@bloodcecilion
|
Ertesi gece, Cecilion Avalor’daki devasa opera salonunun sahnesinde yine tüm görkemiyle duruyordu. Performansı doruk noktasına ulaşmış, müziğin yankıları hala havada asılı kalmıştı. Tüm salon, o büyüleyici anın büyüsü altındaydı. Cecilion, göz alıcı bir zarafetle eğilip seyirciye selam verdi. Bu onun için sıradan bir hareket olmalıydı, binlerce kez tekrarladığı bir sondu. Ancak o gece, kalabalığın içinde bir çift göz ona kilitlenmişti—onu sıradanlıktan koparıp bambaşka bir dünyaya sürükleyen gözler. Cecilion’un bakışları istemsizce kalabalığı taradı ve o an, Carmilla’yla göz göze geldi. Diğer yüzler onun için birer siluetten ibaretti; hayranlıkla dolu, ona tapan bakışlar. Ama Carmilla’nın gözlerinde başkaydı—derin bir anlayış, bir davet, ama aynı zamanda bir yalnızlık. O an, Cecilion’un içinde bir şeyler kıpırdandı. Bu asilzade kızının bakışları, ruhunun karanlık köşelerine dokunmuştu. Cecilion bir an durakladı, kalabalığın alkışlarına aldırmadan gözlerini ondan ayıramadı. Carmilla’nın gözlerinde gördüğü o duygunun ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Diğerlerinin hayranlığıyla dolup taşan bakışlarının ötesinde, onun gözlerinde bir tür yalnızlık vardı—Cecilion’un kendi içinde taşıdığı o derin karanlığa ayna tutan bir yalnızlık. Bu kadar kısa bir anda bu kadar çok şey hissedebilmek, Cecilion için bile beklenmedik bir şeydi. Carmilla ise o büyüleyici mavi gözlerin kendisine kilitlendiğini fark ettiğinde kalbi duracak gibi oldu. Sahnedeki adam, tüm gösterinin ötesinde ona bakıyordu. Sanki sadece onu görüyor, onu fark ediyordu. Cecilion’un gözlerinde gördüğü derin karanlık, onu hem büyülüyor hem de korkutuyordu. Ama geri çekilmeyi düşünmedi bile. Tam aksine, bu çekim onun ruhunu adeta esir almıştı. Aralarındaki o kısa ama yoğun bakışma, zamanın ötesine geçmiş gibiydi. Cecilion, sonunda istemeden de olsa başını eğip bakışlarını ondan ayırdı. Ama kalbinin derinliklerinde bir şeyler değişmişti. Carmilla'nın bakışı, onun yıllardır unuttuğu bir hissi uyandırmıştı—içinde büyüyen bir çekim, bir bağlılık. Cecilion kalabalığa son kez selam verip sahnenin arkasına çekildiğinde, o derin mavi gözler hala zihninde yankılanıyordu. İlk defa, performansından sonra bu kadar etkilenmişti. Ancak bunun nedeni sahne değil, kalabalık değil, yalnızca Carmilla’ydı. "Kimdi o kız?" diye kendi kendine fısıldadı. İçinde ona doğru bir çekim hissetti. Bu sadece bir bakışma mıydı? Yoksa ruhlarını birbirine bağlayan bir başlangıç mı? Cecilion, sahne arkasına geçtiğinde hala o bakışın etkisi altındaydı. Her şey beklediği gibi gitmiş, performansı mükemmel bir şekilde son bulmuştu. Ancak Carmilla'nın gözlerinde gördüğü o duygu, her şeyden daha güçlüydü. Onun bakışları, sahnenin ışıklarını ve gösterinin ihtişamını gölgede bırakmıştı. Cecilion'un içinde tanımlayamadığı bir kıpırtı büyüyordu. Bu kadar kısa bir anın onu böylesine derinden etkilemesi tuhaf görünüyordu, ama inkar edemezdi. O kız, sadece bir hayran değildi. Cecilion, aynanın karşısına geçip yavaşça sahne kostümünün ağır pelerini çıkardı. Kendi yansımasına baktı; yüzünde performansın ardından gelen yorgunluk vardı, ama o bakışın etkisi hala peşini bırakmıyordu. Kendine bir an