Gökyüzünde ki milyonlarca yıldızdan biri olmayı düşündüğünüz oldu mu hiç? Onlar gibi tek ve benzersiz!!
Başımı kaldırmış gecenin zifiri karanlığında, çoğu kişinin uykuda olduğu bir saatte, gökyüzünden içime dolan huzuru hissediyorum. Yıldızlar... Benim için anlamını hiçbir zaman çözemesem de, hep farklıydılar. Kimi zaman huzur, kimi zaman... Yalnız kalma ihtiyacı hissettiğimde arkadaş...
Garip bir şekilde onlardan biri olmayı düşlerim böyle zamanlar da. Yer yüzünden bakıldığında birbirine ne kadar yakın gözükseler de bir o kadar uzak değil midirler aslında.
On dokuz yıllık hayatım boyunca, yalnızlığa ihtiyacım olduğu çok oldu ama ben böyle hissetmedim hiçbir zaman. İçimde yakıcı, kavurucu bir his, ne anlama geldiğini bilmediğim bir duygu karmaşası yaşıyordum.
Peki neyden dolayı? Yüzünü bile görmediğim ancak geçmişte yaşadığı hislerine ortak olduğum, sesini duyduğumda, ona ait olduğunu bilmediğim halde kalbimdeki o lanet his...
''ALLAHIM NE OLUYOR BANA'' yüzümü sıvazlayarak, aklımdan geçenleri, dilimle de tekrar etmeye başladığıma göre kafayı yiyordum sanırım artık. Uyuyamıyorum, kulağımda sürekli çınlayan sesi, avucumun içerisinde onun parmaklarının değdiği kalemle yazılmış yazılar...
Ne kadar salakça duygular içerisindeydim ben.
Odamdan çıkıp, Elif'in odasına vardığımda, onu uyandırmamaya çalışarak, yavaşça araladığım kapısından içeriye geçtim. Ne kadar çabalasam da başaramamıştım sanırım. Beni görünce yatağında oturur bir pozisyona gelerek,
''Çisem.. İyi misin, bir şey mi oldu kuzum?''
Hiç bir şey söylemeden, sesimi dahi çıkarmadan, sessizce yanaştım yanına, ''Bu gece, senin yanında yatabilir miyim? Bana sarılır mısın Elif?''
Benden böyle bir cümle beklemediği kesindi. Şaşırmış bir yüz ifadesiyle, bir kaç saniye yüzümü taradı, sonrasında yatağın sol tarafına doğru biraz kayarak, yorganı açtı.
''Gel bakalım, canım''
İşte, vücudumun aradığı can suyu buydu sanki, bu sıcaklık. Kendimi sadece bir an için annemin yanında, onun koynunda hissettim. Sanki kokusunu duyar gibi oldum. Ben sanırım evimi, arkadaşlarımı özlemiştim. Her bir araya geldiğimizde, kendimizce yaptığımız, çekirdek partilerini ve sanırım en fazlada Alim'in omzuna başımı yaslayıp denizi seyrederken, daldığımız çocukça hayalleri. Neredeydi şimdi hepsi, hiç biri yoktu yanımda, hepimiz kendi dertlerimizle boğuşur olmuştuk. Arada, sırada derslerden zaman bulursak arıyorduk birbirimizi.
Kafamda kurduklarımdan dolayı ağladığımı bile Elif'in yanağıma dokunduğunda anladım.
''Şşşşttt... Ne oluyor canım, bak korkutma beni, niye ağlıyorsun sen?''
Kendimi toparlamaya çalıştım kısacık bir an. Gözlerim perdenin açık kalmış ufacık bir kısmından yine gökyüzünü buldu. En derininden bir nefes çektim içime, ''Yarın beni, Poyraz'la sahile götürsenize, sanırım deniz havasını özledim.''
Önce kaşlarını inebileceği en son nokta olan, burnunun ortasına kadar çatarak indirdi, tam sanki bir şey söyleyecekmiş te son anda vaz geçmiş havasıyla kendini topladı.
''Tamam canım, sadece senin için, o ota bir gün dayanabilirim sanırım.'' Gerisi ise Elif'in göğsüne iyice girdim, uykunun beni kollarına almasını sabırla bekledim.
Sabah olup ta uyandığımda Elif yanımda yoktu. Kalktığı sanırım baya olmuştu çünkü mutfaktan iştah kabartıcı kokular geliyordu. Ellerimle yüzümü ovuşturarak, bir nebze de kendime gelmeye çalışarak yataktan kalktım. Odanın kapısını tam açmış çıkacaktım ki, Elif'in biri ile konuştuğunu duydum.
Seslerin geldiği yöne adımlayarak gittiğimde, Elif'i kapıda Poyraz'la konuşurken bulmayı beklemediğim kesindi. Konuşulanlara mecburi kulak misafiri olduğum dakikalarda,
''Bak gıcık şey, her ne kadar istemesem de buna arkadaşım için mecburum. O yüzden benim sinirlerimi daha fazla zorlama ve kabul ediyor musun, etmiyor musun onu söyle?''
Onlar benim geldiğimi henüz fark etmedikleri için, devam ediyorlardı konuşmaya. Poyraz kollarını göğüs hizasında birleştirmiş, kapıya dayanmış bir vaziyette, tek kaşı havada, suratında ukala bir gülümseme ile Elif'i dinliyordu.
''O kadar çok şey söyledin ama bir tek şeyi unuttun be inatçı keçi!!''
Elif ellerini yumruk yapmış, dayanma gücümün son noktasındayım mesajı verirken,
'' Bir... Bana inatçı keçi deme!! iki...Neymiş o istenmeyen ot.''
Poyraz ondan beklenmeyecek şekilde kahkaha atarak, kendini işaret etti. ''Ben miyim o istenmeyen ot? Pardon ama bana diyorsun kendin de lakap takıyorsun ve şunu unutma sen bana ne dersen de, sen benim için inatçı bir keçi den farksızsın ve söylemen gereken şeye gelecek olursak,'' baş ve işaret parmağını birbirine yaklaştırıp, ''ufacıcık bir şey… Sadece Lütfen diyeceksin.''
Elif dişlerinin arasından tıslar gibi bir ses çıkararak, gözlerini kısarak pis, pis Poyraz'a baktı.
''Sadece arkadaşın için Elif ''diye kendi kendine söylendiğini duyumsadım bir ara.
''Lütfen Poyraz, eğer senin için de uygunsa Çisemle beraber bizi sahile götürür müsün?''
Şimdi anlamıştım kapıda oluşan konuyu. Elif, onun adına işkence olan konuşmalara sadece benim için katlanmıştı. Olduğum yerde daha fazla duramayarak, sanki yeni geliyormuş gibi seslendim
''Eliff... Neredesin canım.'' Bir yandan da kapıya doğru ilerliyordum duyduğumu çaktırmamaya çalışarak. ''Birimi geldi?''
Kapıya iyice yaklaştığımda Poyrazı'da yeni görüyormuş gibi yaptım. ''Aaaaa... Günaydın Poyraz, hayırdır sabah sabah, bir şey mi var?''
Poyraz, gözlerinin içinin bile güldüğü bir ifade ile,
''Günaydın, küçük cadı ve evet bir şey oldu.'' dedikten sonra Elif'e şöyle bir baktı ve ''Sahil kenarında bildiğim güzel ,yeşillik bir yer var. Sanırım biraz değişikliğe ihtiyacım var. Benimle oraya, hem hava almaya, hem piknik yapmaya gelir misiniz diye sormaya gelmiştim. Onu konuşuyorduk inatçı keçiyle.''
Tek kaşım havada, önce Elif'e sonra Poyraz'a baktım, Hiçbir şey duymamış gibi yapmaya devam ederek.
'' Gerçekten mi? İnan çok iyi olur biliyor musun. Bende dün akşam Elif'e rica etmiştim. Sanki içimi okudun şuan ya.''
O an Elif' ten kısık bir sesle, sadece kendisinin duyduğunu sandığı cümleler duyuldu,
''Hımm.. Eminim kendisi akıl etmiştir! Gıcık şey!''
O an Poyraz ' da bende sırıtmaya başladık, ben bozuntuya vermemek için, ''Birşey mi dedin Elif? Anlayamadım da'' diyerek devam ettiğimde Elif sadece şaşırmış gibi yaparak,
''Haaa...Yo..yookkk bir şey demedim. Sadece ne götürelim diye düşünüyordum.''
'' Bu arada hiçbir şey almanıza gerek yok kızlar, orası bende. Siz sadece oturacak bir örtü gibi bir şey ayarlayın yeter. Şimdi gidiyorum, iki saate hazır olun. ''diyerek üst kata çıkmaya başladı.
Hızlıca yaptığımız bir kahvaltı ve evi toparlama işinden sonra hazırlanmıştık. Poyraz telefon ederek, aşağıda beklediğini söylediğinde, evin önüne indik. Her ne kadar ön koltuğa Elif'i oturtmak istesem de,
''Sen geç canım, beni o otla yan yana oturtma ki, gergin olan sinirlerim, en azından biraz daha dayanabilsin.'' diyerek kendini arka koltuğa attı bir anda. Aramızda geçtiğini sandığım konuşma sanırım Poyraz tarafından duyulmuştu çünkü arabaya bindiğimizde sinsice sırıtıyordu. Ahhh... bunlar bu çekişmeyle ne olacaktı böyle, hiç bir fikrim yoktu açıkçası.
Poyraz'ın bahsettiği yere yaklaştığımızı, ağaçların sıklaşmasından ve inceden inceden burnuma dolan deniz kokusundan anlayabiliyordum.
Kimilerine göre, kötü olduğu düşünülen bu koku, benim nefes alabilmemi sağlıyordu.
Araba durunca şöyle bir etrafıma bakındım ilk önce, sonra bir hızla koşarak indim, arkamdan Elif ve Poyrazın bir şeyler söylediğini duyabiliyordum ama şuan onlara cevap verebilecek bir vaziyette değildim. Denizi bizden ayıran noktaya kadar koştum, kollarımı iki yanıma açarak, gözlerimi kapattım.
Denizin kendine has kokusunu ciğerlerimin en dibine kadar çekerek, İşte bu dedim kendi kendime, sen busun! Bu soluduğun havaya aitsin. Yeşil ve mavinin karışımı o kadar güzel bir görüntüydü ki, aklımı meşgul eden bütün düşünceler, bir anlığına da olsa benden çok uzaklara gitmiştiler.
Arkamdan gelen ayak seslerini duymama rağmen dönüp bakmadım, kim diye! Omzumda hissettiğim kol beni kendine doğru çekince anladım ki o Poyraz'dı.
''Senin bu hale gelmene sebep ne? Anlatacak mısın artık?''
Kafamı çevirip şöyle bir baktım. Anlatmalı mıyım acaba? Diye.
Peki sonrası… Ne diyecektim ona ''Okuduklarımdan o kadar etkilendim ki!!! Yüzünü görmemiş olmama rağmen, abin olduğunu bilmeden, sesinden bile etkilendim mi? ''
Hadi ama Kızım...Bu sen değilsin topla kendini... Kendime biraz düşünme payı verdim.
''Sanırım... Sadece bunaldım Poyraz! Evimi, Muğla'yı özledim.''
Tamam söylediklerim yalan değildi. Evimin de özlemini çekiyordum ama beni bunaltan tamam ile yaşadığım duygu karışıklığıydı.
''Gel buraya, minik cadı'' dedi beni kendine doğru biraz daha çekti. Sanki çok uzun zamana dayalı bir dostluğumuz var gibi hissettim o an. Kendimi sadece bir an Çağtay'ın yanında, onun kolunun altında gibi, sanki abi sıcaklığı ile beni sarıyormuş gibi...
Tek kolu omzumda sadece ikimizin duyacağı şekilde,
''Yemedim, bilesin ama zorlamayacağım, nasılsa canın isteyince kendin gelip konuşmak isteyeceksin'' demesiyle Elif'in sesini duyduk,
''Heyy... siz, ikiniz yardıma gelecek misinizi? yoksa daha bekleyeyim mi?’'
Poyraz'la aynı anda başımızı Elif'in olduğu tarafa çevirdiğimizde, her zaman olduğu gibi Poyraz'ın o manidar bakışları dikkatimden kaçmamıştı. Dudağı hafif bir şekilde yukarı doğru kalkmış ve serseri bir gülümsemeye ev sahipliği yaparken,
"Ahh inatçı keçi ahh...Şu ifaden ölüm sebebim olacak haberin yok" dediğinde kendimi daha fazla tutamayarak,
"Onu" dedim başımla Elif'i göstererek, "Gerçekten seviyor musun? Yoksa küçük bir hoşlantımı sadece?"
Delici bakışlarının hedefi olmayı beklemiyordum açıkçası. Sadece birkaç saniye sorgulayıcı bir yüz ifadesi ile yüzümü inceledikten sonra gülümsemeye başladı.
"O inatçı keçiyi gerçekten seviyorum. Bir gün böyle bir şey yaşayacağım hiç aklıma gelmezdi... Hatta ne var biliyor musun? Arkadaşlarla dalga geçerdim. Saçma sapan şeylere kendinizi kaptırıyorsunuz diye, meğer o iş öyle değilmiş, bana çok güzel öğretti senin o arkadaşın!! Anlayacağın kaptırdım kendimi bir alamete gidiyorum ve inan ne olur bilmiyorum ama çabalayacağım''
Poyraz'ı tanıdığım bu zaman içerisinde, gerçekten de iyi bir kişiliğe sahip olduğunu anlamıştım. O Elif'in gönlünü kazanıp, onun yaralarını da sarmayı başarırdı eminim.
''Çok dikkatli olman lazım Poyraz! O yaralı biliyorsun, kendine göre duvarları var, bunları aşman kolay olmayacak, kimi zaman yorulacaksın bile ama ben pes ederim belli bir yerden sonra diyorsan, hiç bulaşma. Bu haksızlığı ikinize de yapma derim.''
Baktı... Uzun sayılabilecek kadar baktı Elif'e, sonrasında gözlerinin dahi parlamasına sebep olacak şekilde gülümseyerek,
'' Ne diyeceğim biliyor musun? Değer...Gerçekten değer. Onun için her şeyle savaşmaya varım. Eğer ki bu uğraşın sonu ona çıkacaksa, varsın yolum taşlı olsun.'' dedi ve beni kolumdan tuttuğu gibi Elif'in yanına doğru çekiştirmeye başladı.
Günün geri kalanı, benim açımdan gerçekten çok eğlenceli geçmişti. Poyraz'ın Aynur teyzeye piknik için yaptırmış olduğu sandviçlerle karnımızı doyurmuştuk. Tabi ki olmazsa olmazımız, bizimkilerin çekişmelerini de dinlemeden olmazdı!!!
Onlar çekişe dursun diye düşünüp, etrafıma bakarken, oturduğumuz örtünün hemen yanına, bize gölgelik yapan ağaçtan bir yaprak düştü. Düşerken bile o kadar dikkat çekici ve güzeldi ki kendimi ister istemez ona uzanırken buldum. Bu tarz dikkatimi çeken şeyleri saklamayı severdim. Elime alıp bir kaç fotoğrafını çektim.
Düşüncelerimle birlikte yaprağı incelediğim de dalından zamansız ayrılmış olduğu ortadaydı. . Oysa ki daha yaşayacakları varmış gibi taze ve yeşildi.
Düşüncelerim ve hayallerim arasında ki bağlantıyı Elif'in cırlaması bozduğunda, sinirlerime daha fazla hakim olamadım ve
'' Siz ikiniz az ötede yesenize birbirinizi.'' Başımla Elif'i göstererek,'' Hem sen ne cırlayıp duruyorsun Elif yaa '' dediğimde tek emin olduğum şey Elif'in gözlerinde şimşeklerin çaktığıydı.
Gözlerini de kıstığında, kendi kendime ''yandın kızım, bu bakışlar hayra alamet değil'' diye düşündüm ama maalesef ki elimden daha bir şey gelmeden Elif direk söze atladı,
''Aslında doğru söylüyorsun Çisem!!''
Aha dedim kendi kendime... Geliyor gelmekte olan düşünmeme kalmadı, Elif, topu doksana çaktı!!!
'' Poyraz!!'' dedi ona doğru dönerek, ismini Elif'in ağzından duymasıyla, ışık saçan bir gülümsemeyle baka kalan Poyraz,
''Daha tanışamasak ta abin geldi değil mi? mutluluğunuz zaten gözlerinizden okunuyor, bundan sonra ne yapacakmış abin buralar da bir planı, programı var mı konuşmuşsunuzdur, anlatsana biraz, yada ne bileyim hayatında biri falan var mıymış, anlat işte?'' dediğinde Poyraz Elif'in onunla konuşmuş olmasının da verdiği mutlulukla anlatmaya başladı. Bu kız ne saçmalıyordu böyle? Bunlar ne saçma sorulardı!
'' Öncelikle abime sormadım ama hayatında biri olduğunu sanmıyorum. Nasıl desem, o bu konularda biraz kapalı, yani kapattı kendini'' demesiyle Elif bana baktı ve pis pis sırıttı. Gıcık şey, aklı sıra bana ders veriyordu ama ben ona duygularım hakkında bir şey söylememiştim ki! Sonrasında Poyraz devam etti.
'' İkincisine gelecek olursak, abim mimar benim!'' dedi ve bana bakıp gülümseyerek göz kırptı.
İşte bu beklediğim bir şey değildi, demek Alaz'la ileride meslektaş olacaktık.
Bir kaç saattir peşimi bırakmış olan kıpırdanma yeniden oluşmuştu. Niye böyle hissediyordum? Ne oluyordu bana? Neden onunla ilgili bir şey duyduğumda böyle anlık duygu değişiklikleri yaşıyordum ki?
Düşüncelerimi bir kenara itmeyi başardığımda, Poyraz'ın anlatmaya devam ettiğini fark ettim.
''Yurt dışındayken çalıştığı şirket, öncesinde bir kaç projede burada yaptılar, sanırım buradaki potansiyel hoşlarına gitmiş ki Türkiye'de şirket açmak istemişler, bu teklifi de abime götürmüşler, anlayacağınız abim burada açılacak olan şirkette yarı ortaklı CEO olarak çalışacak'' dediğinde kendimi ''vayyy bee'' dememek için zor tuttum. Adamdaki azim ve disipline bakar mısınız!!
Daha fazla şaşırmam yada bundan daha fazlası olmaz herhalde diye düşündüğümde, her zaman beni şaşırtmayı başarmıştı bay gizemli.
İçimdeki merak ve kurt her geçen gün biraz daha beynimi kemirirken, nasıl bir şeyle karşılaşacağımı henüz bilmiyordum maalesef...