
8. BÖLÜM
Sabaha kadar uyumadan güneşin doğuşunu bekledikten sonra güneş doğar doğmaz duş alıp hazırlandım. Benim dün gece hazırladığım bavulu Berfin Adar’ın arabasına yerleştirdiği için sadece kimlik ve pasaportla evden çıkacaktım. Aşağı indiğimde kahvaltıya oturduğum an babamla göz göze geldik. Bana gözlerini kapatarak sakin olmamı tembih eder gibi bakınca susarak kahvaltı yaptım. Daha sonra zaman yaklaştıkça yerimde duramaz olmuştum.
Nihayet Adar’ın attığı mesajla polisi arayıp kapıda ki adamları ihbar etmemin üzerine anneme koşup belli etmeden sarılarak Berfin’lere gideceğimi söyledim. Kapıdan çıkmak üzereyken tekrar arkamı döndüğümde bana hiçbir şeyden habersiz bakan annemi görünce gözlerim dolarak geri dönüp sarıldım. Annem bu duygusallığımın nişandan dolayı olduğunu sanıp beni teselli ederken ben kapıdan bir daha ne zaman gireceğimi bilmeden çıktım.
Sokağın sonuna doğru yürüdüğümüzde bizi bekleyen Adar’ın arabasına sessizce bindik. Adar bize dönerek “Berfin Mardin’in çıkışına kadar bizle gelecek. Sonra o gidecek ben sizle devam edeceğim.” Dediğinde hızla ona dönüp ‘Hayır. Sen kesinlikle bizle gelmeyeceksin. Sakın itiraz etme Adar. Sen bizle gelirsen Miran çıkar çıkmaz ilk senin evine bakacağı için seni bulamadığın da Berfin’le sana zarar verir. Sende döneceksin bu sebepten dolayı. Lütfen daha fazla üstüme yük yükleme.’ İsteksizce beni onaylamak zorunda kaldı.
“Bu arada şoför Mardinli değil. Bilerek buradan birini ayarlamadım. Seni tanıyabilirler. Kendinizle ilgili sakın bilgi vermeyin.” Tamam dediğimizde Alihan arkasını dönüp bana güven verircesine gülümseyince bende ona gülümsedim.
Aklıma Miran gelince Adar’a dönüp ‘Miran’a ne oldu?’ dediğimde “Kürşad abi oyalayabildiği kadar onu içerde tutmaya çalışacak. Şu an nezarette bekliyor. Avukatlarını da görüştürmüyor. Siz Mardin’den çıktıktan bir iki saat sonra salacak. O sizi fark edene kadar tozunuz bile kalmaz buralarda. Merak etmeyin.”
İçimde ki sıkıntı geçmek bilmezken biz Mardin çıkışına varmıştık. Çıkışta ara bir yerde kimse görmesin diye arabayı bekleten Adar hızlıca arabadan inerek adamla tokalaştı. Ona bir kaç bişey söylerken bizde inmiştik araçtan. Berfin bir anda bana sarılınca yönümü ona çevirdim. Ağladığını anladığım an benim de gözümden yaşlar döküldü.
“Merak etme mutlaka tekrar görüşeceğiz. Beni sürekli haberdar et bir şekilde olur mu. Seni çok seviyorum bunu unutma.”
Bende ona sarılıp ‘Mutlaka tekrar görüşeceğiz.’ Diye onu tekrar ettim.
Sıra Adar’a geldiğin de kendimi daha da kötü hissettim. Adar hemen belli etmemek için “Tamam kısa tutalım vedalaşmayı ne de olsa bu yol senin özgürlüğüne gidiyor. Her zaman arkanda olduğumuzu unutma. Alihan’a emanetsin.” Dediğinde Alihan omzunu sıktı. Alihan’la da vedalaşan karı koca bizi büyük kamyonetin arka tarafına bindirdi. Arka tarafta bizim için dolaba varıncaya kadar her şeyi düşünmelerine içten içe güldüm. Araba hareket ettikten sonra ön taraftan abi bağırdı.
