Yeni Üyelik
11.
Bölüm

🩺Elbruz 11. Bölüm🩺

@blackpearln

11. Bölüm “Belki de öyleyimdir..”

“Gerçekten aramızda bir şey olamazsa, neden şu an nefesin kesildi doktor? Neden şu an kalp atışların kulağıma kadar geliyor? Sen bunu en iyisi bir düşün doktor.”

Gözlerimi aralayıp Kerem’in oturma odasından çıkmasıyla kapıya bakakaldım. Niye beni öpmesini istedim? İş o kadar ciddi mi? Yok be kim olsa gerilirdim, öyle bir düşünceye kapılırdım yani. Oturma odasına döndüğümde koltuğa otururken elim dudaklarıma gitmişti. Hızlıca kalkıp telefonumdan Denef’i aradım. Hızlı kalkmış olmamdan dolayı dikişlerime giren ağrı ile ufak bir inledim.

“Ne oldu?” Kardeşimin sakin sesi kulağıma dolduğunda, dudaklarımdaki elimi çekmeden konuşmaya başladım.

“Denef özel konuşmamız lazım." Denef anında “Tamam bekle." diyerek beni onaylamış ardından da büyük ihtimalle masadakilere "Ben birazdan yiyeceğim. Ali sen Asya’nın yemek yemesini sağlar mısın? O tabak bitecek Asya, babanı üzmek yok.” demişti. Telefondan gelen hışırtı seslerini umursamadan beklemeye başladım. Kapı sesi geldiğinde en son Denef “Anlat bakalım.” Dedi.

Diyeceklerimi nasıl diyeceğimi bilmiyordum. Derin bir nefes alıp düşünmeden konuşmaya başladım. “Kafam çok karışıyor.” Denef'in şaşıran bir tepkisini beklesem de beklediğim olmamıştı. Aksine Denef gayet sakin bir sesle “Biri var değil mi? Bulut haklıydı.” demişti. Bulut'la konuştuğumda bizi dinlemiş olmalıydı. “Sen bizi mi? Neyse neyse, Denef beni öpmek için yaklaştığında heyecanlandım.” Sanki o anı tekrar yaşıyor gibiydim. Elimi dudaklarımdan çekip kalbime götürdüğümde yine o an gibi hızlı hızlı attığını fark etmiştim. Ha siktir.. Aşık olmak istemiyorum...

“Bu normal. Bunu Ayaz’da da yaşamıştın yanlış mıyım?” Haklıydı. Ah hayır değildi. Ayaz'da da heyecanlanırdım ama bu farklıydı. “Evet. Hayır doğru ama Ayaz beni öpmediğinde böyle hissetmemiştim.”

“Nasıl?” Denef’in imalı sesini umursamamaya çalıştım. Saçlarımı geriye itip gözlerimi yukarı doğru çevirdim. Gözlerim tavana odaklanırken gözlerimden geçenler farklıydı. “Durmasın istedim Denef. O kadar yakınımdayken durması beni üzdü.”

“Seviyor musun?” Tek bir soru. Kendime sormaya korktuğum o soru kardeşim tarafından yüzüme vurulmuştu. Seviyor muyum gerçekten? “Seviyor muyum? Bilemiyorum. Kafam çok karışık.” Telefondan geln iç çekme bana istediğim cevabı az çok veriyordu ama ben anlama konusunda biraz kalın kafalı olabiliyorum. İnsanlık hali.

“Bence bir de Bulut’la konuş. Siz onunla hep iyi anlaşırdınız. Ben olgun Defne’yi de seviyorum ama bence o olgun kız sen değilsin.” Denef'in ne demek istediğini anlamıştım. Ayaz'dan sonra, üstüne babamı kaybedişim beni ister istemez büyütmüştü. Gece yarılarına kadar eğlenen Defne gitmişti. Tıp kazansa bile sosyal hayatından ödün vermeyen ben artık yoktum. Yerine soğuk, evinden çıkmayan biri gelmişti. Öncesinde Bulut'la ve diğer kuzenleriyle acımasızca uğraşan kız yoktu. Her şeyin farkındayım ama eski beni geri getiremiyorum. “Değil miyim?” Denef'in tarafından gelen ufak sesi duysam da umursamamaya çalıştım.

“Kavga eden, çekişen kardeşimi seviyorum. Fazla düşünme ki sen fazla düşünmeyi sevmezsin.” Haklıydı. Düşünmekten nefret ederdim. Her zaman yapacağımı, sonuçlarını düşünmeden yapan biri olmuştum. Asla pişman olmayacağım konusunda hep kendimi şartlardım. Denef'i başımla onaylayıp “Haklısın. Sonra görüşürüz o zaman.” demişti. En kısa zamanda Bulut'la konuşmam gerekiyordu. Denef “Görüşürüz canım.” diyerek telefonu kapatmıştı. Telefonu komodine koyup derin nefes aldım. Ayağa kalkıp banyoya ilerledim ve duşa girdim. Çıktığımda bornozumu düzeltip odama girdim.

