Yeni Üyelik
7.
Bölüm

🩺 Elbruz 7. Bölüm 🩺

@blackpearln

Ay Akşamdan Işıktır
Kolay Değildir ~Duman
Maalesef ~Mansur Ark

"Sordum. Yani daha önce birine sordum ama kaçamak cevap verdi."

"Kıza acıdım. Seni direkt reddetmek yerine kaçamak davranmış." Başımı hafif yan çevirip ukala ukala sırıttım. Bana gıcık olduğuna eminim. O da bu tezimi çürütmeyecek şekilde yanıtladı beni.

"Senin aksine çoğu kadının rüyalarına giriyorum doktor."

"Senin adına sevindim. Benim kabuslarım yerine diğer kadınların rüyasına gir komutan."

"Aman altta kalma ölürsün."

"Alttan alacağım tek bir konu var ve bunun o konu olmadığına eminim komutan. İlacı al ve biraz daha dinlenmene bak." diyerek odadan çıktım. Arkamda bıraktığım komutanın yaptığım imadan dolayı tek kaşının kalktığını hissedebiliyorum ama hiç umurumda değil. Komutan hiç beklemediği yanıtlar aldığında ve eğer cevap hoşuna gidiyorsa tek kaşını kaldırıyordu. Bunu birkaç kez deneyimlemiş bulunmaktayım.

Kantine geldiğimde ölüm sessizliği karşılamıştı beni. Tıpkı babam eve geldiğinde olduğu gibi... Şehit haberi bütün evde sessizlikle karşılanırdı. Babam genelde üstü başı temiz gelirdi. Tek bir kez, ömrü hayatımda onu tek bir kez bütün üstünü kan içinde, arkadaşının kanıyla eve geldiğini görmüştüm. Ahmet amca... Babamın ilk arkadaşlarından Ahmet amca öldüğünde babam eve kan dolu üniformasıyla gelmişti. Sessizce Hakan'ın yanına oturdum. İster istemez aklıma dolan anıları seslendirmeye başladım.

"2007 yılı Hakkari Dağlıca saldırısı... Babam 10 günlük görevinden dönmüştü. Hiç görmediğim kadar kötü, üstü başı kan içinde. İlk başta anlamadık olanı biteni ama teröristler saldırmış. Babamın badisi Ahmet amcam şehit düşmüş saldırıda. O gün aynı bu sessizlik hakimdi evimde. Çoğu zaman şehit haberi aldığımız sessiz ama bizim cıvıltılarımızla sessiz bir ev. Acınızı anlayamam ama atlatmanız için tutunmanız gereken dalları size sunabilirim. Hasan için çok üzgünüm."

"Sarı hoca." Gözlerimi anlamadığımı belirterek Hakan'a çevirdiğimde açıklamasını getirmişti. "Timde herkes ona böyle derdi. Sende timin bir parçası sayılırsın Defne doktor."

Çay ocağının başına geçtiğimde kantinden görevli asker beni göndermeye çalıştı. Onun da oturmasını sağlayıp acılarını yaşamalarına müsaade ettim. Hepsine belki acılarını biraz olsun hafifletir umuduyla çay dağıttım.

Ertesi gün karargaha gelen habere göre küpeli kod adlı teröristin öldüğünü, köyünde cenaze töreni düzenleneceğini duydum. Doktor olarak ailesi için önlem amaçlı görevlendirildim.

"Sana saldırmaya çalışabilirler doktorum."

"Merak etmeyin albayım amacımız sağlıkları ayrıca jandarma bana eşlik edecekmiş. Sıkıntı etmenize gerek yok."

"Komutanım." Kerem odaya girip hızlıca yanımda dikilmişti. Albaya selamını verdikten sonra bakışları bir an için benimle kesişti. "Doktorun köye gideceğini duydum. Bizde gidiyor muyuz?"

"Sizlik bir şey yok. Jandarma eşlik edecek doktora."

"Komutanım izin verin gidelim."

"Yüzbaşı! Senin vurduğunu bilenler olacaktır. Orada hengame çıkar."

"Bilmiyorlar komutanım. O kadını öldürme şerefine nail olduğumu bilen tek bir Allah'ın kulu yok."

"Seninle nasıl başa çıkacağım ben? Sivilleri çek. Doktoru sivil olarak koru."

"Emredersiniz komutanım." Selam verip çıktı. Bende onun arkasından çıktım. Onunla odasının önünde yine denk geldiğimizde beni tekrar süzüp odasına girdi. Neye bakıyorsa? Şeytan diyor git oturt suratına bir tane! Nereden geldiğini şaşırsın. Sakin Defne.

