Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5 | Fotoğraf

@blanco_s

Yaz, kendini iyiden iyiye gösterirken ofis bir güzeldi bugün. Klima sayesinde içerisi serin olsa da asıl bahar gibi hissettiren şey, Serkan'ın yıllık iznini kullanmaya gittiği için şirkette olmamasıydı.

 

Resmen gençleşmiş, insanlara gülümsemeye başlamış ve yeni iş arkadaşlarımla kaynaşmıştım. Şirkete renk gelmişti ve bu Serkan'ın olmadığı her yer için geçerliydi.

 

Yıllık izni sadece 14 gündü ama bu iki hafta benim için yılın en iyi iki haftası olacaktı. Serkan'sız her günüm nasıl mükemmelse, muhtemelen bu 14 gün çok çok daha mükemmel olacaktı.

 

"Bugün aşırı neşelisin sanki." Evren, elinde iki kahve kupasıyla masama geldiğinde ona neşeyle gülümsedim ve bana uzattığı kupayı dikkatle kavrayıp hemen bir yudum aldım. Onunla o çekim günü tanışmış, sonrasında da konuşmaya devam etmiştim. Gerçekten iyi biriydi ve buradaki ilk arkadaşım olduğu için ona daha farklı gözle bakıyordum. Sunum yapacağımız için iletişimden kopmuyorduk.

 

"Evet çünkü her şey çok güzel."

 

Kalçasını masama yaslayıp kendi kahvesinden bir yudum alırken üzerine baktım. Beyaz bir gömlek giymişti ve gömleği kıvırdığı için tek kolunda var olan dövmelerini net bir şekilde görmüştüm. Ne ile alakalı olduğunu merak etsem de sormak yerine bakışlarımı gözlerine çevirdim.

 

"Serkan Bey izne çıktığından beri aşırı neşelisin. Serkan Bey'le neden anlaşamıyorsun?" Evren, meraklı bakışlarını yüzümde gezdirirken bu soruyu elbet bir gün soracağını biliyordum. İyi bir gözlemci olmasına gerek yoktu çünkü Serkan buradayken Serkan'a nefret dolu bakışlarımı herkes görebilir ve anlayabilirdi. Evren'i her ne kadar iyi biri olarak görsem de gidip ona geçmişimi anlatamazdım. Gerek yoktu bu yüzden omuzlarımı silktim sadece.

 

"Bilmem, enerjimiz tutmadı sadece. Bazı insanlarla enerjin tutmaz ve anlaşamazsın."

 

Evren inanmamış gibi yüzüme bakarken kahvemden bir yudum daha aldım. Sıcak sıvı boğazımı yakarken biraz geriye, şirkete girdiğim ilk günlere dönmeden edememiştim. Serkan, kahveyi üzerime dökmüştü ve bunu fark etmesine rağmen bir özür bile dilemeden yanımdan geçip gitmişti.

 

Kahve içmek istemiyordum. Aniden kahveden soğumuştum bu yüzden içtiğim yudumu zorlukla yutup kupamı masaya bıraktım.

 

"Serkan Bey aslında bu kadar ciddi biri değildir. Normal hayatta tanışsanız kesin enerjiniz tutardı. Bazen dışarıda karşılaşıyoruz ve oturup sohbet ediyoruz. İyi biri."

 

Gülmek istesem de dudaklarımı güçlükle kapalı tuttum ve kendime zaman tanıyıp Evren'e yanıt verdim. "Muhtemelen anlaşamazdık. Boş ver şimdi bunu. Ne zaman çalışmalara başlıyoruz?"

 

Dudaklarını ıslatıp kupayı benim kupamın yanına bıraktı ve kollarını göğsünde birleştirdi. "Sen ne zaman istersen. Tabii öncesinde mekan ve saat belirlememiz gerekiyor." Kaşları çatıldı ve pembe dudaklarında kurnaz bir gülümseme belirdi. "Bil bakalım kimin numarası bende yok?"

 

Bilmiyormuş gibi dudağımı büküp arkama yaslandığında gülümsememek için kendimi tutmuştum. "Bilmem, kimin?"

