24. Bölüm
Yeni bir başlangıç yaptığımız yanılgısına sımsıkı sarılmışızdır. Sonra asla pes etmeyen gerçeklik bütün gücüyle üstümüze çöker. Ve tam olarak bu evredeydim. İçinde bulunduğum karanlık düşünceler aklımın ve zihnimin boş kaldığı her an üstüme üstüme geliyordu ve ben bu düşüncelerin esiri olan göğsümdeki yükü atamıyorum. Çırpınıyorum, çok deniyorum ama bir türlü başaramıyorum. Uykumda bile rahat yoktu mesela.
Doğum günümde önüme gelen video ile Kerem’in beklediği gibi bir tepki vermemiştim. Babamın işkence görüntülerini bile gülümseyerek izlemiştim. Babamı kaybetmenin verdiği hüzün onu o halde görmüş olmak bile insanı mutlu ediyordu. Geceyi Kerem’in göğsünde ağlayarak bitirmiştim ama bu ağlama yıllar sonra babamın bir görüntüsünün olmasıydı. Çocukluğumda hatırladığım görevden döndüğünde koştura koştura kucağına atladığım babam vardı o videoda.
“Kızlar bakın kim geldi!” Annemin aşağıdan gelen sesi oyunumuzu bölmüştü. Elimdeki yastığı kenara bırakıp odadan çıktık. Annemin bu sesini biliyorduk. Bu ses babamın geldiğini gösteriyordu. Babam gelmişti. Koşarak aşağı inmeye başladığımda kardeşlerimde peşimden geliyordu. “Babam geldi! Baba!” Defin’de benim arkamdan bağırmaya başlamıştı. Aşağı indiğimizde Damla teyzem hızlıca merdivenin önünden çekilmişti. Annem hızlıca babamın önünden çekildiğinde babam sağ dizinin üstüne çöküp kollarını açmıştı. “Baba!”
“Defne’m! Bebeklerim!”
Kendimle, düşüncelerimle başbaşa kalmamak için doğum günümdeki görüntülerden sonra hep işime odaklanmıştım. Dosyaları alıp oturduğumda derin bir nefes alıp başımı geriye attım. Kasıklarıma giren ağrıyla elimi kasıklarıma götürüp yüzümü buruşturdum. Yeşil alanda hastalarla ilgilenmiş yenisin bekliyordum. Kerem de ruh halimdeki değişimin farkındaydı ama üstüme gelmeye korkuyordu.
Odaya giren teyzeye bakıp gülümsedim. Onun ne şikayeti olduğunu anlamaya çalıştım. Odaklanamıyordum ama deniyordum. “Tansiyon ilaçlarını almamışsın teyze. Tansiyonun çok yüksek. İlaçlarını bir an önce almaya bak olur mu?” Teyzenin koluna girip çıkmasına yardım ettim. Küçük bir kız çocuğu gördüğümde yanına geçip oturdum. “Merhaba, iyi misin?” Küçük kız başını kaldırıp bana baktı. Konuşmuyordu. Neden benimle konuşmadığını bile anlamamıştım. Annesi gelip çocuğu kolundan tutarak savurdu, kendine çekti. Benimle konuşmasına sinirlenmişti. O an anladım ki bizden uzak durmaya çalışıyordu. Kadınla konuşmaya çalışacakken yanındaki adam beni tutup itti. Adamın üstüne yürüyecekken bir an için hamile olma ihtimalim aklıma geldi. Durup saçlarımı geriye ittim. Hamileysem o bebeğin sorumluluğunu almak zorundayım. Kavgaya karışamazsın Defne, mümkün olduğunca karışmamalısın.
Serdar yanıma gelip yüzüme baktı. Birkaç gündür yorgun olduğumu biliyordu. “Kızım çok yorgunsun. Git dinlen biraz.” Serdar’a gülümseyip kendi odama geçtim. Odadaki sedyeye oturup ayakkabılarımı çıkardım ve uzandım. Tavanı izlemeye başladığımda en korktuğum ana geldim. Tek başıma kafamın içindeki düşüncelerle kaldım. Beni kafamın içindeki düşüncelerden kurtaracak tek bir Allah’ın kulu yoktu.
“Babam gelmeyecek mi anne?” Defin’in sorduğu soruyu kardeşleri hep bir ağızdan Defin’i desteklemişlerdi. “Evet anne gelsin artık..” Deniz ise eşinden bir aydır haber alamıyordu ama bunu kızlarına yansıtmamak konusunda harikaydı. “Babamı istiyoruz!” Denef’in saçlarını yaparken diğerlerine bakmadan “Gelemeyecekmiş kızım ama bak papatyalarınız geldi. Babanızın yanınızda olduğunu biliyorsunuz.” Defne’nin yüzü düşmüştü. Üçü de dokunsalar ağlayacaktı. Deniz kızlarının saçına minik papatyalar yerleştirdi. Denef’in saçlarını özenle taç yapmıştı. Yerleştirdiği papatyaları düzeltti. Defin’in saçlarını örmüştü. Defne’nin saçlarını ise güzelce taramıştı.
Beyaz elbiselerini Nehir teyzeleri seçmişti. Beyaz Nehir’in gözünde üçüzlerin masumiyetini temsil ediyordu. Papatyalar ise kızların ilk doğum günlerinde babaları tarafından seçilen bir çiçekti. İlk doğum günlerinde babaları geç gelmişti elindeki papatya buketiyle. Üçüzler ise ailesinin kucağında pastaya çiçeklere uzanmıştı. Deniz, Defne’yi kucağına alıp onun saçlarını yapmaya başladı. Saçlarının bir kısmını ayırıp arkaya topladıktan sonra Defne’ye papatyadan yapılma tacını yerleştirdi. “Evet, hazır olduğunuza göre hadi bakalım aşağı inelim. Herkes sizi bekliyor.” Deniz, Defne’nin poposuna hafifçe vurmuş ve kızını kucağından indirdi. Deniz kızlarının önden inmesine müsaade etti. Kızlar en son ana kadar babalarının geleceğini düşünüyordu ama babaları gelmemişti. Dört yıldır kızlarının doğum günlerine son dakika bile yetişen Kuzey bu yıl yetişememişti. Deniz kızlarını bütün gece zor sakinleştirmişti. Yataklarında uyuyan kızlarının üstünü örtüp ışığı ve ardından kapıyı kapattı. Kızlar babalarının doğum gününü unuttuğunu düşünmüştü ama babaları o sırada dağda bir mağarada esir düşmüş vücuduna çeşitli işkenceler uygulanıyordu.
