Yeni Üyelik
1.
Bölüm

🩺 Elbruz 1. Bölüm 🩺

@blackpearln

1. Bölüm “Yüzbaşı Kurt.”

'Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden iyi olmayacağını?' demiş Şems-i Tebriz’i...

Bende değişime teslim olmayı tercih ettim. Evdeki düzenim bozulalı 5 yıl olmuş bende o bozuk düzene dayanamayıp zorunlu görevim için önce Sivas'ta görev yaptım. Şimdi ise yolum Hakkari'ye düşmüştü. Ayaz'la ayrılalı çok olmuş onu komple unutmak için gittiğim Sivas bana ilaç gibi gelmişti. Aslında tam toparlandım derken babamı kaybetmek beni bir kez daha yıktı.

Küçüklüğümün hem aşkı hem de kabusuydu babam. Dengesizdi, genel olarak harika anılarımız vardı. Daha acım tazeyken evden gitmek istemesem de mecbur kalmıştım. Babamı düşündüğüm an gözlerime inen göz yaşlarımı hafiften silip güçlü görüntüme geri döndüm.

"Adınız?"

"Defne, Defne Mutlu."

Lojmanların önünde valizimle bekliyordum. Asker önündeki listeye bakıp bana anahtarımı verdi.

"Hoş geldin doktor hanım. Hüseyin sana eşlik etsin."

Adının Hüseyin olduğunu öğrendiğim asker ben daha itiraz edemeden elimden valizi aldı ve benim eşlik etmem için eliyle önünü gösterdi. Birden "Başınız sağ olsun." diyen Hüseyin ile bakışlarımız buluştu. Ne diyeceğim belliydi, bu cümleyi her asker çocuğu bilirdi. Babamı ilk kez üniformayla gördüğümüz zaman babamın bize öğrettiği ilk cümle buydu. Biri bir gün ondan için başınız sağ olsun derlerse cevabınız bu olsun demişti. Vatan sağ olsun...

"Vatan sağ olsun."

Dairemin önüne geldiğimde Hüseyin valizimi kenara bırakıp başıyla selam verdi ve gitti. Evin içine girdim. Üstü kapalı koltukların üstünü dahi açamadan oturdum. Yarından itibaren göreve başlayacak bir doktor olarak bugün hem evime yerleşmeli hem de dinlenmeliyim. Diğer türlü zor yetiştiririm. Valizimi açıp ilk olarak en üstte duran babamın fotoğrafını elime aldım.

"Çok yorgunum baba... Buraya seninle gelmek isterdim. Sivas'a beraber gittiğimiz gibi..." Etrafa bakıp bir çekiç buldum. İlk işim babamın fotoğrafını evime asmak oldu. İşte şimdi bu evi benimseyebilirim. Ne de olsa bu evde aile var. Diğer duvarın arkasına girdiğimde buranın mutfak olduğunu gördüm.

"Güzel çok büyük değil ama açık konsept... Uff bütün hamsi kokusu oturma odasına gider."

Saat gece yarısını geçtiğinde yerleşme işlemim de bitmişti. Hızlı bir duş alıp odama geçtim. Sabah erkenden gideceğim karargahın konumunu kontrol edip uyudum. Sabah gözlerimin tekini aralayıp etrafa baktım. Güneş gözümü alıyor. Güneş gözümü alıyor?! Saat kaç? Siktir nasıl olur da geç kalırım off!

Yatağımı düzeltmeye dahi vaktim yoktu o yüzden yatağımı öyle bırakıp giyindim. Bir yandan telefonum çalıyor bir yandan da tostumu hazırlıyordum.

"Nasıl geçti gecen? Dur tahmin edeyim hoparlördeyim ve sen geç kaldın."

"Hızlı bir kahvaltıya dahi vaktim yok Defin. Karargahta hangi günler olacağımı öğrenmem lazım. Albay ile tanışacağım."

"Sakin ol ve şu tostunu ye. İki saattir sadece elinde tutuyorsun."

"Ya tamam da arabamı yollayabilecek misiniz siz onu söyleyin bana?"

"Kızım tamam hafta sonu gelir işte."

"Annem nasıl?"

"Hepimiz nasılsak öyle. 6 ay oldu, alıştı biraz."

