Yeni Üyelik
1.
Bölüm

GİRİŞ

@blu_exderman

İnsanlar… Çok garipler, çok garibiz. İçimizde en büyük fırtınalar koparken dışarıya her daim mutlu, neşeli ve iyi görünmeliyiz. Çünkü biz insanız.

Makyaj masamdaki koyu tonlarında bir ruju ıslak dudaklarıma naifçe sürdüm ve maskara kirpiklerimi toparladım.

Makyajım bitmişti. Saçlarımı yapmaya geçerken telefonum çaldı. Meryem arıyordu. Telefonu yukarıya doğru kaydırarak aramaya cevap verdim.

“Nasılsın? Alan nasıl?” Tabii, ben ne alakaydım? Meryem’i ilgilendiren Alan’dı.

“İyiyiz, beni de düşündüğün için sağ ol.”

“Saçmalama kızım,” dedi sanki yalan söylüyormuşum gibi bir tonda konuşarak.

Daha fazla uzatmak istemeyerek telefonu kapattım. Sarı saçlarımı gelişigüzel basit bir şekilde topladım.

Üstüme vücut hatlarımı belli eden bir siyah elbise giydim. Ayaklarıma siyah bir topuklu ayakkabı alarak evden çıktım.

Evin önünde bekleyen sarı taksiyi durdurup bindim.

“Mah Holding. Buraya gidebilir miyiz?”

Taksi holdingin önüne gelince arabadan indim. Evde topladığım saçlarımı tek hamlede açtım. Topuklularımın girişe bıraktığı tok sesi umursamadan holdinge girip en alt katındaki partiye indim. Partide beni Meryem karşıladı. Uzun saçları ve mini eteğiyle Alan’ın yanında bekliyordu. Yüzündeki makyaj yüzünü iki kat yapmıştı.

Onları umursamadan topuklu ayakkabımın çıkardığı sesle yürüyordum. Sesi duyu bana baktıktan sonra tekrar bakıyorlardı.

En sonunda yanıma biri gelip elini uzattığını gördüm. Upuzun boyu, yüzündeki elmacık kemikleri onu çok yakışıklı gösteriyordu. Mavi gözleri aynı denizi anımsatıyordu. Üstüne beyaz giydiği gömlek içini gösteriyordu. En sonunda başımı yukarıya kaldırıp elini sıktım. “Merhaba, Oktan Altay.”

“Merhaba,” dedim sakin bir sesle. “Beliz ben, Beliz Kasabacı.”

Biraz bekledikten sonra sözü devraldı.

“Şimdi gidiyorum ama yıllar sonra hep birlikte olacağız Beliz.”

Ne demişti anlamamıştım. Ne sorusu soracakken hemen arkasını dönüp gitmişti.

Umursamadan bir masaya geçip oturdum. Dakikalar sonra masama bir şarap şişesi ve bir mektup geldi. Şaraptan bardağıma doldurdum ve birkaç yudum aldıktan sonra mektubu açtım.

Canımın İçine… Diye başlıyordu mektup.

Bugün senden ilk isteğimi isteyeceğim ve böylece benim tarafıma geçmiş olacaksın. Evet canımın içi…

…ilk istek.

Bir şarap bir buluşma veya başka bir şey istemeyeceğim. Ölüm isteyeceğim.

Dudaklarım bir anda tek bir çizgi halini aldı.

Her şey planlı, hapse girmeyeceksin. Kimliği belirsiz bir cinayet olarak ölü bedeni yakılacak.

Kanım donmuştu. Bir katil olmayı göze alacağımı sanmıyordum.

Babanın, öz babanın katili. Ahmet Altay. İster intikam olarak düşün, ister bir istek…

…Bu gece ikimizin de hayatı değişecek canımın içi.

Hoşça kal. Sağlıklı kal…

Mektup sonuna bir gülen yüz çizmişti. Ahmet Altay’ı öldürecektim. Bir tecavüzcüyü, bir katili öldürmek zor olmamalı.

Parti kapısından Can içeriye girdi. Beni görünce hızlı adımlarla oturdum masaya koştu. Önce masaya baktı. Gözleri şarap bardağıma ve şarap şişesine kaydı. Ardından şarap lekesi olmuş kağıt parçasına. Kim olduğunu benim bile tanımadığım. “Bu mektup ne?” diye sordu bana doğru. O sırada tuvalete giden Ahmet’i gördüm. Ülkede ün salmış ve herkes tarafından tanınan bir iş adamıydı. Dışarıya böyleydi…

“Benim tuvalete gitmem lazım Can, bekle burada.”

Ahmet’in arkasından lavaboya yürüdüm. Dikkat çekmemek için yavaş adımlarda yürüyordum. En son kadınların lavabosunun önünde durdum.

Etrafıma baktım, koridor boştu. Ahmet’in arkasından erkekler lavabosuna daldım.

Ahmet arkasını dönüp bana bakınca şaşkın gözlerle beni izliyordu. “Nasılsın hayatım?” dedim. “Sen de kimsin?” Dedi yüzüme bakarken. “Birazdan öğreneceksin,” dedim. Yanına yaklaşıp bacağımı dizine sürttüm. Dudakları kıvrım halini almaya başlarken hızla belindeki silahı alıp geriye kaçtım.

Silahı alnına doğrulttuğumda şaşkın gözlerle beni izliyordu. “Sen…” Dedi dehşet ve korku içerişinde. “...Ne yapıyorsun?”

“Az önce bana kim olduğumu sormuştun. Öyle değil mi? Öyle öyle,” derken sırıttım ama korkuyordum. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. “Beliz ben, Beliz Kasabacı. Öldürdüğün adamın öz kızı yani, daha anlaşılır oldu böyle. Öyle değil mi tatlım?”

Elim titremeye başlamıştı. Korkudan. Ahmet üstüme birkaç adım atınca tetiğe hiç çekinmeden bastım. Beyni dağılmıştı. Yazık.

Elime ve yüzüme bulasan kanları temizledim. Yüzümdeki kan kurumasın diye hızlıca yüzümü yıkadım ve sildim. Ellerimdeki kan ise kurumuştu. Çantamdan iki siyah eldiven çıkarıp giydim. Şuan hiç belli değildi bir cinayet islediğim. Yüzüme yapay bir gülümseme kondurup lavabodan çıktım. Parti alanına ulaşınca Can donuk gözlerle bana bakıyordu. Mektubu okumuş olmalıydı, masada unutmuştum.

Masaya geçince, “ne yaptın sen?” diye haykırdı. “Bağırma lan bana, baban yok karsında.”

“O mektupta yazdığı gibi hayatımız değişecek biliyorsun dimi?” Dedi dişlerini sıkarken.

“Korkma, ben seni korurum.” Dudaklarım iki yana kıvrıldı.

“Kızım farkında mısın? Az önce katil oldun sen!”

“Biliyorum hatta lavabonun camına büyük harflere ‘YAZIK’ yazdım.”

“Sen kafayı yemişsin.”

Bu muhabbet sıkmıştı. Sahneden bir ses yükseldi. “Alkışlarınızla yılın en başarılı Avukat ödülünü vermek için Beliz Kasabacı’yı çağırıyorum.” Hemen Can’a baktım. Beni artık tanıyamıyormuş gibi bakıyordu.

“Bundan benimde haberim yoktu. Gerçekten bak, bakma öyle.”

Gerçekten haberim yoktu.

Sahnedeki adam “Beliz Kasabacı burada mısın?” Diye ikinci kez ikaz edince topuklularımın tok sesiyle sahneye yürümeye başladım. Sahneye çıkınca bir alkış koptu. En önde de nişanlım Alan’la yatmamış gibi gözlerime bakabilen Meryem, hiçbir şeyden haberim olmadığını sanan Alan vardı. “Beliz hanım, ülkemiz sizin ile gurur duyuyor. Bir konuşma yapmak ister misiniz?”

Sırıtışımı büyüterek mikrofonu sunucunun elinden aldım ve birkaç kelime konuşmaya hazırlandım.

“Öncelikle,” dedim Alan ve Meryem’e aşağılayıcı bir bakış atarak. “Bu ödül benim için bir gurur kaynağı. Bu yolda beni her zaman destekleyen Alan’a ve arkadaşım, arkadaşı kılığında gezen Meryem’e adıyorum. Sizlere teşekkür ederim, beni dinlediğiniz için.”

Sahneden inip Can’ın yanına yürüdüm. Masanın üzerinde olan şarap bardağımı tek dikişte içip bir bardak daha doldurdum. Artık dönülemez bir yola girmiştim

Saat gece dörde gelmişti. Başım ağrımaya başlamıştı. Can saatler önce eve gitmişti. Tek başıma takılmaktan sıkılmış olacaktım bara yol almıştım. Bar yolunda yürümeye devam ederken bana biri çarptı. Elimdeki şarap bardağı tümüyle üzerime devrildi. “Özür dilerim,” dedi bana çarpan adam. “Ama ben nasıl ıslandım?” dedim siyah elbiseme bakarken. Aslında siyah olduğu için pek belli olmuyordu da, neyse. “Özür dilerim,” dedim adama. “Çarptım size.”

“Ben size çarpmıştım aslında ama,” dedi.

“Hadsiz herif! Özür dilesene!”

“Aslında dilemiştim ama sorun değil. Özür dilerim.”

“Üste mi çıkmaya çalışıyorsun sen?”

“Neden bu kadar agresifsin?”

Fazla agresif davranıyordum. Bu nedenle çevren yoktu. Yalnızdım. Kaderim buydu, kendimi koruma stilim buydu.

“Çok yalnızım ben, hiç arkadaşım yok.” Normalde bunu söylemezdim ama sarhoş olduğum için ağzımdan fırlamıştı.

“Tesadüfe bak, bende yalnızım. Yıldızları izleyelim mi?”

“Olur, yıldızlar çok güzel. Öyle değil mi?”

“Senin kadar olmasa da güzel.” Dehşetle ona baktığımda bir kaç adım geri yürüdü.

“Pardon?” Dedim imalı bir şekilde.

“Bir şey yok.”

“Bende öyle düşünmüştüm.”

“Bu arada kimsin sen?”

“Öğreneceksin yakında.”

Fazla gizliydi, bu durum canımı sıkmaya yetmiş hatta arttmıştı.

"Ben gidiyorum," dedim göz bebeklerine bakarken. "Sana iyi eğlenceler tatlım."

"Dur," diye seslendi arkamdan. "Son bir şey söylemek istiyorum. Sencede bir avukatın bir insanı cani bir şekilde bir başka insanı öldürmesi... Yani akıl alır gibi değil. Değil mi?"

Yüzüm seğirmeye başladı. Avuç içlerim terledi.

İşte şimdi herşeyin sonuna gelmiştik. İşim bitmişti.

Duruşumu dikleştirdim. Avuç içlerimi elbiseme silerken, "Sen bunu nerden ve nasıl biliyorsun?" diye bir soru yönelltim.

"Her neyse ne, ben gidiyorum." Öndeki dolu viski şişesi ile yanlız bırakmıştım onu. Saçlarımdaki tokayı tek amlede açıp masamda duran şarap bardağını alıp holdingden çıktım. Hemen bir taksi durdurdum ve bindim. Can'ın evine gelmiştim. merdivenlerden çıkıp kapıyı çaldım. hemen açmayı becerebilmişti. İlk defa.

Salona geçip kendimi rahat koltuğa atmıştım. Televizyonu açıp Son Dakika haberlerini açmıştım.

Son Dakika

Ülkede an itabarı ile sokağa çıkma yasağı ilan edilmektedir. Yönetime karşı gelenler Bahre Hapisenesine mâhkum edilecektir.

İşler sarpa sarmaya başlamıştı. Yönetim, Ülke Yönetimini halktan alıyordu yavaş yavaş. Yakında kuş bile uçurmayacaklarına emindim. Geri ayağa kalktım. Kapıya doğru adımlarımı yönelttim.

"Hey! Nerey gidiyorsun sen? Yasak var yasak." Can'ı gram dinlemeden kapıyı açım. yerde aynı şarap lekesi olan bir kağıy parçası vardı. Bu farklıydı. Şarap daha koyuydu.

Önce Can'a baktım. Kafasını iki yana sallarken mektupu aldım. Kağıt fazla katlanmış ve hırpalanmıştı . Biraz zor olsada en sonun mektupu açtım.

Canımın İçine... Mektup aynı kişidendi.

...İkinci istek.

Korkma, bu sefer ölüm yok. Seninle bir buluşma istiyorum.

Bahre Hapisanesi. Çarsamba, saat on dört çift sıfır.

Bekliyor olacağım.

Oktan Altay...

Donuk gözlerle duvara baka kaldım. Bana kendi babasını öldürtüp hapse girmişti.

Her şey şimdi başlıyordu.

O buluşmaya gidecektim...

Loading...
0%