Gözlerim doldu. Elim istemsiz karnımı bulduğunda kafamın içindeki düşüncelerin tekrardan bedenimi sardığını biliyordum. Karnımdaki elim ister istemez karnımı sıkmaya başlamıştı. Acaba gerçekten hamile miydim? Eğer hamileysem annemin yaşadıklarını mı yaşayacağım? Baş ucundaki komodinde silah taşıyan bir kadın mı olacağım? Çocuğumu korumak için ya annem gibi ailesinin veya annemin yanına gidecektim ya da burada uykusuz geceler geçirecektim. Bir cesaret kalkıp çantamdaki zarfı aldım. İki gündür Denef beni zarfa bakmam konusunda darlıyordu. Neymiş hamileysem ona göre davranmalıymışım. Ama korkuyorum. Hamile olmaktan, anne olmaktan.. Korkmadığım tek konu babasının Kerem olmasıydı. Kerem dünyadaki en harika baba olacaktı. Bundan adım kadar emindim.
Zarfı açacakken Kerem odama girince irkilip zarfı arkama sakladım. Kerem bu hareketimden şüphelenmişti. Odaya girip kapıyı kapattı. “Güzelim? O elindeki ne?” Bana yaklaşıp belimi sardı. Zarfı gösterip “Kan testi yaptırmıştım. Vitamin için falan..” Siyah kotu ve siyah gömleğiyle yine harika görünüyordu. Deri ceketinin önü açıktı. Boynundaki künyesi göz önünde duruyordu. “Nasıl peki sonuçlar?”
“Henüz bakmadım.” Kerem elimden zarfı almaya çalıştığında izin vermeyip önünden kaldırdım. Kerem kaşlarını çatıp şüpheli şüpheli bana baktı. Elimden almaya çalıştığında tekrar izin vermedim. “Kerem bakarım ben sen merak etme.” Zarfı çantama atıp onu sandalyeme ittim. O oturduğunda bende onun kucağına oturdum.” Noldu yorgun musun?” Anında beni kavrayıp sıkıca tuttu. Saçlarımı yüzümden geriye ittiğinde gülümsedim. “Gece nöbeti, hiç uyumadım. Uykusuzum, huzursuzum beni uyutmayacaksan git başımdan diyebilirim.” Kerem halime güldü. Beni başımdan tutup omzuna yatırdı ve saçlarımı okşamaya başladı. Küçük bir çocuğu kucağında tutuyor gibiydi. Omzuna başımı gömüp gözlerimi kapattım. Saçlarımı okşarken diğer eliyle sırtımı sıvazlıyordu. “Kerem söylesene bir çocuğun olsa ne yaparsın?” Kerem bu sorumu beklemiyordu sanırım. Yüzüme bakabilmek için başını yasladığı koltuğumdan kaldırdığını hissettim. “Benden mutlusu olmazdı Defne. Orada herhalde sevinç çığlıkları atarım. Gönlümden sana benzeyen bir kız isterdi. Senin gibi bıcır bıcır bir kız, şimdi düşündüm de çok mutlu hissettim.” Uykulu gözlerimi açamıyorum. Biraz önce asla uyuyamamıştım ama şimdi Kerem’in sayesinde en huzurlu uykumu çekmeye hazırım.
Kerem’in kısık sesle konuştuğunu duyduğumda uyanmaya çalıştım. Gözlerimi araladığımda Kerem hareketlendiğimi hissedip saçlarımı okşadı. Geri çekilip gözlerimi ovuşturdum. “Günaydın güzelim. Dinlenebildin mi biraz?” Yüzümü elleri arasına aldığında başımla onayladım. Kerem’in kucağından kalktım. Masamın üstündeki suya uzanıp içtim. “Sana bir haberim var. Asıl gelme sebebim oydu ya seni yorgun görünce unuttum.” Kerem’in gözlerine baktığımda anlatması için bekledim. “Hakan, Ayda’ya evlenme teklifi etti ve birkaç gün içinde kız isteme yapacakmışız.” Kaşlarımı çatıp “Nasıl yani?” dedim. Tekrardan beni kucağına oturttu.
“Senden bir isteğim var, ikisi de bizim çocuklarımız ama biz bu işler nasıl olur bilmiyoruz. Ayda hevessiz görünüyor ama hevesli bir kız. Ayda’yı Mevlüt albaydan isteyeceğiz. Gerekli her şeyi Ayda ile birlikte yapmanı istiyorum. Ayda bir iki gün izinli olacak.” Kucağında oturduğum Kerem’e gülümsedim. Timinden iki kişinin evleneceği haberi hiç de şaşıracağım bir şey değildi. Daha ilk gördüğümde onların arasında bir şeyler olduğunu anlamıştım. “Yardım edeceğim. Benim evime gelirsiniz. Etrafı süsleriz, ben yemekler yaparım.” Kerem söylediklerimi onaylayarak gülümsedi. Üç gün sonra mı geleceksiniz?”
“Üç gün iyi olur, bize uyar sevgilim. Ben albayla konuşurum.” Gülümsedi. Kerem’in kucağından kalkıp suyumu komple bitirdim. “Sen bu aralar soluksun dikkat et kendine yalvarırım.”
“Merak etme. Şimdi eve geçeceğim zaten bir duşa girerim. Sonra bir şeyler ayarlarım bakarım neler yapabiliriz.” Kerem beni dudağımdan öptüğünde ona karşılık verip kollarını boynuma sardım. Belimi sıkıca sardığında beni kendine bastırdı. Telefonu çaldığında geri çekilmek zorunda kaldı. “Tamam geliyorum Uğur.” Telefonu kapattığında söverek telefonu cebine koydu. Onun saçlarıyla oynarken gülümsedim. Gitmesi gerekiyordu ama hiç gidesi yoktu. Yaklaşıp dudağından öptüm. “Sevgilim beraber çıkalım. Bende eve geçeyim.” Kerem gülümseyip beni onaylayarak tekrardan kucağına almıştı. İnmem gerekiyordu ama odadan çıkana kadar beni indirmemişti.
Odadan çıkarken beni kucağından indirip elimi sımsıkı tuttu. Hiç kimsenin görüp görmemesini umursamıyor gibiydi. Beni korumak için birilerinin gizlemesine alışmıştım ve Kerem’den de bunu beklemiştim. O ise göğsünü gere gere benim elimi tutuyordu. Beni koruyacağına olan özgüveni tamdı. O yüzden gizlemeye gram çekinmiyordu. En azından şu ana kadar hiç yapmadı bunu.. Hastaneden çıktığımızda benim elimden öpüp benim aracımın kapısını açtı. “Eve dikkatli git.” Gülümseyip onu onayladım. Arabaya bindiğimde Kerem kapıyı kapatmadan önce kemerimi takmamı bekledi. Kapıya yaslanmış beni izliyordu. Kemerimi taktığımda bana yaklaşıp dudaklarıma bir öpücük bırakmıştı. Geri çekilip kapımı kapattı.