"Dikkat edin olur mu? Bak hastalanma potansiyelleri yüksek."

"Merak etme, Güney amcam onu sıkı kontrol ediyor. Hadi kapat da git şu karargaha."

"Döv bir de?"

"Az kaldı yaptıracaksın."

"Tamam da gidiyrım. Ne riv riv ettın."

Evden çıktığımda karargaha gitmek için taksi çevirdim. Ah minik kızım burada olsaydı hızlıca giderdim.

"Karargaha gidiyoruz."

"Asker yari misin? Pek aceleci gördüm seni de."

"Ha yok amca ben iş için gidiyorum. Asker yareni mi tövbe, mümkün olduğunca uzak olsun."

Karargahtan girdiğimde güvenlik amacıyla çantam ve üstüm aranmış ardından da albayın odasının yerini göstermişti asker bana. Kapıya kadar eşlik edip benden önce geldiğimi belirtmişti.

"Komutanım Doktor Defne Mutlu geldi."

"Al içeri."

Girmeden önce güler yüz takınıp içeri girdim. Albay elimi sıktı ve oturmam için koltukları gösterdi. Koltuğa geçip oturdum. Kocaman oda babamın odasına benziyordu. Masanın üstündeki isimlikte 'Albay Mevlüt Türkyılmaz' yazıyordu. Albayın ne içersin sorusuyla odasını incelemeyi bırakıp "Sade kahve olabilir." dedim.

"Nerelisin doktorum?"

"Annem Trabzon babam İzmirli albayım."

"Bende Sivaslıyım. Buralara alışabilecek misin? Zordur biraz."

"Zamanla alışırım elbet."

"Burası hakkında ne duydun anlat bakalım?"

"Babamdan öğrendiğim kadarıyla lakabınızı biliyorum albayım, yeterli mi?"

"Asker çocuğu musun sen? Adı neydi babanın."

"Kuzey, Kuzey Mutlu."

"Aha bildim bildim. Üçüzleri vardı onun. Tanıştığımızda daha siz yeni ortaokula gidiyordunuz. Sen demek onun kızısın. Daha çok annene benziyorsun."

"Öyle albayım. Cehennem binbaşıyla tanışmak benim için onur verici."

Anlık gelen "Baban nasıl?" sorusuyla duraksadım. Acaba nasıl? Üşüyor mudur o toprağın altında? Ben dışarı çıktığımda üşüdüm aslında, babamda üşümüştür herhalde.

Albayın sorusunu yanıtsız bıraktığımı fark ettiğimde daha da fazla ayıp olmasın diye sesimi düzelttim.

"Babam 6 ay önce hain bir pusuda şehit düştü albayım."

"Vatan sağ olsun."

"Vatan sağ olsun." dedikten hemen sonra yutkundum. Boğazımdaki yumruyu yutmakta zorluk çektiğimden gelen kahvemden bir yudum aldım. Sade kahvenin acısı belki içimdeki acıyı bastırır. Bastırmadı.

"Haftada 3 gün burada olsan yeter bize doktorum. Bazı haftalar 2 gün olur. Acil bir durumda ya seni yada diğer doktor Senem'i çağıracağız, uyar mı sana?"

"Uyar hiç problem yok."

Odaya giren asker önce selam verdi, sonra da duyurması gereken habere geçti. "Komutanım poyraz timi hatta. Acil bir durum var."

"Geliyorum. Doktor kız seni revire götürsünler. Bu gece nöbet yazalım sana. Sakin geçer sende alışırsın."

Albay ile bende ayaklandım ve onu onayladım. Odadan çıktık ve diğer askerler bana reviri gösterdi. Geniş revir rahat 4 askeri yatırmalı, 5-6 askeri ise oturarak tedavi etme imkanı sunacak kadar iyi durumdaydı. Ceketimi masamın yanındaki askılığa astığımda ilk nöbet kaydımı deftere doldurmaya başladım. Önüme gelen sarı saçlarımı geriye ittim.

"Eksik bir şey olursa siz listenizi oluşturun ben albaya iletirim doktor hanım. Senem hanım hastanede nöbetçi olduğu için birkaç gün teksiniz. Yardım ihtiyaç olması halinde size yardım edebilecek 3 askerimiz var."

