Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2 | Teras

@blanco_s

Geçmişe dönmek için tek yapman gereken geçmişinde kalan herhangi bir şeyi görmek, hissetmek, dokunmak ya da solumaktı. Bir koku, sizi geçmişin acımasız döngüsüne sokabilirdi ya da sizin için özel olan bir şarkının, bir cümlesi... Geçmişe dönmek minik bir anıyla oluverirdi de geçmişten kurtulmak o kadar kolay değildi.

 

Geçmişim elimi kolumu bağlamıştı ve ben kurtulup kaçıp gidemiyordum. Yatağıma uzanmış, geçmişimin zihnimden silinmesi için uğraşsam da kendimi daha da üzmek istiyor olmalıydım ki lise yıllığımı bulmuş, oradaki fotoğrafları çıkartmış, o dönemler en çok dinlediğim şarkıyı açmış ve o dönemler kullandığım parfümü sıkmıştım.

 

Tam o anın içindeydim. Kendimi yine 17 yaşında hissediyor, aynı hisleri 24 yaşında da yaşıyordum.

 

Gözyaşlarımın yanakları ıslatması için her şey vardı anlayacağınız ama sorun şuydu ki artık gözyaşlarım yerine içimden nefret akıyordu. 17 yaşındaki ben çok ağlamıştım ama 24 yaşındaki ben ortada ağlayacak nedenler görse bile elinin tersiyle ittiriyor ve nefrete dönüştürüyordu.

 

Yattığım yerden doğrulup yatağın üzerine, yatmadığım kısma serdiğim fotoğraflardan sınıfça çekindiğimiz bir mezuniyet fotoğrafını aldım ve bakışlarımı direkt onun yüzüne çevirdim. Siyah kepi, sarı saçlarının daha canlı çıkmasına neden olmuştu. Üzerindeki siyah cüppesinin açıkta bıraktığı beyaz gömleğini görebiliyordum. O anki haline göre bedenini güzelce sarmış ve etkileyici durmasına neden olmuştu. Yüzünde öyle bir gülümseme vardı ki gören herkesin içinin ısınacağına emindim.

 

Çok güzel gülüyordu ama bir kere bile bana gülmemişti.

 

Benim içim, o başkasına gülümserken, bir kibrit çöpünün vereceği kadar ısıyla ısınmıştı ama ben o ısıyı sanki sıcacık bir şöminenin önündeymişçesine yüceltmiştim.

 

Sinirle fotoğrafı buruşturmak istesem de bunu yapmak yerine dikkatlice yıllığın içine yerleştirdim ve kıvırcık saçlarımın arasına ellerimi daldırdım. "Neden yıllar sonra karşıma çıkarsın ki? Bizim hikayemiz başlamadan bitmişti çünkü sen asla benim hikayemin kahramanı değildin. O zaman niye karşımdasın? O zaman neden yıllar sonra yüz yüze geldik?"

 

Kendi kendime konuşurken canım yanıyordu ama bunları anlatabileceğim kimsem yoktu. Öfkemi dökebileceğim fake bir Twitter hesabım vardı ama o da sadece erkeklere sövmek içindi. Hislerimi oraya yazamazdım, hislerimi kimseye anlatamazdım.

 

Keşke fotoğraf bir anda konuşabilse...

 

Serkan'ın da olduğu başka bir fotoğrafı, kendime çektiğim dizlerimin üzerine yerleştirdim. Bu sefer okulun son gününde, sınıf öğretmenimizle fotoğraf çekilmiştik. Sınıf öğretmenimiz beni ve Serkan'ı çok sevdiği için ikimizi de kolunun altına almıştı.

 

Serkan'la tek yakın fotoğrafım buydu ama o kadar kötüydüm ki fotoğrafı yakmak, parçalamak ve sonsuza kadar yok etmek istiyordum.

 

Ağlamaktan şişmiş gözlerimin tek nedeni okulun bitmesi ve sevdiğim hocalarla, arkadaşlarımla ayrılmam değildi. Serkan'dı. İçimde zaten büyüyemeyen o umudu bir cümlesiyle kesip atarken gözyaşlarımı bile görmemişti. Hatta o kadar umurunda değildim ki yüzüme bile bakmamıştı. Görünmezmişim gibi... Bir hayaletmişim gibi...

 

İki yıl boyunca üşümesin diye camı kapattığım, düştüğünde yanına ilk giden olduğum herif, herkese çok kibarken beni son dakika öyle bir kırmıştı ki erkeklerden, en çok da ondan nefret etmiştim.

 

"Değmezsin gerçekten," diye nefretle fısıldadım ve çatılan kaşlarımı biraz daha çatıp fotoğrafı parmaklarımın arasına aldım. "Eminim elinde bu fotoğraf bile yoktur. Ben ne diye saklıyorsam?"

 

Yılların birikmiş zehrini yeni yeni hissederken öğretmenimi yırtmamaya çalışarak fotoğrafı yırttım ve Serkan'ı ortadan kaldırıp buruşturarak odanın bir köşesine attım.

 

Hiçbir anımda olmamış bir adamla aynı kareyi paylaşmamıza asla gerek yoktu. Onun attığına emin olduğum bir şeyi ben saklamayacaktım. Bugünü de geçmişi de sonsuza kadar hatırlayıp ondan nefret etmeye devam edecektim.

 

Aşk sonsuza kadar sürmezdi ama nefret sürerdi.

 

 

Şirketin en sevdiğim yanı olan büyük terasta oturmuş bahardan yaza geçmeyi kutlarken sigaramdan derin bir nefes alıp çayımdan içiyordum. Sık sık sigara içmesem de şirkete geldiğim günden beri terasta sigara içmek geleneğim gibi bir şey olmuştu.

 

Öğlen arasını en iyi bu şekilde değerlendiriyordum çünkü aşağıdaki insanlarla oturmak istemiyordum. Sevmediğimden değil, iyi insanlardı ama o iyi insanların arasına giren çürük elma sinirimi bozuyordu.

 

"Neden burada teksin?"

 

İti an çomağı hazırla deyimini yaşadığım an dudaklarımdaki sigaradan bugüne kadar ki en derin nefesimi aldım ve ciğerlerimin dumanla dolmasına izin verip masmavi gökyüzüne bakarak dumanı geri bıraktım.

 

"Sizi ilgilendirdiğini hiç sanmıyorum Serkan Bey," dedim tekdüze bir sesle. Doğruydu, onu ilgilendirmezdi.

 

"Şirkete yeni geldin herhalde, seni ilk defa görüyorum da ondan sordum," dediğinde dudaklarımdaki gülümsemenin tek nedeni sinirdi. Belki de biraz hüzün ama çoğunluğu sinir olan bir hüzün...

 

Seni ilk defa gördüm...

 

Serkan, kollarını camdan olan korkuluğa yaslayıp gökyüzünü incelerken ona kısaca bakmış ve bakışlarımı hemen ondan çekmiştim. Uzun bakmama gerek yoktu çünkü yıllar önce ezberlediğim yüzü hâlâ aynıydı ne yazık ki. Tek fark bedeni biraz daha gelişmiş, yüzü de yaşının getirisiyle oturmuştu. Sonuçta artık 17 yaşında bir ergen değildi.

 

"Evet," dedim sadece çünkü ona uzun uzadıya beni onlarca kez gördüğünü söylemeyecektim. Çenemi yormaya değmezdi çünkü. "Bir istediğiniz mi var?"

 

Serkan'ın boncuk gibi parlayan ve gökyüzüyle yarışır bir şekilde mavileşen gözlerini tamamen bana çevirdi. "Yok, hayır. Sadece neden burada tek olduğunu merak ettim."

 

Gülmeden edemedim çünkü komikti. Serkan beni asla merak etmezdi. Ne şimdi ne de bundan yedi yıl kadar önce... Hiçbir zaman merak etmezdi ve etmeyecekti.

 

"Siz beni merak etmezsiniz ama. Lütfen merak ediyormuşsunuz gibi davranmayın, umurunuzda olmadığımı, olmadığımızı biliyorum. Bu hareketleriniz sadece yapmacık olduğunuzu gösteriyor bana ve ben yapmacık insanlardan hiç hazzetmem. Alınmayın, sonuçta şu an aradayız ve çalışanınız değilim."

 

İçimdeki nefreti bitirebilecek kadar cümle dünya üzerinde yoktu ama bu kadarını bile yüzüne söylemek beni öyle hafifletmişti ki neredeyse derin bir nefes alıp sırıtacaktım.

 

Serkan'ın aynı saçları gibi sarı olan kaşları, dediklerimi anlayamadığından olsa gerek bir anda çatıldı ve dudakları aralandı ama tek bir kelime bile çıkamadı, öylece yüzüme baktı. Bunu beklemediği ve çok şaşırdığı belliydi. Kelimeleri seçemiyormuş gibi yüzüme bakıyordu. Neden ona bu kadar ters gittiğimi anlayamaması normaldi çünkü o, benim hatırladığım hiçbir şeyi hatırlamıyordu.

 

Ama ben her şeyi çok iyi hatırlıyordum.

 

Ve o hatırlayana kadar peşini bırakmaya niyetim yoktu. Hatırlasın ve unutamasın istiyordum. Çektiğim acımın bin katını çeksin, pişman olsun ve benim yaptığımı yapamayıp unutamasın beni. Ben onu çoktan unutmuştum ama o beni unutamasın.

 

Bana aşık olsun istemiyordum. Sadece bana çektirdiği acı için vicdan azabı çekse yeterdi. Ya da pişman olsa...

 

Sanırım Serkan gibi birinden bunları beklemem saçmalıktan ibaretti. O asla pişman olmazdı.

 

"İyi günler," dedim sanki az önce onu yerden yere vuran ben değilmişim gibi dudaklarıma yapmacık bir gülümseme yerleştirerek. Ona arkamı döndüm ve teras kapısına doğru ilerlemeye başladım. Bu şirketin içine attığım ilk adımda hissetmiştim bir şeyleri ama gidip de erkeklerden nefret etmemi sağlayan o adamla aynı çatı altında çalışacağımızı tahmin edememiştim. Bu kadarı benim hayal gücüme bile fazlaydı.

 

"Neden bu kadar asabisin? Ben sana ne yaptım?" Serkan, arkamdan bana seslendiğinde adımlarım önce yavaşladı sonrasında durdu ve ona dönmeden kendi kendime mırıldandım.

 

"Neler yapmadın ki?" Fısıltımı kendim bile zoru zoruna duyarken ona tekrardan dönüp şirin olduğunu düşündüğüm bir gülümsemeyle konuştum. "Hiç, hiçbir şey yapmadınız ama siz bizden üst kademedesiniz. Beni ya da bizi önemsediğinizi düşünmemi beklemeyin benden. Daha yeni işe alınmış biriyim sonuçta."

 

Serkan'ın kaşları biraz daha çatıldı çünkü aklındaki her şey daha da karışmış olmalıydı. "Ben buranın sahibi bile değilim. Daha birkaç hafta önce terfi aldım ve sen gelmeden önce benim pozisyonum seninkiydi." Birkaç adım attığında çenemi sıkmadan edemedim. "Yani burada patron gibi davranmayacağım çünkü değilim. Senin gibi, diğerleri gibi çalışanım sadece ve ben, bana olan öfkeni anlayamıyorum. Sanki başka bir nedenin varmış gibiydi az önce dediklerin."

 

"Başka bir nedenim yok. Sizi ilk defa burada gördüm," dedim yalan söylerken.

 

Serkan yüzümü incelerken rahatsız olmuştum. Hatırlayacağını düşündüğümden değildi de birinin beni uzun uzadıya incelemesi beni hep rahatsız ettiğindendi.

 

"Tamam, sözüne inanayım o zaman," dedi şirin olmaya çalışarak ama gözümde yapmacığın tekiydi.

 

Hiçbir şey demeden kapıya doğru ilerlerken tekrardan arkamdan seslendi. "Adını söylemeyecek misin?"

 

Konuşmadım ve kapıdan çıkıp şirkete girdim. Tabii ki söylemeyecektim. Seninle on bin kere tanışacağımı mı sandın acaba? Bir kere daha adımı söylemek gibi bir hata yapamazdım. Sonucu zaten belliyken ve ben ondan nefret ederken adımı bilmesine gerek yoktu.

 

Ama öğreneceğinden emindim çünkü aynı şirkette, aynı departmanda çalışıyorduk ne yazık ki.

 

Hayat neden bunu bana yapma gereği duymuştu ki? Ne güzel yaşayıp gidiyordum. Onsuz hayatım çok güzeldi; kuşlar daha güzel şakıyor, çiçekler daha renki açıyor ve ben de daha mutlu oluyordum. Şimdiyse mutluluk, daha önce hiç yaşamadığım kadar uzakta gibiydi.

 

Hayır, daha önce de bunu yaşamıştım hem de daha kötüsünü.

 

Bu yüzden bir daha Serkan'la tanışmayacaktım. O adımı öğrenebilirdi ama bu kadardı. Daha fazlası yoktu. O bu şirketten gidecekti ve bir daha asla karşılaşmayacaktık.

 

O beni nasıl bu hale getirdiyse ben de aynısını ona yapacak ve sonrasında huzurlu hayatıma geri dönecektim. Tek yapmam dişimi sıkmam ve onun gülümseyen yüzüne, mavi gözlerine kanmamaktı. Bunu da başarabilecek kadar öfkem vardı.

 

Şirketten gittiği gün kazandığım gün olacaktı ve o zaman ona olan öfkem de aynı onun gibi gidecek, yerini boşluğa bırakacaktı. Ona karşı hissettiğim tek duygu da gittiğinde tamamen kendim olacaktım ve o lisedeki belki bir gün onu fark edeceğini düşünen kızı yok etmiş olacaktım. Artık onun gitmesi gerekiyordu ve bunu anca Serkan'ı buradan göndererek yapabilirdim.

 

Serkan'a olan öfkemi anca böyle bitirir ve en sonunda kendime kavuşurdum.

 

 

Loading...
0%