Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen?
Sahi nedir sevmek, bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı?
***
Bizimkilerin yanına döndüğümüzde, Ali ve Cansu hummalı bir tartışma içindeyken, Defne dalgın bir şekilde, hala bıraktığımız yerde bıraktığımız şekilde ateşi izliyordu. Ne yanına oturduğumun, ne de başımı omzuna dayadığımın farkına varmamıştı. Onun bu suskunluğunun da içinde bulunduğum durumun benzeri olduğunu düşünsem de, onun ağzından duymadan hareket edemezdim.
Cidden… Çağtay’ın duyguları karşılıklı olabilir miydi?
Yüzünü izlediği ateşten çevirmeden, kısık bir ses tonu ile konuşmaya başladı. Aslında her şeyin farkında olduğunu ama tepki vermediğini o an anladım.
''Sence de çok çabuk büyümedik mi çisem?''
Başımı hafifçe yüzüne doğru çevirip, ortamdaki kasveti de dağıtmak adına, ''İçine annemin kaçmadığına emin misin? Bu ne kızım kırk yaşına gelmişiz gibi. Daha dur bakayım önümüzde ne yıllar, ne yollar var.''
Bu sözlerime, öyle bir bakışı vardı ki, ‘Bana söylüyorsun ama sen farklısın sanki’ dermiş gibiydi daha çok.
''İki dakika ciddi olamıyorsun değil mi?’’ Hep bir sululuk, hep bir cadılık. Ne var yani evet büyüdük desen… ben de dertlerimiz de, acılarımız da, kalp atışlarımız da büyüdü diye devam etsem? Sonra… Sonra…'' devam edeceği sırada, kelimeleri bir anda yuttu. Sonra’nın devamı yoktu şu an için. Biraz üzerinde çalışırsam, tıpkı Çağtay gibi Defne’de dökülecekti.
''Diğerlerini anladım da, kalp atışlarımız da ne gibi bir değişiklik oldu? Olduysa da ben neden hiç farkına varmadım. Benim kalbimde bir problem mi var acaba Defne? Ben hiçbir şey hissetmiyorum da.''
Bir hışımla kafasını bana çevirip'' sen salak mısın'' bakışı attıktan sonra,
''Sulu ve şakacı şeyy seni…’'
Söylenirken o ne kadar farkına varmasa da ben merdivenin basamaklarından çıkmaya başlamıştım bile çoktan! Bu yoldan devam etmeliydim kesinlikle.
''Tamam, sustum, sen devam et dinliyorum seni''
İlk anında hararetle yanan ateş, zamanın ilerleyişiyle birlikte yavaş yavaş eski gücünü kaybetmeye başlamıştı. Ancak bulunduğumuz ortam olsun, konuşulan konular olsun, o kadar kasvetliydi ki, ortamdaki sıcaklık bir an bile azalmıyor aksine güçleniyormuş gibi hissettiriyordu. Herkes farklı bir ruh halindeydi. Oturduğum yerde, bacaklarımı kendime doğru çekerek, başımı dizlerimin üzerine yasladım. Bu açıdan çemberin içindeki herkesi daha rahat izleyebiliyordum. Kimi az ilerimizde bulunan grupta çalan şarkıya eşlik ediyor, kimi de karanlıkta daha bir güzelleşen denizin dalgalarını izliyordu.
Dönüp Defneye doğru baktığımda, o da başını bana doğru çevirdi. İlk dikkatimi çeken yanan ateşin ışında kendini daha bir belli eden buğulu gözleri oldu.
''Acıyor Çisem! Bazen gerçekten çok acıyor ve bu acının çaresi de, ilacı da yok. Olur mu, olmaz mı diye sormadan bir anda çalıyor kapını! Sadece kapını çalmakla da kalmıyor! Kafanı, beynini zapt edip, paramparça ediyor seni.’’ Kısa bir süre ateşin yanışını izledi. ’’Al bak! Sabahtan beri sorup duruyordun ya neyin var diye! İşte buyum var. Şimdi söyle bakalım, çözebilecek misin bunu da?''
Öylece bakakaldım suratına. Tamam, tahmin ediyordum ama böylede… Ne bileyim, bir garip oldu sanki.
Bu nasıl bir akşamdı Allah aşkına böyle. Kimimiz, ayrılık derdine düşmüştü. Kimimiz de, aşkının.
Yok kalp atışıymış, yok bilmem neymiş. Yaşamadık dediysek aptalız da demedik herhalde. Bal gibi de aşık olmuşlar işte! Bir saniye..
NE DEDİM BEEENNNN! AŞIK OLMUŞLAR MI? HADİ CANIMMMM!
Tamam Çağtay’ın çaresini biliyoruz da ,peki ya Defne! Herkes birilerine aşık, ama kimin kime aşık olduğunu kimse bilmiyor! Kafamın içinde zilyon tane soruyla boğuşurken, ''Kim'' diye sordum Defne’ye.
Gayet net bir ses tonu ile sorduğum soruya, Defne yüzüme bakarak,
''Kim...kim...'' dedi.
''Tamam ,daha açık soruyorum, iyi dinle. Kime aşıksın Defne?''
Önce yanakları kızardı, sonra gözleri doldu, yüzümü uzun sürebilecek bir zaman boyunca izledi, sanki bir şeylerin cevabını arıyormuş gibi.
''Ben kimseye aşık falan değilim, sadece biraz farklı hissediyorum o kadar tamam mı?''
'' Hı hı… Benim de kafamın üstünde, üçüncü boynuzum çıktı da, dördüncü nerede çıksa acaba diye yer beğenmeye çalışıyorum Defne!"
Bu sefer göz devirme sırası ona geçmişti sanırım. ''Off Çisem yapma. İnan canım daha çok acıyor....Varlığını biliyorum, kokusunu duyuyorum, aslında çok yakın ama bir o kadar uzak, adım atıp elimi uzatamayacağım kadar da yasak! O bilmese de, bir gün belki gözlerinde o ışığı görebilmeyi ummaktan başka da çarem de yok maalesef.''
Bu iki akıllı, ileride hiç bir şey olamasalar bile, kesinlikle şair olurlardı.
Az ilerimizde oturup, öylece bizi izleyen ve eminim ki ne konuştuğumuzu deli gibi merak eden Çağtay ile göz göze gelmek ne kadar doğruydu bilmiyorum ama bunu yapmak zorunda hissettim kendimi o an!
''Tekrar ve son kez soruyorum Defne, kim bu?'' Gözlerimi Çağtay’ın gözlerinden bir saniye bile ayırmadım. O an fark ettiğim şey… Defne’ye sorduğum soruyu Çağtayın anlamış olmasıydı. Değişen mimiklerini her saniye izledim. Önce kaşlarını çattı! Sonra alacağı cevaptan tedirgin olmuş olacak ki, suratı değişik bir hal aldı. İşte tam da o an Defne konuşmaya başladı tekrar.
''Söyleyemem Çisem, söyleyemem. İnan ne kadar istesem de korkuyorum, anlasana beni, her şeyi kaybetmekten en önemlisi dostluğumuzu!...''
Devamını getiremeden, kırdığı potun farkında elleri ile ağzını kapattı ama iş işten geçmişti çoktan.
''Dostluğunuzu mu?''
Sadece kafasını sağa sola sallayarak, inkar etmeye çalıştı. Şeytanca bir sırıtma geçti yüzümden.
''Kaçmanın bir çaresi ya da anlamı yok, çıkart şu ağzındaki baklayı artık. Kimmiş bay gizemli öt bakalım.''
Şimdi işin ciddiyet boyutunu kavrayabilmişti sanırım. Omuzlarından sıkı sıkı kavradım.
''Aramızda kalacağına söz veriyormusun?’’dedi. Sessiz olduğunu zannederek. Ama bilmiyordu ki Çağtayın gözleri üzerimizde!
‘’Bak biterim! Zaten yanlış olan, olmayacak bir şey…''
''Uzatma da söyle. Ona ben karar verebilirim sanırım.''
Küçük bir''offfff, pufffff'' seansından sonra, gözlerini yumdu ve ağzından kısık bir şekilde o isim çıktı.
''Çağtay!''
''Çağtay!''
''Çağtay!''.
Hönk…! Çağtay! Bizim Çağtay! Hani daha yarım saat önce Dinlediğim Defne’ye aşık olan Çağtay!
Bir anda kahkaha atmaya başladım. Ne kadar istesem de kendimi durduramıyor ve deli gibi gülüyordum resmen.
Defne ve diğerleri ise sadece afallamış bir şekilde yüzüme bakıyordu. Nereden bilsin garibim, bu itirafın bir eşini daha yarım saat önce aldığımı. Bu iki akılsız birbirinden habersiz acı çekiyorlardı yani öyle mi? İkisi de bilmiyordu ki hisleri karşılıklı. Öğrendiklerinde ikisinin de yüz ifadesini görmem lazımdı kesinlikle.... Görmem lazım diyorum çünkü bu iş bu gece bir şekilde halledilecekti. Bu kadar acı ikisine de yeterdi....