17. Bölüm: Bir adet çikolatası...
Konya-Çürüksu
3 hafta sonra
Keremlerin köyünde üçüncü haftaya giriyorduk. Burada kar fazlaydı. Konya'nın soğuğu gerçekten çok fazlaymış. Kerem’i özenerek iyileştirmiştim. Çoğu yarası kapanmanmış derin yaraları ise kapanmaya yakındı. O ise sırf benim canım sıkılmasın diye beni köylülerden mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışıyordu. Gece yarısı onun göğsünde uzanırken elleri saçlarımda dolaşıyordu. “Saçlarının boyası iyice akıyor gibi.” Parmak uçlarıyla saçlarımı döndürüyordu.
“Öyle mi sabah boya almaya gidelim o zaman.” Bakışlarımı Kerem’e çevirdim. Dudaklarıma bir öpücük koyup gülümsedi. Bana bir şey demek istediği belliydi. Saçlarımla oynarken kıvranıyordu. “Defne’m..." başımı kaldırmadan devam etmesini bekledim. "Boyamasan olur mu? Seni kendi saçlarınla görmek isterim.” Saçlarımın asıl rengini hatırladığımda o kötü anılar da benimle beraber gelmişti.
"Ayaz ben kavga etmedim. Kavga etmek zorunda kaldım."
"Kes sesini! Bıktım artık ya! Her hafta okulda kavga çıkıyor ve sen içindesin!"
"Allah'ım saçımı başımı yolacağım ya! Deli olacağım! Ayaz sen benim sevgilimsin ya bana inanmalısın!" Ayaz büyük bir hiddetle bana döndüğünde üzerime doğru yürümüştü. Geri itip saçlarımı savurdum. Elis aramıza girmek için odaya girdiğinde Mine ondan önce davranmıştı. "Ayaz tamam sakinleşin." Ayaz, Mine'ye dönüp baktı. Bu sinirle Mine'nin üstüne bile yürüyebilirdi.
"Ya bırak Mine! Bıktım ben Defne'nin peşinde koşmaktan!" Bu sefer bende iyice sinirlenmiştim. Ayaz'ın üstüne yürüdüm. "Koşma! Kim diyor sana peşimde koş diye!"
“Kerem ben... Saçlar anıları saklar derler. Ben anıları istemiyorum.”
“O anıları unutup yeni anıları beraber yerleştirelim olmaz mı?” Gözlerimin içine bakıyordu. Resmen kanıma giriyordu.
“Düşünmem için fırsat tanır mısın bana?” Her ne kadar bu düşünceme alınsa da bana karşı çıkmadan sakince onaylayıp sıkıca sardı. Göğsüne sokulup uyumaya odaklandım.
“Saçların sana çok yakışıyor.” Odamda aynamın karşısında saçlarımı düzeltiyordum. Arkamdan gelip saçlarımın uçlarıyla oynayan Ayaz’a aynadan baktım. Makyaj masamın üstündeki küpelerimi alıp taktım. “Niye kestirdin anlayamıyorum.”
Hiç bir şey olmamış gibi yanıma gelip konuşması beni rahatsız ediyordu. Parfümümden birkaç fıs sıktım. “Sevgilinin yanına dön Ayaz. Artık bu odada bir işin yok.” Arkamı dönüp çantamı aldım. Ayaz’ı odamda bırakıp çıktım.
Sabaha karşı uyandığımda Kerem hala uyuyordu. Kerem’i uyandırmadan kalktığımda terlemiş saçlarımı yüzümden geriye ittim. Kerem’e baktığımda bana doğru dönüp belimi sarmıştı. Elini belimden çekip sessizce kalktım. Valizime yaklaşıp içinde ne zamandır sakladığım boyaları aldım. Banyoya girdiğim gibi bir cesaret saçlarımı boyamaya başladım.
