererdi. Ki yanında ki kızlara bile bir hiçmiş gibi davranıyorken mi bizi grubuna alacaktı. Yine de herhangi bir yargı yapmaksızın onları inceleme kararı aldım. Diğer grubun lideri çıkana kadar umuyorum ki o zamana kadar kafam sağlam yerinde kalır.

 

"Bekleyeceğiz."

 

"Beklemek mi? Yakındır bizi yaka paça duvara asmaları." diyerek ayağı kalktı. Bakışlarımla onu takip ederken yavaşça bende yerimden doğruldum. "Ben odama gidiyorum 124 bir işin olursa oda numaramı bul eskisiyle aynı."

 

"Olur." diyerek odama doğru yol aldım ancak kararımı değiştirdim. Dışarı çıkıp etrafta dolaşma kararı aldım buraları yakın bir zamanda öğrensem iyi olur. Eski hapishanede her ne kadar bana zarar veremeyeceklerini bilerek rahat rahat ortada gezsem de asla kendimi savunmasız bırakmamıştım. Her zaman sırtımı yaslayıp olacakları rahatça izleyecek gücüm vardı. Ancak işler burada değişiyordu, kimseye güvenemem öyle ki o salona girdiğim an başıma bir sürü şeyin gelebileceği ihtimalini de unutmayarak. Adımlarım büyük bahçeyi bulduğunda hafiften havanın karardığını yeni fark etmiştim. Gerçekten burası fazla ürkütücü duruyordu. Aslında bakarsanız bir zamanlar karanlık hücrede geçirdiğim günleri saymasak, bu da ürkütücü diyebilirim. Beyaz bulutlar geceye ufaktan karışmaya başlamış ve hava hafiften esmeye başlamıştı. Kulağıma gelen baykuşların sesi net bir şekilde duyuluyordu.

 

Uzun ağaçlarla kaplı olan bu arazinin bir köşelerinde katillerle çevrelenmiş bir hapishanenin çevresinde geziyorlardı. Hayvanların her zaman iyi ve kötüyü ayırt ettiğine inanmışımdır. Sezerlerdi, çünkü onlar sezgileriyle tabiata tutunuyorlardı. Kafamı yukarı kaldırıp kulaklarıma dolan böcek seslerini dinledim. Sanki ıssız bir şarkı gibiydi benim için, melodisi tekrarlanamayan garip bir şarkı. O kadar hasret kalmıştım ki bu sese, havaya, gökyüzüne ve ormanın göz dolduran yeşilliğine. O kurak hapishane topraklarından sonra burası bana cennet gibi gelmişti. Çirkef kadınların saçma kahkahaları yoktu sadece derin bir sessizlik vardı bahçesinde. Sadece içeri girdiğinde kargaşaya anlık maruz kalırdın, ormanın sesini bastıran hiçbir şey dışarı çıkmazdı.

Sevmiştim.

 

Gözlerimi karşıda kalan çeşitli çiçeklere çevirdim, etrafı tamamen tellerle çevrilmiş ama görüntüsünü engellememişti. Her çeşit renkte çiçek bulunuyordu, lila bile vardı. Adımlarımı binanın diğer ucuna doğru hareket ettiğinde uzun ve yatakhane pencereler neredeyse bir duvarın boyutu kadar vardı. Sağımda kalan tarafa baktığımda buranın yemekhane olduğunu anlamıştım. Ancak içerisi boştu ve görevliler etrafı temizliyordu. Bir kaçı beni fark edince kafalarını bana çevirip geri önlerine dönmüşlerdi. Binayı geçip bahçenin sonuna doğru ilerlediğimde gözüme çarpan ufak gecekondu tarzında ki eve baktım. İçeriden gelen yoğun seslerle buranın görevlilerinin kaldığı yer olduğunu anlamıştım. Dışarıda pek fazla keşfedilecek bir şey yoktu. Yavaşça soluğumu bırakarak buradan uzaklaştım. Hapishanenin içine girdiğimde - hâlâ buraya hapishane demek şaşırtıcı geliyordu- sağ tarafımızda ki kapının yarım olduğunu fark ettim.

 

Yanından geçip gitmeyi elbette düşünmüştüm ancak birilerinin konuşmasını duyunca bakmadan edememiştim. "Liderin Salı günü buradan çıkması gerekiyor ilaç deneylerinizi yavaştan kesin. Yarım kalmış bir tedavi, bir başarısızlığı temsil ettiği gibi onunda ölümüne sebep olabilir. Ve liderler ölmemeli unutma Baldur bu mimarinin iskeleti, o yıkılırsa burada bir şey ayakta kalmaz." Neyden bahsettiklerini az buçuk anlamıştım. Sanırım cezalandırılan liderden bahsediyorlardı. Ve çıkmasına fazla bir zaman kalmamıştı. İçimden bir ses tek umudumun bu liderin olduğunu söylüyordu. İçten içe basan heyecana hayret ettim çünkü buraya seçilirken bile kalbim bu kadar atmamıştı.

 

"Sende kimsin?" Burnumun dibinden gelen sesle hızla geriye adım attım. Yakalanmıştım. Dudaklarım hızlı bir biçimde boğazıma kadar kurumuştu adeta. Kekeleyecek dilimin ucunu hafiften ısırarak yutkundum ve bozuntuya vermeden ilerledim.

 

"Katil?" diye mırıldanıp uzaklaştım. Her ne kadar bir an için tökezleyeceğimi düşünsem de yine iyi yırtmıştım. Daha yeni gelmişken bu kadar göze batmanın bir âlemi yoktu. Sadece şu bir haftada liderleri incelemeli ve gözlerine girmeliyim. Kendimi burada ki insanlara yem edemezdim ama kimseye de oyuncak olamazdım.

 

 

 

 

 

Heyecanla köşede beklettiğim bir diğer kurgularımdan biri. Umarım beğenilir. Çünkü ben yazarken karakterleri çok beğendim. Bölümlere ara verdiğim için diğer bölümlerde kopukluk olmaması için bir yandan hızlı bir düzenleme yaparak yayınlayacağım. Hatalarım için kusuruma bakmayın.

 

 

 

 

 

Her neyse görüşmek üzere.

 

 

 

 

​​

Loading...
0%