20. Bölüm

🩺Elbruz 20. bölüm🩺

Neris
blackpearln

20. Bölüm İki şanlı bayrağın arasında

“Gece boyu süren çatışmalarda Aktütün karakolunda şehit düşen iki asker memleketlerine uğurlandı.” Elimdeki tabağı masaya koyarken televizyondan gelen haberle herkesin bakışları televizyona döndü. Ellerimi sandalyeye yaslayıp televizyona odaklandım.

Elif teyze, Kerem'n duymaması için hızlıca Melek’e televizyonun sesini kısmasını söylerken ben şehit düşen iki askerin kim olabileceğini düşünüyordum. Daha geçen aylarda gördüğüm Erdem olabilir mi? Ramazan?

“Kapat Elbruz geliyor kapat.” Elif teyze televizyonu kapattırırken Kerem gülümseyen yüzüyle “Günaydın.” diyerek masaya oturdu. Hepsi belli etmemeye çalışıyordu ama gördükleri haberin etkisinden çıkamamışlardı. Masada sessizlik hakimdi. Bende sessizce Kerem’e çay doldurdum ve yanındaki sandalyeyi çekip oturdum. Kerem ekmeğiyle reçele uzanmaya çalışırken dikkatle annesine baktı.

“Anne? İyi misin sen?” Elif teyze irkilip Kerem’e dönerken dolan gözlerini gizlemeye çalıştı. İyiyim derken sesi titremişti. Sesi titrediği anda Ahmet amca hızlıca konuşmaya dahil oldu. “Annen işte televizyonda ne görse ağlıyor.” Amacı ortalığı sakinleştirmek olsa da pek başarılı olamadı. Kerem’in daha da işkillendiğini görebiliyordum. Mert çaktırmadan kumandayı saklamaya çalıştı ama Kerem üstün askeri yetenekleri ile Mert’in bu saklama çabasını da anında fark etti.

“Noluyor?” Yanıt arar gibi bakışlarımız kesiştiğinde istediği yanıtı benden de alamamıştı. Sessizce başımı masanın altında sabitlediğim ellerime indirdim.

“Yok bir şey. Hadi ye de halana gidip yumurta alalım taze taze.” Ahmet amca ayağa kalktığında Kerem hariç hepimiz ayağa kalktık. Kerem hızlıca kumandaya uzandığında Mert ondan önce alıp kumandayı arkasına sakladı. “Mert kumandayı ver oğlum.”

“Veremem abi.”

“Bak beni sabah sabah delirtme. Ver kumandayı.” Mert çaresizce babasına baktığında Ahmet amca başıyla onaylamaktan başka çare bulamamıştı. Kerem kumandayı alıp televizyonu açtı. Haberler bitmişti belki ama altyazılarda saldırı haberi geçiyordu. Haberi okuduğu gibi sandalyesine geri oturdu. Masanın altından elini sıkıca tuttum. Altyazı da şehitlerimizin adı da geçiriliyordu. Erdem’in adını gördüğümde yutkundum.

“Baba bugün ayın kaçı?”

“On sekizi...” Erdem bugün baba olmuştu. İki ay önce bana baba olacağını heyecanla anlatan askerimiz bugün hem şehit hem baba olmuştu. Kerem ağlamamak için kendini sıkıyordu. Akan gözlerimi silip önümdeki tabağa bakmaya devam ettim. “Ramazan bugün tezkeresini alıyordu.”

“Erdem bugün baba oldu.” Aynı anda kurduğumuz cümleler ile birbirimize baktık. Daha geçen gördüğümüz askerlerin bugün şehit olduklarını bilmek canımızı yakıyordu. Elif teyze kurduğumuz cümlelerin ağırlığı altında gözlerini kapattı.

“Olmuş işte oğlum. Kocaman ülkede bir sen mi kaldın oğlum? Emekli olmuşsun gibi düşün.” Düşünmezdi. Eğer Kerem’i şu kadar tanıdıysam birazdan bana hazırlan gidiyoruz diyecekti. Elimi sıkı sıkıya tutuyordu. “Tch... Ben emekli olmadım, tayin olmadım. Benim bedenim buradaysa zihnim onlarla anne. Timim orada, görev başında." Kerem bir süre sessizce durup diğer elini sıkıca yumruk yapmıştı. "Defne.” Bakışları beni bulduğunda ayağa kalkıp ellerimizi ortaya çıkardı. Elini bırakacakken bırakmama izin vermeyip sıkıca tutmaya devam etti. “Gidiyoruz.”

