Yeni Üyelik
24.
Bölüm

AŞIK OLDUM

@bluemoonn

GÖZLERİN GÖZLERİME DEYDİĞİ O İLK AN ANLAMIŞTIM SOL YANIM OLACAĞINI...

ALAZ'DAN:

Bir insanın gözleridir onun ilk olarak kişiliğini ortaya koyan. Her türlü ışık oyunu oluşur orada, kin, nefret, aşk, sevgi...
Kolay kolay kimseyle göz göze gelmemeye çalışırım o yüzden. Hep yüzeyseldir konuşmalarım. Bilirim ki karşımdakinin içindeki duyguları anlamama sebeptir o bir çift bakış.
Bütün geride bıraktıklarım bir bir gün yüzüne çıkmaya başlamıştı ve ben kendi içimde bu duygulara savaş açmıştım. Sol tarafımla beynim arasında ciddi bir karmaşıklık vardı şu ara ve kimin galip olacağı tamamı ile muammaydı.
Kalbim yaklaş, yakınına al derken. Beynim uzak dur! Yaklaşma ve kaç diye sinyaller veriyordu ve ben istemeden de olsa onu yakınımda hissetme arzusu ile adeta kavruluyordum.,
Aldığım kararlar yetmiyormuş gibi birde kendimle kavga ediyordum. Fark ettiğim şeyler arasında bir de gerginlikle yaptığım hareketler vardı ki, işte buna engel olamıyordum.
Yirmi sekiz yaşında koskoca bir adamdım kim sorarsa ama o küçük kadın içime öyle bir anda ve hızlıca işlemişti ki, beynimin olduğu yerde kalbim, kalbimin olduğu yerde ise beynim çalışır olmuştu adeta.
Anlamıştım aslında böyle olacağını, o ilk elektrik, ilk bakış şimşek etkisi yaratmıştı tüm vücudumda.
Kendimi kandırdığımın farkında olsam da sabır testine sokmak istedim onu. Kendimle olan mücadelenin bir de bu şeklini denemeye karar vererek staj dosyasını onayladım.
Yanımda yakınımda olacak ve ona olan davranış şeklimi gördükçe, kendisinden beni o uzaklaştıracaktı.

Evet, kabul ediyorum belki biraz sadistçe ama beş senedir boş olan yere sızmayı başarıp benim gardımı düşürmeme sebep olduysa, beni vaz geçirecek olanda yine kendisiydi maalesef...
Yedi kişilik stajyer dağıtımını da yapınca, Pazartesi günü başlayabileceklerini de eklemiş ve toplantıyı bitirmiştim.
Ne Elif'i ne de onu tanıdığımı belli eden hiçbir davranışta bulunmamıştım. Bu benim iş ahlakıma tersti zaten. Zaman neyi gösterecekse ona göre davranmayı tercih edenlerdenimdir her zaman.
Masadan kalktığımda, salonda bir tek Elif, Çisem ve neydi onun adı… 'Heh, Mete denilen herif kalmıştı. Bir şeyler konuşuyorlardı ama tam olarak anlayamıyordum. Hareketlerimi biraz daha ağırdan alarak, duymaya çalıştığımda kapının orada elimdeki telefonla uğraşıyormuş izlenimi vermeye çalışıyordum.
Arkamdan yaklaştıklarını fark edince, daha bir dikkat kesildiğim sıra duyduklarım sinirlerimi zıplatmaya yetti.
''Biriniz proje ortağımsınız zaten, diğerinizi de tanımak isterim açıkçası. Siz bayanlar benimle oturup kahve içmek ister misiniz acaba? Böylelikle hem de tanışmış oluruz!''
Duyduklarım doğru muydu?
Bu herif ufak ufak kızlara mı yanaşmaya çalışıyordu bana mı öyle geliyordu.
Durduğum yerde başımı onlara doğru çevirmemle, Çisemle göz göze gelmem bir oldu. Bir şeyler düşündüğünü belli eden birkaç saniye sonrası, sanki onları dinlediğimi anlamışçasına,
''Aslına bakacak olursan bir saat kadar vaktimiz var. Olabilir aslında!'' dediğini duyunca, kendimi topladım ve oradan ayrıldım.
Aynıydı işte, bütün kadınlar birbirinin aynısı!!
Bir hışım odama gelip, kapıyı gürültülü bir şekilde kapattığımda ne kadar görmesem de emindim ki şaşkın bakışların hedefi olmuştum.
Derin derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştığım sırada gerçekler bir bir su yüzüne çıkmaya başladı.
Ne için bu kadar şaşırıyor ya da kızıyordum ki?
O kimdi ya da ben onun neyi oluyordum?
Henüz bir aylık bir his için miydi bu kendime yaşattıklarım!!
'İyice kafayı yedin Alaz oğlum.'
Hem söyleniyor, hem de odanın içerisinde aşağı yukarı yürüyerek kendime gelmeye çalışıyordum. Ta ki masanın üzerine gelişi güzel attığım telefonum çalmaya başlayıp dikkatim o tarafa çekilmeye başlayana kadar.
Telefonla görüşme yaptıktan sonra, hava alma isteği ile camın önüne gelip, etrafı incelediğim sırada, bazı şeylerin çokta uzağımda olmadığını fark ettim.
Kızlar yanlarındaki zibidiyle beraber karşıda ki kafede oturmuş konuşuyorlardı. O an kafamın ortasında çakan şimşekle, şeytani bir şekilde sırıtmaya başladım.
Belki ben bir şey yapamaz ya da diyemezdim ama söyleyecek birini çok yakından tanıyordum! Telefonumu tekrar elime alarak, yakınlaştırabildiğim kadar yakınlaştırmaya çalışarak, karşımda var olan manzarayı çekip, gerekli yere gönderdim.

Bu kısımdan sonra bana pekte gerek kaldığını zannetmiyorum çünkü benim tanıdığım Poyraz bu olayı sorgulardı. Hiç kimsenin bir şeyden haberi olmasa da, beni ilgilendiren kısmıyla da bizzat haşır neşir olurdu...
Sen… En derinime yavaş yavaş sızmaya çalışan minik kadın. Az daha sabret!

POYRAZ'DAN:

Tamı tamına yirmi dört saatlik bir nöbet. Gözlerimin kan çanağı olduğunu aynaya yansıyan görüntümden görsem de, yapmakta olduğum iş için sonuna kadar değdiğini bildiğimden çokta umurumda olan bir durum değildi. Sonuçta dinlenirdim geçerdi ve gerisi de önemli değildi. Birde dili ve çenesi neredeyse boyu kadar olan hanımefendi ile anlaşabilsek benden iyisi olmayacaktı ama nerde...
Kız tam anlamıyla çene konusunda mastır yapmış vaziyette. Ne söylersem söyleyeyim, hep bir ret ediş, hep bir muhalefet.
Yapmış olduğumuz formalite nikahın bana tek getirisi, kendini bana daha yakın hissettiğinden olsa gerek, bir derdi ya da sıkıntısı olduğunda konuşarak anlatıyor olması. Buna da şükür der geçerim, daha öncesinde bunu da bulamıyordum sonuçta.
Birkaç gün önce buluştuğumuz da, annesinin bu aralar yine sıkça aradığından bahsedince bende devreler iyice yandığından, istemeden de olsa sesimi biraz yükselterek, 'Çağır gelsinler, daha ne kadar saklanacaksın' diyerek tepkimi ortaya koymuştum. Sanırım o da bir şeylerin farkına yavaş yavaş varıyor olacak ki her şeyi anlatacağını söyleyerek kabullenmişti.
İşin en önemli kısmı bundan sonra ailesinin vereceği tepkiye bizim nasıl bir hamleyle karşılık vereceğimizdi.
Benim için çokta sorun değil açıkçası. Çıkar karşılarına delikanlı gibi herkese haykırmasını da bilirim.
Elif benim karım diye...
Ne kadar güzel bir cümle o öyle 'Elif benim karım!! Elif benim eşim! Elif benim her şeyim....
Allah'ım sen konuyu biliyorsun AMİN...
Yattığım yerde, sırıtan bir yüz ifadesi ile etrafa bakındığımı annem görse tek soracağı şey,
'Poyraz sen kafayı mı yedin oğlum? Olurdu kesin'
Bilmiyordu ki kadın, bu kalın kafamın içinde ne tilkiler ne Elifler dönüyor...
Hemen baş ucumdaki çekmeceli dolabın üzerindeki telefonumu el yordamıyla arayıp bulduğumda, ekrandaki aramaları ve mesajları tek tek incelemeye başladım. Mesajlardan biri abimdendi, iyide bizim odun bana mesaj atmazdı ki, direk arar, söyleyeceğini söyler yada küfrünü eder kapatırdı.

Meraklanarak bir çırpıda açtığım mesajla asıl küfredenin ben olacağını nereden bilebilirdim ki.
İçimde bir yerlerde fırtınalar kopmaya başladığında, telefonu sağa da çevirsem, sola da çevirsem kar etmedi, görüntü aynı görüntüydü!
Fotoğrafta tam olarak, ağzını beşlik simit gibi açmış, sırıtarak kızlara bakan bir adet lavuk vardı...
Tipini sevdiğimin keçi sakallısı...
Kimdi lan bu herif, burası neresiydi? Ve abim bu fotoğrafı nerede, nasıl çekmişti. Haa bu arada babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi falan diyeceğimi zannediyorsanız yanılıyorsunuz, zira o pastayı sakalına tükürdüğümün keçisine pardon adamına yedireceğim kesin!!
Yapılacak olan tek ve yegane şeyi yaparak rehberimden ' ODUN ABİM' yazısını tıkladım. Karşıdan gelen ses tonlamasından ne kadarda doğru bir lakap kullandığımı kendi kendine kanıtlamıştı Alaz bey.
''Ne var Poyraz?''
''Sana da merhaba abi!! ''
''Sinirim tepemde zaten birde işlerim başımdan aşkın o yüzden şansını fazla zorlamadan söyle ne söylüyorsan da kapa şu telefonu!!''
''Tamam sert adam sakin!! Ne diyecektim lan ben?''
''Hangi gereksiz şeyi zırvalayacaktın da unuttun kim bilir!''
''Hah.. hatırladım! O fotoğrafta gördüğüm tam olarak ne ve nerede gördün? Ayrıca benim canım abicim sen yengene neden sahip çıkmıyorsun acaba?''
Birkaç saniyelik sessizlik sonrası gelen diş gıcırdatma sesi, bazılarının bam teline bastığımın ciddi habercisiydi.
''Başlatma şimdi yengene de sana da! Kaldır o kıymetli kıçını da kendi karına kendin sahip çık!! Kapatıyorum.''
'' Tamam! Tamam. Cidden soruyorum bak, kim o dallama ayrıca sen ve fotoğraf ne alaka?''
''Off!!! Tamam! Kısa ve net anlatıyorum o yüzden iyi dinle. Bu sene alacağımız stajyerler arasında Çisem ve Elif te var ve o fotoğrafta ki eleman, Elif le aynı proje için görevlendirdiğim diğer stajyer.''
''Sağ olasın yaa!! Çok güzel bir abi kazığı attın bana desene!''
''Çok işim var Poyraz ama sana son bir kıyak daha yapayım istiyorum. Şöyle bir bakıyorum da çocuk her ne anlatıyor ise kızlar sırıtıyor bilgin olsun canım kardeşim'' dedi ve telefonu suratıma kapattı!!
Ah, sen benim abim olmayacaktın da, ben bilirdim sana ne diyeceğimi de neyse...
İçerisinde bulunduğum odayı santim santim, karış karış ezberleyecek şekilde dört dönerken sinirime hakim olmaya çalışarak ne yapmam gerektiğini düşündüm. Aklıma ilk gelen şeyi yani Elifi aramayı tercih ettim. Kesinlikle en mantıklısı buydu!

Yatağın üstündeki telefonu aldığım gibi aramaya başladım.
Telefon çaldı....çaldı...çaldı...ama açan olmadı.
O açmadıkça inat ettim tekrar tekrar aramaya devam ettim.
Elbet açacaktı o telefonu değil mi?
Tabi ki böyle bir laf etmeden önce karşımdakinin kim olduğunu iyice analiz edip söylemem gerektiğini unutmuş olmam lazım.
İnatçı keçi bir türlü açmıyordu telefonunu... Geriye tek seçenek kaldığın göre, mesaj yazacaktık el mecbur.
Kime...GÖNLÜMÜN SULTANI:
-Ben aradığımda o telefon bir daha açılmazsa olacaklardan sorumlu değilim bilmiş ol!!
İkinci bir mesaj:
-Sahilde, her zaman ki yerde bekliyorum. Konuşmamız gerekiyor, hemen yanıma geliyorsun!
Bu sefer neyse ki çok bekletmemişti de cevap verme zahmetine girmişti.
Kimden... GÖNLÜMÜN SULTANI:
-Gelmezsem ne olur? Bir anlatmak ister misin Poyraz!!
Yazdıkları ile bana rest mi çekiyordu hanımefendi ne! Madem öyle, sen bilirsin Elif...
Kime... GÖNLÜMÜN SULTANI:
-Nikahlı karım olduğunun farkındasın değil mi? Daha fazlasını söylememe gerek yok boşlukları sen doldur!
Cevap anında geldi.
Kimden.... GÖNLÜMÜN SULTANI:
_ Beni bununla tehdit edemezsin Poyraz.
Kime… GÖNLÜMÜN SULTANI:
_Beni buna sen mecbur bıraktın tatlım. Ve emin ol tehdit etmiyorum. Sadece olacakları söylüyorum hayatım..
Kimden...GÖNLÜMÜN SULTANI:
-Sinirsin, gıcıksın ve uyuzsun Poyraz. Yarım saat sonra her zaman ki yerde ol, beş dakika bile gecikirsen beklemem haberin olsun!
İşte böyleee!! Yola gel be hatunum!!

ÇİSEM'DEN:

Garibim... Garipsin...Garip....

Bugün için söyleyeceğim kesinlikle bunun özetiydi. Daha ne kadar şaşırabilirim diyeceğim bir gün geçiriyordum tam olarak.
Staj yeri olarak yönlendirildiğim yer Alazın bulunduğu şirket olduğu yetmezmiş gibi birde projeyi Alazla hazırlayacak olmam kafamın alev alıp, beynimin dumanlaşmasına sebep oldu. Diyorum ya, garip bir gün.
Toplantı bitmişti ve biz tam toparlanıp çıkmak üzereyken, hayatımızdaki her şey tam yerindeymiş te bir bu eksikmiş gibi, Elifin proje ortağı isminin Mete olduğunu öğrendiğimiz çocuk karşımıza çıkarak kahve içmeyi teklif etmişti. Ne dememiz gerektiğinin kararını vermeye çalışıyordum.
Elif tarafından herhangi bir cevap gelir mi acaba diyerek baktığımda o da benim kararıma göre hareket edeceğini belirtir bir şekilde bakınca çifte kararsızlık içerisinde kaldım. Reddetmek için bir çıkış yolu bulmak ümidi ile etrafıma bakınırken, olmayacak bir hayal gördüm sadece bir an için ya da sanrı mı demeliyim.
Bugün yaşadığım bu duygu birikimi fazla gelmişti kesin! Başka gerçekçi bir açıklaması yoktu benim açımdan çünkü!
Damarlarımda inceden inceye gezmeye başladığını hissettiğim inat ve meraklı yönüm ortaya çıkmaya başladığını hissediyordum. Bu kesinlikle olmaması gereken bir durumdu şu an için benim açımdan.
'Yapma Çisem! Gördüğün şeyin gerçek olmasını bas baya sende istiyorsun! Ben, senim farkındaysan ve sen beni kandıramazsın canım.' diyen iç sesime, dizebileceğim en güzel methiyeleri dizerek yolladım ama bu arada merakımın esiri olarak Mete'nin de kahve teklifini kabul etmiş bulundum.
Birkaç dakika öncesinde yaşamış olduğum olayın gerçekliğini kendime kanıtlamak istercesine çıkış kapısına doğru baktığımda, maalesef ki umduğum, ya da kendimce görmek istediğim şey orada yoktu.
Kendimi öyle bir boşluğun, öyle bir çıkmazın içerisinde hissettim ki. Oysaki sadece küçük bir umuttu benimki. Kapının orada dikilir bir vaziyette elindeki telefonla uğraşırken, Mete'nin bize sunmuş olduğu kahve teklifini duymuş ve bir anda ateş saçan gözleri ile ne diyeceğimi, ona ne cevap vereceğimi beklermiş gibi bakan bir Alaz!
Olmayan hayallerin de peşine düştüğüme ve kendime bunlarla kuruntu oluşturabildiğime göre, durumum gerçekten de içler acısıydı..
Elimizde olanla avunmaktan başka yapacak bir şey olmadığında Mete ve Elifle beraber kafeye giderek oturduk. Son beş dakikadır gözlemlediğim kadarı ile Mete'de kötü biri değildi hatta biraz Poyrazı bile anımsatan bir kişiliği vardı. Gerek yaptığı şakalar, gerekse konuşma tarzıyla sıcak kanlı bir kişiliğe sahip biriydi.

Tanışma faslı adında yapmış olduğumuz konuşma sırasında asıl şaşırdığım şey İzmit li olduğunu söylediğinde olmuştu.
''Gerçekten mi ya!! Benimde samimi arkadaşlarımdan biri orada okuyor''
Elif hakkımda hemen hemen her şeyi bildiği için Defne'den bahsettiğimi hemen anlamıştı. Uzun zamandır onlarla da konuşmadığımı hatırlayınca akşam ilk işimin bu olduğunu aklımın bir köşesine not ettim. Ne çok kızıp, güceniyorlardır bana ama hayatım o kadar karmaşıklaşmıştı ki birkaç aydır, günlerin bile nasıl geçtiğini anlamlandıramıyordum bazen.
''Evet ve arkadaşının okuduğu okulun çevresi sayılıyor, yaşadığımız yer. Hatta ne yapalım biliyor musunuz? En yakın zamandaki boşlukta hep beraber gidelim. Sende arkadaşına sürpriz yapmak istersin belki Çisem.''
''Ciddi misin? İnan çok sevinirim, böyle bir şey ayarlayabilirsek. Az önce aklımdan geçiriyordum onları çok ihmal ediyorum bu sıralar. Gideriz değil mi Elif?
Böyle bir olay hepimize çok iyi gelecekti eminim ki!
'' O zaman şöyle yapalım, proje seçmeleri tamamlansın herkes durumunu bir incelesin, ondan sonraki hafta sonu ne zamana denk gelirse gidebiliriz size de uyarsa. Yanınızda getirmek istediğiniz iki kişilik yerimizde mevcut ayrıyeten.'' diyerek göz kırptı, burada anlatmak istediği sanırım sevgililerimizdi.
''İşte o demek istediğin şeyin bir hükmü yok bizde çünkü ikimizin de bu konuda pek başarılı olduğu söylenemez.''
''Hadi canım!! İşte buna inanmam. Sizin gibi kızları rahat bırakacaklar öyle mi?
Cümlesinin devamında sesini biraz inceltti ve;
''Şu erkek milleti yok mu? İnanın kızlar hiç akılları çalışmıyor ve kaliteden hiç mi hiç anlamıyorlar. Ne demek sizin gibileri ellerinden kaçırmak. Ayol akıl yok bunlarda akıl!!''
O an öyle bir kal geldi ki anlatamam. Bedenimde hissettiğim tepki veren tek yer gözlerimdi, onlarda açıla bildiği kadar açıldığı için, pörtlemiş şekliyle Mete' ye bakıyordu.
Az önce biz ne yaşamıştık ve o ses Mete'den mi çıkmıştı?
''Tamam... Sadece şakaydı, kendinize gelir misiniz artık lütfen! Sanki kalkıp size ben bir cadıyım demişim gibi şaşırarak bakmayı kesin! Sadece şaka yapmak istedim o kadar!''

İşte, hem bende hem de Elif te iplerin koptuğu nokta tam olarak orasıydı. Göz göze geldiğim Elif'te sanki bunu beklermiş gibi bir anda gülmeye başlayınca bizi tutabilene aşk olsundu artık...
Her ne kadar Mete'nin kahve teklifini istemeden kabul etmiş olsak ta, eve dönüş yolumuzda Elif'te, bende halimizden gayet memnunduk.
Şimdilik iyi biri gibi gözükmüştü Mete gözümüze. Gülmeyi, güldürmeyi seven biraz fırlama yapısıyla Poyrazı anımsatan bir kişiliği vardı.
Geri kalanını tabi ki zaman gösterecekti ama her zaman ilk izlenimin insanlar açısından önemli olduğunu düşünen biri olduğumdan benden şimdilik geçer not almıştı.

Yanımda bedeni olan ama ruhunun nerede olduğunu kendinin bile bilmediği, kimi zaman bir kaşını kaldırıp sorgulayıcı bakış atarak telefondaki her kimse 'seni gebertirim' dermişçesine, kimi zaman ise sırıtarak 'ayy seni yerim ' bakışı atan bir gezer telefonla yürüyordum. Sabrımın artık son demlerindeydim. Bu 'çıtı, çıtı, pıtı, pıtı, tıkı, tıkı' sesleri biraz daha gelmeye devam ederse o telefonu elinden alıp kafasına geçirmeme az kalmıştı.
Mesaj yazmaya çalışırken neredeyse iki kere düşüyordu. Birinde ben tuttum, diğerinde ise kendini zor toparladı.
'' Bu sana son uyarım! Ya o telefonu ortadan yok edersin ya da olacakların mesuliyetini kabul etmiyorum!
''Yaa... Çisemm!!''
''Ne Çisem, ne!! Yeter, yola çıktığımızdan beri bitmedi gitti. Hem sen kimle mesajlaşıyorsun öyle?
Gözlerini birkaç kez açıp kapattı. ''Ha! O mu? Önemli biri değil ya! Bir arkadaş sadece, buluşalım mı diye soruyor da ona cevap veriyordum.''
Şu an duyduklarım karşısında kaşlarım tam olarak tavan yapmış bir durumda öylece Elife bakıyordum.
''Elif! Sana yüz puan değerinde bir soru soruyorum, hazır mısın?''
Şaşırmış bir şekilde yüzüme bakakaldı. O an insanlık adına çok faydalı bir olay oldu! Birkaç saniyelik bir zaman dilimi Elif mesaj yazmayı bıraktı ve sanki İstanbul bir sessizliğe, sükûnete kavuştu.
Tamam.. Tabi ki abartıyorum ama ne yapabilirim ki? Yanımda biri varken en fazla birkaç saniye başka bir şeyle uğraşmasına sessiz kalabilirim. Sonrası beni aşıyor...
''Söyler misin? Senin benden başka hangi arkadaşın var ve ben neden tanımıyorum?
Baktı.... Baktı... Baktı...
'' Ne o!! Söyleyecek bir yalan bulamadın sanırım?''
''O nerden çıkıtı Çisem? Neden yalan söyleyeyim ki?''
''İlk olarak şunu söyleyeyim. Bir şeyler olduğunun uzun süredir farkındayım! Anlatırsın diye bekledim ama sen anlatmamakta ısrar ediyorsun ve ben artık dayanamadım. Tek bir şartla gitmene ses çıkarmam! Döndüğünde, neler çevirdiğini anlatacaksın!!!''
Söylediklerim karşısında kafasını çevirip denize doğru baktı, olmadı kocaman bir Offff çekti, onda da başarılı olamadı sanırım ki saçlarını eliyle arkaya doğru yolladı.

Sıkıştığının artık o da farkındaydı lakin hala bir çaba kaçış yolu arıyordu farkındaydım. Gözlerimin içine derin derin baktı bir süre.
''Tamam’’ dedi. ‘’ Gerçeklerimi istiyorsun? Kabul ediyorum ama sen de bana her şeyi anlatacaksın! Sende ki değişikliğin bende farkındayım. Madem öyle açık açık konuşalım bitsin. Artık ben çok yoruldum ve sıkıldım. Kendimi kapalı bir kutunun içindeymiş gibi hissediyorum, nefes alamıyorum ve bazen boğuluyorum. Üstesinden tek başıma gelirim, gelebilirim zannettim ama olmuyor!! Anladın mı beni Çisem!! Olmuyor! Yapamıyorum, Lanet olsun beceremiyorum!!''
Duyduklarım neydi böyle? Şaşırmalı mı? Üzülmeli miyim?
Her kararsız insanın karşısındakinin yapacağı ya da yapabileceği tek şey vardı o an için elimden gelen. Ona sarılmak. En azından yanında olduğumu hissettirebilmek istedim ona. Maddesel olarak bir şey yapamasam da duygusal olarak yanında olduğumu hissettirmeye çalıştım. Hoş neler döndüğünü bilmiyordum ama yine de ona destek olmak bir arkadaş olarak benim görevimdi.
Geri çekildiğinde ağladığı belli olan gözlerini silerken bir yandan da gülümsemeye çalışıyordu.
''Döndüğümde her şeyi anlatacağım sana ve sende bana kabul ediyor musun?''
Sadece tebessüm ettim. Her şeyi kabullenerek, içimdeki her duyguyu en ince ayrıntısına kadar hissederek kabullendim ve kafamı salladım.
''Kabul ediyorum Elif! Bende sana her şeyi anlatacağım.''
Sarıldı ve tekrar öptü. Ellerimden tutup;
''İyi ki'' dedi '' İyi ki Allah benim karşıma seni çıkarmış, sen benim bu yaşıma kadar en büyük şansımsın Çisem.''
Deli kız! Ağladığı yetmezmiş gibi bir de ağlatmaya çalışıyordu. Hoş az daha devam etse konuşmaya zaten olacağı oydu ya neyse!
''Her nereye ve kime gidiyorsan çabuk gel olur mu? Seni bekliyorum.''
******

Kendinizi sebepsiz yere bir hiçliğin içindeymiş gibi boş ve güçsüz hissettiğiniz oldu mu?
Ben şuan tamda kendimi öyle hissediyorum. Bir yanım içimdekileri anlatacak olduğum için heyecanlı, diğer yanım boş yere anlatmanın ne anlamı var ki diye bağırıp duruyor adeta.
Eve geleli yarım saat olmuştu ve ben içimde oluşan bu vesvese ile boğuşuyordum. Koltuğa bağdaş kurarak oturup elime telefonumu aldım. Kafamı bir şeyler ile meşgul etmeliyim diye düşünürken, whatsapp' a girip bizimkilere yazmak geldi aklıma.
Grubun isminin üzerine parmağımı getirdiğimde, eskiler bir bir gözümün önüne gelmeye başladı.
Ali ile ne dalga geçmiştik, böyle grup ismi mi olur diye. 'Orijinal im kızım ben, sizin gibi içim küflenmiş değil henüz' demişti.
Elif, ağlatmayı başaramamıştı. Dayanmış yumruklarımı sıkmıştım ama geçmişe gitmek, sol gözümden tek bir damla yaşın akmasına sebep olmuştu. Ben böyleydim hüngür hüngür ağlamadığım sürece, tek bir damla sol gözümden aşağı akar giderdi sessiz sedasız...
Gözümden akan yaşı silmeye gerek duymadan yazmaya başladım;

*** ''Şu an bu mesajı okuyan herkes ne kadar özlendiğinin farkında mı acaba?''

Bekledim...Bekledim… Bekledim…
Biliyorum kırgınlardı çoğu zaman grupta olan konuşmalara katılamıyordum. O an ya işim oluyordu, ya derste oluyordum sonra da unutuyordum yazmayı. Aklıma geldiğinde ise geç oluyordu rahatsız etmek istemiyordum bu seferde. İçimden geçenleri onlara da anlatmak için parmaklarımın tekrar tuşlar üzerinde gezmesini sağladım.

*** ''Biliyorum kırgınsınız bana ama inanın başımı kaşıyacak vaktim yok şu sıralar. Hem siz beni tanımıyor musunuz? Neyi, neden yapıp yapmayacağımı en iyi siz bilirsiniz benim.''

*** '' Pekii!! Tamam, yazmayın o zaman. Kendinize çok iyi bakın. Sizi seviyorum.''

Bu yaptığım blöfte işe yaramazsa, kesin çok kızmışlardı bana!! İşte tam o an ekranda bir kıpırdanma oldu.
'İşte bu be… kıyamayacaklarını biliyordum ki zaten diye kendi kendime konuşurken, diğer yandan da ne yazdıklarını görmeyi bekliyordum. ...
**ALİM**'' Dur kız cadı! Yaptığın blöfü yuttuğumu zannetme. Sadece kıyamıyorum sana. Mutsuz olmanı istemiyorum. O yüzden yine affedildin.''

***** Canımsınız siz benim biliyorsun değil mi?''

**ALİM**'' Belli belli, ne kadar sevdiğin, özlediğin. Unuttun kızım sen bizi.''
*** '' O nasıl laf öyle!! İnsan dostlarını, arkadaşlarını unutur mu hiç? Hepiniz sol tarafımdasınız ama çok değişik şeyler yaşadım bu ara o yüzden karmakarışık bir haldeyim.''
**ALİM**'' Anlat bakalım neymiş o bizim cadımızı karmakarışık yapan şeyler! Bilelim. Benden duymuş olma ama grubun diğerleri benim kadar vicdanlı, iyi yürekli en önemlisi de saf değil. O yüzden anlat ki ikna et onları. Yanımda oturan öküz can Çağatay mesela kollarını bağlamış tip tip bakıyor bana. Anlat ki sende kurtul, beni de kurtar yoksa bu öküz beni süsecek sanırsam!!''

*** ''Dokunma sakın Alime, Çağatay!''

O mesajımdan sonra, Muğla'dan döndüğümden beri yaşadığım her şeyi tek tek anlattım ama Alinin tek takıldığı nokta Alazla yaşadığım kaza olayıydı. Neden söylemedim, haber verdim diye yemediğim laf kalmadı. Bileğimi incittiğimi duyan diğerleri de dayanamayarak, tek tek sitemleri ile ortaya çıktılar.

*** ''İşte böyle canlarım. Bu arada Pazartesi staja başlıyorum Alaz beyin yanında.''

**DEFNEM**'' Hangi Alaz Çisem? Hani az kalsın kazadan değil ama korkudan öleceğin kazanın sorumlusu ayrıca ev sahibinin oğlu olan Alaz mı?''

*** ''Şeyyy!!! Evet''

**CANSUM**'' O da mı Mimar? Aaaaa ne büyük bir tesadüf.''

**ÇAĞATAYIM**''Hııı, eminim stajda tesadüftür!!!''

Çağatay ın kırdığı pot sayesinde, bütün dikkat onun üzerine sıçramıştı. Onun bildiği, diğerlerinin bilmediği bir şey olup, olmadığını sorup durdular.

*** '' Bir durur musunuz iki dakika? Henüz bilmenizi gerektirecek bir yok ve staja tamamı ile not ortalamamız ve Rektörün yönlendirmesi sonucu kabul edildik şimdilik!''

**ÇAĞATAYIM** '' Şimdilik derken? Hayırdır Çisem?''

*** ''Önemli bir şey değil. Bir proje için yedi kişi seçildik, çıkardığımız performansa göre üç kişiye düşürüleceğiz ve bu kişiler şirkette çalışmaya devam edecek.''

**DEFNEM**'' Eee bu süper bir şey.''

*** ''Evet öyle. Birde şey var!''

**ÇAĞATAYIM**'' Daha ne var anasını satayım. Hayat hayat değil Dallas mübarek.''

*** ''Şeyyyy!!''

**ÇAĞATAYIM**'' Ne Çisem ne!! Delirtme adamı da söyle.''

***ALİM***'' Sana ufak bir tavsiye vereyim mi? Çabuk söyle lan ne söyleyeceksen adam sehpaya bir koydu, sehpa duvara uçtu.''

*** ''Altı kişiden ikişerli grup oluşturup üç mimara dağılım sağlandı.''

***DEFNEM**'' Yani Çisem, ne var bunda. Olması gereken bu zaten.''

***ÇAĞATAYIM**'' Yanisi şu ki hayatım, üç mimara ikişerli dağılım yapıldığında bir kişi açıkta kalıyor. Ne yapalım biliyor musunuz? Ben bir tahminde bulunacağım ve sen Çisem doğru mu yoksa değil mi? Cevap vereceksin!''

Bu hiç iyi değildi!! Çağatay'ın yazdıklarına yansıyan hiddeti git gide daha çok gerildiğini belli ediyordu. O orada öyle davrandıkça ben oturduğum yerde suç işlemiş çocuk gibi büzüşüyordum. Derin bir nefes alarak;

*** '' Tamam'' yazdım.

***ÇAĞATAYIM***'' O açıkta kalan kişi sensin! Doğrumu?''

*** '' Ee..Evet''

***ÇAĞATAYIM***'' Güzelll! Bana açıkta kalan kişi olarak o Alaz denilen adamla çalışacak olanın sen olduğunu da söyle tam olsun!!''

*** '' Off bee! Tamam benim. Oldu mu?''

***DEFNEM***'' Neeeeee!!''

***CANSUM***''Nasıl?''

***ALİM***''Yok devenin bale pabucu!''

***ÇAĞATAYIM***'' Ne anladıysanız o işte! Ali, başlatma sende şimdi devene de pabucuna da, bizim en yakın zaman da bu kızın yanına gitmemiz gerekiyor, bir gidip görelim, görünelim bakalım.''

*** ''Tamam gelin, buna çok sevinirim ama o düşündüğünüz gibi biri değil!! Bana bakışları bile düşmanca, sanki ona karşı kötü bir şey yapmışımda bana kızgınmış gibi soğuk ve itici.''

***ÇAĞATAYIM***''Bırak ta bunun kararını biz verelim cadı olur mu? Son olarak şunu söyleyeyim, hayatında ne olursa ama ne olursa olsun, her ayrıntıyı atlamadan tek tek anlatacaksın bundan sonra tamam mı? En uygun zamanda geleceğiz haberin olsun kendine iyi bak ve dikkat et cadı.''

ÇAĞATAY Çevrimdışı....
***ALİM***'' Kendine cici bak Prenses.''
ALİM Çevrimdışı....
***DEFNEM***'' Her ne kadar pek bir şey anlamasam da, kendine dikkat et kuzum.''

***CANSUM***'' Kızlar iyi tarafından bakın, bir araya geleceğiz.''

*** '' Abartılacak bir şey yok! Anlatmaya çalışıyorum ama anlamıyorlar. Gelsinler madem içleri rahat edecekse. İkinizi de öpüyorum kocaman, kendinize iyi bakın.''

***DEFNEM***'' Bende canım, görüşürüz.''

DEFNEM Çevrimdışı...

***CANSUM***'' En kocamanından bende öptüm.''

CANSUM Çevrimdışı....

Uygulamadan çıkıp, telefonu kenara bıraktığımda, bir süre boş gözlerle etrafı süzdüm. Konu nasılda bu hale gelmiş ve bu kadar karmaşıklaşmıştı ki? Çağatay'ın anladığı benim anlamadığım şey neydi? Kafamın içerisinde ki Çarşamba pazarı bana yetmiyormuş gibi birde bu çıkmıştı.
Kapıdan gelen anahtar sesini duyduğumda, kendimi bir anda başka bir karmaşıklığın içerisinde bulacağımı biliyordum. Başımı arkaya yaslayıp gözlerimi kapayarak sadece birkaç saniye kendime nefes alabilecek alan oluşturmaya çalıştım.
Ben çalıştım da, yapabildim mi?
Tabi ki HAYIR!
Niye mi?
Çünkü, Elif içeri girer girmez ' Çisem' diye bağırmaya başladı bile!!
Hadi ama! Sadece birkaç dakikaya ihtiyacım vardı benim. Birkaç sessiz dakika....
'OFFF' diyerek yerimden kalkıp kapıya doğru ilerlediğimde, Elif'in yanında eşantiyon olarak bir adet Poyraz görmeyi planlamıyordum.
''Hoş geldiniz de siz ikiniz ne alaka?''
''Elif sana her şeyi anlatacak Çisem. Onu anlamaya çalış olur mu? Ben sadece bunu söylemek için bekliyordum ve şimdi gidiyorum müsaadenizle bayanlar ve kavga etmemeye çalışın.'' Dedikten sonra, kapının önünde reverans yaparak arkasını dönüp giderken bir an sanki bir şey unutmuşçasına geri döndü. '' Kendine dikkat et HAYATIM.'' Diyerek arkasını dönüp gitmeye çalıştı...

Çalıştı diyorum çünkü, Elif'in elindeki ayakkabı ne ara uçarak kapının dışındaki Poyraz'ın kafaya indi hiç anlamadım. Şu an dışarıdan biri bizi görse kesin kafayı yediğimizi falan düşünürdü.
Tam olarak anlatmaya kalksam durumumuz, şeklimiz, görüntümüz şundan ibaretti;
Elif, Poyraza, Poyraz bana, ben kafamdakileri çarpıp, bölüp, çıkarmaya çalışarak bir Elife, bir Poyraza bakıyordum...
O az önce 'Hayatım mı' demişti?
Bir saniye ya!! Burada ne oluyordu?
Kendimi olabildiğince topladım ve sorgulayıcı ve bir o kadar da düşmanca olmasını umduğum bakışlarımla;
''Elif! İçeri. Poyraz! Sen defol!'' Diyerek kapıyı suratına kapattım.
'' Tek bir satırı bile atlamadan anlatıyorsun Elif! Bak üstünü çiziyorum tek bir satır. Ayrıca bu 'hayatım' mevzusu da nedir?''
İç güdülerim bana burada çok boktan bir durum döndüğünü söylüyordu.
'' Madem öyle, İnceldiği yerden kopsun artık! Otur da konuşalım.''
****

Elif anlatmaya başladığında, daha ne kadar şaşırabilirim diye düşündüğüm o kadar çok yer oldu ki. Bu kız cidden bunları yaşamıştı ve ben anlamıştım öyle mi? Bir şeyler olduğunun başından beri farkındaydım ama bekledim hep. Ha geldi ha gelecek derken bu zamana kadar geldik ama Elif benimle konuşmaya gelmedi. Bende erteleye erteleye üstü örtüldü bir şekilde. Ama anlıyorum ki ben sadece öyle olduğunu düşünmüş ya da ummuştum. O sözlerinin sonuna geldiğinde, kafamda deli sorular vardı ve en önemli olanından başlamalıyım diye kendimi şartladım.

''İşte böyle Çisem buraya kadar olanları anladın sanırım.''
''Şimdiye kadar anlattıklarını anladım. Tamam, peki Poyraz bu olayın neresinde ya da neresiyle alakası var?''
Kafasını aşağı eğerek , bakışlarını benden kaçırdığında önemli bir kısmında olduğunu anladım ama o anlatsın diye sustum ve bekledim. Bir süre sonra suratında bir tebessümle kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı.
''Poyraz bu olayın tam ortasında!! Kurtulmamı sağlayan, bir parçada olsa rahat nefes almamı ve benim o çıkmazdan çıkmama sebep olan kişi!''

''Daha açık anlatacak mısın Elif? Yoksa bir bulmaca çözercesine benim çözmemi mi bekliyorsun?'
''Hayır...Hayır... Sadece biraz nefes almaya ihtiyacım var Çisem. Sana anlatacağım şeyleri kafamda toparlamaya çalışıyorum. Nasıl söylenir böyle bir şey bilmiyorum o yüzden bir kerede söyleyeceğim....Biz.... Poyrazla.... Evlendik!''
''Ne!! Sen ne dediğinin farkında mısın Elif? Ne demek biz Poyrazla evlendik!! Sen kafayı mı yedin? Yoksa bana mı yedirmeye çalışıyorsun?''
Oturduğum koltuk, bulunduğum oda dar gelmeye başlayınca, ayağa kalkarak kendi etrafımda dönmeye başladım. Hem kendimi rahatlatmaya çalışıyor, hem de sakin olmam gerektiği konusunda kendi kendime söyleniyordum.
Şu an için, olabildiği kadar sağlıklı düşünmeye ihtiyacım vardı.
'Nefes al Çisem' dedim kendi kendime, ' nefes al ve olabildiğince sağlıklı düşünmeye çalış.'
Bir elimi başıma, bir elimi de belime koyarak, odanın içini dört dönerken;
'' Ya.. Siz ne yaptığınızın farkında mısınız? Nasıl böyle bir şey yaparsınız? Hadi sen başka çarem yoktu diyorsun! Hoş daha farklı çözümlerde bulabilirdik orası ayrı da!! Poyraza ne demeliyim? O bu yola nasıl girdi? Ne zaman oldu bu olaylar? Ne zaman evlendiniz? Yoksa bir tek benim mi haberim yoktu? Ayakta uyuyan bir tek ben miydim? Cevap ver Elif!!! Susup durma. Aç o Allah'ın cezası gaganı da cevap ver, delireceğim yemin ederim.''
Arkamı dönüp tekrar uzaklaşacağım sıra,

''Yeter!’’ diye bağırdı Elif. ‘’ Yeter tamam mı, yeter. Bu konu uzadıkça uzuyor ve benim canım her zamankinden daha çok sıkılıyor. O kadar çok soru soruyorsun ki, hangisine nereden başlayıp cevap vermem gerektiğini bile bilmiyorum. Bunaldım... Tamam mı? Anlayabiliyor musun beni? Bu...nal...dım...''

Çok üstüne geldiğimin o an farkına vardım. Bir boşluğa düşmüştü, çıkmaza girerek bu olaya kalkışmıştı belli ki. İşin kötü tarafı yargılama da yargılayamıyordum ki. Sen o adamla nasıl evlenirsin de diyemiyordum. Gerçeğini bildiğim başka bir konu da bu değil miydi zaten? Poyraz, Elif'e aşıktı ve bunu bir tek bana anlatmıştı ve maalesef ki karşımdaki adam, gerek kişiliği gerekse insanlığı ile iyi biriydi.
Elifin hemen yanına oturduğumda ıslak gözleri ile yüzüme bakarken, adeta çaresiz bir kedi yavrusuna benziyordu. Sevgiye ve sevilmeye muhtaç bir kedi yavrusu...

''Gel buraya deli kız!!!'' diyerek kollarımı açtığımda, bulunması gereken yer orasıymış gibi, ait olduğu, aradığı nefes oradaymışçasına girdi kollarımın arasına. Bir yandan ağlıyor, bir yandan da 'özür dilerim ' diye söylenip duruyordu.
Bekledim.. Biraz sakinleşsin kendine gelsin istedim.
Ne kadar geçti hiç bilmiyorum, kaç saniye, kaç dakika....
Ağlayışlarının yerini yavaş yavaş iç çekişler aldığında, çenesinden tutup hafifçe başını kaldırdım. Kızarmış gözler şu an tam karşımdaydı.
''Daha iyi misin?''
''Hıhı'' diyerek başını salladı
''Artık konuşalım mı peki?''
Kollarımın arasından çıkarak eski yerine yerleşti ve olabildiğince dağılmış sıfatını topladı kendince.
''Kimler biliyor bu evliliği?''
Kafası aşağıda durdu bir süre;
'' Annemler biliyor bir tek başka kimsenin haberi yok. Zaten tamamı ile formaliteden bir evlilik. Gerçekliği ya da gerçekleşeceği yok!''
Usul usul başımı salladım. Anlıyorum dermiş gibi.
''Ne zaman oldu bu olay?''
Rahat rahat anlatsın diye sakin olmaya çalışıyordum bir yandan da.
''İki ay olacak!! Senin Muğla ya son gittiğin zaman var ya? İşte o zaman!''
''Pekii... Bana niye anlatmadın Elif? Neden gelip benimle paylaşmadın? Başka bir çözüm bulabilirdik belki de!''

''Yoktu Çisem! İnan başka bir yolu yoktu. Denemedim mi zannediyorsun? İkna etmeye çalıştım, sizden hiçbir şey istemiyorum, beni arayıp sormayın bile dedim ama tutturdu annem evleneceksin ben söz verdim diye!!! Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz ya? Ne demek söz verdim! Bu zamana kadar yaptıklarını, yaşattıklarını az çok biliyorsun ama bu çok koydu Çisem. Bu kadın benim öz annem öz!! Beni dokuz ay karnında taşıyan, doğuran, dünyaya gelmeme vesile olan kişi, bana bunları nasıl yaşatır ya aklım almıyor. Hadi diğeri için üvey der geçerim ama annem için ne diyebilirim ki? Tek bildiğim bu saatten sonra ben öyle birini tanımıyorum. Madem beni gözden çıkartacak değersiz bir eşya olarak görüp, bu kadar çabuk kararlar alabiliyor, bundan sonra benden uzak dursunlar. Zaten Poyrazla evli olduğum sürece onunda buna izin vereceğini zannetmiyorum. Çocuk sırf benim durumumu toparlayabilmem için bekarlığından feragat etti!!''
İşte buna gülebilirdim. Benim akılsız arkadaşım hala mı gerçeklerin farkında değildi yoksa değilmiş gibi yapmaya devam mı ediyordu? Bu sorumun cevabı ondaydı. Madem bu haltı yemişti benimde artık sormamda bir sorun yoktu değil mi?
''Elif? Sen hala bir şeylerin farkında değil misin cidden? Poyrazın bu evlilik işini sırf seni zor durumdan kurtarmak için yaptığına eminsin yani?''
Kızardı... karşımda adeta bir domatesten farksız hale geldi. İşte o zaman kesinleşti kafamdaki her şey.
Yavaş yavaş gökyüzü güneşine kavuşacak, sabrının mükafatına bir şekilde ulaşacaktı ama zamanı tamamen onlara ve çabalarına kalmış bir durumdu.
''Ah benim temiz kalpli, saf arkadaşım. Söylemek bana düşmez ama en azından gözünü bir parça açmana yardımcı olabilirim belki, şimdi elini kaldır ve sol göğsünün üzerine koy. Eğer ki hissederek dokunursan orası çırpınmaya başlayacak ve sana işitmek istediğin ismi verecek. Ben eminim ki senin kalbine de bir tohum yerleşmiş ve filiz vermek için senden izin istiyor. Hazır bu kadar yol almışken, kalbine izin vermeye ne dersin?''

'' Sen çok kötüsün Çisem! Beni utandırmak için elinden geleni yapıyorsun değil mi?''
''Sevmekte, aşık olmakta utanılacak bir şey yok ki. O yüzden utanma! Birde hissettiğin bu duygu karşılıklıysa Şahane bir şeydir diye düşünüyorum ve senin adına çok mutluyum. Hem hislerim Beni yanıltmıyorsa Poyrazın senin için doğru kişi olduğunu fısıldıyorlar biliyor musun?'' diyerek göz kırptım.
''Seni çok seviyorum, iyi ki varsın.'' Dedi ve biz kendimizi tekrar sarılır bir vaziyette bulduk.
Yahu amma çok sarılmıştık biz bugün böyle!
''Çisem!''
''Efendim Elif?''
''Ben döküldüğüme göre, sıra sende biliyorsun değil mi?''
''Evet, biliyorum.''
''O zaman ne bekliyorsun? Başlasana anlatmaya''
''Benim öyle çok anlatılacak bir hikayem yok ki!''
''O ne demek öyle? Anlatacağım demiştin ama''
''Tamam, söylüyorum işte! Benim derdim kısa ve net!''
''Nasıl yani? Hiçbir şey anlamıyorum daha açıklayıcı konuşur musun lütfen?''
''Peki… Ben sanırım sadece aşık oldum! O kadar!!''
''Ne demek sadece aşık oldum? O nasıl bir şey öyle?''
''Öyle işte, Olmayacak birine, olmaması gereken şekilde aşık oldum Elif''
''Kime diye sorsam cevap verir misin? Tanıdığımız biri mi?''
'' Evet tanıdığınız biri!! Hatta çok yakından tanıdığınız biri!!''
'' Bak şimdi daha çok merak ettim. Söylesene kızım kim?'
''Şey… Alaz!''
''NEE?'''

Loading...
0%