
1. BÖLÜM
Bir Haziran sabahına odamın penceresinden, güneş ışıklarının süzülmesiyle gözlerimi açtım. Penceremi açar açmaz burnuma İstanbul boğazının muhteşem kokusu doldu. Yaşadığımı ne zaman hissetmek istesem şu denizi izler dururum. Bu deniz benim için özgürlüğe açılan kapı, huzura kavuşacağım günler demek... Tam düşüncelere dalmışken alarm sesim evde duyuldu sonra hemen aklıma bugün son final sınavıma gireceğim geldi. Koştur koştur hazırlanıp evden çıkarken bir yandan da bavulumu arabama yerleştirdim çünkü sınavdan sonra direk memleketime Mardin'e doğru yola çıkacağım. Bu arada kendimden bahsedeyim ben Arin... Yalnız tek başına Arin olmayı çok isterdim ama birde yanında soyadım var: Arin Arslanlı! Mardin'in en büyük aşiretlerinden birinin ağasının kızıyım. 19 yaşında İstanbul da Mimarlık okuyorum. Bugün 2. Yılımı da bitiyorum İstanbul'da. Benim için İstanbul bir kaçış biletiydi, yıllardır süregelen esaretin kaçışı... Fakat bu esaret ailem tarafından değilde yabancı bir adam tarafından yıllardır ayağıma takılan bir pranga! Bu prangayı takan adam Miran Bedirhan. Hiç kimsenin göremeyeceği gücün ve kudretin sahibi bir adam. Çocukluktan beri yakama yapışan bir lanet gibi atamıyorum. Ailemle, sevdiklerimle hayatım çok güzelken bir adam yüzünden Mardin bana cehennem oldu.
Bu cehennemin sebebiyse oldukça karmaşık. Zamanında Miranın babası babamın en yakın dostuydu. Bu sebepten doğduğum andan itibaren sürekli evimizdeydi. Sonra büyümeye başladık aramıza ilk olarak babalarımızın birbirlerine verdikleri söz muhabbeti girdi. Daha sonra büyükçe gelen kalın urganla bağlı hisler giderek hayatıma kapkara bir sis bulutu olarak işlendi. Baran amcanın ölmesi ile küçük yaşlarda oturduğu büyük saltanat koltuğunu yaş aldıkça bulaştığı bütün pisliklerle kocaman bir yenilmez imparatorluğa çevirdi. O büyüdükçe ben Mardin'de küçülmeye başladım. Üstelik kendi diline yapışan bu kara sevda sıfatını tüm Mardin'e yaydı adım attığım yere benden önce o vardı. Beni kendi cehennemine hapsetti. Zaman geçtikçe nefretim büyüyüp ondan uzaklaşmaya başladığım andaysa o daha çok delirdi... Bu sefer aşkı azalacağına daha da büyüdü büyüdü büyüdü... En sonunda beni doğduğum topraklardan nefret ettirdi. Üniversite için binbir zorlukla geldiğim bu şehirde her geçen gün sanki cehennemime biraz daha yaklaştığımı hissediyorum. Bugün sınavdan sonra gideceğim evimde ailem beni coşku ile karşılarken ben mutsuzluk zırhımı giymek zorunda kalacağım. Ben kendi içimde karanlığa gömülürken fakültenin bahçesine giriş yaptım. Arabayı park ederek hemen sınıfıma koşar adım yürümeye başladım.
Sınav çıkışı arkadaşlarımla vedalaşırken ev arkadaşım olan biricik arkadaşım Melek beni havaalanından yolcu etti. Onla sarılırken içimde anlamsız bir boşluk oldu. Sanki bu güzel günleri bir daha yaşayamayacak olma hissi o boşlukta yayılmaya başladı. Daha fazla girdiğim düşünce girdabında boğulmadan hemen bütün kötü düşünceleri atıp uçağıma doğru hareket ettim.
Bir kaç saatlik uçuştan sonra uçağım Mardin'e indi. Uçaktan iner inmez yine o kutuya saklanılma zamanımın geldiğini insanların başını eğmesinden anladım. Etrafa bakarken Miranın adamlarını görür gibi oldum. Hemen kafamı çevirip hızlıca alanı terk etmeye başladım. Çıkış kapısına gelince beni evimizin emektar çalışanı Hasan abi karşıladı.
"Hoşgeldin güzel kızım, sen geldin yine Mardin'e güneş açtı."
'Yapma Hasan abi Mardin'de güneşin açmadığı gün mü var? Eee evde ne var ne yok nasıl gidiyor düğün hazırlıkları? Sırf hazırlıklar için Berfin'imi yalnız bırakmayayım diye erkenden geldim yoksa biraz kafa tatiline çıkacaktım.' Hasan abi başladı hazırlıkları anlatmaya...
Bu arada Berfin benim öz kardeşim gibidir. Tek çocuk olmamın acısını hep onunla dindirdim. Annesi ve babası evimizin çalışanlarıydı. Bir gün ikisinin kaza sonucu ölmesi ile Berfin bizle yaşamaya başladı. Küçük yaşlardan beri ellerimiz hiç ayrılmadı ta ki ben okul için İstanbul'a gidene kadar. Her ne kadar onun da benimle birlikte İstanbul'da okuması için ısrar etsem de o Mardin'den kopamadı ve üniversitesini burada bitirdi. ben İstanbul'a okul için gittiğimde günlerce sarılıp ağladık.
Annemle babam içinde Berfin ikinci bir evlattır. Bu yüzden nişanlısı olan Adar'ın süryani olmasına rağmen karşı çıkmayıp hep desteklediler evlilik kararlarını. Şimdi önümüzde ki ay olacak düğün içinde aylardır telaş içindeler. Adar demişken kendisi benim canım arkadaşım, abimdir. Benim hayatımda ki en değerli yerlerden biri her zaman onun için ayrılmıştır. Adar muazzam bir adamdır. Berfin’le ikisi kesinlikle birbiri için yaratıldılar. Bu evliliğe en çok mutlu olan kişi şüphesiz ben oldum.
Annem ve babama gelecek olursak ikisi de benim için en güzel anne babadır. Annem Dila asaleti ve merhametiyle tüm Mardin’de nam salan bir kadınken, babam Hazar Arslanlı onuru ve duruşuyla her zaman oturduğu ağalığın hakkını veren bir adam oldu. Babam çevresinde ki herkese ışık olurken, benim her gün ettiğim şükür sebebi oldu. Onlar bir kız çocuğunun sahip olacağı en güzel yuvayı bana sundular.
Biz Hasan abiyle uzun uzun konuşarak nihayet konağa ulaştık. O an yuvamı ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Koşarak aşağı indim zaten canım ailem bahçe de bekliyordu. Annemi, babamı, Berfinimi doya doya öptüm. En sonunda yine ait olduğum kolların arasına; babama doğru yaslandım. Babam saçlarımı öperken “çok şükür yaradana yine sağ Salim yanımızdasın. Hamdolsun!” Dedi. Ona içten bir şekilde gülerken hayatta en güven duyduğum sığınağıma iyice sokuldum.
" Arinim sen odana çık duş al iyice dinlen hemen sonra sofraya otururuz" diyen annemin konuşmasıyla babamdan ayrılarak odama çıktım Berfinle konuşa konuşa...
Duş alıp uyuduktan sonra uyandım. Hemen Meleğe vardığımı haber vererek mesaj attım. Daha sonra aşağı indim bizimkilerin yanına.
"Annen kurban olsun sana nasıl gözümde tüttün. İyice süzüldün mü sen? Evinizde yemek yapmıyor musun hiç! Kendine iyi bakmamışsan" aşağı indiğimden beri bir saattir annemin yakarışlarını dinliyordum.
'Anneciğim gayet iyiyim. Okul, ev arası çok yoruldum sadece yoksa gayette yemek yapıp yiyoruz merak etme'
O sıra Berfin kulağıma eğilip "Mekan mekan gezmekten fırsat mı kaldı kız" dedi hemen gülüp kolunu dürttüm. Özgürlüğün en güzel tarafı oydu zaten dilediğim saatte, dilediğim yerlerde, dilediğim insanlarla dolaşabilmekti. Tabiki bunun için ödediğim bedeller vardı. Bunların başında sürekli ev değiştirmek ve peşimde dolanan adamları atlatmaktı sağ olsun Miran sayesinde kaçma eyleminin uzmanı olmuştum. Miran peşinde ki adamları kandırdığımı bilseydi önce adamları öldürür sonra beni doğduğuma pişman ederdi. Melekle Berfinin en hayret ettiği yanım bu kadar cesur olmam oysa ki ben cesur değildim sadece elimden almaya çalışılan hayatı kazanmaya çalışan bir kadındım hepsi bu. Bir süre daha aşağıda kaldıktan sonra Berfinle odaya çıktık.
"Arin Adar seni çok özlemiş yarın kahvaltı yapalım diyor çarşı da."
'Sakın Berfin sabah illa ki çarşı da Miranla karşılaşırız! Akşama program yapalım mümkünse Adar beni görmek için gelsin. Onun arabası ile çıkarız. Miran bilmeden güzelce yemek yiyip eğleniriz sizi çok özledim onu görüp günüm zehir olmasın hiç şimdi.'
"Arin Miranla illa ki karşılaşacaksın biliyorsun demi niye ertelemeye çalışıyorsun? Mardin'desin burası İstabul değil ki orda bile kaçamıyordun burda adım attığın toprak onun illa ki haberi olacak"
'Olsun ne kadar geç olursa benim içinde o kadar iyi olur. Yüzünü görmek istemiyorum hayatımı varlığının zehir ettiği yetmiyor birde canlısına katlanamam. Adar bizi süryani yerlerinden birine götürür Miranın süryani cemiyeti ile arası bozuk olduğundan ordan birisi de haber uçurmaz. Lütfen Berfin en azından bir kaç gün daha geç göreyim onu…’
''Tamam canım sen bilirsin.''
Sabah güne memleketimin kuş sesleri ile uyandım. Hemen kahvaltıya inip ailecek bir süre keyif yaptık. Güne böyle güzel başladıktan sonra günümün de böyle biteceğini ümit ettim. Aradan saatler geçtikten sonra Adar gelmeden hazırlanmaya başladık. Ailem aşiret olmasına rağmen hayatıma müdahale etmezdi. Fakat Mardin de olmanın ağırlığı her zaman üstümde olurdu. Bu yüzden İstanbul'daki gibi hazırlanmadım. Tabi ne yaparsam yapayım her türlü aşiretten birileri görse laf söz edecek orası ayrı ama hemen üstüme siyah kalın askılı kalem elbise giydim. Saçlarımı da güzelce düzleştirdim çok uzun zaman sonra memleketimde dışarı çıkacağım için güzelce hazırlandım. Berfin odaya girip Adar geldi diyene kadar geri kalan işlerimi hallettim. Ardından Adar’ın da gelişiyle aşağı doğru inmeye başladım. Merdivenleri dönmeden canım arkadaşımı gördüm.
"Ooo Midyat güzeli gelmiş. Gel kız buraya çok özledim seni" diye kollarını açtı hemen koşup sarıldım. Adar'ın yeri her zaman bende çok ayrı olmuştur. Benim hiç doğmayan abim gibi beni koruyup kollardı. Miranla birbirlerini hiç sevmemelerine rağmen çoğu kez benim yerime gazabına uğradı. Ama bir kere bile gık etmedi. O yüzden Berfin ne kadar kız kardeşimse Adar da o kadar abimdir. Ben ona sarılıp ‘Daha bir kaç hafta önce İstanbul’da beraberdik. Ne çabuk özledin?’ Deyince “sen bilmez misin insan kız kardeşini beş dakika önce görse on dakika sonra bacımı özledim diye yakınır.” Dedi. Daha sonra bana konuşma fırsatı vermeden kulağıma doğru fısıldadı.
"Arabanın arka tarafına geç çıkarken eğil kimse fark etmeden çıkalım ağız tadı ile bişeyler yiyelim" dedi bende hemen kafa salladım. Biz dikkatli bir şekilde yola çıkarken Midyatın ışıltısını izledim camdan. Sahi ne kadar güzeldi böyle bakınca ama içine kim bilir kaç acı sığdırmıştır. O sıra Adar " Arin ne yapacaksın böyle böyle ne kadar Mirandan kaçacaksın" dedi. Bende hemen bir kaç gün kafa dinleyeyim yeterli demeye çalışırken bir anda "Ondan bahsetmiyorum tüm ömründen bahsediyorum. Biliyorsun Miran bir gün bu İstanbul mevzusuna dur diyecek. Elbette ki Hazar baba da bende seni koruyacağız. Ama Arin senin de bildiğin bir gerçek var ki o Miran Bedirhan onunla şeytan bile baş edemez. İlla ki seni bezdirecek bir yol bulur seni zorla nikahına alır ki gidişat onu gösteriyor."
Ben susarken bana döndü " Abim sen benim canımsın ama Miran giderek daha da tehlikeli oluyor. Ne kadar tehlikeli olabilir ki diyeceksin ama her gün daha da güçleniyor. Zaten zirvenin en tepesinde ama bu tepe bir türlü bitmiyor. Senin bir an önce çözüm bulman gerekiyor. Yıllardır sen küçüksün ve rızan yok diye bekliyor ama bence her an o beklemeden uyanacak gibi kafayı iyice seninle bozmuş. Giderek durulacağına iyice arşa çıkardı işi ne yapıp edip bir yol bulmamız lazım."
'Bilmiyorum Adar bir şekilde kabullenecek. Benden ona ne yar ne de yara olur. Zorla güzellik de olmaz. Benim ölümü bile o masaya oturtamaz, onun kanlı soyadını da almam onun gibi caniye eşte olmam. Evlilik meselesini tam masaya çıkarmadı ki bence çıkaramaz da! Buna ailemin de benim de evet demeyeceğimi biliyor. Babam Baran amca ile sözleşirken ikisi de güzellikle tamam derse evlenecekler dedi. Benimde tamam demeyeceğime göre bu konu sonsuza kadar kapalı kalacak.'
" İnşallah bacım, inşallah dediğin gibi olur ama ne olursa olsun arkanda bir abin var unutma olur mu?" O an içten bir şekilde güldüm, içimin karanlığından sıyrıldım bir şekilde. Arkanı koruyan kollayan birilerinin olması çok güzel bir his.
”Ay yeter ilk dakikadan içimiz karardı. Sevgili eş adayım ve birincik kardeşim bence bu konuları kapatalım. Mardin bu üçlüyü kederlensin diye beklemedi neticede!” Berfinin isyanıyla hemen konuyu değiştirerek gülerek düğünü konuşmaya başladıktan sonra mekana geldik. Çok şık bir süryani mekanıydı.
Berfin o sıra bana açıklama yaparak "Daha yeni açıldı mekan bir kaç ay oldu. Adar'ın çok yakın arkadaşı açtı çok güzel yemekleri" dedi. İyi madem girelim dedikten sonra içeri girdik. Masamızı Adar ayırtmış güzelce oturup sohbet ederken bir yandan arkadan canlı orkestra sesleri yükselmeye başladı. Sohbet koyulaşmaya başladıktan sonra bir anda dış kapıdan kalabalık gürültüler gelmeye başladı kafamı çevirir çevirmez ateş gibi yanan bir çift gözle karşılaştım. Gözlerini bir an bile çevirmeden bana bakan Miranın gözleriyle...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |