@blanco_s
|
Hayatın size neler getireceğini bilemezdiniz. Bir anda yalnızlığa sürüklenebilir, tek başınıza ayaklarınızın üzerinde dururken bulabilirdiniz kendinizi ya da çok kalabalık bir ortamda, birileriyle anlaşarak ve eğlenerek bir hayat geçirebilirdiniz. Bu tamamen şanstı, biraz da kişilik.
Hayatın beni taşıdığı nokta kalabalığın içinde yalnızlıktı. Binlerce takipçimin olduğu anonim bir Twitter hesabım vardı. Orada içimi dökerken çoğu kız bana katılıyordu ama gerçek hayatta birkaç arkadaşım dışında yalnızdım. Adını bile bilmediğim binlerce insanla aynı fikirdeydim ama yalnızdım.
Telefonumun ekranını kapatıp makineden çıkan kahveyi aldım ve sıcaklığını kupamdan hissetsem de üfleyerek bir yudum aldım. Sabahın erken saatleriydi ve ben kahve içmeden güne başlayamayan tipik bir çalışandım.
Dayımın ortağı olduğu şirkete işletme okuduğum için girmiştim. Normalde dayım bana torpil geçip daha üst bir mevkide çalışmama izin verecek olsa da bunu istememiş, kendi ayaklarımın üzerinde duracağımı söyleyerek dayımın teklifini reddederek görüşmelere ve mülakatlara girerek kendi hakkımla şirkete girmiştim.
Kupayı dudaklarımın arasından çekip elimdeki evraklara bakarak ilerlemeye başladığımda kafam doluydu. Ne ara okulumu bitirmiş, 24 yaşına gelip işe girmiştim cidden anlamamıştım. Bir zamanlar sadece aşkıma karşılık bulamadığım için ağlayan o kızdım, şimdiyse kocaman bir kadın. Böyle olmak, büyümek, olgunlaşmak ve mantıklı biri olmak bana garip geliyordu.
Gözlerimi evraklardan çekip bana doğru geldiğini gördüğüm bedenin üzerinde bakışlarımı gezdirdim. Görüş alanımda beyaz, bedenini tamamen saran ve vücut hatlarını belli eden bir gömlek giymiş uzun boylu bir çocuk vardı. Elinde aynı benim gibi mavi kapaklı bir dosya vardı ve öyle hızlı bana doğru yaklaşıyordu ki beni fark ettiği an çok geç olacaktı çünkü çoktan çarpacaktı.
Bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde kaçmak için birkaç saniyem olsa da bedenim hareket etmemi istemiyormuş gibiydi. Tam anlamıyla karşısında kalakaldım.
Kalbimin acısını somut bir şekilde hissetmemi istermişçesine karşıdan gelen adam bana çarptığında, yanmıştım. Hem de sadece bedenen değil, ruhen de. Sıcak kahve üzerime dökülse de asıl kalbime sıcaklığı gelmişti. Kalbim, haşlanmış gibi hissediyordum.
"Ah!" Üzerime gelen ve sıcaklığı dumanından belli olan kahve yüzünden acıyla elimdeki evrağı yere fırlattım. Üzerime yapışmış açık kahverengi bluzumun eteklerini tutarak sıcak kahveyi hissetmemeye çalışsam da bu çok zordu. Gözlerim anında dolmuş, nefesim kesilmiş ve bedenim yanmamın etkisiyle titremeye başlamıştı. Kahveden mi yoksa onu gördüğümden mi bilmiyorum çok fena yanıyordum. Nefesim kesilmiş gibiydi. Şimdiden karnımın kızardığını hissedebiliyordum.
Mavi gözleri elindeki dosyadan bana dönse de hiçbir şey yapmadı ve sanki bana çarpıp beni yakan o değişmişçesine elindeki dosyayı sıkı sıkıya kavrayarak çekip gitti.
Gözyaşlarımın yanaklarımdan akmasının tek nedeni yandığımdan değildi. Onu görmemdi, onun beni görmesi ama aslında görmemesiydi. Yıllar geçmişti ya, yıllar geçmişti ama hâlâ aynıydı! Yanmıştım, göz ucuyla bakıp çekip gitmişti.
Normal biri olsa en azından iyi miyim diye sorardı ama onda o kalp yoktu. Yanmam hatta biraz daha abartayım ölmem asla umurunda değildi.
Departmanın ortasında insanların dikkatini çekmemek için gözyaşlarımı kurulayarak yerdeki dosyayı aldım ve nasıl kendimi lavaboya attım anlamadım. Bedenim titriyordu ve gözyaşlarım bana ihanet edip yanaklarımı ıslatıyor, makyajımı dağıtıyordu. Kahvenin etkisi geçmiş olsa da kalbimin etkisi öyle çabuk geçmeyecekmiş gibi çok sancılanıyordu.
Nefes alamadığımı hissederken neye tepki vermem gerektiğini bile bilmiyordum. Neden ağlıyordum onu da anlamamıştım ki.
"Senden nefret ediyorum, Serkan. Çok nefret ediyorum hem de! İnsan bir özür diler, iyi misin diye sorar. Hatırlamazsın ama bari özür dilersin! Bu kadar kötü olunmaz." Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken makyajım umurumda değildi. "Hem ne arıyorsun sen burada? Bunca yıl sonra ne diye karşıma çıkıyorsun ya!"
Üzerimdeki bluzu çıkartıp sadece büstiyerle kaldığımda yanan karın bölgeme baktım. Kızarmıştı ve çok acıyordu ama Serkan'ın beni görmemesinden dolayı kalbim daha çok yanıyordu sanki. Her şeye ama her şeye katlanabilirdim ama buna, beni görmemesine katlanamıyordum. Artık ona karşı nefretten başka bir şey hissetmesem de bu kadar görünmez olmak kanıma dokunuyordu.
"Seni bu departmandan kovdurmazsam benim adım da Hilal değil!" dedim hırsla ıslattığım peçeteyle karnımı biraz olsun serinletmeye çalışırken. "Dayıma söylersem kovar seni ama yok, o kadar kolay olmayacak o iş. Bıktıracağım, dayanamayacaksın bana!"
Hırsla peçeteyi karnıma değdirirken canım yandığı için dişimi sıktım ve inlememi tuttum. Belki de kalbim acıdığı için değil de yandığım için ağlıyordum. Evet, yıllar önce bitmiş gitmiş hisler için ağlamam saçmalıktan başka bir şey değildi sonuçta. Serkan mevzusu lisenin son gününde, bir daha açılmamak üzere kapanmıştı.
O benim sevgimi asla hak etmemişti. Ben ona sevgimi vermek için her şeyi yapmıştım ama o beni görmemişti.
Görmemiş birinden nasıl beni unutamamasını isteyebilirdim ki? Herif beni tanımıyordu bile.
Karnıma sürdüğüm ıslak peçeteyi çöpe attım ve bluzuma bir şey yapabilir miyim diye baktım ama hayır, yıkamak dışında kurtaramazdım. Mecburen el kuruttuğumuz o makinelerde kurutup üzerime tekrar geçirdim. Daha yeni şirkete girmiştim ve yedek kıyafete ihtiyacım olduğunu düşünmemiştim. Serkan gibi iğrenç bir insanın bana çarpıp öküz olduğundan üzerime kahve dökebileceği aklımın ucundan bile geçmemişti.
O kahvenin intikamını elbet alırdım.
Ağlamaktan akmış makyajımı da peçete yardımıyla biraz olsun düzelttikten sonra evrakları ve boşalmış kahve kupamı alıp lavabodan çıktım. Departman müdürümüzden izin isteyip eve gidecek ve üzerimi değiştirip geri gelecektim. Neyse ki evim çok uzakta değildi. Yarım saat içinde tekrar geri gelebilirdim.
"Adnan Bey nerede acaba?" diye sordum benden daha üst mevkide olduğunu düşündüğüm esmer bir kadına. Kadın, kahverengi gözlerini bana çevirip kaşlarını çattı çünkü üzerimdeki kıyafetler pek iç açıcı değildi.
"Adnan Bey toplantıya gitti. Çok önemli bir şey mi söyleyeceksin?" Kadın, kalın çerçeveli gözlüğünü düzeltip bakışlarını yüzüme diktiğinde boğazımı temizledim.
"Az önce üzerime kahve döküldü de eve gidip üzerimi değiştirmek için izin isteyecektim." Sesim kısık ve ruhsuz çıkıyordu.
Kadın, umursamaz bir şekilde bakışlarını bilgisayara çevirdi ve adını anmak istemediğim iğrenç bir erkeğin adını söyledi. "Serkan Beyden izin isteyebilirsin. Adnan Bey olmadığı veya toplantıda olduğu vakitler sorumlu olan kişi Serkan Beydir."
Harika!
"Teşekkür ederim," dedim yine kibarlığımdan ödün vermeyerek. Kadının yanından ayrılıp sert adımlarla koridorda ilerlerken saçımı başımı yolmak istiyordum.
Bu salak ne ara bu kadar yükselmişti? Okulu bittiği gibi burada işe mi girmişti?
Onu yumruklamak, parçalamak istiyordum ama şu an resmi bir kurumdayken yapabileceğim tek şey ona kötü kötü bakmaktı.
Serkan'ın odasını bulduğumda derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım. Bulana kadar elimdeki kupa ve evrakları masama bırakmıştım.
"Gir." Sesini duyduğumda kanımın çekildiğini hissettim. Hâlâ aynı ses tonuydu zaten sesinin değişmesini beklemiyordum ama sesini duymayalı yıllar olduğundan olsa gerek tüylerim ürpermişti. Yine de bu ondan nefret etmediğim anlamına gelmiyordu. O kadar çok nefret ediyordum ki onu bir kaşık suda boğabilirdim.
Kapıyı aralayıp içeri girdiğimde özellikle kapıyı kapatmamıştım ki hızlıca çıkıp gidebileyim odasından.
"Serkan Bey sizden izin isteyecektim," diye mırıldandım pek gönülsüz bir şekilde. Serkan Bey ne iğrenç bir hitap şekliydi! Yaşıttık ama mevki olarak benden yüksekte olduğu için mecburen diyordum.
Serkan, gözlerini evraktan çekip bana baktığında dudakları hafifçe aralanmış ardından birbirine bastırıp gözlerini kaçırmıştı. Muhtemelen beni bu hale onun getirdiğinden haberi bile yoktu. Her zamanki gibi...
"Evet, dinliyorum." Ellerini birbirine kenetleyip sabırsız bir şekilde yüzümü incelerken beni tanımadığı o kadar belliydi ki bir elimi arkama çekip yumruk yapmadan edemedim. İnsan nasıl yıllarca ona aşık olan kızı tanımazdı? Hadi tamam onu tanımadın, sınıfındaki kızı nasıl tanımazdın? Salaktı da ondan!
"Az önce minik bir kaza yaşadım," dedim üzerimi göstererek ve içimden geçirdim, senin yüzünden. "Üzerime kahve döküldü ve işe yeni başladığımdan yedek eşya getirmek hiç aklıma gelmedi. İzin verirseniz eğer üzerimi değiştirmeye eve gideceğim."
Serkan, gözlerini tekrar dosyaya çevirip umursamaz bir şekilde mırıldandı. "Bu muydu diyeceğin? Tamam git gel ama hızlı ol. Gelirken yedek eşya da getirmeyi unutma ne olur ne olmaz. Sonuçta acelesi olan insanlar seni görmeyebilir."
"Acelesi olmayan insanlar da görmüyor," diye mırıldandığımda gözlerini tekrar bana çevirdi.
"Anlayamadım?"
"Teşekkür ederim dedim, Serkan Bey. Hızlı geleceğim ve dediklerinize uyarak yedek eşya da getireceğim. Sonuçta acelesi olan ve kaba insanlar olabilir." Benden üstte olması umurumda değildi bu vakit.
Serkan'ın kaşları çatıldı ama başka bir şey demesine izin vermeden odasından ayrılıp kapıyı kapattım.
Aptal yaratık!
Neyse, sonuçta her zamanki gibi birkaç saniye içinde beni unuturdu. O benim, onun için neler yaptığımı unutmuştu, bir laf atışımı mı unutamayacaktı? Hiç sanmıyordum.
⏳
@tcerkeklerikapatilsin: Bugüne kadar çok kez Tc erkeklerine laf attım ama en kötüsü özür dilemeyi bile bilmeyen türü cidden. Çok nefret ediyorum 🤢
84 yorum, 375 Retweet, 19B beğeni
@idilozer: Kim olduğunu söyle de yolumu değiştireyim ıy
⏳
|
0% |