 

Hınzır bakışları yüzümde ardından da saçlarımda gezindi ve konuştu. "Böyle çok güzel, kıvırcık saçları olan bir kızın. Adı neydi ya o kızın? Nasıl almam numarasını? Yazık oldu."

 

Gülmemi daha fazla tutamamış ve Evren'in de sırıtmasına izin vermiştim. Hafif flörtöz bir tavrı vardı ama bu beni rahatsız etmiyordu. Belki de sadece arkadaş olmazdık.

 

Evren iyi birine benziyordu. Ondan hoşlanabilirdim. Kalbimi kırmayacağına emin olursam tabii ki.

 

"Sadece bir kere söylerim o kızın numarasını," dedim dikleşip başımı kaldırarak gözlerinin içine bakarken. "Üç saniye içinde yazmazsan bir daha numarayı bulamazsın."

 

"Hemen yazıyorum." Kumaş pantolonunun cebinden telefonunu çıkartıp eline aldığında hızla numaramı söyledim. Evren'in kaşları çatılsa da can kulağıyla beni dinlediğinden numaramı kaçırmamış, bana bir çağrı atmıştı.

 

"Adını bilmediğin kızı ne diye kaydettin acaba?" diye sordum meraktan yoksun bir sesle.

 

Evren, telefonunun ekranını bana çevirdiğinde tereddüt ederek ekrana baktım.

 

Güzellik, diye kaydetmişti.

 

"Adım Hilal," dedim bildiğini bilsem de.

 

"Evet ama bu da güzel oldu bence." Kalçasını masamdan çekip kupasını alarak birkaç adım attı. "Şimdi gitmem lazım ama sana kesin yazacağım."

 

"Görüşürüz Evren," dedim arkasından ve tekrardan önümdeki dosyaya döndüm.

 

Evet, açık bir şekilde benimle flörtleşiyordu ve bu hayal ettiğim kadar kötü değildi.

 

Hatta kötü değildi.

 

İyi bile olabilirdi. Sanırım, bilmiyorum.

 

 

Evren'le sunum için buluşmadan önce kendi çapımda verileri inceliyor ve tablo çıkartıyordum. Evren'in asıl işi fotoğrafçılıktı sonuçta. Ben ise pazarlama konusunda eğitim almış biriydim. Bu tabloları çıkartmam eminim ki sunumumuz için bize çok yardımcı olacaktı.

 

Sırtımın ağrıdığını hissederek sandalyemde dikleştim ve acıyan gözlerimi bilgisayar ekranından çekip şakaklarımı ovuşturdum. Bütün gün şirkette bilgisayara baktıktan sonra şimdi de evde bilgisayara bakmak beni epey yormuştu. İş temposuna ayak uydurabilsem de bazen okulu özlüyordum.

 

Bugünlük yeteri kadar veriyi incelediğimi ve tablo çıkarttığımı düşünerek bilgisayarı kapattım ve masanın üzerinde duran telefonumu alıp sosyal medya hesaplarımı kontrol etmeye başladım. Fotoğraf çekmeyi sevsem de kameranın önünde olmak hiçbir zaman benlik olmamıştı bu yüzden Instagram'da pek aktif değildim.

 

Yine de arkadaşlarımın ve tanıdıklarımın hesaplarını takip ediyordum.

 

Serkan, yıllık izninde olduğu için onu görmüyordum ve görmediğim için de epey mutluydum ama şeytan mı dürmüştü ne, hesabına bakasım gelmişti.

 

"Aptal Hilal," diye mırıldandım kendi kendime ve Serkan'ın adını ve soyadını yazıp arattım. Hesabı direkt en üste çıktığında profiline girip girmemek konusunda kararsız kalmıştım. Neden bunu yaptığımı da bilmiyordum. Kendime acı çektirmeyi mi seviyordum acaba?

 

Birkaç fotoğraftan da acı çekmeyeceğimi düşünüp profiline girdim. Profil fotoğrafı siyah beyazdı ama kocaman gülümsediği bir fotoğraftı. Hesabı açık olduğu için bütün fotoğraflar gözümün önündeydi ama benim takılı kaldığım şey kesinlikle profiliydi.

 

Sanki başka birine bakıyormuş gibi hissediyordum. Herkes Serkan'ın iş dışında çok eğlenceli ve neşeli bir insan olduğunu söylüyordu ama benim gördüğüm hali hep somurtuktu. Bu yüzden bana hiçbir zaman gülümsemeyeceğine emindim ve bu hali bana çok ütopik geliyordu.

 

Fotoğrafları da aynı herkesin dediği gibi eğlenceliydi. Sosyal medyayı tamamen eğlencesine kullandığı belliydi. Güldüğü birçok fotoğraf, video vardı.

 

Fotoğrafların arasında turuncu saçlı bir kız da çıkmaya başlayınca kaşlarımı çattım. Bu kızı hatırlıyordum. Serkan son sınıftayken okula gelmişti ve her teneffüs onları yan yana görüyordum o yıllar. Kızla attığı son fotoğraf da birkaç hafta önceye aitti. Demek ki hala konuşuyorlardı.

 

Ama bu kızı farklı bir yerden de gördüğüme emindim. Sadece neresi olduğunu çıkartamamıştım.

 

"Neden bunu yapıyorum ya?" diye kendi kendime söylenip Serkan'ın profilinden çıktım ve uygulamayı kapatıp asıl mekanıma, Twitter'a girdim. Benim yerim burasıydı. İçimi döktüğüm, kalbimi açtığım ve en şeffaf olduğum yer...

 

@tcerkeklerikapatilsin: Fotoğraflarına bakıp size hiç gülümsemediğini hatırlamak.

 

1.749 Retweet 482 Yanıt 12.834 Beğeni

 

@idilozer: Ya da size de herkese gülümsediği gibi gülümsemiştir :/

 

Attığım Tweet'e gelen yanıtlara bakarken bir kızın yanıtı epey etkileşim aldığını fark ettim. O an profil fotoğrafını büyütmeden bile o kızın Serkan'ın yanındaki kız olduğunu anlamıştım. Kızıl saçları ve kendine has bir yüzü olduğundan incelememe bile gerek kalmamıştı.

 

Kız, resmen benim takipçimdi ve Serkan'la da aralarında bir şey vardı. Arkadaş olabilirlerdi ya da belki de kuzenlerdi ama sevgili de olabilirlerdi...

 

Alt dudağımı dişleyip mesaj yazma kısmına girdiğimde birkaç dakika önce bana mesaj yazdığını fark edip dudağımı dişlemeyi bıraktım.

 

@idilozer: Sana bu hesabı açtıran aptalın kafasına sıçayım ya

 

@idiozer: Ay valla hakaret ettim ama yapacak bir şey yok çok sinirlendim ne yapayım yani??

 

"Of," diye fısıldayarak elimi saçlarıma daldırdım ve bir lüleyi parmağıma dolayıp derin nefes aldım. Eğer tanıdığı birine bu tweetleri attığımı bilse eminim ki bu şekilde düşünmezdi.

 

Belki de kızı görmezden gelmeli ve cevap vermemeliydim ama onun da bazı tweetleri sayfama düşüp duruyordu. Mantığımız aynıydı, ikimiz de erkeklerin yok olmasını istiyorduk bu yüzden sırf Serkan'la muhabbeti var diye onu görmezden gelmek istemiyordum.

 

Bu mesajlaşmaların bizi Serkan'la daha da yakınlaştıracak bir şeyle sonuçlanacağını bilseydim, eminim ki cevap vermezdim ama bir hata yapmıştım ve her şeyi geri almak için çok geçti. Bunu sonradan fark edecektim.

 

@tcerkeklerikapatilsin: Hakaret etmekte özgürsün

 

@tcerkeklerikapatilsin: O da sövdürtecek şeyler yapmasaymış canım

 

@idilozer: İmza, kaşe, mühür, cv

 

@idilozer: Ee ne zaman TC erkeklerini kapatıyoruz??

 

@tcerkeklerikapatilsin: Ne zaman istersen :)

 

@idilozer: Mümkünse şu an kapansınlar ya

 

@idilozer: Neden biliyor musun?

