Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Küllükte unutulan anılar

@blueisarchive

 

 

 

 


Selamm nasılsınız bakalım?

 

 

 

Dilfiruzu nasıl buluyorsunuz?

 

 

 

 

Başlamadan önce oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

yorum yapın ki nasıl ilerliyor öğrenebileyim😔


 

...

 

 

 

 

Şarkılar ;

 

 

 

 

Kendimden hallice, Rakı içmeyi bilmesen tanışabilir miydik

 

 

 

Selçuk Balcı ,Deniz üstünde fener

 

 

 

Karmate ,Sol yanım

 

🍃



 

Fahriye Şanovaoğlu


 

"oğlum ne bu halin?" faruk depodan çıktığım zamandan beri titreyip duruyordu. "Biriniz Asım abiyi arasın titreşime girdi anca o kapatır bunu" dedim Hakan'a bakarak. Hakan kafasını sallayıp Asım abiyi ararken Fırat, faruk'a takılmak ister gibi "lan dümbelek sonunda verdi Allah belanı şuna bak amına , elektrik direği gibi habire voltaj veriyo" diyerek gülmeye başladı.

Rıfat sigara yakmış bizden uzakta olanları izliyordu. Kıraç Fıratla beraber hiç gülmemişler gibi anırarak gülerken kahraman ,faruk'un yanına gidip önünde eğilmişti. Hala çok titriyordu. "faruk ne oldu aslanım sana?" diye sordu bir milyonuncu kez.

Kıraç anırmayı keserek yanıma geldi. "Reis, bu onun işi olmasın!"diye sordu."sanmam, suya düşmüştür bu salak!" dedim faruk'a asık suratla bakarken.

Faruk tir tir titrerken konuşmaya başlamıştı. "Abla... B-ben... Şey... Ş-şey.." derken Fırat "Hadi lan ha oldu ha olacak" diyerek lafını kesti.

"Reis... Suya düştüm birazcık da..." utanmış gibi ona verdiğim battaniye'ye suratını sokmuştu neredeyse. "biliyordum zaten oğlum salak mısın sen? Ne diye utanıyorsun? Ananın karnından denizde çıkmadın ya?" elimle battaniye'yi aşağı iterek.

Rıfat sigarasını bitirmiş yanımıza geliyordu. "Faruk..." dedi soğukkanlılıkla. "senin o düşünce yapını sikeyim kardeşim" dedi sakindi, hemde gereğinden fazla sakindi. Kıraç , fıratla kol kola girip "Hanım Reisim şimdi ne yapıcaz ayıptır sorması?" diye sordu uzun boyluydu hepsi en kısaları kahmarandı. 1.87 boyundaydı.

En uzunumuz da zaten kıraç ve Rıfattı. 1.96'ydı ikiside.

Allah boy vermişti işte kıraçta her ne kadar zeka vermeyi unutmuşsada boy vermişti.

Fırat" eline sağlık selvi boylum rıfatım"diyerek ellerini Rıfatın boynuna uzatmaya çalışmıştı. Rıfat Ani atak ile iki elini de götüne sokmaya yemin etmiş gibi arkasına çevirerek önünde domaltmıştı fırat'ı. "o şampanya'yı içmeyecektim" dedi zar zor Kıraç . "biraz namaz kılıp rabbi'nin huzuruna çıksan böyle olmazdın mal herif!" dedi kahraman. Fırat "Abijiğim neden öyle diyosun gözünü sevdiğim cuma günleri gidiyorum ya" dedi hala ellerini birbirine bağlı yere bu sefer yere çömelmiş şekilde duruyordu.

"ulan Dayısına 31 çekip yarıda bıraktığım benimle dalga mı geçiyorsun sen? İşiniz gücünüz içki, şarap, haram lan götelekler!" diyerek ensesine bir tane yapıştırdı. "40 yılda bir kez camiye gidiyorsun ama yanında ki caminin yolunu muhtara soruyorsun?! O nasıl iş lan! Gavur musun sen?!" demişti kahraman. Haklıydı kıraç, hakan, Fırat üçlüsü her boku yer sonra bir şey olmamış gibi yanıma gelirlerdi. kaç kere götlerini toplamıştım halbuki. rıfat bıkmışlıkla "ben artık sizi dövemiyorum Allah belanızı versin ahlaksız puştlar!"diyerek fırat'ı.

Benden yaşları büyüktü ama akılları kedi köpekten de düşüktü.

sıkılmıştım buradan kahraman'a bakıp" ben gidiyorum burası sana emanet sakın bu arkandaki bir bok anlamayan hamsi kafalılara bir iş verme "diyerek oradan ayrıldım. Kıraç arkamdan" hanım reisim kalbimi çok kırıyorsunuz valla yetti canıma . faruk kalk lan atalım kendimizi amına, gördüğümüz muameleye bak"diyerek faruk'u olduğu yerden hızla kaldırmıştı.

Faruk bağırarak "Abiiiiğğ bırak beni yalvarırım beni suçum ne hasta olucam ya!" diyerek kendini kıraç'ın yağ bidonu kollarından kurtarmaya çalıştı.

Sesler ben uzaklaştıkça azalıyordu. gitmek için can attığım asıl yere gidiyordum.

Arabama bindiğim gibi kemerimi takıp dikiz aynasına bakmıştım .arabayı çalıştırırken oradan çıkıp, gideceğim yere kadar telefon ile konuşmuş ufak bir arama bilgi alımı yapmıştım.

Bu tabii yavuz hakkında değildi! Onunla henüz işim vardı , şimdi uğraşacak değildim en son ilgilenecektim .

Yarım saatlik yol bitmişti. arabadan indiğim gibi binaya girmiştim. Kapıyı ittirdiğim gibi asıl gururlarım beni karşılamıştı.

Kızlarım...

Kendilerini korumayı öğretiyordum Behran ve diğerleri sayesinde. Çocuklar beni gördüğü gibi yanıma koşup bana sarılmışlardı. "Ablaaa hoşgeldin Bayadır gelmiyordun... Özledik seni" dedi Nisa 17 yaşında körpe tatlı mı tatlı kahve gözlü, sarı saçlı bir kızdı.

Nisanın lafına biri daha atlarayak "Asıl ben çok özledim" bana bakarak " öyle değil mi ablam? "diyip sımsıkı sarıldı bana. Kardı bu. Albino olduğu için öyle derdik hepimiz kar gibi tertemiz masumdu.

Henüz 17 yaşındaydı o da. büyüklerde vardı tabii. Burada kendilerini korumayı, bir erkeğe muhtaç olmadan yaşamayı, dövüşmeyi öğreniyorlardı. burada güçlü olmayı öğreniyorlardı. Sarılmayı kesip "eee anlatın bakalım neler yaptınız gelmediğim günler?" diyerek İçeriye bir adım daha attım.

çocuklar etrafımı sarıp her adımımda bana daha çok Yapışırken onlara gülümsemek ile yetinmiştim. "valla ablam dövüşüp durduk Behran abla 2 dakika oturtmadı Allah canımı alsın ki" dedi Sena. Gülerek ona döndüm vücudumu "bak sen, bir daha duymayayım ağzından öyle şeyler yoksa Behrandan daha kötüyüm biliyorsunuz su bile içmeye vakit bulamazsınız" dedim tek kaşımı havada bırakarak.

Sena da dahil herkes korkmuş gibi "yok yok demedim say tövbe ettim" diyerek dilini çıkarıp kazağının kolu ile sildi. Çocuklar ona bakıp gülerken Behran arkadan "HADİ SABAHA KADAR DİREK GİBİ DİKİLECEKMİSİNİZ ÖYLE ABLANIZ GELDİ DİYE SATTINIZ CEZANIZ BEŞ'E KATLANDI" diye bağırdı çocuklar hiç onu kâle almadan bana bakmaya devam ettiler. "ULAAAAAĞĞ HEMEN BURAYA GELİN" diye bağırdığında çocuklar civciv sürüsü gibi Behranın peşine üşüşmüşlerdi.

Behran bana doğru "hoş geldin aşkım nerelerdeydin? Sevgili kaynananın yanına mı gittin kız yoksa?" öfkeyle ona doğru adım yürüyerek "çocuklar var küfür edemiyorum da neyse babamın yanındaydım . özledin mi beni?" diye sordum. Behran üstüme atlayarak "çok özledim be salak!" "dedi." kızım boğuyorsun beni az rahat bırak! 2 gündür yokum ne ara özledin? "diye sordum kollarını atmaca gibi daha çok boynuma sarmıştı. Salak falandı ama seviyordum işte. Kulağıma doğru fısır fısır" ağzını sıçım senin tamam mı fahi? "diye sordu şakadan ziyade ciddi ciddi. Yüzümü buruşturup kollarını boynumdan çekmeye çalıştım. Sülük gibiydi. Kollarını sonunda çekmiş rahat bir nefes almamı sağlamıştı.

Yerdeki spor mavi renk minderlere teker teker kızları yere seren zeren'i görmüştüm. 25 yaşında yarı zihinsel engelli bir bireydi ama hepimizden akıllı ve güçlüydü. Ona bakan annesi ve babası yoktu. Hayatında bir abisi vardı o da yıllarca kızı dövmüş üstüne taciz etmeye kalkmıştı. Aklı yetmediği içinbir şey yapamıyordu peki ya çevresi? Komşular? Onlar bağırış sesini her duyduğunda kulaklarını kapatıyorlardı. Bu yüzden onu yanıma almıştım. Korkuyu öğrenmesin diye almıştım. Ne olursa olsun kendini azıcık bile korumayı öğrensin diye almıştım.

