
9. BÖLÜM
9. Bölüm
Lisede tarih dersinde bir gün öğretmenimizin tahtaya yazdığı kocaman yazıyı anımsadım. Tahtada kırmızı kalemle:
'Çoğrafya kaderdir.' Yazıyordu. O iki kelimenin ruhumda huzursuzluk yaratması ile hemen itiraz etmiştim. Çünkü buna inanmazdım. Çoğrafyanın değil, bir insanın başka bir insanın kaderi olduğuna inanırdım. Bugün oturduğum yerde karşımda ki hoca dualar ederkende bunu düşünüyordum. Aslında ne tahtada ki yazı yanlıştı, ne de benim söylediğim. Yaşadığım coğrafyada benim dışımda yaşayan başka bir insan zorla kaderimi değiştirmişti.
Bir süre sonra Hocanın bana dönerek mehiri sorması ile kendime gelerek hocaya dönüp sadece gülümsedim. Çünkü ağzımı açarsam vereceğim cevap belliydi, boşanmak.
Benim konuşmayacağımı anlayan Miran hocaya dönüp "Tüm mülkümün yarısı." Dediğinde içimden daha çok güldüm. Onun parasının tek kuruşuna dokunmayacaktım. Devam edip önce Miran'a beni eşliğe kabul edip etmeyeceğini sordu hızlıca cevap verince bana dönüp sorusunu tekrarladı. Ağzımı açamadım aradan saniyeler geçince Miran öksürüp uyardığında mecburen 3 kez zar zor ettim diyebildim.
Nihayet nikah bitip hoca gittikten sonra derin nefes alarak Miran'a döndüm. 'Artık odama çıkıp dinlenebilir miyim? Gerçekten çok yorgunum.' Dedim. Miran hemen "yemek yiyeceğiz beraber. Şimdi sofra hazır olur masaya geçelim." İtiraz etmek için ağzımı açtığım an "sakın itiraz edip kendini de beni de yorma. Hiçbir şey yemedin." Dediğinde itiraz etmeden onu takip ettim. Yemekler tüm sessizlikle yendikten sonra beni bir kadınla yukarı gönderdi. Yatağın üstüne benim için koyulan gecelikleri görmezden gelerek elime geçen en düzgün pjima takımlarından birini giyerek uyudum.
Ertesi gün gözüme vuran ışıkla uyanmaya başladım. Yataktan kalkınca yaşadığım şeylerin kabus olmadığını anlayarak iç çektim. Sessizce ne yapacağımı bilmeden oturduğumda kapı açılarak içeri siyahlara bürünen Miran girdiğinde onu izlemeye başladım.
"Bende seni uyandırmaya gelecektim. Hadi kalk kahvaltı yapacağız. Bir kaç gün benim burda işlerim var. Ben onları hallederken sende sesini çıkarmadan evde ki Hatice kadın ne derse onu yapacaksın. Tek bir taşkınlık istemiyorum. Hadi kalk!" Dediğinde uyanık yaşadığım kabusa merhaba dedim.
Sessizlik içinde yaptığımız kahvaltıdan sonra o çıkıp gidince bende önce evdekilerle konuşmaya çalıştım ama hiç kimse doğru düzgün cevaplar vermeyince sıkılıp etrafı dolaşmaya karar verdim. Hatice abla mutfakta çalışırken bana bişey demediğinden bahçeye çıktım. Sonuçta bahçeye çıkma dememişti.
Ben yürümeye başlarken çevremdeki adamlar kafasını eğince dışarı da ki çardağa doğru yürüdüm. Oturduktan dakikalar sonra gelen bağrış sesleri ile içimde oluşan merak duygusuna engel olamadım. Yerimden yavaşça kalkarak sesin geldiği yöne doğru yürürken arka tarafta ki cam duvarlarla kaplı sera da elindeki silahla ayakta duran Miran'ı gördüm. Ben tam ona bakmaya devam ederken bir anda tetiğe bastı. Karşısında ki adam gözlerimin önünde tam kafasının ortasından vurularak yere düştüğü an ağzımdan kaçan çığlığa engel olamadım.
Miran hemen kafasını çevirip benle göz göze gelince midem bulanmaya başladı. Bana doğru koşmaya başlayınca hızlıca arkamı dönüp yürümeye çalıştığım an daha fazla bulanmaya başlayan mideme engel olamadım. Ben kusmaya başlarken arkadan saçlarımı tutmaya çalışan birini fark ettiğim de bunun Miran'dan başkasını olmayacağını bilmenin rahatlığı ile 'bırak Allah'ın belası, bırak!' Derken bir yandan da kusmamı bitirip arkamda ki bedenini itmeye çalışıyordum.