Kerem için bunu göze alabilirim bence. Üstelik haklıydı. Saçlar anıları saklar lafına inanıyordum. Saçlarımı sarıya boyarken depresyonun eşiğindeydim. Ayaz beni aldatmıştı. Saçlarım için beklerken bahçeye çıktım. Sabah soğuğu giderek keskinleşmişti. Temiz hava ciğerlerimi açtı yemin ederim o nasıl bir soğuk. Kerem’in bahçesinde duran salıncağa oturup sallanmaya başladım. Üstüme bir pike alıp etrafa bakmaya başladım. Bir süre sonra elinde kahveyle yanıma gelen Kerem’e baktım. Elindeki bardağı alıp getirdiği diğer ceketi de üstüme örtmüştü.
“Cesaret edeceğini biliyordum da bu kadar hızlı olacağını düşünmemiştim.”
“Sen haklıydın. Yeni anıları kaydetmeye başlayalı çok uzun zaman olmuştu sadece ben tam cesaret edememiştim. Sen beni cesaretlendirdin.” Kahvemden bir yudum aldım. Kerem kolunu açıp beni kendine çekti. Siyah tişörtü siyah eşofmanıyla harikulade görünüyordu. Yeşiller onun rengiydi ama siyah... Siyahlar içinde nefes kesici görünüyordu. Süre dolduğunda saçlarımı yıkamak için kalkıp onu yanağından öptüm.
Duştan çıktığımda üstüme giyinip aynadan saçlarıma baktım. Kahverengi... Gerçekten kim kahverenginin benim rengim olduğunu söylediyse haklılardı. Saçlarımı kurutup, şekillendirdim. Banyodan çıktığımda Kerem yatakta dikkatle bana bakıyordu. Utandım. O kadar dikkatli bakıyordu ki sanki karşısında çıplak kalmışım gibi hissettim.
Kerem kucağını gösterdiğinde gözlerimi kapatıp gülümsedim. Yaklaşıp yatağa çıktım. Yatağa çıkarken elimi tutarak beni kucağına çekti. Kucağına otururken sol bacağımı onun diğer tarafına attım. Elimi bırakıp saçlarımla oynamaya başladı. Sessizdi. Konuşmadan seviyordu beni. Belimi sıkıca kavrayıp başını boynuma gömdü. Burnunu boynuma sürttüğünde huylanıp başını boynumda sıkıştırdım. Ben gülerken Kerem de gülmeye başladı. “Çok güzelsin Defne...” Sessiz fısıltısı boynuma bıraktığı öpücükle taçlandı.
“Bu renk senin rengin sevgilim. Bir daha asla seni sarıyla görmek istemiyorum.” Gülümsedim. “Yakışmıyor mu?”
“Hayır yakışıyor da seni kendin olarak görmek istiyorum Defne. Komple kendin olarak. Kavga ettiğinde sana niye kavga ettin diye kızmayacağım. Ne olursa olsun arkanda olacağım.” Boynuma minik minik öpücükler konduruyordu. Yavaş yavaş boynumdaki öpücükler yerini derin öpücükler almıştı. Başımı geriye atıp ona yer açtım. “Daha önce seni ağlatacak ne olduysa yerini gülücüklerle donatacağım. Her güldüğün an için en sevdiğin balonlardan alacağım. En sevdiğin çiçekleri önüne sunacağım.” Beni tam olarak kucağına yerleştirdi. Altımda hissettiğim sertlik beni onun kucağında hareket etmeye itmişti. En ufak hareketimde Kerem’in inlediğini duymak gururlu hissettirdi. Hiç düşünmeden dudaklarına atıldım. Bana karşılık verdiği an beni daha sıkı sıkıya sarmıştı.
Hiç düşünmeden beni yatağa yatırdığında nefsimizin bizi yönetmesine izin verdik. “Defne’m...” başını göğsüme gömüp minik minik öptü. Tişörtümü çıkarıp bir kenara fırlattı. Sütyenimden taşan kısımları ısırmaya başladığında inledim. “Kerem...” Kerem hiç umursamadı güneş yeni yeni odayı aydınlatmaya başlıyordu. Gündoğumu eşliğinde Kerem ile sevişmek... Eski saçlarıma dönüşün en güzel ilk anısı tam olarak bu an olmalıydı. Kerem sütyenimi açtığında başını tenimden ayırmadan sütyenimi de tişörtüm gibi bir yana fırlattı. Göğsümü öpüp ısırıyordu. Tenimde iz kalacağından emindim. Kerem oldukça hararetli bir şekilde göğüslerime saldırıyordu.
Ben Kerem’i itip yatağa devirdiğimde hızlıca kucağına çıktım. “Siyah sana çok yakışıyor komutan. Siyahlar içinde harika görünüyorsun.” Ellerim tişörtünün uçlarını tutarken dudağını emip çekildim. Tişörtünü çıkarıp bir kenara fırlattım. Gözlerim yara izlerinin üstünde dolanırken o mağarada neler olduğunu ona hiç sormamıştım. Ellerim göğsündeki en büyük yaraya gitti. Daha tam kapanmamış yarasından onu öptüm. O an yarasının açılmasından korktuğum için durmuştum. Kerem elimin üstüne elini koyduğunda ona baktım. “Devam etmek ister misin Defne’m?”
“Yaran var Kerem. Canın acır.”
“Canım acımaz Defne. Sen benim canımı asla yakamazsın.” Kerem tekrar beni öptüğünde elleri kalçamı bulmuş ve sıkmıştı.
“Kerem oğlum! Uyandınız mı?” Elif teyzenin bahçeden gelen sesiyle çekilip kendimi Kerem’in yanına attım. Tişörtümle sütyenimin kapıdan görünmeyeceğine emin olduğumda Kerem üstümü örtmüş cüssesiyle beni annesinin göremeyeceği şekilde saklamıştı. Bir süre sonra annesi odanın kapısında görünüp oğluna baktı.
“Oğlum uyandın mı?”
“Uyandım anne. Defne de uyandı yarama pansuman yaptı.”
“Şu an nerede?” Sessiz kalıp elimi ağzıma kapattım. Kerem “O banyoda büyük ihtimalle. Birazdan geliriz biz.” Diyerek annesini gönderdi. Kerem annesi gittiği gibi halime gülmeye başlamıştı. “Gülme komutan.” Diyerek koluna vurdum. Kerem kendini geriye atıp beni göğsüne çekti. “Göğüslerinde, boynunda izlerim var Defne. Annemden saklanış biçimin komik olması benim suçum değil.”
“Sen kendi haline yan Kerem. Soğuk bir duş almak zorunda olan sensin.” Diyerek sırıttım. Kerem üzerime çıktığında ona baktım. “Sen bana yardım etsen olmaz mı?” diye başını boynuma gömdüğünde hafifçe inledim. “Ben ne yapabilirim ki?” diyerek ellerimi göğsüne koymuştum.
“Senin çenen çok çıkıyor Defne. Ne dersin seni sustursak mı?” demesiyle onu hızlıca itip yataktan kalktım. Yerden sütyenimi alıp giydiğim gibi valizimden boğazlı bir kazak giydim. Odadan çıktığımda Elif teyzelerin yanına geçtiğimde Melek ile Mert kendi aralarında konuşuyorlardı. Ahmet amca elindeki telefonla haber okuyordu. Elif teyzeye yardım ederek oturdum. Ahmet amca bana bakıp “Ne zaman dönüyorsunuz?” diye sordu.
“Haftaya pazartesi benim iş başı yapmam gerekiyor. Pazar günü döneceğiz herhalde efendim.”
“İyi o zaman akşam düğüne katılırsınız.”
Kerem yanımdaki sandalyeyi çekerken masadan salamı alıp ağzına atarken “Düğün?” dedi. Elif teyze Kerem’e çay doldurup oturdu. “Furkan evleniyor. Sana demiştim hatta gelebilecek misin diye?”