Başımla onaylayıp ayağa kalktım. Elimi bırakmadan evden çıktığımızda beraber Kerem’in evine girip valizimi toparladım. Defin’e geleceğimize dair bir mesaj atıp çantamı sırtıma aldım.

“Mert! Bizi havaalanına götür aslanım.”

“Abi...”

“Hadi Mert.” Kerem ailesiyle vedalaşırken bende onun ardından ailesine sarıldım. Elif teyze kulağıma ona dikkat etmemi söyledi. Onu onaylayıp içinin rahat olmasını söyledim. Arabada arkaya geçtiğimde Defin’i arayıp bizi karşılayıp karşılayamayacağını sordum.

“Senin araçla geliyorum. Merak etme. Ne zaman inersiniz?”

“Şimdi havaalanına geçeceğiz. Ben seni aramadan bilet aldım. Dokuzda bineceğiz işte sekiz buçuk saat sürecek.”

“Tamam alacağım. Haberleşiriz.” Diyerek telefonu kapattı. Kerem’e baktığımda dalgın dalgın dışarıyı izliyordu. Kerem’in koluna dokunduğumda elimi çekmeme izin vermeden sıkıca tuttu. “Mert bir yerde dur da bir şeyle alalım. Kerem ilaç alacak.” Mert bir yerde durduğunda bizi indirmeden o bir şeyler alıp araca geri dönmüştü.

Mert aldıklarını uzatırken poşetten Kerem'e sandviç çıkarıp uzattım. "Yemeyeceğim." Elimi itmişti. Tekrar uzatıp ona baktım. "İlaç içeceksin inat etme de ye." Elimden aldığı sandviçi iki lokmada bitirişini ağzım açık izlemiştim. Suyu açıp ilaçlarıyla beraber ona uzattım. O tek tek içmesi gerekenleri içip suyu tekrardan bana uzattı.

Havaalanına geldiğimiz gibi uçağa yetişmiştik. Sekiz buçuk saatlik yolculuk boyunca Kerem ile çok az konuşmuştuk. Kerem’in canı da tıpkı benim gibi sıkkındı. Beni göğsüne çekip göğsünde dinlenmeme izin vermişti. Hakkari’ye indiğimizde Defin bizi karşılamıştı. Kerem, Defin’e gülümseyip valizlerimizi bagaja koydu. Öne geçmem için kapıyı açarken kendi arkaya bindi. Arabaya binip kemerimi taktım.

“Seni eski saçlarınla görmek çok iyi hissettiriyor Defne.” Defin'e gülümseyip tekrardan yola döndüm. “Aktütünde durumlar nasıl?” Defin Kerem’in sorusuyla iç çekti. “Barut timi ve poyraz timi dağda. İki koldan saldırı planlanıyor. Olası bir durumda hava harekatı için buradayım.”

“Diğer mevzuda durumlar nasıl?” Kaşlarımı çatıp Defin’e baktım. “Diğer mevzu?” Siz ikiniz ne ara anlaştınız da bir haltlar yiyorsunuz?

“Anlatırım. Önce sizi evinize bırakayım da.” Eve geldiğimizde Kerem de bize gelmişti. Duşa gireceğimi söyleyip yanlarından ayrıldım. Banyo kapısını aralıklı bırakıp onları dinlemeye başladım. Defin ilk başta tam olarak bir şey demedi. “Öncelikle yemimizi yediler. Beni Defne sandılar. Küpeli beni hastanede buldu. Defne rolü yapmak zordu. Saldırmaya kalktı. Babam konusundaki bilgiyi almaya kararlı gibiydi. İstediği bilgiyi bilmediğimi söyledim.”

“İnandı mı? Tabii ki hayır.” Defin’in güldüğünü duyduğumda inanmadığını anladım. “Silah çekti. Bende kendimi savundum.” Sesler kesildi bir takım hareket sesleri geldi. “Bu küpelinin mi?” Kerem’in şaşkın sesini duyduğumda Defin’in ona bir şey verdiğini anlamıştım. Ne verdiğini aşırı merak etsem de görmek için yaklaşamazdım.

“Evet. O benim kardeşimin canını yakmaya kalktı. Ben de onun kıymetlisini aldım. Küpesini.”

Şu an kardeşimi tanıyorsam Defin özgüvenli bir şekilde tekli koltukta oturuyordu. Murat Defin’in özgüvenine aşık olduğunu biliyordum ve şimdi bunda ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anladım. “Küpesini almaya gelecektir. Kardeşime zarar gelmeyecek Kerem.”

“Merak etme. Kardeşin bana emanet.”

“Benim Defin olduğumu bilmiyorlardır ama öğrenirler. Bu Miro dediğiniz adam babama kafayı takmış durumda." Ortam bir anda sessizleşmişti. Konuşacakları bitti sanırım. "Defne buraya gel kardeşim. Orada durmak zorunda değilsin.” Göz devirip oturma odasına geçtim. Defin benim halime gülerken bende aptallığıma üzüldüm. İki askerin olduğu evde neyi gizli saklı dinlemeye çalışıyorsam.

“Gülme.” Sakince Kerem’in kucağına oturdum. “Demek siz anlaşıp planlar yaptınız?”

“Hayır sevgilin plan yaptı. Ben sadece ona yardım ettim. Birde biri bana yine saldırmaya kalktı. Hastane önünde, silah çekmemi beklemiyordu. Adamı Barut'la aldık.” Diyerek ellerini açtı. “Evet şimdi aç mısınız söyleyin.” Defin’i onaylayıp kardeşimle beraber mutfağa geçtim. Güzel bir yemek hazırladığımızda masayı da hazırlamaya başladım. Kerem sessizce bizi izliyordu. “Komutan gel hadi.” Diyerek Kerem’i çağırdım. Kerem masaya geldiğinde Defin’e de oturmasını söyleyip tabaklarını doldurdum.

“Amaç seni korumaktı ve başarılı da oldum sayılır. Defin seni tehdit etmeye çalışan herkesi tek tek indirdi.”

“Yani Miro senin deli dolu ve baya yetenekli bir doktor olduğunu sanıyor.”

“Silah kullanmayı öğrenmen gerekiyor.” Çatalımı tabağımın kenarına bırakıp “Ben silah kullanmayı biliyorum Kerem. Sadece tercih etmemeye çalışıyorum o kadar.” Tabağımdaki brokoliden bir lokma daha aldım. “Defne bildiğini biliyorum ama kullanmakta tereddüt etmeyi bırakman gerekiyor.” Kerem’e karşı çıkacağım da Defin de onu desteklemişti.

“Babam bizi iyi yetiştirdi. Yakın dövüş, silah kullanımı. Sanki bizi bir şeye alıştırmaya çalışıyor gibiydi.” Defin yemeğini yerken konuşuyordu. “Liseye geçene kadar yakın dövüşte ileri seviyeye gelmiştik. Liseye geçtiğimizde biz ailemle çiftlik evindeydik. Hafta sonları babam bize silah kullandırtırdı.”

“Denef silahı kullanmaktan çok korkardı ama Defin de bende oldukça severdik silahla atış yapmayı. Çiftlik evi bizim güvenli evimizdi. Sığınağımız. Evimiz bir kez saldırıya uğramıştı. Çiftlik evi diğer evimizdi. Kaç yaşındaydık Defin?”

“On olmalıydı. Birde dört yaşındayken alışveriş merkezinde saldırı olmuştu.”

"Bu olay bitene kadar teyakkuz halinde olacağız."

Defne hızlıca merak ettiği ve anlamadığı için babasına döndü. "Teyakkus ne demek baba?"

"Teyakkuuzzz... Baba nereye sen oraya demek tatlım. O yüzden tişörtümü sıkıca tutuyorsunuz ve bırakmıyorsunuz tamam mı?"

"Tamam."

