Yeni Üyelik
16.
Bölüm

🩺Elbruz 16. Bölüm🩺

@blackpearln

16. Bölüm: Çürüksuya Hoş geldiniz

2005 Trabzon-Hamsiköy

“Anni anni Defin kavga ediyoy!”

“Yine neyi paylaşamadınız yavrum ya siz beni delirteceksiniz.” Deniz bahçede duyduğu seslerin üzerine bahçeye koşmuştu. Kuzey ile planladıkları yayla tatili Deli Mevlüt engeline takılmıştı. Deniz ise yaylalarda üç çocuğu ile tek kalmıştı. Her an bütün Trabzon'u bir birine katacak maraza sahip üç kızıyla yalnız kalmıştı.

“Defin bırak çocuğun saçını!” Hızlıca kolundan tuttuğu gibi çekti kızını. Defin hırsla tuttuğu kahverengi saçları bırakmıyordu. Çekiştirdiği saçın sahibi çocuk ise Defin'in canı acımasın diyerek efendiliğini koruyup ona dokunmuyordu.

“Defun beni delirtma! Bak sinirleniyrım ha!” Annesinin vuracağını düşünüp anında kahverengi saçlı kızı korumaya çalıştı oğlan. Deniz bunu fark ettiği anda gülmemek için kendini tuttu.

“Ne diye kavga ediyonuz anlatın bakalım.”

“Yakalamaç oynuyoyduk anni. Defin düşecekti ama o Defin’i tuttu. Seyt tuttu sanıyım Defin vuymaya başladı.” Defne bütün olayı anlattığında Deniz dizlerinin üstüne çöküp kızı Defin’i kucağına çekti. Annesinin giydirdiği basmalı çiçekli elbiselerin içinde kızlarının hepsi aşırı tatlı görünüyorlardı.

Defin ondan büyük olan arkadaşının saçlarını bırakıp annesinin dizine oturdu. Elbisesinin uçlarıyla oynamaya başladığında karşısındaki çocuk, az önce saçlarını acımadan çekiştiren cadının nereye kaybolduğunu sorguluyordu.

“Defin özür dile. O bizim komşumuzun torunu nasıl öyle çekiştirebilirsin saçlarını?” Defin siyah renkli gül desenli elbisesinin uçlarından başını kaldırıp karşısındaki çocuğa baktı. Özür dilemek yerine dil çıkardığında karşısındaki çocuk onun bu hareketine gülmekle yetindi. Defin’i tanıyordu. Asla özür dilemeyeceğini bilecek kadar...

🩺

2024 Hakkari-Şemdinli

“Eren siktirtme belanı.”

“Komutanım ne diyor ya?” Eren’e gülüp örtüyü düzelttim. Mevlüt albay odaya girdiği gibi Barut timi saygıyla ayağa kalktı. Bende olduğum yerde dikleştim.

“Otur tim otur.” Albayın arkasından doktorun kahverengi saçlı kopyası girdiğinde ona baktım. “Nasılsın Barut?”

“Çok şükür albayım.”

“Definle tanış. Timin sen uyurken tanıştı.” Diyerek eliyle Defin'i gösterdi. Defin bir adım öne gelip selam verdi. “Hava kuvvetlerinden pilot Üsteğmen Defin Mutlu.”

“Yüzbaşı Altan Barut.” Defin nazik bir gülümseme sunup kenara çekildi. Eren meraklı bakışlarla Defin’i süzüyordu. Albayın bakışlarını üstümde hissettiğimde Defin üsteğmenden bakışlarımı çektim.

Siktiğimin monitörü kalp atışlarımın hızlandığını çok belli ediyordu. Parmağıma takılı olan kısmı çıkardığım anda monitörden uzunca bir ses gelmeye başladı. "Komutanım kalbiniz durdu!" Elif, Emirhan'ın kafasına bir tane patlattığında gülüp "Bir tane de benim yerime vur kız." dedim. Elif anında bir tane de benim adıma vurdu.

Mevlüt albay ayağa kalktı. “Barut timi, karargaha geçin artık.” Albayın emriyle tim bir anda odayı boşalttı. Albay Defin’e dönüp “Barut sana emanet. Refakatçisi yok.” Dediğinde Defin anında onu onayladı. Albay eliyle bacağıma vurarak “Dinlenmene bak Barut.” dedi. Albay odadan çıktığında Defin de onun yerine odadaki koltuğa oturdu. “Ağrınız var mı Yüzbaşım?”