Giyindikten sonra mutfaktan su alıp tekrardan çıktım. Bakışlarımı koridoru bulduğunda aklıma tekrardan dolan anılar ile gülümsedim. Salak salak gülmeyi bırakmam gerekiyor. Hem de en acilinden.

Kendimi yatağıma attığım gibi gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Sabah erkenden kapım çalındığında, çalan kişinin ağzına sıçayım. Zar zor yataktan kalkıp kapıyı açtım. Poyraz timini karşımda kapıya dizilmiş olarak buldum. “Beyninizi sikeyim.”

“Aha doktor bize sövdü.” Barut'un kapının yanındaki duvara yaslanmış bana bakıyordu. “Hepsi sizin yüzünüzden komutanım. Ben dedim daha geç gelelim diye.” Barut’un lafına dalıveren Uğur'a bütün tim ters ters bakıyordu. Onlara bakıyordum gözlerimi devirip “Sabahın yedisinde bok mu var, dizildiniz kapıma?” demiştim.

“Geçmiş olsun demek için...” Murat'ın kısık sesi benden çekindiklerini gösterirdi. Başımla içeriyi gösterip kapıyı iyice açtım. “Geçin içeri.” Kapıyı onlara bırakıp odamdan üstüme sabahlığımı geçirdim. Barut’un elindeki pembe lale buketini alıp masanın üstündeki vazoya yerleştirdim. Onlara baktığımda hepsi koltuklarıma yerleşmiş oturuyorlardı.

“Ne alırsınız?” Sorumla Barut anında “Yok doktor. Biz sadece geçmiş olsun demek için uğradık.” diye eliyle hayır işareti yapmıştı. “Yok canım olur mu öyle şey hemen çay koyuyorum.” Kalkıp mutfağa geçtiğimde timin konuşma sesleri geliyordu. Fatih yine boşboğazlılık yapıyordu.

“Komutanım yok mu acaba?”

“Niye olsun Fatih? Burası doktorun evi ya.” diyen duyduğum ses Hasan'ın sesiydi. Fatih büyük bir özgüvenle “Komutanım hastanede bi an bile ayrılmayınca herhalde burda kalmıştır diye düşündüm.” demişti.

“Düşünme sen Fatih. Bir bakmışsın bu düşünmelerin hop Kurt’un kulağına gitmiş.” Barut'un kalın sesi tehditvari cümlesiyle Hakan anında “Yapmayın komutanım. Sadece Fatih’i değil, hepimizin belasını siker Kerem komutanım.” demişti. Barut'un sahte öksürüğü ile Hakan bana dönmüş "Çok özür dilerim doktor hanım." Başımı sağa sola sallayıp sorun olmadığını belirttim.

“Acıdım size, söylemem korkmayın.” Tekrardan yerime oturdum. “Çaylar birazdan hazır olur. Sen time döndün mü Murat?” Murat başıyla beni onaylamıştı. Mutlu olduğu belliydi, yüzü gülüyordu.“Evet doktor hanım.”

“İyi iyi, yarın yine görüşürüz hepinizle. Yarın geliyorum zaten evde sıkıldım.” Barut bana dönüp “2 gün daha izinlisin nereye geliyon?” demişti. Göz devirip yakamı silktim.“Daraldum da bezdum. Salın beni.” Fatih imalı bakışlar eşliğinde bana bakarken sırıtarak “Valla doktor hanım biz salarız da Kerem komutanım sizi salar mı bilemedim.” Fatih'e bakıp cevap verecekken Barut araya girip Fatih'e ters bakışlar attı.

“Fatih sen çok boş konuşmaya başladın. Kalk çayları getir doktor hanım yorulmasın.” Fatih emri yerine getirmek için ayaklandığında bende oturduğum yerde geriye yaslandım. Bir saat kadar oturduktan sonra çağırıldıkları için evden ayrıldılar. Hazır fırsatım varken evleri toplayıp koltuğa uzandım. Dikişlerim ağrıdığı için yakınıma aldığım ilacı ağzıma atıp suyla beraber yuttum. Televizyondan bir film açarken filme odaklanmak için telefonumun sesini kıstım.

“Bazen ilk görüşte bilirsin, o insan senin kaderindir. Bazen bir ömür ararsın, bulunmaz.”

İlk görüşte bilirsin... Ayaz’ı gözümün önüne getirdiğimde hayır. Ayaz’la evliliği hiç bir zaman düşünmedim. Evet Ayaz’la sevgili olarak geçirdiğim vakitten pişman değildim ama olası bir evlilik teklifi durumunda, hayır o an sevgililiğimin getirisi olarak kabul etsem de heyecanlanmazdım herhalde. Odamdan getirdiğim kutuyu önüme alıp oturdum. İçini açtığımda ortaya çıkan fotoğraflar ile gülümsemeden edemedim.

