21. Bölüm

🩺Elbruz 21. Bölüm🩺

Neris
blackpearln


21. Bölüm Şüpheli hisler

“Küpeli kod adlı terörist Necla Diri, ölü olarak ele geçirildi.”


“Anlaşıldı. Buluşma noktasına ilerleyin.” Küpelinin leşinin fotoğrafları çekildikten sonra helikoptere ilerlemeye başladık. Üçüncü güne kalmadan küpeliyi öldürmeyi başarmıştık. Bu bizim için olması gereken bir şeydi ama timin biraz şımarmasında bir sorun görmüyorum. Helikoptere bindiğimizde timin neşesi üstündeydi. “Komutanım haber ne kadar hızlı yayılır?”

“İddiaya varım üç saat.” Taner, Hakan'ın sorusunu yanıtlamıştı. Fatih hemen “İki saat.” Diyerek sayıyı düşürdü.

“Şu an bile ulaşmış olabilir.” dedi Murat. Silahıma yaslanıp güldüm. “Şimdi öğrenmeseler bile yarın tüm dünya duyacak. O yüzden dert etmeyi bırakın ve zaferin tadını çıkarın. Daha önümüzde Kulaksız var.” Bütün bu konuşmayı bitirdim. Karargaha dönüğümüzde üniformamı değiştirmeden poyraza döndüm. “İstirahat et.” Beremi alıp karargahtan çıktım.

İlk işim Defne’yi görmekti. Kokusu burnumda tütüyor. Konya'da hep göğsümde uyurken bağımlılık yapmıştı zalimin kızı. Bileğimdeki saate baktım. Saat çoktan gece yarısını geçmişti. Bugün nöbeti de yok. Kardeşinin de onda olduğunu düşünecek olursam eğer ışıkları yanmıyorsa onu rahatsız etmeyeceğim. Belki Defin uyumuyorsa kapıyı açıp Defne'yi görmeme yardım ederdi. Telefonumu çıkarıp Defne’yi aradım. Hızlıca yanıtlandı ve o özlediğim ses kulaklarıma doldu. “Komutan? Geldin mi görevden?”



Onun sesindeki endişe tınısı bile beni güldürmeye yetti doğrusu. “Geldim doktor. Müsaitsen dışarı çıkalım mı? Bir tatlıcı buldum oraya gidelim.” Telefondan gelen hışırtılar Defne’nin hızlıca hazırlanmaya gittiğini gösteriyor. Dolabının kapağının açıldığını duydum. “Defne güzelim nolur elbise giyme. Açıldı açılmadı derdine girmeyelim hiç.”

“Rahat edemem zaten pantolon giyeceğim.” Onu beklemeye başlamadan önce eve gidip üstümü değiştirdim. Ben indikten beş dakika sonra Defne gelmişti. Üstüne giydiği haki crop ile beyaz pantolon giymişti. Oldukça güzel bir kadındı. Arabamı açtığımda Defne bindi. Bende onunla beraber binip aracı çalıştırdım. Onu götürmeyi düşündüğüm tatlıcıya sürdüğümde Defne için güzel bir şarkı açmıştım. Defne benim keyfimin yerinde olduğunun farkına varmış ve gülümsemişti.

“Keyfin yerinde bakıyorum.”

“Evet harika bir görevden geldim.”

“Söyleyecek misin peki bana?” Defne gülümseyerek sorduğunda ona söylemektense törende öğrenmesi onun için daha iyi olacaktı. “Hayır çünkü daha havalı bir şekilde öğrenmeni istiyorum. Çok değil bir gün daha bekleyeceksin doktorum.” Defne göz devirip bıkkın bir şekilde nefes verdiğinde gıcık bir şekilde güldü. Onu tatlı bir mekana getirdiğimde Defne profiterol istemişti.

Siparişi verdikten sonra Defne masaya yaslanıp bana doğru eğilmişti. “Söylesene bende seni Çanakkale’ye götüreyim mi? İster misin?” Sorusu beklemesem de fikir güzeldi. Defne'nin büyüdüğü evi, aileyi merak ediyordum. Ne kadar fikrim olsa da doğduğu evi görecek olmak beni heyecanlandırıyor. Bende onun gibi sağ kolumu masaya yasladım ve ona doğru eğildim.
“İsterim neden olmasın. Ailen poyraz timi için yapılacak yıl dönümü törenine katılacak mı?”

“Katılacaklar. Ali hepsini toplayıp gelecek. Anneme özel bir davetiye gelmiş ama askeriyeden de ayrı gelmiş. Özel davetiyenin kimden geldiğini bilmiyorlar.” Başımla onu onayladım. Davetiye hakkında bir tahminim vardı ama üstüne düşmedim. Defne’nin ailesiyle tanışacağım için gerildim. “Ailemle tanışacağın için gerilme olur mu? Yeğenlerimde gelecek. Onlara da buradan bir şeyler alalım mı?” Defne elimi tutuyordu. Yeğenleri geleceği için heyecanlıydı.

“Alalım tabii güzelim.”

“Asya ilk kez gelecek yanıma. Onlar gelmeden Asya’ya minik bir iki oyuncak almayı düşünüyorum.” Tatlıdan bir lokma aldığında onu izlemeye başladım. Yeğenlerine gerçekten değer veriyordu. Onları çok sevdiği belliydi. Defne bıcır bıcır konuşmayı seven bir kız gibi değildi. En azından tanıdığım sürede onu hiç böyle görmemiştim. “İşte annem, kardeşim, yeğenlerim ve kardeşimin eşi gelecek. Tanışmaya fırsatın olursa tanıştıracağım sizi. Kardeşim bana dünyanın en tatlı yeğenini getirdi. Kerem görmen lazım bıcır bıcır bir şey yanaklarını sıkası geliyor devamlı. Beni ne zamandır görmüyor kesin gece benimle uyumak isteyecek. Efe de küçük belki beni unutmuştur. Bilemedim unuttuysa üzülürüm büyük ihtimale.” Gülümsedim. Gerçek Defne şu an karşımda bulunan kadındı. Bıcır bıcır konuşuyordu. Bunca zamandır nasıl görmemiştim bu halini? Neden göstermemişti bana kendisini?

Yeğenleri için tatlılar aldığında onun ödemesine fırsat vermedim. “Gönül ister ki seni böyle bir sahil kenarına götüreyim ama burada sahil yok güzelim.” diyerek elini sıkıca tuttum. Elimdeki poşetleri arabanın arka koltuğuna koydum. Arabaya binmeden Defne’yi tutup arabaya yasladım. Defne gülüp belindeki elimin üstüne elini yasladı. “Olsun bir ara Çanakkale’ye gideriz. Beni o zaman sahile götürürsün, olmaz mı?” gülüp onun yanağından öptüm. “Ortalıkta böyle görünmeyelim.” Geri çekileceğimde Defne yakamdan tutup beni kendine geri çekti. “Kimin umurunda? Siktir et. Komutan ben senin doktorun değil miyim bırak da seni tedavi edeyim olmaz mı?”

“Defne’m et derim tabi ama burada olmaz. Hadi bin de seni evine bırakayım. Peşinde teröristler varken seni böyle açıkta tutmamalıyım.” Defne dışarıda rahat rahat dolaşamamanın verdiği mutsuzlukla arabaya bindi. Onun bu haline gülmeden edemedim. Peşinden arabaya binip eve sürmeye başladım. Eve sürerken elimi onun bacağına koyup okşadım. Derdim Defne’yi sakinleştirmeye çalışmaktı. “Defne’m yapma böyle güzelim. Miro denilen şerefsizi indirmeden senin canını tehlikeye atamam.”

“Off... Ömrüm boyunca babam bizi sakladı zaten. Daraldım artık Kerem.” Defne’yi anlayabiliyordum. Kuzey komutan kızlarını, ailesini korumak için hiç bir teröristin onların bilgisine ulaşmaması için her şeyi silmişti. Lojmana girdiğimizde arabayı park ettim. Defne inmeden onun kemerin çözüp onu kucağıma çektim. Defne durgun bakışlarını bana değdirmiyordu. “Çevir o mavilerini bana.” Boynuna sokulup ufak bir öpücük bıraktım. Defne inatla bakışlarını bana çevirmeyince hafif hafif emmeye başladım. Defne’den gelen minik mırıltılar boynunu dudaklarımın arasına sıkıştırdığımda biraz tutup çekiştirdim. Defne inlemişti. O gözlerini kapattığında onun kendini bana bırakması hoşuma gitmişti. Defne kendini bana bırakıp kendini geriye yaslamıştı. Kucağımdaki Defne’yi sıkıca sarıp dudaklarını aralamasını izledim. “Uyumak ister misin? Seni evimde ağırlayabilir miyim?”

Defne soruma gülüp bana döndü. Dudaklarını benim dudaklarıma sürterken “Adımı mı çıkaracaksın komutan? Evine atıp duruyorsun beni?” dedi. Onun dudaklarını dudaklarımda hissetmek beni gülümsetmişti. Defne’nin bana bu kadar yakın olması hoşuma gidiyordu. “Seni evime kaç kez attım doktor. Adını çıkarmak isteseydim yatağımdan çıkarmazdım seni.” Defne sanki kucağımda sarhoşmuş gibi gülüyordu. “Defne eğer kucağımda askerlere rezil olmak istemiyorsan kucağımdan in ve evime geçelim.” Aksine kucağımdan kalkmadan daha da yayıldı.

“Defne beni zorlama.”