durup, ne hissettiğini anlamaya çalıştı. Onu bu kadar derinden etkileyen neydi? Carmilla'nın bakışlarında, yıllardır unuttuğu bir şeyi mi bulmuştu? Belki de kendi yalnızlığına yoldaş olacak bir ruh... Ama böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Aynada kendi gözlerine bakarken, o anın yoğunluğu zihninde tekrar canlandı. Carmilla’nın gözlerindeki yalnızlık ve arayış, Cecilion’un ruhuna dokunmuştu. Bu çekim, sadece bedensel ya da yüzeysel bir şey değildi—derin bir bağ hissediyordu. Belki de o kız da aynı karanlığı taşıyordu. O an içeriye bir fısıltı gibi yankılanan bir ses girdi. "Gösterin büyüleyiciydi," dedi Lilith, yavaş adımlarla Cecilion'a doğru yaklaşırken. "Ama fark ettim ki, dikkatin bir anlığına başka bir yerdeydi." Cecilion başını çevirdi, Lilith’in gözlerindeki alaycı ifadeyi görebiliyordu. Ama Lilith'in sözleri gerçeği dile getiriyordu. Cecilion, performansının doruk noktasında dahi Carmilla’nın bakışlarıyla meşgul olmuştu. "Beni bu kadar iyi tanıdığını bilmiyordum," diye yanıtladı Cecilion, soğukkanlılığını koruyarak. Ancak Lilith, onun yüzünde saklamaya çalıştığı duyguları anlamıştı bile. "Kimdi o kız?" diye sordu Lilith, merakla. "Gösteri sırasında senin dikkatini dağıtan kişi." Cecilion bir an sessiz kaldı, Carmilla'nın yüzünü gözlerinin önüne getirerek. O kadar kısa bir an yaşanmıştı ki, bunu kelimelere dökmek zor geliyordu. Ama Lilith’in sorusu, kafasındaki düşünceleri daha da yoğunlaştırdı. O kız... kimdi gerçekten? Neden bu kadar etkilendiğini kendisi bile tam olarak çözememişti. "Bilmediğim biri," dedi Cecilion sonunda. "Ama o... farklıydı." Lilith'in gözleri parladı. "Farklı mı?" diye tekrarladı, ince bir gülümseme dudaklarına yayıldı. "Demek ki sıradan bir hayran değil. Senin ilgini çekebilecek biri varsa, bu ilginç olur." Cecilion bir an derin bir nefes aldı, Lilith’in söylediklerine fazla takılmadan gözlerini yere dikti. Lilith’in oyunlarına alet olmak istemiyordu. Ancak Carmilla’nın varlığı, onu düşüncelerden kurtulamayan bir hale getirmişti. Belki de sahnenin büyüsünün ötesinde onu daha yakından tanımalıydı. (...) Carmilla ise o gece Cecilion’un bakışlarının kendisine değdiği o anı tekrar tekrar zihninde canlandırıyordu. Gösteri bitmiş, seyirciler dağılmıştı. Ancak o hala salondan ayrılmamış, oturduğu yerden kalkmayı başaramamıştı. Kalabalığın içindeki o an, sanki yalnızca onunla Cecilion arasında geçmişti. Sahnedeki adamın bakışları, ruhunun en derinlerine ulaşmıştı. Carmilla, kalbinin hızla attığını fark etti. Bu sadece bir tesadüf müydü? Yoksa o da mı aynı çekimi hissetmişti? Cecilion’un gözlerinde gördüğü şey, her ne ise, onu içine çekiyordu. Artık sadece hayranı olduğu bir sanatçı değil, onu tanımak istediği bir adam olmuştu. (...) Cecilion, Lilith’in varlığına rağmen Carmilla’ya dair düşüncelerini zihninden uzaklaştıramıyordu. Salondaki o kısa ama yoğun bakışma, daha önce hissetmediği bir bağlantıydı. Kalbiyle zihni arasındaki mücadele gittikçe daha karmaşık bir hal alıyordu. Lilith ise her zamanki gibi sinsi gülümsemesiyle Cecilion’un ruhunu tartmaya çalışıyordu. "Farklı olduğunu söyledin..." Lilith, karanlık bir gölge gibi Cecilion’un etrafında dönerken, sesi adeta tılsımlı bir yankı gibi salonda süzülüyordu. "Belki de bu kız, seni uzun zamandır bekleyen o kişi olabilir mi?" Cecilion, Lilith’in oyunlarına alet olmamaya kararlıydı. Onun asıl amacının ne olduğunu biliyordu. Lilith, Cecilion’un zaaflarını keşfetmek ve onun ruhunu sarmalayacak kadar güçlü bir bağ kurmak istiyordu. Ama Cecilion, kendisini onun tuzaklarına düşmeyecek kadar temkinli hissetti. "Bu geceyi sonlandıralım, Lilith," dedi soğukkanlılıkla. "Yeterince eğlendik." Lilith’in yüzündeki gülümseme yavaşça soldu. Cecilion’un kendisini kapatmasına alışkındı, ama bu sefer farklı bir şey sezmişti. Carmilla'nın ortaya çıkışı, Cecilion’un karanlık dünyasında yeni bir sayfa açmıştı. Belki de Lilith’in tahmin ettiği gibi, bu kız onun zayıf noktası olabilirdi. "Sen nasıl istersen, Cecilion," dedi Lilith, ince bir reveransla geri çekilirken. "Ama bu gece aklındaki o kızdan kolay kolay kurtulamayacaksın. Görüşmek üzere." Cecilion, Lilith’in gölgeler içinde kayboluşunu izlerken, onun son sözlerinin doğru olduğunu istemeden de olsa kabul etti. Carmilla’nın gözlerindeki derinlik, ona kaçamayacağı bir şey sunmuştu. Ve her ne kadar duygularına hakim olmaya çalışsa da, bu çekimden kurtulamayacağını biliyordu. (...) Carmilla ise evine döndüğünde hala Cecilion’un bakışlarının etkisindeydi. Onunla göz göze geldiği o an, ruhunda bir iz bırakmıştı. Yatak odasında, pencerenin kenarına oturup tekrar gökyüzüne bakarken kalbindeki bu bilinmez çekim, giderek daha da yoğunlaşıyordu. Cecilion’u bir kez daha görmek istiyordu, sadece sahnede değil, ona gerçekten yaklaşmak ve onun gizemini çözmek istiyordu. Bu düşünceler zihninde dolanırken, dışarıdaki ay ışığı odasını soluk bir gümüş ışıltıyla doldurdu. O gece Cecilion ile olan bakışmasının sıradan bir şey olmadığını hissediyordu. Sanki aralarında görünmeyen bir bağ oluşmuştu. Ama bu bağ neydi? Kendi yalnızlığıyla Cecilion’un yalnızlığı arasında bir köprü mü kurulmuştu? Carmilla, kalbinin derinlerinde bir karar verdi. Yarın gece tekrar opera salonuna gitmeli ve Cecilion’u bir kez daha görmeliydi. Onunla göz göze geldiği o anı yeniden yaşamak için yanıp tutuşuyordu. Belki bu sefer ona daha da yaklaşabilir, onun karanlık dünyasına adım atabilirdi. O gece gözlerini kapadığında, rüyalarında bile Cecilion’un siluetini gördü. Gölgelerle sarılı bir adam, ona uzanıyor, onun karanlık tarafına çekiyordu. Ama bu karanlık, korkutucu olmaktan çok büyüleyici bir sıcaklıktaydı. Carmilla, uykusunda bu rüyadan kaçmaya çalışmıyordu; aksine, bu rüyaya teslim oluyordu. Cecilion'un bilinmez dünyasına doğru daha da yaklaşıyor, kendisini tamamen bu çekime bırakıyordu. (...) Ertesi gece geldiğinde, Cecilion yine sahnedeydi. Ancak bu sefer Carmilla’yı arayan bakışlarla sahneye çıktı. Müzik başladığında, performans her zamanki gibi kusursuzdu, ama Cecilion’un aklının bir köşesinde hala o asilzade kızının bakışları vardı. Kalabalık içindeki yüzleri dikkatle tarıyordu, ta ki... o an, tekrar Carmilla’yla göz göze geldi. Bu sefer daha güçlüydü. O bakışma, bir önceki geceden çok daha yoğun, çok daha derin bir anlam taşıyordu. Cecilion’un kalbi hızlandı, ama sahne disiplinine sıkı sıkıya bağlıydı. Yine de bu çekim, onu tamamen ele geçirmişti. Carmilla’nın gözlerinde gördüğü şey, onu kendi karanlıklarına davet eden bir çağrı gibiydi. Performans sona erdiğinde, Cecilion son selamını verirken gözleri yine Carmilla’ya kilitlenmişti. Onun kalabalıkta farklı bir ışıkla parlayan bakışları, Cecilion’u büyülemeye devam ediyordu. Aralarındaki mesafe, adeta birer hayal gibi eriyip gidiyor, her şey o bakışın içinde kayboluyordu. (...) Salon boşaldığında bu defa Cecilion tamamen yalnızdı. Opera salonunun loş ışıkları yavaşça sönmeye başlamış, seyirciler birer birer dağılmıştı. Sahnenin ihtişamı geride kalmış, Cecilion’un etrafını yine o tanıdık yalnızlık sarmıştı. Ama bu sefer yalnızlık, ona daha önce hissetmediği bir heyecanla eşlik ediyordu. Carmilla'nın o yoğun bakışlarını hala zihninde taşıyordu. Bu gece bir şeylerin değişeceğini, bir sınırın aşılacağını hissediyordu. Carmilla ise o anı kaçırmamak için beklemişti. Tüm kalabalık dağıldıktan sonra, salonun karanlık köşelerinde sessizce Cecilion’un sahneden inmesini izledi. Kalbi hızla çarpıyordu; aklı onu temkinli olmaya zorlasa da, içindeki çekim daha güçlüydü. Bu adamı yakından görmek, onun dünyasına biraz daha girmek için yanıp tutuşuyordu. Cecilion, ağır adımlarla sahneden arka tarafa doğru ilerlerken, aniden bir tıkırtı duydu. Gözlerini hafifçe kısıp salonun derinliklerine doğru bakarken, karanlıkta bir siluet fark etti. Başta bu silueti önemsememişti, belki de sadece bir görevliydi. Ama yaklaştıkça o siluetin Carmilla olduğunu fark etti. Kalbi bir anlığına durdu. O bakışların sahibi, şimdi karşısındaydı. Carmilla ise korkuyla karışık bir cesaretle adımlarını hızlandırdı. Kalbinde patlayan bu yoğun duygular, onu hiç olmadığı kadar ileri itiyordu. Şimdi Cecilion’la yalnız kalmışlardı. Bu an, ona bir fırsat sunmuştu; onu gerçekten görmek, gerçekten tanımak için... Cecilion, Carmilla'nın yaklaşmasını sessizce izledi. İçinde anlam veremediği bir heyecan büyüyordu. Onunla göz göze gelmiş, ama bu sefer sadece bir performansın uzaklığında değillerdi. Şimdi Carmilla ona adım adım yaklaşıyordu ve bu, Cecilion’un kaçamayacağı bir gerçekti. Ona dair merak, adeta ruhuna işliyordu. Carmilla, nihayet Cecilion’un karşısında durduğunda, bir an için nefes alamadı. Sahnedeki görkemli adam şimdi önünde, tüm karizması ve gizemiyle duruyordu. Ancak ne söyleyeceğini, nasıl davranacağını bilemeden birkaç saniye sessiz kaldı. Cecilion ise onun sessizliğini bozmadı, çünkü kendisi de aynı şekilde bu anı çözmeye çalışıyordu.Sonunda, Carmilla fısıltıyla konuştu: "Sizi yakından görmek istedim." Sesi titrek ama bir o kadar da kararlıydı. Cecilion, onun bu samimi itirafını duyduğunda dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. Yıllarca hayranlarının sahnede ona taptığını, ona ulaşmaya çalıştığını görmüştü. Ama Carmilla’nın bu itirafı bambaşkaydı. Derinlerde bir yerlerde, onun ruhuna dokunan bir şeyler vardı. "Beni sahnede görmedin mi?" diye yanıtladı, yumuşak bir sesle. Carmilla, başını hafifçe yana eğip derin bir nefes aldı. "Sahnede gördüğümden daha fazlası olduğunuzu hissediyorum. Bu yüzden buradayım." Cecilion, bu sözlerin altında yatan anlamı düşündü. Carmilla’nın onu sadece bir performansın yüzeysel cazibesi için değil, daha derin bir şeyler için aradığını anlamıştı. Kalbi o an daha hızlı çarpmaya başladı, çünkü Carmilla’nın bakışları yine ruhunun derinliklerine işliyordu. "Sen de benim gördüğüm gibi bir şey gördün, değil mi?" diye sordu Carmilla, gözlerini ondan ayırmadan. Cecilion, bir an duraksadı. Gerçekten de bu sorunun cevabını kendi içinde bulmaya çalışıyordu. Carmilla’nın gözlerinde gördüğü o yalnızlık, kendi yalnızlığının bir yankısıydı. Ve şimdi, bu karşılaşma onun için bir dönüm noktası gibiydi. "Evet," dedi sonunda, alçak bir sesle. "Sen de farklısın." Bu sözler Carmilla’nın kalbinde bir alev gibi patladı. Birbirlerini anlamışlardı, aralarındaki o bağ artık daha gerçekti. Sessizlik, aralarındaki çekimi daha da yoğunlaştırdı. Carmilla bir adım daha yaklaştı, Cecilion’un hemen önünde durdu. Aralarındaki mesafe neredeyse yoktu. Göz göze gelmişlerdi ve bu an, onları geri dönüşsüz bir yola sokmuştu. Cecilion, derin bir nefes aldı. İçinde büyüyen bu çekim, onu tamamen esir almıştı. Ama aynı zamanda bu kadar güçlü bir duygu, onu ürkütüyordu. Carmilla, kendisini ona bırakmaya hazır gibiydi, ama Cecilion’un karanlık dünyası ona ne sunabilirdi? Onu daha da karanlık bir girdaba sürüklemeye hakkı var mıydı? Carmilla, Cecilion’un tereddüdünü fark etmişti, ama onun bu karanlık yönü, genç kadını geri çekilmeye değil, tam aksine daha da derinlere çekilmeye itiyordu. "Ne hissediyorsun?" diye sordu Carmilla, Cecilion’un gözlerinin derinliklerine bakarak. Onun da aynı çekimi hissettiğini bilmek istiyordu. Cecilion, bakışlarını ondan ayırmadan, bir adım geri çekildi. Ancak bu geri çekiliş, fiziksel bir mesafe yaratmanın ötesinde bir anlam taşımıyordu. "Tehlikeli bir yola girmek üzeresin," dedi karanlık bir tonla. "Ama bu yol seni benden uzaklaştırmayacak." "Mümkün mü?" dedi, fısıltıyla. Cecilion kaşlarını çatarak gözlerine baktı. Sorgulayan bir ifade vardı yüzünde. "Seni tanımak istiyorum... Karanlıkta olsan bilmek istiyorum." "Ne için? Neyi merak ediyorsun? Basit, mütevazı bir sanatçıyım ben. Sense bir soylusun... Ne istiyorsun benden?" "Görmediğini söyleme... Sen de söyledin. Farklısın... Farklıyız. Etrafımızdaki sinsi yapmacık yüzlerden." "Ben, sen değilim ama... Gördüğün adamdan fazlasıyım." "Biliyorum... Beni çeken de bu ya. O gece.. dalgındın. Diğer gecelerden farklıydın. Bir şey arıyormuş gibi, soğuk ve tedirgindin. Kendini bir şeye zorluyormuş gibi..." Yüzünde soğuk bir ifade belirdi. Belirsiz ve tarifsiz bir ifade... Dişlerini ve sonra yumruğunu sıktı. Bu sözleri karşısındaki yabancının ağzından duymak rahatsız etmiş gibiydi. Zoraki bir çabayla sakinleşip loş ışıkta arkasını dönüp merdivenleri tırmandı. Yalnızlığa çekilmek istiyordu. İnsanlara açılmak ona göre değildi. Basit bir sanatçıydı, insanların hayranlık duyduğu. Bir insanla beraber olmak, ikisinin de sonunu getirirdi. En önemlisi de yaptığı bütün planlar boşa giderdi. Takip edildiğini hissediyordu. Arkasındaydı... Dönse burnunun dibinde bitecekti. Adımlarını hızlandırdı. Cecilion’un kalbi hızla çarpıyordu. Carmilla’nın söyledikleri, ruhunu altüst etmişti. O gece gerçekten dalgındı, tedirgindi. Gözlerinin önünde kendi sırlarını açığa çıkaran bu genç kadına karşı ne hissedeceğini bilemiyordu. Kaçmak istiyordu, hem kendisinden hem de Carmilla’dan. Çünkü biliyordu, bu ilişki devam ederse, sonu felaket olurdu. Ama Carmilla'nın varlığı, bir mıknatıs gibi onu kendine çekiyordu. Merdivenleri hızla tırmanırken, arkasından gelen ayak seslerini duydu. Carmilla pes etmemişti. İçinde büyüyen bir öfkeyle durakladı. Bir insanla böylesine tehlikeli bir yakınlığa girmek, planlarını mahvederdi. Üstelik, Carmilla’nın karanlık tarafını öğrenmesi... bunu kaldıramazdı. Sonunda, adımlarını hızlandırarak sahnenin üst katına, kimsenin gitmediği bir odaya yöneldi. Ama Carmilla hemen peşindeydi. O da hızlanarak Cecilion’a yetişmeye çalıştı. Her ne kadar Cecilion onu engellemeye çalışsa da, Carmilla’nın içinde karşı koyamadığı bir merak, onu durdurmaya yetmiyordu. Cecilion, loş ışıklı odaya ulaştığında kapıyı hızla açtı ve içeri adımını attı. Ama odaya girdiği anda, arkasındaki kapının sesi yankılandı. Carmilla, kapının eşiğinde duruyordu, soluk soluğa ama kararlı. "Kaçamazsın, Cecilion," dedi, sesi hala yumuşak ama kararlılığını yitirmemişti. "Ne sakladığını görmek istiyorum." Cecilion, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Onunla yüzleşmek zorundaydı. Bu karşılaşmadan kaçamayacağını biliyordu. Carmilla’nın kararlılığı, onun sırlarına bir adım daha yaklaştırıyordu. Ve o sırlar ortaya çıktığında, her şeyin geri dönüşü olmayan bir yola gireceğini biliyordu. Carmilla birkaç adım daha attı, Cecilion’un hemen önünde durdu. Onun derin nefes alışlarını, içinde büyüyen karmaşayı hissediyordu. Ama aynı zamanda onu her geçen an daha fazla anlamaya başlıyordu. Cecilion’un yalnızlığı, karanlığı ve içindeki çatışmalar, onu daha da derin bir şekilde çekiyordu. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sordu Cecilion, gözlerini açarak. Bakışları sertti, ama altında bir kırılganlık yatıyordu. Carmilla ona daha da yaklaştı. "Sadece seni anlamak istiyorum. Karanlığını, yalnızlığını... Her şeyini." Cecilion, Carmilla’nın bu sözleri karşısında bir an donakaldı. Karanlık tarafını birine açmanın ne anlama geldiğini biliyordu. Ama bu genç kadının bakışlarında, onun da aynı yalnızlığı taşıdığını, aynı boşluğu hissettiğini fark etti. Belki de, onlar gerçekten de birbirlerine ayna tutuyorlardı. Derin bir nefes alarak, soğukkanlı bir ifadeyle konuştu: "Eğer karanlığıma adım atmak istiyorsan, bunun bedelini göze alman gerekir, Carmilla. Bu, sıradan bir yakınlık değil. Bu, sonsuz bir bağ. Ve bir kez girdin mi, geri dönüş yok." Carmilla'nın gözlerinde bir an bile tereddüt olmadı. "Kabul ediyorum," dedi kararlılıkla. "Ne olursa olsun." Cecilion, bu yanıtla daha da sarsıldı. İçindeki savaş daha da büyüyordu. Ama Carmilla’nın kararlılığı, ona boyun eğmekten başka bir seçenek bırakmıyordu. Ona yaklaştı, ellerini yavaşça Carmilla’nın yüzüne koydu. Soğuk elleri, genç kadının sıcak cildinde yankı buldu. Bu dokunuş, onların kaderini mühürleyen bir an gibiydi. "Öyle olsun," diye fısıldadı Cecilion. "Ama bu yol karanlık ve tehlikeli. Eğer bu yolda yürümekte kararlıysan, benimle sonsuz bir gecede kaybolmaya hazır ol." Carmilla, Cecilion’un gözlerinde gördüğü derinlik ve karanlıkla birlikte başını hafifçe salladı. Bu tehlikeli çekime kendisini tamamen bırakmıştı. Artık geri dönüş yoktu. |
0% |