Ben eve geçtiğimde hızlı bir duş alıp Ayda’yı aradım. “Ayda selam. Bize gelebilir misin? Beraber bir şeyler yapalım.” Odama girip üstümü giyinmeye başladım. Saçlarımı kuruturken Ayda’nın bize gelmesini bekliyordum. Saçlarım hala nemliyken kapı çalmıştı. Kapıyı açıp Ayda’yı karşıladım. “Hoş geldin gelin hanım.” Panik suratını gördüğümde haline güldüm. “Gelin hanıma alışamadım.” Kapıyı iyice açıp içeri girmesinin işaret ettim.
“Gel gir hadi hazırlıkları yapalım.” Ayda botlarını çıkarıp içeri girdi. Kapıyı kapatıp içeriyi gösterdim. Ayda içeri girip oturduğunda bende yanına oturdum. “Nasıl etti teklifi?” Heyecanlı heyecanlı sordum bu soruyu. Ayda yüzüğüne bakıp bana gösterdi. “Şöyle oldu, karargahtaydım. Odamda albayın verdiği dosyaları tamamlıyordum odama bi girdi elinde çiçek, üstüne de takım elbise giymiş. Büyük bir havayla girdi. Murat’la Fatih’in gazına gelmiş bu salak.” Güldü. O anı görmek isterdim doğrusu. Murat ve Fatih’ten akıl alması bile komikti aslında. “Baya bir saçmaladı evlilik teklifi edecek ama bunu nasıl diyeceğini bilemedi. Albay bir anda girdi odaya. Bunun eli ayağına dolandı. Bu ilk denemesi. İkinci denemesinde bi baktım dışarda vurulma şakası yaptı pislik herif. Evet diyene kadar ölüyor ayağına yattı.” Gülmeye başladım. Hakan’dan böyle bir teklifi beklemiyordum. Aşkın davranışları değiştirdiğini biliyorum. Kerem bile değişmişti. O dik başlılığından eser kalmamıştı. “Gerçekten böyle mi yaptı ya. Şaka gibi aklı kimden almış?”
“Sence doktor hanım?” Fatih ve Murat’tan almıştı. “Seni de göreceğiz doktor hanım.” Bir anda gülmem durduğunda korku dolu bakışlarım Ayda’yı bulduğunda Ayda gülmeye başlamıştı. “Kerem kendi fikrini bulur dimi? Murat’a yada Fatih’e uymaz dimi? Özellikle Fatih’e..” Ayda’nın gülmesi kahkahaya dönmüştü. O da emin olamıyordu. “Off...” kalkıp ikimize de kahve yaptım. Bardağı uzattığımda Ayda gülümseyip almıştı. “Ne giyeceksin peki?”
“Üniforma giysem olmaz mı ya?” Ayda’ya dönüp olmaz gibi bir bakış attım. “Ama bak bordo berene uygun olarak bordo bir elbise giyebilirsin.” Yüzünü buruşturup kahvesini tutuyordu.
“Defne elbise bulmakla uğraşmak istemiyorum ya..” Ayda daha şimdiden bıkkınlık gösteriyordu. Bende çok hevesli olmazdım ama Kerem için süslenmekten zevk alırdım. “Hadi çıkalım sana bir bordo elbise bulalım. Kız istemenin teması bordo, yeşil olsun olmaz mı?” Ayda’yı zorla kaldırıp portmantodan kabanımı aldım. Botlarımı giyerken Ayda’da botlarını giydi. Çantamı alıp arabaya ilerledik. “Defne sen seçsen ne renk seçerdin ki?” Yürürken düşünmeye başladım. Ne renk olabilirdi ki? Mavi... Kerem’in gözleri maviydi belki mavi olabilirdi. Ama benim çiçekler konusunda fikrim netti. Mavi güller olacaktı. Eğer düğünümüz olsaydı gelin buketim mavi gülden olacaktı.
“Bilmiyorum hiç düşünmedim.” Arabaya bindik. Çantamı arkaya koyup kemerimi taktım. Burada kaldığım sürede bir iki yer görmüştüm. Hatırladığım mağazalara sürdüğümde çok fazla seçeneklerimiz yoktu ama en güzelini bulacağımız yerlere gidecektik. “Hakan ne giyecek? Takımı ne renk olur sence?” Ayda sakince “Lacivert giyer herhalde. Lacivert rengini seviyor.” demişti. Hızlıca mağazalardan birine geldiğimizde park edip indik. İçeri girdiğimizde istediklerimizi göz gezdirerek bile bulamayacağımızı anlamıştım. “Ayda burada yok, çıkalım.” Mağazadan çıktığımızda arabaya ilerledim. Birden gelen silah sesi ile neye uğradığımı şaşırdım. Ayda beni hızlıca arkasına çekmiş, belindeki silahını çekmişti. “Sorun yok. Hadi geçelim arabaya.” Ayda önce beni arabaya bindirmişti. Ardından dolanıp kendi tarafına bindi. Hızlıca arabayı çalıştırıp sürmeye başladım.
Eve sürdüm, eve girdiğimizde kendi dolabıma ilerleyip bordo elbisem var mı diye bakınmaya başladım. Dolabımda bulduğum bordo elbiseyi çıkarıp Ayda’nın yanına gittim. “Al bakalım bunu bir dene. Uzun bir elbise rahat edersin.” Ayda elbiseyi beğenmişti. Gözlerindeki parıltıyı gördüm, benden kaçmaz. “Odamda giyinebilirsin.” Ayda elbiseyi alıp odama geçti. Onu beklerken koltuğumun kol dayama kısmına oturdum. Ayda elbise ile çıktığında şaşkınlıkla ona baktım. Elbise üstüne cuk oturmuş, tam dizlerinin üstünde bitiyordu. Ayağa kalkıp ellerinden tuttum. “Ayda çok güzel olmuşsun. Çok yakışmış elbise senin olsun. Beyaz bir ayakkabı giydin mi tamam bitti.” Ayda elbisenin içinde çok rahat görünmüyordu. Alışık değildi belki ama hevesliydi. “Kaç numara giyiyorsun?”
