Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Bildirim Sesi...

@blowbreeze

Bu sabah uyandığımda telefonumda gördüğüm bir bildirimle günlerdir kafa patlattığım Toprak'la iletişime geçme yolu önüme açılmış bulunmaktaydı. Allah'ım çok mu mutluydum ne.

Dün akşam yatmadan önce 'KüçükBirDokunuş' hesabımdan yaptığım paylaşıma yorum bırakmıştı. Bu paylaşımla dikkatini çekmeyi başarmıştım. Kalkıp halaya durabilirdim şuan.

Geçen gün okul dönüşü, otobüsün içinde tıkış tıkış bir haldeyken herkesin sadece telefon ekranları ile ilgilendiği bir anda fotoğraf çekmiştim. Tahmin edersiniz ki biz Konya'da pek de böyle manzaralara alışkın değiliz. Kalabalıktan bahsediyorum tabii ki de.

Her neyse ben bu fotoğrafı editleyip üzerine "Hepimiz sosyal bir yalnızlığın içine hapsolunmuşuz" diye yazdım ve paylaştım.

O da "Bu neyin kafası'' diye bir yorum bırakmıştı. Hem de kişisel hesabından.

Gerçi bu hesaptan olması normal çünkü ben henüz diğer hesabıyla iletişime geçmiş değildim.

Neyse, şimdi ona etkileyici bir cevap bulup yazmalıydım. Bir müddet düşünmenin daha isabetli olacağı kararına vararak sağlam kafa, sağlam vücut denklemine uygun hareket etmek adına kahvaltı yapmaya karar verdim.

Ben kahvaltıda son gelişmenin etkisiyle neşe saçarken Mehpare teyze her zamanki negatifliğini yayıyordu etrafa. Onun mutsuz yüzüne bakarken onun da iç dünyasını merak etmeye başlamıştım doğrusu. Çünkü belki de onun da içinde tıpkı torununun gizlediği gibi başka bir benlik saklıydı. Belki de kendisi bile unutmuştu, içinde kaybetmişti o tatlı insanı.

Dizi izlemek ve huysuzlanmak dışında yaptığı başka bir şey yoktu. Geldiğimden beri bir kez olsun dışarı çıktığını görmedim mesela. Neden bu kadar küsmüştü ki hayata? Neden hiç dışarı çıkmıyor, kimselerle görüşmüyordu? Neden etrafında onu sevenlere karşı bu kadar soğuktu? Neden onlara bir kez olsun sıcak ve sevecen davranmıyordu? Bütün bunların bir cevabı var mıydı, ya da ben bulabilir miydim bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da denemek istediğimdi.

Deneyecektim denemesine de şu an Mehpare teyzeyi düşünmek için uygun bir zaman dilimi değil zira bir an evvel odama çekilip Toprak'a cevap yazmalıyım. Bu yüzden de önceliğim kahvaltı.

Çayımı içip, karnımı doyurduktan sonra pirüpak açılan zihnimle bir yandan yazacağım cevabı düşünüp diğer yandan hızlıca sofrayı topladım. O sıralarda zihnimde onlarca cümle uçuşup durdu. Ama hiçbiri aradığım cevap değildi.

İşleri bitirdikten sonra kendime büyükçe bir kupa çay alıp, odama yöneldim. Bir müddet daha düşündükten sonra uygun bulduğum cevabı yazmak için olanca ciddiyetimle, çetin bir mücadeleye hazırlanır gibi, kıyafetimin kollarını hafifçe yukarı çektim, parmaklarımı birbirine geçirip çıtlatarak aldım telefonumu elime.

"Sosyal medyadan bahsediyorum. Hepimizin elinde bir telefon, tablet, ya da önümüzde açılmış bilgisayarlar, laptoplar... Hepsi birbirinden daha sanal profiller ve o profillerle kurulan yapay muhabbetler... En son aile üyelerimizin yüzüne ne zaman bakmışızdır kim bilir."

Yazdım ve göndermeye hazırım. Bir kere daha yazdıklarımı okuduktan sonra tek gözümü kapattım ve gönderdim. Heyecanlıydım, hem de çok...

Bir kaç dakika sonra, samimi söylüyorum dakikalar içerisinde cevap geldi. Bildirimi gördüğüm anda kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Onunla iletişim kurma yolunda ilerleme katetmek beni ziyadesiyle heyecanlandırıyordu.

O gazla, o heyecanla açtım mesajı.

"Belki de onların yüzüne bakmamak için bakıyoruzdur telefon ekranına..." yazmıştı.

Okuduğum anda öylece ekrana bakakaldım. Hem şaşırmış hem de ziyadesiyle üzülmüştüm, gerçekten... Böyle bir geri dönüş beklemediğim kesindi. Neden böyle yazmıştı ki, neden böyle düşünürdü bir insan?

Mesaja baktıkça içim acıyordu, az önce mutluluk ve heyecanla çarpan kalbim sızlıyordu.

