@blanco_s
|
İdil'le kararlaştırdığımız kafeye geldiğimde garip bir huzursuzluk sol yanımı yokluyordu. Burada olmamam gerektiğini hissediyordum ama kalkıp gidemiyordum da. Bir şeylerin yanlış gittiğini anlayabiliyordum ama bir adım atıp gidemiyordum da. Sanki ellerim, kollarım bağlanmıştı.
"Ne yapıyorum ben?" diye mırıldandım önümdeki soğuk kahvemden içerken. Bazen son yaşananların benim hayal ürünüm olduğunu düşünüyordum. Serkan'la aynı şirkette çalışmamız, konuşmamız, yıllardır aynı şehirde olmamıza rağmen şimdi bir yerlerde karşılaşmamız, arkadaşlarıyla tanışmam... Hepsi o kadar saçma geliyordu ki yüzümü buruşturmadan edemiyordum.
Ayşenur'un dediği gibi bir anlamı olduğunu da düşünmüyordum. Yüzleşme falan olmayacaktı, geçmiş geçmişte kalmıştı. Tek olacak şey birimizin artık bu işten sıkılıp şirketi bırakıp gitmesiydi ve o gidecek olan da Serkan'dı. Benim gitmek gibi bir planım yoktu.
Kahvemin son yudumlarını da içtiğimde garson çocuk geldi. "Başka bir istediğiniz var mı?"
"Yok, teşekkür ederim. Arkadaşım gelince sipariş veririz."
"Tamamdır," dedi ve bakışlarını saçlarımda hissettim. Biri saçlarıma uzun uzun bakınca istemsizce elim saçlarıma gidiyordu. "Bu arada saçınız çok güzelmiş."
Duymaya alışık olduğum bu iltifat neden şimdi o yağmurlu güne götürmüştü ki beni? Yıllardır düz bir iltifat olarak görüyordum ve Serkan'ın adı bile aklıma gelmiyordu ama asla Serkan'a benzemeyen, esmer bir çocuğun yaptığı bu yorum neden bana onu hatırlatmıştı?
Zorla gülümsedim ama yapay olup olmadığını bilmiyordum bile. "Teşekkür ederim."
Çocuk, tatlı bir gülümsemeyle yanımdan ayrılırken o gider gitmez yüzümdeki gülümsemenin yerini düz bir çizgi aldı. Telefonumu çıkartıp hızla Twitter'a girdim. Bir şeyler yazmam lazımdı. Hemen bir şeyler yazmalıydım.
Bu kadar saçmalama, Hilal. Bu kadarı, lisedeki sen için bile fazla.
"Tc erkekleri kapatılsın?" Daha önce sesini duymadığım biri, Twitter kullanıcı adımla bana seslendiğinde bakışlarım telefondan sesin geldiği yöne döndü.
Kendisini fotoğraflardan gördüğüm için hemen tanımıştım. Karakteristik bir yüzü vardı. Mavi gözleri ışıl ışıldı ve gülümsemesi kadar parlak bir gülümsemeye sahipti. Çilli yüzü, turuncu saçlarıyla karşımdaki kız, tam anlamıyla fotoğraflarda gördüğüm kızdı.
Eh, bir de Serkan'ın yanında uzaktan gördüğüm kızdı tabii.
"İdil Özer?" diye sordum onu tanısam da. Ayağa kalktığımda yüzümde samimi olduğunu düşündüğüm bir tebessüm oluştu. Evet, kötü hisler bütün vücudumu turluyordu ama İdil'i canlı kanlı gördüğüm bu an nedensizce içim ısınmıştı ve kötü hisler biraz olsun kenara çekilmişti.
Kollarımı açıp ona sarıldığımda hemen bana karşılık verdi. Normalde ilk defa görüşeceğim biriyle bu denli samimi olmazdım ama Twitter öyle bir ortamdı ki kendin gibi birini bulmak zordu. İdil de tam anlamıyla benim gibi olamazdı ama erkekler hakkında düşündüklerimiz tamamen aynıydı. Keşke bütün erkekleri kapatabilseydik.
Nasılsın ya? O tweetini gördükten sonra hiç iyisin gibi gelmedi de bana. Bu arada benim adım Hilal." Hüzünle ona baktım çünkü aşık olmuş olabilirdi. Hem de bir erkeğe.
Bundan daha kötüsü başına gelemezdi.
"Oldu işte bir şeyler ne yazık ki. Bu arada en yakın arkadaşım, Serkan." İdil, arkasına dönüp bizden birkaç adım uzakta duran Serkan'a baktığında onun varlığıyla kalbimin yangında can verdiğini hissettim. İdil ona seslenene kadar varlığını hissetmemiştim ama şu an gözlerimiz birbirine kenetliyken epey rahatsızdım.
Onun burada ne işi vardı?
Zorla gülümsedi, bu gülümsemeyi yakından tanıdığımdam hemen anladım gerçekten gülmediğini. Dudaklarının ucu, yerçekimine meydan okuyamıyormuş gibi duruyordu. Acı çekiyormuş gibi...
Ben ise bir betona bakıyormuş gibiydim. Gerçi, beton Serkan'dan daha değerliydi benim için.
"Merhaba, Hilal. Nasılsın?" Serkan zorla, annesinin zorluyla misafirlere selam veren biri gibi konuştuğunda sert bakışlarımla yüzünü inceledim. En son gördüğüm andan değişen tek şey yüzündeki samimiyetti. Bir bana gülümsemezdi zaten.
"İyi," dedim zorlukla. O nasıldı umurumda olmadığından sormadım bile. Nasılsa nasıldı, bana neydi?
"Teşekkürler ya ben de çok iyiyim." Serkan, alayla konuştuğunda gözlerimi devirmeden edemedim. Umarım benden o kadar rahatsız olurdu da çekip giderdi. Rahatsız olması için her şeyi yapacaktım. Hem neden şu an İdil'in yanında gelmişti ki? Bir de ona Twitter'dan sövmüştüm! Ben onun yerinde olsam asla gelmezdim ama o aptalın teki olduğundan gelmişti.
"Ay hadi oturalım ayakta kaldık." İdil, arabulucu bir şekilde oturmamız için işaret verdiğinde hemen sandalyeme çöktüm ve sol bacağımı sağ bacağımın üzerine atarak arkama yaslandım. Şu an tek muhattabım İdil'di, Serkan'ı görmezden gelmeye çalışacaktım.
Garip bir sessizlik oluştuğu an İdil hemen söze atladı. "Aynı şehirde olmamız beni çok sevindirdi valla. Bütün kız arkadaşlarım memleketlerine dönünce tavsiye alabileceğim hiç kız kalmadı. Artık çok iyi arkadaşlar oluruz." İdil'in mavi gözleri, biraz daha parlarken ister istemez gülümsedim. Benim de en yakın arkadaşım başka şehirdeydi, onu anlayabiliyordum.
"Ben seni anlıyorum, İdil. Bu devirde sevgini verebileceğin erkek diye bir şey yok. Hepsinin amaçları belli." Tanıştığım bütün erkeklerdeki ortak sorun buydu. Serkan'a aşık olduğum dönem yaşımız daha küçük olduğundan böyle bir şey olmamıştı ama üniversite yıllarımda konuştuğum, flört etmeye çalıştığım bütün erkeklerin amacı beni eve atmaktı.
Serkan, erkeklere olan umudumu kırarken üniversitedekiler de bütün umudumu yok etmişti ne yazık ki.
"Neden herkesi aynı kefeye koyuyorsunuz anlamıyorum. Ona bakılırsa kızlar da para avcısı." Serkan, kaşlarını kaldırıp yüzüme baktığında sinirden bütün vücudumun gerildiğini hissediyordum. Hem buraya kadar geliyor hem de bizim konuşmamıza karışıyordu. Ne hakla?
"Siz şerefsiz olmasaydınız biz de paraya değer vermezdik." Para umurumda değildi. Yine de hemcinslerimi ondan korumak zorundaymışım gibi hissetmiştim.
Serkan sesli bir nefes aldı. "Ben herkesi aynı şekilde değerlendirmenizi anlamıyorum. Biri kalbinizi kırdı diye her erkek sizi kıracak diye bir şey yok. Sırf bir elma çürük diye elma yemeği bırakıyor musunuz?"
Bir elma çürük olunca ve o çürük elmayı yiyince tabii ki başka elma yemiyordum. Midem bulanıyor, elmayı düşününce bile kusasım geliyordu. Benzetmesi sinirlerimi daha da bozmuştu.
Biri kalbimi kırmamıştı, o kalbimi kırmıştı hem de defalarca. Şimdi karşıma geçip bütün erkekler aynı değil diyemezdi. Çoğunun aynı olması yeterliydi benim için.