“Haa doğru. Tamam hatırladım. Katılırız tabi.” Diyerek yemeğine odaklandı. Bende yemeğimi yerken erken kalkmış olmanın verdiği bir yorgunluk vardı. Bugün için kahvaltıdan sonra yine Kerem ile beraber yürüyüşe çıkmıştık. Köyün sonundaki evlerinden çıkarken karşı evdeki Tinemis’e baktım. Onu umursamadan Kerem elimi sıkı sıkıya tutmuştu. Köyün içinde yürürken birini görene kadar elimi bırakmadı. “Bak burası harman yeri, köyde kavga çıkarsa genelde burada halletmeye çalışırız.”
“Kerem!”
“Hala.” Kerem hızlıca yaşlı kadına sarıldı. Beni tanıştırırken bende yaşlı kadına sarıldım.
“Bu benim kaşenim, Defne.” *
“Hee çok güzel kızmış Kerem bu. Maşallah hoş geldin kızım.”
“Hoş bulduk efendim.”
“Nerelisin kızım sen? Çerkez mi Kerem bu kız?”
“Değil hala.”
“Gelin size süt vereyim taze taze.” Diyerek Kerem’i bahçeye çekti. Evinin girişinde beklerken birer bardak süt getirdi. Teşekkür ederek bardağı alıp yudumlamaya başladım. Kerem bana evi ve akrabasını anlatıyordu. “Burası senin halanın evi yani?”
“Tam olarak halam değil ama halam diyorum. Köyün çoğu halam ve amcam oluyor zaten.” Anladığımı belli edecek sesler çıkardım. Kerem’in halasına veda edip halasının evinden çıktık. Göletin suyunun aktığı su kenarına gittik. Kerem minik taşlara basarak suyun diğer tarafına geçti. Elini bana uzattığında elini tutup karşıya geçtim. Burası gerçekten çok sakin ve güzel bir yerdi. Kimse görmüyordu. Saatlerce orada oturduk.
Akşama doğru eve döndüğümüzde akşam düğüne ne giyeceğime karar vermeye çalıştım. Ben karar vermeye çalışırken Melek odama gelmişti. “Ne giyeceksin abla?” diyerek yatağa oturdu. “Hiç bilmiyorum. Pantolon?”
“Yani oynamayacaksın belki ama bence uzun bir etek yada elbise giy.” Elimdeki pantolonu yatağın ucuna atıp Melek’e baktım. Melek bana açıklama yapmak ister gibi konuşmaya başladı. “Şöyle bizim düğünlerde kızlar çok zarif görünür genelde. Kısa etekler ve pantolonlar yerine uzun etekler elbiseler daha zarif duruyor.”
Melek valizimden bulduğu kahverengi uzun elbiseyi çıkarıp bana gösterdi. “Mesela bu çok güzel olabilir denesene bi.” Denemek için banyoya gidip elbiseyi giydim. Belimi kavrayan kısmını elimle düzelttim. Uzun kollarını düzgünce ayarlayıp dirsekten sarkan kısımları düzelttim. Banyodan çıktığımda Melek beni görüp “Oha!” dedi. “Abla çok tatlı görünüyor.”
Onun bu tepkisine gülümseyip valizimden siyah deri korsemi aldım. Melek’e korseyi gösterip “Bununla daha tatlı görünebilir.” Dedim. Korseyi de elbisede belimin tam üstüne denk getirerek giydim. Altına giyeceğim topuklularımı da kenara koyduktan sonra makyaj malzemelerimi çıkardım. Melek giydiği siyah uzun eteği ve üstüne giydiği beyaz tişörtüyle sade ve şıktı. Melek alışık olmadığım bir ortama gireceğim için adetleri anlatmaya başlamıştı. Burada kaldığım sürede gelen geçene ayağa kalkmaya alışmıştım. Bu adetleri bana saçma gelmiyordu. Üç haftadır da bu adetlerini yerine getiriyordum.
“Nasıl yani? Gelin damat yok mu?”
“O konu çok uğraştırır Defne abla ya. Sen sadece bana uy yeter.”
Makyajımı sade tutup saçlarımı dalgalandırdım. Saçlarımı düzeltip aynada kendime baktığımda sade ama şık. Boynumda Kerem’de de benzeri olan kolyem açıktaydı. Rujumu son bir kez kontrol edip ayakkabılarımı giydim. Parfümümü sıktığımda telefonumu alıp Melek’le beraber odadan çıktık. Kerem de aynı anda yandaki odasından çıkmıştı. Giydiği siyah ince kumaş boğazlı kazağı, pantolonu ve ceketiyle kusursuz görünüyordu. Asker künyesi ve benimle eş kolyesi de kazağının üstünden sarkıyordu.
Asker olmanın verdiği fizik sayesinde harika görünüyordu. Melek benim elimden tutup beni kendi etrafımda döndürdü. “Bak abi, sadece uzun etek giysen daha hoş görünüyor bizim düğünlerde dedim. Çok güzel olmadı mı?” Onun iltifatları beni güldürürken Kerem sessizce beni süzüyordu. Melek hızlıca beni bırakıp evden çıktı. Kerem Melek’in çıktığını gördüğü anda bana yaklaşıp yanağımdan öptü.
“Yakışmış. Çok güzel olmuşsun.”
“Bu kadar mı?” Hayal kırıklığı yaşıyormuş gibi ona baktım. Onun tarafından şımartılmak istiyorum. Yaklaşıp göğsüne ellerimi yasladım. Topuklularla bile aramızda bir mesafe kalıyordu. Kerem isteğimi anladığı gibi belimi sıkıca kavrayıp beni kendine yasladı. “Gerçekten bu kadar mı komutan?”
“Sana ne söylesem az kalacak ki doktorum. Gözümü senden alamıyorum yetmez mi?” Kerem dudaklarıma bir öpücük kondurduğunda gülümsedim. Sessizce ona sarılıp “Yeter ama bunu bu gece göreceğiz komutan.” Hafif tehditkar şekilde konuşup sırıttım.
Evden çıktığımızda Kerem yürümem için koluna girmem için kolunu uzatmıştı. Ailesiyle beraber düğün için hazırlanan alana yürüyerek geldik. Alana yaklaştığımızda Kerem hafifçe çekilip kolundan çıkmamı sağlamıştı. Melek yaklaşıp benim yanıma geldi. “Abim senin adın çıkmasın diyerek, ayıp olmasın diyerek çekildi. Sakın yanlış anlama.” Melek’e anladığımı göstermek için gülümsedim. Etrafta her yaşlı için tabureler dizilmişti. Önden Keremler babasıyla beraber girdi. Elif teyzeyle beraber içeri geçip selam vere vere bir yere oturduk.
“Elif kim bu kız? Kerem’le beraber dolaşıyorlar.”
“Kerem’in arkadaşı, doktoru.” Diyerek beni korumak için anında soruya cevap vermişti. Elif teyzenin arkadaşlarına başımla selam verdim. “Maşallah gözleri çipil çipil bakıyor.” Deyip bana gülümsemişti. Melek beni de tutup çekiştirerek girişte toplanan kızların yanına götürdü.
“Melek ne yapıyorsun?”
“Geçen sana öğrettiğim vardı ya. Wuic, hatırladın mı?” Minik minik hareketlerle gösterdiğinde evet diyerek onu onayladım. “Bak şimdi onu yapacaklar ve ben sana öğrettim. Benim arkama geçersin beni izleyerek yaparsın olur mu?” Melek’e tedirginliğimi belli ederek baktım. “Melek ya yapamazsam yapmayalım boş ver.” Diyerek kızların arasından çıkmaya çalıştım. Ben daha çıkamadan elimi bir el tuttuğunda elimi tutan kişiye baktım. Kerem nazikçe elimden tutuyordu. Karşımda reverans yaptığında bende minik eğildim.
“Kaçıyor muydun doktor?”
“Kaçmam normal değil mi komutan?”
“Bana güven ve sadece bana uy.” Meleklerin arkasına geçtiğimizde çalmaya başlayan akordiyon sesiyle gerginliğim giderek arttı. Kerem gerginliğimi anlayıp tuttuğu elimi hafifçe okşamıştı. Düşünme Defne. Yine yalnızsın, bu ortamda da yenisin ve teksin. Hep yaptığım şeydi. Kerem hafif bir gülümsemeyle ritme uyuyordu. Melek’e bakarak bende ilerlemeye başladım. Melek sessizdi merak ettiğim şeyleri soramıyorum.
Melek’le beraber Keremlerin önünden ilerlerken Mert gülümsüyordu. Kerem ise ben karşısından geçerken normalden daha sert alkış tuttu. Kerem ile tekrardan elimden tuttuğunda ilerlemeye devam ettik. En son ayrılacağımızda bana dönüp tekrardan selam verip elimi bıraktı. Melek beni yanına çekip minik minik alkış tutmaya başladı. “Harikaydınız abla. Tinemis ablaya bakar mısın? Siz beraber çıktığınızda bir bozuldu, görmeniz lazımdı.” Onun bu haline gülümseyip Melek’in yanında durmaya devam ettim.
Düğünün ilerleyen saatlerinde Kerem’i oynarken izlemek aşırı zevkliydi. Kerem oynarken çok asil görünüyordu. Melek ile her detayı tek tek konuştuk. Normalde burada dururken konuşmak pek doğru olmazmış ama bana her şeyi anlatmak için her sorduğuma cevap veriyordu. “Şimdi leperuj oynuyor değil mi?” diyerek Melek’e döndüm. Melek anında beni onayladı. “Çok çabuk öğreniyorsun Defne abla. Maşallah.”
Başımızda dikilen kız yanımıza gelip karşımda dikildi. “Tatlım.” Avcundaki çikolatayı elimi tutarak avcuma bıraktı. “Bunu sana Elbruz gönderdi canım Kabul edecek misin?” Gözlerim çikolataya döndüğünde Melek gülüp kabul etmem için beni dürttü. Başımla kabul ettiğimi göstermek için hafifçe salladım. Başımıza dikilen kız gittiğinde Melek gülmeye başladı. “Az önce ne oldu Melek?”
“Sana bir nevi çıkma teklifi geldi abla. Abim ilk kez bir düğünde birine çikolata gönderdi. Gözleri nasıl gülüyor gördün mü?” Bakışlarım cümlenin bittiği gibi Kerem’e baktım. Kerem elimdeki çikolatayı işaret edip güldü. Elimdeki çikolataya baktığımda en sevdiğim çikolatanın avcumda olduğunu gördüm.
“Abim 30 yıllık hayatında ilk kez bir kıza çikolata gönderdi abla. Seni çok sevdiğini herkesin önünde göstermeye çalışıyor.”
Elbruz Kerem Kurt, gülümseyerek bana bakıyordu. Herkesin içinde bir tek bana bakıyordu. Bir tek beni görüyordu ve yine herkesin içinde bir tek beni seviyordu.
Bölüm sonu
*Kaşenlik çerkezler (TDK’ya göre) birbirlerinden hoşlanan genç kız ve erkekler arasındaki arkadaşlık ilişkisine deniyor.
Bu bölümü yarın evde olmayacağım için bugün yayınlıyorum. Haftaya cuma görüşürüz. Bölümler konusunda yorumlarınızı okumaktan zevk alıyorum ve her bir yorumunuzu dikkate alıyorum. Adetler söz konusu olduğunda aklınıza takılan her şeyi sorun lütfen. İleri de daha çok adet gelenek görebiliriz.
İyi okumalar :)
İnstagram: elbruz_blackpearln
Tiktok: elbruz.blackpearln