Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.BÖLÜM - İHTİYAÇ HALİ

@blkzpriv

 

Ocak. 

 

"Sağa dön" dedi tok sesiyle çok bağıran komutan. Piyadeler ip gibi dizilmişti önüne. Sağa döndükleri anda göz göze geldim onlarla. Komutan da dönünce gördü beni. "Buraya giremezsiniz" dedi direkt. Ben hiç sana çok bağırıyorsun diyor muyum da sen bana giremezsiniz diyorsun acaba?

"Kim demiş" dedim gözlerimi açarak.

"Dalga mı geçiyorsun Hanımefendi!"

"Yoğ" dedim elimi havada sallayarak.

"Deniz" diyen sesle o da hazır ola geçti. "Hoş geldin" dediğinde ona döndüm.

"Hoş buldum İsmail abi. Nasılsın?"

"İyiyim güzel kızım. Gel, odama geçelim."

O dönüp önden giderken, ukala bir edayla saçımı arkaya savurarak Albay'ın peşine takıldım. Binaya girip üst kata çıktık. Odasına girdiğimiz de orada başka bir adam vardı. Anında ayağa kalkıp başıyla selam verdi.

" Komutanım. "

" Bir görüşmem var Okan, birazdan gel."

"Emredersiniz komutanım" diyerek çıkıp gitti. Şu askerlerin iri yarı olması ve hepsinin ultra yakışıklı olması neden? Özellikle mi seçiyorlar anlamıyorum ki.

"Otur bakalım. Ne içersin?"

"Seninle bir kahve içerim."

"Hemen" deyip telefonu aldı. İkimiz için birer kahve söyledi. İsmail abi uzun zamandır tanıdığım bir abiydi. Lisede arkadaşlar yüzünden bir olaya karıştığımda tanıştık. Çok yardımcı olmakla birlikte, çok iyiliğini de görmüşlüğüm vardı. Babamın devresiymiş meğer Mardin'de askerlik yaptığı dönemde. Bu çok hoşuma gitmişti. Bana ilk burs veren kendisiydi.Yüzünü kara çıkarmadım elbette.

"Canım araştırdım. Zonguldak'ta evli, iki de çocuğu var."

Hüzün duydum. İlk defa annemi bulmak için ondan rica ettim, o da kırmadı beni ve sonuç olarak artık annem nerde biliyordum. Gün olurda buralara sığamazsam yanına giderim diye düşündüm ama evli olmasına ve çocuklarının olmasına üzüldüm. Zaten beni terk edip gitti, ne bekliyordum ki.

"Anladım."

"Yanına gitmek istersen, ben götürürüm seni."

"Yok ya istemiyorum. Sadece boşanma aşamasındayım."

"Ne çabuk?"

"Olmayacaktı abi ya. Berbat bir hal aldı durum. Bitmesi en hayırlısı."

"Sen öyle diyorsan. Yapabileceğim bir şey var mı?"

"Bilmiyorum ki. Okul var bir yere gidemiyorum, nakil işi de olmadı. Kafam çok karışık."

Kahvelerimiz geldi bu sırada.

"Ben nakil işini çözerim istersen, nereye gitmek istiyorsun onu söyle."

"Onu da bilmiyorum. Okulu dondurmak istiyorum."

"Hayır. Bunu yapma sakın. Staj yapman gerekmiyor mu?"

"Gerekiyordu ama derslerim sallantıda. Dönem bitti bitecek ve ben dengemi kaybettim. Odaklanamıyorum, kafamı toplayamıyorum."

"Ne oldu sana Deniz? Zehir gibi kızdın sen."

"Tufan beni mahvetti İsmail abi. Meğer evlilik hiçte dışarıdan göründüğü gibi değilmiş."

Sözün bittiği yerler vardı. Ben hâlâ oradayım. İyi değilim, hiç iyi değilim. Yarın boşanma günü. Dilekçe verildi, dava açıldı ve günü geldi. Bütün bunları yaptı Tufan, hiç tereddüt etmeden. Kalbimi çizerek, aşkımın boğazını sıkarak ve kendini bende öldürerek.

Nasıl unutacağım onu Allah'ım. Hiç kolay değil, hiçbir şey kolay değildi ki.

"Sana yardımcı olacağım bir şey mutlaka vardır."

"Benim için o kadar çok şey yaptın ki, bir şey istemeye yüzüm yok."

"Deme ama öyle. Senin için yaptığım hiçbir şey bana ağır gelmez. İstemen yeter. Sen benim devremin kızısın, ben zamanında babanın parasını çok yedim" deyince gülümsedim. Onu karşıma o gün kader çıkarmıştı belki de, çok yalnızım diye.

"Peki, çok utanarak söylüyorum ama Onurlu inşaatta, bana staj ayarlayabilir misin? Yapamam dersen hiç sorun değil."

"Olmuş bil."

Biraz daha sohbet ettik. Onunla sohbet etmeyi, ondan babamı dinlemeyi seviyordum. Benim babam çok saygın bir iş insanıydı ölmeden önce. Burada en büyük inşaat şirketi onundu. Şimdi Onurlularındı babamın şirketi. Babam için okuyordum mimarlığı. Bir gün o şirketi geri almak için, ya da o şirkette bir şey olmak için. Babamın emeği vardı çünkü orada. On iki yaşımda babamı kaybettim, amcam sattı şirketi arkadaşına. Babamdan bana kalan sadece hayallerimdi. Babaannem bana baktı ama varlığın içinde yoklukla.

Ölsem unutmam yaşadıklarımı. Artık büyüdüm. Şimdi sahip olduğum her şeyi geri almak için çalışacağım.

*

Eve geldiğimde içerde Tufan'ın annesi vardı. Bir umut vazgeçirmeye çalıştılar bizi. Baktılar olmadı, ancak topluyordu oğlunun eşyalarını. Hoş bende kalmayacağım burada ama önce bir işim olması lazımdı. Köye çıkarsam babaannem hem boşanmama laf ederdi, hemde okulu bırak diye söylenirdi. Bir gece kaldım evinde, o gece yetti canıma imanıma.

"Deniz, iyi misin?"

"İyiyim."

"Yavrum, emin misin bu işten?"

"Bunu konuşmak istemiyorum anne. Saygımı bozmayı hiç istemiyorum. Lütfen ısrar etme. Senin oğlun kötü bir adam ama ben kötü adam terbiyecisi değilim. Senin yetiştiremediğini ben adam edemem."

"Hakkını helal et bari."

"Ölsem etmem."

Beni isterken oğlunu öve öve bitiremedi ama bir sevdiği var demedi. Ondan kurtarmaya çalıştım demedi. Herkes en nihayetinde layığını bulurdu.

Aldı oğlunun eşyalarını gitti. Tufan'ın gelmeye zahmet etmediği bu evde izi kalmadı. Öyle bir yel gibiydi, esti ve gitti. Sanki hiç olmamış gibi, hiç bu evde uyumamış, hiç eve gelmemiş gibi. Ben sevgime üzülüyorum. Kimi sevsem yüzüme tokat gibi çarptı sevilmediğimi ve çok iyi öğretti asla da sevilmeyeceğimi.

Bu sevme işlerini bıraktım bugün. Bir daha asla... Şimdi hiçbir şey güzel değil. Başımda varla yok arası bir evlilik geçti, bu da yetti.

"Elbet bir gün sevduğum" diye mırıldanarak çöktüm koltuğun önüne. "Sende unutulursun. Gül diktuğun bahçeyi, diken sarmış bulursun. Gül diktuğun bahçeyi, diken sarmış bulursun."

Hep yaptığım gibi bacaklarıma sarıldım.

"Henüz layik değilken tomurcuk kadar aşka. Sana gül bahçesini, kim açar benden başka."

Hıçkıra hıçkıra hem söyledim hem ağladım. Seviyordum ben. Tertemiz hislerle seviyordum.

"Gece gördüm bir rüya, sen benum idun güya. Rüyadan uyanince hayaldun düştüm suya. Henüz layik değilken tomurcuk kadar aşka. Sana gül bahçesini, kim açar benden başka."

Herkes seçimlerini yapar, tercihlerini yaşardı. Kapattım gönlümü zırhlı kapılar ardına. Tek başıma yaşamak kaderimse benim, öyle olsun ne diyeyim...

*

Duruşma saatinde koridorda bekliyordum. Kollarımı bağlamış, duvara dayanmıştım. İki yalancı şahitle geldi Tufan. Gözlerim dolu dolu seyre durdum onu. Bir yıl dolmadan hakim boşamaz demişlerdi. Davayı açan Tufan'dı ve şahitleri o bulmalıydı. Kim bilir ne yalanlar söyleyecekler.

"Davacı Tufan Er. Davalı Deniz Er duruşma salonuna" dedi mübaşir. Kollarımı açarak ayırdım sırtımı duvardan. Benim avukatım bile yok. Salona girip gösterilen yerlere geçtik. Hakim orada olduğundan ayaktaydık. Hakim Bey'i tanıyordum, o da beni tanıyordu. Babamın ektiği her şeyi ben biçiyordum. Haklarımı gözeten birileri vardı, o da onlardan biriydi.

Hakim dosyayı incelerken içimde fırtınalar kopmak için zaman kolluyordu.

"Altı aylık evlisiniz" dedi Hakim. "Şiddetli geçimsizlikten boşanmak istiyorsunuz."

"Evet" dedi Tufan. Hiç benim gibi değildi. Aksine dik duruyordu. Bende hep bu yönünü severdim. Ne olursa olsun duruşunu bozmazdı.

"Nedir evliliğinizde ki sorun?"

"Geçinemiyoruz" dedi Tufan. Ufak bir gülme sesi çıktı benden. Hakim bana döndü.

"Sence?" diye sordu bana.

"Benimle hiç aynı evde kalmadı Hakim Bey. Zamanını hep metresinin evinde geçirdi. Herhalde onunla geçinemiyordu. Ben boşanmak istiyorum."

"Hiç düzelmez mi?"

"Düzelirse beni sever mi?"

"Sevmez mi?"

"Sev deyince sevilir mi?"

"Sevilmez mi?"

"Onurumu çiğnedikten sonra hiçbir kıymeti kalmadı. Davayı o açtı ama boşanmak isteyen benim. Geçinemiyoruz evet, çünkü hiç eve gelmedi. Beni yapayalnız bıraktı. Hiç uzatmadan, sanki bu kızının başına gelmiş gibi düşünüp, kesin bir kararla beni bu adamdan kurtarır mısın Hakim Bey?"

Hakim sesli bir soluk verdi.

" Normalde bunu yapmam ama "deyip buruk bir tebessüm etti." Baban arkadaşımdı"deyince gözlerimden yaşlar süzüldü." Peki. Karar " dedi ve saniyeler içinde bizi boşadı. Bize verilen kağıtları imzaladık.

" Deniz, benimle kahve içer misin? "

" Tabi içerim Hakim amcacığım."

"Gel bakalım."

Az önce boşanan ben esef dolu bir nefes verdim. Zincirlerinden kurtulan Tufan ardına bile bakmadan giderken çenemi sıkarak Hakim amcanın peşinden gittim. Odasına geçtiğimizde cübbesini çıkararak karşıma oturdu.

"İyi misin kızım?"

"Olduğu kadar artık."

"Senin için ne yapabilirim?"

"Bilmiyorum."

"Sohbet edelim mi? Beni baban gibi gör, içini dök. Kahvelerimizi de içelim. İstersen yemeğe çıkalım."

"Çok incesin Seyfettin amca. İyi böyle."

Babamdan sonra hep dostları çıktı karışma. Güzel arkadaşlıkları vardı. Hepsi bizatihi ilgileniyordu benimle. Maddi manevi adı her neyse, her zaman sorarlar. İnce ince dokunurlar hayatıma, böyle küçük küçük. Yeterliydi.

" Babanın senin için açtığı fonu yirmi beş yaşında kullanma özgürlüğün var biliyorsun ama eğer zordaysan ben bir şeyler yapabilirim. Fonu kullanman için gerekeni yaparım ister misin?"

"Şimdilik paradan yana bir zorluğum yok."

"Çünkü kira derdin yok."

"Soyadıma dönünce maaş almaya devam edeceğim biliyorsun."

"Evet ama o yeterli olmaz. İş bulalım sana."

"Ben ihtiyacım olduğunda sana söylerim olur mu?"

"Kızım, okul nasıl gidiyor peki?"

"İdare ediyorum."

"Bana doğru söyle, şu anda bir şeye ihtiyacın var mı?"

"Gerçekten yok."

"Gururlu şey seni. Temel ihtiyaçlarından gidelim."

"Seyfettin amca gerçekten utanıyorum ama. Bir ihtiyacım yok, çok düşüncelisin teşekkür ederim. Olunca söylerim valla."

"Peki ama söyle tamam mı? Sakın utanma. Baban benim için çok şey yaptı, sıra bende. Şimdi, ev değiştirecek misin?"

"Evet."

"Tamam, onun bir çaresi var bende. Babanın gayrimenkullerine bir bakalım. Yanlış bilmiyorsam Akçaabat'ta bir apartman yaptı. Orada bir dairesi olmalı."

"Kirada olabilir."

"Hepsi değildir."

"Amcam hepsini kiraya vermiştir."

"Hı tabi vermiştir. Kiraları kim alıyor?"

"Hiç bilmiyorum desem."

"Eh ama kızım sende hiç hakkını gözetmiyorsun ya."

"Gerek yoktu ki. Babaannemin yanında kalıyordum. Eh okulu kazanınca da yurda çıktım. Burs alıyorum hem."

"Ah çocuğum, ah. Şu şehirde her şeyi olan ama hiçbir şeyden haberi olmayan bir tek sen varsın herhalde. Hepsini halledeceğim, bana vekalet bırakmanı istiyorum."

"Sen haklarımı üstüme alırken amcamı kızdırabilirsin."

"O amca olsaydı, şu anda yanında olurdu. Saflığı bir kenara bırak Deniz."

"Peki. O zaman senden beni onların gazabından kurtarmanı isteyeceğim."

"Gel bizimle kal biraz. Benim hanım bayılıyor sana, işleri çözene kadar ona arkadaşlık edersin."

"Zahmet vermeyeyim size."

"Duymamış olayım."

"Peki o zaman. İyi olur benim için de, yalnız kalmamış olurum."

"Heh, o zaman çıkalım."

Kanatlarım yok bugün. Hallederim demelerim yok. İhtiyacım var yalnız kalmamaya. Tatlı insanlara ihtiyacım var etrafımda. İyi insanlar görmeye, hayata küsmeden kalkıp yürümeye ihtiyacım var.

Hayatımdan Tufan çıkıp gitti. Canım acıyor bugün. Etimle, kemiğimle kızgınım her şeye. Hırsıma yenilmeden yenilenmem gerek. Yoksa her şeyi bir kenara atıp nereye gittiğim umurumda olmaksızın yollara vurabilirim başımı. Okulum var, bir hayalim var, tanıdığım insanlar var. Bir anlık öfkeyle hiç bilmediğim bir yere gitmek bana iyi gelmez. Her şey bir anda olmuyor. Bir yere gitmek kolay da, oraya uyum sağlamak zaman ister.

Okulum bitene kadar dayanabilirim...

*

Şirketin önünde içeriye girmek için cesaret topluyordum. Bugün staj için görüşmem vardı. Çocukken hoplaya zıplaya girdiğim kapının önünde şimdi cesaret arıyorum. Babamı çok erken kaybettim. Çok çalışmaktan mı? Yoksa o da sevgisinin karşılığını alamadığından mı kanser oldu bilmiyorum ama hastalıktan öldü babam. Son anına kadar elini tutuyordum.

Şimdi ellerini arıyorum baba. Bir cesaret arıyorum. Bir zamanlar bizim olan bu yere girmeye korkuyorum, sen yoksun.

Derin bir nefes aldım. Hadi bakalım...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%