Babamın fotoğrafları, kardeşlerimle her yıl çekinilen yaş günü fotoğraflarımız derken Ayaz’la olan birkaç fotoğraf kalmıştı. Geri kalanları atmıştım. Bu kalanlar ise hepimizin aklında olan anılarla ilgiliydi. Baktığım fotoğraftaki anı gibi... Fotoğrafta kaos hakimdi. Annesi peşinden koşan bir Defne, Nehir teyzesinin kucağında bir Defin ve köşede çiçeklerin arasında oturan bi Denef vardı.

“Defne koşma!”

“Anni tufaleettt.”

“Nehir sen Defin’i tuvalete götürür müsün? Bende Defne ile Ayaz’ın üstünü değiştireyim.” Defne ve Ayaz birbirlerine girmiş, ortalığı birbirlerine katmışlardı. Arka bahçede bütün her yer çamur olmuştu.

“Sokma şu elini Ayaz’ın ağzına!”

Ayaz hep bizimleydi evet ama hiç bizimle eğlenmezdi. Şimdi düşünüyordum da Doruk haklıydı. Ayaz sadece bize katlanıyordu. Özellikle ortaokuldan beri.. küçükken beraber oyunlar oynardık ama sonradan sonradan bunlar kesildi.

"Ya sen çağırsana ikizin değil mi?"

"Hadi Defne bu nasıl bir korkaklık ya."

"Sus sen." Bir anda odaya itildiğinde yatağında yatan Ayaz ne olduğunu anlayamamış ve kalkmıştı. Kapı kapanıp kilitlenirken Defne kapıyı yumrukluyordum.

"Mine saçmalama aç şu kapıyı!"

"Ya tamam be kızım biraz konuşun. Sonra çıkarsınız."

"Mine!"

Ayaz, Defne'nin aksine sakince yatağında oturuyordu. Kitabı kenara koyup Defne'ye bakmaya başladı. Defne şakasız yarım saat Mine'ye yalvardıktan sonra pes edip Ayaz'ın sandalyesine oturdu. Defne sessizce etrafa bakmaya başladı.

"Saat geç oldu. Buraya yat sen." Ayaz'ın sözleri ile bakışlarını ona çevirdi Defne.

"Sen ne yapacaksın?"

"Belli ki bu gece burada kalacaksın. Bende koltukta yatarım." diyerek köşedeki koltuğu gösterdi. Defne onun dediğinin aksine koltuğa uzandığı gibi Ayaz'a arkasını döndü.

Sabah Defne gözlerini Ayaz'ın göğsünde açmıştı. Ayaz da gözlerini aralarken Defne'ye bakıp yataktan kalkmıştı. Defne de ardından kalkıp Ayaz'ı izledi. Ayaz çekmecesinin içindeki anahtarı alıp kapıyı açtı. Hiç bir şey olmamış gibi odadan çıktığında Defne sessizce yatağa oturdu. Olanları anlamaya çalışıyordu. Mine odadan çıkan kardeşine gülümsedi.

"Çekmecedeydi değil mi?"

"Evet anahtarın yerini asla değiştirmez."

"Ayaz Defne ile mi uyudu? Çocuk gibi onları odaya mı kilitlediniz?"

Defin telefonundan başını kaldırmadan cevapladı. Bir yandan instagramda dolanıyordu.

"Biz yaptık, Ayaz reddetmedi. Ayaz'a gücümüzün yetmeyeceğini biliyorsun Doruk. Çıkmak istese çekmeceden o anahtarı çıkarıp odadan çıkardı."

Doruk Defin'in haklı olduğunu biliyordu. Yedek anahtarın odanın içinde olduğunu biliyorlardı. Ayaz’a baktıklarında onlara göz devirip banyoya gitmişti.

"Sırf Defne için çıkmadığı belli. Defne'yi sevmediği de. Bence bir daha yapmayın. Benden söylemesi."

Doruk kesinlikle haklıydı. Ayaz o gün sırf beni üzmemek adına o odada benimle yatmıştı. Daha sonra açıklamaya çalışması bile beni üzmemek adınaydı. Hatta daha ilerisi, benimle sevgili olması bile bunun kanıtı gibiydi. Kerem’in benimle ilgilendiği dönemler gözümün önüne geldiğinde, Kerem’le daha mutlu hissettiğime eminim.

Kerem her kötü anımda nasıl oluyorsa yanımda bitiyordu. Elimi tutuyor, burada en ufak bir an bile yalnız hissetmeme izin vermiyordu. Elim istemsiz dikişlerime giderken hastanede yanımda durmasa bile hastane koridorlarından ayrılmadığını bilmek bile içimi heyecanlandırıyordu. Fotoğrafları yerdeki kutuya bırakıp koltuğa uzandım. Elim dikişlerimdeyken gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım.

“Defne’m uyan hadi lütfen bırakma beni.” Duraksadım. Kulağıma gelen sesler Kerem’e aitti. Çok net hatırlayamıyordum belki ama onun dediklerini duyacak kadar kendimdeymişim.

“Gidersen kiminle atışacağım doktor.” Hala kiminle atışacağının derdindeydin demek komutan. Bir insan hiç mi değişmez? Gıcık herif.

“O adamı bulup geberteceğim Defne. Sana yemin ederim onu geberteceğim. Doktor gitme bak daha çok atışacağımız günler olacak. Seninle atışmayı çok seviyorum doktor. Bunu benden alamazsın.” Kimse senden atışmamızı alamadı demek komutan. Gel de atışalım artık. Dikişlerim ağrırken yüzümü buruşturup koltukta kımıldandım.

“Bak ne diyeceğim. Sana diyordum ya benim hayalimi kuran çok kız var diye. Annem birini bulmuş eve gittiğim gibi beni darlayacakmış. Beni kaptırıyorsun doktor. Hızlı olmalısın elini çabuk tut.” Kulağımda yankılanan sesler ile bir anda koltukta ayaklandım.

“Ne demek kaptırıyorsun lan? Kim alacak lan bu komutanı? Saçmalıyorum, o huysuzu kim alır ki? Aksi adam sonuçta kimse onu çekemez.” Ben dışında... Ne ben dışında ya o huysuzu bende çekemem. "Off.." Bütün uykum kaçmıştı. Telefonumu alıp üstümü değiştirdim ve markete gitmek için evden çıktım. Markete ilerlerken peşimden geldiğini düşündüğüm adamı atlatmak için uğraşsam da atlatamayınca tenha bir sokağa girdim. Bir binanın arasına saklandığım gibi bekledim. Adım sesi iyice yaklaştığında adamın bacak arasına tekmeyi vurdum. “Ah, siktir! Doktor hanım bekleyin ben polisim.”

Belindeki silahı hızla alıp ona doğrulttum. “Göster kimliğini. Yavaş hareket et.” Karşımdaki adam yavaşça cebindeki cüzdanını çıkardı. Gördüğüm polis kimliği ile silahı adama teslim ettim. “Sizi korumak için görevlendirildim.”

“Kerem Yüzbaşı mı istedi?”

“Hayır Albay ve emniyet amirimiz istedi.”

“Pekala. Kusura bakma dikişlerime dikkat etmek zorunda olduğum için tekme attım." Adama silahını geri uzattığımda silahını alıp tekrar eski yerine yerleştirdi. "Sorun değil o dikişe rağmen oldukça çeviksiniz." Başımla onu onaylayıp marketi gösterdim. "Markete gidiyorum." Polis beni onayladığında tekrardan ara yoldan çıktım.

Markete girdiğimde bir sepet alıp yürümeye başladım. Çok fazla bir şey yemek istemiyorum. Birkaç makarna ve sos aldım. Acaba Kerem akşam bana uğrar mı? Ya aç gelirse? Ben en iyisi et de alayım. Et reyonundan biftek alıp birkaç abur cubur aldım ve kasaya ilerledim. Ödemeyi yaptıktan sonra eve geri dönmeye başladım. Son dakika beni takip eden polise aldığım sandviçi de çıktığım gibi çaktırmadan polise verdim.

Lojmanlara girerken askerlere selam verip gülümsedim. Ben içeri girerken askerlerden biri arkamdan bana seslenmişti. “Doktor hanım kargonuz geldi bu arada.”

“Kargo? Sipariş vermemiştim ama neyse, belki annemler göndermiştir.” Kargoyu alıp eve çıktım. Kargoyu kapının kenarına koyduğum gibi mutfağa geçip yemek hazırlamaya başladım. Makarnayı pişirip sosunu diğer tavada hazırladım. Bifteği de akşama yakın pişirdiğimde güzel bir sofra hazırlayıp üzerimi değiştirdim. Pijamamdansa rahat ama şık bir şeyler giydim. Koltuğa oturup beklemeye başladığımda saat henüz yeni sekize geliyordu. Saat on bir buçuğu bulduğunda artık koltuğa uzanıp telefonu da yastığın altına koydum. Anlaşılan komutan buraya uğramayacak.

🩺

“Komutanım hoş geldiniz.” Lojmanın girişindeki askerlere selam verip camımı açtım. Doktorun evini gösterip “Hoş bulduk, doktor evinde mi?” diye sordum. Lojmandan çıkmadan önce tehlike altında olan herkesin adını verir, bütün gün ne yaptıklarını sorardık. Bugün de çok farklı sayılmazdı. Yani dışarıdan çok farklı görünmüyordu en azından.

“Evet komutanım bir kere markete gitti. Sonra kargosunu alıp çıktı.” Kaşlarımı çattım. Benden habersiz kuş uçmayacak demiştim o kadar. “Kargosu mu gelmiş?”

“Sipariş etmedim dedi ama ailesi göndermiş olabilir.”

“Üstünde adres, gönderen bilgisi falan var mıydı?" Asker başını sağa sola sallayıp "Hatırlamıyorum komutanım." demişti. Onu onaylayıp içeriye doğru sürdüm. Yoldayken birkaç kez aramıştım ama açmadı. Arabamdan indiğimde cebimden doktorun evinin anahtarını çıkardım. Asansöre binip dördüncü katın düğmesine bastım. Saat gece yarısını geçmişti. Doktor çoktan uyumuş olmalıydı, en azından ona bakıp evime geçerim. Hiç olmazsa içim rahatlardı.

Asansörden indiğimde sessizce anahtarla doktorun kapısını açtım. Dışarıdan baktığımda evinin ışıkları açıktı. Hala uyumamış olması tuhaf. Postallarımı çıkarıp kenara koydum. Kapının kenarındaki kargo paketine bakıp kaşlarımı çattım. Kargonun üstündeki beyaz kağıdın üstünde bir şeyler yazıyordu. Telefonumu cebimden çıkarıp fotoğraflarını çektim ve tekrardan cebime attım. Mutfaktan gelen mis gibi kokularla gözlerimi kapattım ve kokuyu içime çektim. Oturma odasına ilerlediğimde koltukta uyuyan doktoru gördüm. Yanına yaklaştım, önüne geldiğimde diz çöküp onun saçlarını okşadım. Giydiği beyaz tişört yüzünden göğüsleri biraz görünüyordu.

“Bunların senin pijamaların olmadığına eminim doktor. Neden bunları giydin acaba? Özel bir yemek de yapılmış, birini mi bekliyordun acaba?”

Yerdeki telefonunu alıp sesini açtım. Telefonunu cebime atıp onu uyandırmadan kaldırdım. Kucağıma aldığım gibi göğsüme sokulmuştu. Mırıldandığını duysam da ne dediği anlaşılmıyordu. Odasına girdiğimde onu yatağına yatırıp dolabından pijamalarını çıkardım. Yanına oturdum, onu hafifçe kaldırıp üstünü çıkardım. Siyah sütyenini umursamamaya çalışarak askılı pijamasını giydirdim.

“Kim seni alacak komutan?”

Mırıldanmalarını bu sefer anlamış olmak yüzümü gülümsetti. Onun vurulduğu gün söylediğim her şeyi duymuştu. Sorguladığı konuyu anlamak da benim için zor olmadı. Üstünü giydirip onu yatırdım. “Niye gelmedi... Yemeğimi sevmez dimi... Kötü yapıyorum.”

Yemek? Sofrayı bana mı hazırlamıştı? Bana hazırlamış olamazdı. "Keşke gelseydi... Beraber yerdik.." Bana hazırlamıştı. Gülümsemeden edemedim. Beni beklemiş olması beni neden mutlu etti bilmiyorum ama heyecanlanmıştım açıkçası. Saçlarını okşayıp başından öptüm. Odadan çıkarken kapısını kapattım. Mutfağa girdiğimde masadaki salataya sosun dökülmemiş olması bile beni beklediği ve yemeği yemediğini gösteriyor. Yemekleri ısıtıp elleriyle yaptığı yemekleri tabağıma aldım. Uzun bir aradan sonra ev yapımı yemek yiyecek olmak ayrı güzel, yemekleri Defne'nin yapmış olması apayrı güzeldi.

Masaya oturup yemeği yerken onun için aldığım tatlıdan bölüp gerisini buzdolabına koydum. Bulaşıkları yıkayıp ortalığı topladım. Onun için bir not yazıp tekrardan odasına girdim. Yatakta dönmüş üstünü açmıştı. Tekrardan üstünü örtüp dağılan saçlarını okşadım. Çıkmam gerektiğini hatırlayıp ayaklanırken notu onun görebileceği bir yere koydum.

Koridordan kapıya ilerlediğimde kapının kenarındaki kargo kutusu tekrardan dikkatimi çektiği için bıçağı alıp kargoyu açtım. İçinden çıkan kanlı üniforma ve babasının fotoğrafına dikkatlice baktım. İçindeki notu açıp okudum.

Hediyemi begendin doktor? Bu senin babanındır hee. Darısı diger eskerin kanlı üniformasına. Eskerin cenazesiyle göndereceğim hee.
Miro...

Diğer askerin kim olduğunu belliydi. Utanmadan benden bahsediyorlar sanki aramızda bir şeyler varmış gibi. Kutuyu alıp kendi evime geçtim. Sabah onun evine dışarıdan bir bakıp aracıma bindim. Lojman çıkışında durup camı açtım. “Bir daha doktorun evine gelen kargoları kontrol edin. Tek bir kontrolsüz geçiş olmayacak.” Dediğim gibi askerlerin onaylamasını beklemeden karargaha sürdüm.

🩺


“Ayda Üsteğmen odasında mı?”

“Evet komutanım.” Nezaketen kapım çalınıp odama girildiğinde gördüğüm Hakan üsteğmen ile ayağa kalkıp hazır ola geçtim. “Otur Ayda. Yüzbaşı raporları sana mı kitledi?” Onun otur emriyle yerimi aldığımda o da karşımdaki koltukta yerini almıştı.

“Bana söyledi evet. Bu ara hem kişisel riskler hem de doktor hanımın güvenliği derken raporları doldurmaya vakti olmuyor sanırım. Komutanım çikolata?” Masamın kenarındaki çikolatadan bir parça uzattığımda elimden alıp teşekkür etti.

“Kerem Yüzbaşı için işler karışık. Aşk gibi bir şey. Ona bakmadan duramıyor.” Bunları derken gözlerimin içine içine bakmaya başladı. Göz bebekleri büyüyordu. “Hani insan böyle... sevdiğine bakınca...” Bana odaklanmıştı. “Durmadan bakmak ister ya. Hani şey gibi yani yüzünü güneşe dönen ayçiçekleri gibi... Hani hep ona yaşarsın. Hep onu istersin, hep onu düşünürsün. Gündüz hayalinde, gece düşünde..” yutkunduğunu gördüm. Hala Kerem yüzbaşıdan konuştuğumuza emin değildim. Sanki başka birinden bahsediyor gibiydi. Mesela kendinden...

“Bir de şey yani onu düşündüğüm zaman, ona baktığım zaman sanki muhteşem bir müzik başlıyor. Böyle cennetten gelen olağanüstü bir müzik. Yani sanki o olmazsa nefes alıp vermenin mümkün olmayacağı gibi...” Gözleri bana bakarken dalmıştı. Gülümseyerek ona doğru başımı eğdim. “Komutanım hala Kerem Yüzbaşında bahsettiğimize emin misiniz?” Hakan üsteğmen bana bakarak “Değilim, Ayda." demişti. Sonra sanki silkelenir gibi oturduğu yerde dikleşip "Evine giderken seni ben bırakayım mı?” Bir de yemek yeriz?” diye sormuştu.

Yüzüme yerleşen ufak tebessümü o görmeden yüzümden silmeye çalıştım. Kerem yüzbaşıdan bahsetmediğimize emindim. Yine de Hakan Üsteğmeni dinlemek zevkli oluyordu. Özellikle paniklediği anları izlemek ayrı bir seyir zevkine sahipti. “Olur komutanım.” Ayağa kalktığında bende kalkıp hazır ola geçerek beklemeye başladım. Hakan komutan odadan çıktığında gülümseyerek oturdum. Raporları doldurup Albay’ın odasına yönelip odasına kapıyı tıklayıp girdim.

“Albayım en son çıktığımız görevin raporları getirdim.”

“Getir Ayda kızım.” Dosyaları önüne bırakıp kenara geçtim. Selam verip odadan çıktığımda timin geri kalanının spor yaptığını gördüm. Hızlı bir şekilde üstümü çıkarıp bende spora dahil oldum. Şınava girdiğimde Kerem yüzbaşı Fatih’in tepesindeydi. “Kaç oldu asker?”

“Bir komutanım!”

“Devam et asker!”

Hakan üsteğmenle karşılıklı şınav çekiyorduk. Onunla göz göze geldiğimde Hakan bana bakarak şınav çekmeye devam etti. Gülümseyip bende devam ettim. Yıllardır beraber askerlik yapıyorduk. Seçildiğimiz günden bu yana beraber büyüdük denilebilirdi bile. Şimdi ise bana yakın davranması beni şaşırtmıyordu. Hakan üsteğmen hep bana yakındı zaten.

Akşam odamdan çıkmadan önce aynadan son bir kez kendime baktım. Siyah blazer ceketimi alıp giydiğimde hazırdım işte, klasik Ayda. Tek fark genelde bağlı tuttuğum saçlarım bugün salıktı. Devamlı topuz yapmaktan dalgalanmıştı bile. Odamdan çıktığımda karşımdaki odadan Hakan üsteğmen çıkmıştı. Bana gülümsediğinde bende başımla onaylayıp gülümsemiştim. Giydiği siyah pantolonu ve siyah gömleğiyle iyi görünüyordu. Birbirimize uyumlu giyinmiştik ve bunun farkında değildik. Yani anlaşarak giymemiştik. Hakan Üsteğmen ile birlikte alaydan çıktık. Bir mekan bulup içeri girdik. Yerimizi alıp otururken Hakan üsteğmen benim sandalyemi kenara çekmişti. Oturduğumda karşıma geçip yerini aldı.

“Ne yemek istersin?”

“Urfa?”

“Tamam bakar mısınız?” Siparişleri verdikten sonra sohbet etmeye başladık. İlk başta biraz daha çekingen dururken zamanla iyice açılmıştık. Hakan üsteğmenin sohbeti güzeldi. Eğlenceli biriydi ama genelde timle takıldığımız için ve timimiz daha büyük ruh hastalarıyla dolu olduğu için Hakan üsteğmen yanlarında akıllı kalıyordu.