Hatırladığım anıyla gülümsedim. Babamın tişörtünü sıkı sıkıya tutmuştuk. Defin’le birbirimize güldük. “Teyakkuz kelimesini ilk öğrendiğimiz andı değil mi?” Defin başını sallayarak beni onaylamıştı. “Babam hep önemli bir asker olduğu söylerdi. Evimize baskın olacağı haberini babam sadece yarım saat önce öğrenmişti. Uykuluyduk sanırım çok hatırlamıyorum. Annem anlatırdı. Bizi nasıl uyandıracağını bilememiş.”

Kolamdan bir yudum alıp tekrardan masayı bıraktım. Kerem “Altan’la iyi anlaşabildiniz umarım? Seni ona emanet etmiştim.” dediğinde Defin bıkkın bir göz devirmeyle eşlik etti. “Gerek var mıydı? Ben kendimi gayet iyi savunuyordum.” Güldüm. Defin gayet haklıydı aslında ama Kerem açısından baktığımda ona da hak veriyorum. Kerem yemekten sonra kalkıp karargaha gideceğini söylemişti. Defin bana göz kırpıp mutfakta kaldı. Ben Kerem’i geçirirken Kerem dönüp benim dudaklarımdan öptü.

“Dikkatli ol Kerem.”

“Sende dikkatli ol Defne. Evden çıkma.” Tekrardan beni öptüğünde çekilip evden çıktı. Defin’in yanına döndüğümde Defin silahını temizliyordu. “Anlat bakalım nasıldı komutanla beraber onun memleketinde olmak?”

“Bak şimdi uçakla indiğimizde havaalanında ailesinin arabası duruyordu.”

🩺

Ayda arkasında hissettiği kişiyle elindeki silahı bırakmadan arkasına dönecekti. Hakan elindeki silahı Ayda’nın elinin üzerinden kavradığında Ayda irkildi. O kişinin Hakan olduğunu anlaması çok uzun sürmemişti. Hakan gülümsedi ve Ayda’yla beraber atış yapmaya başladı. Uzun zamandır Kerem yüzbaşı burada olmadığı için Hakan timin komutanlığını yapıyordu. Yükü ağırdı ve yorgunluğu gözlerinden okunuyordu. Ayda silahını bırakıp ona döndü. Hakan anında kolunu Ayda’nın beline sarıldı.

Hakan’ın bakışları Ayda’yı bulduğunda gülümsedi. Yorgunluğunu hiç umursamıyor gibiydi. “Uyumadın mı?”

“Uyudum ama az. Operasyona çıkacağız. Mevlüt Albay bizi bekliyor.”

“Amaç? Aktütün’e yapılan saldırı mı?” Hakan başıyla onaylamıştı. Aktütün’e yapılan saldırılar sonucunda iki şehit vardı. Şehitlerin intikamını almak için göreve çıkacaklarını tahmin etmişti. Bir istihbarat alınmış olmalıydı. “Hakan çok yorgunsun. Böyle göreve nasıl çıkacaksın?”

“Ne yapayım Ayda? Timi bırakıp yatayım mı?”

“Hayır. Yanlış anladın.” Ayda kendini açıklamaya çalışırken Hakan onun yanağına bir öpücük kondurup elinden tuttu. Arkasındaki silahı alıp belindeki yerine koydu. Beraber Mevlüt albayın toplantı odasına ilerlemeye başladılar. Karargahın içine girdiklerinde ellerini ayırdılar. İçeri girdiklerinde poyraz timi çoktan yerini almıştı. Selam verdiler. “Geçin çocuklar.” Mevlüt albayın onayıyla yerlerine geçtiler.

Mevlüt albay gerekli bilgileri vermeye başladığında kapı çalınıp ardından açılmıştı. Önce herkes siyah postallara odaklandı. Mevlüt albay ise sağ taraftaki Kurt yazısını gördü ilk. Timin bakışları önce üniformada en son da üniformanın sahibine döndü. “Yüzbaşı Kurt! Emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!” Mevlüt albay bu inadı iyi biliyordu. Daha tam iyileşme izni bitmemiş askerini burada görmek şaşırtıcı olmamıştı. Daha önce birkaç kez gördüğü komutana benziyordu. Tanıştığı dönemde üç baş belası kızı olan komutana...

