Yeni Üyelik
5.
Bölüm

🩺Elbruz 5. Bölüm🩺

@blackpearln

5. Bölüm Çanakkale kızı

Tim göreve gittikten sonraki üçüncü günü devirmiştik. Hastanede nöbetimi bitirmiş eve dönüyordum. Eşofmanımı düzeltip aynaları kontrol ettim. Eve geçerken telefonum çalmaya başlamıştı.

"Annem."

"Ne yapıyorsun Defne?"

"Eve geçiyorum anne, sen ne yapıyorsun?"

"Bende sofra hazırlıyorum annem. Güzelce yemeğini ye tamam mı?"

"Merak etme anne." Önümü kesen araç ile neye uğradığımı şaşırdım. “Kapatıyorum şimdi.” Hızlıca annemin telefonunu onu panikletmemeye çalışarak kapattım. Araçtan inen iki kişi zorla aracımın kapısını açıp beni zorla araçtan indirmişlerdi.

"Ne yapıyorsunuz bırakın beni!"

"Kes sesini doktor! Kes ki yaşa. Bin!"

Kolumu tutan adamlardan birine tekme attığımda adam acıyla inlemişti. Arkada oturup bana sesimi kesmemi söyleyen adam araçtan inip bana sert bir tokat atmıştı. Zorla bindirildiğim araçta etrafı izlemeye başladım. Bir köyün içinde bir eve geldiğimizde öndeki adamlar beni sürükleyerek içeri sokmuşlardı. Küçük odadaki sedyede yatan kadına baktım. Beni kaçırtan adam kolumdan tutup sedyede yatan kadının yanına getirdi.

"Bu kadını iyileştireceksin."

"Bu kadın kim?" Bakmayın bu soruyu sorduğuma kadının lojmanın iki sokak ötesinde gördüğüm kadın olduğunu fark etmiştim.

"Soru sormayacaksın doktor! Bu kadın uyanacak! Eğer uyanmazsa seni burada öldürürüm!"

Adamdan korktuğuma değil ama hipokrat yeminim yüzünden kadına yaklaştım. Kalbine yakın gelen tek kurşun kadını öldürecekti. Yine de biraz çabalamaya başladım.

"Bak bu kadın burada ölür. Burası mikrop yuvası onun için. Hastaneye gitmeli."

"Kes sesini! Ne gerekirse sana getirilecek! Sen bu kadını yaşatacaksın, duydun mu?!"

"Bana sesini yükseltme. Kadının hayatı benim ellerimde, hatırlatırım."

"Senin hayatında benim iki dudağımın arasında doktor bende sana bunu hatırlatırım."

Kısa saçlı kadının kalbine denk gelen yaraya dikkatle bakmaya başladım. Eldivenlerimi giyip köşedeki neşterle yarasını açtım. Kanaması yüzünden yüzü solmuştu. Saatlerce kadının kurşununu çıkarmaya çalışmıştım. Kan ter içinde kaldıktan sonra dikişlerinin üstünü kapatıp eldivenlerimi çöpe attım.

"Elimden bu kadarı geldi. Daha fazlasını yapamam. Bırak beni gideyim artık."

"Oldu seni salalım da git askerleri çağır değil mi doktor?"

"Uff ne salak insanlarsınız ya. Bak bu kadın yaşamaz diyorum sana. Bırak ölsün."

Adam yaklaşıp bana tekrardan vurduğunda vurmasının şiddetiyle yere düştüm. Ben buradan çıkmasını bilirdim de doğru zamanı bu değil. Yediğim tokat yüzünden dudağım kanamaya başlamıştı. Adama dönüp korkusuzca ona bakmaya başladım.

"Söylesene beni korkutabileceğini mi sanıyorsun?"

"Korkmuyorsun yani?"

"Senin gibi bir köpekten mi korkacağım?" diyerek alayla sırıttım. Adamın adamları beni zorla yere oturttuğunda adam kafama silah dayadı. Onun bu haline gülmeye başladım.

Adam bu halimi umursamadan sırf sedyede yatan kadın için durup odadan çıktı. Kapı üstüme kilitlendiğinde göz devirip yere oturdum.