“Resmi konuşmana gerek yok Üsteğmenim.” Defin resmi konuşunca bende öyle konuşmuştum. Defin anında fark edip gülümsedi. “Nerelisin Yüzbaşım?” Sizli bizli konuşma silindiği anda bende gülümsedim.

“Trabzon.” Defin’in gözleri büyümüştü. Bu hali bana küçüklüğünü hatırlatıyordu. “Benim annemde Trabzonlu.” Biliyorum. Defin oturduğu yerde dikleştiğinde onu izlemeye devam ettim.

“Neyse tanıştığımıza memnun oldum Yüzbaşım. Ben bi kardeşime bakayım.”

“Bende Üsteğmenim. Kıçımızı kurtardığın için teşekkür ederim.” Defin içten bir şekilde güldüğünde ellerini arkasında birleştirip bana baktı.

“Savaşan şahinler, atmaca filo hep yanınızda Yüzbaşım. Bu bizim görevimiz ama sanırım Kerem Yüzbaşıyı kurtarmasaydım kardeşimin tribi hiç çekilmezdi.” Güldüğü gibi bende gülmeye başladım. Defin odadan çıkarken ufak bir tebessüm eşliğinde ona el sallamaya devam ettim. Ne yalan söyleyeyim onu yıllar sonra böyle gördüm ya.. Artık ölsem de gam yemem artık.


🩺


Birkaç gün sonra Konya-Çürüksu

“Mert ne ara bu kadar öğrendi sürmeyi?”

“Abi bilmem biliyor musun ama ben 22 yaşındayım. Ayrıca Defne hanım diğer adımı biliyor.” Hemen yanımdaki Kerem’e gülümsedim. Yolda Kerem’in köyüne gidiyorduk. Kerem elimi sıkıca tutarken bir yandan da annesi görmesin diye ellerimizi gizliyordu. Melek’le ikimiz iyice sıkışmıştık ve öyle gidiyorduk.

Köye girdiğimizde sessizce etrafı izliyordum. Bizim yaylalar kadar yeşil değildi belki ama gayet yeşildi. “Yenge hanım çürüksuya hoş geldin.” Kerem öne eğilip Mert’in kafasına vurdu. “Ah! Baba vuruyor!” Kerem’in babası Mert’e dönüp umursamaz gibi davranıp önüne döndü. Bu duruma belli ki alışkınlardı.

Yoldan sola döndüğümüzde sıralı bahçeli evler vardı. Burası köy sayılıyorsa bizim yayladakiler neydi? Sıralı iki katlı, gayet büyük bahçeli evler vardı. Hepsi çok lüks görünmese de lüks görünüyordu. Kerem meraklı bakışlarımı fark edip gülümsedi. Oturduğu yerde biraz dikleşip kulağıma yaklaştı. “Beğendin mi?”

O dikleşirken bende onun dikişlerine zarar gelmesin diyerek oturduğum yerde dikleştim. “Çok güzel bir yermiş. Gerçi yaylalarım daha güzel.” Kerem gülerek başını sağa sola salladı ve yüzünü dışarıya çevirdi. Köye girdiğimizde iki farklı yoldan aşağı yola saptık. Kenarda gördüğümüz birine selam vermek için araç durduğunda Ahmet amca camı açıp konuşmaya başlamıştı. "Selamın aleyküm Özkan."

"Aleyküm selam nasıl oldu oğlan?" Ahmet amca arkasını gösterip "Arkada oturuyor. Yaraları biraz ağır ama çok şükür hayatta." Kerem beni tek dizinde hareket ettirip camı açtı ve baktı. "Selamın aleyküm Özkan emmi, nasılsın?" Dizinde oturduğumu belli etmemeye çalışıyordu. Özkan amca başını eğip Kerem'le konuşmaya başladı. "Aleyküm selam emmim. İyiyim çok şükür, sen iyi ol da. Hanım kızımız kim?" Özkan amca beni gösterdiğinde Kerem'e baktım. O başıyla beni onayladığında sessizce eğilip amcaya doğru baktım. "Merhaba efendim, ben Kerem'in doktoruyum." Özkan amca gülümseyip bizi onayladığında Ahmet amcayla vedalaşıp Mert'in sürmeye devam etmesini beklediler.

Çocuk parkını geçtiğimizde Mert köydeki diğer insanlara tek tek korna çalıyordu. "Bizimkinin aksine sizin evleriniz sıralıymış." Kerem gülümseyip beni onayladı. Aşağıya doğru sürdükten sonra sola döndük. Kerem beni tek dizinde oturturken eliyle belimi okşuyordu.