“Gençler var mı bir ihtiyaç? Rahat mı arka taraf?” Alihan ikimizin adına “Sağ ol abim gayet iyiyiz” dedi. Abi bizimle sohbet etmeye daldığında üzerimizde ki gerginliği de almış oldu. Alihan benim evlilik muhabbetlerine girmeden birbirimizi sevip kaçarak evlendiğimizi söyledi. Abi de bunun üzerine güldü. Bir bilseydi arkamızda ki belanın büyüklüğünü acaba böyle güler miydi?
Zaman giderek ilerlediğinde benim içimde ki gerginlikte yok olmuştu. Bu saatten sonra bizi bulamazlar ümidi ile Alihan’a döndüm. ‘Alihan bizi bulamazlar değil mi saat baya geçti’
“Sen merak etme o seni İstanbul yolunda arıyordur. Aklına gelmez Ankara’ya gidebileceğimiz. Hem sen buz kestin iyice hava da kuru ayaz var. Dur üstünü örtelim.” Diyerek beni battaniyeye sarıp sarmaladı. Sıcağın etkisi ile başımı omzuna koyduğum an kendimi uykunun kollarına attım.
Miran’ın Ağzından
Nişan sabahı keyifle uyanarak sınıra doğru yola çıktım. Geçen dakikaların ardından sınıra geldiğim de geçecek olan silahları tek tek kontrol etmeye başladım. Aradan saatler geçince elimde sigaramla sınırdan karşıya geçen tırları izlediğim vakit adamlardan biri koşarak yanıma geldi.
“Ağam, polis konvoyu geliyor.” Allah Allah diyerek olduğum yerden hareket ettikten sonra önümde duran arabadan Kürşat komiser indi.
“Hayırdır Miran ağa ne işin var sınırda?”
‘Sınırın her iki yakası da benimdir komiserim herkesin bildiği üzere. Karşıya geçen tırlarımı kontrol ediyordum.’
“Ne var o tırların içinde?” Dediğinde gülerek
‘Kum var Komiser. Bilirsin inşaat sektöründe olduğumdan kaynaklı karşı da ki iş yerlerine kum gönderiyorum.’
“Tamam o zaman devamını karakol da konuşuruz.’' Toplayın burayı hadi diye ekiplere söyledikten sonra kaşlarım çatılmıştı. Normal de bu bölgeye benim olduğum vakit polis ekipleri giremezdi. Bugün bir sıkıntı olduğu aşikardı…
‘Ne hakla beni götürdüğünüzü sorabilir miyim?’ Dediğimde hiç bekletmeden ihbar var deyince önüme geçip gitmemi engellemeye çalışan adamlarıma başımı sallayarak önümden çekilmelerini belirttim. Benimle beraber hepsini aldıkların da
‘Avukatlara haber ver’ diyerek Halit’e dönerken Kürşat Komiser lafımı kesti.
“Haber veremez şu an sınırdayız. Önce biz varalım emniyete o zaman çağırırız. Seni biraz misafir edeceğiz ağam affına sığınarak.” Diyerek dalgasını geçti. Sinirlerim giderek yukarı tırmandığında bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu anlamıştım. Avukatın gelişini geciktirmesinde hiç bir mana yoktu. Halit’le göz göze gelince o da aynısını düşünür gibi bana bakıp hayırdır diye ağzını oynatınca kafamı iki yana salladım.
Karakola gelince ekiplerin etrafı kapadığını görmemle kimsenin fark etmemesini sağlamak istediklerini anladım. Geçen saniyeler dakikaya, dakikalarda saatlere varmıştı. En sonunda sinirimi bastırmayarak nezarethaneden bağırdım.
‘Hemen buraya avukatım gelerek gerekçe gösterilecek! Burada daha fazla durmayacağım.’ Bunun üstünden geçen 15 20 dakika sonra avukat gelip benimle sorguya girdi. Sorgu odasında tam 45 dakika boş boş bekledikten sonra nihayet emniyet ekibi geldi. Sorgu bittikten sonra
“Serbestsiniz. Evraklarınız imzalandıktan sonra çıkabilirsiniz.” Denildi. Orda da bir süre bekletilince eşyalarımı hızlıca alıp karakoldan çıktım.
Havanın kararması ile sesli nefes verdikten sonra Halit uzağımda telefonla gergin bir şekilde konuşmayı bitirip yanıma koştu.
“Ağam bir sorun var.” Ne dercesine gözümü kırptığımda bir kaç saniye durup “Yengenin evinin önünde bekleyen korumalar şikayetle içeri alınmış. Evinde de yokmuş.”
Dediği an belime koymaya uğraştığım silahla yerimde durdum. ‘Sakın kaçmamış ol Arin, sakın. Hemen arabayı Adar’ın evine sür’ Adar’ın evine vardığım an yüzleştiğim gerçek bana görmek istemediğim gerçeği gün yüzüne çıkardı. Adar bizde yok derken ki kendinden emin gülüş Dila ananın Berfin’lere gitti sabahtan demesi ile birbirini tamamladı.
Başına silah dayadığım halde nereye gittiklerini bilmediğini söyleyen Adar sadece Arin’i araba ile Mardin’in girişine bıraktığını ordan sonrasını onun bilmediğini söyledi.
‘Eğer dediğinin aksine Mardin girişinden bir santim kaymışsa araban ben gelmeden kafana sık!’ Diyerek Hızlıca tüm otogar, havaalanı ve gara adam gönderdim. Giden yolcu var mı diye hiç birinden haber çıkmadı. Tüm taksileri de yoklayan Halit’le bu sefer uzun uğraşlar sonucunda mobese görüntülerine baktırttık. İstanbul’dan bir yazılımcının girdiği görüntülerle Mardin tabelasına doğru giden Adar’ın arabası ile olan her dakikayı tek tek izledim. Yanındaki lavukla ilerlediğini gördüğüm an vücudum sinirden titremeye başladı. İzledikçe titremesi artan ellerimi gören Halit daha fazlasını izletmeden plakayı alarak şehirlerarası yollarda ki tüm adamlara haber gönderdi.
Nihayet Adana yolunda ilerleyen araçtan haber gelince bir şekilde arabayı fark ettirmeden durdurmalarını tembihleyip uçağı hazırlattım.
Adana’ya vardığımızda uçaktan inip, arabaya bindiğim süreci hatırlamıyordum. Arkamda ki 10’dan fazla araba ile oldukları istikamete son hız gidiyorduk. Sonunda adrese geldiğimiz de bir dinlenme tesisinde duran küçük kamyoneti görüp arabadan inerek şoför koltuğunda uyuklayan adamı Halit’e işaret ettim. Halit adamın bir anda arkadan ağzını kapatarak sessizce “götürdüğün yolcular nerede” diye sorunca adam sadece korkarak arkada dedi. Hızlıca arkaya doğru giderken arabanın arkasını benden önce açan adamlarla içeri adım attığım da gördüğüm manzara ile beynimde ki son kayışlar da koptu.
Arin’den Devam
Biz uyurken arkaya doğru abi bağırdı “Gençler arabanın tekerlerde sorun var. Hem tekeri değiştireyim hemde biraz dinleneyim. Bir yarım saat duracağız haberiniz olsun.” Onu onayladıktan sonra aşağı inmeden uyumaya devam ettim. Aradan ne kadar geçti bilmiyorum bir anda duyduğum gürültü ile gözümü açtığımda ilk bana sarılan Alihan’ın koluna bakıp daha sonra kafamı karşıya çevirdiğim an tüm kanım çekildi.
Ben daha Alihan demeden kasaya atlayan Miran Alihan’a vurmaya başladı. Ben çığlık atmaya başlarken onlarca adam kasaya geçince beni çekip aşağı indiren Halit “Dur yenge” diye ikaz etti. Alihan’ı dakikalarca dövdükten sonra hızla arabadan inen Miran benim koluma yapışarak arka kapısı açık aracın içine fırlatıp yanıma oturdu.
Bir yandan ağlarken diğer yandan Alihan’ı sorduğum anda hışımla bana dönüp
“Kes sesini! Sadece sus, sevdiğin herkesin iyiliği için sus. Ben sana konuş demeden konuşmayacaksın.” Dediğinde sustum. İçime içime ağlarken olduğum yere yığıldım.