Annemlerin aklı bende kalacak... Ulaşamayacak panikleyecekti. Oturduğum yerde dizlerimi kendime çekip başımı dizlerime yasladım. Gazeteler ile kapatılmış camdan çok hafif bir ışık geliyordu. Baba bana yardım et. En azından annem bir süre daha ortalıkta olmadığımı anlamasın.

İçimi ferah tutmaya çalışıyordum. Kalkıp kadını kontrol ettim. Yarası mikrop kapmıştı her türlü çok acı çekecekti. Acı çekmesi umurumda bile değil. Gerekirse burada geberip gitsin. Kim bilir kaç kişiyi öldürdü bu kadın? Kaç askerimizin kanına girdi bu şerefsiz. Şimdi ise sırf bu kadını hipokrat yemini gerçeği yüzünden hayatta tutmak zorundaydım.

İlk defa bu yükün altında bu kadar ezildiğimi hissediyorum. Biz doktorlar umut getiriyorduk. Hastanelerde hastalar bizden umut, sağlık bekler bizde onlara gereken her şeyi denerdik. Bütün ilaçlar, yöntemler... Hepsi insanların sağlığı içindi. Bütün bu olaylara rağmen yeni doğanlara aşı yaptırmayan anneler, sırf kızının dış görünüşü yüzünden sağlıklı kızlarını estetiğe zorlayan ebeveynler vardı.

Yatan kadına bakıp ateşini kontrol ettim. Gözlerimin önüne gelen babamla gözlerim doldu. Ben babasının biricik kızı Defne Mutlu şu an daracık, rutubetli bir odada belki de babamın katili ile bir bağı olan teröristi iyileştirmek zorunda kalmıştım. Şimdi ben bu ellerle nasıl tekrardan masum insanları tedavi edeceğim? Kan kokmaz mı ellerim? Yaşattığım her masumda aynı anda bu teröristi de yaşattığım gerçeği beni yakmaz mı?

Saatler geçmişti. Yani tahminimce saatler geçmişti. Hava iyice kararmıştı. Büyük ihtimalle lojmandakiler benim eve gelmediğimi biliyordu. Yani umarım biliyorlardır. Göğsüme giren ağrıya odaklanmamaya çalıştım. Kadına her baktığımda babamın şehadet haberi kulaklarımda çınlıyordu.

Sabaha karşı uyukladığım odaya yaklaşan adım seslerine odaklandım. Kapının arkasına saklanıp kapıdan giren adamın boğazına sarıldım. Cebime sakladığım neşteri ölmeyeceği ama kalkamayacağı bir yere sapladım. Adamın yere düşmesiyle bende silahı alıp kapıdan çıktım. Dikkatli olmak zorundayım. Sırtımı duvara yaslayıp beni soktukları kapıya doğru ilerlemeye başladım.

Karşıma çıkan adamın bacağına sıktım. Acıyla inleyerek yere düştüğünde silahı tekrardan silah tutan eline nişan alıp sıktım. Terörist kadını tedavi etmem söyleyen adam arkamdan saçımı tutacağında tutturmadan arkamı dönüp onun da bacağına sıktım.

"Orospu!"

"Kes sesini köpek. Ne sandın sen beni? Öyle rastgele bir doktor mu? Ben öyle rastgele bir doktor değilim köpek. Ben Şehit Emekli Albay Kuzey Mutlu'nun kızı Defne Mutlu'yum. Bu ismi aklına kazı." Silahı tekrardan doğrulttuğumda bu sefer omzuna sıktım. Evden koşar adımlarla çıktığımda karşıma çıkan ve bana silah doğrultan adamlara hiç düşünmeden sıktım.

Hatırladığım kadarıyla köyün çıkışına doğru ilerlemeye çalıştım. Biri belimden tutup kendi göğsüne yasladığında çığlık atıp silah seslerini duydum. Belimdeki ellerin sahibine doğru dirseğimle karnına vurdum. Kolunu tutup ona doğru döndüğümde elimdeki silahı ona yasladım. Ani hareketlerden dolayı savrulan saçlarımı gözümün önünden geri ittim.