"Aaah!!... Abla yavaş... Dalağım sallanıyo görüyorum ya..." dedi yerde 2.80 uzanmış olan Esrin. Bu hali komik gelmişti bana, ama acı çektiğini göstermemeyi öğrenecekti. "Esrin sana ne demiştim unuttun mu?" diye sordum keskin ve sert bir yüz ifadesi ile. o söylediğim şeyi hatırlar hatırlamaz yüzü ciddi bir hale bürünmüş , hemen ayağa kalkmıştı . bana bakmayı sürdürerek "Asla unutmam...herşeyi unuturum... onu unutmam" der demez Zeren'e ani atak yaparak yere birkaç hamle sonra mindere sermişti.

Hala dibimden ayrılmayan Behran " onları tanıyorsun... Nelerinin zayıf noktaları var biliyorsun... Zaaflara oynuyorsun..." diyerek elini omzuma koydu. Ona yandan bir bakış atıp " Ben Zaaflarla oynarım ama onlarla oynamıyorum onları zorluyorum. Kendilerini zorlamalarını istiyorum. Sınırı aşmalarını, ne kadar aşacaklarını merak ediyorum. Ben onlara zaaflarının olmayacağını gösteriyorum ki büyüyünce acı çekmesinler çünkü biliyorum zaafı olan biri en acımasız bir katil de olsa hep zaaflarından ölür"dedim soğukkanlılıkla. İçime derin bir nefes çekmiştim. bu aralar ihtiyacım vardı bunu yapmaya.

Behran'a tekrar baktığımda gözlerinde gurur vardı sanki, o gözlerde hayranlık sezmiştim. Sezmek istemiyordum. Birilerinin başka birine hayran olması bana saçma geliyordu kimin kimden ne eksiği vardı ki? Niye hayran olacaktım, kimseye hayran olmaz, olmayacaktım da. "Lan! 26 yılda bir doğru konuştun ama iyi edebiyat yaptın başım şişti sanırsın shakespaere ne bu havalar aşko yağğğ?" diyerek beni sinir etme görevini üstünlükle yerine getirmeye çalışıyordu. Ona doğru ofladım. Arkama bakmadan yürümeye başladım. Arkamda kalarak bana seslenmişti . en sonunda dayanamayıp hoşlanmasam da orta parmak çekip" SİKTİR GİT! "demiştim. Tabi çocukların göremeyeceği tarafta olduğum için rahattım.

Çıkmadan tek duyduğum kocaman bir Bülent ersoy kahkahasıydı. Iyy rezil! Yapacak işim yoktu şimdi nereye gidecektim ki? Aklıma direkt demir gelmişti. Niye gelip duruyordu bu adam aklıma of Allahım! İşin gücün yok mu arkadaşım ne işin var zihnimde?! Ayağımı zemine sertçe vurarak bir kere daha ofladım. "kurban olduğum az bir yol göster bana ne yapsın bu kulun?" diye sesli dile getirdim demek istediğimi.

Onun yanına gitmek istiyordum, yavuz'u mahvetmek istiyordum. Ailesinde bir boklar vardı onları çözmek istiyordum. Ama sadece istemek ile kalıyordum. Arabama binip Teyzemin yanına ziyarete gitmeye karar verdim. Her ay giderdim şimdi gitmemim tam sırasıydı. Özlemiştim çiftliği, bahçeyi... İyi gelecekti bana herşeye rağmen, tüm ihanetlere rağmen çok iyi gelecekti.

Birkaç saatlik yoldan sonra çiftliğe gelmiş etrafı kolaçan ediyordum.

teyzem hep aynı yerde, aynı saatte bahçede çiçekleri ile konuşuyor onları oluşuyordu. Çiçek kokulum benim. "Teyzem ben geldim" dedim şen şakrak bir sesle. Bir onun yanında böyleydim. Bir onun yanında kendimden geçer gibi gülerdim, babamdan başka bir onun yanında Piraye olurdum. Ben olurdum, soğukkanlı olmazdı, mutlu bir kız çocuğu olurdum. Bazen benim geleceğimi iyi bildiği için saçlarımı örmeye toka alırdı, bazen küçük barbie bebekler alırdı. Küçüklük resimlerim onda vardı. Dalga geçerdi benimle sürekli, kaşımda yarık izi vardı tabi küçükken daha büyüktü ve beni rahatsız ediyordu. Sevmezdim, nefret ederdim. Büyüktü, çok büyüktü sağ alnımın yan tarafı kaş bitimimden başlayarak elmacık kemiğe kadar uzanıyordu.

Yaramazlık yaptığım zamanlarda olmuştu babamın anlattığına göre. Sonrada zaten Ameliyat olmuştum izi vardı tabi sadece çok büyük değildi dibime girmedikçe kolayca fark edemezdin. Peki ya demir fark etmiş miydi acaba? Görmüş müydü? Gördüyse nasıl tepki verdi? Ama görse söylerdi değil mi? O zaman niye hiçbir şey demedi ki?

Kafamı demirle bozmuş durumdaydım. Teyzemin sesi ile kendime gelmiştim. "sağa diyum duymuyun mu gız?" diye söylendi.

Ona doğru yaklaşarak "geldim kız özledin mi beni?" diye takıldım nedenini soracaktı çünkü biliyordum aklı cin gibiydi kolayca birşeyi unutmazdı. Gülerek "he gız çok özledim senu" bende onunla beraber gülerek kollarımı boynuna doladım. Özlemişim be çiçek kokulum. "ohhh miss gibi kokuyorsun mis" dedim kokusunu bir kere daha içime çekerek. "he ya kokarım pek tabi az sende bana çeksen süslü gine" diyerek içeri geçmemi işaret etti kaşı ile. "2 dakika bana laf sokmadan duramıyorsun sende Teyzem" dedim kapıda durup botlarımı çıkarırken.

Arkamdan kısık sesli bir gülüş peydah duyuluverdi.

İçeri girdiğimde benim arkamdan o da girdi. Evi eskiydi köy evi gibiydi.

Her ne kadar gel bizimle yaşa dediysem de istemedi. Abim'i bile göndermeme rağmen koca adam eve geldiğinde "yok yav bir daha gitmem Teyzeme en son ortaokulda haşerelik yaptığım vakit çekmişti kulaklarımı 35 yaşında adamım kulağımı çekti az evvel." diyerek şoka girmiş gibi kulağını tutuyordu.

O günden sonra da ses etmedi kimse ev konusunda.

Teyzem duvarda dayalı döşeğe oturarak beni de yanına çekti. Dizlerine başımı koyarken" Anlat guzum, anlat bakayum ne oldu? Dök içini bağa "saçlarımı okşarken.

Anlatamadığım ne varsa ona anlatırdım, bazen Behran ya da diğerlerine anlatamazdım duygularımı ya da bizim çocuklara. " evleniyorum Teyze... Evleniyorum ama ne yapacağımı bile bilmiyorum "dedim içli içli. Saçlarımı okşamaya devam ederken konuştu." biliyorum baban anlattı amma gızım sen istiyor musun bu evliliği? Bilirsin evlilik oyuncak değildir hayatını karartma sonra "dedi yumuşak bir sesle. Durdum onu bir ömür kaldırabilecek miydim? ruhen... zihnen... yorulacaktım bir gün. Kendimi bilirdim ama inadımı daha çok bilirdim." evleneceğim... arkasından kazılan kuyuları görmesini sağlayacağım. Ailesi ona düşman gibi... Özellikle anası. babası yumuşak biri gibi görünüyor ama onun da karısından bir farkı olacağını sanmıyorum. Yapacağım, çözeceğim istiyorum . nedenini bilmiyorum ama istiyorum. Hem biliyor musun o yürüyemiyor bile öyle bir adamın kuyusunu kazıyorlar Teyze. Annesi oğluna ölsün diye bakıyor, yardım dahi etmiyorlar. Bir yardımcısı var erkek o bakıyor ona. 8 yıldır öyleymiş Teyzem... Görsen o kadar büyük cüssesi var ki, inan... İnan bana dağ gibi kendimi bir an öyle güzel hissettim ki öyle tuhaftı ki. Sanki... Sanki hiç bitmesin istedim yanında küçücük kalıyorum,Dağın önünde küçücük kalıyorum. O dağ ise ben ormanım Onun üstüne kar yağsa benim üstüme yağmur yağıyor. Gözleri farklı ,elanın en farklı tonu gibi... Benleri,yüzü, çilleri herşeyi özene bezene yaratılmış sanki. İnce ince işlenmiş sergiye çıkarılmış gibi. "anlatırken gözümde hepsi birer birer canlanıyordu. Öyle bir adama neden ailesi kötülük yapıyordu ki? Ve en önemlisi de demir bana 8 yıldır aşıktı. Peki ya karşıma neden hiç çıkmamıştı. Gerçi çıkmıştı yıllar önce, 20. Yaşımda, 1 ay önce belki de dediği gibi ben fark edememiştim.

