Yeni Üyelik
3.
Bölüm

🩺 Elbruz 3. Bölüm 🩺

@blackpearln

3. Bölüm Gök mavisi vs Deniz mavisi

Omzumdaki destekliği düzeltip saçlarımı düzelttim. Saçlarımı bir türlü toplayamadığım için çıldırmak üzereydim. Aracımın anahtarını alıp evden çıktım. Vurulma olayının üstünden bir hafta geçmişti. Bu bir hafta boyunca hem karargah hem de hastane tarafından izinli sayılmıştım.

Bugün ise karargahta nöbetim vardı. Aracıma bindiğimde karşımda dikilen komutanla biraz irkilsem de hemen kendimi toparladım. Benim tarafıma geldiğinde camı indirip ne diyeceğine odaklandım. "Bu kolla nereye gidiyorsun doktor?"

"Araç sürebilecek haldeyim komutan, karargâhta görüşürüz." diyerek camı kapatıp aracı çalıştırdım. Ona bakarak yanından geçip lojmandan çıkış yaptım.

Karargaha giriş yaptıktan hemen sonra park edip içeri girmiştim. Albay Mevlüt ile koridorda karşılaşmış bana söylediği geçmiş olsun dileklerine nezaketen teşekkür edip revire geçtim. Bugün Poyraz timi de dahil olmak üzere bir sürü timin rutin kontrolleri yapılacaktı. Önce Yüzbaşı Barut'un komutanı olduğu Kılıç timinin kontrolüne başladım.

"Yüzbaşı Altan Barut." diyerek seslendiğimde yüzbaşı içeri girmiş ve oturmuştu. Rutin soruları sorarken onun parkasını ve tişörtünü çıkarmasını bekledim.

"Bu ara ağrın falan var mı Altan yüzbaşı."

"Hayır."

"Daha öncesinde kronik sırt ağrıların varmış?"

"Vardı, şimdi o kadar alıştım ki sorun değil."

"Yüzbaşı Kurt'la ne zamandır tanışıyorsunuz?"

"Bunun kontrollerle bir alakası yok sanıyorum?" deyip ukala bir gülüş sergiledi. Bende hemen umursamaz bir yüz ifadesi takınıp "Öylesine sordum." deyiverdim. Sırıtması sinirimi bozduğu için hızlıca dosyasını kapatıp kenara koydum.

"Kontrollerin bitti Barut, şuraya imzanı atıp çıkabilirsin."

Arkasından gelen dosyaya baktım. Dosyada kocaman harflerle Poyraz Timi yazıyordu. Haydi hep beraber timi sizinle tanıyalım. Gerçi rütbeleri henüz törenle söylenmese de yeni rütbeleri dosyalarında yazıyordu.

Yüzbaşı Elbruz Kerem Kurt
Kıdemli Üsteğmen Hakan Küçükarslan
Üsteğmen Ayda Tuna
Teğmen Uğur Kutlu
Asteğmen Murat Göktürk
Asteğmen Hasan Turna
Astsubay Başçavuş Fatih Altındağ
Astsubay Kıdemli Üstçavuş Hamza Gemalmaz
Astsubay Çavuş Taner Öztan

"Pekala, Taner Öztan! Hamza Gemalmaz! Fatih Altındağ!" seslendiğim gibi içeri girmiş bana bakıyorlardı. "Geçin üçünüz." diyerek ayaklanmış onlara doğru ilerlemiştim.

"Taner, İstanbul ha? Güzel yerdi. Sadece benim için çok kalabalık bir memleket."

"Öyle doktor hanım."

"Taner alerjin ne alemde?"

"Alerjimin olduğu besinleri tüketmiyorum doktor."

"Tamam sen şuraya imza atıp çıkabilirsin." Hamza’ya doğru yürüyüp onun da kontrollerini yapmaya başladım.

"Fazla spor yapıyoruz sanırım?"