 

@tcerkeklerikapatilsin: Neden?

 

@idilozer: Manyak bir ehliyet kursu hocam var ve bana tuğla gibi bir kitap verip bir gecede ezberlememi istedi

 

@idilozer: O yüzden şu an erkeklerin kapatılmasına aşırı ihtiyacım var çünkü uyku büyüktür her şey

 

@tcerkeklerikapatilsin: Senin adına üzüldüm

 

@idilozer: Ben de kendi adıma üzüldüm ama en çok sana üzüldüm

 

@idilozer: Ver şu çocuğun adını da büyü yapalım ayaklarına kapansın

 

@tcerkeklerikapatilsin: Ay Allah korusun

 

@tcerkeklerikapatilsin: Onun bana aşık olmasını istemiyorum

 

@idilozer: Aşık olsa sevinmez misin?

 

@tcerkeklerikapatilsin: Eskiden olsa sevinirdim ama şimdi benim için herkes gibi

 

@idilozer: Senin için herkes gibiyse neden hâlâ onun hakkında tweetler atıyorsun?

 

İdil'in sorusu kalbim için beklenmedikti. Parmaklarım klavyenin üzerinde kalırken ne diyeceğimi bilemiyordum.

 

Serkan hakkında neden tweetler atıyordum onu da bilmiyordum. Tek rahat olduğum ortam orasıydı ve içimi döktükçe takipçim artıyordu. Belki de bir süre sonra Serkan fark etmese de onu prim için kullanmaya dönmüştü her şey. Evet bu olabilirdi. Sonuçta ona sadece öfke duyuyordum ve öfkemle de bu kadar takipçiye ulaşmıştım.

 

@tcerkeklerikapatilsin: Çünkü hâlâ ona karşı bir öfkem var

 

@idilozer: Öfke varsa bir gün o çocuk sana aşık olduğunda yeniden sevineceksin çünkü öfke ve aşk arasında ince bir çizgi var

 

@idilozer: Sen benden nefret etmeden ben gideyim

 

@idilozer: Görüşürüz TC erkekleri kapatılsın!

 

İdil'e bir şey yazmadan telefonu kapattım ve dediklerini görmezden gelerek yatağımın içine girdim. Öfkemin tek nedeni bana yaşattığı acıydı. Ben, Serkan'a bir kere aşık olmak gibi bir hata yapmıştım. Aynı şeyi tekrar yaparsam bu hata değil salaklık olurdu ve ben o kadar da salak biri değildim.

 

Serkan Yılmaz benim için yedi yıl önce, lisede aşık olduğum o çocuktu. Şimdiki zamanda ise aynı şirkette çalıştığım herhangi biri...

 

 

Serkan'ı uzaktan izlemek bana yetmemeye başlamıştı. Yanında olmak, gülüşünü net bir şekilde görmek ve onunla konuşmayı arzulasam da onunla konuşmaya hiç cesaretim yoktu. O, farkında olmadan bütün cesaretimi kırıp parçalarını elime vermişti ve ben kırılan cesaretimi birleştiremiyordum.

 

"Tamam, ilk konuşma denemesi tam bir fiyasko olabilir ama halledeceğiz," dedi en yakın arkadaşım Ayşenur. Beni cesaretlendirmek için her şeyi yapıyordu. "Bugün onların sınıfının maçı vardı yanlış hatırlamıyorsam. Bence bu onunla tanışabilmen için iyi bir şans olabilir!"

 

Neşeyle koluma girerken ben onun kadar pozitif düşünemiyordum.

 

"Yüzüme bile bakmadı, Ayşenur. Sanırım aşkımı içime gömüp onu unutmaya çalışmak en iyisi."

 

"Saçmalama," dedi azarlar bir tonla. "Çok güzelsin ve birçok çocuğun dikkatini çekiyorsun. O götü boklu Serkan da seni fark edecek. Böyle kolay vazgeçemezsin Hilal!"

 

Birçok çocuğun dikkatini çektiğim bir noktada doğruydu. Bonus kafa diye dalga geçen kesimin güzellik algısı mı değişmişti hiçbir fikrim yoktu ama artık bana daha ilgililerdi. Bu yaşlardaki herkesin düşüncelerini anlamak zordu. Ben, kendimi bile anlamazken onların nasıl ilgisini çekmeyi becerdiğimi tabii ki anlayamazdım.