“Aslında edebiyat öğretmenliği okumak gibi bir hevesim vardı. Edebiyatı seviyordum.” Hakan üsteğmenin söylediği bu cümleyle onu bir lisede öğretmen olarak hayal etmeden duramamıştım. Lise sıralarında otururken kapı açılıyor ve Hakan üsteğmen giriyordu. Elinde kitaplar, yüzünde tatlı bir gülümseme.. Hayalimde bile arka sıradaki kızların çığlık seslerini duyabiliyordum. Hakan üsteğmene bakıp “Sizde tam olarak bir öğretmen tipi var aslında komutanım. Yakışırmış.” Ona gülümserken suyumdan bir yudum aldım. “Şiir falan seviyorsunuzdur.”

"Dışarıdayken sadece Hakan de lütfen Ayda. Böyle kendimi alayda gibi hissediyorum." Ağzıma attığım lokmayı çiğnerken Hakan üsteğmenin ricası üzerine ağzımdaki parçayı istemsiz daha yavaş çiğnemeye başladım. Yuttuktan sonra Hakan üsteğmende olan bakışlarımla onu onaylayıp "Tabii nasıl isterseni-" Hakan üsteğmenin bakışları ile son kelimeyi tekrardan revize ettim. "İstersen.." Ben çekine çekine söylüyordum, ben böyleyken Hakan üsteğmen gülümsüyordu.

“Okumamı ister misin?”

“Yok komutanım yormayın kendinizi.” Tekrar kırdığım potla toparlamaya çalıştım ama tek diyebildiğim "Ağız alışkanlığı.." oldu. Hakan hafif sesli bir şekilde güldüğünde bende başımı eğip gülümsedim.

“Baban polisti değil mi?” Hakan'ın lafı değiştirme çabasın beni mutlu etmişti. Hemen ona uyum sağlayıp “Evet babam polis annem ev hanımı.” diyerek onun sorusunu yanıtladım.

“Benim babam edebiyat öğretmeniydi. Okulda ne zaman olay çıksa oradan hemen uzaklaşırdım.” Ben gülmeye başladığımda Hakan yemeği bırakıp başını direkt bana çevirmişti. Yan masamızdan ani yükselen ses bizim yüzümüzdeki gülümsemeleri durdurup kaşlarımızı çatmamıza neden oldu. Anında belimizden çıkardığımız silahları yan masamıza doğrulttuk.

Birbirimize canımızı iki üç yıldır emanet ediyorduk. Dağda beraber geçirdiğimiz vakitler çok daha fazlaydı. Elbette ki en ufak bir ani seste aynı anda silahları çekmemiz çok normaldi. Birbirimize ve ellerimizdeki silahlara bakıp, güldük. Silahlarımızı sakince indirdik ve ikimizde belimize yerleştirdik. Bakışlarımı yemeğime çevirirken Hakan üsteğmene doğru “Edebiyat öğretmenliğindense asker olmak size daha yakışıyor. Refleksleriniz çok iyi komutanım.” dedim. Hakan üsteğmen masadaki suyundan bir yudum aldığında bana bakıp konuştu. “Senin de reflekslerin mükemmel Ayda. Söylesene ne konuşuyorlardı?” Dudaklarımı birbirine bastırdım. Dinlediğimi biliyordu. Mesleki deformasyon olarak dinlemem çok normaldi bence. “Tamamen mesleki deformasyon.”

Hakan direkt kendimi savunmama gülmüştü. “Biliyorum Ayda. Hadi söyle.” Omuz silkip “Önemsiz bir şey. İşler mevzusunda anlaşamadılar.” dedim. Hakan’ın telefonu çaldığında o telefonu yanıtlarken bende yemeğimle ilgileniyor gibi yaparak dinlemeye başladım. “Evet komutanım yanımda." Benden bahsediyor. "Evet komutanım. Emredersiniz komutanım.” Hakan telefonu kapattığında garsona seslenip yemeğin ödemesini yaptı. Çatalımı kenara bırakıp onun bir şey demesini bekledim.

“Albay mı çağırdı?” Hakan “Evet." diyerek beni onayladığında bende toparlanmaya başladım. "İkimizi istiyor. Yemeğimizde kaldı ama sözüm olsun tekrar gelelim.”

“Emredersiniz komutanım.” Hakan bana uyarı dolu bir bakış attığında gıcıklık olsun diye yaptığımı biliyordu. Neden mi? Çünkü ben gülüyordum.

🩺


“Evet Defin not bırakıp gitmiş.” Sessizce elimdeki nota bakıyordum. Dün gece resmen ben uyurken evime gelmiş, yaptığım yemekleri yemiş ve beni uyandırmadan gitmişti. Sabah kardeşimin telefonuna uyandığımda notu görmüş ardından soluğu mutfakta almıştım.

“Ama yaptığın yemeği yemiş.” Belki de bilmem kaçıncı kez takıldığı bu noktayı bana söylüyordu bilmiyorum ama her seferinde tekrar onu onaylıyordum. “Evet Defin." Sesimin bıkkın çıkmasına engel olamamıştım. "Bulaşığını bile toplamış." Defin telefondan gülerken bir yandan da spor yapıyordu. Soluk soluğa kaldığı belli olsa da benimle konuşmayı bırakmazdı. "Tam senlik işte. Gerçi tam senlik olması için bir de başka şeyler gerekir."

