Yeni Üyelik
8.
Bölüm

AYRILIK VAKTİ

@bluemoonn

En büyük zenginlik yat, kat, araba değildir. En büyük zenginlik, mutlu bir ailenin üyesi olabilmektir...

 

 

Bu açıdan bakıldığında, kendimi gerçekten de çok mutlu hissediyordum. Kendi içimizde huzurlu ve mutluyduk. Birbirimizi dinler, fikirlerimize önem verirdik.


Günler o kadar çabuk geçiyordu ki, hızına yetişemiyorduk kimi zaman. Şimdi bizim içinde ayrılık vakti gelip çatmıştı. Yarın için, babama ve bana otobüs biletlerimizi almıştık.


Evet, İstanbul’a beraber gidecektik.


Benim yerleştiğimden emin olduktan sonra kendisi geri dönecekti. Bugün evimizde ki havayı tarif etmem gerecek olursa, çokça mutlu, biraz buruk ama huzurlu durumdaydık.


O akşam yaşanılanlar, hepimiz açısından zor ama bir o kadar da mutlu hissettiğimiz bir zaman dilimi olmuştu.


Defnenin mutluluktan ayakları yere basmıyordu son gördüğümde. Aynı durumun bir benzeri çağtay içinde geçerli desem yalan söylemiş olmam sanırım. Beraber geçirdikleri zaman, onlar için o kadar az olmuştu ki, pek bir şey anladıklarını sanmıyorum. Neyse ki Kocaeli ve Ankara arasında ki yol farkı fazla değildi. Zaten mesafelerin de bu saatten sonra onlara engel olacağını düşünmüyorum.


Söz konusu Çağtay ‘sa görüşmek için çözüm arayışına çoktan girmiştir diyebilirim zaten...


Ali…Çağtay ile birlikte Ankara ya gitmişti. Cansu gideli ise üç gün olmuştu. İlk aramızdan ayrılan da o olmuştu. Dün telefonda konuştuğumuz da özel bir yurda yerleştiğini anlatmıştı..


Aralarında en son giden bendim. Daha önce gidip ,her şeyi ayarlamamız işimize yaramıştı.


Annem deyim yerindeyse bugün bütün marifetlerini konuşturmuş, akşam için en güzel yemeklerini yapmış, birazda giderken götürebilelim diye poşetlemiş ti. Anne yüreği işte bir şey denmiyor...


Son kalan bir kaç parça eşyamı da bavula koymuş olmanın rahatlığı ile, etrafa bakınırken, kitaplığımın üst rafından sarkan, boncuktan yapılma tam ortasına denk gelen yerinde bir kalp figürü olan bilekliğimi gördüm.


Uzanıp avucumun içinde, incelemeye başladığım sıra, o eski görüntüler gözüm de canlandı. Bilekliği o kadar çok beğenmiş ve istiyordum ki, babamın bütün isteklerini kabul etmiştim.


Babama bilekliği gösterdiğimde, aynen şöyle söylemişti:


''Bir şeyi elde etmeyi çok istiyorsan...ilk önce çalışıp, çabalayacaksın küçük hanım...''
O zaman tam olarak anlatmak istediğini anlayamasam da, bütün gün ne istediyse yapmış, bir nevi kuyruğu gibi peşinde dolanmıştım.

İlk görevim ise, daha önceden denize attıkları, balık ağlarını toplamaya yardım etmekti. Sonrası ise bir zincir gibi uzayıp gitmişti. Hiç acımamıştı canım babam bana! Yapmam gereken her şeyi bir bir söylemiş, o da yetmezmiş gibi verdiği her işi itina ile kontrol etmişti.


Akşam olduğunda, bir sürü balıkla kıyıya yaklaşırken, babam elini cebine attı ve o çok istediğim bilekliği çıkarıp koluma taktı.


‘’ Bugün anlatmak istediğimi ömür boyu unutma olur mu güzel kızım? Her daim çalışmaktan korkma. Sen bize uğur getirdin. Sayende bir sürü balık yakaladık! Umarım ki bu çok istediğin bileklikte sana her daim uğur getirsin…’’

Tam da babamın dediği gibi de oldu.
O bileklik bana her zaman uğur getirdi ya da ben öyle hissettim.


Artık büyüdüğüm için küçük geliyordu bileğime. Çok istesem de takamıyordum o yüzden. Ancak yanımdan da ayırmamaya çalışırdım çoğu zaman.


Bilekliğimi de alıp çantamın gözüne koyduğum sırada, annem yemeğin hazır olduğunu haber verdi.


Bu akşam ki yemek önemliydi! Kısa süreli ayrılık söz konusu olsa da, bu sofra ya tatilden, tatile oturabilecektim artık.


''Oooo sultanım, döktürmüşsün.''


İki yanağını da çekiştire, çekiştire severken birden, elimin üstüne vurdu.


''Çek ellerini deli kız'' diyerek gülümsedi benim pamuk yanaklı annem. ''Hadi geç otur masaya...Halittt, Yağmurr...Hadi ama sofra bekletilmez, nerede kaldınız.''


İnce bir sitemle, evin geri kalanını da çağırdıktan sonra, yemeğe başladık. Bir yandan yemeğimi yerken bir yandan da aile mi izliyordum. Benim bildiğim babam, Böyle akşamların vaz geçilmezi, arkadaşını isterdi birazdan.


''Yağmur yemeğin bitti ise git te benim dert ortağımı getir kızım, iki tıngırdatayım. Bu akşam dertleşmeyeceğiz de ne zaman dertleşeceğiz.''


Yağmur, masadan kalktı ve babamın sazını , namı diyar ''dert ortağını'' getirdiğinde, bir, iki dakikalık bir ayarlamadan sonra başlamıştı söylemeye.

Akşam olur karanlığa kalırsın
Derin derin sevdalara dalarsın
Oy gelin gelin, sevdalı gelin
Öldürdün beni..
Derin derin sevdalara dalarsın
Oy gelin gelin ,sevdalı gelin
Öldürdün beni...

Bu türküyü, babam anneme bakarak söylerdi her zaman. Onların arasında ki bağ bu kadar kuvvetliydi işte. Ne zaman babam bu türküyü söylese, şimdi de olduğu gibi annemin gözünden bir damla yaş akar giderdi...


Aslında hiç sormamıştık bunun nedenini, belli ki bir hikayesi vardı onlar için. Babam hem söyler. Hem de içi gide gide gözlerinin içine bakardı annemin. Öyle güzel bir sevgiyle bağlıydılar ki birbirlerine, o an içimden tek bir dilek diledim.
Bir gün dedim...
Bir gün Rabbim benim de karşıma babam gibi birini çıkarır inşallah .

Türkü bitmişti.

''Şimdii, sırada ne var biliyorsunuz değil mi?''
''Aaaaa kızım yine mi ama? Bıkmadınız da dinlemekten.'' Annem her zaman ki annemdi işte.
''Hiç bıkar mıyız böylesine güzel bir hikayeden, özellikle kahramanları sizseniz ve anlattığınız aşk sizinki ise.'' Söylediklerimden dolayı göz kırptığımda....Yanakları kızarmış ve gülmüştü.
Babam ne zaman anlatsa tanışma hikayelerini, ilk günkü gibi utanır, kızarırdı benim sultanım.

****


Aralarında geçen kısacık bir bakışma ve gülüşmeden sonra babam başlamıştı her zaman bıkmadan usanmadan dinlediğimiz hikayelerini anlatmaya;

''Bizim buraları sizde bilirsiniz. Askerden gelen adamı hemen evlendirmek isterler. İnatları inattır amaaa ben onlardan daha inattım haberleri yoktu tabi....Neyse ben yirmi altı yaşıma kadar, bunları atlattım bir şekilde. Armudun sapı, üzümün çöpü falan filan...Evlenmek istemiyorum diyorum anlamıyorlar. Neymiş efendim karta kaçıyormuşum...Pehh!

Bir zaman geldi, uzun bir süre kimseden ses çıkmadı. Artık vaz geçtiler herhalde benle uğraşmaktan diye düşündüm.
Düşündüm... Düşündüm de...Sanki bunu bekliyorlarmış gibi, haftasına teyzem geldi.''


''Sana kız bulduk. İyi bir ailenin kızı, pek te güzel'' diyerek bir başladı anlatmaya, susturabilene aşk olsun.


Onları atlatabilmek için bu sefer taktik değiştirmeye karar verdim ama onların haberi yok tabi.


Tamam…gidelim, görelim bu sefer diyorum. Nasıl seviniyorlar, nasıl seviniyorlar...Kız tarafına geleceğimizi haber veriyorlar. Bizim evdeki kadar, hiç bir evde bu kadar hazırlık olmamıştır sanırım. Resmen herkesin ağzı kulaklarında...


Gitmemize yarım saat falan kala, annemi yanıma çağırıyorum...


''Ben heyecandan mı, üşütmeden mi bilmiyorum ama çok rahatsızım ''diyorum. Annem ahlasa da, vahlasa da inanıyor. Onlar gidiyorlar. Haber verdiler ya gitmeseler ayıp olur. Benim gelemeyeceğim, rahatsızlandığım haber veriliyor kız tarafına tabi. Annemler evden çıkınca...Bir güzel yayılıyorum koltuğa, keyif yapıyorum.. Bir kaç saat geçiyor geliyorlar artık. Halan geçmiş karşıma:


''Kız şöyle güzel, böyle iyi huylu, görsen bir içim su'' falan filan, beni tavlayacak aklı sıra...Aslında aklıma da kurt düşmedi değil hani. Meraklandırmayı başarmışlardı sonunda.


Tek bir şartla, kızla görüşürüm dedim.'' Görüşme esnasında, kaşlarımı kaldırdığım an kalkıp gideceğiz, kabul mü?'' Hemen kabul ettiler. Diyorum ya fena taktılar benim evliliği kafalarına.


Neyse işte gidiyoruz tanıdığın evine, orda görüşeceğiz ya; kız yani annen bir geliyor ama ne geliş. Kendinden emin bir yürüyüşü var dikkatimi ilk çeken o oldu zaten. İşte bundan sonra ki kısmı halan çok güzel anlatır.


''Oturduk ama diken üstündeyiz, ha şimdi kalkacak o kaş, ha şimdi diye Halit’in yüzünden başka bir yere bakmıyorum. Olurda görmem falan, rezil eder adamı bu sıpa. Bön bön suratına bakıyorum ama ne kaş kaldırıyor ne de başka bir şey! Tabi bu arada çayların da biri geliyor biri gidiyor Kalkalım mı artık geç oldu diyorum...Biraz daha dur, kalkarız abla diye geçiştirdi beni'' diye anlatır.


Ne kadar oturduk hiç anlamadım. Anneniz ''Ayıp oldu insanlara, artık kalksak iyi olur'' deyince ne kadar istemesem de mecbur kalkıyoruz.
Eve gidene kadar ne sorarlarsa sorsunlar cevap vermiyorum. Evden içeri girer girmez anneme sesleniyorum'' Olursa bu kız olur yoksa bir daha bana kız mız göstermeyin'' dediğimde bu lafımı bekliyormuş gibi hemen telefona koşup kız tarafını arıyor. Annenizin de olur verdiğini öğrendikleri zaman zil takıp oynuyorlar neredeyse.


ZALIMIN KIZI...Bir bakışı, bir yürüyüşü ile tavladı beni' 'dedikten sonra annemin yanağından bir makas alarak...

''İşte böyleee kızlaarrr....Yine ve yeniden bütün hikayeyi anlattırdınız bana''


''Geç oldu, hadi artık toparlanın da yatalım. Yarın erken kalkacağız'' diyerek yanımızdan gitti.


*****

Sabah olduğunda alel acele bir kahvaltının ardından çıkmıştık evden. Annemlere, burada vedalaşalım desem de, gelmek istemişlerdi. Taksi ile otogara doğru ilerlerken, başım annemin omzundaydı.
Otobüsün kalkmasına az bir zaman kala, bavullarımı görevliye teslim etmiştik. Asıl zor anlardan biri yaklaşıyordu artık. Terminalden yapılan anonsla, artık otobüse binmemiz gerektiğini anlamıştık. Annem gözleri dolu dolu bakıyordu bana. Kaç gündür olan konuşmam sanırım bir işe yaramamıştı.


''Sakın ağlama sultanım tamam mı?'' diyerek tembihlemiştim onu kim sorarsa, çünkü biliyordum ki bir tek onların ağlaması, benim de ağlamama sebep olurdu.


''Söz ağlamayacağım çiçeğim, hem biraz geçsin, gelirim arada senin yanına'' diyerek motive etmişti kendini.
O kadar verilen sözler sanırım buraya kadardı.

Sımsıkı sarıldım, başımı gömdüm o mis gibi kokan boynuna kendi kendine duyulmadığını sanarak konuşuyordu.


''Ağlamayacağım'' diyordu ama duyuyordum.


''Kendine dikkat et kuzum ,bizi habersiz bırakma, müsait olduğun zamanlarda muhakkak ara olur mu?''


Sadece kafa sallayabildim. Konuşursam çok fena ağlayacaktım bende çünkü. Sonra Yağmura yaklaştım ve ona sarıldım.


''Sana bir kereye mahsus, kendi rızamla izin veriyorum. Bana o muhteşem seslenişin ile seslenebilirsin, kızmayacağım.'' Dedi.


Başımı hafif yana eğerek inceledim yüzünü. O an firar etmeyi bekleyen bir damla yaş, kayıp gitti yanaklarından aşağıya.


''Gel buraya'' Yeniden ama bu sefer daha sıkı sarıldım ona.


''Kendine de, annemlere de çok iyi bak. Benim minik, ergen prensesim.'' Sadece kafasını salladı.


Zorda olsa otobüse bindiğimizde, cam tarafında ki yerime geçip, annemleri izledim. Otobüs yavaş yavaş hareket etmeye başladığında onlar bana, ben onlara sadece el sallayabiliyorduk.

Loading...
0%