 

"Ne yapacağım Ayşenur? Sahaya mı atlayayım ne istiyorsun ya?"

 

Ayşenur yürümeyi kesince kolunda olduğum için ben de durmak zorunda kaldım. Bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde geniş sırıtması beni korkutmuştu. "Hayır," dedim başımı iki yana sallarken. Ne düşündüğünü net bir şekilde görebiliyordum.

 

"Ne demek hayır? Tam da filmlerdeki gibi bir sahne olurdu!"

 

"Ama burası bir film seti değil," dedim onaylamaz bir şekilde.

 

"Ama film setine çevirebiliriz. Tek yapmamız gereken Serkan bizim yanımızdan geçerken 'yanlışlıkla' seni onun önüne atmak."

 

"Ayşenur," dedim sert bir sesle. Bunu düşünmek bile tüylerimin ürpermesine neden olmuştu. "Ya sen çok mu film izledin cidden?"

 

"Of ne alakası var ya?" dedi homurdanarak. "Serkan seninle çarpıştığı an durmak zorunda kalacak ve sana yardım edecek. Böylelikle aranızda bir kıvılcım oluşacak. Serkan gözlerinin içine baktığı an seni hatırlayacak ve evlenip çocuklarınız olacak!"

 

"Sen kafayı yemişsin." Gerçekten de kafayı yemişti. Bunun gerçek olma ihtimali, dünyanın en ünlü insanı olmamla eşdeğerdi hatta bu bile daha olasıydı ama Ayşenur o kadar mutluydu ki gözünde her şey gerçekleşmiş gibi duruyordu ve bu beni bir tık korkuttu.

 

Beni sahaya atarsa ne yapardım?

 

"Kendimi iyi hissetmiyorum," diye bir bahane üretsem de en yakın arkadaşım olduğu için yalan söylediğimi hemen anladı. "Kaçamazsın valla Hilal Hanım. Bugün, Serkan'ın sana aşık olduğu gün olacak!"

 

İçimden kötü hisler geçiyordu. Bugün Serkan'ın bana aşık olma günü değil de ölüm günümmüş gibi hissediyordum.

 

Maç, öğlen arasındaydı. Son ders nasıl geçmişti bilmiyordum çünkü derse odaklanmak yerine saate bakıp durmuştum. Maça gitmek ve Serkan'ı izlemek istiyordum ama Ayşenur'un çılgın planını gerçekleştirmeyi düşünmesi beni bir tık, kimi kandırıyordum ki çok, korkutuyordu.

 

Zil çaldı ve herkes sınıftan acelece çıkmaya başladı. Kimi maç için kimi de yemek yemek için çıkıyordu.

 

"Hadi yer kapmamız lazım!" Ayşenur kalkıp elimi tuttuğu gibi beni sürüklerken gerginlikten öleceğimi düşünüyordum.

 

"Bence bu planı yapmak yerine ona havlu falan atabilirim. Daha normal bir tanışma olmaz mı? Evet, su da uzatabilirim. Hatta benim içtiğim suyu uzatırsam dolaylı yoldan öpüşmüş de olur-"

 

Ayşenur sesli bir nefes alıp sözümü kesti. "Sadece bana güven Hilal."

 

Sorun şuydu ki ona hiç güvenmiyordum.

 

Maç, okulumuzun bahçesindeki sahada olacaktı. Sınıflar arası bir turnuva olduğu için okul dışından kimse yoktu bu yüzden önden yer bulabilmiştik. Sahanın çevresine sandalye dizmişlerdi ve biz sahanın ortasına bakan bir yere oturmuştuk.

 

Serkan'ın sınıfı sahaya giriş yaptığında en önde ilerleyen Serkan'ı net bir şekilde görebiliyordum. Herkes onları alkışlamaya başladığında ben de yavaş bir şekilde onları alkışladım ama asıl alkışladığım Serkan'ın kendisiydi.

