Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Zamansız gelen

@blueisarchive

 

 

Selamın aleyküm kurgumu nasıl buldunuz bakalım?? Yorumları alalım hanımlar...

 

 

Şarkılar ;

 

 

Deeprise, jabbar , Raf

 

Duman, kolay değildir

 

Duman, bana öyle bakma

 

Mabel matiz, karakol

 

🍃

 

Eringiz Ailesi'nden devam ;

 

 

"Baba... Yapmadım de, gözünü seveyim söylemedim de..." demir her zaman ki gibi yatakta oturmuş. Babası Suat bey ile konuşuyordu. Suat bey yaptığının arkasındaydı her daim. Oğlu için yapmıştı bunu. Tek mutlu olduğu an o kızım yanında olduğu, onu gördüğü andı.

"yaptım" dedi babası sesli nefes verirken."hemde çok güzel yaptım"Gayet sakindi, haline diyecek yoktu şu saatten sonra.

Demir babası'nın bu rahat tavrına sinirlenmiş olacak ki "Baba sen fıttırdın mı? Ne demek gidip kızın babası ile konuştum" sinirlenmişti.

Babası ondan izinsiz böyle bir işe kalkıştığı için çok kızgındı hemde.

"hiiiç bana laf söz etme demir efendi. Sana dedim madem seviyorsun istemeye gidelim başkası istemeye gelir birgün üzülürsün dedim, dediğim vakit yapsaydın bari"

"Baba! ALLAH AŞKINA YATALAĞIM BEN! BENİ KİM NİYE SEVSİN BE!HALİME BAK 33 YAŞINDAYIM AMA 6 YAŞINDA Kİ YEĞENİMDEN FARKIM YOK! ŞUNA BAK DAHA AYAĞA KALKAMIYORUM ULAN HERŞEYİ GEÇTİM TUVALETE GİDEMİYORUM ALTIMDA BEZ VAR BENİM BEZ AMINAKOYAYIM BÖYLE İŞİN! BABA ANLA ŞUNU ACİZİM BEN HEP DE ÖYLE KALACAĞIM! "dedi öfkeyle.

Öfkeliydi ama daha çok kalbinde bastırılmış olan üzüntü vardı.

Yaşama sevinci kalmamıştı demir'in. Biliyordu fahriye öğrendiğinde hayatı ona dar edecekti. Hoş zaten hayatı bok yoluna gidiyordu.

Babası'nın böyle yapması olaylara yanan ateş'e kolanya sıkmak olmuştu.

"Bağırma balak gibi! Yaşlı olabilirim ama sağır değilim demir eringiz! Kendin mi istedin böyle olmayı? Cevabı vereyim hayır! Altında bez varsa ne olmuş lan! İster 3 yaşında ol ister 33 ne fark eder. Bizim görevimiz doğsun, büyüsün sonra da karısı ile siktir olup gitsin diye değildi demir! Evlat dediğin öyle değildir bir gün senin de olacak o zaman beni anlarsın "dedi ima ile" tabi o kıt aklın alırsa, sen kendini sakat olarak görebilirsin ama senin tek sakat bir yerin var o da beynin, gerizekalı herif "diye homurdandı sinirle.

Oğlunu anlıyordu ama yapmak zorundaydı. Oğlu için, fahriye için yapmak zorundaydı. Oğlu fahriye'ye yıllardır aşıktı. 8 yıl öncesine kadar... Oğlu daha sağlam ikenonunla konuştuğunu hatırlıyordu.

Bahçe'de baba-oğul oturuyorlardı.

Oğlu Babası'nın yanında mırın kırın ediyordu haliyle. Adam dayanamayıp sordu oğluna "Ne oldu da cırcır olmuş gibi hareket edip duruyorsun?"

Oğlu birkaç saniye yüzüne bakakaldı.

"yok birşey baba" dedi emin bir sesle. Babası tabi ki de yutmadı bu yalanı. "tekrar soruyorum bir daha sormam, gelipte sakın bir daha konuyu açma bana, ne oldu demir?"

Oğlu'nun yüzü yere eğikti. Biraz öylece kaldı babası baktı ki anlatmayacak ayağa kalktı eve girecekken demir "Baba aşık oldum ben" dedi. Babası dalga geçtiğini düşündü en başta ama demir kolay kolay yapısı gereği şaka yapan biri değildi.

"Ne?" dedi inanamaz gibi.

Demir iç çekerek bir daha söyledi "aşık oldum işte" dedi ayağa kalktı. "lan!" dedi bu sefer babası. "SEN CİDDİSİN, NE ZAMAN OLDU BENİM KOCA OĞLUM ANLAT BAKALIM, KİM BU YÜREKLİ KIZ" dedi.

Sevinmişti oğlu aşk nedir bilmezdi o sevdalanmak isterdi hep. Sevda ile aşk bambaşka birşeydi.

O Sevdalanmak isterdi.

Demir istemsizce güldü. "Baba dur az bi" dedi tebessüme dönüştü gülüşü.

"sevdalandım ben... Hemde... Tahir şanovaoğlu'nun kızına deli yürek dediğiniz fahriye şanovaoğluna hemde" tek nefeste söylemişti.

Babası şok olmuş gibi ona bakıyordu.

Fahriye... Hatırlamaya çalıştı, yakın zamanda iş yapacakları adamın kızıydı fahriye.

"vay! Sen benim koca oğluma bak he, kendin gibi deli birini mi buldun. Tam sana yakışır bir kız o, tanımam ama gördüm bir, iki kere... Seni kaldıracak tek kadın." dedi babası gururla.

Oğlu sustu birşey diyemedi. Demir eringiz utanmıştı. Hemde çok utanmıştı.

" Eee, utanma, utanma "kahkaha patlattı ardından" şuna da bakın hele koskaca yarma gibi adam, üstelik benim oğlum utançtan domates gibi oldu"diyerek daha da güldü.

"Baba! Az sus da artık!"

Keyiflenmişti, babası oğlunu böyle görerek hoşuna bile gitmişti onunla bol bol uğraşacaktı.

"Tamam tamam, demedim birşey utanma babandan" dedi gülerek.

"eee nerde, ne zaman gördün fahriye'yi?" diye sordu. Babasına baktı, ardından konuşmaya başladı.

"çarşıda... Traktör ile üstümden geçerken" dedi gülerek babası da dayanamayıp güldü.

"Bak sen gelinime, eee deli yürek işte! Ne yaptın ulan?"

"birşey yapmadım, yanlışlıkla oldu oradan geçiyordum onu biraz daha göreyim diye o da traktör sürerken hakimeyetini kaybetti bir anlığına, öyle işte." o anları tekrar yaşamıştı sanki.

"sen büyük sevdalanmışsın oğlum" derdi babası bununla gurur duyar gibi.

"Baba... Ne yapacağım?" diye sordu oğlu

Ne yapılır bilmezdi. Daha önce elbette birkaç kız ile konuşmuştu onlarda "Annesi" zoruyla olan görüşmelerdi. Ama bu çok başkaydı bu sefer o koşuyordu bir kızın peşinden. Hemde dişli bir kızın peşinden.

Babası eli'nin birini oğlu'nun dizine vurarak "bak oğlum, eminsen sevdağandan gerekeni yaparız ama bir heves uğruna istiyorsan o zaman o kızın hayatını mafetmene izin vermem üstüne bir de ben döverim seni"

"BABA!" diye yükseldi bir anda.

"NE VAR LAN!" diye cevap verdi babası.

Ayağa kalktı babasına sımsıkı sarıldı, sevmezdi sarılmayı soğuk nevale biriydi demir. Babasına çekmişti. Babası şaşırsa da oğlunu geri çevirmedi daha da sıkı sarıldı oğluna. İnanmıştı, biliyordu bu kız ona iyi gelecekti.

Bu kız onu iyileştirecekti.

"hadi artık sabahtan beri oturmaktan götüm uyuştu senin yüzünden ayazın soğuğu vurdu her yerime" arkasına bakmadan eve girdi babası. Eve girmeden önce yüzünde kocaman gülümse ile girmişti...

Demir orada biraz daha dikildi, bir sigara yaktı. Sigara pek sevmezdi ama bahçede ki masanın üstünde her daim bir sigara paketi bulunurdu.

Babası, abisi ve daha nice kişiler içtiği için hazır kalırdı orada. O da içmek istedi, nadir içerdi. Ama o an mutluluktan içmek istedi

İçerken aklında sadece fahriye vardı,ve zihni onunla ilgili küçük bir yer kaplamaya başlamıştı bile...

 

🍃

 

Fahriye düşünüyordu. O evden çıkmıştı bir hızla. O adam, onu kurtaran adamdı üstelik belden altı felçliydi. Nasıl diye düşündü, nasıl olabilir? Kaç yıl önce demişlerdi onu bile unutmuştu. Belki de onu kurtardığı zaman kaza geçirmemişti. Bilemiyordu kafası allak bullak olmuştu. Evliliği kabul etmişti, peki ya neden?

Ama sen salak mısın yoksa salak rolü mu yapıyorsun piraye hanım!

Ne bu gıtkafalıluk ula!

Offff! Beyni çorba olmuş bir haldeydi. Eve geldiğinden beri ne babası ne annesi ile oturup sakince konuşmuştu.

Limana gidecekti. Yine ve yine

Demir'e kötü davranmak istiyordu, onu bu evliliği kabul ettiği için pişman etmek ama yapamazdı. Tamam herkes deli yürek derdi ona kalpsiz, umursamaz sanırlardı ama o kadar da değildi. Felçli bir adam'dan neyin intikamını alacaktı ki? İstemiyordu zaten birkaç ay sürecek ve boşanacaklardı.

Şimdilik birşey demeyecekti fahriye.

Piraye...

Fahriye ismini annesi koymuştu, Piraye 'yi ise babası...

Piraye ismini kimse bilmezdi neredeyse. Ailesinden birkaç kişi hariç. Bir de kuzeni yavuz bilirdi. Fahriye ona yavuz Ağabey derdi genelde. Yaşça büyüktü yavuz ondan. 35 yaşındaydı. İki kere nişanlanmıştı ne olduysa iki nişanı da bozulmuştu. Kimseye söylemezdi dayım, babamlar bile bilmezdi ne olduğunu. Evlilikten vazgeçmişti artık. Çok samimi olmazdım onunla, arada oturup konuşsak da pek hoşlanmazdım ondan. Farklı bir hava seziyordum, garip bir his.

Limana doğru gittiğinde etrafta kimsenin olmadığını biliyordu bu yüzden rahattı. Gemiye binip, orada sabaha kadar kalmayı hedefledi kendine.

Yıldızları izleyip kendi, kendine konuşmayı seviyordum. Piraye severdi böyle şeyleri. Fahriye'nin aksine o hala canlı tarafını kaybetmemiş bir küçük kız çocuğuydu.

Demir... Onu düşünüyordu şuan bilmiyordu ama düşünmek istiyordu işte, yüzünde ve vücudunda çilleri vardı, saçları siyah dalgalıydı. Gözleri ela, kalıplı bir adamdı boyunun uzun olduğu kapladığı yataktan bile belliydi.

Hiç yoktan 1.90 üstü vardı bundan emindim.

Kocaman adam nasıl bu hale gelmişti, nasıl gelebilmişti. rabbine sual olunmazdı ama bilmek istiyordu fahriye.

Belki de bir kaza, belki de bir cinayete teşebbüstü, tamam belki çok saçma gelebilirdi ama o adam kolay kolay kazaya gitmezdi.

Hele ki ipsiz bucaksız o boyu ile daha çok adamı kazaya götürürdü.

Demir eringiz ile sonu ne olacaktı biliyordu, şimdi evlenecek sonra ise boşanıp hayatına devam edecekti. Belki de aşık olurdu ama yok olamazdı.

Ondan sonra kimseye aşık olmamıştı, o da zamanında onu aldatmıştı zaten.

Akıner...

2 yıllık üniversite hayatında tanıdığı ona aşkı en iyi biçimde gösteren ve en iyi şekilde de aşkı piç eden bir adamdı.

Aldatmıştı fahriye'yi, ilk önce bir kız sonra iki sonra üç, dört, beş derken üniversite sonuna gelene kadar bir sürü kız ile yatmış üstüne pişkinlikle fahriye'yi yatağa atmaya çalıştığını söylemişti.

Fahriye elbette o kadar süre bunun farkına varmıştı ama Akıner yapmaz öyle şeyler deyip boşvermişti, kuruntu yaptığını söylemişti kendine.

Ondan sonra kimseye aşık olmamıştı, aşık olmak istemiyordu da, henüz tazeydi.

Kalbi'nin acısı tazeydi.

Üstünden iki yılda geçse on yıl da geçse daha dün gibiydi.

Tabi fahriye o zamanlar için intikamını almak yerine onu silmeyi tercih etmişti. Şimdi olsa onu girdiği tüm deliklere geri sokar, üstüne bir de o sikerdi.

Ama yapamadı o gün, zaten fahriye o zamanlar deli yürek olmadığı zamanlardı. "Babası'nın kızı aynı" derlerdi. Babası gibi inatçı, başı dik biri diye. Asıl deli yürek demelerinin amacı başkaydı köylü' nün.

Babası yıllar önce urfa'lı adam ile limanda ki mallar için iş birliği yapacaktı. O zamanlar fahriye 18 bilemedin 19 yaşındaydı.

O yaşına rağmen cesurdu bir tek akıner'e değildi...

İsmetdi adamın adı soyadını bilmiyordu o zamanda bilmezdi şimdi de bilsin istemezdi.

Fahriye onları ilk gördüğünde babası evlerine davet etmişti. Misafirler için bir sürü tatlılar, yemekler hazırlanmış servis edilmeyi bekliyorlardı.

Fahriye onlara selam vermek için oturma odasına doğru gitmeye başladı. Odaya geldiğinde herkese samimi olmadan selam vermiş, mutfağa geri gidecekti. Sevmezdi misafirleri, kalabalık ortamları.

Ama birşey fark etti, küçük bir kız, kendisinden küçük olduğu her halinden belliydi. İsmet denilen adamın neredeyse dizine yapışmış bir şekilde oturuyordu.

Kızın ona bakan gözleri korku ile dolmuştu. Küçüktü zaten belki 1.60 boyunda ya vardı ya yoktu. Fahriye kızı fark etti normal bakmıyordu.

O an anlamak için "selamın aleyküm, bana yardım edebilir misin acaba? Mutfakta biraz yardıma ihtiyacım var da?" diye sordu.

Kız bir ona bir de yanında ki maho ağa tipli adama bakıyordu. Fahriye içinden okkalı bir küfür etti.

Adam gözleri ile onay verdi kıza.

Kız yavaşça yerinden kalktı, fahriye önde kız arkada mutfağa gitmeye başladılar. Fahriye kızı kolundan tuttuğu gibi mutfağa soktu.

"Gördüm..." dedi sinirli değildi ama birazdan olacağı kesindi. "gördüm, yüzünde gördüm" dedi bu seferde.

Kız kocaman gözlerle fahriye'ye bakıyordu. Titredi ellerinin altında

Ne diyordu bu kız?

"S-sen ne diyorsun öyle? Ne saçmalıyorsun? Ne görmesi neyi görmüşsün ki?" diye sordu daha çok titremeye başladı. Fahriye bu titreme'nin asıl nedenini anlamıştı, korkuyordu.

Hemde çok.

"Bana bak, salak değilim ben o adamın dizinin dibinde oturmuş etrafa ürkek ürkek bakıyorsun, benimle gelmek için bile ondan izin aldın. Baban kötü biri mi? Yoksa sana şiddet mi uyguluyor?" diye sordu sinirli bir ses ile.

Eğer öyleyse bu adamı oturma odasına gömecekti.

Kızın bir anda gözleri doldu. Ne diyeceğini bilemedi sesi duyulmasın diye eli'nin tekini ağzına koydu ve daha çok ağladı.

Fahriye'nin ellerine sarılarak" yalvarırım kimseye söyleme, yoksa öldürür beni, ne olursun sus kimseye birşey deme" ağlıyordu, aslında ağlamak kelimesinden de uzak bir kelimeydi bu.

Çığlık atmak istiyor, atamıyor gibiydi.

"Ne sikim saçmalıyorsun sen! Adam olacak o kaşar seni dövüyor ve sen gelmiş bana burada sus mu diyorsun" diye bağırdı.

Kız eli'nin birini hemen Fahriye'nin ağzına koymaya çalıştı ama boyu gereği yetişemiyor üstüne daha da çok ağlamak istiyordu.

"sus! Sus ne olur sus duyacak yoksa. Öldürür beni, duymasın o, duyarsa kızar, duyarsa çok döver yapma kurbanın olam sus!" dedi

Fahriye sinirlenmeye başlıyordu. ne oluyordu burada Amınakoyayım!

"Tamam otur şöyle ve bana herşeyi anlat yoksa yemin ederim içeriye gider o buruşuk suratına okkalı bir kafa atarım" sandalye çekti, oturdu.

Kız da karşısına geçmişti. Elleri ile oynuyordu küçüktü, fahriye'ye göre çok küçüktü. Minicik diyebilirdi hiç mi boyu uzamamıştı bu kızın! Süt içime işler miydi yoksa?

"daha ne kadar ellerini tırmıklayacaksın, sabırlı biri hiç değilim inan! Hemen anlat!"

Kız iç çekerek başka çaresinin olmadığını anladı yavaşça yüzünü fahriye'ye döndü.

"O... o benim babam değil... Ben... Onunla... Zorla evlendirildim."

NE! 

Fahriye şok olmuştu bu kız çok küçüktü tamam kendisi de küçüktü ama bu kız hiç yoksa 15, 16 yaşlarındaydı.

"LAN! SEN NE DİYORSUN!" diye bağırdı hiddetle.

Ev yalıtımlı olduğu için ses kolay kolay gitmezdi, mutfağın kapısı kapalıydı zaten korkmasına gerek yoktu küçük kızın.

"bağırma lütfen duyacak şimdi!"

"duyarsa duysun orospu çocuğu! Yalıtımlı bu ev" diye de ekledi sonda.

Kızın içi rahat etmişti şimdi. Fahriye ona ateş saçan kızarık gözler ile bakınca devam etti anlatmaya.

"babam, beni o adama sattı. Anam yoktur benim. Öldü o, ben ve erkek kardeşim varız sadece.

Borçları vardı o da ödemeyince Beni gözden çıkardı" gözleri yeniden doldu, boğazı düğüm düğüm olmuştu.

"ben istemedim abla... Yemin ederim evlenmek istemedim. Ama çok dövdü beni, çok ağlattı. Sonra evlendim, dokunmak istedi bana, yalvardım, yakardım sonra tamam dedi." sana kızım gibi bakacağım dedi, seni okutacağım, büyüteceğim dedi "nefesi kesilir gibi o olmuştu küçük kızın.

" yalanmış abla, bana dokunmak için böyle şeyler söylemiş, inanmak istedim abla, eğer beni okutursan istediğini yaparım dedim. Nerden bilecektim bana dokunmak istediğini..."

Sustu daha çok ağladı. Devam etmeye çalıştı zorla.

"babamdan daha kötü birisi o adam, daha çok dövdü, daha çok ağlattı beni. Buraya gelmek istemiyordum ben. Döve döve getirdi. Abla ne yapacağım söyle bana öleyim dedim o da olmadı nasıl kurtulacağım bu adamdan" dedi ağlamaları küçük çığlıklara dönerken.

Çığlık atmadı ama fahriye anladı onu. O ağladı fahriye ne yapmak istediğini anladı, ne olduğunu anladı, sustu anladı, kızdı anladı, dondu kaldı yine anladı...

"bak bana güçlü bir kız çocuğu ol ve bak bana... Sana yardım edeceğim, ama bana yardım etmen gerekiyor anladın mı beni?" diye sordu elini kızın çenesine koyarken.

Kız ne yapacağını merak etmişti.

"Nasıl yardım edeceksin ki abla seni de öldürür o?" Fahriye güldü, gerçek gülümsemeden epeyce uzak bir görüntüydü.

"o siki buruşuk prostatlı bana hiçbir bok yapamaz merak etme sen, yardım edecek misin onu söyle bana?" diye yineledi.

"edeceğim abla vallahi de edeceğim"

Yarım saat daha mutfakta durduktan sonra fahriye kızın yüzünü yıkamış ve hafif kapatıcı sürmüştü. Ağladığını kimse görmeyecekti, gerekirse o bile görmezlikten gelecekti.

Mutfaktan çıkarken fahriye ona doğru döndü. "Adın ne?" diye sordu.

"adım... Zehra abla" mutfaktan çıktı.

Fahriye kısık sesle, "Zehra... Küçük Zehra seni kurtaracağım kızım ahdım olsun kurtaracağım. Seni o heriften alacağım,yüce rabbim arkamda oldukça seni o heriften almak için uğraşacağım" dedi ve aklında ki tilkiler birer birer masaya kurulmaya başladı.

 

🍃

 

 

Ve sonnn nasıl buldunuz bakim?

 

 

Bu arada söylemek istiyorum ki kimsenin kitabından alıntı yapmadım, ya da fikir çalmadım zaten aklımda uzun zamandır olan bir kurguydu yaklaşık 1,5 yıldır aklımda vardı ve yazıyordum.

 

Karadeniz kurgusu okuyan biri değilim pek okuma listemde 2 tane var, onları da henüz okumadım birisi özge naz'ın yazmakta olduğu bir kurgu diğerinin adı biraz değişik geldi bana omu unuttum öğscscscs kusura bakmayın.

 

O yüzden ileride okuduğunuz Karadeniz kurgularında ileride ki bölümlerde bir benzerlik görürseniz uyarın lütfen, bende kendimce yeniden yazarım.

 

*Aşırı bir benzerlik söz konusu ise *

 

2.bölümü nasıl buldunuz?? Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen 🍃

Loading...
0%