“Aramızda tekrardan hoş geldin Kurt. Otur bakalım.” Poyraz timinin bütün bireylerinin yüzü gülüyordu. Timin asıl önemli kanadı olan Yüzbaşı aslanlar gibi geri dönmüştü. “Öncelikle yeni görevinizi veriyorum. Aktütün saldırısındaki herkesi bulup leşlerini kartallara yem etmeden gelmiyorsunuz. Üç gününüz var. Üç gün sonra bu şanlı timin kuruluş yıl dönümü. Dağlarda düşmana korku olan şimdilerde bile adını duyduklarında tir tir titreten poyraz timinin ilk neferlerini anacağız. Düşmana poyraz timinin daha ölmediğini göstermek istiyoruz. Üç gün sonra burada olun. Hepiniz bu anma törenine, poyrazın şanına yakışacak hediyelerle dönün.”

“Poyraz timinin komutanı olarak söz veriyorum komutanım. Şu anki en büyük tehditlerimizden biri sayılan küpelinin leşini, poyraz timinin kuruluş yıl dönümüne yakışacak en büyük hediye olacağına karar verdim. Üç gün sonra ben ve poyraz timinin şanlı yedi askeri, buraya küpeli kod adlı teröristin leşinin haberi ile döneceğiz.” Mevlüt albayın poyraz timine gururla baktığını hissediyordu Kerem. O törene adıyla şanıyla gireceklerdi. Arkasına yaslanıp dosyayı Kerem’in önüne doğru itti. “Yolunuz açık olsun, poyrazınız sert essin.”

Mevlüt albay ayağa kalktığı gibi poyraz timi de ayağa kalktı. Albay odadan çıktığında Kerem timi ile riskli ama bir o kadar da garanti bir plan yaptı. Kerem kafaya koymuştu. İki farklı tehditle uğraşmak yerine tehditlerden birinin fişini çekecekti.

🩺

Sabah antrenmanından sonra banka oturup bir dal sigara yaktım. Çok içen biri olmasam da arada bir canım istiyordu. Hayal gibi geçen iyileşme dönemimden sonra Defin yanımdaydı. Neredeyse bir aydır, bir buçuk yıl görmediğim kadın yanımdaydı. Üniformamın cebinden çıkardığım çan çiçeğine bakıp gülümsedim. Kurt eğer bahsettiğim kadının Defin olduğunu bilseydi bilerek yaptın değil mi puşt diyerek onunla uğraşırdım ama hayır. Kimseye söylememiştim. Zaten adını dahi saklıyorum. Kimse bilmiyordu Asiye diye bahsettiğim kadının aslında Defin olduğunu ve anneannesinin göbek adı olarak Asiye koyduğunu. Zaten kimliğinde de yazmıyordu Asiye.

“Naber?” diyerek bankın üstünden yanıma atlayan Defin’e baktım. Onun sesini nerede olsa tanırdım. Bakışlarım üzerinde gezindiğinde kardeşinin tarzı kıyafetlerden çok üniformasıyla olduğu görmek beni şaşırtmıştı. Onu geldi geleli üniformasıyla görmemiştim. Mezuniyet fotoğraflarında bir kağıt parçasının üstünde görmüştüm. Şimdi ise canlı canlı gördüğüm tulumu ile onu incelemeden edemedim. Saçlarını sıkıca bağlamıştı. O sıkı bağlama ile gözleri yukarıya doğru çekilmişti. Başını ağrıtmıyor mu acaba? Güneş gözlüğünün üstünden gördüğüm maviler alıştığım Defin’i gösteriyordu. Işıl ışıl, yaşamaya çalışan o deli dolu kızı... Asiyi andırıyordu. Onu biraz fazla incelemiş olacağım ki gülmeye başladı. Elimdeki çiçeği görüp “Aa çan çiçeği. Bu benim en sevdiğim çiçek.” Diyerek elimden aldı. Burnuna götürerek koklamaya başladı. Ben ise o koklarken onu izlemeye devam ettim. Bir ömür devam ettiğim gibi.

“Sen evliydin değil mi? Kocan sana almıyor muydu?” Defin bunu dememle ister istemez duraksadı. Kocasının onun en sevdiği çiçeği bilmediğini biliyordum. Tahmin etmek zor olmamıştı. Aynı dönem mezunu sayılırlardı ve törende kocasının ona çiçek getirdiğini de fotoğraflamışlardı. Kocasının getirdiği beyaz laleler hiç Defin’in tarzı değildi. Defin’in aksine o evde laleleri kardeşi Denef severdi.

