Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3 | Yağmur

@blanco_s

"Buraya kendi hakkınla girebileceğini biliyordum ama en azından bana söyleseydin de daha iyi bir pozisyona alsaydık seni." Dayım sürpriz bir şekilde ortağı olduğu şirketine girmemi yeni fark etmiş, beni odasına çağırtmıştı.

 

"Bunu yapsaydım kendi hakkımla girmiş olmazdım," dedim gülümseyerek. O da kırışıklıkları belli ederek güldü.

 

"Kardeşim seni çok iyi yetiştirmiş. Hakkıyla bir şeyler başaran çok az insan kaldı bu devirde." Dayım bana gururla bakarken gülümsemeden edemiyordum. İşte bu yüzden buraya kendi çabamla ve özgeçmişimle girmiştim. Şu anlık işim büyük değildi, daha çok ayak işlerini yapıyordum ama yine de bu bir gün yükselmeyeceğim anlamına gelmiyordu.

 

"Evet ama hâlâ hakkıyla bir yerlere gelmeyi başarmış insanlar da var. Ben de onlardan biri olmak istiyorum. Kendi ayaklarımın üzerinde durup kendi başıma o başarı merdivenleri tırmanmak ve en yukarıya çıkmak istiyorum." Hayallerimi dayıma anlatırken bana öyle bir bakıyordu ki sanki ben de bir şeyler görmüş gibiydi bu yüzden bakışlarımı kaçırdım.

 

"Başaracağına eminim. Gözlerindeki parıltı uzaktan seçilir durumda."

 

Tekrar gülümsedim ve rahatsız hissettiğim koltuktan kalkarken boğazımı temizledim. "Başarmam için önce çalışmam lazım. Daha fazla burada durmasam iyi olur. Kimsenin senin torpilinle buraya girdiğini düşünmesini istemiyorum."

 

"Yeğenim değilmişsin gibi davranacağız yani?" dedi kaşları çatılırken. Başımla onu onaylayıp üzerimi düzelttim. "Evet öyle yapacağız. Sonuçta şirket sınırları içinde özel hayatı anlatmak doğru olmaz."

 

"Öyle olsun bakalım, Hilal," dedi ve başıyla beni onayladı. "O zaman çıkabilirsin."

 

"Teşekkür ederim Berat Bey," dedim ve arkamı dönüp odasından çıktım.

 

Bu şirkete girme nedenim dayımın ortağı olması değildi. Serkan'ın burada olduğunu da bilmiyordum ki bilseydim girmeyi bırak kapının önünden geçmezdim. Yani nedeni Serkan da değildi. Buraya girmemin asıl nedeni ilgimi çeken bir alanda olmaktı. Şu an pazarlama departmanında, yolun çok başındaydım ama yükselebilirdim.

 

"Senin burada ne işin var?" Tanıdık, en sevdiğim şarkıyı söylermiş gibi çıkan bir ses beni durduğunda aslında en sevdiğim şarkıyı batıran kişinin sesiydi bu. Beni fark etmesini beklemiyorken elindeki mavi kapaklı dosyaya kısaca baktım.

 

"Daha şirkete alışamadım Serkan Bey. Yanlış yerden girmişim," diye ayaküstü bir yalan uydururken Serkan'ın kaşları biraz daha çatıldı.

 

"Pazarlama departmanı ikinci katta ama sen dördüncü kattasın..." Adımı hatırlamak istermiş gibi yüzüme baktı ama bilmiyordu ki hatırlasın.

 

"Bana ihtiyacınız mı vardı?" dedim ona olan sinirimi göz ardı ederek iyi bir çalışanmış gibi gülümserken. Serkan, elindeki dosyayı bana uzattı.

 

"Tam da ihtiyacım olan şeydin. Burada neden varsın hiçbir fikrim yok ama acil şu belgeleri incelemesi için Recep Bey'e götürmelisin."

 

"Ben sekreteriniz değilim," dedim elimdeki dosyayı tekrardan ona uzatırken ama almayıp gülümsedi.

 

"Ama bugünlük öylesin. Bir itirazın mı var acaba?"