"gızım... Sen bu oğlana sevdalusun hemide çok. İnkar da etmezsin bilirim ama onu ömür boyu taşıyacak mısın? Bir gün bile ah etmeden onunla yaşlanacak mısın? Emin olmadan evlenme... Piraye'm mis kokulum... Yapma sonunda ikinizde üzülürsünüz. Eminsen git bugün söyle onu sevdiğini ama değilsen yapma gızım... Yazık olur size "diyerek saçlarımı öptü. Saçlarımı hep öperdi. Dizinden kalkıp yüzüne doğru döndüm." biliyorum Birtanem hiç emin olmadan bir iş yaptığımı gördün mü kız sen? "dalgaya vurarak söyledim. İş ciddiye binince" eminim Teyze, fazla eminim merak etme sen "diyerek alnını öptüm." mis kokulum benim dert etme sen bunları, kim beni üzecekmiş hıh! Kafasını kelle paça yaparım onun"dedim otuz iki diş gülerken. Teyzem de benimle beraber gülmeye başladı. "eee hadi sana çorba koyam bari " diyerek ellerini dizlerine vurdu ve döşekten aşağı indi. Yardım edeyim mi diyecekken vazgeçtim. Sevmezdi yardımı "elim ayağım var çok şükür ölmedim henüz , yaparım ben." diyordu. bazen o kadar kibar konuşuyordu ki ben bile ordulu demezdim tanımasam.

Döşekte en köşeye geçmiş, dizlerimi kırarak ellerimi de dizimin üstünde tutuyordum. Karşıya bakıyordum. Başkası için boş olsa da benim zihnimle doluydu orası. Daha düne kadar nefret edeceğimi söylemiştim. Güya beni buna zorladıkları için hepsini hayatını karartacaktım şimdi ise halime gülüyordum. Dünden razıydım demirle evlenmeye...

İçimde ki ruh bile bana gülüyordu bu arada kalmışlığıma, tutarsızlığıma.

Komikti evet, benim gibi biri o şerefsizden sonra sevmezdi bile. Sevmiyordum sevdalık etmek o kadar kolay bir his değildi. Belki de beğeniyordum sadece bu kadar.

Akıner geldi sonra aklıma, kahve gözlü , sarı saçlı biriydi. O gözlerde cinsellikten başka bir şey görmemiştim o zamanlar. Öpüşmek isterdim, isterdik ve olurdu.

Ama hiçbir zaman ilkimi Akıner'e vermek gibi bir niyetim yoktu. O da beni aldatmayı tercih etmişti. Tabi kız bana resimlerini atmasaydı henüz bu sebepten aldatıldığımı bilmeyecektim. Bende sanıyordum ki soğuk biriyim bu yüzden benden sıkıldı ama niyeti farklıymış.

 

Soğuk değildim ki dışarıdan öyle gösteriyordum. Gülerdim, kahkaha da atardım ama sevdiğim birinin yanında. Onları yanında daha çok Piraye oluyordum fahriye sevmezdi böyle şeyleri ama Piraye hayat dolu, kahkaha atmayı seven biriydi. Fahriye benim soğuk tarafımdı. O kimseye güvenmezdi. Bir erkeğe güvenmezdim sonuç hep aynı çıkıyordu aldatılıyorduk. Sevilmiyorduk, cinsel doyum için kullanılıyorduk ve en kötüsü de bunu bilmemize rağmen bazen kötü yolu tercih ediyorduk. Biz kadınlar bu dünya için ceza evinde gibiydik dışarı çıkana özgürlük değil ölüm vardı. Aşık olmak istemiyordum bu yüzden, sevmek istemiyordum. Çünkü boşunaydı hep boşuna olmuştu ve olacaktı da.

 

Bizler, köleydik bu dünya da yaşamaya mahkum edilmiş köleler. Sadece, çocuk, yemek, ev işi, canın sıkılırsa günde 5 posta dayak ile rahatlayacağın bir köle. Açık bir yerini gördün tecavüz edebileceğin bir köle, kalçası güzel diye hiç tanımadığın bir kadına dokunarak kendini tatmin eden bir köle... Boyunlarımızda ki prangalar hiç çıkmamak için kilitlenmişti. Ben kendi içimi yiyip bitirirken Teyzem elinde Küçük tepside domates çorbası ile gelmişti.

 

Domates çorbası çok severdim.

 

Çevrem çok bilmese de çok severdim. Gözlerim dolmuştu. Dolmuştu çünkü yaşadıklarım ağırdı, yaşadıklarımız ağırdı. Bizler bu dünya için çağırdık.

 

Bir bizi sığdıramadılar bu dünya'ya.

 

Elinde ki tepsiyi kucağıma alıp yavaşça içmeye başlamıştım. Yanımda oturmuş beni izliyordu ninem. "Teyzem... Sana sarılsam ya azıcık olur mu?" dedim gözlerim dolu dolu. Ağlamayı sevmiyordum benim için eziklik göstergesi gibi bir şeydi. teyzem bana anlamamış gözlerle bakıp kafasını onayladı.

Elimde ki tepsiyi divana bırakıp kollarımı beline doladım. Ağlamak istiyordum. Herşey için kötü bir dünyada olduğumuz için, kötü insanlarla tanıştığımız için, kötülüğü içimizde yenemeyip dışarıya vurduğumuz için.

Kötülük arasında doğup iyi olmayı umduğumuz için.

Kötülüğü yenip dünya'yı güzelleştireceğimize inanacağımız için.

Üzgünüm... Ama olmayacak.

Üzgünüm ama dünya bombok bir yer.

 

Teyzem kollarını belime dolayıp saçlarımı içli içli koklamaya başladı. Bunu hep yapardı bir babam, bir teyzem...çok çabuk sakinleşirdim böyle. "guzum, bak bana ne oldu sağa de bakim?" diyerek elini çeneme çıkardı. "oyy gurban olurum sağa, maviş gözlerin kızarmış ya" dedi eliyle gözlerimi silmeye çalışırak. "bir şey olmadı" dedim zar zor. "bağa bak! Yalan söleme bağ!" dedi sert bir sesle. Derin bir nefes alarak ona baktım kızarık gözlerimle. " Kadınlar... Çocuklar... Yaşamıyor teyze. Bu dünyada yaşayamıyor, nefes alamıyorlar. bizi kimse korumuyor " dedim gözlerim daha da dolarken.

Ani ataklarım geliyordu bazen bu da onlardan biriydi. Konu ne olursa olsun, uzun zaman susup güçlü durunca böyle ataklarım geliyordu.

 

"kurban olurum gözlerine ağlama bir daha, kızım... Kim demiş sizi kimse korumuyor diye Koskaca Rabbin vârken başka kime hacet ediyorsun?" diye sordu. "haklısın ama o zaman neden bir sürü kadın ölüyor... Şiddete maruz kalıyor... Yaşamak istiyoruz ama izin vermiyorlar teyze olmuyor."

Teyzem susmuştu. "ölüyorlar ama... Evde, okulda, sokakta, caddede, iş yerinde, hastanede, yolda yürürken, uyurken... her yerde . ama kimse bir şey yapmıyor kimse konuşmuyor. Adalet istiyorlar ama kimse onu yaratmıyor. Ülkemizde adalet mı var Allah aşkına!" dedim sonda sesimi yükselterek.

Teyzem dolu gözlerle bana bakıyordu." özür dilerim Birtanem, çok özür dilerim. Yemin ederim unuttum. Bir an unuttum aklım başımdan gitti. Özür dilerim teyze ." dedim ellerini tek tek öperken.

Unutmuştum. Allah kahretmesin ki unutmuştum! Öyle bir olaydan bahsedip yanımda ki kadını unutmuştum. özür dilerim nine çok cok özür dilerim unuttum aptal kafam yüzünden unuttum. "dedim ağlamama az kalmıştı. teyzem bana engel olmaya çalışmak istemiş gibi ellerimi tutup kendine çekmişti. "şşş, tamam bir şey yok Piraye'm kurban olurum sana sakin ol"dedi."biliyorum unuttun yoksa der misin hiç bana? Bilirim kızım seni, tanırım da bilirim de "dedi içini çeke çeke.

Üzmüştüm onu hemde çok Üzmüştüm. Kendim üzülmemiş gibi gelip teyzemi de üzmüştüm. Yanaklarını öpüp "affet olur mu? Nolur affet bir sen varsın beni anlayan nefret etme benden olur mu teyze? Sende beni terk etme... "teyzem kocaman gözleriyle bana bakıyordu. Şaşırmıştı kolay kolay böyle söylemezdim kimseye.

Teyzem benim kırmızı çizgimdi. Elimden tutup divana oturttu beni "Piraye... gitti o yok kızım. Öldü biliyorsun değil mi? Kendine bu kadar yüklenme. Acıma kendini kurtarmaya da çalışma kimseyi... Çünkü yetişemezsin sen kahraman değilsin. Dünya değişir sen hızına yetişemezsin. Hayvanlar ölür, insanlar ölür, çocuklar ölür herkes ölecek bir gün. Yapma bunu kendine kızım dinle beni, ben sana hiç yanlış bir şey dedim mi bu yaşına kadar. Seni kandırdım mı? "diye sordu . başıma sağa sola sallayarak reddettim onu. Sözlerine devam etti dolu olan gözlerime bakarken "ama şimdi sen kendini kandırıyorsun kızım... Kandırma kendini kimseyi kurtaramazsın gücün yetmez. Gücünün yetmediği şeyleri düşleme "diyerek son sözlerini söyledi.

Donuk halde ona bakıyordum. Ne diyecektim ki haklı değilsin mi haklıydı sonuna kadar haklıydı. Keşke olmasaydı ama çok haklıydı. İlk defa haklı olmasından nefret ettim kendimden nefret ettim, insanlardan nefret ettim. Haklı olmamayı isterdim.

 

İstemekle de kalmıştım.

 

"Ee hadi bakalım çorban soğuyor iç bakayım "dedi gülerek. Şimdi ise tam bir düşes gibi konuşuyordu oldukça nazik ve ince bir ses tonu ile.

Ciddi konuşurken hep dili dönerdi bazen fark etmeden bazen de bilerek yapardı. Şimdi eminim fark etmemişti.

Onun yanında huzurluydum, Piraye olmaktan mutluydum buradan çıktığım an fahriye olacaktım. Bunu biliyordum işte. Yine maskemi takacak soğuk nevale gibi gezecektim etrafta. Dost dediğim insanların yanında bile rahat olamıyordum onlara yakın davranamıyordum. Babam eski Albay İdris Şanovaoğlu... Beni Böyle yetiştirmişti. Abim babamın davranışlarının hastalıklı olduğunu söyleyip yurt dışına çıkmıştı. Evlendikten sonra Ankara'ya yerleşmişlerdi. Ben... Ben kalmıştım. Kimse el uzatmamıştı ki tutayım. Babamı seviyordum, Annemi de öyle ama Aile gibi hissetmiyordum.

 

Bir şeyleri hissetmeyi özlemiştim.

 

Çorbamdan bir kaşık alarak içmeye koyulduğumda aklımda demir vardı. Gereksiz yere aklıma uğruyordu bu iyiden iyiye canımı sıkmaya başlamıştı.

 

Chucky kılıklı herif! Hiç sevmiyordum ya!

 

Çorbam bitmişti. teyzeme dönerek "Ellerine sağlık meleğim benim "dedim gülmeye çalışarak. ki çok iyi becerirdim gerçeği saklamayı. "Afiyet olsun boncuğum bir daha ağlama demeyeceğim her ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın hep burada ağla, yanımda ağla. "diyerek beni uyardı.

Ona kocaman sarılarak evden çıkmıştım. Şimdi kendimi iyi hissediyordum. Çok şükür.

 

Arabama binip eve gitmeye karar verdim. Günlerdir çok yorgun olmanın verdiği his ile başım ağrımaya başlamıştı. Araba kullanacak kadar ağrımıyordu Allah'tan. Arabayı sürerken kafam dağılsın diye müzik dinlemeye karar verdim.

 

Başı çatlamasına rağmen müzikten vazgeçmeyen benim araba bagajına yansıyan görüntülerim.

 

Kale türküsü , Volkan Arslan açmıştım. Çocukken çokça dinlediğim şarkıydı.

Hatırlıyordum bayramda ailecek bir yere gittiğimiz zaman bu şarkıyı bangır bangır çalarak dinlemiştik. arabada son ses dinliyordum çevremde insan yoktu o yüzden rahattım. Trafikte ya da kalabalık bir alanda olduğumda kısık sesle sadece benim duyacağım bir ses yeterli oluyordu. Trafik magandaları apaçi kılıklı salaklar gibi dinlemek kalabalık olurdu. Kız tavlamaya çalışan Arizona kertenkeleleri.

Demir için garip şeyler hissediyordum. normalde tedirgin olmam gerekti ilk cinayetimi bana anlattığında, ilk tanıştığımız ânı söylediğinde nedensizce güven hissetmiştim ona. Güven hissetmemem gerekiyordu ama hissetmiştim.

Kimseye güvenemezdim ben.

Hepsi aynıydı... Kimse gerçek yüzünü işi görülene kadar göstermezdi.

Kimse gerçek değildi. Benim için değildi. Duygular gerçek değildi hiç olmamıştı insanoğlu iki yüzlü bir tablo gibiydi. Hangisi sana yalanı gerçeğe çevirirse...

 

Daha fazla kafamı karıştırmamak en iyisiydi zira zihnim daha da bulanık hale gelmeye başladı. Evin yoluna girdiğimde arabamı park edip eve doğru yürüdüm.

 

Çok yorgundum. Herşey için yorgundum.

 

Eve girdiğimde üstümde kıyafetlerden kurtulup oturma odasına doğru adımladım. Annem evde değildi.

Babam büyük ihtimalle çalışma odasında kitap okumakla meşguldü.

Merdivenlerden yukarı çıkarak babamın odasına gitmeye karar verdim onunla konuşmam gerekiyordu. Kapıyı yavaşça tıklatırken kafamı hafifçe İçeriye doğru soktum. "Baba... Müsait miydin? "diye sordum kafam hala kapı arasındayken.

Birkaç saniye gözlüğünün altından Bana bakıp gözlüklerini çıkarıp masanın üstüne koydu. "Gel güzel kızım bende seninle konuşmak istiyordum. "dedi. İçeri yavaş yavaş girdiğimde masanın önünde ki pofuduk deri sandalye'ye oturdum. İçime derin bir nefes çekip babama baktım. "Ne konuşacaktın? bir sorun mu var yoksa? "diye sordum kaşlarımı çatarak.
Babam sandalye'ye masaya daha da yaklaştırıp bana doğru eğildi. "var kızım var"diye yineledi. Ne oldu demekten korkuyordum artık.

"Ne oldu yine? "sesim gür çıkmıştı.

"evleneceksin, Demir'in karısı ben olmayacağım biliyorsun değil mi? "diye sordu. Komik şaka. Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatıp açtım. "biliyorum baba hatta benden habersiz konuşmuştunuz "dedim. Babam bam teline basmışım gibi "Of! Fahriye Of! Kızım milyon kere anlattırma bana, anlattık ya kaç kere! Birkaç ay sürecek "diye konuştu sinirle. "Allah razı olsun baba çok makbule geçti inanamazsın" "yarın istemeye gidelim dedi sevgili kayınbabacığın"diyerek atıfta bulundu. Yüzümü buruşturup ona baktım. "deme şöyle "dedim tiksintiyle. Babam gülmüştü. "ne demeyeyim sevgili kayınbaban demeyi mi? "diye sordu tekrar.

 

"komik mi sence de bu yaşayananlar baba? Allah kahretmesin ki herifin oğlu benim ismet'i diri diri yaktığımı biliyor! Sence komik mi bütün olanlar dalga mı geçiyorsunuz benimle! ?" dedim bağırarak. Sanırım sona yaklaşmıştım.

Babam ciddileşerek "Bir daha bana karşı ağzını bozarsan kızım demem koparırım o dilini! "dedi her kelimenin üstüne basa basa. "orada biraz sıkar ama denersin sevgili babacığım... "dedim oturduğum yerde bacak bacak üstüne atarak. Sevmezdim ama babamı da sinir etmek hoşuma gidiyordu. "çok yanlış kişiyi tehdit ediyorsun baba" kollarımı birbirine doladım. Babam homurdanıp "sende beni sinir ediyorsun? "diye cevap verdi. "yarın istemeye gelsinler mi karar ver? "diye sordu konuyu değiştirmek için. Dudak büküp "hmm... Bilmem ki gelsinler mi? "diye sordum bu sefer. Dalga geçtiğimi biliyordu. "fahriye! "diye bağırdı. Sırıtıp "Ne! "diye sordum. Sonra sıkılarak "gelsinler Baba ...gelsinler yüzük takalım sonra düğün konuşulsun evlenelim üstüne birkaç seneye kalmadan çocuk yaparız sonra sen sağ ben selamet hm ne dersin? Sonumuz bu kadar nasılsa sen beni salak mı sanıyorsun anlamıyorum ki. Sahi inanıyor musun bu söylediklerine şahsen ben inanmıyorum da bilmek istersin diye söylüyorum. Çocuk değilim, değilsin beni avutma, beni kandırma yine yaptığın gibi yapma... Benim arkamda kal, bana duvar değil yol ol. Baba bir kere olsun bana asker gibi değilde evladın gibi davran "dedim. Sesim içime kaçacaktı neredeyse. Bağırmak istemiyordum. Ağlamak...teyzem hariç kimsenin yanında ağlamazdım kendime yediremezdim.

 

ama ağladın ,ağladık istemesek ... yediremesek de ağladık birtanem .

 

Babam bana dolu gözlerle bakarak "Ben sana hiç baba olamadım değil mi? "diye sordu. Sessiz kaldım. "olamadım...seni asker gibi büyüttüm başına bir iş gelirse kendini koru diye seni eğittim. Arkadaşların baleye giderken ben seni boks müsabakalarına götürdüm. Herkes çayı şekerli içerken ben sana tatsız tuzsuz çay içmeyi öğrettim zorla. Lisede, üniversitede arkadaşların beraber gezerken ben... senden o hakkı aldım. "dedi titreyerek. Devam etti. "biliyorum herşeyi senin için yaptım bizim için erken büyü diye akıllı ol da kendini koru diye. Biliyorum herşey bombok oldu biliyorum bir sik kadar değerim kalmadı gözünde ama yapmazsam başkası yapacaktı. Seni senden alırlardı. Yakarlardı canını ben evde olmadığım her an biri kaçırıp seni alırdı. Öldürmekten beter ederlerdi kızım. Yeminim olsun yaparlardı. Özür dilerim... özür dilerim inci tanem. Bulut gözlüm özür dilerim. Seni senden almalarına izin veremezdim. "dedi ve ayağa kalkarak Bana sıkıcı sarıldı. Babamı seviyordum her ne olursa olsun onu seviyor ve önemsiyordum.