"Tamam öncelikle bana ilaç deponuzda bulunan ilaçların bir listesini getirebilir misin? Eksik ilaçları listeleyelim. Bu arada adın ne asker?"

"Efraim Karabıçak, manisa."

"Efraim yeterli, şimdiden teşekkür ederim."

Asker odadan çıktığında odanın düzenini iyice ezberlemeye çalıştım. Her şeyin yerini bilirsem daha hızlı hareket ederim. Neyse ki gün sakin geçiyordu. Çalan telefonumla başımı ilaçların yazılı olduğu listeden kaldırıp telefonumu açtım. Telefondan coşkuyla gelen "Teysee!" sesiyle ister istemez güldüm.

"Teyzesinin stetoskobu, nasılmış bu prenses?" Saçma sapan lakaplar takmamdan mutlu oluyordu.

"Seni ösledim teyse, ne saman geliceksin?"

"Teyzem burada işim uzun gibi. Hem annen nerede? Sen yine kaçtın mı yoksa?"

"Annem yanımda, çok sıkıldık bisde salıncağa çıkalım dedik."

"İyi yapmışsınız prenses. Hadi bana anneni ver bakalım?" Telefondan gelen hışırtılarla Asya'nın telefonu Denef'e verdiğini anladım.

"Nasılsın? Yerleşebildin mi?"

"Sabah Defin söylemedi mi size?"

"Sabah Defin evde değildi ki. Gece senden sonra telefon geldi ve gitti."

"Anladım. Bende karargahtayım, ilaç listeleri ile cebelleşiyorum."

"Hemen başladın mı göreve? Hızlı olmuş."

"Aslında sanırım başlamayacaktım ama bir tim dışarıda. Ne olur ne olmaz diye albay beni tutmak istedi herhalde."

"Deli Mevlüt değil mi? Nasıl biri? Babamın hep anlattığı kadar var mıymış?"

"Babam askerleri en iyi dağda tanıyabileceğimizi söylerdi Denef. Maalesef albayı henüz dağda görmedim."

"Doğru aman görme zaten. Sakin sakin git gel işine."

"Denef ben kapatayım da şu işleri bitireyim. Bir sürü eksik var. Onları halletmem lazım."

"Tamam tamam Asya'yı senin için öperim. Evet hediyeni de yollayabilirsin teyzesi." diyerek telefonu kapattı.

Karargahtaki ilk günümde revirde oturuyorum ve çok sıkıldım. Askerler için nöbette duruyordum. Telefonu çıkarıp dizi izlesem ne olabilir? En azından uyumuyorum.

Diziye dalmıştım ki odaya dalan askerlerle hızla kalktım. Ağır yaralı bir asker getirdiklerinde hızla başlarına geçtim. Saçlarımı bileğimdeki tokayla toplayıp askere odaklandım.

"Doktor yardım et. Durumu kötü 4 kurşun yedi çok kan kaybetti."

“Şuraya yatırın ve bana alan açın."

Askerler dediğimi yaparken komutana göz gezdirdim. Eldivenlerimi giyerken kaç kurşunu olduğunu sayıyordum.

"Yardıma ihtiyacım var. Efraim'e söyleyin sağlık konusunda bilgisi olan askerlerden bir kişiyi bulsun bana."

"Ben varım doktor hanım."

"Adın ne asker?"

"Can."

"Can taze kana ihtiyacımız olacak kan grubu?"

"0rh negatif."

"Askerler arasında arayın. Sonra bende veririm benim kanım da uyuyor."

İki asker hızlıca çıkmıştı. Komutanın başında dikilen askerin biraz geriye çekilmesini söylemiş ve komutanın üniformasının ceketini açtım. Makası elime alıp önce gömleğini sonra da tişörtünü kestim.

Dört kurşun yarası olan komutanın kanamasını kontrol altına almak zor olmuştu. Tek tek yaralarını açıp kurşunları çıkarmış ardından da dikişini yaptım. Tamı tamına 4 saat boyunca komutanın yaraları ile ilgilenmiş en sonunda da üstünü örttüm.

"Şu köşedeki ısıtıcıyı getirin buraya. Üşümesin fazla."

Askerler dediğimi yaparken bende kanlı eldivenlerimi çıkarıp çöpe attım. Üstümdeki önlüğü düzletip kullandığım aletleri alıp temizlemeye başladım.

"Durumu nasıl?"

"Durumu ciddi albayım. Bir süre izinli olsa iyi olur. Uyandıktan sonra kalkmaması onun yararına olacaktır. Çok değil sadece 3 yada 4 gün bile yeter."

"Doktor komutan sana emanet."

"Merak etmeyin başından ayrılmam."

Askerlerden ikisi yatağın ucunda beklerken ben komutanın başının ucundaki sandalyeye oturmuştum. Bir süre sadece komutana odaklandım. Gözünün altındaki mimik beni fark ettiğimde kaşlarım hafiften çatılmıştı. Donuk bir yüzü vardı. Uyurken bile ciddi görünüyordu. Komutanın hakkında hiçbir şey bilmiyordum.

"Can gel de kan alalım. Komutanın sıcak kana ihtiyacı var."

"Askerlerde bulduk ama gelmeleri uzun sürecek."

"Sorun yok benim kanım uyuyor."

Can yanıma geldiğinde kan için iğneyi hazırladı. Kan alınmaya başladıktan bir süre sonra gözlerim kapanmıştı. Yorgunluk üstüme bir karabasan gibi çökmüş, uykum beni esir almıştı.

O sandalyede ne kadar uyudum bilmiyorum ama uyandığımda komutanın terlemiş olduğunu gördüm. Isıtıcıyı kapatıp bir bez yardımıyla komutanın yüzünü ve kollarımı sildim ve değerlerini kontrol ettim, yaralarına dikkatle baktım. Odaya giren askerler durum sormak için gelmişti.

"Doktor?"

"Değerleri iyi geceye doğru uyandırırız. Tabii o önce kendiliğinden uyanmazsa."

"Güzel haber."

Tekrar sandalyeye oturdum. İlk gecemde gece boyunca nöbet tutmuş üstüne bir de komutan ağır yaralı geldiği için uyuyamamıştım. Oturduğum yerde başımı eğip uyuyakaldım.

                                                                                    🩺

"Komutan uyandı! İyi misiniz komutanım?"

Seslere uyandığımda ilk olarak askerlere baktım. Biri hızlıca Albay Mevlüt'e haber vermeye gitmişti. Komutana baktığımda bana baktığını gördüm. Mavi gözlerine aldırış etmemeye çalıştım. Hızlıca kalkıp değerlerini kontrol etmeye başladım.

"Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?"

"İyiyim."

Önlüğümün cebinden ışığı çıkarıp komutanın göz bebeklerini kontrol edecektim ama komutan elimi itmişti.

"İyiyim dedim ya."

"Kontrol etmek zorundayım. Ayrıca dinlenmelisiniz ve 4 gün raporunuz var."

Askerler yatağın başına üşüştüğünde onlara ve beni hiç takmadan askerlerden son durumu alan komutana baktım.

"Beyler dağılın. Komutan yeni uyandı dinlenmek zorunda. Beni sizi rapor ettirmek zorunda bırakmayın."

"İyiyim dedim. Rahat bırak beni."

Komutanın kalkmaya çalıştığını gördüğümde hızlıca geri yatırdım. Öfkeli gözleri beni bulduğunda bende ona ciddiyetle bakmaya başlamıştım.

"Doktorunuz olarak kalkamayacağınızı söyledim, değil mi? Yaralarınız gelişigüzel bir yerde değil. Yatmak zorundasınız."

Komutan beni inatla itip kalktığında benden bir tık uzun olduğu için başımı kaldırmak zorunda kalmıştım. Mavi gözleri sinirli sinirli bakıyordu. Esmer bir adam olmasına rağmen renkli gözleri onda yakışmış gibiydi. Sahi bu adamın boyu kaçtı? En son Bulut'a da böyle bakıyordum değil mi? Yani bu komutan da 190 üstüydü. Yani sanırım...

"Ben bir doktoru dinlemem."

"Öyle mi? Neden otoriteniz mi sarsılır? Komutan beni dinlemek zorundasın yaraların açılır bu sefer daha uzun süre yatarsın."

Komutan onunla resmi konuşmamama dikkat etmişti ki alayla gülüp dibime kadar girmiş ve hafifçe eğilmişti.

"Otoritemi sen mi sarsmış olacaksın doktor? Yaralarım açılırsa görüşürüz doktor ama emin ol beni yine yatıramazsın."

Komutan üniformasının ceketini alıp giymiş ardından da revirden çıkmıştı. Arkasından bağırmaktan çekinmedim. Duyduğunu adım gibi biliyordum.

"Yaraların açıldığında geleceksin ama ben bakmayacağım komutan!"

"Doktor sakin ol. Komutan Kurt hep böyledir."

"Can bak sende gördün ne kadar uğraştım? Böyle çekip gidemez dikişlerini patlatır, daha yeni uyandı dinlenmesi lazım."
"Albay Mevlüt halleder onu."

"Eh anca hakkından Deli Mevlüt gelir sende haklısın asker."

"Deli Mevlüt?"

"Babamla bir ara aynı yerde görevdelermiş. Babam ona hep deli Mevlüt dermiş. Oradan aklımda öyle kaldı."

Beş gün sonra revirde nöbetimin bitmesini bekliyordum. Eve gidip uyumam lazım, önce hastanede sonra da karargahta nöbet tutmak zorunda kalmıştım ve bünyem aşırı yorulmuştu. Senem'in gelmesini bekliyordum. Dışarıdan gelen seslere kayıtsız kalamadan cama yaslandım ve koşu yapan time baktım. Başlarında dinlenmeyi kabul etmeyen sadece soyadının Kurt olduğunu bildiğim time.

"Bağır! Sesiniz gelmiyor! Biz dağlara atarız pusu!"

Timin geri kalanı bir anda bağırmaya başladı. "Biz dağlara atarız pusu!"

Babamdan duymaya alışık olduğum sözleri bende istemsiz mırıldanmaya başlamıştım. Komutan Kurt'un sesi bütün karargahı inletecek şekilde çıkmaya başladı. Kurt söylüyor tim arkasından tekrar söylüyordu.

"Komandonun bir bakışı!"

"Komandonun bir bakışı!"

"Yetmedi sana konya kızı!" dedikten hemen sonra göz göze geldiğim komutanla anlık gerilip kendimi hemen camın dibindeki duvara yasladım. Acaba benim gözlerime bakanlar da böyle geriliyor muydu? Ayaz gerilmezdi hatta gözlerime bakmaktan aşırı zevk alırdı. Ya da ben kendimi kandırıyordum. Eğer Ayaz gerçekten beni sevseydi aldatmazdı değil mi?

"Poyraz timiyle tanıştın demek?" Odada duran Senem'i fark etmem de biraz geç olmuştu. Ona bakıp elimi uzattım "Defne ben."

"Senem bende. Yüzbaşı Kurt'u tedavi eden doktor senmişsin tebrik ederim burada olman büyük şans."

"Yüzbaşı mı?"

"Tanışmadınız mı? Gerçi ben tanıştığınızı duymuştum ama..."

"Tam değil. Sadece soyadını biliyordum. Bir de komutan olduğunu."

"Yeter ama ben sana anlatayım biraz. Yüzbaşı Kurt, poyraz timinin komutanı." derken beraber cama yaslanmıştık. Timi bana anlatıyordu.

"Baştan başlayalım, Yüzbaşı Elbruz Kerem Kurt. Timin komutası onda. Yeni yüzbaşı oldu hatta bu hafta sonu töreni var. Arkasında duran Teğmen Hakan."

"Kız kim?"

"O mu? Ayda üsteğmen. Harika bir kadındır. Cesur, mert, dayanıklı."

"Hakan'ı görmüştüm. Komutanın başında duruyordu. Bir de şu askeri gördüm. Can'ı biliyorum."

"O gösterdiğin Hamza."

"Anladım." Masaya dönüp çantamı ve kabanımı aldım. Uykusuzluktan bayılmadan evime gidip uyumak istiyorum. "Ben artık çıkayım. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Karargahtan çıktığımda tekrardan eğitim alanındaki poyraz timine baktım. Komutanın dikişlerini bu kadar zorlaması hoşuma gitmiyordu ama dinlemeyeceğini bizzat yaşayıp görmüştüm. Dediğimde haklıydım, ya bugün yada yarın dikişleri yüzünden revire gitmek zorunda kalacaktı.