“Kocam benim laleleri sevdiğimi sanıyordu.” Defin durgun bir şekilde söylediğinde haklı olduğumu biliyordum. Defin anlatmaya devam ettiğinde yine bildiğim birkaç şeyi söylemişti. “Laleleri ben değil Denef severdi. Özellikle beyaz laleleri ama eşimi anlıyorum çan çiçeği çoğu kişinin aklına gelmez. Hatta neredeyse hiç kimsenin aklına gelmez.” Bakışlarımı önüme çevirdiğimde derin bir iç çektim. Yanılıyorsun ben sırf sen bu çiçeği seviyorsun diye göreve başladığım andan beri seni, senin bir parçanı yanımda taşımaya çalışıyorum. Sense o adamı anladığını söylüyorsun. “Ne anlama geliyordu? Nehir teyzem söylemişti ama şu an aklıma gelmedi.” Elindeki çiçeği çevirirken bir yandan da düşünüyordu. Tekrar ona döndüğümde o da bana bakmıştı. Gözlerinin içine bakarken “Sonsuz aşk ve minnettarlık.” Dedim.

Defin’e duyduğum minnettarlık işin sadece bir boyutuydu. Annemler beni almaya gelirken kaza yaptığında ben yaylada ninemle oturuyordum. Kaza haberini aldığımda yayla evi yasa bürünmüştü. Onca kalabalığın içinde kimse benimle ilgilenmiyordu. Deniz teyze dışında. Deniz teyze anında çocuklarını kardeşlerine emanet etmiş benim yanıma gelmişti. Daha üç yaşındaki kardeşim uyuyordu. Nehir teyze kardeşimle ilgilenirken Deniz teyze benim yanımdaydı. O olaylardan en az etkilenmem için beni kızlarıyla, yeğenleriyle tanıştırmıştı. Defin’lerle oyunlar oynamıştım. Sanki o gün ailem ölmemiş gibi...

“Sevgiline mi?” diyerek çiçeği geri uzattı. Almadan o çiçeğin ona ait olduğu söylemek isterdim ama söyleyemedim. Onun yerine her doğum gününde ona bir buket çan çiçeği gönderiyordum. “Öylesine...” diyebildim. Defin bana bakıp “İnanmayacaksın ama bana her doğum günümde koca bir buket çan çiçeği geliyor. Kim gönderiyor bilmiyorum ama yıllardır bu böyle devam etti. Hatta eşim kıskanırdı. Attırmaya falan kalkardı ama ben onları saklardım. Şu an herhalde yanlış bilmiyorsam bir kutu dolusu çan çiçeği var evimde.” Attığını düşündüğüm o çiçekleri saklamıştı. Hepsini özenle saklamıştı. “Sevdiğin kız çok şanslı Barut. Ona böyle anlamlı bir çiçekle bağlısın.”

“Ben şanslıyım. Ona o kadar çok şey borçluyum ki. Beni askeriye konusunda ikna eden oydu. Hep babası gibi yiğit bir asker olacağımı söyler dururdu. Ailem öldüğünde yanımdaydı.” Gülümsedi. Sanki ona ondan bahsetmiyormuşum gibi davranmak zordu. Defin ayaklandığında ona baktım. “Gitmem gerekiyor. Albay beni çağırmıştı. Sanırım Diyarbakır’a dönüşümü konuşacağız.” Onun gitmesi için başımla onu onaylayıp arkasından izledim. Bu hikaye de buraya kadardı sanırım. Defin’i artık ne kadar sonra görürüm bilmiyordum. Elimdeki çan çiçeğine bakıp derin nefes aldım. Çiçeği tekrardan üniformamın cebine koydum.

🩺

Helikopter çalışırken poyraz timiyle birlikte helikoptere bindik. Aldığımız istihbarat Küpelinin bir köyü bastığı yönündeydi. Önce köyü kontrol edecek ardından da küpelinin peşine düşecektik. Köyün yakınlarına geldiğimizde helikopterden indik. Hava soğuktu, kar tepeleri çoktan kaplamıştı. Poyraz’a yön işareti verip ilerlemeye başladım. Hepsi tek tek beni takip ediyordu. “Dikkatli olun. Timden kayıp istemiyorum. İstediğim tek kayıp onlardan olacak.”

“Emredersiniz komutanım.” Köye yaklaştığımızda mümkün olduğunca sessiz ilerleyerek teröristleri indirmeye başladık. “Murat, Hamza sola. Hakan, Fatih, Uğur’la sağa. Taner, Ayda benimlesiniz.” İlerlemeye devam ettik. Evlerin hepsini tek tek kontrol ederek ilerliyorduk. Köydeki teröristleri temizlemek sandığımızdan uzun sürmüştü. Gece bir evde dinlenme kararı aldığımızda kurtardığımız köylülerden biri evini bize açmıştı. Sessizce kumanyamı alıp bir köşeye geçip oturdum.

“Komutanım aramıza dönmenize çok sevindik Allahıma kitabıma. Delirdik sizsizlikten komutanım.” Fatih’e bakmadan dediğiyle güldüm. “Fatih siz yoksunuz diye her sabah kendini cezalandırıp mıntıka temizliği yaptı.”

“Sessiz olun.” Timi susturup cama yaklaştım. Kumanyamı tek elime alıp perdeyi hafifçe kenara kaldırdım. Etrafta dolanan iki teröristi gördüğümde timime iki kişi olduklarını ve etrafta dolandıklarını işaret ettim. Ayda ve Hakan’ı gösterip kılık değiştirerek dolanmalarını söyledim. Ayda ve Hakan gerekli hazırlıkları yapıp köye yeni gelen bir çift gibi davranarak çıktılar. Aydalar çıktığında onların gerekeni yapacağını bildiğim için hiç umursamadan kumanyamı yemeye devam ettim. Murat sessizce yemeğini yerken, Hamza çoktan yemeğini bitirmiş köşede şınav çekiyordu. “Kasılmaların ne durumda Hamza?”

“Doktorun verdiği krem işe yaradı komutanım. Geçtiğimiz kontrolde tekrardan spor kadememi arttırabileceğimi söylemişti." Taner ilk nöbeti Hamza ile devraldığında tetikte durarak hafif uykuya geçtim.

Sabaha karşı tekrardan dışarı çıktık. Sona kalan altı evi aramızda bölüştürdük. Eve girdiğimde silahımı kaldırarak ilerledim. Silahını kaldırıp sıkacağı sırada silahımı kaldırıp ateşledim. Adam merdivenlerden yuvarlanırken kenara çekilip ilerlemeye devam ettim. Odanın ortasında bir kadın, kucağındaki bebeğiyle terörist tarafından rehin alınmıştı. Taner silahını indirmesi için teröriste bağırdığında adam indirmek yerine sıkmak için hazırlandı. Hiç düşünmeden tetiğe bastığımda kadın korkuyla bağırmıştı. Ayda kadınla bebeğinin güvenliğini sağlarken bende yerdeki adamdan silahı uzaklaştırdım. Evden çıkıp diğer eve ilerlemeye başladık. Diğer ev sandığımızın aksine boştu. Girişte eski tarzda bir divan vardı. İlerleyip mutfağa baktığımda gördüğüm bomba düzeneğiyle “Bomba!” diyerek bağırdım. Girdiğimiz gibi evden geri çıktık. Patlayan ev eminim bizi uzaktan izleyen küpelinin sırıtmasına vesile olmuştu.

Dağa çıkmaya başladık. Tim ile beraber ilerliyorduk. Karşımıza çıkan teröristleri indiriyorduk. Fatih sırasını bozduğunda Murat hemen Fatih’i uyardı. “Yer belirlendi mi?” Hakan soruma anında “Belirlendi komutanım az önce aldık bilgisini. Hava harekatı için onay bekliyoruz.” Diyerek yanıtlamıştı. Belirlenen konuma doğru ilerlemeye başladığımızda bulduğumuz mağaraya baktığımda buradaki baskında timim zarar görürdü. Fatih’ten telsizi istediğimde hızlıca telsizi getirdi. Kayaların arkasına mevzilendiğimizde tim benden onay bekliyordu.

“Avcı konuşuyor. Cehennem duyuyor musun?”

“Cehennem dinlemede.”

“Bulunduğumuz konum kara harekatına elverişli değil savaşan şahinlerden destek bekliyorum.”

“Hava komutanlığı ile görüşeceğim. Bekleme de kal avcı.” Telsizi kenara koyup silahımın dürbününden etrafı kontrol ettim. Kırk kişi dışarıda var. Mağaranın içini görmüyorum. Küpeli mağaranın içinden çıktığında kafasına sıkmamak için kendimi zor tuttum. Emir gelmeden hareket etmemem gerekiyordu. Telsizden gelen cızırtılarla telsize döndüm.

“Avcı dinlemede.”

“Avcı, Atmaca filodan atmaca üç, Asi sahalarda. Takriben 10 dakika içinde belirtilen konuma ulaşırım.”

“Anlaşıldı cehennem.” Telsizi kenara koyduğumda kulaklığımdaki telsize odaklandım. Yaklaşık on dakika sonra üstümüzden geçen jet ve mağara yakınlarına yapılan atışla Asi’nin yetiştiğini anladım. Kulaklığımdan gelen ses ile gülmeden edemedim. “Ben olmadan bir şey yapamıyor musunuz siz? Ne güzel Barut yüzbaşı ile sohbet ediyorduk.”

“Küpeliyi öldürelim sohbetinize katılacağım Asi.”

“Komutanım hala rütbe sınırları içindeyken size sövmek istemiyorum. Bu arada milli istihbarat küpeliyi canlı istiyor. Küpeli özel kuvvetler ve hava kuvvetlerinin ortak operasyonu sonucu iki şanlı bayrağın arasında poz verecekmiş.”

“Elimden geleni yaparım.” Defin resmi telsiz hattına geçtiğinde gereken bilgiyi vermesini bekledim. “Poyraz timi, atmaca üç konuşuyor. Belirtilen konumdaki düşman hedefleri temizlendi. Savaşan şahinler daima hazır ve görevinin başındadır.”

“Ellerine sağlık atmaca üç.” Defin havada süzülerek geri dönmeye başladığında poyraz da benimle beraber mağaraya inmeye başladık. Küpelinin canlı olup olmadığına bakmak için ilerlemek zorundaydım. Mağaraya inerken küpelinin mağaradan kaçtığını gördüm. Peşinden koşmaya başladığımda Hakan ve Uğur’da hızlandı. Diğerleri mağaradaki terör unsurlarını hallediyordu.

Küpeliye hiç düşünmeden sıktığımda artık canlı yakalamayı boş verdim. Sırtına yediği kurşunla durup arkasını dönmüştü. Eli silahına gittiğinde kendimi haklı çıkarmak için silahını çıkarmasına vakit tanıdım. Tetiği çekmesine fırsat vermeden tekrar sıktığımda küpeli yutkundu. Küpeli bir süreden sonra inatla tetiği çekmeye çalışıyordu. Tekrardan sıktım küpeli dizlerinin üstüne düşmüştü. Timim benim arkama geldiğinde Hakan gelenleri durdurdu. Kimse beni durdurmayacaktı. Komple yere düştüğünde iyice yaklaşıp “Ben senle savaşmadım ama sen benim kanımı istedin. Benim kanım pahalıdır küpeli.” Son kurşunu da sıktığımda küpelinin sonu gelmişti. Küpeli çoktan son nefesini verdi.

“Avcı konuşuyor.”

“Cehennem dinlemede.”

“Küpeli kod adlı terörist Necla Diri, ölü olarak ele geçirildi.”

Bugün bu dağlarda nice askerimize kurşun sıkan Küpeli kod adlı terörist bir Türk askerin silahından çıkan dört kurşun ile öldü. Başta Sarı hoca olmak üzere bütün şehitlerimiz rahat uyuyabilir. Sıra Miro'da..

Bölüm sonu

Arkadaşlar umarım sevmişsinizdir. Hepinizin yorumlarını okumaktayım yazın yaa :)

Diğer bölümde görüşmek üzere, iyi okumalar :)

İnstagram; elbruz_blackpearln
Tiktok; elbruz.blackpearln

Bölüm : 20.12.2024 14:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...