Birinin beni dürtmesi ile uyandığımda başımda dikilen Miran’ı görünce bir an nerde olduğumu anlamadım. Sonra bütün olanlar bir bir gözümde canlanınca olayı idrak ettim. Beni kolumdan sürükleyerek bir uçağın içine bindirdiğin de hala nerede olduğumuzu anlamamıştım. Halit uçağa atlayıp
“Ağam ben burdan Mardin’e geçiyorum bir haftaya Mardin’de görüşürüz. Yolunuz açık olsun.” Dediğinde nereye gittiğimizi hala algılayamadım.
Miran’ın sesini duyunca onu dinlemeye başladım.
“Sana söylediklerimi bir bir yap. Her ne olursa bana haber ver. Ben geldiğimde hiç bir sorun istemiyorum Halit.” Diye uyararak yerine geçerek karşıma oturdu. Halit uçaktan inip, uçak hareket edene kadar ağzımı açmazken o bana tüm nefreti ile bakmaya devam ediyordu. Alihan’a ne olduğunu ölesiye merak ediyorken nereye gideceğimi de anlamaya çalışıyordum. Sonunda yanımıza gelen adama
“Irak’taki ev hazır değil mi? Hiç bir aksilik istemiyorum.” Dediği an başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
‘Sen neden bahsediyorsun? Ne Irağı? Beni nereye götürüyorsun Miran?’ Diye yakardığım an bana bakışlarını çevirerek elini ağzını götürerek sus hareketi yaptı. Hayatımda onu gördüğüm en tehlikeli haliyle olduğu için konuşamadım. Normalde benim tanıdığım Miran defalarca bağırırdı şu an sesini çıkarmıyordu. Beni öldürmek için niye Mardin’e değil de Irak’a götürdüğünü de anlamadım. Nişanlı bir kadın kaçarsa, hele hele aşiret ağasının nişanlısı kaçarsa sonu ancak ölüm olur. Bunun başından beri bilincindeydim. Sadece susarak bu bilinci yok saydım. Benim için biçtiği ölümü bekledim.
Irağa vardığımız da yine kolumdan tutup çuval gibi beni taşıyarak uçaktan indiren Miran'la sessizce yürümeye devam ettim. Kapıda bizi karşılayan 7 8 araba ile neye uğradığımı şaşırırken bir yandan da etrafı inceliyordum. Irağa ilk kez gelmiştim. Miran'ın beni öldürmek için başka bir ülkeye getirmesi açıkçası kendimi özel hissetmeme sebep olmuştu. Ben yorgunluk ve açlıktan saçmalamaya başlarken çok geçmeden kocaman bir konağa ulaşmıştık.
kapı da yine sayısız silahlı adam beklerken hiç biri kafasını kaldırıp bana bakmıyordu. Nihayet içeri girdiğimizde bizi karşılayan çalışanlara Kürtçe "herkes dışarı çıksın!" Diye bağırdı. Salon boşalırken beni merdivenlerden sürükleyerek çıkarmaya başladı. Normalde beni bir kez fiziken incitmeyen adam şu an yerlerde sürüklüyordu. En sonunda en üst katta büyük bir kapının önünde durunca kapıyı açıp beni içeri fırlattı.
Yere kapaklandığımda odada Miran'ın hırlama sesleriyle beraber benim kalp atış seslerim yankılanıyordu. Şu an ölümden daha çok korktuğum bir şey varsa o da bilinmezlikti. Ceketini çıkarıp, odada duran yatağın üstüne fırlatmasıyla yatak odasında olduğumuzu idrak ettim. Bu da benim korkumu ikiye katlamıştı. Birden bağırınca kalbim daha hızlı atmaya başladı.
"Ne oldu yıllardır karşıma geçip bana carlayan kadına? Korktun mu yoksa? Keşke bu korkunu bana namus lekesi vurmadan önce de hatırlasaydın." On on beş saniye bekleyip daha yüksek sesle bağırdı "Lan sen beni nasıl aldatırsın, nasıl?" Diyerek yüzüme eğilip çenemden tutunca saatler sonra konuştum.
'Ben seni aldatmadım Miran.'
''Kes sesini!''
'Aldatmadım seni."
'Sana sesini kesmeni söyledim.' Her kelimenin sonunda çenemi daha çok sıkarken umursamadan devam ettim.
