Yeni Üyelik
1.
Bölüm

ENDİŞE

@bluemoonn

 

 

Bu satırlar genç bir kızın, hayatın toz pembe olmayıp, arada gri'ler kadar siyahlarında var olduğunun kanıtı olarak yazılmıştır. Mutluluk kadar küslüklerin, kırgınlıkların en önemlisi ki kalp kırıklıklarının olduğunu öğrendiğinde, bir nevi yaşamla mücadelen başlamış demektir. Hayat hep gülmez insana. Çoğu zaman acıtır hatta. Önemli olan ise karşılaştığın sorunlara karşı dik duruşundur. Asla eğilme... Ne olursa olsun, ayakta dik bir şekilde karşıla olumlu yada olumsuz her süreci. Emin ol sana senden daha iyi bir dost yoktur bu dünyada...

 

 

Mutluluk...Sekiz harf, üç hece.

Benim hayatımda bu zamana gelene kadar, belki de bildiğim tek ve gerçekçi duyguydu.

Kendi dünyasının içinde, sıcak ve sevimli denilebilecek bir mahalle de ailesi ile yaşayan, hayatın gerçeklerinin henüz farkına varmamış, toy olduğu kadar, dik başlı bir karaktere sahip, henüz on dokuzunda genç bir kız.

Ben kim miyim?

Güzel soru!!

Ben muğla 'ya bağlı küçük bir sahil beldesinde doğup büyümüş, kendi küçük dünyasından hiç dışarıya çıkmamış, kendinden üç yaş küçük bir kız kardeşi olan Çisem.

Birazda ailem ile tanıştırayım sizleri.

Babam...Canım babam, hayatını bizlere ve geleceğimize adamış, ellili yaşlarının sonunda olmasına rağmen yaşlanmaya başladığını asla kabul etmeyen bir adamdır kendisi.

Yaşadığımız bölgenin getirilerinden olarak, küçük bir balıkçı teknemiz bulunmakta. Gecesini güzdüzüne katarak çalışıtığı halde hiçbir zaman ''ah'' dediğini dahi duymamışımdır.

Annem...Benim sultanımdır kendileri. Onun kardeşim ve bana bakarken, yaşının getirisi olan, sadece güldüğü zamanlarda gözlerinin kenarlarında beliren kırışıklıklara ömrümü adarım ben.

Son olarakta benim minik ergenim.

O kendince benim seslenme tarzımdan ne kadar hoşlanmasa da, sanırım ben ona böyle söylemekten hiç bir zaman kolay kolay vazgeçmeyeceğim.
Benim tam aksime kırılgan ve naif bir kişiliğe sahip olduğu için bu lakabı ona yakıştırmış olma ihtimalim çok yüksek.
Ablasının prensesi kendisi.

Ahhh...Birde birbirimizi kardeş yerine koyduğumuz arkadaşlarım var.

Belki de yaşadığım yerin en büyük ve güzel getirilerinden biri de bu. Buralarda sıcak dostluklara arkadaşlıklara çok önem verilir. Bir kere bulduysan kolay kaybetmene kimse izin vermez.

Defne, Ali, Cansu ve bizlerden iki yaş büyük olmasına ve şuan da dahil farklı yerlerde olmamıza rağmen, gölgesini her zaman üzerimizde hissettiğimiz Çağtay. Dostluğumuzun en büyük kanıtı da bu değilmiydi zaten.
Mesafelerin varlığı aramızdaki bağı koparamamıştı.
Çağtay bizlerden iki sene önce, hayatının ilk adımını atıp, Ankara Gazi üniversitesini kazanmış ve ayrılmıştı aramızdan.
Her bir araya gelişimizde, tanımadığın, farklı kişilikli insanlarla yaşamanın, ne kadar zor olsada, bir o kadar da iyi ve güzelliklere sahip olduğunu anlatmadan geçmezdi.

Bu sene o büyük ve ciddi adımları atma sırası bizlere gelmişti. Şu anda bir kafede oturmuş, muhteşem dörtlü olarak sonuçların açıklanmasını bekliyoruz. Gerek kafenin kendi kalabalığı, gerekse bizim çocuklarla oluşturduğumuz kalabalık, son dakikaların da yaklaşmasıyla daha bir heyecan yapmama sebep olmuştu. Her yerden, her ağızdan farklı bir şeyler çıkıyordu.

''Abi ölücem ben meraktan, ne kadar zor, ne kadar stresli bir bekleyişmiş bu arkadaş.''

Ali nin söylediği şeye her ne kadar göz devirsem de, bizim de ondan bir farkımız yoktu.

Hemen yan tarafımda oturan Cansu ve Defne'ye baktığımda, gözlerinde aynı korku ve endişe vardı.

Cansu şu an tam olarak sekizinci parmağının tırnağını bitirmiş, dokuzuncuya dogru büyük bir azimle ilerliyordu. Beynimin içerisindeki sesler yetmiyormuş gibi, bir de Cansu'nun tıkırdamalarını dinliyorduk hep beraber.

''Cansuu!! Yapma kızım şunu lütfen. Yemin ederim çıkardığın tıkırtıdan bile midem allak bullak oldu.'' Sanırım söylediklerimle yaptığının farkına varmış olacak ki, ilk önce bir irkilde sonrasında da çocuksu bir surat ifadesi takınıp:

"Ama çok heyecanlıyım ben kuzum yaa."

''Hah! Sanki biz değilmişiz gibi değil mi?''

Tam onunla küçük bir sürtüşme içine girmiştik ki hemen yan tarafımız da olan Defne nin sesi kendimize gelmemizi sağladı.
''Oldu be oldu."

Ayağa öyle bir fırlaması vardı ki, şaşkınlıktan ne yapacağını bilemeyen kedi yavruları gibi baka kalmıştık ona.

''Oldu diyorum kuzular!! Kazandım, başardım. Kocaeli üniversitesini kazanmışım.''

Aynı sesin bir benzeri Ali ve Cansu nun olduğu taraftan geldi.

''Yesss bee!!!"
''Bu iş bu kadar. Çağtayın yanına arkadaş lazımmış, oraya gidiyorum.''

Ne kadar onlar adına sevinsemde,ayrılacağımız gerçeği, içimi bir yara gibi içten içe kanatmaya başlamıştı bile.
Sesimin tam olarak çıkmadığını anladığım dakikaların tam da o sıralar olduğunu Defne ye seslenirken anlamıştım.

''Senin neresi kuzum?"

Yüzümün o halini görünce bana öyle bir sarıldı ki, işte o zaman anladım, bizler ne kadar uzağa gidersek gidelim, bir ağacın gövdesi ve dalları gibi bir bütündük aslında.

''Konya''

Boğuk ve kedi mırıltısına benzeyen bir ses tonu ile vermişti cevabını.

O ara aramıza cırtlak ve bir o kadar sinir bozucu bağırışı ile Ali dahil olduğunda;

''Ne oluyor lann burda, ayrılın çabuk''

Bu öyle bir sesle yapılan serzenişti ki zaten ister istemez ayrılmıştık birbirimizden.

''Size kaç kere daha söylemem lazım, biz olmadan birbirinize sa-rı-la-maz-sı-nız. Anca beraber kanca beraber. '' Kısa bir duraksama yaşadıktan sonra;

''Eee, küçük hanım! Hiç sesiniz çıkmıyor bakıyorumda, sende durumlar ne?''

Doğru ya. Bende durumlar neydi? O kadar dalmıştım ki etrafımdakilere, kendi sonuçlarıma bakmayı akıl bile edememiştim.

''Ben''

Heyecandan ne söylemem gerektiğini bilemeyerek, kendimi şekilden şekile soktuğumun farkındaydım ama elimden de pek bir şey geldiği söylenemezdi açıkçası.

Kendimi toplayarak tam tekrar ''ben'' diyecekken, hemen yan tarafımdaki Defne tarafından bilgisayarın tuşlarına yapılan eziyet sonucu çıkan sesler, beynimin içinde yankılanmaya başladı.

O ara Defne nin çığlığı ile bulunduğumuz kafede ki herkes bizim olduğumuz tarafa baktığında ;

''Çisemmm....Bebeğimm, kazanmışsın, olmuş baaakk, hemde nasıl olmuş bir bilsen''

Şimdi şaşkınlığım ve ben başbaşaydık işte.


Bilgisayarın ekranına göz kaydırarak yapmış olduğum bakışma, tabiri caiz ise, kalbimin içinde at koşturuyormuş tarzında bir sarsıntıya sebep olmuştu.

Ekranda yazan yazıyı kısa bir an takip ettiğimde aynen şöyle yazıyordu.

''ÇİSEM AYDOĞU''

''İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ''

''MİMARLIK FAKULTESİ''

Kendime geldiğimde, geride bıraktıklarımda hatırladığım şey, şaşkınlıkla ellerimin ağzıma kapanması ve arkadaşlarımla birlikte bir araya gelip yumak gibi birbirimize sarılma şölenimizdi.

Biz kazanmıştık, başarmıştık. Çoğu zaman yenilgiye uğradığımızı düşünsekte, pes etmemiş, gecemizi gündüzümüze katarak, çalıştığımız zamanlar meyvesini vermişti.
Şimdi önümüzde büyük, çok daha büyük adımlarla yürümemizi gerektirecek yollar ve zamanlar vardı.

Hayatın bize neler getireceğini, daha da önemlisi neler götüreceğini yaşayarak göreceğimiz zamanlar...

 

Loading...
0%