Yeni Üyelik
11.
Bölüm

BÜYÜK YIKIM - Fasıl IX

@bloodcecilion

Cecilion, gözlerini ağır ağır açarken odanın karanlığı ve boğucu sessizliği içini sardı. Göğsünde bir ağırlık hissediyordu, sanki tüm dünya omuzlarına binmiş gibiydi. Şöminenin hafif çatırdayan ateşi gözlerini kamaştırdı. Oda karanlık olmasına rağmen, ateşin sıcak ışığı tüm boşluğu aydınlatıyordu. Bir an için nerede olduğunu anlamaya çalıştı, hatırlamaya çabaladı. Sonra şöminenin başında oturan figürü fark etti.

Raziel, gözlerini ateşin dans eden alevlerinden ayırmadan, düşüncelere dalmış bir şekilde oturuyordu. Kanatları hafifçe kıpırdamıştı, ama yüzündeki ciddiyet, Cecilion’a bir şeylerin ters gittiğini hissettirdi. Raziel, Cecilion’un uyanışını fark edince başını ona çevirdi. Sessiz bir an geçti, ikisinin de söylemek isteyip söyleyemediği kelimeler havada asılı kaldı.

“Sonunda uyanabildin,” dedi Raziel, sesinde hafif bir rahatlama ama aynı zamanda tedirginlik vardı.

Cecilion, ağır bir nefes verdi, hala vücudundaki uyuşukluktan kurtulmaya çalışıyordu. Başını elleriyle ovuşturduktan sonra, “Ne oldu bana?” diye sordu, sesi biraz çatallıydı.

Raziel gözlerini kısıp derin bir nefes aldı. “Sadece kendinden geçmedin, Cecilion. Kendi içindeki karanlık seni tamamen yuttu. Seni oradan çekip çıkarana kadar birkaç gün geçti.”

Cecilion’un gözleri büyüdü. "Kaç gün?"

"Üç gün," diye yanıtladı Raziel. "Ve dışarıda işler fena halde sarpa sardı. Beni dinlemelisin Cecilion, çünkü çok geç olabilir."

Cecilion’un zihni hızla döndü. Zihninde Carmilla’nın yüzü belirdi, o son bakışma, o son dans… "Neler oluyor Raziel?" dedi, şimdi biraz daha kendine gelmişti. Fakat içindeki karanlık ona neler olup bittiğini zaten biliyormuş gibi fısıldıyordu.

Raziel derin bir nefes alarak, gözlerini Cecilion’un gözlerine dikti. "Sen oradayken," dedi ağır bir tonda, "Şehirde büyük bir yıkım başladı. Carmilla’nın babası, Earl Ansaac... Opera binasını mühürledi ve seni sürgün etmeye hazırlanıyor. Ama bu sadece başlangıç. Onlar sadece seni yok etmeye çalışmıyor, seni sevenleri de hedef alıyorlar. Bu, senin içindeki karanlıkla olan savaşı artık dış dünyaya taşıdı. Aşık olduğun kadını bile kaybetmek üzeresin."

Cecilion, Raziel’in sözleri karşısında donakaldı. Bir an için hiçbir şey söyleyemedi. Kalbinin derinliklerinde bir öfke kıpırdanmaya başladı. Aşkı onu karanlığa sürüklemişti, ama şimdi bu yıkım daha büyük bir şeye dönüşüyordu.

Cecilion, kendi kendine mırıldanarak, “Carmilla masum… Ona zarar veremez. Beni cezalandırsın ama Carmilla olmaz,” dedi, gözleri boşluğa dalmış bir halde. Sözleri sanki yüreğinden sökülüp çıkıyordu, acının keskinliği sesiyle birleşmişti. Kalbi hızla atarken, aklında Carmilla'nın görüntüsü giderek daha da netleşiyordu.