O an karşılaştığım mavi gözlerle neye uğradığımı şaşırdım. Mavi gözler sanki benden bunu bekliyormuş gibi bakıyordu. Hiç şaşırmamış gibiydi. Hatta yüzünde ufak bir tebessüm gördüğüme eminim. Alaycı değildi, daha çok gurur duyuyor gibiydi...

"Komutanım doktor hanım size silah mı dayadı ben mi yanlış görüyorum?" diye gelen kıkırtıyla kendime gelip silahı indirdim. Komutan Fatih'e ters bir bakış atıp tekrardan belimden tuttu. Beni kendine yaslarken sessiz kalıp bekledim.

"Doktoru buradan çıkarmalıyız. Hakan indir şu herifi." Hakan komutanının emriyle adamı indirdi. "Poyraz! Koruma ateşi!" Komutanın tekrar emretmesiyle koruma ateşi başlamıştı. Komutan beni tutarak arabaya ilerlettiğinde beraber koşmuştuk. Komutan bir anda bizi bir harabenin altına çektiğinde ne olduğunu anlamadan tepemizden kurşun geçmişti.

"Sikeyim! Keskin nişancı var!"

"Komutanı koruyun!"

"Murat doktoru koruyacağız. Doktor yaslan şuraya ve sakın kalkma."

"Kıpırdayamıyorum ki bileğim çok ağrıyor." Komutan dediğimle beni kendine doğru çekip sarmaladı. Diğer taşı çekiştirerek silahını konumlandırdı.

"Kendini savunabilir misin?"

"Gerektiğinde evet." Kamuflajından çıkardığı silahı bana uzattı. "O zaman al bunu gerektiği gibi kullan."

Elime aldığım silahı sıkıca kavrayıp beklemeye başladım. "Hakan, Murat'ı da al ilerle. Bunlar tutup destek ekip çağırırlar. Hızlıca gitmeliyiz."

Komutan nişan aldığında tekrardan sıkmaya başladı. "Komutanım Avcı modunu açtı yine."

"Avcı mı?"

"Tekte indiriyor yine." Kerem'in arkasından gelen teröristleri gördüğümde silahımı kaldırıp nişan aldım. Gelen bir iki kişiyi indirdim. Kerem başını arkasına çevirip önce adamlara sonra bana baktı. "Asker kızı olduğun belli oldu."

"Beni küçümsememen gerektiğini anlamışsındır umarım."

"Ne o? Beni de mi vuracaksın?"

"Neler yapabileceğimi bilmiyorsun komutan." Komutan dediğimle gülüp adamlara dönmüştü. Poyraz timi koruma atışlı adımlarıyla eve ilerlemeye başladı. Komutan beni sıkıca tutup kaldırdı.

"Poyraz doktoru aldım, araca geçiyoruz."

"Komutanım doktor burada katliam çıkarmış hee. Üç kişiyi yaralamış biri ölü."

Araca bindiğimde o kadının burada olduğunu hatırladım. O an komutana dönüp o kadının burada olduğunu söylemem lazımdı. O kadını almaları hepimizin yararınaydı. O kadını kurtarmış olmak yeterince can sıkıcıyken şimdi bir de elimizden kaçırmamalıydık. Komutana dönüp kolunu tuttum. Komutanın bakışları bana döndüğünde heyecanla konuştum.

"O kadın burada komutan. İçeride yaralı yatıyor. Beni zorla aldılar kadını kurtarayım diye." Dediklerimi anlamaya çalışıyordu. Kaşları çatıldı, bakışları yere indi.

"Hangi kadın?"

"Hangi kadın olacak, kısa saçlı kısa boylu kadın." Komutan dediklerimi anladığı gibi hızlıca araçtan inip telsizle time bağırdı.

"Siktir. Poyraz, küpeli içeride mi?!"

"Hayır komutanım." Komutanın bakışları bana döndüğünde hararetle bütün olayı anlatmaya başladım.

"Kaçmışlar... Vurdum ben adamı adam da yaralı." Komutan beni sakinleştirmeye çalışıyordu. “Tamam doktor. Sakin ol önceliğimiz seni kurtarmaktı. Seni sağ salim kurtardık en azından.” Tim hepsini hallettikten sonra araca dönmüşlerdi. Araca binen time ve direksiyona geçen Hakan ile araç hareket etmişti. Uğur'la komutanın arasında oturuyordum. İkisi de silahlarını bacaklarının arasında yere yaslı tutuyordu.

"Allah’ıma kitabıma efsane timiz he, değil mi yenge hanım." boş bulunarak söylediği lafla bütün bakışlar Fatih'e dönmüştü. "Komutanım sizin aranızda bir şeyler yok muydu?" Komutan sinirli bakışlarla Fatih’e bakıyordu. Silahını sıkıca kavramıştı. Her an silahla Fatih’i vurabilirdi.

"Yok Fatih. Bu lafının cezasını eğitimde ödeyeceksin." Komutanın dediğiyle göz devirip elimi ona uzattım. Tuhaf tuhaf bana baktığında "Telefon." dedim.

"Annemleri aramam gerekiyor komutan telefonunu verir misin?"

"Az kaldı gidince ararsın." Ona tekrardan göz devirip başımı geriye yasladım. Gözlerimi kapattım. Hem birilerini vurmuştum hem de ellerinden kaçmıştı. Bugün oldukça yoğun geçti. Uykusuzluk iyiden iyiye baş ağrısı yapmaya başlamıştı. Başım öne doğru düştüğünde sert ama rahat bir yere başım yaslandığında dudaklarımı minik minik kıpırdatıp uyumaya devam ettim.

"Hekimlik mesleğinin bir üyesi olarak; Yaşamımı insanlığın hizmetine adayacağıma, hastamın sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime, hastamın özerkliğine ve onuruna saygı göstereceğime, insan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime, görevimle hastam arasına yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime, hastamın bana açtığı sırları, yaşamını yitirdikten sonra bile gizli tutacağıma, mesleğimi vicdanımla, onurumla ve iyi hekimlik ilkelerini gözeterek uygulayacağıma, hekimlik mesleğinin onurunu ve saygın geleneklerini bütün gücümle koruyup geliştireceğime..."

Gözlerimi biricik öğretmenim anneme çevirdim. Tıp fakültesinde en sevdiğim öğretmenim olan annem sayesinde gelmiştim buralara. Annem gözleri dolu dolu benim hipokrat yeminimi etmemi izliyordu.

"Mesleğimi bana öğretenlere, meslektaşlarıma ve öğrencilerime hak ettikleri saygıyı ve minnettarlığı göstereceğime, Tıbbi bilgimi hastaların yararı ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi için paylaşacağıma, hizmeti en yüksek düzeyde sunabilmek için kendi sağlığımı, esenliğimi ve mesleki yetkinliğimi korumaya dikkat edeceğime..." Bu sefer gözlerimi babama çevirdim. En önde bütün heybetiyle oturuyordu Yarbay Kuzey Mutlu. Yeni başladığı yarbay görevinin verdiği ağırlığı üstünde büyük bir heybetle taşıyordu.

"Tehdit ediliyor olsam bile, tıbbi bilgimi, insan haklarını ve bireysel özgürlükleri çiğnemek için kullanmayacağıma.."

Her yer bir anda kanla kaplandığında neye uğradığımı şaşırmıştım. Babam hala bana gülerek bakıyordu. Babamın bakışları bir an olsun benden ayrılmıyordu. Ellerimde beliren kanlarla ağlamaya başladım. Babamı öldüren adamları iyileştirmeye çalışıyordum. Önümde yatan teröriste müdahale etmeye çalışıyordum. Tir tir titreyerek ellerimi teröristten çektim.

"Doktor... Doktor uyan." Beni sarsan elleri umursamadan babama çevirdim bakışlarımı yerde cansız yatan babamı gördüğümde ağlamam iyice şiddetlendi.

"Kararlılıkla, özgürce ve onurum üzerine..."

"Doktor uyan."

"Ant içerim!" Derin nefesler alarak gözlerimi açtım. Rüya mıydı? Hayır, kabus... Komutan beni kolunun altına alıp diğer eliyle verdiği suyu yudumladım. Hipokrat yemininin altında bu kadar ezileceğimi hiç düşünmemiştim. Ellerim titriyordu. aracın içindeki timin bakışları üzerimdeydi.

"Geçti doktor. Ne gördün bilmiyorum ama bak Poyraz timinin yanındasın." Etrafa tekrardan bakarken gözlerimi kapatmaya çekindim. Kerem gözlerini üzerimde gezdiriyordu.

"Biliyorum teşekkür ederim."

Ellerimi yumruk yapıp yola odaklandım. Karargaha geldiğimizde annemleri aramak için albayın odasına gittim. Albay çoktan annemle konuşmaya başlamıştı. Odaya girdiğim gibi telefonu bana uzatıp konuşmam için beklemeye başladı.

"Annem iyiyim. Ha yok telefonumu evde unuttum. Ha doğru... Doğru eve giderken aramıştım seni. Annem anlatacağım tamam sakin ol. Bir takım adamlar özel olarak birini kurtarmamı istediler benden. Telefonum falan onlarda olduğu için arayamadım. Hayır anne tehlikeli insanlar değillerdi."

Anne yüreği işte anlamaması imkansız değil mi? Albayın odasından çıkıp revire geçtim. Revirdeki sedyeye yatıp üstümü örttüm. Bugünün ne kadar boktan geçtiğini anlatmama gerek yok. Başıma gelmeyen kalmadığı gibi vurmuş olmama rağmen azılı bir terörist kaçmıştı. Daha fazla burada duramayacağımı düşünüp kalktım. Koridorda karargah çıkışına ilerliyordum. Bir an önce evime gidip bugün olanları unutmak istiyorum.

"Doktor!" Hay sıçayım. Bir bırakın da dinlensin bu aciz insan. Göz devirerek arkamı döndüm. Yine ne istiyorsun komutan? Komutan bütün heybetiyle karşıma dikildi.

"Albay yemeği bizimle yiyeceğini söyledi. Sonra lojmanda kalan biriyle eve geçermişsin."

"Yani seninle komutan?"

"Bende bayılmıyorum sana. Dikkat çekmeseydin."

"Ben dikkat çekmedim komutan."

"O yüzden mi köyden sana görünmek için hastalar toplanıp geliyor doktor?"

Komutan haklıydı. Dikkat çekmediğimi sanıyordum ama hastanede olduğum günlerde köyden teyzeler, özellikle teyzeler, hastaneye gelip kendilerini muayene etmemi istiyorlardı. O yüzden hastanede olmayı sevsem de burada hastanede olmayı sevmiyorum. Yine de ona göz devirip kollarımı açtım.

"Adamlar bana güvenip sağlıklarını kontrol etmemi istiyorlarsa ben ne yapabilirim? Ayrıca bu durum bir doktor için çok gurur verici bir şey."

"Doktor evet gurur vericidir ama aynı zamanda tehlikeli. O kadar dikkat çektin ki teröristler bile seni tedavi etmen amacıyla kaçırabiliyor."

"Ben kendimi koruyabiliyorum komutan."

"Öyle mi yakın dövüşte ne kadar iyisin doktor?"

"Araştırmamış gibi konuşma komutan. İç çamaşırımın rengine kadar bildiğine eminim."

"Bunu araştırma yapmadan da söyleyebilirim doktor. Ki siyah olduğuna eminim." derken bakışlarını bütün vücudumda dolaştırmıştı. Koluna sert bir şekilde vurdum.

"Çek o pis bakışlarını üstümden komutan bozuntusu."

Bana sırıtarak yaklaşıp mavi gözlerini benim yeşillerime kilitledi. "Komandonun bir bakışı, yetmedi sana Çanakkale kızı." Bitirdiği cümlesiyle göz kırpıp beni bütün şaşkınlığımla ortada bıraktı.

Yüzbaşı... Neden kalbim böyle hızlı attı? Hem nasıl anladın siyah iç çamaşırı giydiğimi?

Loading...
0%