"Ne gibi?" Defin durmuş olacaktı ki suyundan birkaç yudum aldığını duydum. Biraz soluklanıp konuşmaya devam etti. "Defne sen bu çocuktan hoşlanıyorsun bence." Aniden söylediği şey ile parmağımı tost makinesinde yakmam bir olmuştu. "Ne?! S-saçmalama Defin ya."

"Hee saçmalama. Seni senden daha iyi tanıyorum Defne. Sen Ayaz'a bir gün bile yemek yapmaya uğraşmadın. Hatta ne sevdiğini bilmeden yemek mi? Asla. Niye komutanla beraber yemek istedin?"

"Çünkü burada kimsem yok." Defin onaylayan birkaç mırıltı çıkardığında kazanmanın zevki ile sırıttım. "Ama hayır buna inanmam. Doktor arkadaşın var neydi adı?"

"Senem." Göz devirdim. Haklı çıkmanın bir yolunu buluyordu. Muhakkak bulurdu. "Senemle çok yakın değilim Defin."

"Olabilir, kendini kandırmaya çalışma Defne. İstersen sokaktan geçen birini bile alabilirsin ama sen komutanı istedin. Var sende bir şeyler ama hadi hayırlısı."

"Neyse boşver, ben hazırlanayım. Çok daraldım zaten evde durmaktan.”

“Neden?”

“Hay sikeyim onu demeyecektim.” Defin beni darlayacaktı. Mecbur söyleyeceğim yaralandığımı ama bu problem değildi. Annemin duyması problem olabilirdi. Hastaydı ve onu üzmek istemiyorum.

“Noldu sana söyle bakalım?”

“Anneme söylemeyeceksin.” Defin’in sabır dileyen nefes alışını duydum. Daha fazla kızmasın diye söylemeye başladım. “Yaralandım ama birkaç gün oldu zaten iyiyim.”

“NE? NE DEMEK? Ne demek yaralandım?” İlk başta bağırsa da sonradan annemin duyacağından korkacağı için sessizleşti. “Defin bir sakin olur musun? Denef’e söyleyemedim zaten. İyiyim ben.”

“Oraya geliyorum.”

“Saçmalama Defin. Burası sıkıntılı, seni tehlikeye atamam. Gelme sakın.”

“Ben askerim Defne. Oraya illaki geleceğim.”

“Off! Ben dikişlerimi aldıracağım. Hastaneye gideceğim ayrıca konu nasıl Kerem’den buraya geldi?”

“Adı Kerem demek. Güzel isim. Nereli bu çocuk?” defin'in muzur sesiyle konuyu dağıtabildiğim için mutluydum. “Off Defin! Ben kapatıyorum.” Telefonu düşünmeden kapatıp üstümü değiştirdim. Arabanın anahtarını alıp evden çıkacakken kapının hemen önünde komutanla karşılaştım.

“Nereye doktor?”

“Dikişlerimi aldırmaya gideceğim.” Kolumdan tutup beni eve soktu. “Ne yapıyorsun komutan?”

“Geç işte ben alacağım dikişlerini. Koltuğa geç hadi.”

“Ya komutan bi git şuradan sen nasıl alacaksın? Sağol ama izlerle yaşamak istemiyorum.” Beni kucağına alıp koltuğa götürürken “Senem’den öğrendim nasıl alınacağını, merak etme.” diyerek beni koltuğa yatırdı. Özenle tişörtümü sıyırıp dikişlerime baktı. İşleme başladığında gözlerimi onun üzerinde dolaştırmaya başladım. Kumral teni, mavi gözleriyle ağız sulandıran bir tipi vardı. Beni öpecekken geri çekildiği gün aklıma geldi. O gün de böyle dudaklarına odaklanmıştım. Keşke tekrar beni öpse ama bu sefer yarım bırakmasa...

“Öyle bakmaya devam edersen bana aşık olduğunu düşünmeye başlayacağım doktor.” Bakışlarını bana çevirmiyordu. Bana bakmadan hissediyordu. Çok da anormal bir durum değildi aslında. Bende hissedebilirdim ama şu an yaralarımla ilgilenen karşımdaki adam ben ne dersem benden daha iyiydi. Başımı hafif sola yatırıp gözlerimi ona dikerek tek bir cümle söyleyebildim. Sonrasında büyük ihtimalle utanacağım tek cümle.

“Belki de öyleyimdir...”

Bölüm sonu.

İnstagram hesabımız elbruz_blackpearln takip ederseniz sevinirim.

Bölümler cuma günleri gelecek bundan sonra. Derslerden dolayı yetiştiremiyorum. Kusura bakmayın anlayışınıza sığınıyorum.

İyi okumalar :)



 

 

Loading...
0%