Komutanla göz göze geldiğimde o bakışlarını çekmediği için bende çekmedim. Onda olan bakışlarımı kaçırmadan askerlerden birine taksi çağırmasını söylemiştim. Taksi gelene kadar komutandan bakışlarımı kaçırmadım. Ben değil o çekecekti gözlerini.

En son dikişlerinden dolayı bakışlarını karnına indirdiğinde kendime yüklediğim 'haklıydım' başlıklı gülüşümle bakışının bana dönmesini bekledim. Tekrar bana baktığında sanki canım acımış gibi karnımı tutup yüzümü buruşturdum. Sonra da onu umursamadan taksiye bindim.

Akşam yemekten sonra annemlerle konuşuyordum. Saatlerce koltuğumda pinekleyerek uyumuş kendimi yenilemiştim.

"Defne zil çaldı. Kim gelir ki bu saatte?"

"Ay tamam hepiniz bir sakin olun. Lojmanda kalıyorum aklınız kalmasın diye sadece kapım çaldı diye geldiğiniz hale bak."

"Ukala ukala konuşma teyzenle Defne." diye bana laf yetiştiren annemle beraber kapıya gidip delikten baktım. Kapıda gördüğüm komutanla otomatik olarak sırıttım. Demek ki dikişleri kötü açılmıştı ama neden revire gitmek yerine bana geldi? Anlayamadım...

"Anne askerlerden arkadaşlarım geldi, ben seni onlar gittiğinde arayacağım. Sizi seviyorum." deyip telefonu kapatıp kapıyı açtım. Komutanın halsiz suratıyla gülen yüzüm bir anda soldu.

"Komutan, ağız tadıyla alay bile edemedim. Şu haline bak." Onu kendime yaslayıp içeri götürdüm. Amma ağır, kaç kilo bu adam ya. Onu koltuğa yatırıp hızlıca evde bulunan malzemeleri getirdim.

"Tişörtünü çıkarabilir misin?" deyip hafifçe dikleşmesine yardımcı oldum. Tişörtünü çıkarıp tekrar yatırdım. "Aslında sana söyledim deyip bakmamam lazım ama kapıma kadar gelen birisin ve hipokrat yeminim var. Dua et yeminim var komutan." Yaraları ve dikişleriyle ilgilenirken konuşmaya devam ediyordum. "İnadından kendini getirdiğin hale bak. Tamam yatma ama o antrenmanların dikişini patlatacağı belliydi."

Dikişlerini tekrar kapatıp ağrıları için ağrı kesici iğne yaptım. Dönüp baktığımda çoktan uyuya kalan komutanı gördüm. Şaka gibi karargahtan buraya kadar gelmiş olamazdı. Direkt revire gitmek varken hem de... Odamdaki dolaptan aldığım örtüyü onun üstüne örtüp odama geçtim. Yatağa kendimi atıp projektörümden bir dizi açtım. İzlerken kesin uyuyakalacaktım.

Sabah kalktığımda tam tahmin ettiğim gibi dizi izlerken uyuyakaldığımdan emindim. Kalkıp komutana bakacağımda toplu bir koltuk ve düzgünce katlanılmış bir örtü vardı. Odama geri dönüp giyindim. Bugün aracım geleceği için Sarp amcamı arayıp adresi detaylı verdim. Lojmanın dışına bırakacaklarını söylemişti. Adamlar aradığında aşağı inip aracımı karşılamaya çıktım.

Karşıda lojman girişini izleyen bir kadın vardı. Babamdan alışık olduğum için direkt dikkatimi çekmişti. Kısa boylu, kısa saçlı ve baya uzakta olmasına rağmen gözlerinden fışkıran alevi görebileceğim kadar kararlılıktaki bakışları...

Kimdi bu kadın? Neden askeri lojmanı bu kadar dikkatli izliyordu?

 

Bölüm sonu.

İlk üç bölümü bugün paylaşacağım ama geri kalanı pazartesi günleri gelecek. Umarım seversiniz.

Loading...
0%