“Zorlarsam ne yaparsın?” Rahatsızmış gibi kımıldandığında hafifçe inledim. Defne’yi belinden tutup sabitledim. Onun telefonu çalmaya başladığında kardeşinin aradığını gördüğümde aramayı yanıtlamasını bekledim. Defne aramayı yanıtlarken ben onun telefonla konuşmasını umursamadan bacaklarını okşamaya başladım. “Tamam geliyorum eve.” Telefonu kapattığında bakışlarım onu buldu. Kucağımdan kalkarken yanlış anlaşılma durumunu umursamadan benim tarafımdan indi. “Annemler uçağa binmişler sabaha karşı burada olurlar. Defin eve gelmemi istedi.” Sıkıntılı bir şekilde nefes aldım. Defne benim rahatsızlığımı anlamış halime gülüyordu.

“Gül sen gül. Bunun bütün hıncını alacağım senden.”

“Bende sana deli oluyorum komutan.” Arka koltuktaki tatlıyı da alıp yanağımdan öptüğü gibi evine koşmuştu. Arkasından onun haline gülerken başımı sağa sola salladım.

🩺
Arabanın içinde uyukluyorduk. Eve zaten gece iki gibi girmiştim ve üç saat anca uyumuştum. Şimdi ise annemleri almak için arabayla havaalanına gelmiştik. Defin termosa doldurduğu kahvesinden bir yudum aldığında ona döndüm. “Arabaya sığacak mıyız?”

“Ali öne geçer. Sende arkaya işte tamam.” Haklıydı. Kerem evde uyurken ben burada ailemi bekliyordum. Defin’in telefonu çaldığında annemin aradığını gördüm. Demek ki inmişlerdi. Arabadan indiğimiz gibi gelen yolcu çıkışında annemler görünmüştü. Defin etrafı kontrol ederken onun bu hallerine babamdan alışıktım. Artık birde Kerem vardı. Asker kızıyken birde asker yari olmuştuk iyi mi? Defin’in bir eli belindeki silahındaydı. Onu umursamadan anneme sarıldığımda beni oldukça özlemiş olduğu belliydi. Sıkı sıkı sarıyordu beni. “Anne kemiklerimi kıracaksın.”

“Sus sıpa seni. Ne zamandır görmüyorum bırak da rahat rahat sarılayım.” Defin araya girip annemle beni ayırdı. Ortalıkta fazla durmak istemiyordu. Güneş gözlüğüyle gözlerini saklamıştı. Zaten benden bir tık heybetli vücuduyla hiç de ikizim gibi durmuyordu. Pardon üçüzüm.

“Anne eve gidince sarılırsınız. Ortalıkta fazla görünmeyelim. Güvenliğiniz için.” diyerek annemi arabaya ilerletmeye başladı. Ali de güvenlik kelimesini duyduğu anda belindeki silahına doğru hareketlenmişti. Miro gibi bir gerçeklik varken annemleri buraya getirmek ne kadar mantıklı bir hamleydi bilemiyorum ama annem özel bir davetiye almıştı ve katılmak istiyorum diye tutturmuştu. Annemlerle arkaya bindiğimizde Ali de bagaja valizleri koymuştu. Asya’yı kucağıma aldığımda hızlıca yanağımdan öpmüştü. “Özleştik değil mi teyzem?”

“Eveet. Bak teyze artık tamamiyle konuşabiliyorum.” Asya en sonunda söyleyemediği harfleri de söyleyebilecek kadar büyümüştü. “Aferin sana kuzum kocaman olmuş benim prensesim.” Denef’e baktığımda kızının büyüdüğü gerçeğiyle gün gün yüzleşiyordu.

“Sana harika tatlılar aldık Defin teyzenle.” Defin aynadan bakıp bu dediğime manidar şekilde gülmüştü. Doğrusunu bir tek biz biliyorduk. Asya heyecanla ellerini çırpmıştı. Defin lojmanın güvenliğine geldiğinde durmuş bütün kimlikleri toplayıp kayıtlar için askere vermişti. “Sen burada mı kalıyorsun teyze?”

“Evet burada kalıyorum.” İçeri girip arabayı park ettiğinde hepimiz arabadan indik. Ben Asya’nın elini tutuyordum. Hemen evimin yanındaki binadan Kerem çıktığında ona bakıp gülümsedim. Annemler Defin’in ilerletmesiyle apartmana girdiklerinde ben Asya’yı kucağıma almıştım. “Ailen gelmiş bakıyorum. Merhaba ufaklık.” Asya’nın elinden öptüğünde Asya karşısındaki üniformalı Kerem’e bakıyordu.

“Kim bu teyze?” Gözlerimi Kerem'e çevirdiğimde arkadaş canlısı bir gülümseme ile Asya'ya bakıyordu. “Bu benim komşum. Burada asker." Kerem'e döndüm. "İlk kez üniformalı birini görüyor. Dedesini pek hatırlamıyordur.”