"Vücudumdan mı anladınız doktor hanım."

"Hayır sol bacağındaki kasılmalardan. Bir süre azaltmaya çalış eğitimlerini aksatma ama dinlenmen de gerekiyor." dolaptan aldığım ilaçla Hamza'nın oturduğu sedyeye dönerken içeri girmiş, Taner'in yerine oturmuş olan yüzbaşıyı görmüştüm. Onu çok umursamadan kremi Hamza'ya uzattım.

"İyi gelecektir. İmza atıp çıkabilirsin. Gerekli notu düştüm." diyerek bu sefer Fatih'e döndüm. Kontrollerini yaparken kollarındaki izler dikkatimi çekmişti. Yüzbaşıya bakıp dışarı çıkmasını söyledim. Yüzbaşının dışarı çıktığını sanarken Fatih'e soracağım soruyu yönelttim.

"Fatih senin daha önceden bir..."

"Yok. Bıraktım doktor hanım temizim imanıma." Onun bu dediğine gülmeden edemedim.

"Mezun olup time ilk katıldığımda Kerem Yüzbaşı ağzıma sıçmıştı doktor hanım. Nasıl bırakmayayım." demesiyle kahkahayı basmıştım.

Gelen öksürük sesiyle Fatih dediğinin farkına varmış hemen benden özür dilemişti. Bende ona Kerem'i işaret edip "O yüzden başına dikildi değil mi? Tekrar başlamadığından emin olmaya çalışıyor."

Fatih komutanına doğru döndüğünde aralarında geçen bakışmadan oluşan konuşmaları anlamak için çabalamadım. Fatih'in kontrolüne zorunlu olarak dahil olan kan testi için ondan kan alıp çıkabileceğini söyledim.

Odaya giren Ayda üsteğmen, ilk gün tanıştığım efendi çocuk Murat ve Hasan Turna'ya baktım. Onlarda yerini alırken tek tek onların kontrolüne başladım.

"Doktor Yüzbaşı Kurt'u kontrol ederken burada kalabilir miyim?"

"Yüzbaşı da isterse tabii kalabilirsin Ayda." Omzumun ağrısını umursamamaya çalışıp Murat'a geçtim. Tanıştığımız gün aslında yaralı olduğu için timiyle göreve katılamamıştı. En son oluşan yarasını tekrar kontrol edip onunda imzasını aldım.

"Merhaba doktor hanım. Resmi olarak tanışamadık. Ben Hasan Turna."

"Defne Mutlu, tanıştığımıza memnun oldum Hasan." diyerek kontrolüne başladım. Hepsi gayet iyi askerlerdi. Kolay kolay hastalanmamışlardı bile.

En sona kalan Uğur, Hakan ve komutana baktım. Önce önümde oturan Hakan'ı kontrol edip imzasını aldım. Uğur'u kontrol ederken ister istemez vücudunu süzdüm. Çelimsiz bir asker gibi görünüyordu. Doğal olarak böyle bir vücudu beklemiyordum.

"Bu son yaran ne zaman oldu? Derin bir dikişmiş bu belli oluyor."

"2 yıl oluyor iz geçmiyor tabii."

"Normal o zaman. Sende imza atıp çıkabilirsin."

Uğur da çıktığında komutan ile yalnız kalmıştım. Onu kontrol etmeden önce sırtım ona dönükken kolumla omzumu ovuşturdum. Sonra da daha fazla sokurdanmasın diye yanına döndüm. Çoktan parkasını, tişörtünü çıkarmış beni bekliyordu.

En son oluşan yaraları yani tanışmamıza vesile olan yaraları iyileşmiş yerini izlere bırakmıştı. Ben vücudunu kontrol ederken o da beni izliyordu. Bakışlarını üstümde hissetmemin başka bir nedeni olamaz.

Saçlarım beni iyice rahatsız etmeye başladığı için sinir krizi geçirmek üzereydim. Desteklikte olan kolum bana hiç yardımcı olmuyordu. Elimi tutup avcunun içine aldığında gözlerim onun gözleriyle buluşturdum.

İki mavi göz ortamda birleşmişti. Onun gözleri benimkine oranla daha koyu bir maviydi. Sanki benim gözlerim gökyüzü mavisiyken onun gözler bir tık daha deniz mavisi gibiydi. Nasıl anlatacağımı bilemedim ama umarım anlaşılmıştır. Avcuma bıraktığı şeyle bakışlarım avcuma ardından tekrardan ona dönmüştü.

"Ağrı kesici, omzun için..." dedi. İki kelimeyi yan yana getirmekte zorlanıyor gibiydi. Bende ondan farksız bir biçimde sadece başımla onaylayıp ağrı kesiciyi içtim.

Onun imzasını da aldıktan sonra hepsini tek tek onaylamış nöbetçi asker ile göndermiştim. Ben bunları yaparken komutan hala revirde duruyordu.

"Çıksana komutan bitti ya kontrolün."

"Sana ne doktor. Revir senin mi?"

"Benim alanımdasın komutan. Dikkat et de sözünü dinlemeyeceğin doktorların eline düşme." dedim sevimli sevimli gülerek.

"Doktor..." diyerek bana doğru gelmeye başladı. Olduğum yerde dikleşerek kuyruğu dik tutmaya devam ettim. Ağzının içinde kendini sıkarak konuşmaya başladı. "Benimle oynama.”

"Burak Kut'un şarkısı mıydı bu? Hatta devamı şeydi. Hah hatırladım! Uğurlar olsun." diyerek kapıyı gösterdim komutana. Gıcık gülüşümün onun sinirlerini bozduğuna emindim. Nitekim derin nefes alıp revirden çıktı.

Kazandığım zaferle sandalyeme geri oturup başımı masaya yasladım.

İrkilerek uyandığımda ilk başta nerede olduğumu kavrayamamıştım. Sahi en son ne olmuştu? Revirdeydim, masada uyuyakalmış olmam lazımdı ama sedyede yatıyordum. Üstelik biri saçlarımı bile toplamıştı. Elimi saçıma atıp bağlı saçlarıma dokundum.

Önlüğümün cebindeki telefonumu alıp saate baktım. 09.45... Ne ara bu kadar uyudum ben? Sakince lavaboya gidip yüzümü yıkadım.

"Efendim Doruk?"

"Can amcam hafta sonu müsait misin diye soruyor?"

"Neden?"

"Yanına gelmeyi düşünüyoruz da."

"Toplu gelmeyin lan parça parça gelin. Lojmana hepinizi nasıl sokayım."

"Niye?"

"Oğlum bizim aile kabile gibi. Parça parça gelin."

"Tamam o zaman ilk olarak Bulut, Ayaz, Len ve ben geleyim."

"Bulut kendisi karısıyla gelsin gelecekse. Len de gelmesin cins bakışlarını istemiyorum."

"Aranızdakini çözdüğünüzü sanıyordum."

"Len'le aramızdaki problem sizinki gibi değil. Len denilen şahıs Denef'i kırmadı aşağıladı."

"Neyse vazgeçmeme ramak kaldı yemin ederim. Hatta vazgeçirdin neredeyse."

Göz devirip Doruk'un suratına telefonu kapattım. Omzumdaki yeni iyileşmeye başlamış yarayı sedyeye oturarak açtım ve kontrol etmeye başladım.

"Kim pansuman yaptı bana ya?" yarama bakarken odaya bir anda dalan Uğur'la kolunu çıkarmış olduğum tişörtümü göğsüme doğru örttüm.

"Doktor han- Ovvv! Özür dilerim kapıyı çalmam lazımdı."

"Sorun değil, gelebilirsin."

"Şu kremi sana sormaya gelmiştim."

"Tamam ben bakayım da Uğur, bana biri pansuman yapmış ama kim bilmiyorum sen biliyor musun?"

"Hayır bilmiyorum ama Kerem Yüzbaşı birkaç kez revire gelmişti. Yani revire geldiğini söylemedi tabii ama ben Hasan'la mescide giderken onu revirden çıkarken gördüm."

Uğur tişörtü giymeme yardım etmişti. Acımın olmadığını söylememe rağmen yine de yardım etmişti. Ona teşekkür edip kreme baktım.

"Bu krem kas gevşetici bir krem. Kullanılabilir hatta ilaçtansa bu krem daha rahat. Kremi sürüyorsun bir havluyla sıcak tutup uyuyorsun." Anladığını belirtip kremi alıp revirden çıktı. Beyaz önlüğümü askılığa asıp ceketimi giydim. Masanın üstündeki çantamı alıp revirden çıktım. Şimdi ise hastane nöbetim vardı.

Sakince dışarı çıkıp dışarda çayıyla beraber yürüyen komutana baktım. Bakışları gözlerimden saçlarıma çıktı. Bağlı saçlarımda dolanan bakışları en son omzuma takılmıştı. Onun bakışlarını umursamadan arabaya ilerledim.

"Doktor hanım günaydın."

"Günaydın Yüzbaşı Barut."

"Nasılsın?"

"İyiyim şimdi hastaneye gidiyorum. Sen nasılsın?"

"Bende iyiyim. Simit? Fazladan almıştım." Kerem de yanımıza gelmişti. Onun elindeki bardağa kısa bir bakış atıp Altan'a döndüm.

"Tabii alırım." diyerek simitin birini almış ardından da komutanın elindeki karton bardağı aldım. Şaşkın bakışları üzerimde dolanırken umursamadan kısa bir bakış attım.

"Kuru kuru gitmezdi komutan. Sen kendine yenisini alırsın." deyip aracıma bindim. Bardağı yerine koyup aracımı çalıştırdım ve sürmeye başladım. Ben karargahtan çıkarken aynadan gördüğüm kadarıyla Altan Barut'un Kerem'e bakarak kahkaha attığını gördüm.

Hastaneye girip bütün günü çocuklarla ilgilenerek geçirdim. Bana hazırlanan odaya geçip masamın üstündeki çiçeklere yaklaşıp hemşireye seslendim.

"Nazike, çiçekler bana mı geldi?"

"Evet doktor hanım. Sabah getirdiler."

Çiçeği kucağıma alıp üstündeki nota baktım. 'Tıp bayramın kutlu olsun evimizin deli dolu doktoru. Sizin evin erkeklerinden selam olsun.' güldüm. Bunu gönderme nezaketine sahip olan üç kişi vardı. Ya dayım Selim ya amcam Güney ya da Bulut...

"Doktor hanım bunları imzalamanız gerekiyor."

Telefonda Bulut'u ararken Nazike’ye gel işreti yapmıştım.

"Çiçekleri aldın demek ki." Diyerek sevimli sevimli konuşan Bulut’a gülümsedim.

"Senin gönderdiğini tahmin etmiştim bebek." Bulut’un kahkahasını duyduğum gibi gülmüştüm.

"Sana bir sürpriz yapalım dedik fena mı?"

"Teşekkür ederim çok hoşuma gitti."

"Ne demek. Gelecek misin birkaç günlüğüne?"

"Hazirana doğru geleceğim. Malum amcamın doğum günü."

"Can amcama ne alacaksın?"

"Hiç bir şey, adam her şeye sahip biliyorsun. Ben ne alabilirim o adama?"

"Elis özel bir tablo hazırladı onlar için."

"Elis her sene özel hediyeler seçiyor. Şaşırmam yani."

"Tamam görüşürüz o zaman seni daha fazla tutmayayım ben."

"Teşekkür ederim tekrardan. Çok sevdim çiçekleri." diyerek telefonu kapattıktan sonra dosyalara dönüp imzaları atmaya devam ettim.

"Su çiçeği tekrardan küçük çocukları arasında fazlalaşmış haberiniz olsun. Gerekli ilaçları verin sonra gönderebilirsiniz."

Koridordan gelen seslerle hızla kalkıp odadan çıktım. Acile doğru ilerlerken soldaki koridora döndüm. Koridorun sonunda sağdan gelen "Bırak kolumu! Yardım edin!" sesiyle sağ tarafa döndüm. Kolu sıkıca tutulmuş kadın çığlık çığlığa bağırıyordu. Adam onu kolundan tutup hastaneden çıkarmaya çalışıyordu. Kadının yüzü darmadağın olmuştu.

"Kes sesini çıkacağız buradan!"

Yanımdaki Nazike'ye dönüp polise haber vermesini söyledim. Ellerimi önlüğümün ceplerine koyup ikiliye doğru yürümeye başladım.

"Kadını bırak."

"Karışma lan sen! Kimsin sen!"

"Çek elini kadının üstünden."

"Yardım et abla yalvarırım öldürecek beni..."

Adamın koluna tekme attığımda adam acı dolu bir ses çıkardı. Kadını tutup hızlıca kendi odama ilerlettim. Kadını odama sokup odada kalmasını söyledim. Kapıyı üzerine kapatıp adama döndüm.

"Geberteceğim lan seni!"

"Dağılın! Herkes uzaklaşsın!" Adamın bana doğru atmaya çalıştığı yumruğu engelleyip ona doğru yumruk attım. Adam iyice sinirlenirken ben adama tekme attım. Onu kendimden uzaklaştırıp üstüne çullanmaya çalıştım. Adam beni tutup üstünden atarken sırtım yere sertçe çarpmıştı. Anlık kesilen nefesim bana engel olurken bir anda üstümden çekilen adamla tekrar nefes almaya çalıştım.

Uğur beni tutup kaldırırken adamı döven komutana baktım. Murat bir sandalyeye oturmamı sağladı. Bu sırada Hakan ve Uğur komutanı uzak tutmaya çalışıyordu.

"İyi misiniz doktor hanım?"

"İyiyim Murat." kalkıp bende komutana yaklaştım. Uğur ve Hakan'ın çekilmesini söyleyip komutanın omzuna dokundum.

"Bir daha benim ülkemde tek bir kadına el kaldırdığını görür, duyar, sezersem seni bulur. Leşini köpeklere atarım."

"Komutan tamam." Omzumdaki elimi, söylediklerimden sonra hissetmiş gibi omzuna ufak bir bakış atıp adamı silkeleyerek Uğur'lara teslim etti.

"Ne oldu burada?"

"Kadının biriyle geldi. Daha doğrusu kadın darp edilmiş büyük ihtimalle kaçıp buraya sığınacaktı."

"Kadın nerede?"

"Odamda, adamdan kurtarıp odama sakladım." Sinirli bir nefes çektiğinde bende ona bakıyordum.

"Hakan kadını alın karakola götürün." Kadın odamdan çıkarıldığında komutan beni kolumdan tutup odama götürmüştü. Ardımızdan kapıyı kapatıp bana bakmaya başladı.

"Ya kızım sen benim başıma bela mısın?!"

"Ne? Ne saçmalıyorsun sen ya?"

"Ya sen ne diye başını belaya sokuyorsun? Anasını satayım eve giderken bile bir duyuyoruz doktorun olduğu hastanede olay çıkıyor!"

"Bana sesini yükseltme!" Sinirle ona bakıyordum. O bana sesini yükselttikçe bende sinirle ona sesimi yükseltiyordum.

"Bak sen burada duramıyorsun. Git buradan, başını daha fazla belaya sokma."

"Sana ne! Ben senden beni korumanı istedim mi? Hayır! Ne diye dibimde bitiyorsun sen ya! Gelme! Polis gelsin sen niye geliyorsun?" Sarı saçlarımı sinirle geriye ittim.

"Bak doktor burası sana zarar verecek. Her seferinde seni koruyamam."

"Koruma komutan koruma! Çık git odamdan." Sinirle kapıyı işaret edip çıkmasını söylemiştim. Ben kendimi bir şekilde koruyabilirdim ama yardıma ihtiyacım olduğunda böyle tepeme çıkıp söyleneceklerse böyle bir şeyi istemezdim.

Komutan sinirle kapıyı açıp çıktı. En son bir şey söyleyecek gibi olsa da o daha konuşamadan ona sırtımı dönmüştüm. Masamın önündeki sandalyeye kendimi attığımda önüme gelen saçlarımı geriye attım. Lojmana geri döndüğümde eve girip çantamı fırlattım. Hala komutana sinirliydim. Yine de sakinleşmeye çalışarak televizyondan şarkı açtım. Pijamalarımı giyip mutfağa geçtim ve yemek hazırlamaya başlarken bir yandan da şarkıya eşlik ediyordum.

"Suyun altina güğüm
Kız selamun aleyküm
Kız sana vurulali
Dun bir bugün iki gün."

Yemeğimi hazırlarken balığın kokusu çıksın diye açtığım camdan dışarıya baktım. Şarkıya mırıldanmaya devam ediyordum. Sofrayı hazırlamaya üşenip tabağı alıp içerde koltuğuma oturdum. Levreğimin yanındaki salatayı kenarda duran sehpaya koydum. Balığımın yanına aldığım tek bardak rakıdan bir yudum aldım.

"Suyun başina kızlar
Gökten indi yıldızlar
Acele edeyisun
Habu işte bi iş var."

Sakinlediğimi hissedince gülümseyip gözlerimi kapattım. Sırtımda hissettiğim ağrıyı umursamadan yemeğimi yedim ve duşa girdim. Annemin attığı videoyu televizyona bağlayıp izlemeye başladım.

"Anni Bulut düştü."

"Bulut ne kızım dayı diyeceksin dayı." diyerek Asya'yı ters tutarak kucağına almıştı Bulut. Asya baş aşağı gülerken Bulut'ta onu hafiften sallamıştı.

"Asya Defne teyzene atacağım bu videoyu bakın bakalım teyzene."

"Defne teysee! Gel aytık noluyy."

Geleceğim teyzem. Söz veririm geleceğim.

"Defne bak geleceksen haber ver salak gibi kalıyoruz ondan sonra."

Aklını almazsam şerefsizim Bulut. Asya'nın saçlarını düzelten Bulut benim adıma yanağından öpmüştü. Asya'nın beni özlediğinin farkındaydım. Asya ile aramızdaki bağ farklıydı. Babası onu istememişti. Sadece annesi ve biz yanındaydık. Bu yüzden dedesine, bize daha fazla kıymet veriyordu. Şimdi ise Defin teyzesi görevlere gidiyordu evde fazla durmuyor. Ben ise göreve başlamış ve ondan uzaktım. Gözlerim dolmuştu. Yine de gözlerimi silip bakışlarına odaklandım. Gözlerinin içi gülüyordu.

Sabaha karşı aldığım telefonla başımın ucundaki ışığı açıp telefonuma uzandım. Bulut'un bu saatte araması acaba Toprak mı hastalandı diye düşünmeden edemedim. Telefonu açtığımda Bulut'tansa Elis'in konuştuğunu anladım.

"Defne gelmen gerekiyor."

"Ne oldu?"

"Murat... Murat şehit oldu."


Bölüm sonu.

Bölümler haftada bir gün pazartesi günü gelecek. Aksilik olması halinde duyuru yaparım tabii ki iyi okumalar :)

Siyah İnci

Loading...
0%