Tamam; soğuk, ilgisiz, duyarsız bir duruşu olduğunu kabul ediyorum ama açıkçası bunu bile isteye yaptığını, ailesine karşı bu denli set çektiğini düşünmemiştim sanırım. Bu yaptığı çok acımasızcaydı. Bir insan neden mutlu olmazdı ki ailesiyle!

O ve babaannesi sevdiklerinin yanı başında olmasının kıymetini bilmiyor, nankörlük ediyorlar.

Buraya geleli henüz sadece bir ay oldu ama ailemi daha şimdiden o kadar çok özledim ki. Onlarla zaman geçirmek için neler vermezdim...

Sıkıntıyla bıraktım telefonu elimden, şimdilik cevap yazmayacaktım. Zaten böyle bir geri dönüşe nasıl cevap verilirdi ki?

İçine düştüğüm sıkıntıdan kurtulmak için oda değiştirmeye karar verdim ve Mehpare Sultan'ın yanına gittim. Ne hayat ama, canım sıkıldığında yanına gideceğim tek kişi var!

Her zaman olduğu gibi televizyonun karşına konumlandırılmış üçlü kanepede oturuyordu. Hemen yanına oturdum. O gezi programını, ben de onun kırış buruş yüzünü seyrediyordum.

Cesaretimi toplayıp doğru konuyu bulduğuma inanarak sordum soruyu, maksadım güzel bir muhabbet açmaktı. "Mehpare teyze! Sana bir soru sorabilir miyim?" dedim masum bir edayla.

Gözlerini televizyondan çevirip yüzüme bakarak "Sor kızım" dedikten sonra artık onay almış biri olarak "Neden yıllardır Konya'ya gelmiyorsunuz?" deyiverdim. Yanlış soru, yanlış zaman! Bembeyaz teni içerisinde kısılarak yok olmaya durmuş gözleri buğulanmıştı. "Bu program çok güzel yerlere gidiyor" dedi açık olan ekranı işaret ederek. "Her yerleri görüyorum buradan" diye ekledi sesindeki efkarı bastırmaya çalışarak.

Ah Damla ah! Boşboğazlık etmiştim. Kadının iki gram huzurunu da ben bozmuştum. Usulca ayrıldım yanından. Zaten sıkkın olan canımın daha da sıkılması sebebiyle kendimi dışarı atmaya karar verdim. On dokuz sene üzerine deniz bulmuşum, gideyim de biraz seyredeyim, az içim açılsın... Önce Eminönü oradan da bi Üsküdar... Güzel bi vapur sefası... Artık çözmeye başlamıştım bu şehri...

~~~~~~~~~~~~~~~

Gerçekten deniz havası iyi gelmişti. Biraz da bizimkilerle konuşmuştum, değmeyin keyfime...

Tabi ki eve gittiğimde yapacak olduğum temizlik ve yemek faslı esnasında Mehpare teyze kaçıracaktı bu keyfi ama olsundu...

Cumartesi günleri kahvaltı ve akşam yemeklerini ben hazırlıyorum. Yemek dediysem çorba, salata, makarna tarzı şeyler. Ayrıca evi de temizliyorum. Normalde Seher yenge Pazar günleri temizliyormuş. Ama ben artık burada kalırken temizliği onun yapmasını uygun görmüyorum. Hem zaten bedavadan hayat sürüyorum burada, bari bir faydam olsun...

Ben tüm bunları yapıyorum yapmasına, şikayetçi değilim ama Mehpare teyze beni işlerden daha çok yoruyor açıkçası. Hiç yılmadan, usanmadan eleştirebiliyor yaptığım her şeyi...

Bugün de bu kuralı bozmamış ve artık rutinimiz haline gelmeye başlayan bol eleştirili bir akşam yemeği yemiştik. Yine yaptığım hiçbir yemeği beğenmemişti.

Yemeğin ardından ben mutfağı toparlarken, o da televizyonun karşısına geçmişti adeti üzere.

Ben ne yapacaktım bu nene-torunla acaba!

Memleketten konu açıp geçmişten falan bahsedecektim ama malum bu fikir tutmamıştı. Torunu desen bir ayrı!

Yeni bir yol bulmalı başka bir hamle yapmalıydım ki, buldum! Madem geçmiş işe yaramıyor o zaman ben de şu anki ilgi alanından yaklaşırım ona. Yani diziler... Evet, oturup onunla dizi izleyeceğim ama öyle kuzu kuzu değil...

İşimi bitirdikten sonra usulca yanına iliştim. Hakkında hiçbir fikre sahip olmadığım bir diziyi seyrediyordu heyecanla. Zaten bizim evde izlenenlerin dışında ben pek Türk dizilerini bilmem. Onları da öyle az biraz bilirim. Adrenalinin yüksek olduğu sahnelerdi, adeta ekrana kilitlenmişti. Ve ben başladım bu kim, ne oluyor burada, kim kimin nesi, neden öyle yaptı gibi sorular sormaya. Ben belki rahatsız olur diye endişe duyarken o hepsine büyük bir itina ile cevap verdi. Hatta arada benim sormadığım sahneler hakkında bile bilgi verdi. Öylesine keyif alıyordu ki anlatırken, içimden gelen yanaklarından ısırma isteğini zor bastırıyordum. Diziden değilse de o tatlı tatlı anlatışından ben de çok keyif alıyordum. Sanırım bu, buraya geldim geleli ilk gerçek muhabbetimizdi ve meğer ne tatlı, ne hoş bir sohbeti varmış.

Ama malum Türk dizilerinin bir bölümü bir ömür sürüyor, sıkılmaya başlamıştım. Sıvışmak için uykumun gelmesini bahane ettim. Diziyi çok beğendiğimi, devamını çok merak ettiğimi söyleyerek yarın sabah bana geri kalanını anlatması için ondan söz alarak odama geçtim. Çok önemli bir hususmuş gibi öylesine ciddiye almıştı ki anlatamam.

Odama geçerken tüy gibi hafiflemiş hissediyordum. Bugün torununun değilse de galiba onun dilini çözmüştüm. Artık kim tutardı beni, ben bu kadarla kalmaz bu muhabbetti zirveye taşırdım evelAllah. Bu sadece bir başlangıç. Hem belki böylelikle aynı ev içindeki iki kişilik derin yalnızlığımızdan kurtulurduk.

Ayrıca bir psikolog adayı olarak kendimle hafiften gurur duymuyor değilim hani. Ah bir de şu torunu çözebilsem!

Telefonumu elime aldım. Birkaç kere daha okudum bıraktığı yorumu "Belki de onların yüzüne bakmamak için bakıyoruzdur telefon ekranına..." Bu nasıl bir düşüncedir arkadaş! Of, of! Ne yazmalıyım, nasıl cevap vermeliyim. Acaba da bu konuşmayı burada bırakıp yeni bir paylaşımla mı çekmeye çalışmalıyım dikkatini. Kararsızım ziyadesiyle kararsız.

Biraz daha düşündükten sonra cevap yazmaya karar verdim. Defalarca yazıp yazıp sildim. En sonun da "Gerçekleri dururken sanal olandan medet ummak çok da mantıklı gelmiyor bana" yazdım.

Mesajı gönderirken kalp atışlarımı kulaklarımda hissediyordum adeta.

Bunca saat sonra attığım mesaja hemen geri dönüş bekliyor değildim ama anında cevap atmasına çok da şaşırmadım. Sonuçta çocuk telefonuna bitişik yaşıyor...

"Pardon ama sayın gerçeklikten bahseden kişi! Farkındaysan yapay bir profilden yazıyorsun."

Yazdıklarını görünce sinirlerimin tavan yaptığı gerçeğini inkar edemem doğrusu. Anlaması mı kıttı acaba! Şu sosyal platformlarda olayı hemen şahsi boyuta indirip, kavga başlatan insanlar yok mu, gerçekten sinir oluyorum o tiplere. Ayrıca diyene bakın sanki 'BlueDream' onun değil benim hesabım. Ah! Gerçekten sinirlerimi bozdu ama sakin olmalıyım. Zira balık yemi yuttu, ürkütüp kaçırmamak lazım...

Derin derin nefes alıp öfkenin gelmesiyle yerinden ayrılan mantığımın yeniden teşriflerini bekliyorum.

"Ben fake bir hesap değilim dikkatini çekerim. Sadece şahsi olarak kullanmıyorum. Kaldı ki ben herkes sahte demedim zaten."

Evet, kabul ediyorum öfkemi çok da yenememiştim.

"Ben de sahte hesaplarla ilgilenmiyorum zaten"

Cevaba bakar mısınız! Yok bu çocuk düz odun diyeceğim ama şu 'BlueDream' yok mu? Kafa mı o hesap acayip bulandırıyor doğrusu.

"Ben şahsi olarak konuşmuyorum ki, genel söylüyorum. Sen yapay ve gerçek sosyalliği dengede tutabiliyorsan neden üzerine alınıyorsun ki"

Duyda inanma! Ama dur ben cevap vereyim, böyle bir denge kuramadığın için olmasın. Aslında sen kendi sahte hesabına bak demek gelmedi değil içimden ama o zaman bütün uğraşlar boşa gider, kendimi çok pis açığa verirdim. Sinirden dişlerimi sıkmaktan başka elimden gelen bir şey yoktu.

Cevap atmamıştı. Mutsuzdum. Sinir olmuştum. İçimden saydırıyordum. "Gıcık, sinir, ukalâ mahluk!"

Yarın sabah hiç de onun yüzünü göresim yoktu ama ne yaparsın, çaresizlik işte...

 

 

Loading...
0%