“Ankara’dan bir arkadaşım gönderecek ayakkabı.” Ayda’nın telefonunu alıp fotoğrafını çektim. “Tamam elbisen bu, ayakkabın da tamam sayılır. Güzel bir saç, makyaj ve istemeye hazırsın.” Ayda odaya geri dönüp üstünü değiştirdi. “Ayda yemek de hazırlayalım. Arkadaşın da ayakkabıyı göndersin bir an önce. Cuma akşamı gelsinler istesinler.” Midem bulandığında Ayda’yı es geçip lavaboya koştum. Kusmaya başladığımda Ayda arkamdan gelmişti. Saçlarımı yukarı kaldırıp kusmaya devam ettim. Midemin tamamen rahatladığına emin olduğumda kalkıp yüzümü yıkadım. “İyi misin?” Ayda kapıya yaslanmış bana bakıyordu. Ona bakıp onayladım. Ayda beni tutarak oturma odasına aldı. “Kolonya nerede?” Köşedeki dolabı gösterdim. Kolonya getirip avcuma döktü. “Hakan’ı yemeğe çağıralım. Kerem de buraya gelsin.” Telefonumu alıp Kerem’i aradım.
“Güzelim? Ne yaptınız?”
“Ayda bende işte bir şeyleri planladık. Sen Hakan’ı al akşam yemeğine bize getir.” Kerem bir şeyler mırıldandığında anlamadığım için tekrar sordum. “Güzelim evde yalnız kalsak olmaz mıydı ya?” Kerem’in dediğini Ayda’nın duyup duymadığını anlamaya çalıştım. “Kerem.” Uyarı dolu sesimi aldığında “Tamam tamam.” Diyerek lafını geri aldı. Telefonu kapattığımda mutfağa geçip Ayda’yla beraber akşama yemek hazırlamaya başladık. “Güzel bir çorba yapsana Ayda, bende ana yemeği yapayım.” Ben yemeği yapmaya başladığımda Ayda da çorbayı yapmaya başlamıştı. Eti güzelce hazırlayıp pişirmeye başladım.
Akşam kapı çaldığında kapıyı açtım. Kerem ve Hakan’ı siviller içinde gördüğümde yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. “Hoş geldiniz.” Kerem beni gördüğü gibi gülümsemişti. “Hoş bulduk.” deyip içeri geçtiler. Kapıyı kapatırken onların ceketlerini alıp astım. Arkamı döndüğümde Kerem beni tutup dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Belimi sıkıca tutarken bende ellerimi göğsüne yasladım. Kerem geri çekildiğinde gözlerimi açıp gülümsedim. “Hakan’lar olmasa baş başa bir gece geçirebilirdik.” Gülümsedim. Elinden tutarak içeri ilerledim. İçeri girecekken Kerem elini çekip belime doğru tuttu. Sağ eliyle içeri geçmemi işaret etti.
İçeri girdiğim gibi Ayda ve Hakan’ın konuşmalarına odaklandım. “Yardımlarınız için teşekkür ederiz Defne hanım. Siz olmasanız herhalde baya zorlanırdı Ayda.” Hakan’a gülümsedim. “Ayda benim kız kardeşim sayılır. Tabii ki yardım edeceğim.” Kerem yanıma oturdu. Kolunu arkama atıp konuşmaları dinlemeye başlamıştı. “Ayda elbisesini seçti. Sen ne yaptın?” Hakan bakışlarını Ayda’nın üstünde gezdirip tahminlerde bulunmaya başladı. “Lacivert mi giyeceksin? Dur beyaz mı? Beyaz kesin sana çok yakışacak.” Ayda bana dönüp “Beyaz mı seçseydik?” dedi. Onların bu haline gülmeden edemedim. Yeni bir hayat telaşı sarmıştı onları. Bu yeni başlangıç onların hayatını belki komple değiştirmeyecekti ama ufak tefek değişiklikler bile onların hayatında önemli bir yer arz ediyordu.
“Elbisen gayet güzel Ayda, bakma sen ona ama istersen beyaz elbise de buluruz.” Hakan anında dediklerini geri çekmişti. Ayda’nın yanlış anlamasından deli gibi korkuyordu belli ki. “Hakan artık sen evlen de ardından Uğur’la öğretmen hanımı evlendirelim.” Uğur mu? Onunda mı kız arkadaşı vardı? Kerem’e meraklı meraklı döndüğümde gözlerini kapatarak sessiz sorumu onayladı. “Komutanım aslında açılışı sizin yapmanızı isterdik.” Kerem bana bakarken “Çok nazlı bir kaşenim var benim. Kendini naza çekmekten vazgeçerse hemen düğün hazırlıklarına başlarım.” Şaşkınlıkla ona baktığımda gülüyordu. Ayda’ya dönüp ellerimi gösterdim. “Ayda sen burada bir yüzük görüyor musun? Artık kim önce yüzük takarsa.” Omzumun üstünden hafifçe dönüp Kerem’e baktığımda aynı benim gibi meydan okurcasına bakıyordu. Öyle mi dercesine, sen görürsün dercesine... “Bunu yazdım doktor hanım. Demek önce kim yüzük takarsa?” Ona doğru eğilip fısıldadım. O geri adım atmadığı sürece bende atmam. Ne var ki bunda? “İstediğin yere yazabilirsin komutan.” Bakışlarımı ondan çekip tekrardan Aydalara çevirdim.
Hep beraber yemeğe geçtiğimizde Ayda’nın çorbasıyla başladık. Bir kaşık aldığımda çorbadan gelen aşırı tuz ile yutkundum, midem bulandı ama Ayda’ya ayıp olmasın diye kusmamak için direndim. Karşımda oturan Kerem’e yüzünü buruşturmaması için uyarı manasında bacağına vurdum. Öksürmeye başladığında çok geçti. Gözlerimi sıkıca kapatıp başımı sola çevirdim. Kerem karşımda suyundan birkaç yudum alırken Hakan çaprazımda çorbayı içmeye devam ediyordu. Ayda hepimizin tepkisini merak etmiş o yüzden daha yeni çorbasından bir kaşık alıyordu. Aldığı kaşıkla yüzünü buruşturup bize baktı. “Çok tuzlu olmuş.” Gülümseyip başımla onu onayladım. Zehir gibi tuzluydu ama Hakan içmeye devam ediyordu. Ayda kaseyi önünden aldığında Hakan bakışlarını bize çevirdi. “Hakan ne yapıyorsun o kadar tuz seni kör eder.” Hakan hepimizin düşüncesinin aksine “Çok güzel olmuş Ayda.” dediğinde hepimiz gülmeye başladık.
Ayda’nın elinden kaseleri alıp mutfağa geçtim ve ana yemekleri servise hazırlamaya başladım. Kerem de yanıma gelmiş salata için ek sos ayarlıyordu. Masaya geri döndüğümüzde yemekleri servis ettim. Kerem’in telefonu çaldığında müsaade isteyip kalktı. Yaklaşık on dakika sonra geri geldiğinde “Tim kalkıyoruz.” Ayda ve Hakan anında kalkıp kapıya yönelmişti. Ben de kalktığımda “Bu böyle olmadı ama...” demekten başka bir şey diyememiştim. Kerem yanağımdan öpüp botlarını giydi. “Acil bir şey olmasa çağırmazlardı güzelim. Bu sefer böyle olsun telafisini kız istemede yaparız.” Başımla onu onaylayıp onları uğurladım. Ayda’ya sıkıca sarıldıktan sonra kapıyı kapatıp camdan izlemeye devam ettim. Kerem onu izleyeceğimi bildiği için anında başını çevirip bana baktı. El salladığımda içeri girmem için bana el işareti yaptı.
İçeri girdiğimde camı kapattım. Sofrayı toparlayıp ev işlerini hallettim. Ardından da Ayda’ların kız istemesi için annemi aradım. “Alo annem nasılsın?”
“İyiyim canım sen nasılsın?” Annem sanırım evdeydi arkadan bir takım sesler geliyordu ve eğer bu sesin sahibini tanıyorsam bu sesin yegane sahibi yeni doğum yapmış Elis’ti. “Annem yardımınıza ihtiyacım var. Bizim burada askerlerden birinin kız istemesi var. Burada böyle kahve takımlarını falan ayarlayabileceğim bir yer yok. Sen oradan ayarlasan da hızlıca buraya göndersen?”
“Merak etme ben hallederim teyzem.” Arkadan gelen Damla teyzemin sesi ile gülümsedim. Damla teyzem hallederim diyorsa hallolmuş bilebilirdim. “Kızın elbisesi ne renk teyzem?”
“Teyze bordo giyecek, altına beyaz topuklu.”
“Tamam ben gece onları kargoya veririm. Adresine gelir direkt.”
“Teşekkür ederim teyzem.” Biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapattım. Evin temizliğini yarın akşam halledebilirdim. Çok kalabalık olacağımızı düşünmüyordum. Kahve içmeme rağmen bastıran uykuma engel olamayıp odama geçip uyudum.
🩺
Karargahtaki iki günlük acil işleri halletmiştik. Telefonuma gelen mesajla göz ucuyla cebimdeki telefonumu çıkarıp baktım. Ayda ve Hakan’ın nişanı için her şeyi halletmeye çalışıyorduk. Hakan takımını dolabın hemen önüne asmıştı. Lacivert takımını düzeltip ütületmişti.
Kurucu: Seni bekliyorum. Ciddi bir istihbarat. Söz konusu Defne.
Kaşlarımı çatıp telefonun ekranını kapattım. Albayın odasına giderek ondan izin aldım ve karargâhtan çıktım. “Nere gidersun yakuşukli?” Barut’a bakıp gülerek el salladım. “Siktir git Barut gelince laf at.” Arabanın yanına geldiğimde arabaya binip hep buluştuğumuz adrese sürdüm. Adrese yaklaştığımda yine önlem için üç sokak ötede arabayı park ettim.
Sokaklar arası yolu uzatarak ilerlediğimde arkamda hissettiğim adımlar ile yavaşlamadan bir markete girdim. Reyonlar arasında dolanırken bir paketi alıp incelemeye başladım. Etrafımdaki hareketliliği anlamaya çalışıyordum. “Abi onların ekstra inceleri var onlara bak istersen.” Market çalışanı yanıma gelip reyondaki başka bir şeyi elime tutuşturmuştu. İşte o an elimde tutup incelediğim zımbırtıya baktım. Ok yazısını gördüğüm gibi kutuyu geri yerine koydum. İki üç paket makarna alıp kasadayken telefonumdan kurucuya mesaj attım. Kısa net bir mesaj ‘Takip ediliyorum.’ Dışarı çıktığım gibi tekrardan arabaya bindim. Poşeti yan koltuğa atıp çalan telefonumu cevapladım.
“Kimler?”
“Büyük ihtimalle şehir yapılanması.”
“Takibi yakma şansın?”
“Yüksek ama buluşma konumu değişir.” Sürerek buluşma konumunun önünden geçtiğimde arkamdaki arabayı görmelerini sağladım. “Gri sedan araç, plaka yok. Buluşma konumunu hastane olarak değiştiriyorum. Orada dikkat çekmezsin. Doktorun odasında seni bekliyor olurum.”
“Anlaşıldı.” İyice hızlanarak arkamdaki araçtan kurtuldum. Hastaneye geldiğimde park edip kimseye yakalanmadan Defne’nin odasına çıkmaya çalıştım. Tam kapısının önünde hemşire Nazike’ye yakalandım. “Komutan hoş geldin ama Defne doktor bugün yok.”
“Biliyorum odasından bir şey alacağım. Anahtarı da var zaten.” Nazike anladığını belirtip koridorda ilerlemeye devam etti. Odaya girdiğimde karanlıkta oturan siluetin sahibinin kim olduğunu biliyordum. Rahatlıkla ışığı açtım. “Komutanım.”
“Otur bakalım Yüzbaşı. Kısa keseceğim ki dikkat çekmeyelim.” Masanın karşısındaki sandalyeye oturdum. Kuzey yarbay ellindeki fotoğrafı masaya koydu. Bu Defne’nin fotoğrafıydı. Bugünkü kıyafetleriyle evde, arabada, dolaşırken çekilmiş bir sürü fotoğrafı vardı. “Hedefin Defne olduğu kesinleşti. Benim yaşadığımdan ve seninle irtibat halinde olduğumdan şüpheleniyorlar. Bunun için de ikimizin ortak damarına basacaklar.”
“Defne’ye..” Kuzey komutan başıyla onaylamıştı. Defne’yi takip ediyorlardı. “Takip edenleri bulup indirmeni istiyorum. Ayrıca kızımı korumaya devam et. Peşimde olan şehir yapılanmasını bana bırak.” Komutanın emriyle başımı sallayarak “Emredersiniz.” dedim. Kuzey komutanın bakışları Defne’nin masasının üstündeki fotoğraflara kaydı. Ailecek oldukları fotoğrafı eline aldığında dolan gözlerini görebilmiştim. Gözleri diğer çerçeveye döndüğünde ikimizin fotoğrafını görmemle bende şaşırmıştım. Defne’nin Konya’da çekindiğimiz fotoğrafı çıkartıp masasına koyacağını hiç düşünmezdim. Bende saklıyordum evet ama benimki cüzdanımdaydı. “Kızımla aranızda ne olduğunu biliyorum. Uzakta olabilirim ama onun hayatındaki her şeyi biliyordum. Üç kızım var, üçü de birbirinden farklı ama Defne aynı annesi... Her açıdan Deniz. Mezuniyetinde yanındaydım hepsinin. Defne ile Sivas’a gittim evini tuttuk. Çocukluklarında istediğim gibi yanlarında değildim. Geç giderdim ama giderdim. Evde beni bekleyen üç haylazım vardı. Büyüdüler, güzelleştiler. Kızlarımı korumak için öldüm. Ölmemin bir işe yaraması gerekiyor Elbruz. Umarım anlatabilmişimdir.”
“Çok netti komutanım.” Gülümsedi çerçeveyi yerine koyup ayaklandığında arkadaki cama döndü. “Komutanım oradan mı çıkacaksınız?” Komutan arkasını dönüp bana ‘bu soruyu gerçekten sordun mu’ bakışı attığında sessiz kalıp geri çekildim. O camdan atladığında camı kapatıp odayı kontrol edip çıktım. Tekrardan karargaha dönmek için hastaneden çıktım.
Belli ki Kuzey komutanın yaşadığını anlamışlar. Defne’yi daha dikkatli korumak zorundayım.
🩺
İki gün sonra...
Kız isteme günü
Yatakta kımıldanarak gerindim. Midem bulandığında yavaşça kalktım. Belimi sıkıca saran komutanın kolunun altından çıkmak çok zordu ama başardım. Lavaboya girdiğimde kusacak mıyım diyerek biraz bekledim. Daha iyi hissettiğimde yüzümü yıkayıp çıktım. Kerem’in yanına geldiğimde eğilip boynundan öptüm. “Sevgilim uyan hadi.” Kerem mızırdanmaya başladığında gülümseyip başından öptüm. “Defne uyusak güzelim. Hazır işimizde yok. Gel işte yanıma.” Beni belimden tutup kucağına çekti. Göğsüne düştüğümde iyice sarıp uyumaya devam etti. Ta ki telefonu çalana kadar. Konuşmadan telefonu alıp aramayı yanıtladığında Fatih’in aradığını ben görmüştüm. Telefondan gelen bağırtı ile Kerem telefonu kulağından uzaklaştırmıştı. “Komutanım! Nerde kaldınız komutanım!” Kerem yüzünü iyice buruşturup bekledi ses kesildiğinde telefonu tekrar kulağına yaklaştırdı. “Senin ben zürriyetini sikeyim Fatih andavalı. Ne bağırıyorsun geri zekalı herif?”
“Komutanım nerdesiniz ya herkes sizi bekliyor.”
“Lan geri zekalı herifler saat... Saat kaç güzelim?” Konuşmayı yarıda kesip bana saati sorması komiğime gitmişti. Saati kontrol edip “Sekiz buçuk.” dedim. Kerem telefona dönüp “Sabahın sekiz buçuğunda ne hazırlığı mal herifler. Akşam gideceğiz ya.” Uğur’un sesi arkadan geldiğinde onunda sövdüğünü hissediyorum. “Fatih malı hepimizi ayağa dikti komutanım.”
“Uğur. Atış serbest.” Fatih’in ‘Komutanım. Komutanım.’ Diyen sesi giderek uzaklaşmış yerini duyabildiğim kadarıyla küfürler almıştı. Ardından ise telefon kapandı. Gülmeye başladım. Kerem sinirle yüzünü kapatırken ben kahkahalar atıyordum. Kerem ilk başta gülme diye beni azarlarken bir süre sonra o da benimle gülmeye başlamıştı. Kerem beni sıkıca sardığı gibi saçlarımdan öpmüştü. “Kahvaltı yapalım nolur.” Dudaklarımı büzerek Kerem’e baktığımda anında dudaklarıma yapıştı. Ona karşılık verip kollarımı boynuna sardım. Kerem beni altına aldığında başını boynuma gömüp öptü. Kerem’den geri çekilmek zorunda olmam beni üzse de hamileysem bebeği riske atamam. Zor da olsa geri çekildim. Kerem bana baktığında sessizce kulağına “Bir şeyleri netleştirmem lazım sevgilim." Kerem anlayışla geri çekildiğinde beni kucağına alıp mutfağa ilerlemişti.
Kahvaltımızı hazırladıktan sonra oturup beraber kahvaltı yaptık. “Sen karargaha mı gideceksin?” Kerem ağzı dolu için başıyla onaylamıştı. İştahla kahvaltısını yapıyordu. Zeytini ağzına attığında bende peynirden bir lokma aldım. “Akşam yemek yenir mi?”
“Yok be güzelim. Kız istemede yemek yenmez sanmıyorum ama sen bana yemek ayır.” Gülümsedim başım ile onu onaylayıp çaydanlığı alıp çayını doldurdum. Oturup yemeğime odaklandım. “Neyi netleştirmeye çalıştığının farkındayım. Senin reglin biraz gecikti mi?” Ağzımın içindeki çayı beklemediğim bu soru yüzünden püskürttüm. Kerem gülümseyerek peçeteyi alıp bana uzattı. Aldığım peçeteyle ağzımı sildim. “Bazen böyle kaymalar oluyor normal mi bilmiyorum.” Azar azar her şeyden yemiştim. Eğer hamileysem sağlığını sağlamak zorundayım. Kerem anladığını belirten bakışları ile beni onayladı. “Ben çıkacağım ağır işler yapma. Eğer bir şey varsa riskli olmasın. İş yapacaksan da ben durayım biraz daha.”
“O zaman gitme şu koltukları falan ayarlayalım sonra gidersin.” Kerem beni onaylayıp kalçama vurdu. “Hadi bakalım doktor hanım evi süsleyelim sonra ben gideyim.” Banyoya girip kovaları suyla doldurdum. Kovaya deterjan döküp bezleri içine attım. Kerem kovaları kaldırmama müsaade etmeden gelip kovaları aldı. Ben ardından gülüp odamdan süpürgemi aldı. Oturma odasına geçtiğimde prize takıp süpürmeye başladım. Koltukların yerini düzgünce değiştirip sandalyeleri yerine koydum. İkisinin adını silinecek kalemle ikisinin adını aynama güzelce yazdım. Evi düzgünce temizledikten sonra Kerem yorgunlukla kendini koltuğa atmıştı. “Kerem! Yeni düzelttim yastıkları.” Kerem umursamadan yayıldı. “Bir şey olmaz güzelim ya yorulduk şurda.” Bacağına bir tekme atıp banyoya girdim. Banyoyu da yıkadıktan sonra bende duşa girdim.
Ben duştan çıktığımda Kerem de odada hazırlanmıştı. Giydiği siyah takımıyla onu bir süzdüm. Çok yakışıklı olmuş... Gömleğinin yakasını düzelttim. “Pek de yakışmış bu takımlar sana.” Kerem gülümseyip belimi sardı. “Sen ne giyeceksin güzelim?” Onun benimle yürüyeceğini bilerek dolaba ilerledim. Dolabı açtığımda koyu yeşil elbisemi çıkardım. “Bunu giyeceğim.” diyerek ona elbisemi gösterdim. Kerem elbiseme detayla bakıyordu. “Güzelim yırtmacı fazla değil mi bunun?” Ona göz devirip elbisemi askıya astım. Onu odamda bırakıp mutfağa ilerledim. Mutfakta annemin gönderdiği kahve takımını çıkardım. Kerem arkamdan gelmiş kapıya yaslanmıştı. “Bu ne çeyizliklerin mi?”
“Hayır bunları Ayda için özel aldık. Nişan yüzükleri sende mi?” Kerem onaylayarak ceketinin cebinden yüzükleri verdi. Bordo kurdele ile birbirine bağlayıp yüzükleri makasla birlikte aldığımız cam tepsiye yerleştirdim. Tepsinin kulplarına yeşil kurdeleler bağladım. “Elis evlenirken her şeyi gördük tabii. Özel olarak nişanlarıyla istemeleri iyi geçsin diye çok özeniyorum.” Kerem buna gülümsediğinde “Seni de göreceğiz Janset Melek’i istemeye geldiklerinde.” dememle susmuştu. “Eh hiç bozulma bayım. Siz Ayda’yı alacaksınız, sen beni alacaksın biri de Melek’i isteyecek sonuçta.” Onun yüzüne bakmadan kahve fincanlarını tepsilere ve özel olarak Hakan’ın tepsisine yerleştirdim. “Hadi git de Hakan’ı sakinleştir.” Beraber onunla kapıya kadar ilerledim. O çıktığında bende son hazırlıkları yaptım.
Öğleden sonra Ayda benim evimde hazırlanmaya gelmişti. Kapıyı açıp onu karşıladım. Arkasındaki kızı benimle tanıştırdı. “Tanıştırayım Kerem komutanın sevgilisi Defne, bu güzel kız da Albayın sevgili kızı Nilay. Öğretmen Nilay.” Öğretmen mi? “Uğur’un sevgilisi?” Nilay utangaç bir ifadeyle bakışlarını kaçırdı. Onları içeri aldığımda giyinmeleri için kendi odamı gösterdim. Önce hazırlıklara baktıklarında Ayda bana sıkıca sarıldı. “Çok güzel olmuş Defne çok teşekkür ederim.” Onu sıkıca sarıp sarmaladım. “Ne demek Ayda zamanı geldiğinde Nilay içinde yapacağım.” Nilay’ın gülümsediğini gördüm. Onları odama gönderip giyinmelerini bekledim. Onlar giyindiğinde Ayda’nın saçıyla makyajını da yapıp komple hazırladık. Onların gelmesine yakın bende kıyafetlerimi komple alıp giyindim. Elbisemin yırtmacı fazla açık değildi. Elbisemin altına giyeceğim ayakkabıları kenara ayırdım. Saçlarımı dalgalandırıp makyajımı yapmaya başladım. Parfümümü sıkıp ayakkabılarımı giydim. Kapı çaldığında albayı karşıladım. “Hoş geldiniz Mevlüt albayım.”
“Hoş bulduk. Maşallah çok güzel bir kız olmuş bizim kızımız.” Ayda gülümseyip dekoltesine dikkat ederek eğilip elini öpmüştü. Mevlüt albay oturma odasına geçti. Yarım saat sonra kapı tekrar çaldığında Ayda’nın açması için bekledik. Ayda kapıyı açtığında kocaman bir çiçek buketi görmüştük. Kaşlarım çatılırken karşımdaki bukete baktım. Sadece kocaman bir kırmızı lale buketi. Nilay’la birbirimize baktığımızda gülmeye başladık. “Hakan indirsene şu buketi.” Hakan zar zor buketi indirmişti. Buket biraz aşağı indiğinde Kerem’in bıkkın suratını görmüştüm. Anlaşılan poyraz timi Kerem’i delirtmeyi başarmıştı. Hakan çiçeği ve çikolatayı Ayda’nın eline uzatmıştı. Ayda uzatılanları alıp girmeleri için iyice geri çekilmişti. Ayda’dan çikolatayı alıp hemen mutfağa bıraktım. Tim Hakan’ın ardından girmeye başladıklarında Ayda’yı da içeri kovaladım. Kerem de eve girdiğinde kapıyı kapatmadan bütün ayakkabıları düzelttim. Kapıyı kapattığımda başım döndüğü için kapıya tutundum.
“Defne iyi misin?” Belimi sıkıca tutmuştu. “Çok güzel olduğunu söyleyecektim tam. Nazara mı geldin anlamadım ki? Gel bi su iç.” Beni tutarak mutfağa götürüp bir bardak su vermişti. Suyu yudumlayıp kendime geldiğimde kalktım. Beraber içeri girdiğimizde herkes yavaş yavaş sohbete başlamıştı. Sandalyeyi çekip oturdum. Uğur’la Nilay kaçamak bakışlar atıyorlardı. Onların bu hali beni gülümsetmişti. Albay bize baktığında “Eh kızlarım hadi yapın bakalım kahveleri.” Kızlarım... Albay kızlarım diye bahsetmesi beni mutlu etmişti. Babam aklıma gelmişti. Denef’in kız istemesi gözümün önüne gelmişti. Denef’in sessizce ve mahçup bekleyişi gözümün önünden gitmemişti. Ayda ile kalkıp mutfağa geçtik. Makineyi çıkarıp fişe taktım. Kahveleri hazırlamaya başladık. “Şimdi şöyle yapıyoruz. Murat ve Fatih’ten intikam alıyoruz. Tuzu onların kahvesine basıyoruz.” Ayda anında beni onaylayıp kahvelerden ikisini ayırdı. Onların yanına Hakan’ın getirdiği çikolatalardan koymadık. Kahveler hazırlandığında ben time ve aileye dağıtırken Ayda’da müstakbel eşine götürmüştü. Murat ile Fatih’e en son verdim.
“Oğlumuz ne işle meşgul?” Kerem oturduğu yerde dikleşerek Hakan’ın sırtına vurarak “Oğlumuz Türk Silahlı Kuvvetlerinde başarılı bir asker. Kızımız ile aynı timde görev yapıyorlar.”
“Koruması için sırtını çevirdiği kızımı mı sevmiş bu hayta?” Ufak bir kıkırtı Nilay’dan çıktığında bende sırıttım. Hakan ne diyeceğini bilememiş gibi sadece “Komutanım...” diye mırıldanmıştı.
Kerem kahveden bir iki yudum alıp ıkına sıkıla konuya girmeye başladı. “Şimdi şöyle ki albayım, sizin güzel kızınız Ayda ile bizim..” Başka bir şey demek istiyor gibiydi. “Yakışıklı... Oğlumuz Hakan, birbirlerini görmüş beğenmiş ve sevmişler. Eğer sizde uygun görürseniz Allah’ın emri, peygamber efendimizin kavliyle kızınız Ayda’yı oğlumuz Hakan’a istiyoruz.” Herkes sessizce albaya dönmüştü. Oturduğum yerde izliyordum. Albay sessizce kahvesinden bir yudum daha aldı. “Ayda kızım sen ne dersin?” Bütün bakışlar anında Ayda’ya dönmüştü. Herkes o kadar düşünüyordu ki timden kimse kahvesinden bir yudum almamıştı. “Sen nasıl uygun görürsen babacığım.” Albay bunu demesini beklememişti. Babacığım kelimesini.. “Madem bu kadar sevdi. Seni üzerse kellesini alırım. Verdim gitti.” Herkes ayağa kalkıp alkışlamıştı. Fatih anın heyecanıyla fincanı ağzına dayayıp komple bitirdi. Birden öksürmeye başladığında gülmeden edemedim. “Komutanım zehir basmışlar.” Kahkaha attım. “Doktor hanım bu sizin işiniz kesin.” Kerem bana bakıp gülümsedi.
Yüzüklerin takılma sırasında mutfaktan tepsiyi alıp Nilay’ın eline tutuşturdum. Nilay tepsi ile birlikte yanlarına ilerleyip tam albayla Uğur’un arasında durdu. Köşeye geçip izlemeye başladığımda Kerem eliyle beni yanına çağırdı. Herkesi geçip Kerem’in yanına geçtim. Kerem anında elini belime dolayıp karnımda sabitlemişti. Kurdeleyi albay kesmişti. Alkışlar, genel seremoni hepsi bittiğinde albayı eve uğurluyorduk. “Mevlüt albayım izniniz olursa bu gece Nilay bende kalabilir mi?” Nilay da Uğur da bunu dememi beklemiyor gibiydi, şaşırmışlardı. Albay ise bana güvenip ‘Tamam kalsın bakalım.’ diyerek kalmasına izin vermişti. Albay bir süre sonra ayaklanıp gitmişti. İçeri geri döndüğümüzde tim kendi arasında konuşuyordu.
“Mal amına koduğum gidip bi çelenk yaptırmadığı kalmıştı. Hatta yaptırıyordu ben engel oldum.” Barut Hakan’ın az daha çelenk yaptırdığını anlatıyordu. Ayda ile ben çiçek buketini gördüğümüzü hatırladığımızda güldük. “Kapıyı açtığımızda karşımızda sadece çiçek vardı ya.” Güldüm. Kerem beni dizine çekmişti. “Eh artık darısı komutanımızın başına.”
“Barut komutanımız da olabilir aslında.”
“Fatih senin dilin içtiğin tuzdan dolayı uyuşmadı mı ya?” Taner’in bu söylediğine hepimiz bir ağızdan gülmüştük. “Murat içmemiş içseydi onunda dili uyuşacaktı.” Fatih ihanete uğramış gibi bana bakmıştı. “Defne hanım herkesten beklerdim de senden beklemezdim.” Güldüm umursamadan omuz silktim. “Oh olmuş it herifler.” Kerem beni sıkıca tutuyordu. Birkaç saat sonra hepsi ayaklandığında hepsini evden postaladım. Kızların yerlerini hazırladım. Gece saatlerce konuşup eğlenmiştik. Kızlarla böyle vakit geçirmek aklıma kendi kardeşlerim gelmişti.
Ertesi gün tim göreve giderken ben karargâhta nöbetçiydim. Gece onları yolcu edip tüm gün karargahta kaldım. Günün gecesine geldiğimizde nöbetimi bitirmiş karargahtan çıktım. Aracımla evime geldiğimde lojmandan içeri girmiştim. Eve çıkıp duş alıp çıktım. Çıktığımda telefonumun çaldığını duymuştum.
"Güzelim?"
"Komutan seni çok özledim."
"Bende özledim doktor hanım. Nasılsın ne yapıyorsun?"
"Nöbetim var. 1 saat sonra çıkacağım işte. Şimdi duş aldım giyiniyorum."
"Hmm üşütme dikkat et."
"Merak etme Kerem, kalın giyindim. Bu arada geldiğinde ne yapıyoruz?"
"Tabii ki özlem gidereceğiz güzelim gece gelirsem gün için izin alacağım." Defne dalga geçer gibi güldü.
"Kerem güldürme beni. Zor izin alacağını biliyoruz." Yarım saat daha konuşup kapattım. Aracıma binip çantamı arabanın yan koltuğuna koydum. Aracımı çalıştırdığım gibi lojman çıkışına ilerledim. Lojman çıkışı aklımı kurcalayan şeye artık daha fazla sabredemediğimi fark ettim. Asker çıkış saatimin kaydını alırken ben çantamdaki zarfı alıp elime vurdum. Derin bir nefes alıp zarfı açtığımda daha zarfın içindeki kağıdı açıp okuyamadan silah sesiyle yanımdaki asker yere devrildi. Başımı kaldırıp etrafa baktığımda etrafımı saran kişilere baktım.
Bölüm sonu
Sizce Defne hamile mi? Son durum ne olacak? Bu arada tiktokta bölümlerle ilgili spoilerlar paylaşıyorum. Bence oralara da bakın uğrayın.
Tiktok: elbruz.blackpearln
Hepinize iyi okumalar. Haftaya görüşmek üzere.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.13k Okunma |
310 Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |