11. Bölüm

11. Bölüm

Mavi Düş
blue3536

10. BÖLÜM

Kınanın ertesi gününe Berfin ve Meleğin başımda bağırışları ile uyandım. Bugün Miran'ın yeni aldığı otelinde düğünün ilk günü dolayısı ile eğlence olacağını öğrenmiştim. En son benim öğrenmem de çok komik bir ayrıntı olmuştu. Neyse bugün otelde yapılan eğlenceden sonra yarın Bedirhan konağındaki düğün ve nikahla nihayet bu gereksiz koşturmaca son bulacaktı. Benim yatağımdan deyim yerindeyse zorla koparılmamın ardından hiç görmediğim kıyafetimi de görmüş bulunmaktaydım. Yöresel beyaz işlemeli kıyafetimi gördüğümde ki yüz ifademin hiç hoş olmadığını Berfin'in teselli cümleleriyle anlamış oldum.

"Olsun sen hiç giymediğin için yöresel kıyafet hoşuna gitmemiştir. Şöyle düşün sen ne giyersen giy çok güzel olacaksın." Aniden bağırmaya başladım.

'Bu ne! Ben bunun içinde boğulurum. Bunun boynu nerde? Bu sıcakta ölürüm. Hayvan herif bana aldığı kıyafete bakar mısınız? Ben bunun içinde cinnet geçirmez miyim?' Ben çıdırmış gibi odada volta atarken Melek tek kelime etmeden çıktı. Ben söylenmeye devam ederken elinde getirdiği büyük kutuyla ona bakarken "süpriz" diye şakıdı. Heyecanla elinden aldığım kutuyu açmamla sevinçle ona sarılmam bir olmuştu. Canımın içi sanki zorda kalacağımı anlar gibi bana kayık yaka kolları transparan dantel işlemi saten beyaz after gelinliği almıştı. Bacak, göğüs ve sırt dekoltesini görmezden gelip hemen kıyafetimi denemeye koşmuştum.

Banyodan çıkmamala ıslık çalan Meleğime öpücük atarken, eyvahlar atan Berfin'ime dil çıkardım. Giyeceğim şeyi umursamıyordum ta ki inadıma en kapalısından kıyafetleri gönderen Miran'a kadar. Yarın ne giyersem giyerdim ama bugünü benim için İstanbul'dan buraya kadar gelen kızlara zehir edemezdim. Hazırlanmak için otele doğru yola çıktığımızda beni otel lobisinde bekleyen arkadaşlarımla buluşmuştuk. Ben onlara sarılıp hasret giderirken yanıma gelen Halit

''Yenge odanda, kuaförde hazır seni bekliyorlar. Arkadaşların içinde yan odayı hazırlattım haberin olsun. Daha fazla geç kalmayalım." Diyerek eşyalarımı elimden alarak yanına gelen adama vererek bizi yönlendirdi. Ben hazırlanırken ne zaman düşünce girdabına girsem beni çıkarmak için uğraşan kızlarla saatleri geçirdim. Miran'la aşağı ineceğim için ilk olarak Miran'ın gönderdiği kıyafeti giydim. Ben aynaya her tiksinç bakış attığımda bana gülen hain arkadaşlarımla sinir kat sayım iyice artmıştı.

"Damat geldi tüm hanımları dışarı alalım." Diyen organizasyon yöneticisi ile kendime geldiğimde kızlar dışarıya koşturmuştu bile. Ben beklerken içeriye giren Miran'la göz göze gelmemek için yerimden kalkarak kapıya doğru yönelmem bir olmuştu. Tabiki ben çıkamadan beni yakalamıştı.

