@blanco_s
|
Serkan'ı yakmamış gibi elimde iki kupayla Kumsal'ın yanına döndüm. Kız muhtemelen onu satıp yanından kaçıp gittiğimi düşünüyordu çünkü neredeyse on beş dakikadır yoktum.
Kumsal'ı bıraktığım gibi kağıtların arasında bulduğumda derin nefes alıp tebessüm ettim ve bardağı masasına bıraktım. "Kusura bakma ya az önce minik bir kaza yaşandı da o yüzden biraz geç kaldım."
Kumsal'ın mavi gözleri önce masasına bıraktığım siyah kupaya ardından yüzüme döndü ve gözlerini büyülterek sandalyesiyle beraber bana döndü. "Ay ciddi misin? Yandın mı, bir yerine bir şey oldu mu peki? Of kesin benim yüzümden oldu!"
Kumsal adeta taramalı tüfek gibi konuşurken gözlerimi kırpıştırıp elimdeki diğer kupayı da kendi masama bıraktım. "Bir şey olmadı, iyiyim. Benim üzerime dökülmedi."
Derin bir nefes aldı ama rahatlaması çok kısa sürdü ve mavi gözlerini kocaman açıp tekrar bana baktı. "Kimin üstüne döküldü? O iyi mi peki?"
Alt dudağımın derisini dişlerken yerime oturup derin nefes aldım. Acaba söylese miydim? Söylemeyip boş verebilirdim ama aramızdaki garip iletişimi saçma bir şekilde sevmiştim.
Serkan dışındaki Serkan'ın çevresinden sevmediğim insan yoktu resmen ve bu çok sinir bozucuydu.
"Serkan Bey'in üzerine döküldü ama kurt gibi maşallah. Öldürmeyen Allah güçlendirir sonuçta," dedim omuz silkerek. Kurt gibi bir şerefsizdi hâlâ ve yanmak ona yaramamıştı ne yazık ki.
Daha da kudurmuş bir şerefsiz olmuştu.
"Ay Serkan mı yandı?" Hüzünle konuşup yüzünü buruşturdu. "İyi değil mi?"
"İyi ama görmek istiyorsan lavaboda üzerini değiştiriyor. Şanslıysan başka bir erkek girmeden içeri girebilirsin çünkü patronun beni oraya soktu."
"Ay yok kız ne arayacağım erkekler tuvaletinde? İyiyse sorun yok."
Çayımdan bir yudum alıp merakla Kumsal'a baktım. "Siz Serkan Bey'le sevgili değil misiniz?"
Kumsal tam çayından içerken bunu sormam hiç iyi olmamıştı çünkü bir anda öksürmeye başladı ve ben telaşla yerimden kalkıp kızı öldürmek istercesine sırtına vurdum ama cidden iyi olsun diye yapmıştım.
Bugün gerçek anlamda tehlike saçıyordum. Bir sonraki hedefim de Evren olmalıydı.
"İyi misin? Su vereyim mi?" dedim sırtına vurmayı kesip ovuştururken. Kumsal başını iki yana sallayıp derin nefes aldı ve kızaran yüzünü serinletmek istercesine dosyayı sallamaya başladı.
"Aniden sorunca şok oluverdim birden. Serkan'la sevgili değiliz sadece ikimiz de burada staja başlamıştık ama işi alan o oldu. Yıllar sonra da koşu yaparken karşılaştık ve bana iş teklifinde bulundu. Arkadaşız yani."
Sessiz bir nefes alıp tekrar yerime oturdum. Sevinmem mi gerekiyordu yoksa üzülmem mi gerekiyordu kestiremedim. Tek hissettiğim şey Kumsal'la arkadaş olabileceğimiz için mutluluktu. Serkan'la sevgili olsaydı geçmişe rağmen onunla arkadaş olmam zor olabilirdi sonuçta.
"Anladım," diye mırıldandım ve çayımdan yeni bir yudum aldım.
"Ama kafa biri Serkan. İyi anlaşacağımdan eminim," dedi Kumsal ve dosyalara geri döndü. Bir yorumda bulunmadım ve ben de onun gibi dosyaları incelemeye geri döndüm.
Serkan kafa biriydi, bu doğruydu. Yıllar sonra geçen gün İdil'le buluşmaya gittiğimde ve onunla aynı masaya oturduğumda bunu daha iyi anlamıştım. Belki o üzerime kahve dökmeseydi başka bir şekilde ilerleyebilirdi her şey. Evet, geçmişe sünger çekmek zordu ama tekrar görmezden gelmeseydi beni bu kadar kırılmazdı kalbim.
Ama aynı şeyi yaptı ve şu an da sadece düşmanım oldu.