Araca ilerlerken komutan sivilleri çekmiş geliyordu. Siyah boğazlı kazağı, kotu ve askeri postallarına benzer postalları ile yanıma kurulduğunda bakışlarımı önüme çevirdim. Araç hareket ettiğinde istemsiz benim düşünme aşamam da başladı. Kaçırılıp, benim memleketimin askerine kurşun yağdıran kadını kurtarmaya çalıştığım gözümün önüne geldi. Dönerken araçta gördüğüm kabusum... Daraldığımı hissettiğim gibi giydiğim krem boğazlı kazağın boğaz kısmını çekiştirdim.

"Orada ortalık karışacaktır. Mümkün olduğunca korkma." Bakışlarım onu buldu. "Niye korkayım yanımda askerim var." Dumura uğramış surat ifadesini fark etmemek imkansızdı. Göz bebekleri büyümüştü, nefes alışı hızlanmıştı.

Bu değişimi fark etmemek büyük aptallık, bu suratı en son Bulut Elis'in dibine girdiğinde Elis'te görmüştüm. Neyse ki profesyonelliğin bir getirisi olarak hemen toparladı kendini.

Alana geldiğimizde bende alanda olmam gereken yeri almıştım. Jandarma Asteğmen Cemil en önde durarak hem beni arkasına almış hem de Kerem'i mümkün olduğunca kapatmaya çalışmıştı ama sadece çalıştı. Çünkü neredeyse 1.97 boyunda bir herifi nasıl kapatabilir. Asteğmen bile benden 10 santim anca uzundu. Ki ben 1.70 boyunda bir kızım.

Üç adam bize doğru ilerlediğinde Asteğmen beni bu sefer tamamiyle arkasına almıştı. "Biz burada jandarma istemiyoruz." Adamın dediğine karşı Cemil Asteğmen oldukça sakin ama bir o kadar da tehlikeli bir ses tonuyla "Siz? Kimsiniz?" deyiverdi.

"Kitle zaten tepki içindedir. Burda durup kitleyi tahrik etmeyin. Biz cenazemizi defnedecez demokratik tepkimizi de özgürce gösterecez."

"İyi bende burada durup güvenliği sağlayacağım."

"Biz sizi uyarıyoruz."

"Hayır, ben sizi uyarıyorum. Burada yasa dışı bir şeye izin vermiyorum, anladın mı?"

"Hee hee."

"He ya. Yürü lan." diyerek adamları geri postalayan Cemil Asteğmeni izledim. Bu sırada Kerem'in beni arkasına almaya çalıştığını da fark ettim ama etmemiş gibi davranacağım.

Cenazenin yakınlarından birisi fenalaşırsa ona Türkiye Cumhuriyeti'nin neferi olarak sağlık hizmeti getirmekle görevliydim. Gözümü cenaze yakınlarının üstünden ayırmıyorum. Teyzenin bir an ağaçtan destek aldığını gördüğümde oraya doğru yöneldim. Adım atmadan biri teyzeye destek olduğu gibi Kerem gitmemem için elimi tuttu.

Cenaze defnedildikten sonra birinin gelip kulağına bir şeyler fısıldanmasıyla bütün kalabalık bir anda önümüzde dikildi. Biri onlara teröristi vuranın Kerem olduğunu söylemişti. Kerem hızlıca beni arkasına alırken, jandarma ekibi de Kerem'in önünde etten duvar oldu.

"Yüzbaşını istiyorlar Ekrem ne yapsak?"

"Valla anca yavaştan boklarını toplarlar."

"Bak komutan kitleyi zor tutuyorum. Birazdan denetimden çıkacak her şey, seni son kez uyarıyorum!"

Kerem öne doğru ilerlediğinde onun elinden tuttum. Gitmemesi için başımı sağa sola salladım. "Sorun yok doktor, askerin burada."

"Bize verin! Derhal!"

"Gel de al ulan!"

"Babayı alırsın babayı!" Bütün jandarma ekibi silahlarının emniyetlerini açtığında Kerem beni tekrardan kontrol etmek için arkasını dönmüştü. "Arabaya geç."

"Asla."

"Cidden başa belasın doktor." Bütün ciddiyetiyle tekrardan önüne döndü. Özgüvenleri insanı hayran bıraktıracak şekildeydi.

"Bunun hesabını vereceksin yüzbaşı. Bundan sonra adımını dikkatli at. Yavuklun da sen de." diyerek beni gösterdi hayvan. İyi de ben komutanla birlikte değildim ki. Ne yavuklusu? Üstelik uyuz, huysuz, katır inatlı, herbokolog Yüzbaşı Kerem Kurt'la mı? Allah yazdıysa bozsun. Bir kere o kadar yakışıklı değildi. Tamam boyu posu heybeti, sonra koyu kahve saçlarına zıt mavi gözleri belki biraz karizmatik kılıyor olabilirdi ama o tam bir herbokologtu.

Kerem adamların önüne geldiğinde tekrardan konuya odaklandım. "Buradayım işte. Eğer gücünüz yetiyorsa gelin alın."

Adam bir şey demişti ne dediğini duyamadım ama bir anda ortalık Kerem'in adama attığı yumrukla şenlenmişti. Ne de güzel vurdu. Gerinip gerinip bir de ben mi koysam şu şeref yoksununun suratına?

Jandarma kalabalığı ayırmaya çalışırken bende ortalığı birbirine katmaktan çekinmedim. Yüzbaşına vuracak birine koşup yumruğu suratına yapıştırdım. Ben daha dengemi kaybetmeden bir el belimi sarıp beni tuttu. Hiç düşünmeden gelen sözde kitleden bir erkeğe de fırsat bu fırsat "Ya Hak." diyerek tekmeyi savurdum. İsabetli vuruşum adamın kasıklarına denk gelmişti. Tam on ikiden. Bulut bu vuruşumu görse hala benden korkardı. Zor da olsa kalabalık ayrılırken ben hala Kerem'in kolunda hatta kucağında sayılırdım.

"Bırak beni be adam."

"Doktor. Bir rahat dur."

"İndir yoksa ısırırım."

"İnanılmaz korktum doktor. Çok korktum." Ayaz olsa şu an beni çoktan indirmiş seksen beşinci azar sekansına geçmişti. Kerem beni indirdiğinde sanki hiç bir şey olmamış gibi araca geçtim. Jandarma ekibi arkadaki araca geçerken Kerem yanıma geldi. Yolda bir anda aklıma gelen anılarla kendi kendime güldüm.

"Ya Hak!"

"Lan sen benim kardeşime nasıl dokunursun?!"

"Defne, Defin durun bir ya ben hallettim!"

Okul çıkışı kardeşlerini taciz eden çocuğu sıkıştırıp tenhaya çekmişti iki kardeş. Şimdi ise disiplinlik olacaklarını umursamadan bir güzel dövüyorlardı. Denef araya girmeye çalışmış ama kavga çocuğun arkadaşlarıyla bir anda büyümüştü. Denef mecburen Ayaz ve Doruk'u çağırdı. Bulut ise Elis'le beraber gelmiş, kavgayı ayırmaya çalışırken duyduklarıyla kavgaya dahil olmuştu. Ayaz geldiği gibi tekme atmaya çalışan Defne'yi yakaladı. "Bırak Ayaz! Bırak da geberteyim şu ırz düşmanı ve yaverlerini!"

"Kızım siz biraz kız olsanıza!"

"Bana bak düzgün konuş bir yumruk da sen yersin! Ne varmış lan bizde köpek?!"

"Şu haline bak! Gelmiş burada 3 kişiyi birden dövüyor."

"Ayaz seni gebertirim! Kardeşime sarktı bu sapık!"

"Len korusun Denef'i sevgilisi değil mi?"

"Korusun hani nerede? Yok! Len yine ve yeniden yalnız bırakmış Denef'i. Ne şaşırtıcı? Denef çağırmasa siz de yoktunuz şimdi gelip bana burada efelik taslama!"

"Ne gülüyorsun sen?"

Aklımdaki anılardan çıkmamı sağlayan Kerem ile bakışlarım ona döndü. Gülümsemem genişleyince o da suratıma meraklı meraklı bakmaya devam etti. "Lise yıllarım gözümün önüne geldi. Kardeşimle karıştığımız kavgalar falan..." Ayaz'ın beni sürekli azarlaması... Azarlamadığında da sessiz kalışı... Aracın radyosundan yükselen şarkı ile Kerem'in bana olan bakışlarını hissetmem neredeyse aynı anda olmuştu. "Gözlerin boşluğa dalıp gider."

"Şarkıyı ancak bu kadar içinde yaşayabilirdin doktor."

"Bu şarkıyı seviyorum ama şu an sadece o kaybolduğum anıların kötü kısımlarını hatırlatıyor."

"Sırf Defne üzülmesin diye çıkmadığı belli. Defne'yi sevmediği de. Bence bir daha yapmayın. Benden söylemesi." En kötüsü de bunu söyleyen kişinin sonradan haklı çıkması... Çocukken gelen o saf duyguları aşk sanıyorduk. Ayaz benim kuzenimdi. İyi günümde kötü günümde yanımdaydı ama beni ve ailemi suçlamaktan bir an bile geri kalmadı. Sözde yanımdaydı asla kendini benim yanımda hissettirmemişti. Peki Kerem? Kerem benim yanımda mıydı? Fiziken evet, ruhen? Bilmiyorum.

Ayaz en ufak kavgamda yaralansam bile beni azarlardı. Niye kavga etmişim, kavgasız problemimi çözemiyor muşum, haklı olsam bile kavga ile kendimi haksız çıkarıyormuşum. Bakışlarımı Kerem'e çevirip aklımı kurcalayan o soruyu sordum. "Kızdın mı?"

Neden sorduğumu anlamayan bakışları önce benim gözlerime değdi. Ben gözlerinde en ufak bir öfke dahi görmüyordum. Sorumu biraz daha açtım. "Arbedede sana vurmaya çalışanlara vurduğum için kızdın mı?" Bakışları anında yumuşadı.

Yanlış anlamak istemiyorum ama bakışları sanki araya girdiğim için kızacak gibi değil de, zarar görmemden korkmuş gibiydi. "Kızmam mı gerekiyordu doktor?" Aptal Defne. Neden böyle saçma bir soru soruyorsun ki? Neden sana kızsın? kızacak bir şey mi yaptın sanki... Ya da sana kızacak kadar yakının mıydı? Ayaz gibi sevgilim değildi. Babam da değildi.

Çünkü onun da Ayaz gibi bana kızmasından korkuyorum.

Onun bana kızmasını değil, babam gibi yaralarımı sarmasını istiyorum.

Babam gibi beni şefkatle sarsın.

Tıpkı babam gibi...

Bakışlarımı ondan kaçırıp "Önemsiz bir soruydu. Boş ver." diye mırıldandım. Elini boynumda hissettiğimde hızla ona döndüm. "Çizilmiş, kanıyor." Sağlık çantasından çıkardığı bezi boynuma bastırıyordu. "Kızmadım bu arada. Neden bu soruyu sordun bilmiyorum ama kendini gayet iyi koruyabiliyorsun doktor. Sadece beni korumana gerek yok." Çocuklara kullandığım Mickey'li yara bantlarından birini boynuma yapıştırmıştı.

"Teşekkür ederim ama gerek yoktu komutan."

"Mickey seni açtı doktor." diyerek güldü. Onun bu gülüşü beni de güldürmüştü. En durgun hissedeceğim anda bile beni çekip çıkarıyordu. Onunla eğleniyorum, onunla uğraşmak da eğlenceli ama daha fazlası olmamalı.

Tim beni evime bıraktığında inerken bile Kerem'in bakışlarını hissediyordum. Bu bakışlarda bir anlam aramıyorum. Kimi kandırıyorum ki bal gibi de komutana bağlanmaya başladım. Onların gitmesini beklerken Kerem de aynı şekilde eve girmemi bekliyordu.

"Doktor gir içeri." demesiyle hızlıca yukarı koştum. Kerem'e bağlanmamalıyım. Evime girdiğim gibi kendimi koltuğa attım.

Çoktan bağlandık be kızım.

Olmaz. Elimi attığımı kuruturken kesin ona da zarar gelir. Uzak durmak zorundayız.

Biz uzak durmayı hiç beceremeyiz ki... Biz uzak dursak onlar bizden uzak durmaz.

Gayet de dururlar. Ayaz ardına bakmadan kaçtı. Doruk, Defin'den kaçtı. Len? Len hamile Denef'ten kaçtı. Gediz, Ayaz, babam... ya Kerem'e de zarar verirsem? Aklıma dolan anılarla gözlerim yanmaya başlamıştı.

"Sizin yüzünüzden! Doğduğunuz andan beri başımız beladan kurtulmadı!"

"Öykü sınırını aşma! Onlar daha çocuk."

"Ne yalan mı? Bunlar doğdu doğalı burnumuz boktan kurtulmuyor!"