"Tamam sakin ol." Diyerek beni tutmaya çalışırken bu sefer benden bağımsız akan gözyaşlarımla daha yüksek sesle bağırdım.
'Sen gerçekten katilsin. Bu evde ben varken gözlerimin önünde birini öldürdün. Senden de beni mahkum ettiğin hayattan da nefret ediyorum.'
"Kendine gel Arin! Sen nasıl bu tarafa gelirsin?" Dediğinde iyice sinirlerim bozuldu. 'Miran sen bir insanı öldürdün. Farkında mısın sen birini gözünü kırpmadan öldürdün.' diyerek suratına vurmak için kaldırdığım elimi tuttu.
"Sakın böyle bir şey yapma, sakın. Seni ilgilendirmeyen konulara da burnunu sokma. Şimdi yürü çabuk eve giriyorsun." Dediğinde daha fazla kendimi harap etmek istemedim. Bir katile birini öldürmenin ne kadar yanlış olduğunu anlatmaya çalışmak kadar saçma bişey olamazdı. Son bir kez gözlerimden akan yaşlarla suratına baktıktan sonra koluma giren Hatice ablayla eve doğru girdim.
Bir Hafta Sonra
Aradan tam bir hafta geçmişti. O günden sonra Miran'la zorunda kaldığım bir kaç kelime dışında asla konuşmuyordum. Ben yukarı çıktıktan sonra aşağıdaki adamlara bağırdığını duyduğum an odama çıkıp içim çıkana kadar ağlayarak uykuya daldım. O gece ben irkilerek her uyandığımda yine başımda saçlarımı okşayarak beni yatırmaya çalışan Miran'la karşılaşıyordum.
Zorla geçen bir haftanın sonunda nihayet aileme kavuşacaktım. Uçakta giderken düşünceler silsilesi başımı ağrıtmaya yetmişti. Bu gece ailemin yanında kalıp, yarın üç günlük düğün maratonu başlayacaktı. Düğün bittikten sonra bir ömür nasıl Miran'la yaşardım bilmiyordum. Aklıma okulum gelince Miran'a döndüm.
'Miran benim okulum ne olacak?' Bana biraz düşündükten sonra "Düğünden sonra bunu düşünürüm." Dediğinde yine elimde olmadan sinirlenmiştim.
'Miran farkındaysan bu benim okulum, benim mesleğim. Ve buna benim karar vermem lazım. Bunca yıl emek verdim, bu uğurda bir sürü çile çektim. Asla okulumdan vazgeçmem bunu bilerek çözüm üretirsin umarım.' Diyerek önüme döndüm. O bişey söylemeyince bende konuşmadan Mardin'e varmayı bekledim.
Sonunda Mardin'e indiğimiz an bizi koşarak karşılayan Halit'le ilk olarak karşılaştık. Hızlıca Miran'ın elini öpüp sarıldığında konuşmaya başladı.
"Ağam her şey hazırdır. İstediğin hiç bir detayı kaçırmadım evelallah. Hate ana gelmek istemedi ilk başta sonra ikna etmeyi başardım. Senin konakta kalmıyor ama bilgin olsun. Babasının konağına geçti. Irak'taki misafirler yarın sabah gelecek. Suriye'dekiler de akşama burda olur. Diğer illerden gelen misafirler, misafir konaklarına yerleştirildi. Sadece yurt dışından gelenler emrin üstüne aldırdığın otele yerleştirilecek." Bir an otel aldığını duyunca girmediğin bir otel sektörü vardı ona da el attın tebrikler diye içimden konuştum. Ben susarken Halit diğer boş konuları da anlatmayı bitirmişti. Miran ona dönüp "Tamamdır Halit sağ olasın. Gözüm zaten arkada kalmamıştı her şeyi dört dörtlük yapacağını biliyordum." Dedi.
Halit gülümsedikten sonra bana döndü "Yenge sende afiyettesindir inşallah." Dediğinde 'çok iyiyim sağ olasın her gün sayenizde bam başka bir kabusa uyanıyorum. Tek farkım her günün bir öncekinden daha kötü geçmesi.' Diye cevap verdim. Halit bana şaşkınca bakarken Miran ters ters suratıma bakıp elimden tuttu. Ne yapıyorsun demeye kalmadan "Sesini kesersen çok sevgili Alihan'ı görmeye gideceğiz. Eminim çok merak etmişsindir." Deyince içimdeki heyecanı bastırıp kafa salladım.
Biz arabalara bindikten sonra konvoy halinde bir çiftlik evine geldik. Miran geride kalan arabadakilere beklemesini söyleyip beni kolumdan tutarak yürüttü. Ben eve gireceğiz diye o tarafa ilerlerken Halit "yenge bu taraftan gideceğiz." Diyerek ahırların olduğu tarafa dönünce şaşkınca
'Burada mı beklettiniz günlerce?' Diye sordum. Halit'in konuşmasına izin vermeden konuşan Miran "ben size demedim mi düzgün misafir edin. Konağın baş köşesinde yedirin için diye" diyerek benimle dalga geçti. Önden giren Halit kapının önünde bekleyen iki adama kapıları açmasını söyleyince açılan kapıdan içeri girmemle gördüğüm görüntü canımı tarifsiz derecede yaktı.
Elleri ayakları zincirle bağlı, ağzı yüzü kandan görünmüyen Alihan gözleri kapalı duruyordu. Sanki bir hafta da 10 yaş çökmüş gibi zayıflamıştı. Ona doğru koşmaya çalıştığımda kolumdan tutan Miran'la daha da hırsla doldum.
'Alihan'ın bu hali ne? Çocuğu resmen hayvan gibi bağlamışsınız. Üstelik her tarafı yara bere içinde. Bu ne biçim bir vicdan? Senin nişanlın bendim. Senden kaçan da bendim. O bunları hak etmedi.' O an gözümden akan bir iki damlayı durdurmaya çalışırken kendimden de tiksindim. Ben sıcacık konakta mis gibi bakılırken o burada pisliğin içinde kan revan yatıyordu. Ve hepsi benim suçumdu. İçim pişmanlımla kavrulurken Miran'a döndüm.
'Hadi Miran uyandırılıp, hastaneye gitmesi gerekiyor. Lütfen bırak gitsin.' Dediğimde bana güldü.
"Seni mi kıracağım güzel karım. Hemen uyandırıp, kurtarıyoruz o zaman onu. Halit uyandır!" Diye bağırınca ben yanına gidip dürtecek sanarken bir kova suyu üstüne fırlatan Halit'le şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Mırıldanarak uyanan Alihan'la göz göze gelince hemen bağırdı.
"Arin iyi misin, bişey yaptılar mı sana?" Diye sorunca kendimi daha kötü hissettim.
'Özür dilerim Alihan. Çok çok özür dilerim. Benim yüzümden bu hale geldin. Çok canın yanıyor mu? Merak etme hemen doktora gideceğiz.'
"Korkma iyiyim ben. Görüldüğüm kadar da kötü değilim. Turp gibiyim her zaman ki gibi" diyerek öksürünce bir kez daha ona hayran kaldım. Sırf ben daha fazla üzülmeyeyim diye kendini güçlü göstermeye çalışıyordu. Ben tekrar konuşacakken Miran bağırmaya başladı.
"Tamam yeter. Daha fazla konuşmuyorsunuz. Şimdi seni normalde öldürmem farzdı ama dua et karıma söz verdim. Şimdi bu şehirden bir daha dönmemek üzere defoluyorsun beni anladın mı?" Tam Alihan ne karısı derken onu susturmaya devam etti.
"Bir daha seni karımın nefesinin değdiği hiç bir yerde nefes alırken görmeyeceğim. Aksi halde seni sadece öldürmem, önce sevdiğin kim varsa onun ölümünü izletip öyle öldürürüm. Beni bunu yapmak zorunda bırakma"
Alihan tam sen kimsin diye bağırırken. Hiç beklemediğim bir anda belinde ki silahı çıkarıp Alihan'ın sırayla bacaklarına ve koluna sıktı. Ben olduğum yerde korkuyla çökerken. Hiç acımadan konuşmaya devam etti.
"Dua et bir daha karşılaşmayalım yoksa bu sefer sıyıran kurşun sızılarının acısı ile kalmazsın. Bir daha seninle göz göze gelirsem direk kafana sıkacağım bunu bil." Alihan acıdan bayılırken adamlar onu yerden kaldırdılar.
"Tedavi ettirip geldiği yere geri gönderin." Ben ağlarken 'Neden yaptın bunu? Gidecekti işte, neden yaktın canını?' "Benim karımı kaçıran adamı sağ bırakmam bile mucize. Eğer nikahta bana zorluk çıkarırsın geri dönüp bu sefer kafasına sıkarım. Şimdi elini yüzünü topla, ailenin yanına gidiyoruz." Susup yüzümü temizlerken bir yandan da Alihan'a bişey olmaması için dua ettim. Benim yüzümden çocuğun başına 2 aydır gelmeyen kalmamıştı. Durumunu Adar'dan öğrenebileceğim için kendimi teskin ederek konağa doğru yola çıktık.
Sonunda doğup, biyüdüğüm konağın önünde durunca sevinçle arabadan indim. Miran beni yakaladığı an bir daha bu konaktan içeri adım atamayacağımı düşünerek çok üzülmüştüm. Ama şimdi yine yuvamdaydım. Kapıda gördüğün Hasan abiye koşarak sarıldım. O sıra arkamdan gelen Miran'la içeri adım atar atmaz beni bekleyen aileme koşturdum. Önce annemin gül yanlarını öptükten sonra, babamın kokusunu iyice içime çektim. En son köşede birbirine sarılıp beni bekleyen karı kocaya koşturdum.
"Arin'im çok korktuk. Öldük öldük dirildik. Sana bişey olsaydı asla kendimi affetmezdim." 'Senin bir suçun yok Berfo saçmalama. Sadece sarıl bana'
Biz sarılırken "Birileri abisini özlemedi"galiba diyen Adar'a gülerek dönmem bir oldu. Sonra evde ki çalışanlara da sarıldıktan sonra bana seslenen Berfin'e döndüm.
"Birisine sarılmayı unuttun."
'Kim kaldı Berfo tamamsınız ya?' Dediğim vakit gülerek işaret ettiği karnıyla ağzım iki karış açıldı. 'Ne' diye bağırarak bakınca başını sallayınca kahkaha atarak ona sarıldım. 'Teyze oluyorum. İnanamıyorum şaka gibi' Dediğimde bozulur gibi "hala da oluyorsun yalnız. Kırılıyorum artık Berfin çocuğu tek mi yaptı?" Dediğinde kahkaham daha da biyümüştü. Ben ev halkına daldığım vakit gözüm kapının önünde elleri ceplerinde beni izleyen Miran'a kaydığında durumun farkına tekrar vardım.
Miran babama dönüp "yarın sıra gecesi, sonraki gün kına var. Bizim konakta ve sizin konakta. Dilerseniz mekanları değiştiredebiliriz." Dediğinde babam bana bakınca kafamı salladım. Zaten sevmezdim örf, adet. Günün birinde bir ağa ile evlenme hayali kurmadığından hep tek nikah planlıyordum. Ama kul plan yaparken kader gülermiş. Daha fazla düşünmeden Miran evden çıkınca bende odama Berfin'le geçip olanları anlattım. Her anlatışımda daha da gerilen kardeşim en sonunda şükrederek beni hızlıca duşa gönderdi.
2 gün bizde kalacak olan Adar ve Berfin'le evin salonunda oturup kısaca olanları konuşurken Adar bana Alihan'ın durumunun da iyi olduğu bilgisini verdi. Ben rahat nefes alıp kapıya önüme bakarken içeri giren kişilerle çığlık atmaya başladım. Bana doğru koşarak sarılan Melek'le 2 ay öncesine döndüm. Onun arkasından giren üniversiteden arkadaşlarımla keyfim iyice yerine gelmişti. Üniversiteden 8 arkadaşım gelmişti. Melek dışında hepsi kendilerine otelden yer ayırttıkları için ne kadar ısrar etsem de kalmadılar. Yarın sabahtan geleceklerini söyleyerek onlar için ayarladığım şoförle otele gittiler.
Sabaha kadar Berfin ben Melek sohbet ederken Melek her anlattığım olaydan sonra bayılma raddesine geliyordu. En son saçma bir şekilde minik kuşum beni kaçırma teklifinde bulununca bunun ne kadar saçma olduğunu bir haftadır yaşadığım olayla tekrar özet geçtim.
Ertesi gün yoğun bir şekilde herkes kına hazırlığıyla uğraşırken ben üstümde ki bindallıyı değiştirtmek için Berfin'le çarşıya göndermekle meşguldüm. Biraz sonra gelen Berfin'le kılıfından çıkardığım bindallıya gülümsedim. Akşam olduğunda üstümü giyinip indiğim vakit beni gören herkesin şaşırarak bakmasını umursamadan aynadaki yansımama gururla baktım. Baştan aşağı simsiyah olan bindallının hem içinde ki elbisesi hemde dışında ki kalıbı siyahtı.
Madem müstakbel kocam benim için kına organizasyonu yapardı zorla bende baştan rengimi belli ederdim. Son kez aynada kendi yansımamı izleyerek aşağı indim. Beni gören insanların fısıldaşmasını umursamadan koyulan tahta çökerek saatlerce vakit öldürdüm. Nihayet biten kına gecesiyle son kez yatağıma uzanıp yastığımın gözyaşımı süslemesine izin verdim...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |