Bir bıçak yarası...
Etrafa dikkatli bakarken adımlarımızı hızlandırdık. Bir kayanın arkasına mevzilendiğimizde Hakan "Komutanım yayılalım mı?" diye sordu.
Bakışlarımı ona çevirip "Henüz değil. Çocuklar mermileri sürdünüz değil mi? Ona bile vaktimiz olmayacak. Hadi şu çocukları sağ salim evlerine geri gönderelim." diyerek yeniden ilerlemeye başladım. Görünebileceğimiz bir noktada hepimiz sürünmeye başladık.
"Biliyon mu lan Hamza, emekli olunca böyle kestenkelek gibi karnımız pul pul olacak lan sürünmekten."
"Kestenkelek ne ya?"
"Lan oğlum kertenkele işte. Bizim yurttaki kadının memleketinde öyle diyorlar ona. Bir de kendi kendini gettiren kele. Ya acayip espri yapıyom emmioğlu ha."
"Ya başçavuşum biz niye sürünüyoruz ya?"
"Lan oğlum hadise mahalline kabak gibi kamyonla mı inecektik lan?"
"Hee..."
"Hee lan bide zeki bir şeysin ha."
Silah sesleri tekrardan dağlarda yankılanmaya başlamıştı. Silah sesleri durduğunda teröristler jandarma terhis olan asker birliğini koruma ekibiyle beraber rehin almıştı. Bütün rütbelilerin gözü dağda tek bir timi bekliyorlardı. Poyraz timini.
Saatler sonra tim göründü tepede. Armut gibi açıkta kalan teröristlere direkt doğrultulan silahlar askerlerimizden dolayı ateşlenemeyecekti.
"Evet, böyle daha iyi oldu. Şimdi hepiniz atın silahlarınızı!" dedi kod adı dahi belli olmayan terörist. Allah bilir hangi terör örgütü mensubu sıfatıyla böyle bir işe kalkışmışlardı.
"Bırakın lan çocukları!"
"Heç şansın yok komutan."
"Oyala onları." Kendi aralarındaki hattan gelen emir oldukça netti.
"Çocukları bırakın, gitmenize izin vereyim."
"Ben emir almayı bırakalı çok oldu komutan. Şimdi de emir alma niyetim yoktur."
"Lan bırakın çocukları!"
Terörist dönüp birine sıktı. Nereden vurduğu bile umurunda değildi. Yeter ki vurmuş olsun. Bu da timi sinirlendirmeye yetmişti. "Ciddiyetimin farkına vardın mı komutan?"
"Alnının ortasından yediğin kurşunla sende bizim ciddiyetimizin farkına varacaksın köpek."
"Gördün mü?! Ama yok sen askersen istersen emirle anlatayım."
"Hey sen aşağıdaki." Teröristler neye uğradığını şaşırmış bir şekilde etraflarına baktılar. Teröristlerin telsizinden gelen ses ele başlarına telsizi iletmesiyle yükseldi.
"Bağırıp tepinen herif sana söylüyorum."
"Heh al sana emir."
"Şenlik başlıyor."
"Kimsen!" diyerek korkuyla etrafa bakmaya devam ediyordu terörist.
"Sağındakinin sol dizine bak." Telsizi bırakıp nişan aldı Elbruz komutan namı diğer avcı. Bir an bile tereddüt etmeden sıktı. Tekrardan telsizi alıp teröriste seslendi. "Herkesi bırak ve defolup git buradan."
"Kimsen? Çık ortaya!"
Kendisini göremeyip dağlarda onu gözleriyle arayan adamlara karşı keyifle sırıttı. Adamların korkusunu iliklerine kadar hissediyordu. Bu da onu daha çok keyiflendirdi.
"Önündekinin sağ omuzuna bak." Tekrardan nişan aldı. Tek kurşun olması gereken yere.
Poyraz timi seyrettikleri cümbüşle keyifli keyifli duruyorlardı. Hakan silahını tutuyor olmasına rağmen gülerek konuştu. "Ben tanırım onu delinin tekidir. Bu olayları da çok sever. Dediklerini yapman senin için iyi olur."
Adam ne yapacağını bilmiyor gibi telsize doğru bağırmayı tercih etti. "Lan! Pislik herif! Çık dışarı!"
"Şimdi yeni noktayı veriyorum. Bu sefer herkese söyle senin alnının tam ortasına baksınlar." Tekrardan nişan aldı yüzbaşı. Adamın korkudan askerleri bırakıp gideceğine emindi.
"Toparlanın gidiyik."
"Ulan tam eğlencenin en güzel yerinde gidemezsiniz. Komutanım bu köpeği avlayacaktı."
"Fatih eğlence yarım kaldı aslanım sonra artık."
"Sshh ganimetleri bırakın!"
Adamlar giderken bırakılan pimi çekilmiş bombayı bir asker görmüştü. Hızlıca alıp havaya fırlatmaya çalıştı. Daha fırlatamadan elinde patlayan bomba ile yere düştü asker.
Acil olarak çağırttığımız ambulans helikopteri bekliyorduk. Askerin başında yaralarına tampon yapıyorduk. "Ahmet beni dinle aslanım. İyi olacaksın tamam mı?"
"Komutanım... Hakkınızı helal edin."
"Ahmet hastaneye gideceğiz. Dayanmak zorundasın aslanım terhis olacaksın bak aile evine dönüyordun."
Ambulans helikopter geldiğinde güvenli bir yere inmesini bekledik. Yaralı askeri timimle beraber helikoptere ilerledik. Önceliğimiz hastaneye askerimizi götürmekti.
"Operatör, Avcı konuşuyor."
"Operatör dinlemede."
"Poyraz timi 14 er ve poyraz timinin diğer 8 üyesiyle beraber karargaha geri dönüyoruz. 1 ağır yaralı erimiz var."
"Doğru mu anladım, ağır yaralı erimiz var?"
"Evet operatör."
"Karargaha acil ambulans getirtiyoruz."
"Anlaşıldı operatör. Varış süremiz 10 dakika."
Askerin durumunu bir süre daha izleyim camdan dışarıyı izlemeye başladım.
🩺
10 gün? 15 gün müydü yoksa? Poyraz timinden hala bir haber yoktu. Aklıma hiç gelmiyor tabii ki asla düşünmüyorum.
Kimi kandırıyorum deli gibi merak ediyordum nasıl olduklarını. Yine de bir haber bekliyorduk.
"Defne? Defne!"
"Hmm?"
"Kızım gecenin ikisinde aradın beni, sesleniyorum duymuyorsun. Aklın nerede senin?"
"Hastanede bir hastam vardı onda kaldı biraz."
"İnanayım mı?"
"Tabii ki. Beni boş ver de siz ne yaptınız? Öykü teyzemler orada mı?"
"Sabah geldiler. Len'ler de geldi. Anlayacağın evde bir tek sen yoksun."
"Sen nasıl oldun?"
Sessizlik. Defin ördüğü duvarların ardına beni alacak mı bilmiyorum ama yine de denemeye değer. "İyiyim en azından sayılırım. Geçen rüyamda gördüm Murat'ı. İyi olduğunu söyledi ama özlemiş."
Sesi titriyordu. Defin, Murat ile beraber toparlanmıştı. Beraber çıktıkları görevlerde bile Murat onu bir an bile olsun bırakmamıştı.
"Sesin titriyor."
"Ne yalan söyleyeyim bende özledim. Zor ama alıştım, alışmak zorunda kaldım."
"Daha iyi hissedeceksin Defin. Seni temin ederim kardeşim, güneş yine üzerimize parlayacak."
"Neyse sen anlat. Bugün hastanede miydin?" Konuyu değiştirme çabasını anlamıştım. Bu istediğini gerçekleştirmesine izin verdim.
"Hayır dün hastanedeydim. Şimdi karargahtayım nöbetim var. Uykumu alamadım gerçi birazdan bayılabilirim."
"Çok çalışıyorsun. Hani sadece karargahta duracaktın?"