Serkan'ı boş verdim ve işime geri döndüm. Sonuçta burası ekmek teknemdi ve benim herkes gibi paraya ihtiyacım vardı.
⏳
Öğlen saatine gelene kadar aralıksız çalıştıktan sonra Evren'in masama gelmesiyle ağrıyan sırtımı sandalyeme yaslayıp kirli sakallı yüzüne baktım.
"Herkes öğle yemeği için çıktı. Hadi gel biz de bir şeyler yiyelim. Hem bu yakınlarda bildiğim güzel bir restoran var."
Saçlarımı karıştırırken onu onaylamaktan başka bir şansım yoktu çünkü karnım cidden acıkmıştı ve bunu belli edercesine gurulduyordu. "Çok iyi olur cidden. Açlıktan kağıtları yeme evresine geldim sayılır."
Evren güldü ve bakışlarını arkamdaki masada çalışan Kumsal'a çevirdi. "Senin yanına mı oturdu?"
Sessiz fısıltısı gülmeme neden olurken başımla onu onayladım. "Sizi tanıştırayım mı?"
Evren omuz silkti. "Olur."
Kumsal'a döndüm. "Kumsal, bu arkadaşım ve aynı zamanda şirketimizin en iyi fotoğrafçısı Evren."
Kumsal sıcak bir gülümsemeyle Evren'e bakarken Evren elini ona uzattı ve tokalaştılar. "Memnun oldum."
"Ben de," dedi Evren. Bakışları bana döndüğünde ikimiz de aynı şeyi düşünüyorduk. "Bizimle yemek yemeğe ne dersin?" diye sorduğumda bunun bir hata olduğunu arkamızdan gelen Serkan'ın sesiyle anlamıştım.
"Kumsal geliyor musun?"
Kumsal ve Evren'in bakışları Serkan'a dönerken ben bugün olanlardan sonra ona bakacak gücü kendimde bulamamıştım. Bugünkü Serkan kotam dolup taşmıştı bence.
"Aa biz de tam Kumsal'ı bizimle yemek yemesi için davet etmiştik. Kaynananız seviyormuş Serkan Bey," dedi Evren şakacı bir şekilde. Gözlerimi devirmeden edemedim. Serkan'ın kaynanasına şimdiden acıyordum.
Serkan da neşeyle güldü. Keşke gülmeseydi. Hem bu yanmamış mıydı nereden geliyordu bu neşe? Bir insan anca bu kadar aptal olurdu işte.
"Kaynanam beni sever mi bilemeyeceğim. Henüz tanışmadım kendisiyle ama ben sevilmeyecek biri değilim valla." Serkan'ın komik olmayan cümlelerine hem Kumsal hem Evren güldü, ben yine gözümü devirdim.
"O zaman beraber yiyoruz demek mi bu?" dedi Evren. Bu çocuk neden Serkan'a hayrandı? Gizli gay olup ona aşık olmuş olabilir miydi?
"Benim için uyar da Hilal Hanım benimle yemek yemek ister mi bilemedim." Serkan topu bana attığında kaçırmak için çabaladığım bakışlarım ne yazık ki onun o şirin sandığı yüzüne döndü.
"Sizinle bir düşmanlığım yok," dedim yalana başvurarak. Alt tarafı bir kaşık suda boğacaktım o kadar.
"O zaman sizinle yemek yememde bir sorun yok. Şahsen bugün beni yaktıktan sonra yemek bıçağıyla bana saldırabileceğini düşünmeye başladım."
Çenemi sıktım ve onu yemek bıçağıyla parçalara ayırdığımı düşündüm. Gerçekten keyifli olurdu ama bir daha et ürünleri yiyebileceğimi sanmıyordum.
"Yemek bıçağı ağır kaçar ama çatalla saldırabilirim, belki," dedim ve samimiyetsiz bir gülümsemeyle yüzüne baktıktan sonra Evren'in koluna girdim.
"Gidelim o halde."
"Gidelim," dedi Evren ve beraber yürümeye başladık. Serkan ve Kumsal'dan uzaklaştığımız an fısıltıyla konuşmuştu. "Kızım sen Serkan Bey'i mi yaktın?"
"Abartıyor, önüne bakmadan yürürken çay döküldü sadece ama bir şeyi yok. At gibi hatta katır gibi." Kötüye bir şey olmaz, diye içimden geçirmeden edemedim.
"Artık sizin daha önceden birbirinizi tanıdığınızı hatta düşman olduğunuzu düşünüyorum," dedi Evren düşünceli bir sesle. "Böyle bir şey olsa bana söylersin değil mi? Yani Serkan Bey'le herhangi bir geçmişin olsa..."
Kelimeler boğazıma takıldı ama sese dönüşemedi. Bir geçmişimiz yoktu aslında Serkan'la sadece benim geçmişim vardı.
"Serkan'la ilk defa bu şirket içinde iletişime geçtim," dedim ki yalan değildi. İletişim çift taraflı olurdu sonuçta.
"Yani eski sevgilin değil?" Evren tek kaşını kaldırıp yüzüme baktığında anında başımı iki yana salladım.
"Hayır, asla!"
"Rahatladım çünkü Serkan Bey benim için dişli bir rakip olurdu. Sevdiğim biriyle hoşlandığım kız için kavga edecek yaşı geçtim artık. Lisede değiliz sonuçta." Evren çapkın bir gülümsemeyle bana baktığında nefes almayı unutmuşum gibi hissediyordum. Aldığım nefes ciğerlerime yetmiyordu sanki.
Bakışlarımı ondan kaçırıp güldüm ama gülmekten çok acı çekiyormuş gibi bir ses çıkartmıştım. Neyse ki Evren bunu anlamadı çünkü hemen konuştum. "Tabii ki lisede değiliz. Hem Serkan Bey tipim bile değil. Baksana cılız ve neredeyse benimle aynı boyda. Hem tüyü de sarı ve bir esmerle sarışın hiç yakışmaz."
Lisede kurduğum cümlelerin tam tersini kurarken hiçbir şey hissetmemiştim ama Serkan'la Kumsal önümüzden geçtiğinde cümleler bana batmıştı sanki.
"Ben sarışın mıyım?" diye sordu Evren birden. İkimiz de kaldırımın ortasında durduk ve ben saçma bir şekilde onu süzdüm.
"Esmersin diyemem," dedim boynuna bakarken. "Sarışın da sayılmazsın saçların kahverengi."
Bakışlarımı mavi gözlerine çevirdiğimde dudaklarını ıslattı ve dalgalı saçlarını alnından ittirdi. Pazuları net bir şekilde belli olurken giydiği gömleğin altındaki dövmelerini merak ettim tekrardan. Kolsuz tişört giyip geldiği gün dövmelerini görmüş olsam da detaylı inceleyememiştim.
Acaba kaç dövmesi vardı?
"Kumralım o zaman?" diye sorduğunda onu onayladım.
"Kumralla esmer yakışır," dedi ve göz kırptı. "Sarışınlar sarışınlarla takılabilir, ben yanıma yakışan esmeri buldum bence."
Yanaklarımın ısındığını hissetsem de esmer tenli olmanın verdiği bir avantajla kızarmadım. Evren'in bir anda bana yürümesine hâlâ alışamamıştım ve bazen utanasım geliyordu.
"Evren senin şu restoranın nerede?" Serkan, ilerlemeyi bırakıp bize doğru baktığında anın büyüsü bozulmuştu ne yazık ki. Evren'le birbirimize bakmayı kestik, o Serkan'a baktı ben ise kaldırım taşına. Serkan'a bakacağıma taşa bakardım daha iyi.
İyi anlarımın katili olmasa ölürdü zaten.
"Hemen köşedeki restoran," dedi eliyle kırmızı binayı işaret ederken.
"Uzak doğu yemekleri mi?" diye sordu Serkan. O an tabelaya baktım ve kocaman bir gülümsemeyle Evren'e baktım. "Ben çok severim."
"Biliyorum, söylemiştin." Evren, hiçbir dediğimi unutmuyormuş gibi genişçe gülümsediğinde kıkırdamadan edemedim. Vay be iyi bir erkek var mıydı cidden yoksa beni avlamak için yem mi atıyordu? Bunu Twitter hesabımdaki kızlara sormam gerekiyordu.
"Sushi yemeyeli baya olmuştu," dedim ve restorana ilerledim hızla. Arkadan Serkan'ın söylendiğini duyabiliyordum. "Sanki annenin karnından sushi yiyerek doğdun. Nerede o canım kebaplar, iskenderler, lahmacunlar?"
Kapıyı açıp ona kısa bir bakış attım. "Kebap yemeği çok istiyorsan git kebapçıya. Senden uzak doğu yemekleri beklenmezdi zaten. Türk erkeğisin işte."
Serkan kaşlarını kaldırdı ve birkaç adımla bana yaklaştı ama kapıyı bıraktığımda aramızda cam kapı kalmıştı. Ne yazık ki yüzüne çarpmadan tuttu ve bir şeyler söyledi ama duyamadım.
Onu umursamadan restoranın içinde ilerledim. Evren ve Kumsal da Serkan'ın yanındaydı bu yüzden bana göre en güzel gelen masaya geçip cam kenarına oturdum. Caddeye bakıyordu ve biraz da olsa deniz gözüküyordu.
Herkes geldiğinde Evren benim yanıma, Serkan da karşıma oturmuştu. Kumsal da Evren'in karşısındayken neden inatla karşıma oturduğunu anlayamadığım Serkan'a kötü kötü baktım.
Siparişlerimiz alınana kadar havadan sudan konuştuk. Bu kadroyla sushi yiyecek olmam aşırı garip geliyordu. Serkan her ne kadar yabancılara benzese de halis mulis Türk erkeği olduğunu her konuda kanıtlamıştı. Evren de kocaman bir adam olmasına rağmen sushiye bayıldığını söylemişti. Beni mi kandırıyor biraz sonra anlayacaktım.
Kumsal birkaç kere sushi yediğini ama pek onluk olmadığını söylediği için salata sipariş etmişti. Tek sushi yemeyen oydu ve Serkan da ilk kez sushi yiyecekti.
Siparişlerimiz geldiğinde chopstickleri elime aldım ve Serkan'ın gözüne sokma isteğimi engelleyip sushilerimden birini yedim.
Serkan'ın beni izlediğini görüyordum. Bakışları yüzümde gezinirken yemek yediğim için mutlu olduğumdan onu çok takmadım.
"Bu çubuklarla yemek zorunda mıyız?" dedi tutmayı beceremediği chopstickleri sallarken. Gülmeden edemedim ki bu beni ilk defa güldürdüğü andı.
"Yapamazsan çatal isteyebiliriz sana. Her şeyi yapacaksın diye bir şey yok sonuçta," dedim dalga geçer bir şekilde ve bu Serkan'ı sinir etti muhtemelen.
"Sen bile yapabiliyorsan ben kesin yaparım çubuklarla yemeği." Benim gibi tutmaya çalışırken masadaki herkes onu izlemeye başladı. Beceremeyişini izlemek, yemek yemekten bile iyi hissettirdiğinden durdum ve onu izlemeye devam ettim.
Sushiyi kavradı ama ağzına götüremeyip tabağına düşürdü. Kumsal'ın çaktırmamaya çalışarak güldüğünü fark ettiğimde ben gizlemeye çekinmeden güldüm. Serkan'ın bu halleri gerçekten komikti.
"Saçma sapan işler. Gavur işi hep bunlar. Hangi mal çubukla yemeği akıl etmiş ki?" Serkan söylene söylene bir chopsticki masaya sertçe bıraktı ve diğerini sushiye saplayarak yedi. Artık Evren de gülüşünü tutamamıştı.
"Senin tabağındaki sushi olsaydım hayatımdan nefret ederdim," dedim ve kendiminkini yedim.
"O zaman neyse ki benim tabağımdaki sushi değilsin," dedi o da ve kendi bulduğu metoduyla yemeğe devam etti.
Bir ara elimdeki çubukları ona saplamak istesem de sandığımdan daha iyi bir öğlen yemeği geçirmiştik. Evren ve Kumsal konu açarak masadaki kimsenin susmasına izin vermemiş, masada bir sessizlik olduğunda da Kumsal nefesi kesilene kadar konuşmuştu.
Saçma bir dörtlüydük ama kötü de sayılmazdık.
Öğle vakti bittiğinde Kumsal'la beraber arkada yürüyerek şirkete doğru ilerlemeye başlamıştık. "İlk iş günümde bu kadar eğleneceğimi hayal bile edemezdim. Çok teşekkür ederim beni de davet ettiğiniz için."
"Şahsen ben de bu kadar eğleneceğimi sanmıyordum. Teşekkür etmene gerek yok, sonuçta sen de iş arkadaşımızsın." Bakışlarımı onun gülümseyen yüzüne çevirip minik bir tebessümle ona baktım. Gerçekten de eğlenceli biriydi ve bu öğlen, uzun zamandır hiç gülmediğim kadar gülmüştüm. Çok garipti çünkü Serkan'ın olduğu bir ortamda güldüğümü bile hatırlamıyordum.
Serkan bana hep griyi anımsatıyordu. Kasveti, üzüntüyü, kalp kırıklarını...
Ama bu öğlen griden çok farklıydı. Herkese gösterdiği o yüzünü görmüştüm, onunla aynı masada yemek yemiş bir de cebelleşmelerine gülmüştüm. Şaşırtıcıydı ama biliyordum ki biz Serkan'la yalnız kalsaydık asla böyle bir yemek yiyemezdik. Ona olan kötü hislerim ve onun da hiçbir şeyi anlamlandıramaması bizi birbirimize düşürüyordu. Evren ve Kumsal olmasaydı o masadaki Serkan'ın deyimiyle çubukları birbirimize saplamış olurduk.
Neyse ki yalnız kalmamıştık ve asla da kalmayacaktık. Neyse ki...
⏳
|
0% |