Raziel derin bir iç çekti. "Cecilion," dedi, sesinde hem uyarı hem de şefkat vardı. "Senin için bunu yapmazlar. Earl Ansaac, seni yok etmek için her yolu deneyecektir. Onun gözünde Carmilla, senin en zayıf noktan. Onu korumak istiyorsan bir an önce harekete geçmelisin."

Cecilion, ellerini yumruk yaparak doğruldu. İçindeki öfke ve korku birbirine karışıyordu. Carmilla'nın tehlikede olduğunu bilmek, içindeki karanlığı körükleyen bir ateş gibiydi. “Raziel,” dedi, sesi titrerken. “Onu korumak için ne yapmam gerektiğini biliyorum. Ama bunun bedeli ağır olacak.”

Raziel, Cecilion’un kararlılığını gördü. “Ne yapmayı planlıyorsun?” diye sordu, gözleri Cecilion’un bakışlarında bir yanıt ararken.

Cecilion, derin bir nefes alıp karanlık bir ifade takındı. "Carmilla'yı korumak için kendi karanlığıma daha da derin dalmam gerekebilir. Ama ne olursa olsun, onu bu kabustan kurtaracağım. Beni kaybedecek olsa bile…”

Raziel, onun ne demek istediğini anladı ve sessiz kaldı. Cecilion'un kararı, hem onu hem de Carmilla'yı geri dönüşü olmayan bir yola sürükleyebilirdi. Ama onun yanında olacağını biliyordu.

“Yapman gerekeni yap,” dedi Raziel, ağır bir tonda. "Ama unutma, karanlık seni ne kadar çeker, ne kadar derinlere götürürse, geri dönmen o kadar zor olacak. Ve belki de bir gün, kendini tanıyamayacaksın."

Cecilion bir an durdu, sonra yavaşça başını salladı. Artık geri dönüş yoktu. Bu karanlık savaş, onu ya tamamen yok edecekti ya da kurtuluşa götürecekti. Ama Carmilla'nın güvenliği her şeyden önemliydi, ve Cecilion bu uğurda her şeyi göze alacaktı.

(...)

Cecilion, Carmilla'nın odasına girdiğinde, içindeki ağırlık daha da belirginleşti. Elindeki gülü sehpanın üzerine bırakmak istediğinde, Carmilla'nın yatağında olmadığını fark etti. Odaya yayılmış olan güller de yerinde yoktu. Kulaklarına dolan melodi, müzik eşliğinde bir duygu karmaşası yaşatıyordu. Carmilla'nın nişanlandığını anlatan bu melodik ritim, kalbinde bir sarsıntıya neden oldu.

Kalbinin derinliklerinde bir boşluk hissetti. Gözleri, boş ve sessiz odada bir noktaya odaklanmıştı. Carmilla'nın yokluğu ve eski güllerin gitmiş olması, ona ne kadar yalnız olduğunu hatırlatıyordu. İçindeki acı, bu anın ve müziğin yarattığı melankoliyle birleşiyordu.

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Nişan töreninin sesleri arka planda yükselirken, Cecilion'un zihninde bir savaş başlamıştı. Gözleri, son bir kez Carmilla'nın odasında gezindikten sonra, soğuk bir kararlılıkla, odadan çıkmak için döndü. Onun hayatında ne tür değişiklikler olursa olsun, onu koruma görevi ve aşkı için savaşma kararlılığı her zamankinden daha güçlüydü.

Cecilion, illüzyon gücünü kullanarak kalabalığın arasında görünmez bir şekilde ilerledi. Müziğin akışına kapılarak, büyük bir sabır ve dikkatle törenin yapıldığı alana yaklaştı. Kalabalık, Carmilla'nın nişanlanmasını izlemek için toplanmıştı; düğün töreninin atmosferi, şatafatlı dekorlar ve coşkulu kalabalıklarla doluydu.