"Yarası olan gocunurmuş. Demek ki sen de herkes gibi olduğunu düşünüyorsun da böyle bir tepki veriyorsun. Bize karışma. Git on flörtünle konuş."
Ya da kafedeki sarışın kızla. Adı neydi acaba?
Serkan'ın lisede yanında gördüğüm bütün kızlar bir bir gözümün önünden geçti. Evet, on flört az bir sayı olabilirdi belki de.
Serkan gözlerini kırpıştırdı ve eliyle kendini işaret etti. "Benim bir tane bile flörtüm yok. Ulan masum masum otururken nasıl şerefsiz oldum ben?"
Kahkaha atacaktım. Gerçekten dünya üzerinde duyduğum en komik şey bile olabilirdi Serkan'ın bir flörtünün bile olmaması çünkü imkansızdı. Daha geçen gün gördüğüm sarışın kız nasıl flörtü olmazdı? Şaka olmalıydı çünkü epey samimilerdi.
Konuşup onunla tartışmaya devam edecektim ki İdil bir anda araya girdi. "Kavga etmese misiniz acaba?"
İdil, konuyu kapatmak için garsonu çağırdığında sinirimi yutmak için derin nefes aldım. Serkan'la yedi yıl boyunca konuşmadığım kadar çok konuşmuştuk ve bunun sonucunda bütün bedenim taşlaşmıştı resmen. Kendimi yaşlanmış ve beyinsiz kalmış hissediyordum. Hepsi, karşımda oturan Serkan'ın suçuydu.
Pislik herif.
Onlar kendilerine çay söylerken ben yine kahve söyledim. Bir sürü kafein alıp vücudumu komaya sokmak ve yok olmak istiyordum.
"Evet, ne oldu?" diye sordum bütün odağımı İdil'e verirken. Ne kadar çabuk konuyu konuşursak o kadar çabuk buradan gidebilirdik. İdil, tatlı bir kızdı ama yanındaki muşmula suratlı için aynı şeyi söyleyemeyecektim.
"Aslında çok bir şey olmadı ya," diye mırıldandı. Düşünceli duruyordu. "Ehliyet hocam kendisi. Bir süre konuştuk falan hep ondan oldu herhalde."
Bana ehliyet hocasının yok olmasını istediğini bahsettiğini hatırladım. Demek ki tek nedeni onu bütün gece ayakta tutması değildi.
Daha fazlasını duymak için İdil'in yüzüne dikkatle baktığımda ofladı. "Tamam belki biraz flörtöz davranmış olabiliriz ikimiz de ama birazcık. İkimiz de ciddi ilişki istemiyoruz zaten."
İkisinin de ciddi ilişki istemediği konusunda pek emin değildim. Daha doğrusu İdil'den emin değildim çünkü daha fazlasını istiyormuş gibi görünüyordu.
"Ben bunu anlamıyorum işte," diye konuştu bir anda Serkan. "İkiniz de bir şeyler hissediyorsunuz ve bunu kabul ediyorsunuz ama ciddi ilişki istemiyorum diye kendinize eziyet ediyorsunuz. Ne saçma sapan şey bu ya?"
Serkan bıkmış bir tavırla konuştuğunda dudaklarımı ıslattım. Daha önce gördüğüm hallerinden çok uzaktı. Mesela gülmüyordu ama bana baktığı gibi de bakmıyordu. Resmi değildi, arkadaşça konuşuyordu.
Garipti, gerçekten garip.
Demek ki İdil'in mutluluğuna gerçekten önem veriyordu.
"Bazen işler senin dediğin kadar düz olmuyor işte. Daha önce hiç istemediğin birine aşık oldun mu?"
Ben olmuştum. Hem de şu an karşımda bunun tartışmasını yaptığım birine.
"Neden istemediğim birine aşık olayım? Birine aşık oluyorsam demek ki ondaki bir şeyler beni çekmiştir. Nefret ettiğin birine aşık olamazsın."
Peki eskiden aşık olduğun kişiden nefret eder miydin? Ben ediyordum.
Serkan, İdil'e döndü ve konuşmaya devam etti. "Asrın'la sen tanışmadan önce seni çok anlattım ben İdil ve Asrın normalde çok konuşan biri değil ama senin konun açılınca hep sorular sordu bana. Sırf senin konunda konuştu benimle ve seni tanımıyordu bile! Bu adam zor şeyler yaşadı ve cesareti yok. Sen de kendince zor şeyler yaşadın ama senin her zaman cesaretin vardı. Hislerini koparıp atmak yerine onları büyütüp Asrın'a da cesaret verebilirsin. Ben ikinizi de tanıyorum ve iyiliğiniz için bunu istiyorum çünkü eğer yapmazsanız ileride üzüleceksiniz."
Serkan, çocuğun adını söyleyince şaşırmıştım çünkü bu ismi duymuştum. Daha doğrusu görmüştüm. Serkan, beni odasına çağırdığında onunla konuşuyordu. Bir şeylerin yerine oturduğunu hissettim. Ve Serkan'ın işine gelince ne kadar da iyi konuşabildiğini fark ettim. Bir bana yetmemişti o kelimeleri. Eh, buna da alışmıştım artık. Şu an bu masada, karşılıklı oturmamız bile garipti ne de olsa. Serkan'ın gözleri bana değmezdi yoksa.
"Ama Asrın ilişki istemediği konusunda net. Onu zorlayamam," dedi İdil. Epey düşünceliydi bunu söylerken. O sırada siparişlerimiz geldi ve ben direkt kahvemden büyük bir yudum aldım. Acı tat boğazımdan aşağı kaydığında kendimi biraz olsun rahatlamış hissettim.
"Bu devirde kimse ilişki istemiyor," dediğimde bakışlarını bana çevirdi. Hiç söylemek istemesem de Serkan'a katıldığım bir nokta vardı ne yazık ki ve bundan aşırı nefret etmiştim. "Ben Serkan'a asla katılmayacağımı düşünüyordum. Hatta senin de sadece o çocuktan hoşlandığını düşünüyordum üzgünüm ama bence işler hoşlantı kadar basit değil. İdil, sen aşık olmuşsun."
İdil bir anda öksürmeye başladığında endişeyle yüzüne baktım. Serkan, arkadaşının sırtını sıvazlarken dediklerimden pişman olmuştum ister istemez. Kızı erkeklerden soğutayım derken yüzüne bir anda gerçekleri vurmuştum resmen.
"Tövbe de hemen! Yok öyle bir şey ya. Hoş adam dedim diye aşık mı oluyormuşum? Hoş adama hoş denmez mi?" İdil'in dediği şeyle Serkan'a kısaca baktım. Birbirimize baktığımız o kısa an, ilk defa aynı şeyleri hissediyorduk; ona inanmıyorduk.
Serkan'la aynı hisleri paylaştığımı bilmek garip hissettirmişti ister istemez.
"Kabullenmek zor olabilir ama doğru. Sen en başından beri Asrın'a aşık olmaya meyilliydin ve oldun işte." Serkan, arkadaşını daha da telaşa sokarken İdil çayından büyük bir yudum aldı.
Biz şu an cidden oturmuş normal insanlar gibi konuşuyor muyduk? Şaka olabilir miydi?
"İşleri kolaylaştırırsınız diye düşünmüştüm ama daha da zorlaştırdınız. Çok sağ olun ya! Hani sen Tc erkeklerinin kapatılması gerektiğini düşünüyordun? Ee Asrın da kapatılsın hadi! Gazlasana kızım beni."
Saçımı düzeltirken başımı iki yana salladım üzüntüyle. Ben de onu gazlamak için gelmiştim ama aşık olduğu belliydi. Elimden bir şey gelmezdi.
Serkan'la göz göze geldiğimizde geçmişten beri varlığını hissetmediğim bir kıpırtı hissettim kalbimde. Küçük, zayıf bir kanat çırpmasıydı ama o mavi gözler bir katildi, kanatlarını kopardı hemen kelebeğin. Ben de İdil'e döndüm hızla.
"Ben gidip aşık bir kıza tanımadığım birini kötüleyemem. Asrın nasıl biri bilmiyorum. Eğer sadece hoşlantı olsaydı işler kolaydı ama bu konuda sana yardımcı olamam."
Serkan'ın arkasına yaslanıp sırıttığını gördüğümde bütün kanımın çekildiğini hissettim. Sırıtmıştı ve benimle olduğu bir masada sırıtmıştı... Gülümsemesini hayır sırıtmasını net bir şekilde gördüğüm ilk andı bu ve sırıtmasının nedeni benim cümlelerimdi.
Gerçekten burası fazla ütopikleşmişti.
"O zaman hesabını kapat bence. Bak, bir Tc erkeğini savundun az önce."
Serkan'ın alay dolu sesi kulağıma dolduğunda kaşlarımı çattım hemen. Bunu asla ama asla yapmazdım. "Savunmadım."
"Savundun ki." Keyifle beni izlerken daha önce görmediğim bir yanını gördüm; aşırı gıcıktı.
"Savunmadım ya. Sadece İdil'in hisleri büyük, yardım edemem dedim." Erkekleri hele ki onun karşısındayken hayatta savunmazdım.
"Konu 'sen Abdülhamit'i savundun, savunmadına' döndü resmen. Siz neden anlaşamadınız, anlamıyorum ki."
'Senin arkadaşın olacak bu aptal herifle lisede aşıktım ama o bana bir hayır demeyi bırak, beni görmedi bile. Gözümün önünde aşık oluşunu izleyip bana bakmamasına katlanmaya falan çalıştım.' diyemeyeceğim için en yakın geçmişi bahane ettim.
"Serkan'la aynı departmanda çalışıyoruz. Kendisi benim üstüm. Pek iletişimimiz geçmedi ama hareketleri beni sinir ediyor. Zaten gıcık birine benziyor." Keşke tek neden bu olsa ama değil ve bunu sana söyleyemem.
Serkan'a lisede aşık olduğumu kimse bilmemeliydi. Bu gerçeği yok etmek istiyordum. Keşke yok edebilseydim ama olmuyordu işte.
"Çalışırken ne gıcıklığımı gördün Allah aşkına ya? Alt tarafı bir kerecik üstüne kahve döktüm yanlışlıkla. Bu kadar da nefreti hak etmiyordum bence." Serkan, bana çok yabancı gelen bir samimiyetle rahat oturuşunu bozup masaya doğru eğildiğinde şaşkınlığımı gizlememin en iyi olan yolu yani çenemi sıkmayı seçtim. Yedi yıl sonra böyle bir şeyi yaşamak garip geliyordu.
Gözlerimi devirdim ve konuştum. "Bir özür bile dilemeden gittin. Aynısınız işte."
"Özür dilerim valla pişmanım. Her an bana saldıracaksın diye tetikte kalmaktan yoruldum ne olur nefreti kes."
Geç kalmış bir özrü sonunda aldığımda biraz olsun iyi hissetsem de bu saniyelik bir şeydi. Yedi yıl öncesi için de özür dileyeceği günler gelecekti ve ben işte o an tamamen iyi hissedecektim.
O nefreti anca sen şirketten çekip gittiğinde keseceğim, demek istesem de bir şey demedim.
"Kesecek misin nefreti hı?" Serkan, İdil'den yüz bulmuş gibi biraz daha masaya eğilip mavi gözlerini kocaman açıp yüzüme bakmaya devam etti. Kendini şirin mi sanıyordu acaba?
Biraz şirin olabilirdi ama biraz.
"Bilmem," dedim umursamaz bir şekilde kahvemden içerken. "Keyfime bağlı."
"Kahve döktüğüm kıyafetlerinin yerine yeni giysiler alsam?"
Kaşlarımı kaldırıp alayla ona baktım. "Siz erkekler bozduğunuz şeylerin yerine yenilerini mi alırsınız acaba?"
"Erkeklerle ne alakası var şimdi bunun?" dedi huysuz bir şekilde. Saçlarını dağıtırken onu izlemeye devam ediyordum. Rahatsız oluşu aşırı hoşuma gidiyordu gerçekten.
"Çok alakası var. Eşya falan istemez. Yeteri kadar eşyam var. Nefretimi böyle bitiremezsin."
"Nasıl bitireceğim ben?" diye söylendi huysuzluğa devam ederken.
Muhtemelen bitiremeyeceksin, hiç böyle tatlıymış gibi davranma demek istedim ama demedim, içimde tuttum.
Bunu bilmese de olurdu.
"Bilmem, onu da sen bul. Her şeyi ben mi yapacağım ya?" dedim kaşlarım çatılırken. "İşin zor bu arada, kolay gelsin sana çünkü ben hiç kolaylaştırmayacağım."
"Bittim," diye fısıldarken dudaklarını okuduğum için gülümsedim.
Ne bitmesi koçum, daha yeni başlıyoruz.
⏳
|
0% |