10. Bölüm

🩺Elbruz 10. Bölüm🩺

Neris
blackpearln

10. Bölüm “Nefes al...”

“Ana lan Kerem komutanın arabası değil mi bu?”

“He valla emmioğlu bu onun arabası.”

“Komutanım!”

Dudaklarımın yakınından gelen derin nefesi duyduğumda ister istemez irkildim. Kerem geri çekildiğinde bende gözlerimi açtım. Açtığım gibi karşımda gördüğüm iki yabancı yüz ile bakıştım.

“Ulan emmioğlu komutan doktor hanımla berabermiş rahatsız ettik sanırım.”

“Muharrem.”

“Emret komutanım!”

“Her yerden çıkmak zorunda mısınız lan?”

“Komutanım biz Mahmut’la...”

“Bana ne lan hıyar bana ne!”

Kerem Muharrem olduğunu öğrendiğim askerle diğer askeri umursamadan arabaya binip sürmeye başladı. Sinirli olduğu belliydi. “Kimdi onlar?”

“Muharrem ve Mahmut. Askeriyeden.”

“Poyraz timinden bahsetsene bana.”

“Timi kendi ellerimle seçtim. Hepsine canımdan daha çok güvenirim. Hakan biliyorsundur. Bölgeleri ondan iyi bilen yoktur. Navigasyon gibi herif, şiir var edebiyat var. Fatih timin delisi. Ruh hastası gibi bir şey. Hayata döndürelim derken başıma bela oldu diyebiliriz. Beni zaten az çok tanıdın. Okçuluk, nişan...”

“Sana o yüzden avcı diyorlar demek ki.”

“Güzel avlarım doktor.” Deyip göz kırptı.

“Aynı zamanda egoistsin komutan.”

“Ayda istihbaratta iyidir. Girmediği kılık, delik yok. Üç dil biliyor.”

“Sen peki?”

“Benim bilmediğim yok. Küçükken çok meraklı bir çocuktum. Ailem gelişime ve dile önem verirdi.”

“Yani?”

“İngilizce, Almanca, Rusça ve Fransızca biliyorum. Temel düzeyde de İtalyanca ve Japonca da var.” Güldüm. Hepsini biliyor olması beni şaşırtmadı. Annemler öylece öğretmeye çalışırken bende aslında meraklı bir çocuktum. Onlara istemiyor gibi davranıp merak ettiğim dilleri gizliden gizliye öğrenirdim.

“Japoncan aşırı temel düzeyde falandır herhalde.”

“Seninki ne alemde ki? Söyle bakalım bir şeyler.”

“出逢ってしまった運命が廻り出す” *

“Ne?”

“Öğren komutan.” Omuz silkip önüme döndüm. Bütün yol boyunca dediğim şeyi düşündüğüne eminim. Anladığında utanıp yanaklarımın kızaracağına kalıbımı basarım. Eve geldiğimizde Kerem kapıyı açıp beni yatak odama ilerletti. Uğur ile Hakan peşimizden eve girdi.

“Hakan poşetleri mutfağa bırakın.”

“Emredersin komutanım.”

“Sağ olun beyler.”

“Tekrar geçmiş olsun doktor hanım.”

Kapı sesi geldiğinde komutan tekrar bana dönüp yatabilmem için yastığımı düzeltti. Sanki yerini biliyormuş gibi dolaptan tek seferde pijamalarımı çıkardı.

“Keşke duşa girebilsem. Leyla nasıl?”

“İyi. Yurda aldılar. Bakım masraflarını ben üstlendim.”

“Sen mi üstlendin? Neden yaptın ben ilgilenecektim.”

“Sende ilgilenirsin doktor.”

“Sen pijamalarımın yerini nereden buldun? Sanki bütün dolabımın yerini biliyormuş gibi.”

“Sen uyurken sana evinden pijama getiren kim sanıyorsun?”

“Dolaplarımı mı kurcaladın?”

“Ya nasıl bulacaktım doktor? Tabii ki kurcaladım. Hadi giyin de yatırayım seni.” Kerem nazikçe giyinmeme yardım etti. Siyah iç çamaşırımı Ayda’nın yardımıyla giydiğimi hatırlıyordum. Gözleri ilk başta olmasa da göğsüme kaymıştı. Umursamadan giydirdiği gibi yatmama yardım etti.

“Güzelce dinlen. İki gün iznin var. Dinlenmeye odaklan, iyi geceler.”

“İyi geceler komutan.”

Kerem çıkıp kapımı kapattı. Gece ağrıdan uyuyamadım. Ağrı kesici alsam da kesmemişti. Odamın köşesindeki mini projektörü alıp açtım. Filmlerden birini aşk ve gururu açıp izlemeye başladım. Telefonumdan saate baktığımda gece üç olduğunu görmüştüm. Filmi durdurup yataktan kalkmaya çalıştım. Biraz debelenerek yataktan kalkıp odamdan çıktım. Bir ağrı kesici daha almak iyi gelecek, yaralarımı saracak.

Oturma odasından geçerken koltukta uyuyan komutanı gördüğümde yüzüme bir tebessüm yerleşmişti. Karnımı tutarak yanına yaklaştım. Üstündeki örtü yere kaymıştı. Sol kolunu başının altına almış ağzı aralık uyuyordu. Benim yüzümden yorgunluktan burada iki büklüm uyuya kalmıştı. Yavaşça üstündeki örtüyü düzeltip örttüm. Saçları uzamıştı, minik kıvırcık saçlarıyla oynamaya başladım. Daha fazla rahatsız olmasın diye kalkıp odadan çıktım. Mutfağa geçip ilaçlarımı aldım.

Sabaha karşı Kerem odaya geldiğinde yattığım yerden filmi durdurup ona baktım. “Neden uyandın?”

“Hiç uyumadım ki.”

“Ağrın mı var?”

“Geçmedi. İlaçlar aldım ama işlemedi.”

Kerem yatağımın ucuna oturduğunda başımı yatak başlığına yasladım. O da benim gibi başını yatak başlığına yasladığında ona bakmaya devam ettim. “Burada kaldığını bilmiyordum.”

“Yardıma ihtiyacın olur diye burada uyudum.”

“Seni de yormuş olmalıyım. Mutfağa geçtim, sen bir bordo bereli olmana rağmen uyanmadın.”

“Senin bir bordo bereliden beklentin ne doktor?”

“Her konuda mükemmel derecede becerikli, yedi- sekiz dil bilen, yakın dövüşte mükemmel bir adam veya kadın.”

“Her konuda yetenekliyimdir doktor. Deneyebiliriz istersen.” Deyip göz kırptı. Onun bu hareketine göz devirip filme geri döndüm. “Aşk ve gurur... Güzel kitaptı.”

“Filmi de güzelmiş.”

“Sevgiyi teşvik için sizin tavsiyeniz ne?” Yaptığı alıntıyı anlayıp bana olan bakışlarına odaklandım. Mavi gözleri benim gözlerimle buluştuğunda bende ona uyarak devam ettim. “Dans etmek. Dans partneriniz idare eder olsa bile.”

Sabahın erken saatlerinde ufak kımıldanmaları hissedip gözlerimi araladım. Omzuma yaslanmış Defne’yi gördüğümde gülümseyip rahatça yatması için örtüsünü kaldırıp düzgünce yatırdım. Saçlarından aldığım hindistan cevizi kokusu ile saçlarından öpme isteğimi bastıramadım. Saçlarının arasına bıraktığım öpücük onu gülümsetmişti.

Üstünü örttüğüm gibi geri çekilip projektörünü ve kumandasını komodinine koydum. Dün gece yattığım koltuktaki örtüyü düzgünce katlayıp koltuğa koydum. Televizyon sehpasında gördüğüm fotoğraflara bakmaya başladım. Duvarda asılı olan üniformalı adamın babası olduğunu anladım. Babası gerçekten yakışıklı ve heybetli biriymiş. Annesi ile olan fotoğrafları, kardeşleriyle olan fotoğrafları derken bulduğum minik fotoğrafına odaklandım. Kahverengi saçları, gülümseyen yüzüyle gerçekten güzel biriydi. Duru bir güzelliği vardı. Kardeşleri arasında bence en güzel yüze sahip kişi doktordu.