“O zaman tanışalım güzel bayan.” diyerek Asya’nın elini öptü. “Ben Elbruz Kerem Kurt, senin adın ne?” Asya elini öpen Kerem’e bakıyordu. Bende araya girip Asya’yı hafifçe zıplatarak uyardım. “Tatlım abi ismini sordu. Ne yapıyorduk?” Asya anında bana bakıp Kerem’e döndü. “Asya Akdoğan. Sen dedemden büyük müsün?” Asya’nın sorusu ikimizi de gülümsetmişti. Kerem biraz daha eğilip başı eğik duran yeğenimin yüzünü görmeye çalıştı. Göğsündeki yıldızları gösterip açıklamaya başladı. “Ben dedenden büyük değilim. Bak bende üç yıldız var. Dedende iki yıldız bir de böyle küçük bir ek daha var.” Asya, Kerem’in üstündeki yıldızlara dokundu. “Murat eniştemin üniforması niye böyle değildi? Yada Defin teyzemin?”

“Çünkü onlar farklı bir bölümde bebeğim. Hadi artık eve geçelim. Sende dinlen biraz.” Kerem’e baktığımda Asya’yı izliyordu. Kerem yanağımdan öptüğünde gözlerim büyükçe açtım. Asya bunu görmemişti. Kerem Asya’nın da elini öpüp arabasına bindi. Bugün tören vardı. Kerem’in hazırlık için gittiğini biliyordum. Asya ile birlikte eve girdiğimizde herkes hazırladığımız masanın başına geçmişti. Defin Asya’yı benden alıp kucağına oturttu.

“Kahvaltıdan sonra biraz uyuyun. Sonra hazırlanır tören için alaya geçeriz.” Annemler bizi onayladı. Denef bir yandan Efe’ye mamayı yedirirken bir yandan da tabağındaki salatalıkları yiyordu. “Ali bu sana benziyor ya. Kocaman olmuş maşallah.” Efe’nin yanağını sıkıp dudaklarımı büzdüm. Ali yemeğini yerken Efe’ye gülümseyip “Doğan büyüyor.” demişti.

“Hatta Denef’e diyorum ki bir tane daha yapmalıyız.” Denef yediği salatalık boğazında kalırken Ali boş bulunarak ne dediğinin farkına varmıştı. Denef’in sırtına vururken güldüm. Ali yutkunup hiç bir şey dememiş gibi yemeğine odaklanmıştı. Efe annesinin önündeki mama tabağına elini daldırıp ağzına götürdü. Kahvaltı bittikten sonra annemler dinlenmek için dağıldıklarında Defin’le ben de ortalığı toparladık.

İki saat sonra sessizce odamdan aldığım kıyafetlerimi duş aldıktan sonra giydim. Gömleğimi düzeltip kemerimi taktım. Aynanın karşısında saçlarımı dalgalandırdım. Makyajımı yaptığımda banyodan çıktım. Defin üniformasını giymişti. Saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. Denef benim odamda Asya’yı giydiriyordu. Odama girip yatağın ucundaki Efe’nin kıyafetlerini alıp yatağa oturdum. Yeni uyanan Efe’yi giydirmeye başladım. Annem misafir odasında hazırlanmıştı. Efe’nin üstünü düzeltip saçlarını taradım.

“Benim yakışıklım hazırlanmış. Çok da yakışıklı olmuş.” Efe boynuma sıkıca tutunup etrafa bakmaya başlamıştı. Defin evin içinde “Hadi hazırsanız çıkalım.” diye bağırmaya başlamıştı. Babama benziyordu. Hepimiz kapının önüne geldiğimizde topuklularımı giydim. Efe’nin ayakkabılarını elime alıp apartmandan çıktık. Arabaya bindiğimixde direksiyonda Defin vardı. Yan tarafında Ali, hepimiz arkadaydık. Denef kucağındaki Asya'nın saçlarını düzeltiyordu. Ben de kucağımdaki Efe'nin ayakkabılarını giydirmeye başladım.

Hep beraber karargaha geldiğimizde güvenlik önlemleri had safhadaydı. Arabayla girip park ettikten sonra Defin Ali’yle beraber önden inmişlerdi. Etrafı kontrol ediyorlardı. Alayın girişinde bütün heybetiyle Albay Mevlüt görünüyordu. Albay Mevlüt annemi karşılamak için aşağıya inmişti. Arabanın kapısını açıp aşağı indim. Asya’nın elini tutarak arabadan indirdim. Efe çoktan annesinin kucağına geçmişti.

“Hoş geldiniz.” Mevlüt albay anneme elini uzattı. Annem giydiği takımını düzeltip elini sıktı. “Hoş bulduk albayım. Nasılsınız?” Annem albayla konuşurken bende onları izliyordum. Defin ve Ali etrafı kontrol ederek duruyorlardı. “Çok şükür vatan görevi, siz nasılsınız?”

