@blackpearln
|
9. Bölüm “Bırakma beni.” Helikopterden indiğimizde telefonumu açıp gelen bir mesaj veya arama var mı diye bakmaya başladım. Annem; Oğlum nasılsın? Janset; Ağabey annem sana bir kız beğendi. Konya’ya geldiğin gibi başını ağrıtacak haberin olsun. Doktor; *Adres* Leyla’nın oyuncak bebeğini almaya gidiyorum ve evet döndüm. Doktorun mesajı on dakika önce atılmıştı. Diğer mesajlara sonra geri dönmek üzere panelden sildim. O eve tek başına gitmemesi gerektiğini söylemek için onu aradım. “Hadi doktor. Aç şu telefonu.” Açmıyor. Sikeyim çoktan gitmiştir. “Arif! Aracımın anahtarını getir! Acil!” “Komutanım bir şey mi oldu?” “Emin değilim. Arif hızlı!” Arif’in getirdiği anahtarı alıp aracıma koştum. “Doktor aç şu telefonu...” Son aracın üstünden atlayıp aracıma bindim. Hızlı bir şekilde adrese sürmeye başladım. Umarım telefonunu arabada falan unutmuşsundur doktor. Leyla’nın bebeğini almaya polisle falan gitmişsindir değil mi? Tek başına gidecek kadar saf değilsindir. Adreste durduğumda üniformamın belindeki tabancamı çıkardım. Temkinli bir şekilde eve girdim. Odaları tek tek dolanırken yerdeki kan lekeleri dikkatimi çekmişti. Kan lekelerinin taze olduğunu anında soluk olmayışından anladım. “Defne?” Etrafı kolaçan ederek kan lekelerini takip ettim. Odanın girişindeki Defne’yi yerde uzanırken gördüğümde duraksadım. Defne yerde kanlar içindeydi. Yanına yaklaşıp çöktüm. Onun başından tutup hafif kaldırdığımda saçlarını önünden çektim. Sarı saçlarının uçları kan olmuştu. “Defne? Kendine gel. Sikeyim Defne uyan.” Silahı tekrardan yerine koyup onu kucağıma aldım. Elindeki bebeği yere düşürdüğünde daha da panikledim. Koşarak onunla beraber arabaya bindiğim gibi aracı çalıştırıp sürmeyi başladım. Onu kucağımdan indirmedim. Işıklarda durmadan kornaya basarak sürmeye devam ettim. Bir yandan da Defne ile konuşuyordum. “Defne’m uyan hadi lütfen bırakma beni. Defne gidemezsin. Aç gözlerini hadi. Az kaldı hastaneye geldik. Gidersen kiminle atışacağım doktor. Gidersen ne yaparım? O adamı bulup geberteceğim Defne. Sana yemin ederim onu geberteceğim. Doktor gitme bak daha çok atışacağımız günler olacak. Seninle atışmayı çok seviyorum doktor. Bunu benden alamazsın.” Telefonumu çıkarıp Altan’ı aradım. “Barut. Senem’i acilen hastaneye getir. Başka biri olmayacak. Defne bıçaklandı. Kan kaybediyor, sadece Senem’e güvenirim Barut.” “Tamam hemen Senem’i götüreceğim. Kaç dakikaya oradasınız?” “On beş. Hızlı sürüyorum. Daha da kısa sürebilir.” Kapatıp sürmeye devam ettim. “Çekil şuradan lan!” Kornaya bastım. Defne’yi kucağıma daha fazla çektim. “Bak ne diyeceğim. Sana diyordum ya benim hayalimi kuran çok kız var diye. Annem birini bulmuş eve gittiğim gibi beni darlayacakmış. Beni kaptırıyorsun doktor. Hızlı olmalısın elini çabuk tut.” Hastanenin önüne geldiğimde hızlı bir şekilde durdum. “Sedye! Acil sedye getirin!” Sedye gelene kadar bekleyemedim. Defne’yi sıkıca tutup acilden içeri koştum. “Ne oldu?” “Doktor Senem bakacak. Bıçak yarası.” Arkamızdan Senem ile Barut girdiğinde Senem’e Defne’yi aldıkları odayı gösterdim. Arkalarından