Araç bir evin önünde durduğunda kocaman bir bahçe vardı. Aynı bahçenin içinde çitlerle bölünmüş iki ev vardı. Mert kapının açılmasını bekleyip bahçenin içine sürdü. Araba durduğunda Ahmet amcadan başlayarak hepsi tek tek inmişti. Bende Melek'lerin tarafından indim ve hızlıca Kerem'in tarafına geçtim. Mert kapısını açmıştı.

Kerem’e yardım etmeye başladım. Kerem omzuma kolunu attığında sırtındaki dikişlere dikkat ederek beline sarıldım.

“Elbruz! Anne Elbruz geldi!” Karşımızdaki bahçeden koşarak gelen kıza baktığımda gayet güzel kumral bir kız geliyordu. Sarılmak için atılacağında Melek aralarına girdi. Bende elimi hafifçe kaldırıp yaklaşmasına izin vermedim.

“Tinemis abla, hani abimin yaraları var ya? Dikkatli mi olsan?” Mert bana evi gösterirken Kerem’in ebeveynleri çoktan Kerem’in dinlenebilmesi için odasını hazırlamaya içeri girmişlerdi. Melek bana bakıp “Abla siz içeri geçin abim dinlensin.” dedi.

Karşımdaki kızın bana olan sert bakışlarını umursamadan Kerem’le beraber eve yaklaştık. Hangi eve götüreceğimden emin olamadığım için durdum. Kerem sol tarafı başıyla işaret etti. Verandadan çıkıp eve girdiğimizde gri tonun yoğun hakim olduğu eve göz gezdirdim. Bu ev tek katlı bir evdi. Koridoru takip ederek Kerem’in annesini buldum. Babası belimden hafif dokunarak içeri geçmemi gösterdi.

“Geç kızım yatıralım eşek sıpasını.” Annesi yastıkları düzelttiğinde Kerem’in yatmasına yardım ettim. Kerem yaslandığı gibi ayakkabılarını ayağından çıkarıp kapının önüne götürdüm. Kendi ayakkabılarımı zaten çıkarmıştım. Kerem’in ayakkabılarını da kendi ayakkabılarımın yanına koydum. Ailesinin ayakkabılarını da düzeltip tel kapıyı kapattım. Babası yanıma gelip Kerem’in odasının çaprazını gösterdi. “Burası misafir odası kızım. Sen burada kalabilirsin. Normalde sen rahat et diye burada tek kalacaktın da Kerem kendi evimde kalacağım diye tutturdu. Rahatına bak olur mu kızım.”

Kerem’in babası Ahmet amcaya teşekkür edip odadan çıkarken Kerem'in odasından çıkan annesine baktım. “Kızım uyusun diye çıktım. Ben yemek hazırlayacağım sen onunla ilgilenirsin değil mi?” Başımla Elif teyzeyi onayladım.

“Tabii efendim de yardım etseydim?”

“Misafirsin olmaz. Sen dinlen biraz.” diyerek evden çıkıp diğer eve geçti Elif teyze. Bende merakıma yenik düşüp cama yaklaştım. Kollarımk göğsümde birleştirip dışarıda gördüğüm kıza bakmaya başladım. Kız hala dışarda Melek’le konuşmaya devam ediyordu. Giydiği siyah pantolon bacaklarını sarmıştı. Üstündeki beyaz tişörtse daha bol ve dağınık duruyordu. Kahverengi saçları omuzlarına dökülüyordu. Benim saçlarımın aksine çok uzun değildi ama kıza yakışmıştı.

“Defne?” Ben camdan onları izlerken Kerem’in bana seslendiğini duyduğumda camdan çekilip direkt onun odasına ilerledim. Odaya girdiğim gibi bakışları beni bulmuş, yatağın boş kısmına elini vurmuştu. Evin boş koridorunu tekrar kontrol edip yatağın boş tarafına oturdum. “Ağrın var mı?” Kerem dikkatli bir şekilde onu incelememe gülmüştü. Sağ yanağında olan gamzesi belirginleştiğinde bende gülümsemeden edemedim.