"Çok güzel olmuşsun."
'Demi aynı bir kuklaya benzemişim.'
"Ben kutu bebek demeyi tercih ederdim ama sen bilirsin tabiki. Seni bana karşı olan nefret kusuşlarından biraz uzaklaştıracağım kusura bakma şimdiden." Diyerek elimden tutarak asansöre doğru sürükledi. Bende o sıra oteli inceleme fırsatı bulurken istemeden ona laf etmeye başlamıştım. 'Düğün yapmak için otel alacak kadar şuurunu kaybetmen beni şahsen çok şaşırtmadı. Her zaman ki gibi kanlı paranla aldığın oyuncaklarınla etrafa hava atmaya çalışman tam senlik bir hareket olmuş çünkü.' Dediğimde ona ettiğim lafları umursamadan güldü. Bana dönerek

"Otel benim değil." Kimin der gibi mimik yaptığım da gülüşü daha büyüyerek "kanlı paranla sahip olduğun senin otelindeyiz.Yani ben senin yerinde olsam çokta hakaret etmem çünkü artık benim olan her şey seninde olduğundan kaynaklı bütün hakaretlerini ikiye böleceğiz."

Böyle söyleyince ikiye çıkan sinir katsayımla nefretle ona baktım. Beni resmen onu ezdiğim yerden eziyordu. Hayvan herif! Ben ona nefret dolu bakışlarımı atarken aşağıya çoktan inmiştik. İnsanlar bizi alkışlarken ben sahte gülümselememle maskemi takmıştım suratıma. Eğlence başlarken çalan davul zurnalarla otele ne kadar güzel uyduğumuzu düşünüyordum. Bir süre sonra Miran beni tembihleyerek ayağa kaldırıp önce aşiretinden selam vermem gerekenlerin yanına götürdü. Sonra artık yalnız selam vermesi gerekenleri ziyaret edecekken beni masama geri oturtarak kendisi yanımdan kalktı. Yanıma gelen Melek'le süpriz kıyafetimi değiştireceğimi anlayarak gülerek yerimden doğruldum. Ben içeriye Melek ile birlikte girerken yanıma hızla gelen Halit

"yenge hayırdır nereye gidiyorsunuz." Diye sorunca 'izin verirseniz tuvalete gideceğiz. Gerçekten yeter artık arkadaşımı kaçıracak Halim yok sürekli peşimizden geliyorsunuz. Lütfen bırakın da yalnız çıkalım odaya.' Dediğinde Halit bizimle çıkıp kıyafeti görmesin diye öyle söylediğini anladım. Mecbur bişey söyleyemeyen Halit'siz çıktığımız odada bizi karşılayan Berfoyla hemen kıyafetimi giyinmeye başlamıştım. Ben hazırlandıktan sonra benden önce Halit'i oyalamaya giden Berfin'le diğer korumaların asla durduramayacağının rahatlığıyla dışarıya adımımı bilerek dekolteli bacağımla attım.

Beni fark eden çok sevgili aşiret büyükleri şaşkın bir şekilde oldukları yere çökerken arkası dönük olan Miran etrafın sessizleşmeye başlamasından bir sorun olduğunu fark etti. Arkasını döndüğü anda beni görünce değişen suratı ile keyifle manzaramı izlemeye başladım. Hızlıca benim tarafıma doğru gelirken sorunu fark eden Halit müziğin değişmesini sağlayarak hızlı bir halay çaldırmıştı. Böylece ilgi bizden azaldığında kolumu tutan Miran'ı herkes görememişti.

Bana doğru ateş saçan gözlerle "Sen ne halt ettiğini sanıyorsun" dediğinde

'aşk olsun kocacığım beğenmedin mi kıyafetimi?' Demem bir oldu.

"İnsan içinde olmasaydık gösterirdim ben sana ama dua et bizim düğünümüz. Şimdi yukarı çıkarak üstünü değiştiriyorsun." Ben ne kadar itiraz edersem edeyim zorla yukarı çıkartıp kapalı bir kutuyu bana verdi. Açtığım kutuda beni yine saten bir beyaz elbise karşılamıştı. İşin garip yanı bununda kolları danteldi fakat tüm vücudu saran belden aşağı bollaşan dekoltesiz kuyruklu bir elbiseydi. Hiç yoktan iyidir diyerek değiştirdim elbisemi. Ben aşağı indikten sonra yemekler yenmiş, eğlence devam etmişti. Arkadaşlarım sayesinde bir miktar eğlenmiş olsam da içimde ki kırgınlık geçmiyordu. Sıkıntıyla günün bitmesini beklediğim de sonunda sabah erkenden başlayacak konakta ki düğün için bugün noktalanmıştı. Akşam bizde kalan tüm arkadaşlarım modumu yükseltirken günüm yorgunluğuyla uykuya dalmıştım.

Saatin kaç olduğunu bilmediğim bir anda karşımda ki aynayla bakışıyordum. İşin eğlencesi bittikten sonra biraz sonra beni almaya gelecek Miran'la bir daha bu eve asla eskisi gibi gelemeyeceğimi idrak etmiştim.

Saçımın son rütuşlarını yapan kuaförü de odadan gönderdikten sonra kimseyi yanıma kabul etmedim. Kapıyı kapatıp kendi kendime son bir kez özgürce düşünmek istiyordum. Elimden alınan aşık olma şansımı, sevdiğim adamla evlenme hayalini kapkara bir sandığın içine koyarak kilitleyip, anahtarını sonsuza kadar ulaşamayacağım bir yere fırlattım. Bundan sonra benim için zorla oynatılan filmede ki senaryoyu okuma zamanıydı. Ağlamamak için kendimi sıkarken bir yandan da hala ne yapacağımı bilmiyordum. Kendimi 5 yaşımdaki, ilk kez parkta kaybolduğum gün gibi hissediyordum. Tek fark annem beni o zaman bir kaç dakika içinde bulurken şimdi sonsuza kadar bırakıyordu. Kalbimde ki sancı kendini gösterirken çalan kapıya gelme diye seslenmeme rağmen içeri Adar girdi.

Dün Miran'ı boykot edip gelmemişti otele. Aynısını bugün yapamama sebebi Miran'ın benim yerime Berfin ve Adar'ı şahitim olarak göstermesiydi. Elbette ki Berfin şahidimdi fakat Adar asla Miran'ın adının yazılı olacağı bir kağıda imza atmak istemeyeceği için onu şahit yapamazdım. Ama Miran bunca zaman ki hıncıyla beraber kaçmamda payı olmasının intikamını aklı sıra beni mecbur edeceği evlilikte Adar'ın da imzası olması ile ödetiyordu. Adar'ın nikaha böylece benim ölmemem için gelmek zorunda kalacağını da çok iyi biliyordu.

Bana bakınca, gözleri dolarak elindeki kutuyu uzattı. "Zalim krala eş olan dünyanın en güzel masal prensesi gibi olmuşsun." Dediğinde odanın atmosferinden çıkarak kahkaha attım. Sonra bende ona takılarak 'sende kız kardeşini esir etmiş prens gibi olmuşsun. Ama ben bundan hoşlanmadım sen benim şahidimsin lütfen kendine gelir misin?' Dediğimde iyice sinir oldu. "Şu şahitlik konusunu açma. Elbette ki sevdiğin adamla evlenseydin güle oynaya olurdum ama adam benden intikam almak için seni mahkum edeceği evlilikte payım oldurtacak. Bu beni kahrediyor."

Hemen onun içini rahatlamak için konuştum. 'Sen bunca zaman benim için çok fazla fedakarlık yaptın. Ölmeyi göze alarak kaçmamı da sağladın. Ama gördüğün gibi insan kaderinden kaçamıyor Adar. Bu yüzden benim için sakın üzülme bazı şeyleri engelleyemiyorsun.' Böyle söylediğim an arkasını dönüp gözlerini silerek bana elinde ki kutuyu uzattı.

"Neyse asıl konuya gelelim. Bu senin düğün hediyen."
Sevinçle 'Bana düğün hediyesi mi yaptın?' Diye şakıdığımda

"Kızım zorla evlendin diye kardeşime düğün hediyesi vermeyecek miyim? Bu arada bunu gelinliğin için özel tasarladım. Düğün hediyen Berfo'da"

'Sana inanmıyorum ne ara yaptın bir hafta içinde bende evleneceğimi beklemezdim çünkü.'

"Çok öncesinde çizmiştim zaten atölye de hemen gece gündüz çalışıp yaptık. Her şey istemediğin şekilde olduysa da sonunda umarım yüzün çok güzel bir şekilde güler, gülüm benim. Her zaman arkanda bir abin olduğunu da sakın unutma. Hazar babaya gitmeden önce benim yanıma geleceksin. Siz benim ailemsiniz Arin. Ailemden görmediğim sevgiyi sizden gördüm. Bana kardeş, dost yeri geldiğinde anne oldun. O yüzden sana ne yaparsam yapayım borcumu ödeyemem. Bu yüzden senin arkanda dağ gibi duracağımı unutma."

Ona sımsıkı sarıldıktan sonra benim için tasarladığı seti açtığım da bir kez daha hayran oldum. Bir ağacın gövdesinden çıkan gül motifli bir setti. Üstelik gülün rengi de kırmızı değil benim en sevdiğim renk olan maviydi.
"Bu arada bundan başka üretilmeyecek. Sadece bir tane o da sana özel haberin olsun." Hızlıca tekrar ona sarılıp 'sen varya bir tanesin, bir tane. Bu düğünün de güzel tarafları varmış demek ki. Hadi gelinliğimin üstüne tak hemen fotoğraf çekmem lazım en acilinden.' Gülerek taktıktan sonra alnımı öpüp çıktı. Sıra sıra odama giren aile fertlerimle sarıldıktan sonra derin bir nefes alarak dışarıya doğru çıktım. Salonda tüm sevdiklerimi görünce sıra sıra hepsine tekrar sarıldım. Bana doğru elinde kuşakla gelen Adar'ı durdurdum.

'Adar dur kırmızı kuşak takmayacağım.' Annem o ne demek kızım demelere başlarken içeriden mavi renkte aldığım kuşağı getirdim.

'İlla kuşak tak diyorsan anne peki senin gönlün olsun. Ama takacağım kuşak mavi renkte olacak. Aksini asla yapmam.' Diyerek konuyu kapadım. Annemle günlerdir bunun tartışmasını yaptık. Elbette ki o bir aşiret hanımağası olarak örfünü ve adetini yapmak istiyordu. Bende mecbur kaldığım için başka bir çözüm yoluyla bağlamış oldum konuyu. Adar gülerek bana gelip belimi bağlarken ona doğru fısıldadım

'Adar gözünü seveyim çok salaş bağla. Belki çabucak bozulur bu evlilik.'

"Öyle bir adet mi varmış Arin?

'Bilmiyorum ama belki vardır. Sen şansa bırakma salaş bağla.' Dediğimde bir kez daha bana gülmüştü. Bağlama işlemi bittiğinde bir koluma Adar diğer koluma da Babam girerek evden dışarı doğru çıktık. Kapıda beni karşılayan Miran tamamen yöresel kıyafetler giymişti. İtiraf etmek gerekirse şu an tam bir ağa gibi olmuştu.

Benim koluma girdiği an patlayan bir sürü silahla Miran'a daha çok yaklaşmıştım. Bu hayatta en korktuğum şey silahtır. Babam bu yüzden asla bizim yakınımızda ne silah patlamasına ne de silah görmemize izin vermemişti. Ben Miran'ın kolunu sıkarken adamlar durmadan havaya ateş etmeye devam ediyordu. Miran'a dönerek kulağına eğildim.

'Söyle şunlara kessinler artık silah sıkmayı. Ya birine denk gelse, Allah korusun ya bir çocuk vurulsa kim verecek hesabını. Çabuk söyle yeterli bu kadar.' Dediğim vakit Miran benim korktuğumu fark edip Halit'e dönerek susturmalarını işaret etti. Biz arabaya vardığımızda susan sesle derin bir nefes aldım.
"Sakin ol. Hiçbiri eline ilk kez silah almadı hepsi kullanmasını biliyor merak etme." Dediğinde daha çok öfkelendim.

'İşte senin sorunun bu Miran. Bilmeleri o lanet şeyi eline alma hakkını adamlarına vermiyor. Sen ya da çevren her haltı istediğiniz gibi üstelik yüzlerce insanın gözü önünde, onların rızasını almadan yapamazsınız. Gerçi rızaları olsa bile bunu yapmamanız gerekiyor da ben kime neyi anlatıyorsam.' Diyerek önüme döndüm.

"Seninde en büyük sorunun bilerek sürekli problem çıkarıp beni çıldırtmak. Üstelik ben çıldırınca da sen ruh hastasısın diyorsun. Ama hasta edeni hiç suçlamıyorsun." Dediğinde daha çok sinirlenip tekrar konuştum.

'Sen benim bilerek problem çıkardığımı mı söylüyorsun? Senin insanların hayatını tehlikeye atıp, canlarına kastetmen benim suçum mu?
"Tamam artık Arin kes şunu. Farkında mısın bilmiyorum ama bugün bizim hayatlarımızı birleştirdiğimiz gün. İnsanlar dışarı da eğlenirken ben senin çenenle uğraşıyorum. Hiç istemediğin evliliğin sinirini benim üzerimden atmaya çalıştığının farkındayım ama şu an senin insan haklarına yönelik verdiğin dersi dinleyemem."

'Sen insan mısın da ben sana oturup insan hakları dersi vereceğim? Rızası olmadan her haltı edene üstelik bütün pislikleri kendinde yapma yetisini bulana, kula kulluk ettiren adama söylenen sıfatı daha benim literatürümde karşılayacak kelime türetilmedi. Bu arada adam derken öylesine söyledim sen kendini benim gözümde adamdan sayma.' Kendime engel olamayıp tüm sinirimle ağzıma gelen her şeyi tartmadan söylediğim an yüzünün her tarafından çıkan ateşle bana baktığı an yanacağımı anladım. Gözlerini benden ayırmadan Halit'e "Dışarı çık ve kapıyı kapat Halit." Dediği an konvoyu takmadan arabayı sağa çekip inen Halit'le yutkundum.

Bana dönerek önce kolumu tutup kendine çekti sonra gözlerini yüzümden ayırmadan bağırmadan söylediği kelimelerle bütün vücudum baştan aşağı titremeye başladı.

"Adam olup olmadığımı sana geceden itibaren geri kalan ömrünün her saniyesinde zevkle göstereceğim. Sana asla el kaldırmam, fiziksel olarak asla zarar vermem. Ama çevrende sevdiğin kim varsa hayatını cehenneme çevirmekten de kendimi alıkoymam. Şimdi seni son kez uyarıyorum. Bir daha ki sefer olurda yanlışlıkla bile adamlığımı sorgularsan cani tarafımı göstermekten bir saniye bile sakınmayacağım. Asla bana hakaret etmeyeceksin. Özellikle yanımda biri varken. Yoksa zarar vereceğim kişiyi sana seçtirip, gözünün önünde canını yakmaktan çekinmem. Alihan şerefsizinin halini kendine hatırlatıp sesini kesip bir daha ağzına bu kelimeleri almıyorsun." Dedikten sonra bana konuşma fırsatı vermeden cama vurdu. Hemen ardından Halit hızlıca araca binip, konağa doğru hareket etmeye devam etti.

Belirli bir zaman sonra uzun zamandır gelmediğim Bedirhan konağına varmıştık. Hayatımda gördüğüm en heybetli ev burasıydı. Çocukken babalarımız sürekli bir arada olduğu için sık sık buraya gelirdik. Baran amca öldükten sonra bu gelişler yalnız annemle Hate teyzenin yanına gelmemize düşmüştü. Ne zaman ki Miran'ı elinde silahla görmeye başladım o günden itibaren bu konağa adımımı bile atmamıştım. Hate teyze Irağa döneceği zaman bile konağın dışında bekleyip vedalaşmıştım. Zaten Miran'ın takıntısı hastalık seviyesine ulaştıktan sonra silahla görmesem bile yine gelmezdim.

Davul zurna ve lanet silah sesleri geldiği zaman Miran'ın benden önce araçtan inip kapımı açmasıyla inmem gerektiğini anladım. Kapıda beni bekleyen Hate teyzeyi görünce burukça gülümsedim. Bu eve asla gelin olarak geleceğimi düşünmezdim. Ama hayat insana asla dediklerini yaptırmaktan geri koymazmış. Ben Miran'ın uzattığı eli mecburen tutarak indiğimde saçılan altınlarla istemsizce çaktırmadan gözümü devirdim. Miran ve görgüsüz yaşamı resmen girmeden beni boğmuştu. Miran'ın tutmadığı koluma da Hate teyze girdiğinde içeri doğru adım attım. Çekilen zılgıtlar ve silah sesleri eşliğinde her attığım adımda içimden kopan duygulara engel olamadım.

Konağa girdikten sonra elini öptüğüm Hate teyze sarılarak kulağıma doğru "yuvana hoşgeldin güzel kızım. Sen artık Bedirhan aşiretinin hanımısın." Dediğinde benim için Bedirhan aşiretinin hiçbir şeyi olmamak en iyisi dememek için sadece gülümseyerek geçiştirdim. Biz içeri girdikten sonra başlayan düğünle çöktüğüm yerden, sevdiklerimin gelişiyle kalktım. Çalan dans müziğiyle bana doğru yürüyen Miran'la umarım düşündüğüm şeyi yapmıyordur diye umut ederken tam önüme gelerek elini uzatınca umutlarım yerle bir oldu. Mecburen dansa kalkarken canlı orkestradan Aşk sana benzer şarkısının sözleri duyuldu

 

Bir gün çıkıp gel uzak yollardan
Benim can yaramı sarmak için
Çünkü bir nefes ki aşk sana benzer

Benim can yaramı sar gülüm
Çünkü derin bir nefes ki aşk sana benzer

Gökte parlayan ay
Kalpte incinen söz
Çölde ışıldayan su sana benzer

Hoyrat bir aşk içinde
Yandım çok zaman
Söyle koca bir hayat nasıl geçer
Senle geçen her ömür sana benzer

Şimdi söyle bu hayat nasıl geçer
Sensiz geçen her ömür küle benzer

Gökte parlayan ay
Kalpte incinen söz
Çölde ışıldayan su sana benzer

Biz dans ederken ben bir an önce bitsin derdindeyken Miran kendi kendine şarkıyla aşk yaşamakla meşguldü. Birden benim kulağıma eğilip şarkı sözlerini söylerken durarak "sen beni sevmesen de olur. Bana senin sevgisizliğin bile yeter." Dediğinde istemeden kinayayle güldüm. Bunu anlayınca devam etti. "Sen hiç anlamak istemedin ama bak gör ben sana ömrümün son gününe kadar her saniye bunu hissettireceğim. Şimdi bana inanmıyorsun ama bir gün sende aşkımı göreceksin o zaman ikimiz içinde hayat daha kolay olacak."

'Keşke senin sözde aşkın yalnız sana yetseydi de bunu tek başına yaşasaydın. En azından bugün burda zorla süs bebeği gibi süslenip, bana ezberlettiğin rolü oynamazdım. Aşk bu değil Miran. Aşk zorba değildir. Aşk sevdiğine kıyamamaktır, onu incitmemektir. Ama sen beni hep incittin, incitiyorsun. O yüzden aşk gibi yüce bir duyguyu sakın ağzına alarak kirletme. Bırak en azından hayatında o duygu temiz kalsın.' Dediğimde çoktan biten dans müziğiyle yerime döndüğümde, öylece arkamdan beni izleyen Miran'ı gördüğümde kafamı çevirerek arkadaşlarımın yanına ilerledim.
Yaklaşık yarım saat sonra nikah anonsuyla bana doğru gelen Miran'la nikah masasına doğru ilerledim. Elimden geldiğince dik durmaya çalışsam da ellerimin titremesi geçmiyordu. Biz masaya geçtiğimizde şahit koltuğunda Miran için Halit otururken, benim için Adar ve Berfin oturmuştu. Berfin bana güç vermek için gülümserken Adar göz teması kurmamak için yere bakıyordu.

Nikah memurunun konuşması ile isimlerimizi söyledikten sonra gözlerimin dolmaması için Adar'ın benim için tasarladığı setin bilekliğini dikkatlice incelemeye başladım. Ne kadar geçti bilmiyorum ama Miran'ın elime dokunmasıyla kafamı kaldırıp ona baktığımda "Arin nikah memuru sana soruyor." Dediğinde ben hala anlamadığımda nikah memurunun Miran'ı eşliğe kabul edip etmediğimi tekrar sorması üzerine yutkundum. Konuşmak için ağzımı açtığımda bir türlü evet kelimesini söyleyememiştim.

Miran öksürerek elimi sıktığında kısık çıkan sesimle 'evet' diyebilmiştim. Ardından Miran kendinden emin ve bana laf sokar gibi gözlerimin içine bakıp yüksek sesle"evet" dedi. Şahitlere sıra geldiğinde Halit'in hemen evet demesini Berfin'in gülümsemeyerek evet demesi tamamlamıştı. Adar inatla yere bakıp konuşmayınca Miran bu sefer onu uyarır gibi öksürünce hala kafasını kaldırmadı. En sonunda yanımda gerilen Miran'ı anladığım an Adar'a ben öksürdüğümde kafasını kaldırmadan geçiştirir gibi evet demişti.

Nikah memurunun uzattığı defteri imzaladıktan sonra sizleri karı koca ilan ediyorum lafı ile nefesim hızlanmıştı. Ben daha ne olduğunu anlamadan beni ayağa kaldıran Miran'ın alnımı öpmesi ile şok içinde kaldım. Sonunda biten nikahla düğünün geri kalanı umrumda olmadan kendi içimdeki düğün adı altındaki cenaze törenimi bitirmiştim.

Geçen saatler ardından hayatımın en zor dakikalarına geçiş yapmıştım. Ne yapacağımı bilmeden daha önce hiç çıkmadığım kata çıktığım an beni bütün Midyat'ın manzarası karşılamıştı. Oda inanılmaz derece de büyük olunca içimden Miran'la daha çok uzak dururuz diye düşünerek kendimi teselli ettim. Beni odaya çıkaran Berfin bana sarıldıktan sonra kulağıma fısıldadığı "iyi ol kardeşim, çok iyi ol." Lafından sonra arkasına bakmadan çıkmıştı. Bu bir nevi onun dışarıda deli gibi ağlayacağının göstergesiydi. Ben ne yapacağımı bilmezcesine odayı incelerken içeriye Miran girmişti.

Onun da bana heyecanla yaklaştığını fark etmem daha çok gerilmeme sebep oldu. Hızlıca yanıma geldiğinde ne yaptığını anlamaya çalışırken o konuştu.

"Sen ne kadar inkar edersen et bu dünya benim sana olan aşkımdan daha büyüğünü görmedi. Merak etme sana dokunmayacağım. Bunu ne kadar çok istesem de yapmayacağım." Merak edip 'neden?' Diye sorduğumda

"Ben herşeye rağmen onuru ve şerefi olan bir adamım Arin. Senin literatüründe belki bana karşı bütün kötü kelimelerin karşılığı vardır ama asla şerefsizin karşılığı olamaz. Bir kadına, hele ki sevdiğim kadına rızası olmadan dokunacağıma kafama sıkarım daha iyi." Diyerek sabah ona söylediğim kelimeler üzerinden bana laf sokmuştu. Ama beni ilk kez de olumlu anlamda şaşırtmıştı. Ben kafamı sallarken o dışarı çıktı. Anladığım kadarıyla rahat bir şekilde üstümü değiştireyim diye çıkmıştı. Hızlıca banyoya girip duş aldım. Duştan çıkar çıkmaz üstümü giyip odaya geri girdim. Yatağın içinde uzanan Miran'ı gördüğüm de koltukta yatmak için çarşaf aramaya başladım. Tam odayı karıştırıp çarşafı bulduğum an koltuğa yürürken Miran bağırdı.

"Sen ne yapıyorsun."
'Yatağımı hazırlıyorum.'
Dememle hızlıca yanıma gelip elimdeki çarşafları atması bir oldu.

"Bişey olmayacak diye başka bir şey gelmesin aklına. Sen benim karımsın. Bizde ona uygun bir şekilde karı koca gibi yaşayacağız. Günü gelip sen hazır olduğunda da beraber olacağız. Tek fark bu! Şimdi hemen yatağa geç." Dediğinde daha fazla şansımı zorlamadan yatağa yattım. Kendimi yarına bugünden daha iyi bir sabaha uyanmak umuduyla uykunun kollarına attım...


 

 

 

 

 

Bölüm : 06.12.2024 23:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...