 

İşte işe ilk aşamadan girince böyle şeyler oluyordu. O benim üstüm olduğu için emirlerini dinlemek zorundaydım ne yazık ki bu yüzden gözümdeki öfke pırıltılarını yok etmeye çalıştım, başaramadım.

 

Ona olan öfkemle nasıl yaşayabilirdim? Daha doğrusu o bu şirketten defolup gidene kadar nasıl dayanacaktım?

 

"Yok tabii ki Serkan Bey," dedim ve dosyayı göğsüme çekip sıkı sıkıya sarıldım. "Başka bir isteğiniz var mı?"

 

Dudaklarını ıslattı ve haylaz bakışlarını yüzümde gezdirdi. Aynı lisede, kız düşürmeye çalışan ergen halindeki gibiydi. Tek değişen şey oturan yüzüydü. Geri kalan her şeyi aynıydı. Bıraktığım gibi onu bulmayı beklemiyordum, daha doğrusu bulmayı beklemiyordum ama onu hâlâ aynı şekilde yerinde durmuş görünce ister istemez liseli yanım huzursuzlanmıştı.

 

Acaba hâlâ o zamanki kadar acımasız mıydı?

 

"Aslında var," dedi sonunda konuşurken. "Evrakları Recep Beye götür ve odama gel."

 

Başka bir şey demeden yanımdan geçerken dişlerimi sıkmadan edemedim. "Züppe."

 

Hangi akılla lisedeyken ona aşık olmuştum ki? Herhangi bir erkek gibiydi işte. Ne bir farkı vardı ne de ilginç bir şeyi. Dümdüz erkekti ve ben ilk gördüğü erkeğe aşık olan saf bir kız gibi ona tutulmuştum. Ki öyleydim, ona aşık olduğum an ilk gördüğüm andı.

 

"Salak ben," dedim bu sefer de. Ona bir zamanlar aşık olmasaydım her şey daha yolunda olabilirdi ama işler artık bok gibiydi ve asla düzelmezdi.

 

Derin bir nefes alıp elimdeki dosyanın içindekileri karıştırarak Recep Beyin odasına doğru ilerlemeye başladım.

 

Bana verdiği dosyada medyaya yaptıkları harcamalar ve oradan gelen müşterilerin arasındaki ilişkiyi açıklayan tablolar vardı. Dosyayı üstün körü incelerken bile işlerin hiç iyi gitmediği, televizyona ve billboardlara verilen reklamların şirkete zarara neden olduğunu anlamıştım.

 

"Hangi devirde kaldılar acaba?" diye mırıldandım Recep Beyin odasına gelirken. Artık eskisi gibi televizyon izlenmiyordu bu yüzden zarara girmeleri çok normaldi. Her şey sosyal medyada yürütülürken hiç sosyal medya için reklam verilmediğini de görmüştüm.

 

Ani gelen bir fikirle yüzümde sırıtma belirdi o an. Eğer sosyal medya hesapları kurarsak ve bunları büyültebilirsek şirketi de büyütebilirdik. Hem ben de kendimi kanıtlayabilir, terfi alabilirdim. Sonrasında da Serkan'la uğraşıp buradan onu gönderebilirdim.

 

Tek yapmam bir toplantıya girmek ve fikrimi sunmaktı. Bunun için de minik şeyler yapabilirdim.

 

Bazen hedeflere ulaşmak için katlanacak zorluklar olurdu. Benimkisi de Serkan olacaktı.

 

 

Serkan'ın bana kakaladığı dosyayı Recep Beye iletip birkaç dakika lavaboda oyalandıktan sonra Serkan'ın odasının önüne gelmiştim. Jaluzileri açık olduğundan odanın içinde bir erkekle oturduğunu görebiliyordum.

 

Daha önce tanıdığım biri değildi. Siyah deri koltuğun üzerinde iş insanıymış gibi oturuyordu. Belki de iş insanıydı, hiçbir fikrim yoktu. Eğer Serkan'ın arkadaşı falansa hiç umurumda değildi. Serkan'la alakalı hiçbir şeyin umurumda olmaması gibi...