“Yok. Uyuyalım mı?” Beni kendine iyice yaklaştırıp başımı göğsüne yasladı. Saçlarımı oynamaya başladığında o daralmasın diye göğsünden kalkıp saçlarımı ördüm. “Ben odaya geçeyim sen rahat rahat yat. Hem annenler falan gelir ayıp olur.” Kerem yatar halini alıp kolunu açmış ve beni izliyordu. Saçlarımı örmeyi bitirdiğimde onun üstünü örttüm. Tam yataktan kalkacağımda Kerem kolumu sıkıca tutup beni kendi göğsüne yatırdı.

“Burada uyumanı istiyorum doktor. Hem sen nasıl doktorsun ya? Ya uyurken ağrım falan olursa? Seni buraya kadar benimle özel ilgilen diye yolladılar.” Kerem çocuk gibi mızırdanırken bana sataşmayı da ihmal etmemişti. Ona sırf yaraları yüzünden bir aylığına izin vermişler, beni de onun arkasından paket etmişlerdi. Onu kırmayıp göğsüne yattığımda elimle hafiften göğsüne vurdum. “Pislik annenler görürse ne diyeceğiz?”

“Doktorum sadece bana uygulayabileceği bir tedavi uyguluyor anne, çok harika bir doktorum var diyeceğim.” Başımı göğsünden kaldırıp şaşkınlıkla suratına baktım. Hasta bedeni yetmiyormuş gibi bir de yol yorgunluğu çökmüştü yüzüne. Bir an önce uyuyup dinlense iyi olacaktı. O yüzden başımı tekrardan göğsüne yaslayıp sesimi çıkarmadan uyumasını bekledim. Belime sardığı parmakları minik minik bel boşluğumu okşuyordu. Planım sessizce uyumasını bekleyip sonrasında odama kaçmaktı. Ailesine rezil olmak gibi bir tercihim tabii ki yok.

“Kaçmayacaksın doktor. Seni sıkı sıkı tuttum ve bu sefer bizi ayıracak bir görev de yok. O yüzden anın tadını çıkar ve kollarımda iyice dinlen.” Zihnimi mi okuyor bu komutan? Sessiz kalıp derin bir nefes çektim. Aslında biraz haklıydı. Hakkari’ye taşındım taşınalı çok şey olmuştu. Beş, altı aya sığdıramayacak kadar çok.

Şimdi ise biraz huzuru kendime çok görmemeliyim. Başımı hafifçe yüzüne doğru çevirdim ve onun yüzünü incelemeye başladım. Nefesi yavaş yavaş düzene giriyordu. Yeni çıktığı hastaneden dolayı sakalları iyice çıkmaya başlamıştı. Onun sakallarını parmak uçlarımla okşadığımda uykum giderek geliyordu. O esir düştüğünden beri doğru düzgün uyumamıştım. Esnedim sanırım bende biraz uyusam iyi olacak ama burada uyumamalıyım. Hoş olmaz. Kalkmalısın kızım.. Gözlerim giderek ağırlaşırken çoktan komutanın kollarında uykuya daldım.

🩺

“Jankat.” Janset Jankat’ı sessizce yanına çağırıyordu. Derin uykuda değildim. Melek istediği kadar sessiz konuşmaya çalışsa da onları duyuyordum. “Gel gel bak bi.” Bir gözümü hafif aralayıp kapıya baktım. Jankat yanına gelip odadan içeri başını uzattığında yatağımda sözde uyuyan beni ve benim göğsümde büyük ihtimalle otuz beşinci rüyasını gören Defne’yi gördü. “Bunları aşk çarpmış aşk.” Dedi sırıtarak. Beni hiç böyle görmemenin şaşkınlığı vardı üstünde. Bunca zaman tek bir kızdan dahi bahsetmemiştim. Şaşırması gayet normaldi.

“Sizi de ben çarpacağım. Ne yapıyorsunuz siz?” Uyumadığımı belli edip kalkacakken annemin sesini duymamla geri gözlerimi kapattım. Sessizce onları dinlemeye devam ettim. “Anne abim kızı koynuna almış.” Kapının oradan pat diye bir ses geldiğinde Janset'in Jankat'adoğru bir hamle yapıp onun kafasına vurduğunu anlamıştım. Annem yanlarına gelmiş odada sözde uyuyan bize bakmıştı. Durum pek hoşuna gitmese de kardeşlerime belli etmemeye çalıştığına adımın Elbruz olduğu kadar emindim. Uyandığı anda kesinlikle benimle konuşacaktı. Elif sultanı tanıyorsam bunu yapacaktı. “Siz geçin yemek yiyeceğiz. Uyandırıp geliyorum.”

“Anne uyandırmasak yorgunlar belli ki. Hem Defne abla abimin başından bir an bile ayrılmadı. Dinlensinler.”