 

Hafif tempoda koşarak takımına öncülük ediyordu. Sarı saçları, alnına dökülmüştü ve o yumruk yaptığı elleriyle düzeltmek yerine nefesini üfleyerek saçlarını uzaklaştırdı. Ciddi bir ifade yüzündeydi ve maçı kazanmak tek amacıymış gibiydi.

 

Diğer takım da geldikten sonra kısaca tokalaştılar ve maç başladı. Herkes topu izlese de benim gözlerim sadece Serkan'daydı. Alkışlar, tezahüratlar dönüp duruyordu. Top, Serkan'a geldiğinde ben de tezahürat yapanlara katılmış, hızımı alamayıp ayağa kalkmıştım.

 

Serkan rakip takımın sahasına koşarken yanımızdan hızla geçmişti. Bir an Ayşenur'un beni onun üstüne atacağını beklesem ve bundan korksam da bunu yapmadı. Serkan, topu kaleye fırlattı ama top direğe çarptı.

 

Serkan'ın hırs dolu yüzünü gördüğümde yutkundum. Terlemişti ve üzerindeki forma üstüne yapışmıştı. Ellerini saçlarına daldırıp karıştırırken hırsla bu tarafa geliyordu.

 

"Bence susamış," dedi Ayşenur bir anda. Su şişesini bana uzattığında kalbim heyecanla titremişti.

 

"Sence şu an doğru bir an mı? Baksana çok sinirli duruyor," dedim yutkunurken.

 

"Su onu biraz daha iyi hissettirebilir." Bana güven verircesine gülümsediğinde tekrar bakışlarımı Serkan'a çevirdim. Yüzü de koştuğu için ter içindeydi. Havlu bulamadığı için formanın önüne yüzünü silerken dudaklarım hafifçe aralık kalmıştı.

 

Yanaklarımın ısındığını hissettim. Formanın altında tabii ki bir şey yoktu ve karnı açıkta kalmıştı.

 

Adım atmak hiç bu kadar zor olmamıştı.

 

Derin nefes alıp ona doğru birkaç adım attığımda o da yüzünü kurulamayı bıraktı ve bakışlarını bir noktaya çevirdi. Bana baktığını sansam da bakışları bana değmiyor benim arkamdaki bir noktaya kayıyordu.

 

Elimdeki şişe dünyanın en ağır şeyiymiş gibi gelirken Serkan bir anda bana doğru koşmaya başladı. Arkamda ne vardı hiçbir fikrim yoktu ama iyi hisler yerine kötü hisler etrafımı sarmıştı.

 

Serkan'ın bana çarpacağını düşünerek kenara çekildiğimde birinin "Dikkat et!" dediğini duymuş ve duymamla topun yanımdan geçip gitmesi bir olmuştu. Son anda topun başıma çarpmasından kurtulmuşken şişenin artık elimde olmadığını fark ettim.

 

Gözlerimi yere çevirdiğimde alt dudağımı dişlemiştim. Şişeyi sahaya düşürmüştüm.

 

Almak için hareketlenirken bedenime çarpan iri bir cüsseyle ikimizin de dengesi şaştı ve ikimiz de yere düştük. Ellerim çimli zemine değerken önüme üşüşen saçlar yüzünden ona bakamıyordum.

 

"Sahaya ne atlıyorsun?" dedi hırsla. Bu sesin sahibini yakından tanıyordum.

 

"Şişem..." diye mırıldandım ve başımı kaldırıp saçlarımın arasından ona baktım. Su şişesini yerden alıp yüzünü ıslattıktan sonra içti ve boş şişeyi önüme doğru attı.

 

"Al şişen."

 

Gözlerimi kırpıştırırken ayağa kalkmış ve hiç beklemediğim bir anda da beni kaldırıp yüzüme bile bakmadan konuşmuştu. "Bir daha maç devam ederken sahaya girme. Kafana topu yiyordun neredeyse!"

 

"Özür dile-"

 

"Dileme de," dedi net bir sesle ve ellerini benden çekip arkasını dönerek koşmaya başladı.

 

Böylelikle ikinci denemem de hüsranla sonuçlandı...

 

 

Loading...
0%