Cecilion, gözlerini Carmilla'ya çevirdiğinde, onun mutlu görünmesi gereken yüzünü, ama derinlerde bir üzüntü ve belirsizlik barındıran ifadelerini fark etti. Kalabalık, büyük bir heyecan içindeydi; fakat Cecilion'un içindeki huzursuzluk, bu mutluluğun yüzeyinin altında bir boşluk barındırdığını hissettiriyordu.

Hareket etmeyen bir gölge gibi, Carmilla'nın hareketlerini dikkatle izledi. Onun için hazırlanan bu yeni hayat, onun geçmişiyle nasıl bir ilişki kurmuştu? Cecilion, kalbinin derinliklerinde bir savaş veriyordu. Carmilla'nın kararları ve bu yeni adım, onun geçmişine dair tüm umutları ve hayalleriyle çelişiyordu.

Müziğin ve kalabalığın arasında, Carmilla'nın kalbine dokunma arzusuyla dolu, aynı zamanda içindeki acıyı bastırmaya çalışan bir şekilde bekledi.

Cecilion, harekete geçmenin potansiyel sonuçlarını düşündü. Carmilla'nın nişanı sırasında ortaya çıkmak, her şeyin daha da karmaşık ve tehlikeli hale gelmesine neden olabilirdi. Onun bu anındaki huzuru bozan bir müdahale, her şeyi daha da kötüleştirebilir ve Carmilla'nın yaşamını riske atabilirdi.

Kalabalığın ve müziğin arasına karışarak, karar vermekte zorlandı. Carmilla'nın mutlu görünmesini sağlamak için belki de en doğru eylem, sessizce geri çekilmek ve onun bu anı kendi başına yaşamasına izin vermekti. İçindeki acı ve pişmanlıkla baş başa kalmak, onun için en büyük mücadele olsa da, bu anı bozmak yerine daha büyük bir kaosa yol açmamak için belki de en iyi seçimdi.

Sonuçta, Cecilion'un tüm içsel savaşı, Carmilla'nın en iyi şekilde yaşamasını ve huzur bulmasını sağlamak için süren bir çatışmaydı. Onun için yapabileceği en iyi şey, bu geceyi geri çekilerek ve yalnızlık içinde geçirmekte karar kılmak gibi görünüyordu.

Cecilion, arkasına dönüp o acı verici gerçekliği kabul etti. Hayalleri ve yaşanmış güzel anılar, belleğinde derin izler bırakmıştı. Unutmak, belki zamanla mümkün olabilirdi, ama içindeki duyguların yoğunluğu ve derinliği, bu süreci zorlaştırıyordu.

Gözleri dolu dolu, adımlarını ağır ağır attı, her adımında geçmişin yankılarıyla boğuşarak. İçindeki boşluk ve pişmanlıkla başa çıkmak zorundaydı. Ancak, zamanla, belki de yeni bir hayatın kapılarını aralayarak, bu derin yaraların üstünü örtebilir, geçmişin gölgelerinden bir nebze olsun kurtulabilirdi.

Gözlerinden süzülen yaşlar, ardında bıraktığı acının bir ifadesiydi. Ve belki de, gelecekteki huzuru ve kendi içsel barışını bulmak için, şimdilik geçmişin gölgeleriyle yüzleşmek zorundaydı.

(...) 

Ertesi gece gece son kez Carmilla'yı görebilme umuduyla odasına geldi Cecilion. Sessizce odaya girdi. Yatakta soğuk ve solgun bir beden yatıyordu gelinliğiyle. Bir ceset gibiydi... Soğuk, ağır bir ceset. Cecilion, odadaki soğuk hava ve ağır atmosferi hissettiğinde kalbi sıkıştı. Yatakta, Carmilla'nın solgun ve hareketsiz bedeniyle karşılaştığında, gözleri dolu dolu oldu. Gelinliği, Carmilla'nın son anlarını temsil eden bir örtü gibi görünüyordu.

Cecilion, yavaşça yatağın yanına yaklaştı. Gözleri, Carmilla'nın yüzündeki ifadesiyle doldu, belki de son bir kez onun güzelliğini ve masumiyetini görmek istiyordu. İçindeki acı, onun hayatındaki boşluğu daha da derinleştirdi.

Yavaşça Carmilla'nın ellerine dokundu, soğuk ve cansız ellerine karşı bir tür vedanın parçası olarak hissetti. İçsel bir hıçkırıkla, her şeyi geride bırakmak zorunda olduğunu bilerek derin bir nefes aldı.

Son bir kez, onun yüzüne bakarak, gözlerinden süzülen yaşlarla birlikte kendi içsel kederini paylaştı. Bileğindeki kesiği farketti. Derin bir dehşete kapıldı. Kucağına aldı cansız bedeni. Hışımla çıktı pencereden. İçinde harlanmaya başlayan intikam arzusuyla. Bir mezarlığa geldiğinde yavaşça yere indi.

Cecilion, Carmilla'nın cansız bedenini tabutun üzerine nazikçe yerleştirdiğinde, gözleri dehşet ve kederle doluydu. İçinde yoğun bir öfke ve intikam arzusunun harlandığını hissediyordu. Mezarlık, gece karanlığıyla kaplıydı ve sessizlik, Cecilion'un derin acısını daha da belirgin hale getiriyordu.

Kendini kaybetmiş bir halde, Carmilla'nın üzerine kapalı gözleriyle bakarak, içindeki boşluğu ve umutsuzluğu daha da derin hissetti. Onun yokluğu, dünyasında bir eksiklik yaratmıştı ve bu eksikliği telafi etmek için ne yapabileceğini düşünüyordu.

Tabutun üzerine yaslanarak, gözyaşlarıyla birlikte son bir kez onun yüzüne dokundu. İçindeki öfke, yavaşça daha büyük bir kararlılığa dönüştü. Carmilla'ya olan sevgisi, ona adanmışlık ve bağlılık, intikam arzusunu ateşli bir şekilde körüklüyordu.

Cecilion, şimdi sadece bir intikam arzusuyla dolmuş olarak geri dönecek ve Carmilla'nın ölümünün sorumlusunu bulma, ona olan adanmışlığını bir şekilde tamamlama yolunda bir yolculuğa çıkacaktı. Avucunda bir kesik açtı Cecilion. Ardından Carmilla'ya doğru uzattı. Onu kendisi gibi bir Kan İblisi yapacak ve her türlü bedeli de ödeyecekti. Ne olursa olsun onu hayata döndürmeliydi.

Cecilion, avucundaki kesikten akan kanı Carmilla'nın dudaklarına doğru yavaşça dökerken, içindeki umudu ve acıyı bir araya getiriyordu. Kan, cesedinin üzerine damladığında, gözleri Carmilla'nın yanıtını bekleyerek endişeyle parlıyordu.

Kanın Carmilla'nın dudaklarına temas etmesiyle, Cecilion'un kalbi hızla çarpıyordu. Onu hayata döndürmek için bu adımı atmanın, kendisini bir Kan İblisi yapma bedelini ödemeye değer olup olmadığını bilmeden, her şeyini feda etmeye kararlıydı.

Gözleri, Carmilla'nın herhangi bir tepki vermesi için dikkatle izliyordu. İçindeki umut ve korku, gece karanlığıyla birleşmişti. Eğer Carmilla bir şekilde bu kanı kabul ederse, onu tekrar hayata döndürme yolunda bir şansları olacaktı. Ve eğer bu gerçekleşirse, her şey yeniden başlayabilirdi. Ayakta öylece duruyordu, eli havada asılı kalmış yüzünde dehşet dolu bir ifade vardı...

Cecilion, avucundaki kanı Carmilla'nın üzerine doğru dökerken, elleri titriyor ve yüzündeki dehşet ifadesi her şeyi anlatıyordu. İçindeki umut ve endişe, her bir damlanın Carmilla'nın solgun dudaklarına ulaşmasını izlerken, derin bir sessizlikle birleşmişti.

Kan, Carmilla'nın bedenine ulaştıkça, Cecilion'un kalbi hızla çarpıyordu. Bu son çareyle, onun yaşamını geri getirme umudunu taşırken, kendi karanlık tarafıyla da yüzleşmeye hazırdı. Her an, Carmilla'nın bu son hamleye bir yanıt verip vermeyeceğini merak ediyordu.

Karanlık gecede, Cecilion'un gözleri, Carmilla'nın hareketsiz bedenine odaklanmış, her an bir mucizeyi beklercesine sabırla bekliyordu. Bu an, onun için hem umudun hem de korkunun en yoğun yaşandığı anlardan biri olmuştu.

Aradan biraz zaman geçti. Cecilion elleri göğsünde bağlı Carmilla'yı izlemeye devam ediyordu. Bir kıpırtı belirdi. Carmilla'nın dönüşümü başlıyordu... Cecilion, gözleri bir noktaya kilitlenmiş şekilde Carmilla'nın bedeni üzerindeki değişimleri izlerken, derin bir beklenti içinde kalmıştı. Bedenindeki kıpırtılar, dönüşümün başladığını gösteriyordu. İçindeki gerilim, her geçen saniyede daha da yoğunlaşıyordu.

Carmilla'nın teninde, kanın etkisiyle bir ışıltı belirmeye başladı. Her bir kıpırtı, bir umut ışığı gibi Cecilion'un gözlerine vuruyordu. Yavaş yavaş, solgun cildinde renkler geri dönmeye, soluk dudaklar hafifçe kıpırdamaya başladı. Kalbi, yavaş yavaş hızlanarak normal ritmine dönmeye başlıyordu.

Cecilion'un elleri, Carmilla'nın dönüşümünü izlerken, derin bir huzur ve aynı zamanda korku duygusuyla karışmıştı. Onun hayata dönüp dönmeyeceği konusunda bir belirsizlik vardı, ama bu an, hem bir umudu hem de eski bir acıyı taşıyordu. Carmilla'nın dönüşümü tamamlandığında, Cecilion'un gözleri, onun uyandığı anı görmek için dikkatle bekliyordu.

Cecilion, gözleri önünde şekil değiştiren Carmilla'yı hayretle izledi. Artık tanıdığı o masum kadın değildi; onun yerinde bambaşka bir varlık duruyordu. Saçları gümüş rengine bürünmüş, gözleri ve dudakları kan kırmızısıydı. Beyaz gelinliği, kan kırmızısına dönen bir elbiseye dönüşmüştü. İnce vücudunu saran mat, altın kemer, ona hem zarafet hem de tehditkâr bir hava katıyordu.

Carmilla'nın siyah eldivenleri, keskin pençelere dönüşmüş, kollarını saran kızıl dikenli sarmaşıklar, her adımında daha da belirginleşiyordu. Cecilion'un gözleri, yeni haliyle karşında duran bu yaratığa bakarken, içinde karmakarışık duygular fırtınası kopuyordu.

Hem korku hem de hayranlık, birbirine karışmıştı. Ama her şeye rağmen, onu geri getirmişti. Yine de, bu yeni Carmilla'nın nasıl bir varlık olduğunu tam anlamamıştı. Dudaklarından bir fısıltı döküldü:

"Carmilla... Sen misin gerçekten?"

"Cecilion..." dedi, fısıltıyla. Sesi yorgun duruyordu ve yavaşça kalkmaya çalıştı. Cecilion, Carmilla'nın kendi adını fısıldamasıyla hızla harekete geçti. Bir eliyle onun soğuk elini tutarken, diğer eli belini nazikçe kavradı. Yavaşça, dikkatlice onu yerden kaldırdı, sanki en ufak bir hareketle kırılabilecekmiş gibi. Gözleri, Carmilla'nın gözlerindeki kırmızı parıltıya takıldı. İkisi de sessizdi; aralarındaki gerilim, söylenemeyen sözlerin ağırlığıyla doluydu.

"Carmilla..." diye fısıldadı Cecilion. Ona bakarken, içinde hem kaybetme korkusu hem de sahip olma arzusu bir aradaydı. Ama Carmilla, dönüşümünün verdiği yorgunluğun içinde bile güçlü görünüyordu. "İyi misin?" diye sordu, sesi titrek ama şefkat doluydu.

Cecilion, Carmilla'nın beline destek olurken diğer eliyle nazikçe onun yanağına dokundu. Parmakları, yeni bedeninin soğuk ama canlı dokusunu hissetti. Yavaşça çenesini kavradı, gözlerinin derinliklerine bakarak bir an durdu.

Gözlerindeki kırmızı parıltı, Carmilla'nın dönüşümünden gelen gücü ve aynı zamanda içindeki yorgunluğu yansıtıyordu. Cecilion’un kalbi, tüm bu değişimin içinde ona hala ne kadar bağlı olduğunu hissetti.

"Sen... hala sensin," diye fısıldadı, sesi zar zor çıkarken. "Beni bırakmadın."

"Cecilion, bu gerçek mi? Yoksa cennette miyiz?.." Cecilion, Carmilla'nın sorusuyla derin bir iç çekti. Gözlerini onun yüzünden ayıramazken, elleri hâlâ ona sıkıca sarılıydı.

"Gerçek," diye fısıldadı boğuk bir sesle. "Ne cennetteyiz ne de başka bir dünyada. Biz bu karanlık ve acımasız dünyanın içinde, bir kez daha birlikteyiz... ama bambaşka bir şekilde."

Onun gözlerinin içine bakarak, içindeki karışık duyguları zapt etmeye çalıştı.

"Seni kaybetmektense, seni böyle geri getirmeyi göze aldım. Her şey çok değişti, Carmilla. Ama ben... seni hep sevdim." Yavaşça ayağa kalktılar, Carmilla bambaşka hissediyordu. Cecilion'dan biraz uzaklaşıp kendi etrafında gecenin eşliğiyle dönmeye başladı. Kendinden geçmiş gibiydi ve garip bir huzur hissediyordu.

Carmilla, Cecilion'un nazik dokunuşlarından sıyrılarak karanlığın içindeki varlığına alışmaya başladı. Yeni bedeninde, her şey daha keskin, daha canlıydı. Huzur ve özgürlüğün birleşimi, adımlarına bir zarafet katıyordu. Gecenin sessizliğinde etrafında dönerek, bu yeni halinin ağırlığını hafifçe hissetmeye çalıştı.

"Kendimi... farklı hissediyorum," diye mırıldandı, ellerini gökyüzüne doğru uzatırken. Ay ışığı, gümüş saçlarına ve kırmızı gözlerine vuruyordu. "Ama aynı zamanda çok tanıdık… Sanki hep böyleymişim gibi."

Cecilion, onu sessizce izlerken içinde derin bir özlemle doluydu. Ne olursa olsun, onun artık dönüşü olmayan bir yolda olduğunu biliyordu. Fakat onun bu hali, her şeye rağmen, gözlerinde bir mucizeydi.

“Carmilla...” diye fısıldadı, ama sesine ne kadar hasret dolu olduğunu gizleyemedi. "Bu senin yeni dünyan. Artık birlikte yürüyeceğimiz dünya."

Carmilla da durdu yavaşça. Arkasından yaklaşan Cecilion'un kollarını bedeninde hissettiğinde nefesi derinleşti. Zaman durmuş gibiydi; ikisi de geçmişin ağırlığından kurtulmuş, sadece birbirlerine ait bir dünyada asılı kalmışlardı. Cecilion'un sıcak nefesi boynuna dokunduğunda, içindeki karanlık ve güç ona aynı anda hem huzur hem de ürperti veriyordu.

"Sana her şeyimi verdim, Carmilla," dedi Cecilion, sesi alçak ve titrek. "Sonsuz karanlığa birlikte adım attık... Seninle başka hiçbir yerde olmak istemiyorum."

Carmilla yavaşça başını Cecilion’un omzuna yasladı, gözlerini kapattı. Artık bir zamanlar tanıdığı dünya uzaklardaydı. Şimdi sadece Cecilion vardı, onun dokunuşu, onun fısıltıları ve karanlıkta buldukları yeni hayat.

"Birlikteyiz," diye fısıldadı, dudakları hafifçe titreyerek. "Sonsuzluğun içinde... sadece sen ve ben." Carmilla ilk defa böyle hissediyordu. Cecilion eski anılarda olduğu gibi onu kucağına aldı ve Carmilla'nın kalbi bir anlığına hızlandı, ardından tarifsiz bir huzur hissetti. Cecilion’un kollarında yükselirken ilk defa böylesine özgür hissetti. Gecenin karanlığı onların arkasında bir perde gibi kapanırken, ay ışığı tenlerine dokunuyordu. Cecilion, onu nazikçe kucağına aldı ve gökyüzüne doğru süzülmeye başladı, sanki rüyalarının içindeydiler.

Carmilla, hayatında ilk defa bu kadar hafif ve ağırlıksız hissediyordu. Cecilion'un onu sıkıca saran kollarında, gökyüzünde dans edercesine süzülürken, sanki dünya tamamen onların altında kaybolmuş gibiydi. Yıldızların arasında dönerken, her bir hareketleri senkronize olmuş, büyülü bir ritme ayak uyduruyordu.

"İlk kez böyle hissediyorum..." diye fısıldadı Carmilla, gözlerini kapatarak. "Sanki her şey yeniden başlıyor."

Cecilion onun bakışlarını yakaladı, dudaklarına hafifçe dokunurken, "Bu gece, her şey sonsuza dek bizim," dedi, sesi kararlı ama bir o kadar da sevgi doluydu. Gökyüzünde, karanlığın içindeki bu sonsuz dans, onlar için yeni bir başlangıcın habercisiydi.

Cecilion, Carmilla’yı sıkıca tutarken hızla uçurumun derinliklerine doğru süzüldü. Hızla akan manzaralar, onun yıllardır gitmediği eski evine doğru ilerleyişini simgeliyordu. Orman, gölgelerin arasında saklanan karanlık sırları gibi hızla arkasında kalıyordu. Her bir ağaç, her bir dal, onun geçmişindeki karanlık hatıraların yankısıydı.

Cecilion'un zihni, evine doğru yaklaştıkça daha da ağırlaştı. İçinde büyüyen karanlık ve pişmanlıkla yüzleşmeye hazır değildi belki, ama bu kaçışın da bir sonu olmalıydı. Carmilla’yı yanında hissetmek, ona bir yandan güç verirken diğer yandan omuzlarındaki yükü daha da ağırlaştırıyordu. Fakat, onunla bu uçurumun derinliklerine inmeye karar vermişti.

Ağaçların arasından geçerken, orman gittikçe daha kasvetli ve soğuk bir hal aldı. Cecilion, gözlerini bir an için kapatıp tekrar açtı ve karşısında yıllardır görmediği o harabe haldeki eski konağını gördü. Bu ev, yalnızlığın, geçmişin ve unutulmuş anıların sembolüydü.

Ay ışığı evin yıkık pencerelerinden içeri süzülüyor, taş duvarlara melankolik bir ışık yayıyordu. Cecilion, evin karanlık girişine indiğinde, bir an durdu ve derin bir nefes aldı. “Eve döndük…” dedi, Carmilla’ya bakarak.

Loading...
0%