“Abin ilaç içecek Janset. Ayrıca gece uyumazlar. Üç saat uyudular işte.” Annem sessizce yaklaştı büyük ihtimalle tam tepemde bana bakıyordu. Asker olmanın diğer bir faydası da buydu. Saçlarımı okşadı. “Annem, Kerem hadi kalk oğlum.” Rolü daha fazla devam ettiremeyeceğimi bildiğim için gözlerimi aralayıp anneme baktım. Göğsümdeki ağırlığın sahibine döndüm. Defne'nin saçları dağılmıştı. Sanki hiç bir şey olmamış gibi hala kollarımda huzurla uyuyordu.

“Saat kaç?”

“Akşam yedi, Kerem bu hoş değil annem niye burada uyudu?” Annem yine beklediğimden hızlı davranmıştı. Sessizce göz devirip annema baktım. “Ben zorladım. Ona tek bir şey deme anne.” Annem canının sıkıldığını belli edip sessizce içinden sabır çekti. “Tamam ama bak biri görür sorun olmasın. Yemeğini buraya getireceğim.” Annem odadan çıktığı gibi Janset’leri de tutup çekmişti.

Göğsümde uyuyan sarı saçlı doktorumun saçlarını okşadım. Yaklaşıp başından öptüm. Bir minik kımıldayıp tekrardan başını göğsüme gömen Defne’ye gülümseyip yavaşça onu yatağa yatırdım. Defne’nin üstünü tekrar örtüp yattığım yerde dikleştim. Janset yanıma girdiğinde ona yatağın ucunu gösterdim. Janset sessizce bana “Çok güzel bir kız.” diyerek yatağın ucuna oturdu.

Defne'nin yanında fısıldayarak konuşmaya başladım. “Tinemis burada mı hala?” Janset göz devirip sıkıntıyla iç çekti. “Evet anneme yardım ediyor.” Janset oldum olası Tinemis'ten nefret ediyordu. Bir şey diyeceğini ama diyemediği için kıvrandığını anlamıştım. Yatak başlığına yaslanıp Janset'in yumurtlamaya çalıştığı şeyi yumurtlamasını bekledim. Janset en sonunda kendini tutamayıp “Abi takmış sana. Defne ablaya saçma sapan bir şey demez umarım.” derken koridorda duyduğumuz adım sesleri ile Janset susmuştu.

Elinde tepsiyle odaya giren Tinemis gülümsüyordu. Odaya girdiğinde ilk başta gözleri benimle kesişti. Kahverengi gözlerinde çok da belli olmayan gözbebekleri büyümüştü. Öyle ya insan sevdiğini gördüğünde gözbebekleri büyürdü. Bunu en net Defne'nin gözlerinde görüyordum. Defne beni gördüğü anda gözbebekleri büyüyordu. Mavi gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Tinemis ışık saçan gözleri ile yatakta uyumaya devam eden Defne’ye uğradığında duraksamış, tepsiyi düşürmemek için daha sıkı kavramıştı.

“Yemeğini getirmiştim Elbruz.” Tinemis'e göz ucuyla bakıyordum “Sağolasın.” diyerek Tinemis’in elindeki tepsiyi aldım. Tinemis’in bakışları hala Defne’nin üzerinde geziyordu. Tinemis aklından geçen sorular belli oluyordu. “Doktorun burada mı uyuyor?” Daha fazla direnemeyip o soruyu sordu. Ben bile kızın bakışlarından rahatsız hissetmiştim. Neyse ki Defne uyuyor Tinemis’e dönüp çerkezce “Bu seni ilgilendirmez diye düşünüyorum Tinemis.” dedim. Annem bu konuda zaten katıyken bir de el alemin dedikodusunu çekemem.

Janset yataktan kalktı ve “Biz yemeğe geçelim Tinemis abla. Annemler bizi bekliyordur.” diyerek Tinemis’i odadan çıkardı. Kapıdan çıkarken başını eğip bana göz kırpıp evden de çıktı. Onun bu haline gülerken tepsiyi yanı başındaki sehpaya koyup Defne’ye döndüm.

“Defne’m hadi uyan da bir şeyler yiyelim.” Omzuna iyice eğilip bir öpücük kondurdum. Saçlarının uçlarıyla oynamak zevkliydi. Defne rahatsız olmuş olacaktı ki mızırdanarak arkasını döndü. Onun bu haline gülmeden edemedim. Bir süre daha mızırdanıp uyanmıştı. Gözleri beni bulduğunda saçlarını geriye itip kalktı.

“Kerem ne ara uyandın?” Uykulu suratı mahmur ifadesiyle gülümseyip başından öptüm. Önüne gelen minik saçları geriye iterken “Yeni uyandım. Annem yemek getirdi.” dedim. Tepsiyi kucağıma aldığımda ona bir kaşık yemekten uzattım. Defne yediği yemeğin tadını beğenmiş gibi mırıldandığında gülümsedim. “Güzelmiş ne bu?”

“Şips Baste. Çerkezlere özgü bir yemektir. Sevdin mi?” Defne'nin gözünün içine bakıyordum. Onun beğenmesi, sevmesi benim için önemliydi. “Evet sevdim güzelmiş. Sen ye hadi bende annenlerin yanına gideyim.” Onun kalkmasına izin vermeden bileğini kavrayıp oturttum. “Burada beraber yiyelim.”

“Olmaz Kerem.” Defne kalkıp yanağımı öptü. Odadan çıkacağında Tinemis’in de o masada olduğunu hatırladım. Sırf Defne’nin canını sıkmasın diye bende tepsiyi yatağıma bırakıp yataktan kalktım. “Defne bekle bende geliyorum.”

“Kerem saçmalama.” Defne'nin beni oturtmasına izin vermeden elini tutup yavaşça yürümeye başladım. “Hadi Defne. Ailemle yemek yemek istiyorum.” Defne benimle inatlaşamayacağını anladığında kolumun altına girip beraber bahçeye çıktık. “Aha abim ablam sayesinde hemen ayaklanmış.” Jankat bizi ilk gören kişi olmuştu. Ailemin bakışları hemen bize döndüğünde annem hızlıca kalkıp yanıma gelmişti.

“Kızım niye kaldırdın bu çocuğu?” Defne annemin isyanına karşı anında kendini savunma moduna geçmişti. “Elif teyze inat ettim ama dinletemedim.” Jankat hiç bir şeyi umursamadan sandalyeyi çekip oturmama yardım etti. Tinemis’in karşısında oturuyordum. Ben oturduktan sonra Defne için tek elimle yanımdaki sandalyeyi çekip elimle oturmasını işaret ettim.

“Ben istedim. Odamda tek başıma yemektense burada sizinle yemeyi tercih ederim.” Defne sessizce yanımda oturuyordu. Jankat yine bir boşboğazlılık edip “Tabii Defne abla buraya geldi. Niye odada durasın ki?” demişti. Masanın altından Jankat’ın bacağına sert bir şekilde vurdum. Jankat acıyla inlediğinde Defne’nin kıkırdadığını duydum. Güldüğünü gizlemeye çalışıyordu. Janset ikimize de birer tabak yemek koydu.

“Devlet seni baya seviyorlar herhalde, sana özel bir doktor bile vermişler.” Tinemis’in dediği cümle yüzünden Defne’yle aynı anda bakışlarımızı Tinemis’e çevirdik. Defne bir şey demek için dikleştiğinde masanın altından elini tutup durmasını istedim. Beni anlayıp sustuğunda Tinemis’e bakıp “Defne benim sadece doktorum değil. Onu devlet göndermedi. Ben, benimle gelmesini istedim.” Tinemis bozulduğunda Defne bu saçma konuya sebep olduğu için mahcup hissetmiş olmalıydı. Sessizce bakışlarını tabağına indirdi ve suyundan bir yudum aldı.

Annem ortamı yumuşatmak için Defne’ye dönüp “Nereliydin kızım sen?” dedi. Defne başını kaldırıp anneme baktı. “Ben Çanakkale doğumluyum. Annem Trabzonlu babam İzmirli.” Tinemis araya girip “İzmirlisin yani?” dediğinde Defne az önceki sessiz, çekingen haline zıt bir özgüvenle Tinemis’e döndü.

“Hayır, değilim.” Tinemis alay dolu bir bakış atarken gülümseyip “Dedenler İzmirli değil mi? Sen de İzmirli oluyorsun işte.” dedi. Defne’nin giderek sinirleneceğini düşündüğümden masanın altından elimi bacağına yasladım. Defne aksine ondan pek beklemediğim bir şekilde sakince Tinemis'e bakarken “Benim dedemler yok. Babam ve amcam yetiştirme yurdunda büyümüşler.” demişti. Masadaki herkes sessizleştiğinde bir kez daha Defne’nin özgüveni karşısında gülümsedim. Her seferinde kendine daha çok aşık ediyordu. Ne yalan söyleyeyim gözümün önüne karargaha geldiği ilk dönemlerdeki doktor gelmişti. Özgüvenli, kararlı ve inatçı...

Defne hiç bozuntuya vermeden konuşmaya devam etti. “Şimdi senin gözünde babam ne konumda olur bilmiyorum ama benim babam İzmir’de yetiştirme yurdunda yaşarken askeriyeye girmiş, harikulade bir asker olmuş zaten harika bir baba.” Defne sanki Tinemis’e söylemiyormuş gibi anneme dönmüş ve konuşmaya devam etmişti. “Annem doktor Çanakkale’de, Beyin cerrahı.”

Annem takdir eder gibi Defne’yi dinliyordu. Defne anneme anlatmaya devam ederken az az yemeğinden yiyordu. “Kerem gibi iki kız kardeşim var. Gerçi biz üçüzüz. Kardeşlerimden biriyle zaten tanıştınız. Defin hava kuvvetlerinde pilot, diğer kardeşim ise Çanakkale’de mimarlık yapıyor.”

Annem gülümseyerek yemeğinden yemeye ara vermiş ve Defne'ye yanıt vermişti. “Maşallah hepiniz çok güzel okumuşsunuz. Hepiniz bekar mısınız?” Defne annemin rahatlığını fark etmiş olacaktı o da iyice rahatlamıştı. Sandalyesinde geriye doğru yaslanıp “Yok mimar kardeşim evli, bir polisle. Pilot kardeşimse eşini kaybetti. Şehidimiz var.” Annem sessizce yutkunduğunda başını eğip “Başınız sağ olsun.” Defne gülümseyip “Vatan sağ olsun.” Dedi.

Defne'nin yakasının açıldığını gördüğümde elimi uzatıp giydiği salaş tişörtünün omzunu düzelttim. Babam elimi çekmem için öksürdüğünde sinyali alıp elimi çektim. Babam Defne’ye dönüp ortamı dağıtmak için sohbet açtı.

“Peki sen uzmanlaşmayı düşünüyor musun?” Defne ağzındaki salatayı yutmayı bekleyip babama döndü. “Aslında evet ama zaman ne gösterir bilemiyorum. Uzmanlaşma hevesim var yani.” Defne yemeğini yemeyi bırakıp bana dönüp “Yediysen ilaçlarını iç sonra pansuman yapalım.” demişti. Gülümseyerek onu onayladığımda Defne kalkıp içeriye gitti. Büyük ihtimalle odamda komodinde duran ilaçlarımı almaya gitmişti.

İlaçlarımı alıp geldiğini gördüğümde bardağı elime alıp bekledim. Siyah dar pantolonunun belini düzelterek tam dibimde durdu. Avcundaki ilaçları benim avcuma bıraktı. Sürahiden suyu alıp bardağıma doldurduğunda ilaçları içtim. Annemlerde masayı toplamaya başlamışlardı.

Babam annemin kolundan tutup“Hanım bir kahve yap da içelim oğlumla.” demişti. Ben ise Jankat’ın yardımıyla bahçedeki oturma takımına geçtim. Annem kahve yapacağında Defne araya girip "Ben yapabilir miyim kahveyi?" diye sormuştu. Annem onaylayıp Defne'nin kahve yapmasına izin vermişti. Defne içeri girmeden önce bana bakıp “Kahveden sonra pansuman için odana geçmen gerekecek. Afiyet olsun.” demişti. Defne masayı toplarken anneme yardım ediyordu. Defne kahveyi yaptıktan sonra Janset bize kahve getirdiğinde tepsiden kahveyi alırken yaklaşıp kulağına Defne’yi yalnız bırakmaması gerektiğini söyledim. O da hızlıca beni oanyladı ve Defne'nin yanına geri döndü.

Babam kahvesinden bir yudum alıp bana baktı. “Doktorunla ciddi misiniz?” Kahvemden bir yudum alıp dudağımı yaladım. Babama bakıp “Ben niyetimde ciddiyim. Zamanı geldiğinde o da isterse onunla evlenmek isterim tabii.” dedim. Babam gülümseyip “Bize hiç bahsetmedin? Annenin canı bu işe sıkılcak.”

“Birkaç aydır ciddileşen bir şeyler oldu baba. Annemle de konuşurum." Ayıp olayını bir kenara bırakıp babamla açık açık konuşmak istiyordum. "Açık konuşayım mı?” Babam onay verdiğinde fincanımı koyup babama döndüm. “O gerçekten harika bir kadın. Ondan uzak duramıyorum. O benim sevgilim, onu kaybedemem. Baba bu bir haftada çok şeyi düşünme fırsatım oldu. Hayat çok kısa kaybedecek tek bir anım yok.”

Babam sıkıntılı bir nefes aldığında önüne doğru eğilip bardağı sehpaya koydu. “Ne oldu sana orada? Ne yaptılar?” Yutkunup başımı fincanıma indirdim. Aklıma gelen anılarla elimi alnıma yaslayıp ovuşturdum. O mağarada yaşadıklarımı bir ben birde Barut bilirdi. Babama bakıp “Bunun bir önemi yok baba. Önemli olan aldığım kararlar ve ben bu kararları Defne ile almak istiyorum.”

Babam sakince dizini ovuşturup “Zamanla göreceğiz. Adetler, gelenekler... Çok zorlanacaksınız ama hayat sizin hayatınız.” demişti. Haklı sayılırdı, Defne de bende zorlanacaktık ama ben Defne'den başka bir şey istemiyordum.

“Ben odaya geçeyim de pansumanı yapsın rahatça.” Babam beni onayladığında Jankat’ın yardımıyla odaya geçtim. Eve girdiğimde sessizce Jankat'ın kolundan çıktım. "Anlaşıldı ben gidiyorum." Jankat'a güldüm. "Kaybol." Tişörtümü çıkarıp yatak odasına ilerledim.

Tinemis odama yardım için girdiğinde vücudumdaki yaralı görüp elini ağzına götürmüştü. Yaklaşıp yaralarıma tek tek dokunmaya başladığında geri çekilip ondan uzaklaştım. “Sana nasıl kıydılar? Canın çok yanıyor mu?” Bakışlarımı karşımdaki kadına çevirdim. “Tinemis acımıyor. Rica etsem çıkar mısın?” Başımı kapıya çevirdiğimde Defne kapıya yaslanmış odadaki bize bakmıştı. Bakışları beni bulduğunda sadece ona odaklandım. “Gel Defne.”

Odaya girdiğinde Tinemis'in arkasında durup “Pardon geçebilir miyim?” diyerek Tinemis’in yanından geçti. Defne Tinemis'in karşısına geçtiğinde ona bakıp "Müsaade edersen pansuman yapacağım." demişti. Tinemis düşen yüzüyle odadan çıktığında Defne de arkasından ilerleyip kapıyı Tinemis'in arkasından kapıyı kapatmıştı. "Yatağa geç." Defne'nin emir vermesi ile kaşlarım havalanmıştı. Tekrarlamasını beklemeden yatağa oturduğumda Defne yaklaşıp pansumanlarımı yapmaya başladı. “Kıskandın mı sen?”

“Kim? Ben mi? Kıskanmadım sadece kız beni iğnelediği için rahatsız oldum.” Sırtıma tek tek ilgiyle tentürdiyot sürerken bende onu bekliyordum. Bütün sırtım bittiğinde göğsümle ilgilenmek için önüme geldiğinde onu kucağıma çekip oturmasını sağladım. Defne onu kucağıma oturtmama şaşırmadan rahatça kucağıma oturmuştu. O yaralarımla ilgilenirken ben onun gözlerinin içine bakıyordum. “Defne...”

“Efendim?”

“Çok güzelsin.” Anlık duraksayıp bana baktığında gülümsedim. Belindeki elimi hafif hafif oynatmaya başladığımda umursamadan bandajı düzeltmeye başladı. Bütün işi bittiğinde elindekileri hafifçe kaldırıp kucağımdan kalkacağına bileğinden tutup izin vermedim. Tekrar kucağıma oturduğunda yarınım yokmuş gibi tek düşündüğüm şeyi yaptım.

"Sana bir söz verdim hatırlıyor musun?" bakışları dudaklarıma kaymıştı. Onun aklına gelen şeyi çok iyi biliyordum. Yaklaşıp dudaklarımı onun dudaklarının üstüne bastırdım.

Bölüm sonu.

Çürüksuya hoş geldiniz millet. Birkaç bölümlük çürüksu serüvenimiz başlıyor. Canım köyüm :) Umarım sever ve eğlenirsiniz. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. İyi okumalar :)

İnstagram: elbruz_blackpearln
Tiktok: elbruz.blackpearln

 

Loading...
0%