bakarken Altan ne olduğunu sordu. “Telefonuma mesaj atmış. Bu gitmeden önce sosyal hizmetlere teslim edeceğimiz kız vardı ya. Evine gitmiş. Bir girdim elinde bebek kanlar içinde yatıyordu. Aldım getirdim.” “Senem niye özellikle Kurt?” “Kime güveneyim? Doktor bozuntusu Defne’yi tehdit eder gibi bakıyordu. O gün karşılaştığımızda sanki arkasındaki o doktor bozuntusundan kaçıyor gibiydi.” “Havada aşk kokusu alıyorum.” Ters ters Altan’ın arkasındaki timime baktım. “Bok kokusudur o Fatih. Niye getirdin lan bunları?” “Komutanım biz doktorun adını duyduğumuz gibi geldik ki.” “Niye Fatih? Bok işin mi vardı?” “Komutanım şimdi şöyle...” “Fatih sus oğlum.” “Ama Asteğmenim.” “Fatih sus lan!” “Emredersiniz Barut komutanım.” Geri zekâlı herif gerçekten sabrımı zorluyor. Yarım saat beklemiştik. Sanırım? Değil mi? “Barut saat kaç?” “Son söylediğimin üstüne 3 dakika ekle Kurt.” “Nasıl sadece 10 dakika mı oldu?” “Komutanıma saatler de geçmez olmuş. Hepimize geçmiş olsun.” “Fatih seni bu hastanenin temeline gömerim.” “Sustum komutanım.” Odanın kapısı açıldı. Senem çıkarken aradan doktorun yüzünü görmüştüm. “Endişelenmene gerek kalmadı Kerem.” “Kim endişeleniyormuş? Sadece işinde iyi biri, karargah için de önemli bir doktor.” “Tabii tabii. Dikişlerini zorlamaması gerekiyor. Mümkün olduğunca dinlensin. Artık sen söylersin. Sabaha uyanır.” “Ailesine haber verelim mi?” “Ben kalırım onunla. Ailesini endişelendirmeyelim daha fazla.” Diyerek odaya girdim. Yatakta uyuyan Defne’nin yanına ilerleyip yanındaki sandalyeye oturdum. Saçlarının boya olduğunu biliyordum. Biraz biraz akmaya başlamıştı. Diplerinde kahverengiler görünüyordu. Huzurlu bir uykunun içindeydi. Duru yüzü içimde devamlı onu izlemem gerekiyormuş gibi bir his uyandırıyordu. Öylesine ses olsun diye televizyonu açtım. Oda biraz soğuyunca kalkıp Defne’nin üstünü örttüm. Karnındaki elini serumuna dikkat ederek düzelttim. “Ah be kızım kendini düşünsen ölürsün değil mi? Nasıl gidebilirsin öyle polislerden ve güvenlikten habersiz gidersin? Bir de doktor olacaksın nasıl düşünmüyorsun böyle bir şey olabileceğini?” Altan odaya girdiğinde ona baktım. “Çay?” “Olur.” Elindeki çayı alıp yudumlamaya başladım. “Nasıl oldu?” “Uyuyor. Bakalım nasıl olacak. O adamı aldılar mı?” “Sizin timden birkaç kişi gitti. Polisler de arıyorlar.” “O adamı nasıl salarlar anlamıyorum.” “Adam kızın resmi nikahlı kocası değilmiş. Ben kıza dokunmadım demiş. Polisler de kanıtlayamamışlar.” Gözlerimi tekrardan Defne’ye diktiğimde sessizleştim. “Ayda’yı çağır. Ne olur ne olmaz Defne’nin yanında dursun.” “Mantıklı, kadınsal zımbırtılar değil mi?” “Barut kadınlardan anlamıyorsun, değil mi?” “Dinime küfreden de müslüman olsa. Senin de çok anladığın bir konu sayılmaz Kurt.” “En azından kız kardeşim var.” “Benim de yıllardan beri bırakmadığım sevdam var.” “Sahi lan senin bir kız vardı değil mi?” Sessizce başıyla onayladı. Barut’u yaklaşık 10 yıldır tanıyorum ama tek bir gün bile yanında bir kadını görmedim. “Sakın sorma, ne yapıyor bilmiyorum. En son asker olmuş, evlenmişti.” “Sevdana sahip çıkamadın yani?” “Hiç beni sevmedi ki. Umarım senin kız seni sever Kurt.” “Kim lan benim kız?” Barut gülerek yatakta yatan Defne’yi gösterdi. “Yok artık.” “Yalan mı Kurt?” “Bak doktorla uğraşılmaz. Yazık ilerideki eşine. Cadının önde gideni, inat ve sen geçmiş diyorsun ki doktorla sen.” “Ben bu konuşmayı biliyorum. Büyük konuşuyorsun Kurt. Ha eğer kızı sevmiyorsan kızdan uzak dur. Herkes onunla görüşmeni konuşuyor. Dikkat et bütün düşmanların kıza yönelir.” Barut odadan çıkarken bakışlarım tekrardan Defne’ye döndüm. Ne olursa olsun Barut haklıydı. Rütbeli bir asker oluşum ailem için bile bir tehditken böyle hastanede çalışan, karargahta çalışan bir doktora bu kadar yaklaşmamalıyım. Belki bu bıçak yarası benim yüzümden olmadı ama yarın bir gün bu kıza zarar gelmeyeceğini nereden bileceğim? Niye bu kadar düşünüyorum ki? Onu sevmiyorum. Doğal olarak ondan çok rahat bir şekilde uzak duracağım. Zorlanmayacağıma göre de bir sorun yok. Elimdeki çayı kenara koydum. Ayda geldiğinde çekip gidebilirim. Nasıl olsa Ayda yanında kalacaktı.
“Burada mutluyum.” “Değilsin. Uyandığında daha mutlu olacaksın. Seni bekleyen annenler var güzellik.” “Baba...” “Seni iyi gördüm kızım. Daha iyi ol. Arsız kızım büyümüş ama başından belaları atamamış.” “Baba biz seni özlemişiz ya.” “Geri dönmen gerek Defne seni bekleyenler var. Her ne kadar kişi sinirimi bozsa da...” “Kim bekliyor baba?” “Neyse ki karakteri düzgün sayılır. Enayi olmazsın umarım.” Kımıldanarak babamı sayıkladım. Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey pencere olmuştu. Hastanede olduğumu anlamam çok uzun sürmemişti. Hastane kokusu buram buram geliyordu. Kalkmaya çalıştığımda yan taraftan gelen “Dur kalkma.” Sesiyle sesin sahibine döndüm. Kerem’i görsem de olayları kavrayabilecek durumda değildim. Suya uzanmaya çalıştığımda Kerem hızla suyu doldurup bana içirmişti. Karnıma giren ağrıyla yüzümü buruşturdum. Kerem geriye yaslanabilmem için yastığı düzeltti. Geriye yaslandığım da Kerem doktorumu çağırmak için odadan çıktı. Kaşlarımı çatıp ağrıyı hissettiğim yere karnımdaki dikişlere baktım. Derin dikişler canımı sıkmaya yetmişti doğrusu. Senem’le beraber odaya giren komutana baktım. Senem yaramı kontrol ederken duvara yaslanmış kolların birbirine kavuşturmuştu. “Dikiş izi kalır mı?” “Merak etme sen bile bıçak izini göremeyeceksin. Dikişlerine dikkat et. Mümkün olduğunca az hareket et.” “Tamam teşekkür ederim.” Senem odadan çıktıktan sonra komutan yaslandığı duvardan çenesini kaşıyarak ayrıldı. Beni sorguya çekeceği belliydi. Komutan derin bir nefes alarak yanıma yaklaştı. “Şimdi söyle bakalım neden oraya tek başına gittin?” “Aslında...” “Canına mı susadın?! Ya daha kötü bir şey olsaydı? Ben gelemeseydim sana ne olacaktı doktor?!” “Bana sesini yükseltme komutan.” “Geri zekalıca bir hamleydi bu! Polise haber verseydin. Ayrıca niye gittin o eve?” “Kız bebeğini isteyince...” “Sende bir bok yiyerek yiğitliğe bok sürdürmemek için gittin. Sonra ne oldu? Herif çıkmış olduğu için sana saldırdı!” “Bağırma bana!” “Sen gerçekten canına susadın!” “Çık odamdan!” Kalkmaya çalıştığımda Kerem beni durdurmaya çalıştı. “Yatmak zorundasın.” “Çek elini. Bana o sesini yükseltmeyeceksin komutan! Şimdi çık git odamdan yalnız bırak beni.” Kerem sinirle odadan çıktığında sakinleşmeye çalıştım. Dikişimi tutarak yatağa tekrardan oturdum. Geri zekâlı herif bağırmayı seviyor belli ki. İlk tanıştığımız günkü gibi geçip bana bağırıyordu. Yatağıma yavaşça uzanıp camdan dışarıyı izlemeye başladım. “Bırakma beni.” “Gidersen kiminle atışacağım doktor.” “O adamı bulup geberteceğim Defne.” “Beni kaptırıyorsun doktor. Hızlı olmalısın elini çabuk tut.” Zihnimde dolanan anılarla iç çektim. Arabada komutanın kucağındaydım sanırım. Soğuğu iliklerimde hissediyordum. Kerem’in sesi zihnimde fazlaca yer ediniyordu. Beni kaptırıyorsun ne demek? Derdin ne komutan? Ayda odaya girdiğinde selam verip yanımdaki sandalyeye oturdu. “Seni o mu başıma dikti?” “O dediğiniz kişi komutanım Yüzbaşı Kurt mu doktor hanım?” “Elbette başka kim başıma dikebilirdi ki.” “Ağrınız var mı?” “Benimle sizli bizli konuşmayı bırak Ayda. Biz seninle yaşıtız değil mi?” “Evet. Komutan Kurt 4 yaş büyük bizden.” “Bana ne ondan ya. Bahsetme bile.” “Defne, komutanım sana kızdıysa bil ki sana değer veriyor. Yüzbaşı Kurt asla değer vermediğine karışmaz. Yani umurunda değildir biliyorum ama ben yine de söyleyeyim.” “Bak bu bölümde çok büyük kaos var.” Televizyona odaklandım. Ne yalan söyleyeyim kaçma konusunda gayet başarılıydım. Telefonumu alıp Denef’ten gelen mesajlara baktım. Asya’ya aldığım oyun eviyle oynuyordu. Devamlı bana teşekkür ettiği bir video atmıştı. Ali arka tarafta bahçeye laleler ekiyordu. Bulut çocuklar için oyun havuzunu dolduruyordu. Arka tarafta bir koşuşturma hakimdi. Defin ortalıkta görünmüyordu. Telefonumu kenara bırakıp uyumak için uzandım. Hala aklımda komutanın bana bağırışı dolanıyordu. Ha bir de Ayda’nın dedikleri... Bana gerçekten değer veriyor muydu bunu kesin bilemem. En azından o söyleyene kadar... Çanakkale de Bulut’un söyledikleri de aklımı kurcalıyordu. “Ayaz’ın evlenecek olmasını umursamadın. Demek ki biri var.” Var mı? Biri aklımda var mı gerçekten? Niye bu soruyu düşündüğümde aklıma gerçekten bir anda Kerem geliyor? Siktir et komutan defol aklımdan. Bakışlarımı tekrardan örtüye çevirip yutkundum. Gözlerimi kapatıp uyudum. Hastaneden çıkacağım gün Ayda’nın yardımıyla yataktan kalkıp ayakkabılarımı giydim. Kerem en son kavgamızdan beri yanıma gelmemişti. “Yanlış biliyorsun. Yanına geldi.” “Ne?” “Aklını kurcaladığına eminim ama komutan geldi yanına.” “Ne zaman?” “Geceleri başında o bekledi. Ben arada bir karargaha gittim.” Dikişimi tutarak yürümeye başladım. Hastane çıkışında Kerem’i gördüğümde göz devirip yürümeye devam ettim. Kerem, Ayda’daki çantamı alıp bana yardım etmeye başladı. Belime sarılan kolunu hissetsem de çekilmeye çalışacak halim yoktu. Aracına yürürken arabayı açıp beni bindirdi. Çantamı arkaya bırakıp direkt direksiyona geçti. Yol boyu ağrımın olup olmadığını sorgulayıp duruyordu. “Sanki bana bağırmamış gibi ikide bir ağrım var mı diye sormayı kes.” “Asla unutmuyorsun değil mi?” “Bana yapılanı asla unutmam.” “Belli oluyor. Bende unutmam.” Aynadan arkaları kontrol edip duruyordu. Asker refleksi, etrafı kontrol edip her anını tetikte geçirmesine sebep oluyordu. “Bir sorun mu var?” “Önlem amaçlı etrafa bakıyorum. Sen biraz uyu istersen.” “Komutan canım dondurma istiyor.” “Markete uğrayacağım birazdan. Senin evine de bir şeyler alırız.” Marketin önünde durduğumuzda Kerem beni yalnız bırakmamak için inmeme yardım etmişti. Arkadaki araçtan inen Hakan ve Uğur’u gördüğümde Kerem’e dönüp baktım. “Bana saldırmaya çalışan olursa sana da zarar gelmesin diye buradalar.” Dedi. “Korumam oldular yani?” “Seni evine götürene kadar.” Markete girdiğimizde bir alış veriş arabasını çekip beni arabayla arasına aldı. Evdeki eksiklikleri tek tek almaya başladık. “Sen abur cuburu fazla almadın mı?” “Seviyorum?” “Doktor olarak sağlıklı beslenmeye takıntılısındır diye düşünüyordum.” Arkamda dikilen uzun bedene doğru başımı kaldırıp baktım. “Doktorlar sigara içmeyin derken bile sigara içebiliyorlar.” “Yani aslında çokta örnek kişilikler değilsiniz?” Güldüm. Umursamadan cips almaya devam ettim. “Şarap?” “Burada satılmaz doktor hanım.” “Çanakkale’den getirdim. Eşlik etmek ister misin diye soruyorum komutan.” “Yarın senin gibi yatmayacağım doktor.” “Sen bilirsin.” Diyerek omuz silktim. Şarabın yanına birkaç meze alıp arabaya attım. Kerem karnımı arabaya çarpmayayım diye elini belime sarmıştı. Belime sarılı eline bakıp gülümsedim. “Kerem!” Kerem ona seslenen kıza doğru dönüp baktığına kız hızlıca Kerem’e sarılmıştı. “Ebru?” Kerem belimdeki elini çekmemişti. Kız geriye çekilip bana baktı. “Ee nasılsın komutan?” Benden başka birinin ona komutanım demesi niye bilmiyorum ama beni aşırı rahatsız etmişti. Niye sinirleniyorum ki benden başka biri ona böyle seslenebilirdi. Sonuçta adam komutan. Rahatsız hissettiğimi belli etmek için Kerem’in belimdeki elini tutup biraz geri çekmeye çalıştım ama Kerem buna izin vermeyip daha sıkı kavradı. “İyi işte alış verişe çıktık.” “Kim bu kız? Askeriyeden arkadaşın mı?” “Sayılır, şimdi gitmem gerekiyor Ebru. Sonra görüşürüz.” Ebru denilen bu kadın tekrardan sarılıp yanağından öptü. Kerem’den çekilip onları rahat bırakmak için arabayı itekleyerek ilerlemeye başladım. Reyonlar arasında ilerleyip makarnaların olduğu yere geldim. Karnımı tutarken birkaç makarna çeşidinden aldım. Pesto sosa uzanırken uzun olmama rağmen tam yetişememiştim. Arkamdan uzanan el hiç zorlanmadan pesto sosu aldı. Daha dönmeden Kerem olduğuna emindim. Umursamadan ilerlemeye başladım. “Dikişlerin acıyor mu?” “Biraz.” Kasada ödemeyi yapacakken Kerem benden önce davranmıştı. Poşetleri alması için Uğur’ları çağırdı. Uğurlar poşetleri taşırken Kerem bana yardım ediyordu. Arabaya bindikten sonra kemerimi takmak için uzanıp bana yakınlaştı. Gözleri gözlerimi bulduğunda sessizce yutkundum. Onun gözleri yüzümde geziyordu. En son dudaklarımı bulduğunda nefesimi tuttum. O giderek bana yaklaşırken gözlerimi kapatıp anın tadını çıkarmaya odaklandım. Bölüm sonu Kitabımızın resmi instagram hesabı an itibariyle açılmıştır. Takip ederseniz sevinirim; elbruz_blackpearln |
0% |