En son gördüğüm fotoğrafta Defne’nin kucağında küçük bir kız çocuğu vardı. Kız çocuğunu döndürürken çekinmiş olduğu belliydi. İkisinin de saçları dalgalanıyordu. Bu kızın yeğeni olduğunu anlamak çok uzun sürmedi. Ailesiyle çekindiği önlüklü fotoğrafında da güzel kahverengi saçları gözüme çarptı. Kahverengi saç onun rengiydi. Kesinlikle o saçlarına geri dönmeliydi. Gülümseyip bir an için onu beyaz önlüklü, Kahverengi saçlarıyla gülümsemesini hayal etmeme yetti.

Onun için güzel bir kahvaltı hazırlayıp evden çıktım. Karargaha geçtiğimde üniformamı giyip etrafta dolaşmaya başladım. “Poyraz! Spor!” diyerek timi toparladım.

“Komutanım doktor hanım nasıl?”

“İyi, evinde dinleniyor.”

Spora odaklandım. Şınav çekerken gözümün önüne sarı saçlarıyla Defne gelmişti. Tim arkamda benimle beraber şınav çekiyordu. “Poyraz! Koş! Eğitim alanına!” Eğitim alanında saatlerce eğitime devam ettik. Halatla duvara tırmanma, engelli parkur. Barut yanıma geldiğinde umursamadan mekik çekmeye devam ettim.

“Timin haşadını çıkarmışsın Kurt.”

“Asker yorulmaz Barut. Bu ara çok çeneleri çıkmaya başlamıştı.”

“Ulan Fatih gene senin yüzünden mi bu kadar yoğun bir spor yapıyoruz?”

“Ben bir şey yapmadım kardeşim. Niye hep ben sanıyorsunuz?”

“Bu sefer Mahmut ve Muharrem’in yüzünden çekiyoruz.” Dedi Uğur. Onların bu haline güldüm. “Poyraz devam!” Tim anında devam etmeye başladı.

“Mahmut ne yaptınız gelir gelmez?”

“Valla bir şey yapmadık komutanım. Sadece komutanımı yolda gördük selam vermek istedik. Haksız mıyım Muarrem.”

“Haklı valla komutanım. Normalde bu Mahmut boş konuşur hak eder derdim de bu sefer hiç bir şey yapmadık.”

“Kurt gel bakalım sen bir konuşalım.”

“Spor yapıyorum Barut, sonra konuşalım.”

İki saat boyunca onları yorup kendimde onlarla beraber yoruldum. En son onların dağılmasına izin verip kendimde duşa girdim. Çıkıp giyindiğimde odamda cüzdanımın içindeki fotoğrafa bakıp gülümsedim. “Komutanım albay sizi görmek istedi.”

“Tamam geliyorum.” Cüzdanımı kapatıp cebime koydum. Albayın odasına girdiğim gibi selam verip beklemeye başladım. “Gel otur Kerem.” Sandalyeye oturduğumda albayın ne diyeceğini beklemeye başladım.

“Ciddi bir istihbaratımız var. Aldığımız duyumlara göre küpeli yaşıyor.”

“Nasıl olur komutanım? Öldü dediler gömdüler.”

“Biliyorsun iki farklı teröristten biri küpeli diğeri ise Miro. Küpeliye Miro’nun yardım ettiğini düşünüyoruz. Diğer bir haber de küpelinin peşinde olduğu.”

“Oldum olası peşimdeydi zaten.”

“Dikkatli olman gerekiyor. Etrafındakilere dikkat etmen gerek, çevrene zarar gelmesin. Miro’nun elinde bir isim var. Tanıdık bir isim, Emekli Yarbay Kuzey Mutlu.”

“Doktorun babası? İyi de adamı öldürmediler mi?”

“Kuzey’in elinde gizli bir istihbarat vardı. Emekli olsa da bu bilgi onunla bir ömür gidecekti. Miro öğrenmeye çalıştı, en sonunda vurdu. Miro albayın diğer kızlarını bilmiyor. Bilse bile üçüz kızları olduğunu bilmiyor. Kuzey gibi bir askerin önemli bilgiler bilmesi, ailesinin gizli tutulmasına sebep olur. Diğer kızlarla Defne neredeyse aynı, Miro kardeşleri karıştırıyormuş. Tek bildiği kız var.”

Fısıldadım. “Defne...”

“Evet. Küpeli senin, Miro doktorun peşinde. Doktorun bir şeyler bildiğini sanıyor.”

“Doktora zarar verebilirler.”

“Doktorun yanındaki dairelere askerleri yerleştirdik. Özel yetiştirdiğimiz korumalar onun etrafında, zaten karşıdaki apartmanda da sen varsın. Sen kendine odaklan, küpeli sana zarar vermesin.”

“Komutanım küpelinin yeri bulunduğunda...”

“Poyraz ve Barut timi olarak hazırda olacaksınız.”

“Emredersiniz komutanım!” diyerek odadan çıktım. Nasıl yaşıyor bu kadın hala? Her şeyin başlangıcı bu kadının sevgilisini vurmamızla başladı. Poyraz timi bu adamı öldürmek için oluşturulmuştu. Ardından sevgilisi olan küpeli dağa çıkmıştı. Sevgilisinin ölümünden beni sorumlu tutuyordu.

🩺

2018 Hakkari

“Kerem timini kur. Bir teröristi yakalayacağız. Bir sürü askerimizin kanına giren bir adam, kod adı arap.” Önüme itilen adamın fotoğrafına dikkatle baktım. “Yüzüğü mü var?”

“Evet nişanlıymış sözde. Kadının adı Necla. Timini kur ve buraya getir.”

“Emredersiniz komutanım.” Tekrardan selam verip çıktım. Timim için burada bulunan bütün askerlerin dosyalarını odama istedim. Cemil odama dosyalarla beraber geldiğinde tek tek incelemeye başladım.

“Komutanım Hakan Küçükarslan. 97 doğumlu. Bölgeyi bir navigasyon gibi biliyor. Sorunsuz bir askerdir. Genelde uyum sağlar dediler.” Dosyayı incelerken Cemil anlatıyordu. Dosyadan Hakan’ın fotoğrafını alıp dosyayı kapattım.

“Hakan bizimle. Fatih Altındağ’ın dosyasını ver bana.”

“Komutanım emin misiniz? Fatih oldukça sorunlu biridir.”

“Fatih benim askerim sayılır. O da bu timde olacak.” Diğer uzattığı dosyaya baktım. “Uğur Kutlu. Disiplin konusunda katıdır. Tek bir cezası dahi bulunmuyor.”

“Time adapte olabilir mi?”

“Komutanım gördüğüm kadarıyla dumanını bile attırır. Yön bilgisi iyidir. Pusula gibi adam derler ya, o türden.”

“Uğur beklesin.”

“Komutanım yanlış anlamayın ama Fatih konusunda tereddüt etmediniz ama Uğur konusunda...”

“Fatih daha yeni adapte oluyor. Kontrol etmesi kolaydır.” Uğur’un dosyasını kenara koyduğumda diğer uzattığı dosyayı aldım. “Ayda Tuna istihbaratta görevli. Kılık değiştirme, dil bilgisi konusunda oldukça yeteneklidir. Daha önceki operasyonlarında da başarısız olduğu nadirdir.” Operasyon bilgilerine göz gezdirdiğimde gerçekten başarılı bir asker olduğu belliydi. Daha önce Uğur ile birlikte çıktıkları görev bilgisini de detaylı okudum. “Ayda bizimle.”

Rastgele bir dosya seçtim. “Hamza Gemalmaz.”

“Hamza sporcudur. Oldukça dayanıklı bir asker. Tek sorun şu emir komuta da biraz zıttır.”

“Laf dinlemeyebilir yani?”

“Evet komutanım.”

“Eğitiriz. Hamza bizimle. Hepsini test edeceğiz. Testten sonra kesinleşecek.”

“Komutanım Taner Öztan. Daha önce turist rehberliği yapmış. Dil bilgisi iyidir. İngilizce, italyanca biliyor. İngilizceyi aksanlarıyla konuşur.”

“Taner de bizimle. Uğur da teste tabi tutulacak.”

“Komutanım son 2 kişi sunacağım. Murat Göktürk ve Hasan Turna. Hasan namazında niyazında, hoca diye tanınıyor. Ağır makinalıda görevli. Murat da öyle ağır makinalı. Murat şehit Semih Göktürk’ün oğlu.”

“2000 Ankara saldırısı.”

“Evet. Okumuş efendi bir çocuk.”

“Murat ve Hasan da bizimle.” Bütün dosyaları kapatıp Cemil’e verdim. Test için gerekli bütün detayları anlatıp timi toplamalarını istedim. Ayağa kalkıp timim için seçtiğim kişilerin fotoğraflarına tek tek baktım. Barut odaya girdiğinde oturmasını işaret ettim.

“Timin hayırlı olsun Kurt.”

“Umarım başarılı oluruz Barut.”

“Arap kod adlı teröristin peşine seni ve yeni timini gönderecekler. Başarılı olacaksınız.”

“Fatih’i de almışsın.” Güldü. Hatta kahkaha atmıştı. Onun gülmesiyle bende gülmeye başladım. “Fatih olmadan yapabilir miyiz? Başıma daha en başından bela bulmam gerekiyordu. Gidiyorum ben timimi test edeceğim.”

“İzliyor olacağım Kurt.”

Hazırlanıp çıktığımda Cemil tek tek bütün askerleri bahçeye toplamıştı. Kemerimi tutarak önlerine ilerledim. Askerler beni görmemişti. Cemil “Dikkat!” diyerek bağırdığında hepsi hazır ola geçti.

“Merhaba asker! Asker tam teçhizat hazırlan araç bin!” Hepsi emri aldığı gibi koşturarak hazırlanmaya başladı. Araçlar geldiğinde hepsini araçlara bindirdik. Araziye geldiğimizde hepsine tek tek baktım. “Sizin canınız birbirinize emanet. Siz birbirinizin badisi olacaksınız. Sizden birinize bir şey olursa sizden bilirim. Şimdi yürüyün.”

Tim birbirlerine güvenmek zorundaydı. Alışacaklardı, hepsi birbirine elbet alışacaktı ama alışana kadar görevde birbirlerini kollamak zorundalar. Herkes yürümeye başladığında mayınlı araziye geldiğimizde dikkatle ilerlemeye başladım. Askerlerden biri mayına bastığını iddia ettiğinde dönüp baktım.

“Tim arkadaşını kurtar.” Diyerek önüme döndüm. Fatih’i bastığı mayından kurtarmaya çalıştılar. Ayda ona dikkatle yaklaşırken Uğur çekilmesini söyleyip kasaturasını çıkardı. Arkamı dönüp dikkatle izlemeye başladım. Uğur bomba imhada iyiydi. “Komutanım bunlar patlamaz ki.”

“Emin misin asker?” Elime aldığım ağır bir taşı mayınlardan birine denk gelecek şekilde attım. Taşın mayına denk gelmesiyle patlaması bir olmuştu. Uğur, Fatih’i kurtarırken tim de derin bir nefes alıp dikkatle yürümeye başladı. Bütün testler üç saatten fazla sürmüştü. Bütün timin canına okumuş olmam dışında hiç bir problemleri yoktu. Tam ortaya geçip hepsine tek tek baktım.

“Asker! Poyraz Timine hoş geldiniz.” Güldüm. Hepsi rahatlamış gibi derin bir nefes daha aldılar. “Tekmil ver asker!”

“Hakan Küçükarslan, Ankara! Emret komutanım!”

“Ayda Tuna, Ankara! Emret komutanım!”

“Uğur Kutlu, Ankara! Emret komutanım!”

“Murat Göktürk, Ankara! Emret komutanım!”

“Hasan Turna, Antalya! Emret komutanım!”

“Fatih Altındağ, Ankara! Emret komutanım!”

“Hamza Gemalmaz, Balıkesir! Emret komutanım!”

“Taner Öztan, İstanbul! Emret komutanım!”

“Ben tim komutanınız Kıdemli Üsteğmen Elbruz Kerem Kurt. İlk göreviniz iki gün sonra. İstirahat et.”

🩺

Timimle beraber ilk çıktığımız görevi hatırlamıştım. Arap kod adlı teröristi tam alnından vurmuştum. Kadın adam yere düşerken arkasında duruyordu. Yüz yüze geldiğimizde anlık bir şoku atlatıp üstüme yürümüştü. Sonrasında ailemi gizlemek zorunda kalmıştım. Onların güvenliğini sağlamak amacıyla her türlü önlemi almıştım. Cemil yanıma gelip bana bir telefon olduğunu söyledi.

“Alo?”

“Nasılsın esker?”

“Küpeli? Sen misin?”

“Nasıl da tanıdın hemen. Özlemişsindir diye düşündüm. Senin doktora teşekkür etmek istedim esker. Beni o kurtarmış.”

“Seni öldürmekten sıkıldım küpeli. Ama emin ol bu sefer seni öyle bir öldüreceğim ki bu sefer tekrar dirilme yok küpeli, duydun mu beni?”

“Sana bir hediye gönderdim. Belki seversin esker.” Telefonu kapattıktan sonra Cemil’in getirdiği kağıdı bana uzattı. Aldığım kağıdı açtığımda içinden çıkan fotoğraflara baktım. Evinde uzaktan çekilmiş şekilde telefonda konuşan Defne görünüyordu. Küpeli Defne’nin evini izliyordu.

Küpeli, Defne’yi izletiyordu. Elimdeki kağıtları aşağı indirip etrafa baktım.

“Ne oldu lan?”

Fotoğrafları Barut’un eline uzatıp “Küpeli, Defne’yi izletiyor.” Dedim.

“Siktir nasıl lan?”

“Korumalar yanında ama Defne’yi uzaktan izletiyor.” Hızlı adımlarımı albayın odasına yönlendirdim. Kapıyı çalıp odaya girdiğim gibi fotoğrafları albayın önüne bıraktım. “Küpeli yaşıyor. Üstelik Defne’yi izliyorlar.”

Albay bütün fotoğraflara tek tek baktıktan sonra sıkıntıyla iç geçirdi. “Kerem gerekli önlemleri alalım. Gerekirse doktoru evine gönderelim. Sadece küpeli değil Miro da peşinde. Eğer amaçlarının ortak olduğunu öğrenirlerse doktoru koruma içimiz zorlaşır.”

Cemil odaya girip selam verdi. Elindeki dosyaları albayın önüne bıraktı. “İstediğiniz dosyalar albayım. Suikastın görüntüleri de burada.”

“Aç da bakalım.” Cemil videoyu ayarlarken albay da neyin videosu olduğunu açıklamaya başladı. “Emekli Yarbay Kuzey Mutlu’nun suikast anına ilişkin ne var ne yoksa bu dosyada. Kamera görüntüleri de dahil.”

Albayın yanında ayakta duruyordum. Açılan kayıtlar saldırının olduğu günün güvenlik kamera kayıtlarıydı. Defne ve babası kol kola ve gülüşerek ilerliyorlardı. Bir oyuncakçının önünde durduklarında bir şeyler konuşuyorlardı. Defne’nin güzel yüzünden o parlayan gülüşü eksik olmuyordu. Babasını çok sevdiği belliydi. Ses kayıtları da açılırken babasının kalın sesi duyuldu.

"Önce annenin hediyesi, küçük hanımın hediyesi biraz daha bekleyebilir.” İlerlemeye devam ettiler. Bir kuyumcudan bir kutu aldıktan sonra tekrardan oyuncakçının önüne geldiler. Arkalarındaki adam bir anda babasının adını bağırdı. Arkalarını döner dönmez babası silahı görüp Defne’yi arkasına çekmişti. Defne’nin şaşkın bakışları daha olan biteni kavrayamadan üç el silah sesi yankılandı. Etraftaki insanlar can havliyle koşturarak kaçıyorlardı. Defne’nin babası yere yığılırken Defne de babasını sıkı sıkı tutmuştu.

Defne’yi öyle çaresiz görmek canımı sıkmıştı. Ağlarken insanlardan yardım istiyordu. Ceketini çıkarmış babasının yaralarına bastırıyordu. Ambulans 10 dakika sonra gelmiş, yapılacak bir şey kalmamıştı. Video kaydı kapanırken Defne’nin çığlıkları kulaklarımda yankılanmaya devam ediyordu.

“Yarbay emekli olmadan bir ay önce rütbesini almış. Yani daha gençti.”

“Miro denilen şeref- yani teröristi bir an önce bulup yok etmemiz gerekiyor komutanım.”

“Sen önce doktorun yanına git.” Selam verip odadan çıktım. Hızlı bir şekilde arabama geçtiğimde Defne’nin sesi hala kulaklarımdaydı. Lojmanlara girip askerlere selam verip aracımı park ettim.

“Komutanım.”

“Etrafın güvenliği iyice sağlandı mı?”

“Sivil polisler lojman çevresindeki evlere yerleştirildi.”

“Dikkatli olun.”

“Emredesin komutanım.”

Normal bir konuşmaymış gibi gülerek askerin omzuna vurup içeri girdim. Arka taraftan Defne’nin apartmanına geçip onun katına çıktım. Zile bastığım gibi kapıyı açan Defne’ye sıkkın sıkkın baktım.

“Kapıyı açmadan önce kim olduğuna bakmaz mısın sen?” diyerek içeri girdim. Defne arkamdan kapıyı kapatıp derin bir nefes aldı. “Senin lojmana girdiğini söylediler Kerem.”

“Söylemiş olmaları kapıyı açmadan önce bakman lazım doktor. Neyse işler biraz ciddi, otur bakalım.” Ona yardım edip oturttum. Ağrılarını gizlemeye çalışsa da yüzü buruşmuştu.

“Küpeli kod adlı terörist, seni izletiyor.”

“Neden?”

“Seninle aramda bir şeyler var sanıyorlar sanırım.”

“Bizim mi?” deyip gülmeye başladı. “Seninle benim? Salaklar mı bunlar?” gülmeye devam etti. Onun gülümsemesini izleyip ona yaklaşmaya başladım. İyice dibine girdiğimde göz bebekleri büyümüştü. “Ne yapıyorsun komutan?”

“Seninle benim aramda bir şey olamaz mı doktor?”

Göz bebekleri sorduğum soruyla bir an küçülüp tekrardan büyümüştü. Onun alamadığı minik nefesleri de fark etmem hızlı oldu. Haline gülümseyip saçlarını kulağının arkasına ittim. Kulağına yaklaşıp “Nefes al doktor.” Diyerek fısıldadım. Geri çekildiğimde Defne’nin yutkunduğunu gördüm. İyice geri çekilip ayağa kalktım.

“Evindeyken dikkatli olman gerekiyor doktor. İyi akşamlar.” Kapıya ilerlemeye başladım. Defne arkamdan adımı söyleyerek beni durdurduğunda kapıyı çoktan hafif aralamıştım.

“Bana bir daha böyle yaklaşma.”

“Dikkatin mi dağılıyor yoksa?”

“Alakası yok. Hoş bir şey değil. Bizim aramızda bir şey olamaz.” Net bir şekilde konuşması benim canımı sıksa da beden dili hareketleri tam tersini söylüyordu. Belinden tutup kapıyı kapattığım gibi onu kapıya yasladım. Onun dudaklarına doğru eğildiğimde Defne’nin gözlerinin kapanmasını bekledim.

Nefes alışı arttığında kazanmaya başladığım zaferle dudaklarına doğru eğilmeye devam ettim. Defne’nin gözlerini kapandığında yüzüme yerleşen zafer gülümsemesiyle tam dudaklarının dibinde durdum.

“Gerçekten aramızda bir şey olamazsa, neden şu an nefesin kesildi doktor? Neden şu an kalp atışların kulağıma kadar geliyor? Sen bunu en iyisi bir düşün doktor.”

Bölüm sonu

*Buradaki japonca kısım “Seninle tanıştım ve kader dönmeye başladı.” Vampire Knight açılış parçasından sevdiğim bir kısım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 07.10.2024 14:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...