Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Aile Olmak...

@blowbreeze

Misafirlerin ardından hala kalabalık olmamıza rağmen büyük bir sessizliğin içinde yalnızlaşmıştık. Hepimizin aynı olayda yaşadığı farklı duyguları vardı ve hepimiz o duyguların verdiği ruh halinin içerisinde düşüncelere dalmıştık. Belki de Yaprak abla gelin olacağı gerçeğiyle daha yakinen yüzleşirken, mesela Seher yenge kızının yuvadan uçma vaktinin ne zaman geldiğini düşünüyordu. Belki Mehpare teyze kendisinin istenmeye gelindiği zamanlara yolculuk yapmıştı bu akşam yaşananlarla...

Ortamı harekete geçirip herkesi bulunduğu alemden şimdiye getiren benim dahiyane fikrim olmuştu. "Bu akşam burada kalsanıza? Nasılsa yarın sabah kahvaltı için geleceksiniz." Yaşanılan şu duygusal ortamın verdiği bir aile olma hissi dağılmasın, bu bir aradayken aynı olayın ruh haline bürünmüşlük gelip geçici değil de bir alışkanlığa dönüşsün diye ortaya atmıştım bu fikri. Eğer şimdi kapıdan çıkıp giderlerse tüm atmosfer dağılacak ve herkes yeniden birbirinden kopuk hayat akışına geri dönecekti.

"Ay valla bana uyar. Ayaklarım şişti zaten şu topuklu ayakkabılarla. Bir yere gidecek halim kalmadı iki gündür koşturmaktan." diyerek bana katılım gösterdi Yaprak abla.

"Aslında mantıklı, nostalji olur anamın evinde" diye ekledi Hakkı amca

"İyi diyorsunuz, hoş diyorsunuz da nasıl sığalım bu kadar insan biz bu eve!" diyerek olaya realist bir bakış açısı getirmişti Seher yenge.

"Sığarız ya, neden sığmayalım. Siz hakkı amcayla benim odamdaki çekyatlarda yatarsınız" benim odam derken ağzım kulaklarıma erişmişti istemsizce, kimseye çaktırmadan yüz ifademi normal haline bürüyüp ardından "Toprak burada kanepede yatar" diyerek yatış planımızı açıklamaya devam ettim. Bu kez de ağzımın kulaklarıma varma isteği benim sözlerime karşı Toprak'ın yüzünde oluşan şaşkınlıktan kaynaklıydı. Önce gözlerini sonuna kadar açıp ardından kaşlarını çatmış ve tam tepki vermek için lafa girmeye teşebbüs etmişti ki ben bu kez de bir öncekinden daha ilgi çekici bir cümle sarf edince dikkatler yeniden benim daha doğrusu attığım fikrin üzerine toplanmıştı. "Yaprak ablam ve ben de Mehpare teyzemin yanında yatarız"

"Üç kişi?" diye tepkisini dile getirdi Yaprak abla.

"Evet, üç kişi. Ne olacak ki biz Çisil'le bazen babaannemin yanında yatarız. Çok güzel oluyor inan bana. Senin için bir sıkıntı olmaz değil mi?" diye sordum Mehpare teyzeye dönüp.

Yüzünde hafif bir gülümsemeyle "Deli kız! Yok bir mahsur. Gelin tabi" dedi.

Hem bu akşamki konuşmasından sonra kocaman sarılmayı hak etmemiş miydi? Tamam işte en güzel fırsat, iki yandan tüm sevgimizle sarılır, sabaha kadar huzurla uyurduk.

Bu konuşma neticelenince Toprak az önce edemediği isyanını dile getirmek için girdi devreye "Ya ben neden burada yatıyormuşum acaba!" ama herkes yorgunluğun da verdiği etkiyle sunduğum tekliften son derece memnun olduğundan dolayı onun bu itirazını dikkate alan hatta cevap veren bile olmadı.

~~~~~~~~~~~~~~~

Ben bir yanından, Yaprak abla diğer yanından ona sarılmış yatıyorduk. Bazı anlar vardır ya hani hiç bitsin istemezsiniz, işte bu an öyle bir andı. Sanki dünyanın tüm derdi, tasası şu odanın kapısının dışında kalmıştı. Ve bazen söylenemeyen cümleler vardır, ifade edilemeyen duygular... Sanki kelimelere dökseniz anlamını yitirecekmiş gibi hissedersiniz hani. İşte öyle anlarda gönülden bir kucaklaşma tercüman olur ya duygularınıza işte öyle sarılmıştı Yaprak abla. Sonra tüm gücünü toplayıp "Babaanne! Bu akşam beni vermediğin, benden geçmediğin için teşekkür ederim." dedi uykusuna kendini bırakmış olan babaannesine fısıltıyla.

Kısa süre sonra o da uykuya dalınca yine ben ve düşüncelerim kalmıştık baş başa. Toprak'ın kızarmış gözleri gelip çakılıyordu karanlık odada yüzüme yüzüme. Bu görseli gözümün önünden yok edip kafamı dağıtmak için düşündüğüm kişi yine o olmuştu. Acaba içerde kanepenin üstünde rahat mıydı, yoksa içten içe bana küfür mü ediyordu. Kalkıp şöyle bir göz ucuyla bakmayı isterdim ne yaptığını görmek için ama o da beni görecek olursa bu pek hoş olmazdı doğrusu.

En iyisinin yine Insta'da dolaşmak olduğuna karar vererek aldım telefonu elime. O günden beri kapalı olan KBD hesabıma da bir göz gezdirmek istiyordum. Ama önce şahsi hesabımda dolanınca tabi Toprak'ın BlueDream'da az önce yaptığı paylaşımlarını görmek de kaçınılmaz olmuştu. Böylelikle zaten yerinde olan keyfim zirveye ulaşmış bulunmaktaydı.

İlki 'Hoş geldin' şarkısından bir paylaşımdı.

"Bugün dağların dumanı aralandı, hoş geldin..."

Altına "Gözlerinde geçmişinizi gördüğünüz kişinin geleceğiniz olmasından kaçamıyormuşsunuz. Gelişine engel olamadığınız kişiye 'Hoş geldin' demekten başka bir seçenek yok sanırım" yazarak paylaşmıştı.

Elim beğeni butonunda gidip gidip geldi. O içerdeyken bunu yapmak değişik hissettirdi doğrusu. Belki de uyanık olduğumun farkına varmasını istemiyordum... O benim o olduğunu bildiğimi bilmiyorduysa da benim ben olduğumu biliyordu ve bu, bana ilk kez tuhaf hissettirmişti. Belki de bu paylaşımı azıcık üstüme almıştım. Sahi ben miydim o gözlerinde geçmişini gördüğü hoş gelen... Peki eğer bensem ne demek istemişti? Gerçi pek zannetmiyorum ya. Geçmiş falan deyince üstüme alındım ama hiç de bana hoş gelmişim gibi davrandığı yok. Belki de Nevra'ydı bahsettiği kişi, bilmem. Sonuçta o da geçmişinden birisi, ya da bilmediğim başka birinden bahsediyor olabilirdi pekalada. Neticede yaptığı paylaşım illa bu akşamla ilgili olmayabilir ya da burada olmayan birinden bahsedebilir.

İkinci paylaşımına ise gül gül öldüm. O kadar duygusallıktan nasıl geçiş yapmıştı buraya... Leyla ile Mecnun dizisinden gelmişti bu sefer ki paylaşım. Yanımdakileri uyandırmamak için büyük gayret vererek gülüyordum. Gözlerimden yaş gelmişti artık.

Altına yazdığı "Bazı anlar vardır, bazı kokular... Kendinizi ummadığınız anda özenle kaçtığınız anıların içinde bulursunuz. Altına yapmayı bile göze alıp bırakmalı mıdır insan kendini o anıların kollarına..." yazısını görünce aslında çok da mod değiştirmemiş olduğunu fark ettim. Neden bu kadar özenle kaçıyordu ki geçmişinden!

Yine buhran basmıştı. Biraz açılmak istediğim için odadan çıktım. Gidebileceğim tek yer mutfaktı ve oraya gidebilmek için de Toprak'ın yattığı kanepenin arkasından geçmem gerekiyordu. Parmak uçlarıma basarak geçtim. Uyuyor gibi görünüyordu, ya da uyuma çabasındaydı.

Mutfağın camını açıp havayı içime çektim. Aman ne hava! Duman ve isin perdelediği basık bir kış havası...

"Ah insana temiz bir nefesi bile çok gören şehir! İnsanın sende kalmak için her gün daha da kirleniyor. Bu kirli havanın tertemiz göğü kaplayıp oksijeni hapsettiği gibi kalplerin de, merhametin de üstünü örtüp vicdanların sesini bastırıyor bu acımasız şehirde verilen hayatta kalma mücadelesi."

Böylesine güzel geçirdiğimiz bir akşamın gecesinde neden böylesine kırgın satırlar dökülmüştü dilimden bu şehre! Belki de bu güzel ailenin kırılmasını bu şehrin hatası olarak görmüştüm. Yoksa Toprak mı bozmuştu yine ayarlarımı.

Yazdığım yazıyı paylaşmak için düzenlediğim sırada Toprak içeri girdi. Sessizce su alıp içmek için oturunca, ben konuşmam gerektiğini düşünerek "Uyuyamadın sanırım" dedim. Çenemi tutamadım işte.

"Yok uyudum da ben uyurgezerim o yüzden kalktım yani" dedi gözlerini devirerek.

Şaşırmış mıydım, hayır tabi ki de. Onunla konuşandaydı kabahat ya neyse.

"Ama ilahi adalet işte, bana kanepede yatmayı reva görüp 'Çok güzel oluyor' diyerek üç kişi bir karyolada uyumayı düşünen sen de uyuyamamışsın bakıyorum da" diye ekleme gereği hissetti bir de bay ukala!

Neden ya, neden? Kendisinden hiçbir insani muamele görmediğim şu varlığın bir kalp taşıdığına inanıyorum. Ve neden moralimi bozup, canımı sıkmasına müsaade ediyorum. Neden onu yok sayamıyorum! Ben neden ufacık bir hareketinde umut ışığı görüyor, ona karşı yeniden yumuşuyorum!

Kaşlarımı çatıp yüzüne bakmakla yetindim sadece.

Parmağını masaya bıraktığı bardağın etrafında dolaştırırken az önceki alaycı ifadesinden sıyrılıp daha ciddi bir şekilde ekledi "Yıllardır bu evde kalmadım, yerimi yadırgadım belki de"

Muhabbet mi açmaya çalışıyordu şuan, hem de benimle! Ne demeliydim ben peki. Zihnim donmuştu sanki. Mantıklı bir cümle kurmaya yetmiyordu sanki dilime gelen kelimeler.

Hadi Damla! Yapabilirsin.

"İnsanın geçmişine yabancılaşması çok acı verici değil mi?"

"Geçmişine yabancılaşmak" diyerek tekrarladı düşünceli bir ifadeyle.

Tam başardım diyordum, başardım onun dilinden konuşmayı. Güzel bir muhabbet açarız diyordum ama ansızın içerdeki odalardan birinin kapısının açılmasıyla sanki yanlış bir şey yapıyorduk da yakalanmışız gibi irkildi.

"Ben yatıyorum, iyi geceler" diyerek döndü kanepesine. Söylemek istediği bir şeyler var gibiydi oysaki. Belli ki su içmek değildi niyeti.

Bana ise muhabbet sayılamayacak kadar kısa süren konuşmamızla avunmak düşmüştü. Bu kadarı bile mutlu olmama yetmişti. Mutlu olmuştum çünkü ondan gördüğüm nadir insani muamelelere bir yenisi eklenmişti, bana 'İyi geceler' dilemişti

Ona diyorum ama ben de az dengesiz değilim hani. Çocuğu bir insafsız diye, bir hassas kalpli diye nitelendiriyorum. Bir hareketiyle kalbim kırılıyor, ufacık bir bakışından, tavrından havalara uçuyorum. Hafazanallah bende 'BPD' (Borderline kişilik bozukluğu) olmasın.

Zannetmiyorum. Yoktur ya! Hem bu zaten böyle tek bir kişiye yaklaşımla koyulabilecek bir teşhis değil.

Ben kendimle ilgili amatörce kişilik analizine dalmışken Seher yenge geldi yanıma. Az önce Toprak'ın yerine dönmesine sebep olan kapı açılmasının faili belli olmuştu. Tuvalete kalkmış sonrada ışığı yanık görünce yanıma gelmişti.

"Uykun mu kaçtı, yoksa rahat mı edemedin kızım!"

"Yok, rahatsız değildim de uykum kaçtı. Yatacağım birazdan"

"Peki yavrum. Ben yatıyorum. Allah rahatlık versin" diyerek yatmaya gidince ben de yeniden paylaşımıma odaklandım.

Paylaşımımı yapmak için uzun zamandır açmadığım hesabım KBD'ye giriş yapınca mesaj bildirimlerimin olması kalp atışlarımın yeniden hızlanmasına sebep olsa da nasıl olsa hayal kırıklığından ibarettir diye düşünerek onlara bakmayı geciktirmekte bir mahsur görmedim. Paylaşımımı yaptıktan sonrada gözlerimi yumup güzel kelimeler görmeyi dileyerek açtım mesajı.

"Neden buradayım ve neden sana anlatmak istedim bilmiyorum ama sanırım birine anlatmaya ihtiyacım var" diye yazmıştı ilk mesajında. Belki benden reaksiyon beklediği için bilmiyorum diğer mesajı bir kaç gün sonra atmıştı. Yani önceki gün.

"Gerçekten gittin demek!"

Ve en son mesajı bu gece atmıştı.

"Cevap vermiyorsun biliyorum hatta okumuyorsun bile ama bir şeyler içimde sıkıştı. Okumasan da cevap yazmasan da içimdekileri birine dökmeye ihtiyacım var. Anlatmak, konuşmak istiyorum fakat ben buna çok alışkın değilim. Ne nasıl yapacağımı biliyorum ne de bulunduğum hali algılayabiliyorum. Neden böyleyim bilmiyorum. Bu yaşıma kadar doğru olduğuna inandığım için değil belki ama güvenli olduğuna inandığım şekilde yaşadım. Şimdiyse duvarlarım yıkılıyor ve ben enkazı altında eziliyorum. Hem bin bir emekle ördüğüm duvarın yıkılması yakıyor canımı hem de en baştan o duvarı örmüş olmam. Canım acıyor ve ben ne yapacağımı bilmiyorum. En son, şimdilerde kaybettiğim güvenli limanımı bulmadan önce bu kadar çaresiz hissetmiştim."

Dakikalarca baktım ekrana. Öylece baktım. Kalbim, beynim hatta gözlerim bile donmuştu sanki. Ne cevap verilirdi, ne yazmalıydım? Bir insan neden tüm ailesi yanı başındayken hiç tanımadığı bir insandan medet umardı ki, nasıl bir sıkışmışlıktı ki en son konuşmayı kavga ederek noktaladığı birine dert yanardı...

O sadece bir duvar ötemdeyken, bu kadar yardıma ihtiyacı varken, bu kadar yalnızken onu hiç tanımadığı bir insan olarak avutmak canımı yakıyordu. Onu teselli etmek istiyordum ama bir yabancı olarak değil, geçmişinden bir iz, ailesinden bir kişi olarak... Hem bu sefer o da konuşurdu benimle. Az önce Seher yenge kalkmış olmasa bunları söyleyecekti belki de bana.

Yanına gitmek, elini tutmak ve sen yalnız değilsin demek istiyordum... Sen yalnız değilsin, seni seven, önemseyen, değer veren kocaman bir aileye sahipsin. Aynı kanı taşıdığın, eline diken batsa canı yanacak kadar seni çok seven koca yürekli bir ailen var...

Etrafında bulunan diğer kişiler için mutlu olaylar yaşanırken senin içinde neden fırtınalar kopuyor? Neden peki bu fırtınayı onlardan gizliyorsun. Oysaki bilecek olsalar bu akşam yaşadıkları mutlulukla daldıkları huzurlu uykuları kaçardı. Onlara neden bu kadar yabancılaştın... Ah be çocuk! Sen neden böylesin... Neden kızardı bu akşam gözlerin. Ne dokundu bu kadar içine... Ne yaşıyorsun sen?

 

 

Loading...
0%