Babamın mavi gözleri kızarmış sanki bir anda un ufak olmuştu. Bir amacı vardı.

Eski Albaydı o aptal bir adım atmazdı. İlerisini daima düşünür düşünmeden bir adım dahi atmazdı. "Affettin mi beni? Affet tamam mı? "diye sordu. Burnunu çekerken ona bakmaya devam ettim. "Helal olsun, helali hoş olsun "dedim. Mırıldar gibi.

 

Helal olsun... 2 Kelime... 10 harf...

 

"neyse yeter bu kadar ağlamak "dedim benim de burnum akmıştı. Burnumu bir kez daha çekerken odadan çıkmıştım. Ağlamamıştım Ama gözlerim doluydu.

Babama belli etmesem de çok kırgındım ona karşı. Belli etme taraftarı da değildim. "gelsinler baba "dedim kendimi toparlamak adına. Babam mavi gözleri ile beni süzerken "emin misin? İstersen daha sonra gelirler"dedi. Kafamı iki yana sallayarak "zaten eninde sonunda gelecekler baba daha da uzamasın bu iş "diyerek ayağa kalktım. "odama gidip biraz uyumak istiyorum "dedim. Babam bir şey demek istese de beni anlayış ile karşılamış bir şey dememişti. Odadan ayrıldığımda kapanan kapının ardına çökmüştüm. İçim sığmıyordu.

Huzurla nefes alamıyordum. Bir gün iyi olacak desem yarın bir felaket doğuyordu.

 

Allahım sen bana güç ver!

 

Diyerek ayağa kalktım beni burada oturmuş ağlak biçimde görmeleri hoş olmazdı. Odama girdiğimde yatağıma adeta atlayarak uzanmıştım. Şuan tek istediğim yorganıma sarılarak uyumaktı. Evlenecektim Ama sevdiğim biri ile değil. Gerçi kimi severdim onu da biomiyordum ya. Dünya da sevecek birileri kalmış mıydı acaba? Can-ı gönülden seven bir adam var mıydı hala bir yerlerde? Varsa da bana denk düşmezdi . doğduğum günden beri şerefsiz çekiyordum üstüme.

 

Daha fazla düşünmeden yorganıma sarılıp uyumaya çalıştım.

 

Uyumak iyi geliyordu çünkü. bir tek uyurken insan gibi hissediyordum.

 

Bir uyurken Piraye oluyordum. Masum... Saf...temiz...

 

Uyu yavrum yine sabah oluyor

Uyumazsan güzel yüzün soluyor

Babacığın gelmiş bize bakıyor

Uyu yavrum yine sabah oluyor.

 

Uyu yavrum, uyu ki ruhun dünyanın kirli oyunlarına kanmasın.

 

Uyu yavrum sonra uyan sabah olsun uyan, ama güzel yüzün solmasın. İzin verme soldurmalarına. İzin verme, ruhunu senden almalarına...

 

🍃


 

"Eee kardeşim göt dediğin ötmeli ötmeyen götu sikmeli diye boşuna dememişler" kıraç'ın evinde herkes oturmuş düşüne duruyorlardı. Rıfat Kıraç' a ters ters bakıp 'tövbe estağfurullah 'çekti.

Hakan oturduğu koltukta yayvan şekilde yayılmakla meşgulken firat bacağının tekini hakan'ın baldırının üstüne attı. "böyle bir söz mü vardı amınakoyayım! Kim demiş lan bunu?!" dedi hakan gülerek. Kıraç artist artist gülüp "Tabi oğlum ben buldum" dedi. Rıfat ise olaylara uzaktı. Kahraman derin nefesler alarak gözlerini dinlendiriyordu. "Şaka yapmayın! Silerim sizi" dedi kahraman. Kıraç gülerek "Ağabey yanlış söylemedin mi?" diye dalga geçti. Rıfat lafa atlayarak "sikilmek mi isterdin kardeşim?!" diye sordu. Harbi maldı bunlar. "Yok almayayım canım abim ,birtanem Abim"diyerek sustu.

 

"Eee şimdi ne yapacağız ya canım sıkıldı benim " dedi Kıraç çocuk gibi oflayıp kollarını birbirine doladı. "Ne yapmamızı isterdiniz Kıraç hazretleri sizi mi eğlendirelim " diyip alaylı sesi ile Kıraç'a döndü. "Aman almayayım abi senin eğlence anlayışından korkuyorum ben" ciddi anlamda ufaktan tırsmıştı. "Kıraç siktir git kardeşim hadi mutfağa doğru siktirip git"dedi kahraman . Kıraç sözünü ikiletmeden "gideyim de beyime yemek yapayım bari"derken güldü ve hızla mutfağa doğru koştu.

 

Rıfat bir şeyler düşünür gibi "Fahriye'nin bugün istemesi olacak biliyorsunuz değil mi?"diye sordu aklında bir şeyler vardı. Amerikan tarzı mutfak olduğu için rahatça duyabiliyordu. Kıraç her ne kadar olayları şakaya vurmuş gibi görünse de Fahriye'nin evlenmesine karşıydı." Bu işte bir bokluk var eminim "dedi düşünceli bir sesle . Fırat "lan ne olacak ?! diyemiyorum anasını satayım İdris Baba sırf iş , güç için Fahriye'yi evlendirmez kızını kıyamaz o ,ulan adam kızına kızınca bile bizi dövüyor ona el sürmüyorda !"diyerek eli ile alnını ofaladı. kahraman "Bok içinde sürünüyoruz koktuk gidiyoruz!"dedi oflayarak .

Kıraç mutfaktan bir kez daha konuştu. "Abi gözünüzü seveyim be tanıyoruz İdris reisi çocukluğumuz onlarla geçti. Sence reis bizden habersiz iş yapar mı?"dedi buzdolabını açıp içinden domates ve peynir çıkarırken. Tost yapacaktı şuan yemek yapma hevesi kalmamıştı . Domatesleri yıkayıp kabuklarını bıçakla soyarken Fırat konuşmaya devam etti . " bu adam bana tekin gelmedi hiç "dedi düşünceli bir sesle . Kıraç ona katılmış olacak ki kafası ile onayladı. "Fırat haklı ,Bu işte bir sik kırığı geçiyor ama hadi hayırlısı !"diyerek peynirleri de ekmeğin arasına koyup koltuğa uzandı. Hakan elini Kıraç'ın hazırladığı peynirli tosta gidince Kıraç hızla eline vurmuş "Lan! Elleşme puşt herif ! Kalk mutfak orada kendi karnını kendin doyur"diyerek tabağı önüne daha çok çekti.

 

Hakan alınmış gibi dudak büzerek "Ama sevgilim doymadan nasıl gecemiz için efor sarf edeceğim "diyerek bir kadın edası ile elinin tekini Kıraç'ın omzuna hafifçe sürttü.

Kıraç kocaman gözlerini daha da çok açarak hızla ayağa kalktı . "Hay amınakoyim senin götçü puşt! Defol uzak dur benden gaylerin efendisi ! Kendine kadın bul desem onu da yapmıyorsun ki " tiksinerek gözlerini kıstı."meymenetsiz puşt seni hanım reisime diyeyim de gör bak seni nasıl duvardan duvara sürtüyor!"dedi ve Rıfat'ın yanına doğru ayaklarını uzatıp tostunun yemeye başladı . Hakan salak salak gülerken "Şanslısın ki benden başka kimse sana dokunmuyor zaten kıro ! Rahibe Teressa bile elletmiştir sen hala vıdı vıdı yap " ardından kahkaha atmaya başladı manyak herifti doğrusu .

Kahraman Hakan'a doğru bir yastık fırlatınca Kıraç'ın keyfi yerine gelmiş gibi ağzında ekmek ile sırıtıyordu. "Duydunuz mu blobfish kılıklı şu karşımda ki herif bana laf ediyor. " güldü "blub,blub ne diyorsun balıkçık balıkların yüz karası tipini gece görünce üç Fatiha ,üç şehadet getiriyorum her an ölebilirim bunun sıfatı yüzünden diye!" derken ekmeğini yemeye devam ediyordu .

Hakan'nın takıldığı tek şey balık ismi olmuştu ." O ne lan!"dedi yüzünü buruşturup anlamamıştı ki Kıraç şerefsiz gibi daha da yayılarak sırıttı . Google'dan resmine bakan Hakan öfke ile burnundan soluyarak Kıraç'a doğru yürümeye başladı." Lan ben buruşuk muyum?! Sarkık mı benim yüzüm?! "Kahraman'a dönerek "Abi şuna bak Bana buruşuk diyo ya "dedi telefonu kahraman'a doğru çevirirken. Kahraman yüz ifadesini bozmadan "Evet "diyerek onu onayladı . Hakan'nın gözlerinin içi kızarmış alnından bir damar peydah olmuştu. "Bu ne , amınakoyarım senin göt kılı!" Kıraç kahraman'nın arkasına saklanarak sinsi sinsi gülmeye devam ediyordu . Rıfat bıkmış bir ifade ile "oturun şuraya lan bi! İşimiz gücümüz kalmadı bir de siz çıktınız"dedi .

 

Kıraç ve Hakan suçlu çocuklar gibi kafalarını eğerek koltuğa oturmuşlardı. "Kendi evimde mahzun Kırmızıgül oldum ya" dedi mırıl mırıl. Rıfat "mırıldanma sinirimi bozuyorsun "dedi ters ters. Kıraç yerinde iyice büzüşerek sessizce bekliyordu .

"Fırat'ı biriniz aradı mı ne alemde yine?"diye sordu Rıfat . "İşi varmış abi bilmiyorum valla söylemedi "dedi Hakan . O sırada Fırat whatsapp grubuna bir fotoğraf göndermişti. Herkes telefon sesi ile birlikte mesaj kısmına bakarken korku ile bakıyorlardı çünkü bir zamanlar pek sevgili Fırat arkadaşları takip ettiği kadının videosunu değil seviştiği bir kadının videosunu göndermişti gruba . o günden beri yasaktı fotoğraf ,video göndermesi .

Şimdi ise ... "Lan tövbe estağfurullah , Allahım ne olur Fırat salağı çağla Şikel'in memişkosu'nun açıldığı videoyu atsın , kerem bürsin ile nilperi Şahinkaya'nın fanfinifinfon konuştuğu sahneyi atsın , adını feriha koydum feriha'nın onun yerine utandığınımız üniversite kombinini atsın ama bu gözlerim onun bir uzvunu daha görmesin nolursun “diyerek ilk açan Kıraç oldu .

"O ney la!"dedi kocaman gözleri ile . Kahraman hızla "ne göndermiş diye sormak istemiyorum "dedi ve telefonu kapatarak kafasını geri koltuğa yasladı. Hakan iğrenmiş gibi " dua çemberi oluşturarak soruyorum ki umarım arkada şarkı olarak langıdı lan lan açıp pipisine oyun havası oynatmıyordur " dedi . “Ne attığını sormak hatta görmek dahi istemiyorum sil o fotoğrafı gruptan !”diyerek uyardı . Kıraç üzerinden tır geçmiş gibi “Abi bu herif kırk yılda bir gelen kanlı ay tutulması yaşamış takım elbise fotosu atmış gruba ya bakın bi fikrinizi soruyor hepimize takım elbise almış “diyerek oturduğu yerden telefonu bırakıp saçlarını toplamaya başladı . Birkaç dakika sonra ilk konuşan kahraman olmuştu. “Hepimize isteme gününde takım elbise mi giydirecek bu pezevenk evladı “ kahraman Haklıydı kız isteme gününde erkek tarafı takım elbise giyerdi şimdi ise beş kişi ki yüksek ihtimalle Behranlarda gelirdi dokuz kişiye takım elbise almıştı resmen . “Lan arayın şunu almasın Fahriye’nin yanında bunlar bedava der gibi tarikat gibi gezdirecek bizi gusülsüz puşt!”diye bağırındı Kıraç’a doğru. Hakan götü çıkana kadar gülmeye devam ediyordu Rıfat bakışlarını ona doğru çevirince susmuştu . “Bana bak garip garip hareketlerin var sikerim seni !” Bir yandan ağrıyan başını ovalıyordu . Hakan adeta sürüngen gibi sessiz adımlarla odaya doğru ilerledi ve gözden kayboldu . Biliyordu ki bu saatten sonra bir kere daha anırır gibi gülerse Rıfat harbi silerdi onu bu dünyadan .

 

Kıraç bir yandan hakan’nın arkasından kimi gülüyor bir yandan da bakışları ile Rıfat’ı takip ediyordu mazallah ki Rıfat gibi birini üstüne salmak istemezdi . “Abi Fırat’a yazdım ama bu salak olduğu için beni ne kadar ciddiye alır bilemiyorum “dedi .

Kahraman “Almazsa aldırırız “diyerek ayağa kalktı .” Hadi ben gidiyorum evim vardı benim amınakoyayım gidemiyorum sizin yüzünüzden “diyerek salona doğru yürüdü ve montunu giydi . Kıraç arkasından bağırarak “Yarın sabah erken gelmen lazım Abi biliyorsun!”dedi ve kahraman kapıyı sertçe Çekti. Hakan odadan sessiz adımlarla çıkarken “Lan gitti mi kahraman Abi …”diye sordu . Rıfat silik bir gülümseme ile “kahraman abin gitti ama ben varım aslanım odadan çıkayım deme kafanı duvara montelerim!”diye sakince uyardı . Sakince…

 

Hakan kedi mırıltısı gibi “Tamam abim… bir şey demedim ki ya … ben gireyim odama … eywallah abim … canım abim otur sen sakın kalkma yerinden aman popişin ağrımasın Abim … popona kurban olurum Abim “son dediği ile Rıfat aniden yüzünü ona doğru dönerek öfke ile parlıyordu ki Kıraç koltukta daha çok yayılarak “ gittikçe gayleşiyor ve evimi porno mekanına çeviriyorsunuz haberiniz olsun”diyerek gözlerini kırpıştırdı.

Hakan bir an Rıfat’ı unutup “Ne diyirsen faişe qarı!”diyip gülmeye başladı . İkiside salak saçma espriler yaparak güya eğlenmeye çalışıyorlardı.

 

Rıfat “siz ne yapıyorsunuz Amınakoyayım ya ! defolun ulan , içeri geç sende“ yastığı kaptığı gibi Hakan’a atarken Korkan Hakan yastık gelmeden kapıyı kapatıp üstüne üç kere kilitlemişti. Bu Sefer Kıraç’ı gözüne kestiren Rıfat hafif bir tebessüm ile “Fırat’ı bul getir bir saatin var “ dedi . Sakindi ama kendini zor tuttuğunu Kıraç fark ediyordu ki onu kızdırmak hiç iyi olmazdı. Kıraç toparlanıp evden tabiri caizse uçarak çıkmıştı.

Fırat wattsap grubuna iki yeni mesaj daha göndermişti

 ...


 

İBRAHİM OKTAR İLE ÖPÜŞMESEX

DERSLERİ

 

Fırat: Abi gruba fotoğraf attım hepiniz açmışsınız neden cevap vermediniz ya😔

 

Kahraman: keyfim ve kahyası öyle istedi

 

Hakan :Korktuk amınakoyayım! Yine orda burda kırıştırdığın kadınlar sandık.

 

Kıraç :Hakan’a katılıyorum

 

Behran: Ne oldu ya? Kim kime nude atmış ?

 

Oktay :LAN! Kim kimi sikmiş?

 

Cenk : sizden midem bulanıyor yemin ederim.

 

Şadan: rica ediyorum deli sikmiş gibi davranmayın şu grupta

 

Fırat :Ne sikmesi abi ya

 

Hakan : sikiş yok ne uzattınız he Oktay lafı nerenden anladın merak etmiyorum ama sormak durumda kaldım .

 

Çolak :Kahraman nerdesin gözüm seni arıyor bu pezevenkler burada iki kadın olduğunu da unuttu iyice , amınakodumun abazaları!

 

Kahraman adlı kişi İbrahim Oktar ile öpüşmesex dersleri grubundan ayrıldı.

 

şadan adlı kişi İbrahim Oktar ile öpüşmesex dersleri grubundan ayrıldı.


Fırat :Zaten bu gruba iki Zeki fazlaydı

 

Kıraç :E, kaldık 7 maloz

 

Behran :Beni kendinizle karıştırmayın lan göt herifler !

 

Behran adlı kişi İbrahim Oktar ile öpüşmesex dersleri grubundan ayrıldı.

 

Fırat :Kalbim kırıldı ya😔 alt tarafı bir resim yorumlayacaktınız 😔üzüldüm kahroldum😔

 

Fahriye : neyse bugün kibar nahif bir kadın olacağım :) eve gelin bana yardım edin Fırat sikerim belanı bırak takım elbiseyi falan sen mi isteyeceksin beni amınakoyayım!

 

Rıfat: Hanım reis istediğin malzemeleri aldım kapının önündeyim 10 dakikadır bekliyorum bu sikimsonik mesajlaşma ne zaman biter acaba? (Siz hariç )


 

🍃


 

Bugün istemem vardı ne hissettiğimi dahi anlamıyordum . Sanki göğsüm sıkışıyor beynime her an bayılma sinyallerini gönderiyordu .

bu saatten sonra dönüşü olacak sanki A- neyse ki hanımefendi olacağıma dair bir takım sözler vermiştim. Belki de severek evlenmiyordum ama sevdiğim elbisemi giyecektim beyaz, sıfır kol, hafif dalgalı beyaz elbisemi hemde . Belden oturtmalı olduğu için eminim vücudumda hoşça duracaktı.

 

Yer yer kısa olan kıvrımları çok hoşuma gidiyordu aslında bir de bunun için almıştım içinde tıpkı yeni yetme bir çocuk gibi hissediyordum . Büyümemiş ,masum bir çocuk gibi… üzerimde olan kirli siyah iç çamaşırı takımını kirli sepete attıktan sonra yeni beyaz çamaşırlarımı çıkardım dolabımdan.

Saçlarımı aşağıdakin bağlayıp dalga yapacaktım sadece sade olmasını istiyordum . belki de pelçemlerimden birkaç tutam bırakırdım yanaklarıma. Elbisemi dolaptan çıkarıp yavaşça giydim fermuarı belimde olduğu için kolaydı ki arkamda olsa da fermuarı çekmem kolaydı.

Tam istediğim gibi belime oturmuştu hafifçe gülerek etrafımda döndüm birkaç kez çocuk gibiydim .

Fırfırlar hoşuma gidiyordu ,küçükken de severdim .

 

Sonra vazgeçtin .

 

çok şeyden vazgeçtin , vazgeçtim Ben aslında sigara harici çok şey bırakmıştım küllüğümde .

Unuttuğum tek şey sigaram değildi çok şey unutmuştum beraberinde küllükte sigaram sararırken ruhumu da kül olup erimişti

Bir susuş iki susuş üç yok oluştu benim hikayem .

 

Bu gün kendimi iyi hissediyordum ,bu gün kendimi sanki Piraye gibi hissediyordum . Fahriye olsaydi eğer eminim ki o kahkahalara boğulur ve bir aptal olduğumu düşünürdü ama Piraye bendim ,sadece ben .

Ve ben bugün geçmişin çözülmemiş nasırlaşmış sırları için evlenmeyi göze almıştım . Kanımın son damlasına kadar emindim ki Demir’in ailesi kesinlikle bir şey saklıyorlardı özellikle de Annesi

Asuman hanım …

Emindim hislerim beni yanıltmazdı .

Biliyorum o gün de asla yanılmadım.

 

Halledecektim. Hepsini yavaş yavaş halledecek ve izlerini bu dünyadan silecektim . Şimdilik Yavuz kalacaktı onu en sona saklıyordum önceliğim demirdi .

 

Sikerlerdi ama! Neden demir Amınakoyayım ya! Gıcık pis kokulu herif . Çok da kötu kokuyordu burnumu kırıştırıp saçlarımı tararken 18 . Yaşımı düşündüm o gün neden ismet’i öldurmek istediğimi düşündüm .

Benimle beraber dostum dediğim insanları da o yaşımda boka sürüklediğimi düşündüm .

Neden sadece Kafasına silah sıkmayıp , işkence çektirdiğimi düşündüm . Hayır katil değildim devamlı birini de öldürmüyordum .

 

Ama o an yapmak istemiştim ilk defa şeytanin bir teklifi cazip gelmişti . Şimdi ise katil olacaktım belki ikinci defa belki üç… yolun sonunda ne olacağımı , olacağını bilmiyordum düşünmek … zihnimi bunca zaman düşünmek için kullanmıştım zaten artık düşünmek istemiyordum .

 

Sonra tekrar demir’i düşündüm o yaşta işlediğim cinayetin üstünü bir şekilde örtmüştü . o gün bizi birkaç araba dolusu adam ile yanina çağırmıştı tabi o zamanlar onu görmemiştim . İlgilendiğim en son şey bir adamdı . O ise beni sonuna kadar korumuş üstüne üstlük sekiz yıldır beni beklemişti , tabi doğruysa.

Böyleydim işte bir erkeğe kolay kolay güvenmezdim , güven kelimesi benim için bir erkeğe konulacak en son isimdi. Oysa söz konusu demir olunca içim bir garip oluyordu . Kendimi küçükken annemden gizli sabah erkenden kalkıp televizyonu açarken sesini kısarak rahat koltuk izlediğim kadar keyifli ve mutlu buluyordum.

 

haklısın eminim ki kucağı bir koltuk kadar rahattır . hele bir evlen de deneriz rahat mı yoksa batık mı?

 

İç sesime sinirle oflayıp gözlerimi yumarken saçlarımı taramayı bitirmiştim . Şimdi ise tek yapmam gereken biraz dalgalandırmak olacaktı maşamı çekmecemden çıkarırken şarkı mırıldanmaya başlamıştım .

 

Ercan Demirel , Elveda deme bana şarkısını çok seviyordum .

 

🍃


 

Demir eringiz'den devam


 

Onu ilk gördüğüm günü çok net hatırlıyordum tarlada neredeyse traktör ile üstümden geçecekti .ona böyle söylemiştim ama bilmiyordu ki onu ilk türkü söylerken görmüştüm . Buz gibi akan derenin kenarında taşların üstüne oturmuş gözleri dolu dolu türkü söylüyordu ,Ayletme beni söylüyordu . pek ağladığını görmemiştim ,o gün ilk kez ağlamıştı iç çekerek türküye devam etti .

 

Şu karşıki dağda lambalar yanar ,

Şu karşıki dağda lambalar yanar ,

Lambanın şavkına da fadimem, sevgilim yazar .

 

Ayletme beni ,söyletme beni

Ayletme beni ,söyletme beni .

 

Alçak yüksek tepede fadimem bekletme beni ,

Alçak yüksek tepede fadimem bekletme beni…

 

Gözleri kapalıydı neden ağlıyordu bilmiyordum ama onun canını bu denli yakan şeyi öğrenmek için adam bile öldürürdüm. Mavi gözleri kıpkırmızı olacaktı ağlamaktan . Maviş gözlüm , Bulut gözlüm …

Gözleri yavaşça açarken etrafına bakındı beni göremezdi görmemesi için kuytu köşe sığabileceğim bir yere geçmiştim çünkü.

 

Ah be güzel gözlüm bilsem seni sevmek ne büyük azap . Bilsen eğer yüreğini duadan kaldırmazdın ,tıpkı benim secdeden başımı kaldırmadığım gibi.

 

Secde duam … secdemin en temiz duası , dilfiruzum…Dilfiruz gözlüm

 

burnunu çekerek hızla ayağa kalktı arkasına bakmadan oradan hızlıca uzaklaştı. Ben orada kaç saat boyunca durduğumu bile saymadım. Ta ki güneş kızıllığa çalana dek …


 

Dilfiruz … gönle ferahlık veren demekti gönlü sevindiren demekti. Dilfiruz Fahriye demekti . Benim dilfiruzum fahriyeydi , aciz gönlümü sevindiren tek kişiydi . Dilfiruzum, dilfiruz gönlüm .


 

O benim dua kapımdı .

 

Neden ağladığını bilmiyordum ve bu benim oldukça sinirimi bozuyordu . Kolay kolay ağlamazdı neyi kaçırdığımı bilmiyordum sikeyim ki hiçbir bok bildiğim yoktu. Telefonumu çıkarıp hızlı hareketlerle sezen aksu açtım. sezen aksu benim sevda tanımımdı Sezen dinleyen biri seni seviyorum demese de olurdu .

Sezen dinleyen biri sevdadan çok zor vazgeçer sevdanlandı mı o sevdasından vazgeçmezdi .

 

Sezen dinlerdim ,sezeni hissederdim ,Ben Sezen gibi severdim .Varım da yoğum da fahriye’ye olan duygularımdı ona vaat edeceğim tek şey bitmeyen sevdamdı.

 

Sezen Aksu bir şarkısında derdi ki,

 

Bak, sımsıcak güneş

Sevginle ısındı içim

Sen vazgeçemediğim

Yanımda bile hasretimsin

Güneş doğarken

 

çiçek açarken

Ve hayat geçerken

ben seninleyim

Bir gün olur ayrılık kapımı çalarsa

Senle yaşanan zaman yeter bana…


 

Bir gün olurda yolların bana çıkmazsa ,yokluğumu bile fark etmezsen ve Beni hiç görmezsen Yeminler olsun , yer gök duysun Rabbim yeminimi bozdurmasın ki Karşına bile çıkmam. Ama olurda beni fark edip ,kalbinin benim için attığını hissedersem işte o gün sana Sezen söyleyeceğim ve seni asla bırakmayacağım Deniz gözlüm.

 

“Canımızı acıttıkça sevmişiz” der Sezen Aksu .

Sen benim canımı yakmadan kül ettin ama haberin yok be gülüm. Hiç yok.

 

Bugün onunla sözümüz olacaktı beni sevmediğini gözlerinden bile anlayabiliyordum. babama söylememe dahası kızmama rağmen bu evlilikle fahriye’nin de başını yakmıştı . kim benim gibi sakat bir adam ile evlenmek isterdi ki? kim bana ‘kocam’diyerek yanında gezdirirdi. fahriye benden sıkılacak dahası boşanmak bile isteyecekti , ona ‘boşanamazsın’ diyemezden bu onun hakkıydı . takıntılı eski eşler gibi de hayatına kimse giremez de demiyordum onun için en iyisini dua ederdim.

 

Benden geriye pekte bir şey kalmazdı. zaten bu şekilde yaşamıyordum ömrüm boyunca eziyet çekmek yerine kafama sıkardım. inancı sonsuz bir adamdım ama kendime inancım yoktu. hastanelere gitmiyordum belli bir yaştan sonra artık oradan nefret etmiştim. bu halime alışmıştım ancak fahriye alışacak mıydı onu henüz bilmiyordum.

 

Takım elbisemi babamın yardımı ile giyerken sıra saçlarıma gelmişti .” Benim saçım mı var Allah aşkına peri ?”diye sordum. elleri durmadan saçlarıma gidiyordu . oflayarak “ne be! sus azıcık da en azından sprey sıkalım parlasın.”diyerek elinde ki spreyi tamamı ile saçıma boca etmişti. elinden tutup spreyi yere savurdum. “Kızım saçmalama buzz cut kesim bu ne parlaması! parlayacak kadar uzun da mı parlasın!”dedim hafif ses tonumu yükselterek. “sen de göstere göstere gidersin abi”dedi mırıl mırıl.

 

“Napalım abicim kafamı eğerek mi dolaşayım evde?”dedim üstümü düzeltirken.

 

“Öf ya heves bırakmadın insanda !” gözlerini devirip odadan çıktı.

 

tövbe Estağfirullah “diyip kafamı sola doğru eğdim hafifçe . beni deli edecekti bu kız.

 

Aynada kendime uzun zamandır bakmamıştım ya da bakmayi tercih etmemiştim . fahriye’m … onun yanına yakışacak adam değildim ben. kendimle birlikte onu da alevlerin arasına atıyordum . kül kelebeğimdi o benim , külden kelebek.

 

bir yudum suya muhtaç olmuş yüreği kor kelebek…

 

Babam kapımı tıklatıp seslenirken “Demir müsaitsen giriyorum oğlum.” sanki beni giydiren babam değilmiş gibi “müsaitim baba gel “dedim . babamın arkasında annem ,küçük kuzenim peri , dostum Kayahan buradaydı . Norveç’ten buraya benim için gelmişti düzenli bir hayatı vardı orada yıllar önce pis işleri bırakıp orada bir hayat kurmaya gitmişti . kayahan beni fark eder etmez “Ooo aslanım bu ne yakışıklılık lan! “diyerek yatağa oturup bana sımsıkı sarıldı .

 

gülerek ona karşılık verdim. “Hadi lan oradan! Benden daha iyisin şu boya posa bak!”dedim .

 

Annem tekerlekli sandalye’yi getirip ,babam ile Kayahan beni yavaşça kaldırıp oturttu. evden çıkarak arabaya bindik. babam arabayı sürerken radyoda ‘Hasretinle yandı gönlüm’ çalıyordu . yüzümde içten bir gülümseme , aklımda sevdiğim değil yandığım kadın , elimde en sevdigi çiçekler vardı.

 

Kendimi ilk defa tam hissediyordum .

 

Yarım olmaktan çok tam gibiydim.


 

 

 

 


 

sonunda vardığımızda arabadan kaya sayesinde inmiştim . arkamdan sandalye’yi iterek bana yardımcı oluyordu . babam önden gitmiş kapıyı çalmıştı. kapının açılması ile herkes tam önümde bekler olmuştu .

ama benim gözlerim sadece onu arar olmuştu ve onu göremiyordum.

Bismillah diyip içeri girerken kaya ayakkabılarımı çıkarıp fortmanto'ya koyarak beni itmeye devam etti . İdris bey ve firuze hanım'ın önünde durup ellerini öptüm .

hepimiz sarılma fastını bitirirken oturma odasında oturuyorduk şimdi de. fahriye ve onun arkasında birkaç arkadaşı vardı .

bembeyaz bir elbise giymişti. o tıpkı bir melek gibiydi. kurban olduğum rabbim ne güzel yaratıyordu.

Merdivenlerden yavaşça inerken bana doğru bir adım attı öyle bir baktı ki ... yemin ederim gücüm olsa ayağa kalkıp alnından öperdim .

Yanımdan geçip annemin ve babamın elini öperek birkaç konuşma faslından sonra mutfağa kahve yapmaya gitmişti.

kahveler hazır ola dursun babam'a konuya bir an önce girsin diye kolunu dürtmüştüm. "ula bir dur hele! kudurdun mu oğlum?" somurturcasına ona baktım. babam anlamış gibi derin bir nefes alıp konuya giriş yaptı.

"Ee İdris bey , Allahın izni , peygamberin kavli ile kızınız fahriye'yi oğlumuz demir'e istiyoruz?" İdris amca düşünür gibi "kızıma sormak lazım diyeceğim ama onun rızası olmadan zaten bir işlere giriştik. "daha sonra bana bakarak sert bir dille "bak demir oğlum, benim bir tek biricik kızım var . ben onu korumak için neler çektim onu bir asker gibi eğittim. bu yaşına getirdim yaşımız bir yana dursun ettik bir eşeklik amma ve lakin bu demek değil ki benim kızımı hor göresin . sakın! sakın ola kızımın tek gözyaşının sebebi olma yeminim olsun ki o gözyaşlarında boğarım seni! kızımın sebebi olursan eski albay demem yakarım seni!"diyerek minicik bir uyarıda bulundu.(!)

"Bakın İdris amca , beni nasıl biri olarak görüyorsunuz bilmiyorum ama ben şerefli bir adamım ha sanmayın ki şerefi namusu bir tek karım sanarım. o iş öyle değildir bende. ben biri ile Evlilik yoluna girdiysem ancak şehadet ile çıkarım . bilin ,bilin beni tanıyın ki hakkımda daha düzgün çıkarımlar yapın ."

İdris amca tavrımı beğenmiş olacak ko belli etmese de bıyık altı gülüyordu .

"Diyecek tek bir lafım yok , verdim gitti."

kahveler içilirken fahriye bana dikkatle bana bakıyordu . içecek miyim diye merak ediyorlardı. anlamadığım şey arkasında neden bir sürü adam vardı?

kahvemi içerken içinde ne acı , ne de tatlı hiçbir şey olmadığını fark ettim. içine hiçbir şey koymamıştı.
kaşlarımı hafif çatarak ona bakmaya devam ettim. beni istemediğini bu kadar belli etmesi canımı yakıyordu .

arkasında olan bir adam bana doğru gelip kulağıma doğru eğildi. "Kahvene bir şey koymadı çünkü... alerjin varmış baharatlara . bal koymadı içtiğin üzere de kahven şekerli daha da şekerli yapmak istemedi . hem böylesi şeyleri saçma bulur ."diyerek gülümsedi ve fahriye'nin arkasına oturmaya devam etti .

hepimiz ,ben hariç ayağa kalkarken klasik sarılma , öpüşme faslı bittikten sonra yüzük takma kısmına gelmiştik. ikimiz yan yana dururken kendimi yine garip , acınacak halde hissetmiştim . eksik ve yarım bir adamdım ben.

ellerimiz yan yana yüzükler takılmış , kurdeleler kesilmişti. kalabalığın içinden biri kazım koyunca ,ella açarak ellerini havaya kaldırmış oynamaya başlamıştı.

hepsi takım elbise içinde oldukça salak duruyorlardı . "Fırat senin alacağın takım elbiseye sıçayım . enişte garip garip bakıyor lan!"diyip adının fırat olduğunu öğrendiğim adamın ensesine patlatmıştı. Fırat ensesini ovalayarak "ya ne güzel olduk bu özel ve güzel günde . bakınız hem hanım reisime de hatıra oldu öldü ölesiye unutmaz artık."diyerek gülümsedi.

fahriye onların bu aptallığına bakıp tebessüm ederken herkes bir anda ayağa kalkıp oynamaya başlamıştı. hepsi birbirinden farklı insanlar o kadar mutlu oynuyorlardı ki iki kişide ortada bir ayağa kalkıp bir oturuyorlardı. bir ellerinde mendil ile garip garip hareketler yapmaktan utanmıyorlardı. içlerinden en kalıplıları "Uheyy!"diyerek bağırmıştı.

biri benim elimden tutarak oynamaya devam ediyordu . "Ella Ella metsz Ella, entu kağe viyella, Ella Ella metsz Ella"kendini kaybetmiş gibi oynamaya başlamıştı. fahriye ortada oynuyor yanında kız arkadaşı ile beraber gülümsüyordu. yuvarlak oluşturup onun çevresinde babam da dahil oynuyorduk. "Lusnika erand kişer, hayde ertag askişer..."

ben ilk defa utanıyordum , ilk defa olmasa da kendimi daha da yarım hissediyordum. herkes kalbim karımın yanında oynarken ben öylece sandalyemde bekliyordum. sanki eşi ben değilim de bu garip aynı zamanda aynı takım elbiseleri giyen adamlardı.

içlerinde siyah saçlı , hafif sakallı bir adam önümde eğilerek " aklından geçenleri tahmin edebiliyorum ama katılmıyorum kendini eksik görme . fahriye senin için uğraş veriyor ona güven ve kendini küçük görme hele ki..." parmağı ile gülümseyen fahriye'yi göstererek "o bundan nefret eder ."dedi ve sandalyemden iterek beni fahriye'nin önüne bıraktı.

fahriye yüzünde hala gülümsemesini sıcak tutarak bana doğru bir adım attı. "İsteyerek evlenmiyorum ama isteyerek şuan seninle karşılıklı oynamak istiyorum."dedi . " elbet bir gün diğeri de olur."dedim bende tebessüm ederek . zor gülümseyen bir adamdım ama ona bakınca sürekli gülmek istiyordum.

"Covele’in oğnuke, Kukuliim kukuli" dedim ona bakarak . sandığımın aksine devamını getirerek "Deve’g intsi im sevdan yar, Yesa’l Astezun kuli." içim kadın , kalbim kadınımdı o benim.

Allah'ıma ne kadar hamd etsem sonsuzdu . oy kurban olduğum 'onu bana yazan kadere sonsuz hamd olsun' dedim içimden.

o önümde hem bana hem de arkadaşlarına bakıp oynarken benim aklım daima ondaydı. aklım sana , fikrim sana.

🍃

 

 

oy vermeyi + yorum yapmayı unutma 🍃🌹

 

 

 
















































 

Kıraç bu Tam olarak şekilde




 

Kahraman




 

Hakan , daha sonra yüzünde ki yaradan bahsedeceğim.

Ben 

Loading...
0%