"Daralıyorum Defin. Hastanede de doktor eksiği oluyor ne yapayım?"
"Ee başka? Hala komutanla dalaşıyor musunuz?"
"Çok gıcık biri. Dengesiz, devamlı laf sokuyor ama iyi de biri."
"Dengesiz sen olmayasın Defne?"
"Neyse ne bak ne diyeceğim, hafta sonu için geliyorum."
"Kaç bakalım kaç. Asya'nın doğum günü için değil mi?"
"Evet güzelce hediyesini de aldım. Cuma günü geleceğim umarım. Neyse kapatayım sende uyu bari kardeşim."
"Pekala Defne hanım. Uykumdan uyandırdınız ama olsun. Uyumaya çalışacağız artık. İyi geceler."
"İyi geceler. Asya'yı öp benim için." Telefonu kapattığımda geri ısıtıcıma yaklaştım. Ertesi gün sabah karargahın bahçesinde stetoskobumu kendi göğsüme tuttum. Normal atıyor işte ne bu tantana? Abartıyorum işte.
Helikopterin indiğini gördüğümde kalbim ister istemez hızlı atmaya başlamıştı. Kalbimin hızla atışını duyuyordum. Komutanı gördüğümde gülümsedim.
Yüzümdeki salak gülümsemeyi silip hızlıca içeri ilerledim. "Doktor!" Biraz duraksasam da arkamı dönmeden içeri girdim. Hızlıca revire giren komutana baktım. "Ne oldu?"
"Acil gelen bir askerimiz var. Ambulansla hastaneye gitmelisin."
"Ha.. Tamam geliyorum hemen." Çantamı alıp çıktım. Hastaneye girdim. Askeri bulup ameliyatı için ameliyathaneye girdim. Askerin kopmuş olan koluna neler yapabileceğimi bilmiyordum. "Kanaması çok fazla, kolu bulabilmişler mi?"
"Maalesef, parçalanmış."
"Dokular kurtarılabilir durumda. Biraz şansımız var." Saatlerce ameliyatta kolu için çabalamıştım. Neyse ki sinirleri iyi durumdaydı. Ameliyathaneden çıkarken eldivenlerimi çöpe attım. Boneyi de çıkarırken askerin ailesine baktım. "Geçmiş olsun efendim. Kolunu maalesef kurtaramadık ama dokuları kurtarabildik. Şimdi ise bir süre dinlendireceğiz."
"Durumu iyi mi yani? İyi olacak değil mi?"
"Elimizden geleni yaptık. Gerisi askerimizin dirayetine bağlı."
Hastanedeki odama girdiğimde masamın üstünde çikolata ve kahve bulmuştum. Kahvenin hala sıcak oluşu beni gülümsetti. Sandalyeme oturup yorgunlukla başımı geriye yasladım. Yaklaşık üç saatlik ameliyat beni yormuştu.
Gece saatlerinde tekrardan askerin odasına girip kontrollerini yaptım. Yanındaki koltukta uyuyan annesinin üstünü örttüm. Mümkün olduğunca sessiz hareket etmeye çalışıyordum.
"Doktor hanım..." Bakışlarım sessiz odada sesin tek sahibi olan askeri bulduğunda gülümseyip yanına yaklaştım. "Uyanmışsın."
"Kolum çok ağrıyor."
"Normal Ahmet. Ben şimdi sana bir ağrı kesici yaparım ağrıların diner."
"Her şey için teşekkür ederim doktor. Doktor. Kolumu hissedemiyorum." Örtünün altına gizlediğimiz yaralı omzuna bakmaya çalıştı.
"Kendini yorma Ahmet. Yaran düzelecek elbette."
"Doktor ben müzik yaparak para kazanıyorum. Gitar çalabilecek miyim?" Yutkundum. Ne diyebilirim ki? Kötüleşmemeli, kriz geçirmemeliydi. "Şöyle ki kolun konusunda sana yalan söyleyemem Ahmet. Kolunu maalesef kurtaramadık. Eğer istersen protez kol ile yaşamına istediğin şekilde devam edebilirsin."
Ahmet ağlamaya başladığında annesi de uyanmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Ben çok özür dilerim. Nasıl söyleyeceğimi bilemedim."
Ahmet'in ağlaması şiddetlendiğinde kendine zarar vermesine engel olmak için hemşireyi çağırıp Ahmet'i tutarken sakinleştirici yaptım.
Ağrı kesiciyi yaptıktan sonra tekrar odama geçtim. "Gelebilir miyim doktor?"
"Gelme desem de gelecek gibisin komutan."
"Ahmet'le iyi ilgileniyorsun. Şanslı çocuk."
"Görevim."
"Ne güzel valla ya keşke herkesin senin gibi bir doktoru olsa." Bakışlarım hemen masamın önündeki sandalyeye oturan komutandaydı. Gözlerimi onun mavilerinden ayırmadan konuştum.
"Keşke kimsenin doktora ihtiyacı olmasa."
"Eh orası öyle tabi." Ortamın ciddiyetini dağıtmaya çalıştığının farkındaydım. Odadaki gerginlik beni de iyice germeye başlamıştı. Hemen komutana uyum sağladım.
"Tabi bende işsiz kalayım, aç kalayım sürüneyim değil mi?" Komutan bu dediğime gülmüştü. "Benim özel doktorum olursun, olmaz mı doktor?"
Bu cevabı beklemiyordum. Duraksamam komutanın hoşuna gitmişti sanırım gülümsemesi büyüdü. Önümdeki dosyaya dönüp öksürdüm. "Bu hafta sonu için izin almam gerekiyor. Albaya yazılı metin gönderdim. Sizin de haberiniz olsun."
"Neden? Yani neden izinlisin?"
"Yeğenimin doğum günü. Onun için Çanakkale'ye gideceğim."
"Anladım. Cuma akşamından izinlisindir. Albay öyle izin veriyor."
"Aslında cuma sabahtan izinliyim. Albay kıyamadı."
"Yani yarın hastaneden sonra gidiyorsun?"
"Evet öyle de diyebiliriz."
"Seni havaalanına bırakırım."
"Olur komutan."
"Anlaştık. Ben kaçıyorum doktor. Yarın akşam görüşürüz. Hastaneye gelirim."
"Aslında direkt evden geçeriz. Valizimi hazırlama fırsatım olmayacak da."
"Haberleşiriz doktor."
Sabaha karşı acilde dosyayı doldururken ağalayan kız çocuğunu fark edip yanına ilerledim.
"Merhaba? İyi misin?" Kız hızla yanımdan uzaklaştığında tereddüt edip geri çekildim. "Korkma sana yaklaşmıyorum. Ne olduğunu anlatmak ister misin?"
Yanına gelen adamlara ve doktor Mehmet'e baktım. "Mehmet bey kız ile ben ilgilenebilir miyim?"
"Aile erkek doktor istiyor."
"Doktorun erkeği kadını mı olurmuş? Hem sizden çekiniyor olabilir."
"Karışma istersen doktor."
Ailenin sert bakışlarından dolayı bakışlarımı tekrardan kıza çevirdim. Başka bir mevzunun olduğunu düşünsem de şu an bir şey yapamam sanırım. Geri çekilip Nazike'yi buldum.
"Nazike bu acile gelen kızın bütün testlerini bende görmek istiyorum."
"Mehmet beyin hastası değil mi o? Bu uygun olmaz Defne hanım."
"Uygunluğu umurumda değil. Durumu biraz tuhaf. Mehmet bey de biraz tuhaf. Sen dediğimi yap."
"Tamam doktor hanım."
Acilde fırsatını bulduğum anda tekrar kızın yanına gittim.
"Ailen nerede?"
"D-dışarı çıktılar."
"Karnın mı ağrıyor?" Anında gözleri dolmuştu. Ağrısı çok fazlaydı sanırım. "Muayene etmeme izin verir misin?"
Elini yavaşça çektiğinde yaklaşıp karnını muayene etmeye başladım. "Eğer şiddet görüyorsan baş parmağını avcunun içine koyup kapatabilirsin. Bu evrensel bir işaret. Bu işareti bilen herkes seni iyi anlayıp koruyacaktır."
Bir anda kolumdan tutulup çekildiğimde ayağa kalktım. Babası olduğunu düşündüğüm adam bana bağırmaya başlamıştı ama onu anlayamıyordum. "Ne diyor?"
Mehmet bey gelip adamın arkasına geçti. "Ne yapıyorsun sen?! Kız benim hastam! Ne diye karışıyorsun?!"
"Kızı bir de ben kontrol etmek istedim ne var bunda?"
"Burada işler böyle yürümez doktor! Aile beni seçtiyse karışmayacaksın!"
"Bana sesini yükseltmeyin Mehmet bey. Söyleyin kolumu bıraksın."
Kolumu zor da olsa kurtardım. Aile beni uzaklaştırırken gözlerim kıza çevrildi. Öğrettiğim hareketi yaptığında duraksadım. Acilden çıkıp Kerem'in numarasını çevirdim. Niye onu arıyorum ki? Polisi arasam yeter. Boşu boşuna gıcık komutanı çağırmak saçma olur.
Polisi arayıp durumu özetledim. Test sonuçları gelmeye başladıkça bu karın ağrısının öylesine bir nedenden olduğunu düşünmenin ne kadar saçma olduğuna emin olmuştum. Nazike'ye fazladan bir test daha yaptırmış sonucunu direkt bana getirmesini söyledim.
Test sonucunu aldığımda gördüklerimle ufak çaplı bir şok geçirdim. Kız hamileydi. Daha dokuz yaşında bir kız hamileydi. "Nazike polise durumu tekrar bildirin. Güvenlik gerekecek."
Nazike dediklerimi yaparken ben soluğu Mehmet beyin yanında almıştım. Odasına direkt girerken kağıdı gözünün önüne doğru salladım. "Kızın hamile olduğunu biliyordunuz değil mi?!"
"Sen ne yaptığını sanıyorsun lan!"
"Senin yapman gerekeni! Dokuz yaşında bir kız çocuğu hamile, düşük yapmış ve ailenin ortakçı doktoru kızın canı pahasına bu bilgiyi saklıyor!"
"Karışmayacaksın doktor! Burası o geldiğin yerlere benzemez! Alırlar canını."
Gülüyordum. Belki sinirden belki de karşımdaki haysiyetsiz adamı ciddiye almadım tam emin değilim. "O aile mi zarar verecek yoksa sen mi? Beni bunlarla korkutamazsınız, sindiremezsiniz doktor bey. Sizin buradaki önceliğinizi hatırlatmama gerek var mı? Önceliğiniz hasta yakınları değil hastalar. Sizin burada aileyi şikayet etmeniz gerekiyor. Mesleki etik budur."
"Bana mesleğimi öğretemezsin!"
"Hayır öğretirim! O çocuk sizin yüzünüzden ağrı çekiyor! Geçip karşıma babasını savunamazsınız!"
"Ne babası?"
"O yaşlı adam işte babası. Bir saniye... Yok artık. O ihtiyar çocuğun kocası mı?! Meslekten atılmanız için elimden geleni yapacağım Mehmet bey! Bundan emin olabilirsiniz."
Bana saldırmasına izin vermeden odadan çıktım. Peşimden geleceğini biliyorum. Beni yanıltmadı ve peşime takıldı. Acildeki kızın yanına ilerlerken birine çarptım. Özür dilemek için başımı kaldırdığımda mavi gözler ile karşılaştım.
"Doktor... İyi misin?" Gözlerimin içine bakıyordu. Kaşları çatıldığında bakışları arkama odaklanmıştı. Büyük ihtimalle arkamdan gelmekte olan Mehmet doktora bakıyordu. Dalgınlığı üzerimden atıp dilimle dudaklarımı ıslattım.
"Acilde bir hastam var. Onunla ilgileniyordum."
"Doktor Defne Mutlu siz misiniz?"
Yanımıza gelen polis memurundan ötürü komutanla arama biraz mesafe koymuştum. "Evet benim. Kızın yanında birileri var mı?"
"Merak etmeyin doktor hanım. İki polis memuru çocuğun başında bekliyor."
"Memur bey bir doktor hakkında da şikayette bulunmak istiyorum. Görevini hastanın sağlığı için kullanmadı. Ben dilekçemi yazacağım ama şikayetçi olarak onun da alınmasını istiyorum. Doktor Mehmet Dağdeviren. Gerekli her şeyi yapacağım."
Polis memuru Mehmet beyle görüşeceğini söyleyip yanımızdan ayrılmıştı. Ben acile girerken ailenin daha doğrusu sözde kocası beni görmesiyle üstüme atıldı. Kerem önüme geçip adama engel oldu.
"Neye bu kadar sinirlendiler?"
"Çocuk daha dokuz yaşında ve hamile. Üzerime gelen adam ise kocası. Kıza resmen tecavüz etmiş ve buna evlilik demişler." Polis memuru adamı alıp kelepçelediğinde sessizce izlemeye başladım. Bana bağırıyordu tehdit ettiğini anlamak için dediklerini bilmeme gerek yoktu. Onları hiç umursamadan kızın yanına geçip oturdum.
Kızın saçlarını okşayıp ağlamaması için başından öptüm. "Kuzenimi arayacağım."
"Neden?"
"Avukat. Gereken ne varsa yapacaktır. Nazike teyzen seninle ilgilenecektir. Merak etme tamam mı?"
Biraz daha kızın yanında durdum. Mecburen kalkana kadar onun uyuması beklemiştim. "Adı çok güzelmiş. Leyla... Hasan’ın sevgilisinin adı değil miydi?"
"Evet. Kendisi de çok güzel." Üstünü örtüp hastaneden çıktım. Komutanla eve geldiğimde beni aşağıda bekleyeceğini söylemişti. Eve çıkıp iki, üç günlük kıyafet alıp hediyeyle birlikte aşağıya indim.
"Arabam evim sana emanet komutan."
"İşim gücüm yok senin evinle mi uğraşayım doktor?"
"Off tamam bir şey demedim."
Güldü. Suratına gülmeden edemeyip başımı dışarıya çevirdim. Telefonum çaldığında Denef'in aradığını görüp yanıtladım. "Alo?"
"Teyse gelicek misiin?"
"Teyzem neden geleyim ki?"
"Benim doğum günüm ya hani? Gelmeyecek misin?"
"Gelemiyorum bebeğim. Burada asker ağabeylerin bana ihtiyacı varmış."
"Uff ben seni istiyoyum."
"Belki sonra gelebilirim olmaz mı? Kızacak mısın bana?"
"Kısmam teyse." Telefondaki sesler Asya'nın telefonu bırakıp gittiğini anlamıştım. "Senin gelmeyeceğini anladı ve ağlıyor Defne."
"Sürpriz yapacağım Denef. Sakın söyleme indiğimde Bulut beni alacak."
Kerem'in benim üzerimde dolaşan bakışlarını hissedebiliyordum. "Tamam akşam yemekte görüşürüz. Teyzem şimdiden senin sevdiğin yemekleri yapmaya başladı."
"Görüşürüz." Telefonu kapattığımda kucağıma koyup arkaya koyduğum hediyeye baktım. "Senin yeğenin var mı?"
"Hayır. Kardeşlerim küçük."
"Anladım."
Beni havaalanına bıraktığında arabada beni izliyordu. "Dönüşte binmeden haber ver de seni aldırayım."
"Beni bıraktığın gibi almayacaksın yani?"
"Görev bu ne zaman geleceği belli olmaz."
"Dikkatli ol komutan."
"Elimden geldiğince."
Ben içeri girene kadar Kerem de gitmemişti. Benim girdiğimi gördüğünde gülümseyerek önüne dönüp sürmeye başladı.
🩺
Uçaktan indiğimde Bulut beni karşılamış beraber eve gelmiştik. "Ayaz'ı göreceksin hazır mısın?"
"Kaç aydır görmüyorum. Gerilmem mi lazım bunun için?"
"Defne sen bu eve en son geldiğinde Murat ölmüştü ve Ayaz'ı görmedin."
"Umurumda değil Bulut." Araçtan inip eve ilerledim. Bulut arkadan hediyeyi ve çantamı getiriyordu. Kapıyı açan Denef'i ve kucağındaki Efe'yi gördüğümde gülümsedim. Denef, Efe'yi kucağıma verdi.
"Teyzem. Kocaman olacak bu oğlan ya."
"Hoş geldin. Çok özledik seni." Sarıldım. Bende onları çok özlemiştim. Damla teyzem de benim geldiğimi görüp bana sarıldı.
"Asya nerede?"
"Odasında. Seni gördüğünde ortalığı birbirine katacak."
"Özledim kuzumu."
Ceketimi koltuğa bırakıp Bulut'a hediyeyi odamda dolaba saklanmasını söyledim. Efe'yi tekrar öpüp yukarı çıktım. Kapıyı çalarak odaya girdiğimde oyuncaklarıyla sessizce oynayan yeğenimi görmüştüm. Asya oyuncaklarıyla durgun durgun oynuyordu. Yanına yanaşıp "Çay mı içiyorsunuz bebeklerinle?"
Asya önce oturduğu yerde dikleşti. Bakışları arkasında duran beni bulduğu gibi "Defne teyse!" diye bağırarak kucağıma atlamıştı. Onu kucağıma aldığım gibi döndürdüm. "Güzelim çok özledim seni."
"Teyse bende öslediim." Yanağımdan öptüğünde güldüm. Beni özlediği belliydi. Kucağımdan inmeyeceğine eminim. Akşama kadar da beraber oyunlar oynadık, uyuduk. Akşam herkesle beraber yemeğe indiğimde Ayaz'ı görüp duraksadım. Kıymetli aile üyelerine tek tek selam vermek yerine ortaya bir selam atıp masada yerimi aldım.
"Dayı seni iyi gördüm."
"Çok iyiyim tatlım. Sende iyi görünüyorsun, Hakkari iyi geldi sanırım."
Ne iyi gelmişti ama. Bu evdeki bazı kişilerin yüzsüzlük seviyesi aşırı sinir bozucuydu. Mesela tam çaprazımda oturan Öykü teyzenin suçlayan bakışları, hakaretlerine rağmen hala bizimle oturuyor olması... Öykü teyze elindeki çatalı biraz indirip bana baktı. Gözlerimi ona odaklayıp yumurtlamaya çalıştığı şeyi bekledim.
"Ayaz evleniyor ya telaştalar."
Ayaz evleniyor mu? Bakışlarım Ayaz'a dönerken Mine yengemin, Öykü teyzeye kızdığını duymuştum. Ayaz bir tepki vermemi bekliyor gibiydi. "Tebrikler. Çok sevindim sizin adınıza." Ayaz'ın hayal kırıklığı dolu bakışlarını umursamadan gülümsedim. Karşıma geçip birde inkar etmemi, ağlayıp zırlamamı mı bekliyordu? Bu umursamazlığımın dikkat çektiğini fark etmiştim ama gerçekten umurumda değildi.
Sofrada Öykü teyzemin ortamı germesine izin vermemiştik. Bu ortam bana babamın da burada olması gerektiğini hatırlatıyordu. Denef'le bakışlarımız kesiştiğinde onun da bunu düşündüğüne emindim. Gözleri dolmuştu bakışları şu an Bulut'un oturduğu, daha önce babamın olan yerdeydi. Benden onay almak için başını hafif eğdiğinde gözlerimi kapatıp başımla onu onayladım.
"Ne zaman geri döneceksin Defne?"
"Pazar saat 18.30'da uçağım. Temizliğe yardım eder sonra giderim diye düşündüm."
"Gitmesen artık olmaz mı?"
"Anne bunu konuşmuştuk. Bu bir görev ve ben rahatım."
"İyi ol da ne diyeyim artık. Aklım sende kalıyor ama ne yapalım senin inadınla baş edemiyorum."
Ertesi gün Asya'nın doğum günü için ortalığı süsledik. Asya'nın elbisesini düzeltip güzelce saçlarını yaptım. "Çok güzel oldun teyzem."
"Oldum mu?"
"Evet teyzem. Hadi inelim bakalım." Kucağıma alıp aşağı indim. Asya'yı Denef'in kucağına verdim. Ali ,Efe ile yanlarında duruyordu. Hepimiz bir ağızdan doğum günü şarkısı söylemeye başladık. Asya mumları üfledi. Güzel bir gece olmasını istesek de güzel bir gece olmamıştı.
Gece yarısı bütün çocuklar uyuduğunda bende bahçedeki salıncağa geçtim. Bulut'un salıncakta oturduğunu gördüğümde geri gitmek için arkamı döndüm. "Kaçma buraya gel Defne." Yakalandığım gibi dönüp yanına oturdum. "Ayaz'ın evlenecek olmasını umursamadın. Demek ki biri var."
"Saçmalama."
Bulut bu dediğime güldü. "Doktor mu? Dur belki de normal esnaftır."
"Bulut biri yok. Ne doktoru ne esnafı. Olmaz biliyorsun."
"Neden? Hala Ayaz'ı mı seviyorsun?"
"Hayır." Sesim benimde beklemediğim kadar net çıkmıştı. "Ben Ayaz'ı unutalı çok oldu."
"İlk kez sesin bu kadar net çıkıyor Defne. Özgüvenin yerine gelmiş, güzelleşmişsin."
"Sen bana güzel mi dedin?"
"Defne ben seni hiç bir zaman güzel bulmam bilirsin. Senden nefret ediyorum ama gördüğüm kadarıyla Hakkari sana nedense yaramış."
"Bu gerginlikten uzaklaşmak herkese yarar Bulut."
"Yalan söyleme Defne. Belki şu an söylemek istemiyorsun ama kesinlikle biri var. Belki de saçlarını tekrardan sarıya döndürecek kişi o'dur."
"Bulut saçlarımı sarıya döndürmeyi düşünmüyorum."
"Yalancı."
"Benim uykum geldi. Ben yatıyorum." diyerek kalktım. Ben içeri giderken Bulut arkamdan konuşuyordu. "Kaç Defne."
🩺
Saat 8 gibi havaalanından çıkıp taksi ile eve geçtim.
"Hoş geldiniz Doktor hanım."
"Hoş bulduk." İçeri girip eve ilerledim. Evime geçtiğim gibi bir duş alıp evden çıktım. Aracımla hastaneye geçtiğimde aklımda tek bir hastam vardı. Leyla'ya bakmak. Leyla'nın yanına geldiğimde bana sarılmıştı. "Ağrın var mı?"
"Hayır abla."
"Neyin var?"
"Bebeğimi istiyorum."
"Nerede bebeğin?"
"E-evimde."
"Şöyle yapalım sen adresini bana söyle. Ben alayım olur mu?" Leyla adresini yazdığında onun beklemesini söyleyip aracıma ilerledim. Araçla hızlı bir şekilde adrese gidip eve girdim. Eve girmeden önce adresi ve durumu Kerem'e mesaj atmıştım. Büyük ihtimalle kocası olan adam hala karakolda olacaktı ki ev bomboştu. Sessiz evde ilerlerken odaları tek tek dolanıyordum. Bir odada bebeği bulduğumda gülümseyip aldım. "Bunu görünce sevinecek."
Tam kapıdan çıkarken arkamdan hissettiğim nefesle ağzım kapatılmış evin içine tekrar çekilmiştim. Çok geçmeden karnımda hissettiğim acı yutkunmamı dahi engellemişti.
Bölüm sonu
Eğer beğeniyorsanız lütfen desteklerinizi gösterin. Bu beni motive ediyor :) İyi okumalar haftaya pazartesi görüşürüz.
Kitabımızın resmi instagram hesabı an itibariyle açılmıştır. Takip ederseniz sevinirim; elbruz_blackpearln
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.98k Okunma |
299 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |