Yeni Üyelik
16.
Bölüm

BAY GİZEM

@bluemoonn

Sebepsiz yere hiçbir şey olmazmış, ne geçmişimiz de ne de geleceğimiz de. Yaşadıklarımızdan ders çıkarmamız gerekirmiş çoğu kişiye göre...

Poyraz adına her ne kadar sevinsem de, o gün elime geçen kağıtta yazanları okuduktan sonra, insanlara bakış açım bile farklılaşmıştı.
Hissettiğimiz duygular, bu denli basit bir hale getirilip yaşatılabilir miydi gerçekten?
Kafamın içi karman çorman olmuştu o günden sonra yeterince. Biraz daha bu şekilde sorgulamaya devam edecek olursam beynimin içerisinde küçük çaplı bir yangın çıkabilirdi her an. Cebimde varlığını sürdüren kağıdı yok saymaya çalıştım sadece o an için.
Evet! Maalesef ki hala daha ne verebildim, ne de bahsedebildim Poyraz'a kağıdın varlığından. O gün o kadar görülesi bir mutluluğu vardı ki, tekrar eski yaşanılan olayları yaşatmak istemedim sanırım...
Bugün ise onlar için o mutlu gün...

Sabah'ın erken saatlerinden itibaren hummalı bir koşturmacanın olduğunu, üst katımızdan gelen seslerden dolayı anlamak çokta zor değildi.
Okula gitmek için evden çıktığımda, Poyraz'la karşılaşmıştım. Abisinin uçağının öğle saatlerinde ineceğini, onu karşılamaya gittiğini söylemişti. Ayak üstü yaptığımız bir kaç dakikalık konuşma sırasında, içinde ki heyecan ve mutluluk gözlerinden okunuyordu. İlk olarak aklıma gelen Poyraz böyleyse Aynur teyze nasıl bir heyecanla bekliyordu oğlunun gelişini acaba? Diye düşündürdü.

Okulda sadece üç derse girdikten sonra, hocanın blok ders yapmasından dolayı, şişmiş bir kafayla, Elif'le beraber evin olduğu sokağa girdiğimiz de, iki kişi apartmandan içeri giriyordu. Bunlardan birinin Poyraz olduğunu anlamak çokta zor değildi. Önden gidense sanırım abisiydi.
Arkadan gördüğüm kadarıyla, Poyraz'dan biraz daha uzun ve onun aksine koyu kahve saçları olan biriydi. Onları incelediğim o dakikalar da, anlamını bilmediğim garip bir his kapladı içimi. Kalbimde oluşan çarpıntıyı yok sayarak, omuz silktiğimde, Elif'in bana olan bakışlarını fark ettim. Tek gözünü kırpıp ''hayırdır'' dermiş gibi başını salladı. Önce sadece suratına baksam da dudaklarımı bilmiyorum anlamında büktüm ve eve doğru gitmeye başladım. Diyorum ya garip bir an ve duyguydu yaşadığım.
Apartmanın kapısından içeriye girmek için adım atıyordum ki Poyraz’ın aniden dışarı çıkışı ile çarpışmanın eşiğinden döndük.
''Hop hop hop, yavaş ol Çisem, ne bu dalgınlık?''

Kısa bir an ne dediğini anlamamış bile olabilirim. O kadar boş bakmış olmalıyım ki yüzüne, önce anlamak istercesine bana baktı sonrasında da Elif’e dönerek anlamlandırmaya çalıştı.
''Şey… Af edersin Poyraz! Kusura bakma lütfen! Bugün ki dersleri düşünüyordum, sanırım dalmışım!''
Yalan! Külliyen yalan! Ders kimin umurundaydı ki şuan için!
''Başka bir sorun yok yani değil mi? Kendi telaşımdan soramadım ama birkaç gündür sesinde çıkmıyor ve bu benim gözümden kaçtı zannediyorsan büyük yanılırsın.'' Bakışları Elif’i buldu tekrardan. ''Hem bu inatçı keçi ne güne duruyor? Onunla beraber çalışmıyor musunuz ders? Sorsana ona yardımcı olsun!''
İşte şimdi bombanın fitilini ateşleyen taraf olmuştu kesinlikle çünkü bir adet barut fıçısı şeklindeki Elif, Poyraz'ı göğsünden ittirerek,
''Bir saniye de, sen az önce bana inatçı keçi mi dedin? Pardon ama bu samimiyet nereden geliyor arkadaşım?" Henüz Elif cümlesini bitirmeden Poyraz içimize oturan tek bir cümle sarf etti...

''Gözlerinden… İnatçı keçi...İnan gözlerinden'' dedi ve yanımızdan ayrıldı. O ayrılmasına ayrılmıştı ama arkasında şaşkın şaşkın birbirine bakan iki kişi bıraktığını maalesef ki görmemişti...

***************************

Üzerimizde ki şaşkınlığı atıp eve geldiğimizde ilk önce güzel bir duş almış, sonrasında ise kütüphaneden aldığım kitabı okumaya başlamıştım. Kitap kişiler ve davranış şekilleri ile alakalı bir kitaptı ve içeriği kısa kısa hikayelerden oluşuyordu. Kim sorarsa kafa dağıtmak için kitap okumaya başlayan ben, okuduklarım sayesinde daha çok hisseder olmuştum kafamın içerisinde dolaşan tilkileri. Beynimin içerisinde yer edinen olaylara karşı ''takıntılı'' olduğumu da kendime bir güzel kanıtladıktan sonra, midemin iflas bayrağını çekmek üzere olduğunu çıkarmış olduğu seslerden anlayarak, mutfağa doğru hızlı adımlarla yol aldım.
Tabi ki burada yemek yapan bir Elif bulmayı beklemediğim kesindi. Ben bu kızı çok sevdiğimi söylemiş miydim? Yanına gidip, yanağına en sulusundan bir öpücük bıraktıktan sonra
''Sen bir tanesin, canım yaa!''

''Tabi tabi, karnın acıktığı için çekiyorsun bu yağları, sanki ben bilmiyorum seni''

''Aşk olsun, ne zaman sana yağcılık yaptım? Bak...bak ...duydun mu?'' dememle Elif gözlerini kocaman, kocaman açıldın ''Ahh... Kahretsin? Yemek mi yandı yoksa? Çekil önümden çekil'' diyerek beni iteledi ve bir hışım tencerenin kapağını açarak, pişmekte olan yemeğe baktı...

''Eeee bu yanmamış? Neyi duydum mu diye sordun ki sen bana?''
Ona sadece boş boş bakmakla yetindim.
''Gıcık mısın kızım sen ya?... Neyi olacak, tabi ki kırılan kalbimin sesini''
''Yaaa Allah aşkına Çisem bir git. Deli misin? Divane misin? Hem şimdi onu bunu bırak ta ne diyeceğim sana biliyor musun? Yemeği hani ben yaptım ya! O kadar uğraştım görüyorsun, çokta yoruldum! Ancak biz bir şey almayı unutmuşuz biliyor musun?''
Ben ne unutmuş olabileceğimizi düşünürken, Elif ''Tabi ki ekmek! Rica etsem gidip alır mısın hı?’’ Bu kadar kıvranmasını gerektiren cidden bu muydu yani?
‘’Unutmuş olduğumuz ve seni bu denli kıvrandıran şey cidden ekmek mi Elif? Tabi ki alırım…’’
Yanağından makas alarak, çantamdan cüzdanımı alıp tam kapıdan çıkmak üzereyken Elif'e tekrar seslendim
''Başka lazım bir şey var mı?'' vereceği cevabı beklerken bir yandan da eğilmiş ayakkabılarımı bağlıyordum. ''sadece ekmek'' dediğini duymamla kapıyı kapayarak evden çıktım.

Kendimi şanslı sayabileceğim konulardan biride ev ile bakkal arasında çok az bir mesafe oluşuydu. Oturduğumuz yerde, uzunca bir zamandır burada olduğunu belli eden ama bir o kadar da, marketi aratmayacak derece de aradığınız her şeyi bulabileceğiniz bir bakkalımız vardı. Kapıyı açıp, ekmeklerin olduğu dolaba doğru ilerlediğim sırada, başka birinin daha arkamdan içeri girdiğini, kulağıma gelen ayak seslerinden anlayabilmiştim.
''İyi günler Bayram abi'' diyen bariton ses oldukça dikkat çekici bir tınıya sahipti.
''Ooo, sen.. sen ha...Döndün mü Alaz oğlum? Bu ne güzel bir gün böyle ya! Hoş geldin, sefa getirdin.'' Konuşmamın başında duyduğum isimle, daha bir kulak kesilir oldum muhabbete. Demek o ses, ona aitti yani Alaz'a!!!
Merak bu, hani kediyi bile öldürür derler ya, hemen arkamı dönüp baktım. Sırtı bana dönük bir şekilde bakkalın sahibi olan kişiyle sarılmış birini gördüm.
Böyle şansın da, talihinde diye bir yandan içimden saydırırken, aklımdan geçen bu olayın bugün ikinciye yaşandığıydı. İkidir denk geliyordum ama bay gizemlinin hala daha yüzünü görememiştim. Tekrar önüme dönerek orada bir şeylerle ilgileniyormuş gibi davrandım. Ta ki Alaz olduğunu öğrendiğim kişi konuşana kadar.
''Annem bir şeyler istedi, bizim küçük bey sıvışmanın bir yolunu bulunca, hem sizleri bir göreyim, hem de istediklerini alayım diye düşündüm.''
Bugünden itibaren artık adını da öğrenmiş olduğum bakkalımız Bayram abinin şen kahkahası doldurdu dükkanı '' Ne iyi etmişsin valla! Bilmez miyim o sıpayı Alaz. Zoru gördü mü hemen kaçar. Hepiniz elimde büyüdünüz sayılır. Sen geç bakın, ne lazımsa al''

Dükkana ait kapı tekrar açıldığını kapının üstündeki küçük zillerin çıkardığı sesle anladım. Sanırım Alaz dışarıdan alınacakları almaya çıkmıştı. Kimseye çaktırmamaya çalışarak başımı hafifçe çevirip olan biteni incelemeye başladım.
Her şey tamda tahmin ettiğim gibiydi. Bayram abi masanın üzerinde duran hesap makinesinde bir şeyler yaparken, Alaz’da dışarıdaydı. Almam gereken ekmeği aldıktan sonra Bayram abiye doğru ilerlemeye başladım. Daha fazla burada durursam rezil olmam an meselesiydi. Ekmeklerin ücretini ödedikten sonra, dışarı çıktığımda arkası bana dönük olan adamla bir kere daha hayal kırıklığına uğrayarak oradan ayrıldım. Hareketlerim o kadar hızlıydı ki, beni gören eminim birinden kaçtığımı düşünebilirdi.
Ne kadar bay gizemlinin yüzünü merak etsem de, sanırım pekte hazır değildim. Geçmişte yaşamış olduklarının bir kısmını bildiğim kişiyi görmek şuan için nasıl hisse kapılmamı sağlayacaktı bilmiyorum ama garip bir heyecan duyduğum kesindi...

Merdivenleri nasıl bir hızla çıkıp, kapıyı açtım bilmiyorum ama karşımda kolları bağlı bir şekilde, burnundan soluyarak beni bekleyen, boğa görünümlü Elif bulmayı beklemiyordum açıkçası...
''Beş dakika daha gelmeseydin, kaybolduğunu düşünüp, aramaya çıkacaktım. Kızım altı üstü iki ekmek alacaksın...Hayır!! ne kadar zor olabilir kii? Bu kadar geç kalmana sebep ne olabilir acaba?''
Bu kızı bazen cidden anneme benzetiyordum. O da konuşmaya bir başladı mı susturabilene aşk olsun. İşaret parmağımı havaya kaldırarak bir dakika işareti yaptım sadece ''Söyleeee'' diye böğürdü resmen. Böyle bir ses tonuna nasıl bir açıklama yapabilirim diye bir an düşünmedim değil...
Ne söylersem söyleyeyim sanırım Elif'i susturmaya yetmeyecekti. Hoş zaten yapacağım bir açıklama da yoktu ki, ne diyecektim yani... Bakkalda duyduğum bir sesten çok etkilendim, o da çıka çıka Alaz mı çıktı... Sonra artık Elif'in çenesinden hiç kurtulamazdım. En iyi çözümün susmak olduğunu düşünerek ellerimi havaya kaldırdım.
''Tamam haklısınız kraliçem, biraz dalgınım bu ara ''

Sadece susmasını diledim o sırada ve sanırım saatine denk gelmiş olacak ki ''Zevzek şey '' dedi ve mutfağa doğru ilerledi. Bu kadar çabuk mu kurtulmuştum yani?

     ****

 

O akşam yatmadan önce, kafamda kurduğum en güzel planlardan biri olan, öğlene kadar uyumak isteği ile kapattım gözlerimi. İnat bu ya!! Sabahın kör bir saatinde, henüz kargacıklar bile kahvaltısını yapmadan uyanmaksa hayatın bana yaptığı kocaman bir nanikti...

Yeni bir güne, inatla gözümün içine, içine vuran güneşe, sayıp, sövdüğüm aşk dolu dakikalar geçirdikten sonra, Saate bakarak yaptığım hata sonucu, yarım bıraktırılmış uykuma tekrar kavuşmak için...Sağa döndüm olmadı, sola döndüm olmadı, yastığıma sarıldım olmadı. Yatak ,yorgan ve yastık üçlemesi ile geçirdiğim zorlu bir savaş sonrası nasıl becerdiğimi tam olarak hatırlayamasam da galip gelerek, uyumayı başarmış olmanın zaferini rüyalarımda taçlandırırken, bu sefer dışarıdan gelen çocukların sesleriyle uyandım.

Ama bu olmamalıydı yaaa!!!! Neydi benim uykuya aç, zavallı bedenimin çektiği.
Sakinsin Çisem....
İyisin Çisem...
Sinirlenmek yok Çisem...
Kendimi teskin etme çalışmalarım da buraya kadardı. Yeter ama ya... diyerek başımın altındaki yastığı tuttuğum gibi pencereye doğru savurduğumu sanırken, meğer ıskalama sonucu, içerisine ne kadar gereksiz, taka tuka sayılabilecek eşyalarım varsa doldurduğum, kutuya denk gelerek içindekiler ile yere devirmeyi başarmıştım. Kutu enteresan ve bir o kadar güçlü sesler çıkararak düştüğünde, yattığım yerden fırlamış etrafa garip bakışlarımı atarken, odamın kapısı bir anda açıldı. Anın da vermiş olduğu şaşkınlıkla tam karşımda suratı yemyeşil birini görmeyi beklemediğim için, avazım çıktığı kadar çığlık atmaya başladım. Kısa süre sonra farkındalık yaşadığım şey, karşımda durup bana bakan yeşil suratlı kişinin de çığlık atması olmuştu.
Biz çok sevgili yeşil suratlı ile bakışarak çığlık ata dururken, aynı zaman içerisinde kapının da kırılacakmış gibi yumruklanarak çalınması kendimize gelmemizi sağladı. Yeşil suratlı konuşmaya başlayınca onun Elif olduğunu geçte olsa anladım.
''Bekle sen burada, şimdi geliyorum! Sakın bir yere kıpırdayayım deme geri zekalı'' diyerek kapıya doğru ilerlemesi saniyeler içerisinde oldu.

Ona ''Elif bekle, açma'' diyemeden kapıyı açtığını ve kapımızı yumruklayan kişinin de Poyraz olduğunu anlamam uzun sürmedi. Bizimkinin bir farklı versiyonu şu an kapıda yaşanıyordu.
Öncesinde aralarında herhangi bir konuşma geçti mi bilmem ama duyduklarımla, kahkalarıma daha fazla engel olamadım. Poyraz'ın ''Bismillahirrahmanirrahim.... Anneeeee uzaylılar evi bastı kaçın'' diyerek bir üst kata koşarken yaşadığı şaşkınlık ona uzun süre yetecek gibi duruyordu. Yatağımın üstünde oturur vaziyetteyken, duyduğum şeylerle bile kelimenin tam anlamıyla yarılarak gülüyor, işin garip yanı kendimi durduramıyordum da...
ALLAHIM ne garip bir gün bu böyle diye düşünürken...
''Gülme geri zekalı, insan bir uyarır değil mi, yüzünde maske var Elif açma sen der!! Ama yoookkk nerde bende öyle düşünceli arkadaş? İstenmeyen ota bir rezil olmadığım kalmıştı o da oldu '' diye söylene söylene lavaboya doğru gitti.

Şöyle bir düşünüyorum da, ne güzel değil mi? Koskoca İstanbul’da adam gibi iki arkadaş edindim diye sevinirken, aralarında olan şeye elektrik akımı mı dersiniz, yoksa elektrik kesintisi mi bilemem ama onlar kendi aralarında çoktan birbirlerine uygun lakaplar bulmuşlardı... İSTENMEYEN OT & İNATÇI KEÇİ...
Anlaşılan beni çok eğlenceli günler bekliyordu...

 

Loading...
0%