 

Kıvırcık tutamlardan biri yüzümün önüne gelirken onu hırsla ittirdim ve kapıyı tıklatarak içeri girdim. Serkan'ın ve yabancı adamın bakışları bana döndüğünde ilk odağım tabii ki Serkan olmuştu. Diğer adamı biraz sonra inceleyebilirdim.

 

"Beni çağırmıştınız Serkan Bey," dedim her ne kadar ona Bey demekten tiksinsem de. O benimle aynı lisede hatta aynı sınıfta okuyan biriydi ve ben şu an bana çektirdiklerini es geçip ona Bey diyordum.

 

"Hah ben de seni bekliyordum..." Hâlâ adımı öğrenmek istediğini belli edercesine yüzüme bakarken yüzümde minik bir tebessüm oluştu.

 

Rüyanda bile duyamazsın adımı, diye çevirdim içimden ama dışımdan sadece merakla yüzüne baktım. Bu yabancı adamla olan konuşmasını bölecek kadar önemli olan konu neydi?

 

"Asrın, kusura bakma kanka beş dakika iş konuşacağız," dedi hiç yokmuşum gibi yabancı adama. O an sert tutuşunun arkasındaki liseli çocuğu gördüm. Şirkette kendini işlere verdiği için haylaz liseli hali yok olmuş gibiydi ama aslında yerli yerindeydi. Sesinden, kelimelerinden ve o hınzır bakışlarından anlaşılıyordu.

 

Oysa ki bir zamanlar, haylaz bir liseliyken ve benim kalbimi paramparça etmeden önce nasıl da iyi biriydi. Acaba sadece bana mı yapmıştı yapacağını?

 

"Sorun değil. Asıl benim bu saatte gelmem yanlış oldu. Tabii sen çok önemli bir şey oldu deyince sana inanmak gibi bir hata yaptım ama..."

 

Serkan, bana hiçbir zaman bahşetmediği bir gülümsemeyle yabancı adama baktı. Yine görünmezdim, yine hiçbir şekilde dikkatlerini çekmiyor, biblo gibi köşede dikiliyordum.

 

Boğazıma bir yumru oturdu. Benim kaderim bu muydu?

 

"Abarttın diye yorumluyorum kardo. Önemli bir şeydi bence arkadaşımın kursa yazılmak istemesi." Serkan, güldüğünde karşısındaki adam boğazını temizledi.

 

"Hayır dedim. Neden anlamıyorsun? Neyse, daha fazla konuşmayacağım. Bitince ararsın bir yerde oturup bir şeyler içeriz."

 

"Dikkat et, aşık etme kızları kendine." Serkan, kalkan adamın arkasından seslenirken adam mavi gözlerini devirip ağzının içinde bir şeyler mırıldanarak yanımdan geçti.

 

"Kusura bakma beklettim," dedi Serkan az önceki eğlenceli tavrını tamamen yok ederken. Zaten bana böyle bakmamasına alışkındım, gocunmadım ve dimdik bir şekilde onun gözlerinin içine baktım.

 

"Sorun değil, Serkan Bey. Sizi dinliyorum."

 

"Önce otur. Sen ayaktayken kendimi kötü hissederim." Eliyle az önce yabancı adamın oturduğu koltuğu işaret ettiğinde kendime söverek emrini yerine getirdim ve o deri koltuğa oturup merakla yüzüne baktım.

 

"Şöyle ki yeni kız, benim bir yardımcıya ihtiyacım var. Dosyayı götürürken incelediğine eminim, reklam kısmında baya sıkıntıdayız. Çok iyi fikirlerim var ama bunlar için birilerinin yardımına ihtiyacım var."

 

"Neden ben?" dedim onca dediği şey arasında tek merak ettiğim buydu.

 

"Çünkü diğerlerinden farklısın."

 

Güldüm. "Farklıysam neden fark etmedin acaba?"

 

Serkan'ın biçimli sarı kaşları çatıldı. "Pardon? Bir şey mi dedin?"

 

"Tam olarak neyim farklı Serkan Bey? Onlar da ben de işimizi yapıyoruz. Ha eğer canınız eğlence istiyorsa kusura bakmayın, şaklaban değilim. Kimseyi eğlendiremem." Sert sesim Serkan'ın yüzünün daha da ciddileşmesine neden olurken dediklerim kalbime iğne gibi batıyordu.