Bu lafı direkt duyan koltukta sessizce oturan kardeşlerim ve ben, lafın hemen sonunda üstlerine yürüyen babam ve kavga sesleri... Bütün bu kavganın sebebi daha on yaşındayken mahalle kavgasını ayırmaya çalışırken Gediz'in ağır yaralanmasıydı.

Daha on yaşında olan biz nereden bilebilirdik ki büyük ağabeylerin bıçakla kavga ettiklerini... O gün Gediz'e denk gelen bıçak hepimizin en büyük travmalarından biriydi.

Öykü teyze üstümüze yürürken koltukta korkudan sinen Denef'i hatırlıyordum. Öykü teyzemin ağır lafları devam ederken en son kulaklarına avuçlarını bastıran Denef. Gözleri ağlamaktan şişmişti. Babam odamıza geçmemizi söylese se Öykü teyzem sinirle hepimizi oturtmuştu.

"Onların elini attığı her şey kuruyor! Lanetliler işte bizim başımıza gelmiş en büyük lanet onlar!"

Biz lanetli değildik ki. Camın önüne yaklaşıp saksıdaki çiçeğe baktım. Ne ara eve girmiştim ben?

"Siktir git o zaman! Al kızını siktir git! Başka var mı benim çocuklarımı suçlayan? Araya girmeye çalışan Gediz diyorlar geçmiş on yaşındaki çocukları azarlıyorsunuz!"

"Baba..."

"Hallerine bak lan! Can hallerine bak! Sadece senin kızın mı Gediz? Bizimde canımız yanıyor ama karşınızdakiler daha çocuk."

"Girmesinler! Bir kavgaya da girmesinler!"

"Ya girmedik diyor zaten çocuk. Defne biz girmedik Gediz ayırmaya çalıştı peşinden Ayaz gitti diyor."

"Len niye öyle söylemiyor? Len konuş teyzeciğim kim girdi kavgaya?"

Beklentili bakışlar Len'e odaklanmıştı. Biz zırıl zırıl ağlarken Len sadece bizi gösterip yukarı kaçtı.

"Biz yapmadık anne! Yalan söylüyor gerçekten biz yapmadık!"

"Sus! Sus yeter sizin sesinize dahi tahammülüm kalmadı! Kes o lanet olası sesini!" Korkuyla olduğum yere sinmiş kardeşlerimin elini tutmuştum. Kimse bize inanmıyordu. Neden inanmıyorlar bunca zaman onlara hiç yalan söylemedik ki? Defin, Doruk'u bebekken pusetten düşürdü direkt Yaprak teyzeye söyledi. Ben Bulut'un resim defterini bahçedeki şömineye attım, direkt gidip söyledim.

Her zaman kaybetmekten korktuğum ne varsa kaybetmiştim. Ayaz? Aldattı gitti. Babam? Hain bir pusuda şehit oldu. Şimdi eğer Kerem'e de bağlanırsam? Korkuyorum ve tekrardan bu korku ile baş başayım. Yalnız ve karanlık evimde tek başına öylece koltukta saatlerce oturdum.

🩺

Benim evde kendi kendimi yediğim günün üstünden 5 gün geçti ve ben hala Kerem'den uzak durmaya çalışıyordum. Doğal olarak timle de uzak duruyordum. Bunda gayet başarılıydım aslında. Evde de onu düşünmesem daha iyi olabilirdi. Aracıma bindiğimde komutanın aracı otoparkta değildi. Sabah sabah nereye gitti bu adam?

“Kapandım evimin odamın içine, güya seni hiç düşünmeyecektim.”

Kes sesini ne var merak ettiysem. Zihnim hemen benimle oyun oynuyor.

"Ne yapıyorum ben? İyice delirdin sen kızım Defne. Kafayı yiyorsun." Aracı çalıştırdığım gibi radyo açılmış çalan şarkı ortama yayıldı. "Unutacak seninle olan tüm anıları, olduğun yere gitmeyecektim."

"Hay sıçayım ya!" sinirle radyoyu kapattım. "Allah'ım sabah sabah neden bu kulunun sabrıyla oynanıyor ya."

Günlerdir gördüğüm yoğun kabusların etkisiyle agresifim. Bu sinirimin asla komutanı düşünmeyeceğim diyerek geçirdiğim günlere rağmen hala aklıma gelen komutanla alakası yoktu. Sadece gördüğüm kabuslar değil tuhaf biçimde komutanı yatağımda düşünmüştüm. Bugün ise karargâhta nöbetim vardı. Ondan daha fazla kaçamayacaktım. Karargaha girip park ettiğimde derin bir nefes alıp yutkundum. Telefonum çaldığında araçtan inmeden telefonu yanıtladım.

"Efendim Denef?"

"Nasılsın?"

"İyiyim Denef siz nasılsınız?"

"İyiyim işte biraz midem bulanıyor."

"Yediklerin mi dokundu?"

"Evet ya Bulut geçen mangal yapacağım dediydi sanırım o dokundu."

"Bulut'un yapacağından ancak o olur zaten." dememle arkadan Bulut'un sesi gelmişti. "Sanki kendi yapabiliyor. Tee oralardan laf yetiştiriyor bana. Gel yap da seninkini görelim."

"Neyse tartışmayın sen ne yapıyorsun?"

"Karargaha geldim. İçeri gireceğim işte iki gün nöbetim var."

"Daha geçen hastanede nöbetteydin nasıl direniyorsun?"

"Arada uyuyorum Denef. Merak etmeyin beni Neyse hadi ben kapatayım Asya kuşumu öp benim için."

"Tamam canım." kapattığım gibi araçtan inip içeri ilerledim. "Erhan bana bir türk kahvesi getirir misin?"

"Tabii doktor hanım, revire mi getirelim?"

"Evet revire." Revire girip kabanımı astım. Camı açıp, odayı güzelce havalandırdım. Kulaklığımı takıp bir şarkı açtıktan sonra askerlerin genel durumlarını dosyalardan kontrol etmeye başladım.

"Aşkına yürüyen sesimi duyuyorsun. Gittikçe büyüyen dert oluyorsun." Kan değerleri güzel son yarasının pansumanı yapılmış. "Sana söylüyorum, farkında mısın ama seni seviyorum ah biliyorsun." Ben bir yandan şarkıyı mırıldanırken Erhan'nın getirdiği kahveye başımla teşekkür edip kahvemden yudumladım. Bir yandan dosyaları kurcalarken bir yandan kalemi elimde çeviriyordum.

"Benimle oynama söyledim sana. Şansını zorlama uğurlar olsun." İlaç kutularını tek tek sayarken eksik ilaçları not ettim. Arkamı döndüğümde elimdeki dosyadan başımı kaldırdığım gibi komutanla göz göze geldim. Elimdeki dosyayı düşürmemek için sıkı sıkı tuttum. Kulaklığımın tekini çıkarıp komutana arkamı döndüm. "Ne oldu komutan?"

"Eksik ilaç listesini almaya geldim."

"Erhan'ı yollasaydın keşke?"

"Canım gelmek istedi doktor." Yaklaşıp sedyeye oturdu. "Biraz bekleyeceksin komutan. Listeyi daha bitirmedim."

"Pekala bekleyebilirim. En azından 15 dakika." Tekrardan masaya dönüp listeye odaklandım. En azından denedim. Bütün bakışlarını üstümde hissetmek sinir bozucu. "Şu bakışlarını üstümden çeker misin komutan?"

"Neden? Odaklanamıyor musun doktor?"

"Dikkat dağıtıcı birisin gitsene sen." dediğim cümleyle revirde yankılanan minik kahkahayla komutana baktım. Gerçekten çok dikkat dağıtıcı biriydi. Onun kahkahası bile bulaşıcıydı. İster istemez bende gülümsedim. Yüzümü saklamak için tekrardan bilgisayara döndüm.

"Astsubay Astçavuş Erhan Eroğlu, Muş! Komutanım emir geldi. Yarım saat içinde yola çıkmanız söylendi."

"Tamam asker çıkabilirsin."

Komutan askerin ardından ayaklanıp bana baktı. Sessizce listeyi ona uzattım. "İlaç listesi burada. Sizin yanınıza verilecek ilaçlar da 5 dakika içinde hazır olur."

"Doktor senin bir şeyin mi var?"

"Ne olabilir ki?"

"Ne bileyim 5 gündür kaçıyor gibisin."

"Ne diye kaçacağım senden?"

"Kaçıyorsun doktor. Döndüğümde konuşacağız. Tabii dönebilirsem." Son mırıldanmasını duymadığımı sanıyordu ama ben her şeyi duymuştum. Sessiz kalıp işlerime odaklanıyor gibi davrandım. O giderken bende o çıkmadan konuştum. "Komutan, bu söyleyeceklerimi aklından çıkarmamaya çalış; Ay akşamdan ışıktır."

"Bizim oğlan aşıktır."

Bölüm sonu

İyi okumalar :) Umarım sevmişsinizdir. Haftaya pazartesi görüşürüz

Loading...
0%