“İyiyim. Daha da iyi olacağım inşallah.” Annem elini çekip hemen yanındaki bize döndü. "Kızım Denef. Torunlarım Efe ve Asya. Damadım Ali. Defne ve Defin'i zaten tanıyorsunuz." Albay annemi onaylayıp elini kaldırdı ve içeriyi gösterdi. Annem yürümeye başladığında albay da yanında eşlik etmeye başladı. Arkalarında yürürken Denef’e etrafı göstermeye başladım. “Genelde burada görev alıyorum. Haftanın çoğu burada geçiyor.”

“Şehir eskiden çok sıkıntılıymış. Hala öyle mi?" Denef'in sorusu ile yutkundum. Kaşlarımı çatıp “Hayır, daha doğrusu bana denk gelmedi.” dedim. Denef kucağındaki Efe'yle beraber bana döndü. İkisine baktığımda ikisinin de mimiklerinin bana inanmadığını belli eder gibi bakıyorlardı. Denef resmen Ali'yle kendisinin karışımını dünyaya getirmişti. “Yalan söyleme. Başına gelmeyen kalmamış.” Efe elini ağzına götürmüş etrafa bakıyordu. Efe’nin elini tutup öptüm. “Oğlum teyzende yapsın mı bir kardeş sana.”

“Denef saçma sapan konuşma. Hem bence Ali istiyor senden. Sen yap.” Denef göz devirip ilerlemeye devam etti. Ali arkamızdan geliyordu. Denef, Efe'nin elini tutup ağzından çekti. “Ben iki tane ile sıramı savdım. Siz yapın artık.” Tören için ayarlanan sandalyelere sırayla oturduğumuzda eski poyraz timinin aile bireyleri de gelmişti. Annem hepsiyle tek tek konuşup görüştü. Poyraz timinin heybetli askerlerinin, heybetli komutanı Kuzey Mutlu'nun eşi Deniz Mutlu. "Burada olmak ona iyi geldi sanki." Başımla Denef'i onayladım. Burada olduğumuz günler aklına gelmiş olmalıydı. Annem oldukça sakin görünüyordu. En son yerine geçip oturdu.Albay yavaş yavaş gelip kürsüde yerini almıştı.

“Hoş geldiniz. Poyraz timinin kurucusunun ailesi ve timinin diğer bireylerinin aileleri. Bugün burada bu dağlarda şu an teröristlere korku salan poyraz timinin tahmini yirminci yıl dönümünü anacağız.”

Annem sessizce iç çekti. Babamı anmak ona iyi gelmiyordu. Hala öldüğüne alışamamıştı. Albay konuşurken annem sessizce dinliyordu. Asya'nın eteğini düzeltirken köşede gördüğüm Kerem ile ona bakıp gülümsedim. Kerem bordo beresi ile dimdik duruyordu. Bu törende Kerem’in bana bir sürprizi olduğunu söylemişti. Onun sürprizini merakla bekliyordum. Efe’yi kucağıma alıp hoplatmaya başladım. Defin bizim yanımızda değildi.

“Deniz hanım, size bir sürprizim var. Lütfen buyrun.” Albay annemi çağırdığında annem kalktı. Mevlüt albay anneme gülümsedi. “Kuzey’i iyi hatırlarım. Şimdi ise Kuzey’in ölümünden sonra bile peşinizde olanlar var. Bu size Kuzey ve ilk poyraz timine, şuan dağları titreten poyraz timinden bir hediye.” Basın yayına geçtiğinde annemi kadraja almadan çekim yapmaya başladılar. Poyraz timi ise Kerem’in önderliğinde kadraja girmeyecek şekilde kenara sıralandılar. “Aziz milletimizi, özellikle şehit ve gazi ailelerini yakından ilgilendiren bir haberi sizlerle paylaşmak için burdayım. Bölücü terör örgütü mensuplarından biri olan küpeli kod adlı terörist, Özel kuvvetler ve Hava kuvvetlerimizin ortak operasyonu ile yok edilmiştir. Bu önemli haber kuruluşunun yirminci yılında poyraz timinden kurucu ailelerine ve devletimize bir armağandır.”

Küpeli ölmüş müydü? Aldığım haberle bakışlarımı albaydan çekip hemen poyraz timine döndüm. Elbruz gözlerimin içine bakarken güldü. Gülümsedim, Kerem'in bahsettiği hediye buydu demek ki. Bakışlarımı anneme çevirdiğimde annemin gözlerinin dolduğunu gördüm. Annemin bakışları bir noktaya odaklanmıştı. Kaşlarımı çatıp bakışlarımı annemin baktığı yere döndüm. Şapkalı biri vardı. Siyah kabanıyla siyah şapkasını ve postallarıyla tanımadığım biriyken bana neden bu kadar tanıdık geliyordu bilmiyorum ama annem ağlayarak aşağı inmiş ve o kabanlı adama doğru ilerlemeye başladı. Ali hızlıca kalkıp annemi tuttu. Annem sayıklıyordu. O adama dönüp baktığımda yer değiştirdiğini görmüştüm. Efe’yi Denef'in kucağına bırakıp kalktım. O kabanlı adama doğru ilerlemeye başladım.

