Yeni Üyelik
7.
Bölüm

KARANLIĞA SÜRÜKLENİŞ - Fasıl V

@bloodcecilion

Cecilion, dün geceden beri zihninde dolanan fırtınayla boğuşarak operadaki odasına kapanmıştı. Oda karanlıktı, tıpkı ruhunun derinlikleri gibi. Gözlerini ağır ağır dışarıdaki karanlığa çevirdi; Avalor’un sokakları sessiz, yapraklar rüzgarla savruluyordu. Gecenin soğuk nefesi pencerenin ince camından içeri sızıyormuş gibi hissediyordu, içini bir ürperti kapladı.

Bu gece sahneye çıkamayacak kadar yorgundu. Yorgunluk yalnızca bedensel değildi; zihni, kalbi ve ruhu arasında sürekli bir savaş vardı. Düşünceleri, Carmilla ile yaşadığı o anın yankılarıyla dolup taşıyordu. Onun sözleri hâlâ kulaklarında çınlıyordu: "Seni tanımak istiyorum... Karanlıkta olsan bilmek istiyorum."

Cecilion'un içindeki karanlık, her zamankinden daha baskındı. Carmilla’nın onu tanımak istemesi, korkularını gün yüzüne çıkarmıştı. Onun, bu tehlikeli dünyaya adım atması hem bir umut ışığı olmuş hem de bir lanet gibi üstüne çökmüştü. Kendi karanlığını bu genç kadına nasıl anlatabilirdi? Ona ne sunabilirdi? Sadece bir ölüm fermanıydı bu, her ikisi için de.

Yumruklarını sıkarken bir iç çekti. "Bu böyle olmamalıydı," diye mırıldandı kendi kendine. Kendine verdiği her sözü, inşa ettiği her planı altüst eden bu karşılaşma, tüm kontrolünü kaybettiriyordu.

Pencerenin buğulu camına doğru eğildi. Dışarıda yağmur damlaları belirmeye başlamıştı. Yağmur, onun zihnindeki kargaşayı bir nebze yatıştırıyor gibiydi. Ama her bir damla, sanki onu daha da derin bir karanlığa çekiyordu. Kendini bu gecenin kollarına bırakmak, tüm bu karmaşadan kaçmak istiyordu.

Ama Carmilla... Onun varlığı, Cecilion’un içindeki en karanlık tarafları uyandırmıştı. Ve şimdi, bu karanlığın derinlerine inmek üzereydi. Ama ona zarar vermekten, onu bu karanlıkta kaybetmekten korkuyordu. Kendisi için çok geç olsa da, belki onu koruyabilirdi.

Bir adım geri çekildi, pencereden uzaklaştı ve odanın karanlığına gömüldü. Bu karanlıkta, tüm gerçekliğiyle yüzleşmek zorundaydı. Ama bu kez kaçamayacağını biliyordu. Kafasındaki kaos büyüyordu. Ne yapacağını, nasıl bir karar vereceğini bilmeden, geceyle birlikte sürükleniyordu.

Cecilion'un dudaklarından histerik bir kahkaha döküldü, odanın sessizliğini yırtarak yankılandı. Boğazına kadar yükselen acı, taşan bir nehir gibi kendini dışarı vurdu. Parmaklarını saçlarına geçirdi, sanki onları köklerinden koparacakmış gibi sert bir hareketle çekti. Gözleri karanlık odada bir sağa bir sola kayarken, kontrolünü tamamen kaybetmiş gibiydi.

"Bu nasıl bir lanet!" diye bağırdı, kendi sesinin yankısıyla daha da delirmişçesine kahkahasını sürdürdü. Gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı, ama bu gözyaşları hüzünden değil, içindeki baskıyı dışa vuramamanın getirdiği bir çaresizliğin eseriydi. Carmilla’nın sözleri, onun zihninde yankılanıyor, her bir harf onu daha da derin bir çıkmaza sürüklüyordu.

Parmakları saçlarında kalmıştı, delicesine çekiştiriyordu, sanki böyle yaparak içindeki kaosu yatıştırmaya çalışıyordu. Ama nafileydi. İçindeki bu hisler, kontrol edemediği bir gücün altında ezilmesine neden oluyordu. Kendi iç karanlığıyla yüzleşmek, onu deliliğin eşiğine getirmişti. Bir yandan Carmilla’ya karşı duyduğu çekim, diğer yandan onu yok etme korkusu… Kendi varoluşunun kıskacında boğuluyordu.

"Neden geldin... Neden beni buldun..." diye fısıldadı, gözleri delirmişçesine bir noktaya sabitlenmişti. "Bu kader olamaz. Bu imkansız. Ben, karanlığın çocuklarından biriyim. Sen... Sen beni bitirirsin."

Gözlerini kapatıp sırtını duvara dayadı, başı arkaya doğru düşerken bir kez daha kahkaha atmaya başladı, ama bu kez kahkahası boğuk ve acı doluydu. Her bir kahkaha, içinde taşıdığı boşluğun yankısıydı. Bu boşluk, onu yutmaya hazırlanıyordu.

Ellerini saçlarından çekip, ağır adımlarla odanın ortasında yürümeye başladı. Adımları ağırlaştıkça, zihnindeki kaos da aynı oranda büyüyordu. Karanlık odanın içinde bir hayalet gibi dolanırken, kendi geçmişi ve geleceği arasında sıkışıp kalmıştı. Tüm varoluşu, bir kehanetin yıkımını bekleyen bir figür gibi duruyordu.

Bu histerik kahkaha, onun korkularının ve çaresizliğinin en büyük sembolüydü. Her kahkaha, onu biraz daha karanlığın içine çekiyor, bu karanlık ona sonsuz bir boşluk gibi göründükçe içindeki mücadele daha da şiddetleniyordu.

Cecilion, aniden kesilen kahkahasıyla irkildi. Kulaklarına dolan narin, titrek ses, karanlığı delip geçmişti. O soğuk ve ıssız odada yankılanan ismi, onu derin düşüncelerinden kopardı. "Ce-Ce-Cecilion…" diye titreyen ses, sanki bir fısıltı gibi ruhuna dokundu.

Gözleri genişlemiş bir halde kapıya çevrildi, sesi tanıyordu. Bu ses, bu kırılganlık... Kalbi aniden hızla atmaya başladı, nefesleri düzensizleşti. Kafasında yankılanan çelişkiler yerini başka bir gerilime bırakmıştı. O anki krizi derin bir nefes gibi durmuştu ama yerine farklı bir karmaşa doğmuştu.

Merdivenlerden gelen bu ses... Carmilla’ydı.

Cecilion, birkaç saniye boyunca hareketsiz durdu, ayakları yere çivilenmiş gibiydi. Ne yapmalıydı? Kapıya doğru bir adım atmayı düşündü, ama içindeki karanlık, onu tutuyordu. Parmaklarını hafifçe sıktı, kendini toparlamaya çalıştı, ama bu kadar savunmasızken, Carmilla’nın varlığı onu daha da altüst edebilirdi. "Neden burada? Neden beni takip ediyor?" diye düşündü, zihnindeki sesler birbiriyle çatışıyordu.

Ama bu çatışma, onun ismini bu kadar kırılgan ve titrek bir şekilde söyleyen sese karşı direnmesini engelledi. Birkaç adım attı kapıya doğru, her adımında kalbi biraz daha sert atıyordu. İçindeki her türlü rasyonel düşünceyi susturdu. Bir şekilde ona gitmesi gerektiğini biliyordu.

Sonunda kapıyı yavaşça araladı. Loş ışığın altında duran Carmilla'yı gördü. Titreyen elleriyle merdivenin korkuluğuna tutunmuştu. Yüzü, gece kadar solgundu, ama gözlerindeki ışıltı Cecilion’un karanlığını delip geçiyordu.

"Carmilla..." dedi, sesi fısıltı kadar zayıf ama derin ve sertti. Gözleri onun yüzüne sabitlenmişti, içinde yankılanan çelişkiler artık susmuştu. Ama bu sessizlik, daha büyük bir gerilim yaratıyordu. Yaklaşarak kendini onun dünyasına açmak mı, yoksa onu sonsuza dek uzaklaştırmak mı gerektiğini bilmiyordu.

Carmilla, dudaklarını hafifçe araladı, bir şeyler söylemek için kendini zorladı ama titreyen sesi kelimelere dökülemedi. Sadece onu izledi, gözlerinde herkesin göremediği o duyguyla... Ve o an, Cecilion içinde geri dönüşü olmayan bir çekim hissetti.

Cecilion, karşısındaki sırılsıklam olmuş ve yorgun kıza bir süre öylece baktı. Gözlerinde tanıdık bir parıltı vardı, ama o bunu soğuk bir maskenin ardına sakladı. Dudaklarına acı dolu, sert bir gülümseme yerleşti.

"Ne yapıyorsun bu saatte burada?" diye sordu, sesinde hissiz bir alay vardı. "Bu gece gösteri yok, haberin yok mu? Sırılsıklam olmuşsun!" Sözleri, Carmilla'nın içine işleyen bir soğukluk taşıyordu. Cecilion'un sesi, ona adeta buz gibi bir rüzgar gibi çarpmıştı.

Carmilla, üşüyen ellerini birbirine sürterek kendini biraz olsun toparlamaya çalıştı. Titreyen dudakları, bir süre yanıt veremedi. Cecilion’un soğukluğu, onu sarıp sarmalayan karanlık gibi hissettirmişti. Oysa kalbi, bir anda daha sıcak bir karşılık beklemişti. Gözleri yere doğru kayarken içini bir korku kapladı, ama yine de kendini toparlamaya çalışarak başını kaldırdı.

“Ben… seni merak ettim,” dedi yavaşça, titrek sesi bir fısıltıdan öteye geçemiyordu. Yağmurun suları saçlarından damlarken, yüzünden aşağıya süzülen birkaç damla, gözyaşları gibi görünüyordu. Cecilion’un maskesinin ardındaki karanlığı hissediyordu. Sanki ona karşı duyduğu çekim, bu soğukluğu aşamıyordu.

Cecilion, gözlerini Carmilla’dan bir an bile ayırmadan onu izledi. İçinde, derinlerde bir yerde, onun bu haline karşılık gelen bir duygu kıpırdanıyordu, ama bu duyguyu bastırmak zorundaydı. Kendini ona açmak, onun da yok olmasına sebep olabilirdi. Ve bunu göze alamazdı. Maskesini daha sıkı taktı.

"Merak ha?" diye tekrarladı, bir adım geri çekilerek. "Beni merak etmek gibi bir hata yapma, Carmilla. Bu merakın seni felakete sürükler. Sırılsıklam, yorgun ve çaresizsin. Ama bunun bana faydası yok." Sözleri sert ve itici olsa da, içinde derin bir çelişki vardı. Onu uzaklaştırmaya çalışıyordu, ama aynı zamanda Carmilla'nın gözlerinde farklı bir şeyler görüyor, o çekimi inkar edemiyordu.

Carmilla, bu soğuk sözler karşısında bir an sendeledi, ama sonra derin bir nefes aldı. "Senin kim olduğunu bilmiyorum... Ama kalbim, içimde bir şey, senin farklı olduğunu söylüyor." Başını hafifçe eğdi. "Senin kadar karanlık biri, bu kadar soğuk olamaz. Bir şeyler saklıyorsun, ve ben... bunu öğrenmek istiyorum. Beni uzaklaştırman, durdurmayacak."Cecilion, bu kararlı sözler karşısında bir an afalladı. Carmilla'nın cesareti, beklediğinden fazlaydı. Kendi içindeki savaş bir kez daha alevlenmişti, ama onu uzak tutmak için gereken tüm iradesini kullanarak gözlerini ondan kaçırdı.

"Yanılıyorsun. Bu, senin anlayabileceğin bir şey değil. Dön ve git, bu saatte burada olmamalısın." Sözlerinin arkasına sakladığı duvarlar daha da yükseliyordu, ama içinde bir yerde, Carmilla'ya doğru uzanan ince bir bağ hissettiğini de biliyordu.

Cecilion, derin bir iç çekerek gözlerini kapattı. "Kahretsin... Neden bu kadar inatçı olmak zorundasın?" diye mırıldandı, sesinin alçak tonu kendi iç hesaplaşmasını gizlemek için yeterliydi, ama içinde hissettiği pes etmişlik giderek daha da belirginleşiyordu. Carmilla’ya sırtını döndü, karanlığa karışmış odanın içine yürüdü, ama kalbinin ağırlaştığını hissediyordu. Sanki her adım, onu karanlığa değil, geri dönüp Carmilla'ya yaklaşmaya zorluyordu.

Bu zamana kadar kimse ona bu kadar yaklaşamamış, kimse bu kadar inatçı ve kararlı olmamıştı. İçindeki bütün korkulara ve karanlığa rağmen, Carmilla'nın çekimine direnmek giderek zorlaşıyordu. Zihninde bir karmaşa hüküm sürüyordu; her düşüncesi birbirine karışıyor, ona karşı koyma çabası gittikçe güçsüzleşiyordu.

Bir an durdu, elini saçlarının arasından geçirdi. Parmakları hâlâ hafifçe titriyordu. "Onu korumalıyım..." diye düşündü, ama bu düşünce bile artık eskisi kadar güçlü gelmiyordu. Yorgun ve kırılgan hissediyordu, tüm bu kaçış çabaları bir işe yaramıyor gibiydi. Carmilla’nın gözlerindeki o duygu, herkesinkinden farklı olan o bakış, Cecilion’un duvarlarını yavaşça eritiyordu.

Pes etmek bu kadar kolay mıydı? diye sordu kendi kendine. Ama pes etmekten ziyade, başka bir şey vardı. Carmilla'nın çekimi, ona karşı koymak için mücadele edemeyeceği kadar güçlüydü.

Cecilion, sonunda yavaşça döndü. Gözleri, Carmilla'nın yüzüne odaklandı, ama bu kez bakışları eskisi kadar soğuk değildi. İçinde bir çatışma vardı, evet, ama artık tamamen karanlığa sığınmayı başaramıyordu. Derin bir nefes aldı ve titreyen bir sesle konuştu.

"Gitmeni söyledim..." dedi, ama bu kez sesi kararsız ve yorgundu. "Ama eğer gitmeyeceksen... buraya kadar gelmişken, kim olduğumu öğrenmeye hazır olmalısın. Çünkü bir kez öğrendiğinde geri dönüş yok, Carmilla."

Bu, bir uyarıdan çok bir kabullenişti. Kendi varoluşunu ve kaderini Carmilla’nın eline bırakmak üzereydi.

Cecilion, içindeki kaosu artık daha fazla bastıramayarak hızlı adımlarla Carmilla'ya yaklaştı. Hiç tereddüt etmeden, soğuk ama kararlı elleriyle Carmilla'nın yüzünü avuçlarının arasına aldı. Parmaklarının arasından süzülen damlalar, onun ıslak ve titrek tenini daha da belirgin hale getiriyordu. Bakışları derin, karanlık bir girdap gibi Carmilla'nın gözlerine sabitlenmişti. İçindeki tüm çelişkiler, artık geri dönülemez bir noktaya varmıştı.

Ansızın, düşünmeden, dudaklarına kapandı. Öylesine derin bir nefes aldı ki, sanki yıllardır bastırdığı her arzu bu anda serbest kalıyordu. Aralarındaki temas sıcak ve arzulu, ama bir o kadar da mesafeliydi. Cecilion'un içindeki karanlık ve kontrol altına almak istediği güç, bu öpücüğün her anında kendini hissettiriyordu. Dudakları Carmilla’nınkine dokunurken, bir yandan ona çekiliyor, diğer yandan bu bağlılığı kendine karşı bir tehdit olarak algılıyordu.

Carmilla, ilk anın şokuyla hareketsiz kalmıştı, ama kısa sürede, o da bu beklenmedik tutkuya karşılık verdi. Sanki iki dünya, aynı anda çarpışıyor ve birbirine karışıyordu. Aralarındaki mesafeye rağmen, Cecilion’un içindeki fırtınayı, hissettiği çekimi inkâr edemiyordu. Ancak öpücüğün derinliğinde, Cecilion'un dudaklarındaki mesafe ve soğukluk her şeyi anlatıyordu. O, duygularını paylaşsa bile, onları dizginlemeye çalışıyordu.

Öpücük kesildiğinde Cecilion bir an geri çekildi, ama elleri hâlâ Carmilla'nın yüzündeydi. Derin bir nefes alarak gözlerini kapadı, ama içinde taşıdığı o sonsuz çelişki yüzünden silinmiyordu.

“Bu… bir hata,” diye fısıldadı, sesi zorlanarak çıkıyordu. Gözleri karanlıkla doluydu, ama dudaklarında hâlâ o temasın izleri vardı. "Benim kim olduğumu bilmiyorsun. Gerçekten bilmek istemiyorsun."

Carmilla, Cecilion'un uyarısına aldırmaksızın, hiçbir tereddüt göstermeden ikinci hamlesini yaptı. Titreyen elleri yavaşça adamın omuzlarına ve boynuna uzandı. Sanki onu kaybetmekten korkuyormuş gibi, aralarındaki mesafeyi kapatmaya çalıştı. Bir adım daha yaklaştı, her nefesinde daha da kararlıydı. Cecilion'un göğsüne yaslandı, tenindeki sıcaklığı hissettiğinde, içindeki korku yerini daha büyük bir arzuya bıraktı.

Onun sıcaklığı, Carmilla'nın bütün bedenini sarıyordu. Yağmurdan ıslanmış haliyle Cecilion'a iyice bastırdı kendini, kalbinin atışları birbirine karışıyordu sanki. Parmakları, Cecilion'un omuzlarında güçsüzce gezinirken, onun kollarının etrafında dolanmasını istiyordu; kendini onun karanlığına bırakmak, içine çekildiği bu derin uçurumun tadını çıkarmak istiyordu.

Cecilion, Carmilla'nın bu beklenmedik cesareti karşısında bir an afalladı. Onun titrek ellerini omzunda, sıcaklığını teninde hissediyordu. İçindeki karanlıkla savaşırken, Carmilla'nın yakınlığı bu savaşı daha da zorlaştırıyordu. Onu itmek için tüm iradesini toplasa da, kalbinin derinliklerinde bir yerde, Carmilla'nın bu dokunuşu ona bir tür huzur ve kabul getirmişti.

Cecilion'un nefesi hızlandı, gözleri Carmilla'nın yüzüne kilitlenmişti. Bir an için tüm karanlık ve kaos durdu; sadece o, ve karşısındaki cesur, inatçı genç kadın vardı. Onun sıcaklığı, tüm duvarlarını yıkacak kadar güçlüydü. Ama yine de içindeki karanlığın onu koruma içgüdüsü vardı; hem kendini, hem de Carmilla'yı.

"Carmilla..." diye fısıldadı, sesi bu kez çok daha yumuşaktı, ama hâlâ derin bir karanlık taşıyordu. "Bunu yapmamalısın... Bunun bedelini ödeyemeyiz..."

Ama her kelimesinde ona daha da yakınlaşmak istiyordu, dudakları onunla tekrar buluşmak için sabırsızdı, tıpkı içinde büyüyen o baş edilemez çekim gibi.

"Sessiz ol..." diye fısıldadı Carmilla, sesi hem sakin hem de kararlıydı. Gözlerini kapadı, dudakları Cecilion’un dudaklarına bir kez daha kapandı. Bu kez daha cesur, daha istekliydi; içindeki duygular tüm varlığıyla dışa vuruluyordu. Aralarındaki mesafe artık tamamen kapanmıştı, sanki bu anı çok uzun zamandır bekliyormuş gibiydi.

Cecilion, bir an tereddüt etse de, bu beklenmedik öpücük karşısında tüm iradesi kırıldı. Kalbinin derinliklerinde duyduğu bu karşı konulmaz çekim, tüm karanlığı ve korkularını gölgede bırakıyordu. Carmilla’nın sıcaklığı, dudaklarının yumuşak dokunuşu, her şeyin önüne geçmişti. Onun kokusunu içine çekti, dudakları daha da derinleşen bir arzuyla Carmilla’nınkine karşılık verdi.

Ama yine de içindeki çatışmayı hissediyordu. O bir lanetti, karanlığın içinde hapsolmuştu; ama şimdi, Carmilla’nın bu dokunuşuyla karanlığının ötesine ulaşmak istiyordu. Her ne kadar bedeli ağır olsa da, bu tutkudan kaçamıyordu.

Ellerini yavaşça Carmilla’nın beline doladı, onu daha da yakınına çekti. Dudakları bir kez daha buluştuğunda, öpücük daha derin, daha yoğun bir hale geldi. Cecilion’un içinde, karanlık ve arzu birbiriyle savaşıyor, ama Carmilla’nın dokunuşu her şeyi susturuyordu. Bu an, kaçınılmaz bir şekilde onları birbirine bağlıyordu.

Cecilion, son bir kez kendini geri çekmek istese de, yapamadı. Dudakları Carmilla’nınkinden ayrıldığında, gözleri onun gözlerine sabitlendi. İkisi de derin nefesler alıyordu, aralarındaki sessizlikte sadece kalplerinin çılgınca attığı duyuluyordu. "Sana zarar vermekten korkuyorum," dedi Cecilion, ama bu kez sesi daha da boğuktu, kararsızlığı içinde kaybolmuştu.

"Üstesinden geliriz..." diye fısıldadı Carmilla, nefesleri hızlanmış, dudakları titriyordu. Sıcak öpüşün etkisiyle adeta kendinden geçmişti, tüm bedeninde Cecilion’un varlığını hissediyordu. Gözleri, Cecilion’un karanlıkla dolu ama bir o kadar da çekici bakışlarına sabitlenmişti. Sözleri her ne kadar inanç dolu olsa da, içinde hissettiği arzu ve heyecan, onları daha da ağırlaştırıyordu.

Cecilion, bu sözler karşısında bir an duraksadı. Carmilla’nın cesareti, inancı, ve ona karşı duyduğu bu derin çekim karşısında sarsılmıştı. İçindeki karanlık onu her ne kadar geri çekilmeye zorlasa da, Carmilla’nın bu cümlesi ona umulmadık bir cesaret verdi. Bir an için, belki de gerçekten bu yükü birlikte taşıyabileceklerini düşündü.

Ama bir yandan da biliyordu; onun karanlığı, laneti, Carmilla'nın düşündüğünden çok daha ağırdı. Yine de, Carmilla'nın dokunuşu, sözleri ve cesareti ona başka bir seçenek bırakmıyordu. Gözleri derin bir kararlılıkla Carmilla’nınkine kilitlendi. Ellerini onun belinden çekmeden, daha da yakınlaştırarak, dudaklarının hemen önünde fısıldadı.

"Sana zarar verirsem, affetmem..." Sesi karanlık ve tehlikeli olsa da, içinde saklı bir umut vardı. Aralarındaki çekim artık geri dönülemez bir noktaya gelmişti.

Carmilla hafifçe gülümsedi, hala nefes nefeseydi ama gözlerindeki kararlılık hiç azalmamıştı. "Zarar vermekten korkma," dedi, sesi şimdi daha yumuşak ve sakindi. "Ben, seni olduğun gibi kabul ediyorum." Bu cümle, Cecilion’un içinde derin bir yankı bıraktı. Tüm karanlığı, korkuları ve çelişkileri bir an için silindi. Dudaklarını tekrar Carmilla'nın dudaklarına bastırdı, bu kez daha da tutkulu, arzulu bir şekilde. Artık aralarındaki tüm duvarlar yıkılmıştı, ve ikisi de bu karanlık çekime tamamen teslim olmuştu.

Loading...
0%