 

Ona hayatta yardım etmezdim.

 

"Amacım seninle dalga geçmek değil. Neden olsun?" Anlamsız bir şekilde yüzüne bakarken gülümsedim.

 

"Hatırlamıyorsunuz değil mi?"

 

"Neyi?"

 

Okulun son günü kalbimi nasıl kırdığını...

 

Bunu söylemek istedim ama o mavi gözlerinin arkasındaki beni görmediğinden yuttum kelimelerimi. Söylesem ne değişecekti ki? O zamanlara dönebilecek miydik? Hayır. O zaman çektiğim acıyı yok edecek miydi söylemem? Hayır. O zaman bilmesine gerek yoktu.

 

"Daha birkaç gün önce üzerime kahve döktünüz. Sonra utanmadan beni ilk defa gördüğünüzü söylediniz. Gerçekten şaka yapıyorsanız hiç komik değil. Fikirlerinizi de başka biriyle gerçekleştirin çünkü ben sizinle herhangi bir şekilde iletişim halinde olmak istemiyorum." Ayağa kalktım ve şaşkın mavi gözlerinin içine öfkeyle baktım. "Geçen gün bana şirketin bir çalışanı olduğunuzu söylediniz. O zaman siz patronum değilsiniz. Bu yüzden patronummuş gibi davranmayın. Daha tecrübeli insanlarla çalışın ve beni görmezden gelin çünkü ben sizi görmezden gelmeye çalışıyorum."

 

Zaten görmemeyi iyi bilirsin, dememek için dilimi ısırdım ve kapıya ilerledim.

 

Bir şey demesini, en azından özür dilemesini bekledim ama sessizliğe büründü sadece. Bana gelince susardı zaten.

 

Kapıdan çıkarken geçmişe dönmüştüm. Liseye, onu ilk gördüğüm ana...

 

 

Lisenin çekilmesinin tek nedeni arkadaşlardı. Burası öyle bir yerdi ki insanın nefesi kesiliyor, kendini olduğundan da kötü hissediyordu. Öyle insanlar vardı ki nefes kesmek, herkesi bok gibi hissettirmek için dünyaya gelmişler gibiydi ve ben de onların gazabına uğruyordum.

 

Bunu yapmak için hiçbir nedenleri olmasa da bir neden bulabiliyorlardı işte.

 

Kıvırcık saçlarım yüzünden nedensizce dalga konusu olmuştum. Ben de her sabah okul saatinden birkaç saat önce uyanıp saçlarımı düzleştirmeye başlamıştım. Böylelikle hem okulda bonus kafa diye anılmıyor hem de kendimi biraz olsun daha iyi hissediyordum.

 

Okul, evime yakın olduğu için yürüyerek gidiyordum.

 

Derin nefes alıp kararmış gökyüzüne bakarak adımlarımı hızlandırdım. Yağmur gelmeden okula gitmem gerekiyordu yoksa bütün sabah düzleştirmek için uğraştığım saçlarım tekrar kıvırcık olurdu.

 

Hızlı adımlarla okulun olduğu sokağa varmak için giderken burnumun ucuna düşen bir yağmur damlasıyla bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. "Harika. Gerçekten yağacak mısın? Hem de şemsiyemi unuttuğum gün."

 

Bulutlar, bunu dememi bekliyormuş gibi bir anda yağmur tanelerini yüzüme atmaya başladığında sırtımdaki çantamı, saçımı korumak için siper ettim ve resmen koşarak ilerlemeye başladım.

 

"Yağmurdan kaçarsan doluya tutulursun ben sana diyeyim," dedi bir anda yabancı bir ses. Ne olduğunu anlayamayarak sesin sahibine baktım.

 

Elinde ikimizi bile alabilecek kadar büyük bir şemsiyesi olan sarışın çocuk, inci gibi dişlerini göstererek sırıttığında gözlerim gülüşünde takılı kalmıştı.

 

"Şakanın hiç sırası değil."

 

"Şaka yapmıyorum ki. Bu havada kafanda çantayla gezen bir kızla neden şakalaşayım?" Yüzündeki haylazlık sinirimi bozarken başımın üzerindeki çantayı indirip boğazımı temizledim.

 

"Komik değilsin."

 

"Tüh be," dedi dudağını bükerek. "Oysa ki arkadaşlarım komik olduğumu söyler. Üzdün." Bakışlarını saçlarımda gezdirdi ve hiç beklemeyeceğim bir şeyi yapıp düzleştirdiğim saçlarıma dokundu.

 

"Oha kızım senin saçların kıvırcıkmış. Neden düzleştirdin güzelim saçlarını?"

 

Kalbim sıkıştığında şaşkınca yüzüne bakıyordum. Ciddi miydi? Neden kalbim sıkıştırmıştı ki?

 

"Seni ilgilendirmez."

 

"Kıvırcık saçlarına bu eziyeti yaptırırsan ilgilendirir." Şemsiyeyi bir anda benden çekince dehşetle yüzüne baktım ve çantamı saçlarımı korumak için siper etmeye çalıştım ama tam bir manyak olduğundan çantamı kaparak ilerlemeye başladı. Yağmur giderek hızlandığı için birkaç metre ötesi görünmüyordu ve beni koruyan tek şey olan çantam şu an bir yabancının elindeydi.

 

"Ne yapıyorsun sen?"

 

"Saçlarını kurtarıyorum. İleride bana çok teşekkür edeceksin çünkü saçların sayemde yaşayacak."

 

Öylece durmayı bırakıp peşinden ilerledim. "Yarın yine düzleştiririm."

 

"O zaman Allah'ıma yarın da yağmur yağdırması için dua ederim. Yazık olmasın saçlarına."

 

Bir yabancıdan saçlarım hakkında böyle güzel şeyler duymak içimi ısıtsa da ıslandığım için titriyordum. Saatlerdir uğraştığım saçlarım da birkaç yağmur damlasıyla resmen kıvırcıklaşmaya başlamıştı.

 

"Sen deli misin?" dedim sadece yanında ilerlerken.

 

"Öyle de derler ama adım Serkan."

 

Serkan... Güzel bir deli adıymış, diye geçirdim içimden.

 

Okul sınırları içine girdiğimiz an çantamı bana geri vermişti. Merakla yüzüme bakarken adımı söyledim. "Ben de Hilal."

 

"Serkan gel çabuk!" Bir kız ona seslenirken Serkan bana gülümsedi ve geri geri yürürken konuştu.

 

"Saçlarını düzleştirme. Kesin tamamen kıvırcıkken çok daha güzelsindir. Sonra görüşürüz, Hilal!"

 

Görüşürüz demeden gitmişti.

 

Bir daha da beni hiç hatırlamamıştı.

 

***

 

Kendi düşüncelerime güldüm sadece. Ne kadar da saftım onu ilk gördüğüm an. Ciddi ciddi hayatımı değiştiren ve beni kendimle barıştıracak o kişi olacağını düşünmüştüm ama ne bir filmin içindeydik ne de bir kitabın. Serkan, o gün bana saçımı düzleştirmemem gerektiğini gösterse de hiçbir işe yaramamıştı. Beni bir daha hatırlamamış, o anki tatlılığını hiç bana göstermemişti.

 

Yine de salak gibi ona aşık olmuştum.

 

Şimdiyse benim için herkesten bir farkı yoktu.

 

Masama ilerledim ve telefonumu çıkartıp Twitter'a girdim.

 

@tcerkeklerikapatilsin: Erkeklere bir şekilde katlanabilirim ama balık hafızalı erkeklere asla katlanamam... Acil kapatılsınlar lütfen

 

13.942 Retweet, 240 Yorum, 20.249 Beğeni

 

@idilozer: Erkeklere cidden katlanabilen var mı ya? Bence hepsi bot

@caneraykut: @idilozer Büyük oyunu çözmüşsün güzellik

@idilozer: @caneraykut Xy kromozomlu biriyle konuşmuyorum.

@tcerkeklerikapatilsin: Go girl doğru yoldasın

 

 

Loading...
0%