"Hey sen!" Ben adama yaklaşırken askerlerden biri araya girip elindeki çiçek buketini bana tutuşturdu. Üzerinde annemin adı yazıyordu. Tekrardan adama baktığımda adamı gözden kaybettim. Hızlıca annemin yanına geri döndüm. Anneme çiçeği verdiğimde üstündeki notu okudu. Annemin yüzündeki buruk gülümseme annem için endişelenmeme neden oldu. Önünde diz çöküp aşağıdan anneme bakmaya başladım “Anne iyi misin?” Annem sessiz sessiz ağlıyordu. Onu hiç böyle görmek istemiyorum. “Kuzey yaşıyor değil mi?” Annemin sorusuyla gözlerimi kapattım. Annem hala bu yükü kaldıramamıştı. Elini tutup öptüm. “Annem keşke gerçek olsa bu dediğin ama yapabilecek bir şey yok.” Omzuma dokunan Kerem’e baktığımda bana bir tuhaf baktığını fark ettim. Sanki benden bir şey saklıyormuş gibi, sanki söylerse daha kötü olurmuş gibi...

“Kuzeyden geldi bu çiçekler... Ondan geldi eminim. Onu hissettim. O buradaydı!” Annemin yükselen sesi, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Tuhaf bir hissin benim de içimi kapladığı doğruydu ama mezarlığına devamlı gittiğimiz adamın yaşıyor olduğu gerçeği korkutucuydu. Düşüncesi bile kötüydü. Fatih hızlıca anneme su getirmişti. Fatih’in getirdiği suyu anneme yavaş yavaş içirdim. “Daha iyi misin anne?” Denef Asya’yı yanındaki sandalyeye oturttuğu gibi annemle ilgilenmeye başlamıştı. “Hissettim Defne. Onu burada hissettim. Denef sen Ali’ye bir şey olsa hissetmez misin? Defin de hissetti. Hatırlasana.” Sakinleştirmeye çalışıyorduk. Açık konuşmak gerekirse şu anda burada olduğu için pişmandım. Annem kötüleşmişti. Travması tetiklenmişti. Keşke buraya gelmesine izin vermeseydim. Annemi Ali ve Kerem’in yardımıyla revire aldık. Kerem annemi yavaşça sedyeye yatırdı. Ali annemin botlarını çıkarırken bende şırıngayı alıp sakinleştiriciyle doldurdum. Anneme bir sakinleştirici yapıp uyumasını bekledim. Elindeki çiçeği bırakmamıştı. Kendimi koltuğa bıraktığımda annemin haline daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım.
🩺

Postallarımdan ses çıkarmamaya çalışarak revire girdim. Defne başını masaya gömmüş ağlıyordu. Annesine verdiği sakinleştirici ile annesi uyuyordu. Defne’nin yanına yaklaşıp omzuna dokundum. “İyi misin güzelim?” Defne başını kaldırıp saçlarını geriye ittiğinde onun başından öptüm. Gözleri ve burnunun ucu şimdiden kızarmıştı. Yavaşça kalkmasını sağlayıp belini sardım. Defne anında kendini bana bırakıp sarmama izin vermişti. “Gel biraz dinlenelim hm? Hayattan belli bir süre uzaklaşmak iyi gelir sana.” Defne başını göğsüme yaslamıştı. Annesini söyleyeceğini bildiğim için Defin’i annesinin yanına gelmesini söylemiştim. Belini sardığım Defne’yi bacaklarının altından kavrayıp kucağıma aldım. Defne içli içli ağlıyordu. Boynuma doladığı kollarına gülümsedim. Sol kolumu kalçasının altına sabitledim. Askeriyede olmayı umursamadan hızlıca onu odama götürdüm.

Odama girdiğimde masamın sandalyesini çekip oturdum. Defne’yi göğsüme yatırıp ağlamasına izin verdim. Günde belki de kaç kişiyi kurtaran doktor şu anda kocaman cüssemin içinde kaybolurken kucağımda ağlıyor. Saçlarını okşayıp sakinleşmesi için sabırla bekledim. “Bir süre hiç bir şeyi düşünme ve ağla.” Defne içini çekiyordu. Saçlarını bırakıp yanağını okşadım. Belimde hissettiğim eller ile gülümsedim. Her ne olursa olsun Defne bende dinleniyordu. Başından saçlarına bir öpücük kondurdum.

“Annem hasta.” Sesi titriyordu. Annesine değer verdiği belliydi. “Riskli demişti amcam. Üzüntü ona iyi gelmiyormuş.” Saçlarını okşamaya devam ediyordum. Onun kalçasının altından biraz zıplatıp tekrardan kucağımda sabitledim. “Babamın ölümünü kaldıramadı. Çok ani oldu ve her yerde babamı arıyor. Keşke babam hayatta olsaydı.” Yutkundum. Diyebileceğim tek bir söz yoktu. Ne diyebilirdim ki babasını araması çok normaldi. Daha yeni kaybetmişti. Babasının ardından annesinin hastalanmış olması da Defne’nin gardını düşürmesi normal bir insanın vermesi gereken bir tepkiydi. Çoğu şeyi içine atmıştı. “Kerem çok yoruldum.” Saçlarının arasına burnumu dayayıp kokusunu içime çektim. “Hani düşünmüyorduk doktor. Kucağımda oluşuna odaklan ve biraz dinlen hadi sevgilim.” Giydiği krem ceketini çıkarıp daha da rahatlamasını sağladım. Göğsümdeki başını kaldırıp omzuma yaslamıştı. Sırtını sıvazlayıp uyumasını bekledim.

Bir saat kadar hiç kımıldamadan onun uyumasına izin verdim. Sessiz kaldığımda sırtını sıvazlayıp saçlarını okşadım. Odamın kapısı çalındığında sessizce gelmesine izin verdim. Defne’nin kardeşi gelmişti. “Ben kardeşimin burda olduğunu duyunca...” Kardeşine gülümseyip oturması için koltuğu gösterdim. “O iyi mi?” Sorusuna ne cevap vereceğimi bilemedim. “Sanırım iyi, zor sakinleşti ama şimdi uyuyor.” Denef sakince gülümsediğinde ilk andan itibaren beni bildiğini anlamıştım. Konuşmak için beklediğini anladım. Çekiniyordu. “Sormak istediğin nedir?” Denef anında bana dönüp “Ne zamandır birliktesiniz?” diye sordu. Onun bu hali beni gülümsetirken omuzumda uyuyan doktorum rahatsız olmasın diyerek gülmemi bastırmaya çalıştım. “İki aydır diyebilirim.”

“Defne’yi mutlu et olur mu? Hoş etmeye başlamışsın ama hep mutlu et.” Denef’i anladığımı belli edecek şekilde başımla onayladım. “Annem uyandı. Defin birazdan eve geçeriz diyordu. Onun için gelmiştim.” Sessiz konuşuyordu. Defne’yi uyandırmaya kıyamasam da mecburen onu uyandıracaktım. “Defne’yi uyandıracağım.” Denef beni onaylayarak ayağa kalktı. Odamdan çıkarken kapıyı kapatmayı da unutmamıştı. Defne’nin boynundan öptüm. Minik minik kımıldanmaları beni gülümsetmişti. Huzurluydu ve uyanmak istemiyordu belli ki. İyice sarıldı bana. Kulağına yanaşıp fısıldadım.

“Defne’m hadi bak annen uyanmış.” Defne’yi sıkıca tuttum. Başından öpüp kalkması için elimden geleni yaptım. O uyandığında omzumdan kalktı. Saçlarını onun gözünün önünden çekip gözlerine baktım. “Dinlenebildin mi güzelim?” gülümsedim. Defne’nin ağlamaktan gözleri şişmişti. Büyük ihtimalle başı da ağrıyacak. Defne kucağımdan kalkmak istemiyordu belli ki. Onu kucağımdan indirmeden lavaboya götürdüm ve yüzünü yıkadım. Defne o uykulu haliyle tekrardan başını omzuma yaslamıştı. Uykusu açıldığında annesinin uyandığını ve eve geçeceklerini söyledim.

Odadan çıkarken tekrar bana dönüp dudaklarını dudaklarıma bastırdı. “Beni dinlendirdiğin için teşekkür ederim sevgilim.” Ona gülümseyip bende dudaklarımı onun dudaklarına bastırdım. Çekildiğimde kulağına yaklaşıp “Eğer şimdi gitmezsen seni evime kapatırım Defne.” dedim. Eğer tanıdığım Defne’yse bunun altında kalmazdı.

“Annemler gitsin beni evine kapattığın anı sabırsızlıkla bekliyorum komutan.” Tamda tahmin ettiğim gibi altta kalmamıştı. Defne gülerek odamdan çıktığında arkasından bakıp güldüm.

Üç gün sonra hastanede doktorumu ziyarete giderken ona ve kendime yemek yaptırmıştım. Defne’nin ailesi törenden sonra bir gün daha burada kalmıştı ardından da Çanakkale’ye dönmüşlerdi. Hastaneye geldiğimde elimdeki poşetleri sallayarak Defne’nin odasına daldım. Oda boştu. Defne’nin bir hastayla ilgilendiğini düşünüp masanın üstüne yemeği bıraktım. Beremi düzeltip odadan çıktım.

Tam odanın çıktığımda kapıyı kapattım. "Doktor hanım yoktur?" Arkamda duyduğum ses ile arkama döndüm. Benden kısa bıyıklı bir adamı gördüğümde adama dikkatle bakmaya başladım. Haki bir düz pantolon giymişti. İçinde giydiği kazağı ve üstündeki montuyla duruyordu. Ellerini arkasına yaslayıp bana bakıyordu.

"Yok. Bugün hastanede olmayacak kendileri sanırım." Ellerimi kemerime yaslayıp adamla göz teması kurmaya devam ettim. Defne’ye gelen hastaların ne çeşit tipler olduğunu görmek biraz olsun iyi olabilirdi. "Heyırlısı. Heyırdır sizin de mi doktorluk işiniz var komutan?" Adamın sorusuna düzgün bir şekilde cevap verdim.

"Yok. Benim öyle bir işim yok."

"Görevdeyiz heral?" Tek kaşımı kaldırıp sorduğu saçma soruyu geçiştirme kararı aldım. "Onun gibi bir şey."

"Yav bende çok arzu ettim, çok istedim ama bi türlü nasip olmadı anam." Durup dururken dediği bu cümle beni ayar etmeye yetmişti. Kaşlarım çatıkken onu dinlemeye devam ettim.

"Anlamadım?"

"Yani sizi böyle üniformalı görünce bende böyle hani üniformalı tüfekli bişi olayım dedim ama olmadı. Kısmet değilmiş. Okuyamadık, edemedik. Neyse canım bende size derdimi anlatacak degilim ya."

"Bence de doktor hanım geldiğinde ona anlatırsınız." diyerek arkamı döndüm. Tam gidecektim ki ne tip olduğu belli olmayan adam konuşmaya devam etti.

"Ha doktor hanım ha nişanlısı?" Durup arkamı döndüğümde adam bana dik dik bakıyordu. Nişanlı değildik belki ama dedikodu böyle yayılmıştı bile. Asıl sorun şu, ne ara karşımıza geçip böyle konuşacakları kadar yayılmıştı bu dedikodu.

"Nereden biliyorsunuz?"

"Ben şey canım vıiy yav bilmeyen mi var komutanım, dillere destan maşallah. Mutluluklar dilerem. Ne güzel, ne güzel." dediklerini dinlerken bakışlarımı üstünde dolaştırdım. Kulağındaki yara izi dikkat çekiciydi. Altan’ın bahsettiği yeni doktoru gördüğümde Defne’yi sormak için seslenmeye karar verdim. Neydi adı? Serhat? Servet? Sinan? Hah Serdar.

“Serdar!” Seslenmem ile önce durdu ve seslenen kim diyerek etrafına baktı. Beni gördüğünde “Gelsene.” diyerek yanıma çağırdım. “Doktor nerede?”

“Acilde olabilir.” Yanımızdaki adam elini uzatıp bana döndü. “Neyse bana da müsaade tanıştığımıza memnun oldum komutan, çok memnun oldum haa.” Uzattığı eli sıkarken daha adını öğrenmediğimi hatırladım ama umursamadan adamı geçiştirdim. “Gerçi pek tanışmadık ama olsun.”

“Bi gün tanışırız, kaynaşırız, kucaklaşırız. Bi gün hepsi olur. Ne demişler dağ dağa kavuşmaaz, insan insana kavuşur komutan.” Arkasını dönüp ilerleyeceğinde “Geçmiş olsun.” diyerek durdurdum.

“He?” Adam durduğu gibi sessizce arkasını dönüp bana bakmıştı. Başımı hafifçe kaldırıp “Kulak.” dedim. Eli anında kulağına gitmişti. Şüpheli davranıyordu ve bu benim dikkatimi çekmişti. “Hee. Sığır tepti. Adı üstünde sığır.” Serdar’ı gösterip “Eğer doktor istiyorsanız Serdar ilgilenebilir.” dedim.

“He yok. Doktorum eyidir. Başkasını istemem.” Hızlı adımlarla uzaklaştı. Bu herifi bir şekilde araştırmam gerekiyordu. İçime sinmeyen bir şey var ve dikkatli olmam gerekiyor. Üstelik sevgilimle dedikodularımız nişanlı boyutuna ulaşmışken ona zarar gelsin istemem. Yoksa ona ne yanıt veririm...

Bölüm sonu.

Millet sizin affınıza sığınmak istiyorum. Bu bölüm dün gelmeliydi ama anca yetiştirebildim kusura bakmayın. Bu haftadan sonra belki diğer hafta da bölüm gelebilir ama sonra iki hafta bir ara vermek zorundayım. Finallerim olacak ve ders çalışmam gerekiyor. Umarım bölümü sevmişsinizdir.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

İnstagram: elbruz_blackpearln
Tiktok: elbruz.blackpearln


Bölüm : 28.12.2024 18:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...