Yeni Üyelik
4.
Bölüm

🩺Elbruz 4. Bölüm🩺

@blackpearln

En yüce makamın sahibi olanlar, ebedi olarak yaşayacak ama biz onların ayrılık acısı ile ölene kadar yanacağız...

4. Bölüm

"Murat... Murat şehit oldu." Yattığım yerden hızla kalktığımda olayın şokuyla saçma sapan konuşmaya başladım. "Ne demek şehit oldu? Nasıl oldu?"

"Defne bilmiyorum. Defin çok kötü bir halde. Kapı çaldı, bizde açtık karşımızda bir üniformalı asker arkasında ise iki kişi vardı. Defin anında ağlamaya başladı." dedikleriyle gözlerimi sıkıca kapattım. Hızlıca yataktan kalkıp tabletimden uçak bileti almaya çalıştım.

"Elis ancak sabah gelebiliyorum. 1 saate uçak var."

"Tamam sen gel yeter ki. Deniz teyzem haber vermemizi istedi."

"Defin nasıl?"

"Fenalaştı."

"Tamam geliyorum. Biletimi aldım tamam mı?"

Hızlıca küçük bir çanta hazırlayıp aracıma ilerledim. Komutana kısa bir bilgi mesajı attıktan sonra havaalanına geçtim. O sırada komutan bana mesaj atmıştı.

Komutan: Ne oldu neden 1 hafta izin istedin?

Şehidimiz var komutan. Bu bilgi yeterli mi?

Komutan: Başın sağ olsun. Gelmemize gerek var mı?

Yok. Kardeşim için endişeliyim sadece...

Komutan: Tamam 1 hafta hatta gerekirse daha fazla bile izin yazabilirim.

Cevap vermeden uçağa bindim. Çanakkale’ye indiğimde memleketim tekrardan şehit kokuyordu. Kan kokuyordu. Benim memleketim daha öncesinde de böyle kokuyordu. Çanakkale şehitliği, babamın cenazesi ve en son kaybımız Murat. Defin'in eşi Şehit Pilot Yüzbaşı Murat Ateş...

Beni almaya gelen Ayaz'la hiç konuşmadan arabaya bindim. Aklım Defin'deydi. Mahvolduğuna emindim. Önce babamızı sonra da eşini kaybetmişti.

"Defin hamile."

Ayaz'ın söylediği iki cümle beni ağlatmaya yetmişti. Teyze olacağıma sevinemiyordum. Defin bunun stresiyle düşük bile yapabilirdi.

"İki aylık hamileymiş. Sabah düşük yapıyordu."

"Şu an nasıl peki?"

"Zor sakinleştirdik. Ağrısı çok fazlaymış ama Deniz teyze düşük yapmasının daha iyi olacağını söyledi."

"Hamileliğe son verecekler." Diyecek başka bir şey bulamadım. İlk düşünülen şeyin bebeğin sağlığındansa Defin’in sağlığı daha önemli hale gelmişti.

Eve geldiğimizde asılı olan koca bayrağa bakıp selam durdum. Kapıyı Asya açmış koşarak kucağıma atlamıştı. O da olayları anlamış gibi ağlıyordu.

"Teysem çok ağlıyo..." diyen yeğenimin başını öpüp sıkıca sardım. Eve girdiğimde Elis'de kızarık gözleriyle bana bakıyordu. Toprak, kucağında annesiyle beraber bana bakıyordu.

"Nerede?"

"Odasında. Bulut, babam, teyzem hepsi yanında."

"Ayaz, Asya'yı alsana."

"Teyse sende bıyakma beni..."

"Teyzem buradayım. Annenlerin yanına gideceğim. Hem sen geç Toprak'la oyna."

Yukarı çıktığımda Defin'in yatakta uyuduğunu görmüştüm. Annem beni gördüğünde elini uzatıp elimi tuttu. Denef, Defin'in elini tutuyordu.

"Amca durumu ne?"

"İyi değil. Ağrısı geçmedi. Düşük yapması an meselesi."

"Hem kocası hem de bebeği... Defin çok kötü olacak."

"Mecburuz durumu iyi değil. Haberi aldığında fenalaştı sonra ağrıları başladı."

Defin'in yanına oturduğumda serum takılı elini de ben tuttum.
Telefonum çaldığında Mevlüt albayın aradığını görmüştüm. Telefonu açıp odadan çıktım.

"Mevlüt albayım?"

"Evin nerede doktor hanım?"

"Evim mi?"

"Şehidiniz varmış. Taziyeye gelecem kızım."

"Vereyim tabii albayım." diyerek adresimizi verdim. Ertesi gün şehidimizin tabutu geldiğinde Defin tekrardan fenalaşmıştı. Denef'le ben iki koluna girmiş ona destek oluyorduk. Defin'in karnını tutarak iki büklüm olmasıyla bacaklarının arasından kan sızmaya başlaması eş zamanlı olmuştu.

"Ah!"

"Bulut!"

Bulut bana dönmeden hızlıca Doruk gelip kucağına almıştı. Anneme dönüp Defin'i gösterdim. Hızlıca annemin beklettiği ambulansa Doruk ilerlemeye başladı. Annem ve ben hızlıca Doruk'un arkasından koştuk.

"Kanaması başladı. Ben onunla giderim anne."

"Pekala bende geleceğim."

Ambulansta kardeşimle ilgilenmeye başladım. Serumunu tekrar takıp kanamasına baktım. Doruk da tuhaf bir biçimde bizimle gelmişti. Tansiyonunu kontrol ettim.

Hastaneye girdiğimizde Doruk'u dışarıda bırakıp Defin'le ilgilenmeye başladım. Çoktan kaybettiğimiz bebeği için yapabileceğim bir şey yoktu. Durumunu stabil hale getirdiğim gibi onun üstünü örtüp odadan çıktım.

Bir ay kadar sonra iznimi tamamlamış uçakla tekrardan Hakkari'ye dönmüştüm. Havaalanında beni Mevlüt albayın gönderdiği komutan beni almaya gelmişti. Bir ay boyunca uykusuzluk , yorgunluk ve mental olarak berbat bir haldeyim. Defin’in yanında geçirdiğimiz günler, Defin’in kendine zarar vermesi korkusu hepimizi ayakta tutmaya yetmişti.

“Hoş geldin doktor." diyerek elimden çantamı alıp arkaya koydu. Sessizce başımla ona hoş bulduk diyerek yavaşça arabaya binip kemerimi taktım.

"Nasılsın?"

"Yorgunum. Kardeşimi hiç böyle görmemiştim."

"Ben üzgündüm ama onlara 'yorgunum' dedim diyorsun yani." Onun dediğine gülümsedim.

Komutan sakin bir biçimde sürmeye başlayıp lojmanlar dışında bir yere gelmişti. Etrafa baktığımda gördüğüm kebapçıyla ona döndüm.

"Aç gelmişsindir. Hadi gel." diyerek beraber kebapçıya girmiştik. Yorgunluğumu evimdeyken gizlemiştim ama burada yalnızım. Yorgunluğumu gizlemek zorunda değildim.

"Abi bize sen bir adana birde urfa getirsene." Adam siparişleri alıp gittiğinde komutan bana odaklanmıştı. Sessizce önüme getirilen salatadan tırtıklamaya başladım.

"Kim şehit oldu?"

"Kardeşimin eşi, eniştem."

"Başınız sağ olsun."

"Vatan sağ olsun. İkinci kaybımız da bebekleri. Defin düşük yaptı."

"Pekala kardeşin şu an nasıl?"

"Bok gibi... Hiç böyle görmemiştim onu. Dağıldı, önce babam sonra eşi ve bebeği..."

Komutan ilk başta bir yakınlık göstermezken elini uzatıp elimi tuttu. Bakışları bana odaklıyken beni sakince sakinleştirmeye çalıştı. Yemeği yerken yavaş yavaş yiyordum.

"Doktor hadi biraz daha ye."

"Canım istemiyor."

"Hadi doktor." diyerek tabağımdan bir parçayı alıp bana yedirmişti. Yemekten sonra arabaya bindiğimiz gibi lojmana gitmiştik. Aracı park ettiğinde bana sarılmasıyla neye uğradığımı şaşırmıştım.

"Ağla. Kendini sıkmaktan helak oldun. Ağla da rahatla olur mu? Ağladığın sürece sana bir şey demeyeceğim. Sonrasında seninle uğraşırım ama." Ağlamaya başlarken son dediğiyle gülmeden edememiştim.

Komutan beni göğsüne yasladığında bende ağlamaya devam ettim. Bu durum gittikçe daha kötü hissettirmeye başlamıştı. Onun saçlarımı okşadığını hissetmiştim. Bu ister istemez bana babamı hatırlattığında ağlamam daha da şiddetlendi.

"Ben babamı özledim... Ben babamı bu kadar özlemişken Defin hemen ardında eşini kaybetti. Nasıl dayanacak buna?"

"Eminim eşi de böyle olsun istemezdi. Sakinleşmeye çalış doktor."

Ağlamalarım önce dinginleşmiş sonra da sessiz iç çekişlere dönmüştü. İster istemez ağlamanın verdiği etkiyle mayışmıştım. Kerem'in göğsünde uyuyakalmıştım.

Evimde uyandığım bir sabaha gözlerimi açtım. Hayat ne kadar acımasız değil mi? Babam evlilik yıldönümünde anneme hediye bakmak için çıktığımız alış veriş merkezinde pusuya düşürülmüş, 4 kurşunla canı elinden alınmıştı. Anneme aldığı hediye bir elinde diğer eliyle benim elimi tutan babam gözlerimin önünde son nefesini vermişti.

Sadece 7 ay sonra damadı Murat, Defin'in eşi gittiği görevde şehit düşmüş naaşı babası olarak gördüğü babamın yanına defnedilmişti.

Mutfağımdan gelen seslerle kalkıp yavaşça odamdan çıktım. Mutfakta yemek hazırlayan Kerem'i gördüğümde gözlerim şaşkınlıkla büyümüştü. Geceyi hatırladığımda beni evime getiren kişinin o olduğunu biliyorum ama sabaha kadar benimle durup sabah da bana kahvaltı hazırlaması beklemediğim bir şeydi.

"Günaydın doktor dün gece baya kötüydün. Şimdi nasılsın?"

"İ-iyiyim..."

"Geç otur hadi. Gidecektim aslında ama uykunda gitme diyerek beni tuttun." Yapmışımdır. Kesin yapmışımdır. Masaya geçtiğimde yanıma oturup beraber kahvaltı yapmaya başladık.

Karargaha geldiğimizde albay bizi odasına çağırmıştı. Odaya girip oturduğumda komutan ayakta dikiliyordu.

"Sorun büyük. Küpeli peşinde Kerem. Doktorla görünme kızı da riske atmayalım."

"Emredersiniz komutanım."

"Küpelinin karşısına dikilmeye çalışma Kerem. Seni tanıyorum. Tutup başına bela çekme. Sende dikkatli ol doktor kızım."

"Merak etme Mevlüt amca. Ben kendimi koruyabilirim."

Benden sonra komutanda çıkmıştı. Revire ilerlerken bir an için gözlerim komutana kaymıştı. Mavi gözlerimiz buluştuğunda komutan hızlıca bakışlarını üstümden çekip odasına ilerlemişti.

Akşam acil gelen bir intikalle birlikte tim hızlıca aşağıya toplanmıştı. Dışarı çıktığımda komutanın silahını omzuna dayadığını görmüştüm. Time tek tek göz gezdirip en son bakışlarımı tekrardan komutana çevirdim.

"Poyraz! Korku nedir bilmeyiz!" Komutanın bağırarak başlattığı komando andıyla bütün poyraz timi bağırarak eşlik etmeye başladı.

"Korku nedir bilmeyiz!"

"Biz dağların erleri!"

"Biz dağların erleri!"

"Yuva yaptık göklere!"

"Yuva yaptık göklere!"

"Baş döndüren yerlere!"

"Baş döndüren yerlere!"

"Engel tanımaz aşarız!"

"Engel tanımaz aşarız!"

"Yüce engin dağları!"

"Yüce engin dağları!"

"El verip uzanırız!"

"El verip uzanırız!"

"Mor siyah bulutlara!"

"Mor siyah bulutlara!"

"Ben Türk komandosuyum!" Bende içimden eşlik ediyordum. Annemin söylediğine göre daha bebekken babam bizi böyle gaza getirir, ardından Bulut'ları dövmek için üstlerine salarmış. Aklıma gelen anılarla gülümsedim. Doruk'un saçını acımasızca çeken Defin, köşede Bulut'un üstüne oturup tepinen ben...

"Ben Türk komandosuyum!"

"Düşmanı çelik pençemle ezerim!"

"Düşmanı çelik pençemle ezerim!"

"Her yerde ben varım!"

"Her yerde ben varım!"

"Havada!"

"Havada!"

"Karada!" Timle birlikte bende söylüyordum. Asker çocuğu olmanın verdiği en büyük zevklerden biriydi bu. Komando andını bağıra bağıra babanla beraber söylemek.

"Karada!"

"Denizde!"

"Denizde!"

"Çölde!"

"Çölde!"

"Batakta!"

"Batakta!"

"Çatakta!"

"Çatakta!"

"Türkiye’de!"

"Türkiye’de!"

"Her zaman ve her yerde!"

"Her zaman ve her yerde!"

"Hazır!"

"Daima hazır!"

"Hazır!"

"Daima hazır!"

"Kim!"

"Komando!"

"Kim!"

"Komando!"

"Olamazsın!"

"Yar!"

"Olamazsın!"

"Yar!"

"Komandolar!"

"Allah!"

"Komandolar!"

"Allah!"

"Allah Türk komandosunu korusun!" Bir anda yanımda beliren Albayı gördüğümde irkildim. Ne ara yanıma gelmişti bilmiyorum ama duası ile tim hızlıca ona dönmüş benim de nizamları konusunda irkilmeme neden olmuşlardı. Yine hepsi bir ağızdan Albay Mevlüt'ün duasına "Amin!" diyerek bağırmışlardı. Komutan Mevlüt albaya bakarken, Albay başıyla onay vermişti. Komutan time dönüp "Poyraz! Araç bin!" diye emir verdi.

Tim araca binerken bende onları izlemeyi bırakmamıştım. "Doktor kızım sende tim dönene kadar karargahta kal. Önlem amaçlı." diyen Mevlüt albaya bakıp sorun olmadığını evime gidebileceğimi söyledim. Güvenliğimden endişe ediyorlardı ama bende kendimi koruyabilirdim.

˜2 gün sonra

"Komutanım!" diyerek seslenen Ayda ile bakışlarım ona döndü.

"Oradalar." diyerek dağa çıkan teröristleri gösterdi. Hızlanıp dağa doğru koşmaya başladım. Tim arkamdan gelmeye başlamıştı. Ben, Fatih ve Taner timle aramıza biraz fark koymuştuk. Mevzilenip küpelinin arkasındaki adama nişan aldım.

"Sen aradan çekil bakalım." diyerek adamı vurdum. Küpeli saklandığı yerden rastgele ateş etti. Biraz durduktan sonra bende çıkıp sıkmaya başladım. Kadın iyice paniklemişti. Peşinden koşarken sıkmaya devam etti. Bekleyip koşmaya başladığında mevzilendiğim yerden hafifçe çıkıp nişan aldım.

"Buraya kadar." Tam bana döndüğü sırada tetiğe bastım. Tek kurşun... Daha fazlasına gerek dahi kalmamıştı. Bu dağlarda bir küpeli devrinin sonuna gelmiştik.

Bu tek kurşun bir ay öncesinde bu vatan uğruna can vermiş Şehit Pilotumuz Murat Ateş başta olmak üzere bütün şehitlerimiz adına sıkıldı.

Konuyorsa dalına bölücü leş kargaları; Dal kesilsin. Bölücüler şehre kadar iniyorsa dağdan; Yol kesilsin. Eğer ki askerime kurşun sıkıyorsa; Kol kesilsin. Bu vatana ihanet eden baş ise; Baş kesilsin.

Bölüm sonu.

Biraz kısa ilerlediğinin farkındayım ama bunlar sonradan düzeliyor. Lütfen biraz sabır gösterin. Zamanla düzelecek. Desteğinizi bekliyorum, oylarınız yorumlarınız benim için kıymetli. Düşünce, fikir ve önerilerinizi öğrenmek isterim. Hepinize iyi okumalar :)

Loading...
0%