'Aldatma birbirini karşılıklı seven iki insan arasında olur. Ben seni sevmiyorum. Seninle yapılan nişanı da Allah katında onaylamadım. Sen parmağıma bir halka geçirip hayvanmışım gibi benimsin dedin rızamı almadan. Sen neyin ihanetinden bahsediyorsun. Bizim aramızda ilişki mi vardı ki ihanet olsun? Üstelik sana söyledim bulduğum her fırsatta kaçacağımı bunu sen de çok iyi biliyordun.'
''Sana sesini kes dedim! Suçunu kapatmak için de benim üstüme gelmeye çalışma zira çok sinirliyim sana burada neler yapacağımı aklın almaz. Şimdi sus ve otur.''
Daha fazla üstüne gitmemek için sakince konuştum. 'Miran beni buraya niye getirdin? Tamam öldüreceğini biliyorum buna karşı itiraz da etmiyorum sadece bıraksaydın da son kez ailemi görseydim buna hakkım yok mu?'
"Seni öldüreceğimden bu kadar emin misin?"
'Elbette evet. Bütün Mardin öğrendi. Üstelik öğrenmese de ben o toprakların kızıyım unuttun mu? Yapılacak şeyi gayet iyi biliyorum.'
Ben lafımı bitirir bitirmez 'Aşiretten kimse bilmiyor. Senin evde olmamanı bunalıp arkadaşına gittin diye biliyorlar. Benimde seni ordan alıp beraber Irağa işin için geçeceğimizi söyledim.' Seslice Ne derken devam etti.
'Adamlarımdan hiç biri konuşamaz. Halit olayla ilgili hepsinin gördüklerini unutacağını belirtti.'
'Neden beni öldürmüyorsun?'
''Unuttun mu sen beni sevmiyordun. İhanet olmazdı bu'' diyerek beni taklit edince hala anlamadım ne yapmaya çalıştığını.
'Ne istiyorsun benden lütfen açık konuş.'
''Sana açık çek sunuyorum. Şimdi kalkacaksın abdest alıp güzelce giyineceksin. Aşağı inerek Allah katında karım olacaksın. Halit düğün hazırlıklarını bitirdikten sonra seninle Mardin'e döneceğiz. Orada da hiç bir şey olmamış gibi büyük bir düğünle benimle evlenip o tiksindiğin soyadımı adının yanına ekleteceksin! Sonra ne yapacaksın biliyor musun önce kalbini sonra aklınla ruhunu en son da tüm bedenini bana ait kılacaksın. Günü geldiğindeyse karnında benim bebeklerimi taşıyıp, soyumu sen yürüteceksin. Anladın mı beni?'' Ben gözümden akan yaşla ona bakarken çenemi tutup devam etti.
''Bu düğünü aylarca erteleyecektim ama sen benim işimi kolaylaştırdın. Ha unutmadan telefon dahil her şeyin bana yönlerdirme olacak. Aldığın nefesi bile ben takip edeceğim. Bana koşulsuz evet dersen şimdi anneni aramana izin vereceğim. Gerçi başka seçeneği de sen bırakmadın.'' Bana karşı zaten kötüyken artık tamamen gaddar olmuştu. Eskiden en azından kıyamaz derken şimdi kıymakla kalmayıp param parça ediyordu. Ben onu onaylayınca annemleri arayıp haber vermiş, seslerini duymam içinde telefonu vermişti. En son babamdan rıza alarak dini nikahı kıydıracağını söyleyince babam yaşamam için sesini dahi çıkaramadı.
Her şey hazır olup aşağı indiğimizde kendime güç verip ona dönüp Alihan'ı sordum.
'Alihan'a ne yaptın Miran?' Ateş saçan gözlerle bana baksa da Alihan için susmadım. 'Onun suçu yoktu her şeyi ben planladım lütfen ona zarar verme. Lütfen ne istersen yaparım.'
"Halit Mardin'e götürdü. Biz dönene kadar orda tutulacak. Biz döndüğümüz de bakacağım işine. Şimdi bir daha onu sormayacaksın ben sana söyleyene kadar." Dedikten sonra nikah için aşağı indik. Ben yürüdükçe ruhun giderek çöküyordu. Allahım bana güç ver diye zorladım kendimi. Bu nikahtan sonra beni neyin beklediğini bilmeyerek ölüme yürür gibi yürüdüm nikahıma...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |