Yeni Üyelik
4.
Bölüm

HÜZÜN

@bluemoonn

Her günün bir doğuşu, bir batışı vardı. Tıpkı biz insanlar da olduğu gibi. Doğuyorduk, büyüyorduk ve zamanı geldiğinde, bir yerde bir şekilde hayatımızın batımını izliyorduk gökyüzünden.
Önemli olan ,arkamızda kimleri ve neleri bıraktığımızdı, çünkü bu dünyada ki, ayak izlerimiz geride bıraktıklarımızdan ibaretti.

*****************"

Önümden akıp giden yolu izlerken, aklıma nereden geldiğini bilmediğim bu düşünceler sarmıştı. Çevremdekiler bana her zaman yaşımdan büyük düşünüp, davrandığımı söylerdi. Bu hayatın bu kadar ciddiye alınıp yaşanmaması gerektiğini söyleseler de benim onlara cevabım her zaman ''ben buyum'' olurdu.


Ben onların karakterlerini, huylarını değiştirmiyorsam ki böyle bir amacım hiç bir zaman olmadı, onlar da beni değiştiremezlerdi.

Farkına varılmasında zorluk çekilen olaylar, çoğu kişiye klişe gelen düşünceler ve eylemler benim için önemliydi.
Olayları en ince ayrıntısına kadar inceler, kafamda tartar ve ona göre hareket ederdim. Bu değil miydi zaten o çok istediğim mimarlık bölümümü seçmemdeki amaçta. İncelemek, hesap yapmak, çizmek benim zevk alarak yaptığım şeylerdi.

Artık önümde kendime çizdiğim bir yol ve zaman vardı. Zorlanacak olduğumun farkındayım. Özellikle ailemden ayrı olmak yoracaktı ilk başta. Biz bu yaşıma kadar hiç ayrılmamıştık ki!!!

Ben.. karakterim gereği dik başlı, ayakları üzerinde durmaya çabalayan, her şeyin beni hemen kırıp, üzmesine izin vermeyecek kadar hazır cevap ve kendinden emin bir kişiliğe sahip olabilirdim ama konu ailem olunca iş başkaydı.

Beni büyütürken, bir erkek çocuğu yetiştiriyormuş gibi hissettiklerini anlatırdı ailem. Artık nasıl sorunlar açtıysam onların başına!
Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın dik bir şekilde ayakta karşılamam gerektiği öğretilmişti bana.

Yağmur... Biz ne kadar kardeş olsak bile bir ağaçta yetişen iki ayrı meyve gibiydik onunla. Benim karakterimin tam tersiydi o.

Kırılgan, naif, yaşanılan olayları kolay kaldıramayan, arkasından biri itmedikçe adım atmayan biriydi benim canım kardeşim.

Dedim ya farklıyız işte!

Neredeyse bütün bir yolculuğu geçmişim ve geleceğime ait bu düşünceler içerisinde geçirmiş
ve Muğla terminaline gelmiştik.

Önümde var olan bu kısa zamanı dolu, dolu yaşamaya çalışıp, okulların başlamasına çok yakın bir zaman kala geri dönecektim İstanbul’a.
Otobüsten indiğimizde hissettiğim tek şey yorgunluktu. Böylelikle uzun yolculukların insanı yorduğunu test ederek anlamış bulunuyordum. Valizlerimizi almış ilerlerken,


''Siz yavaş yavaş çıkışa doğru gelin, ben bir taksi bakınayım etrafta." Babamın ağzından çıkan kelimeler o an için şükür sebebiydi adeta. Bir insan, bu kadar mı yorgun hissedebilirdi kendini?


Kısa bir bekleyişin ardından babam bir taksinin içerisinde önümüzde belirince, hemen araca binmiş ve evin yolunu tutmuştuk. Kapının önünde taksiden inince benim küçük ergen prensesimle tatlı bir münakaşanın içerisine girmiştik bile.


Birbirimizi iteleyerek ''sen gireceksin, ben gireceğim'' olayından sonra, tabi ki boy ve kilo farkıyla kazanan ben olmuş ve adeta dalmıştım içeriye.
Arkamızdaki anne, babamın tatlı söylemlerini duyuyordum.


''Bu kızlar hiç büyümeyecek Halit. Tamam biri yanımızda ama diğeri bir kaç gün sonra İstanbul’a gidecek, ne yapacak oralarda bu. Görende üniversiteye değil ilkokula gidecek sanır.'' Annem ve her zamanki söylenmeleri başlamıştı işte kaldığı yerden. Babam bile artık o kadar alışmış olacak ki! Sanki hiçbir şey konuşulmuyormuş gibi ‘’ Doğru söylüyorsun hanım!’’ diyerek ağır adımlarla salonda ki koltuğa adeta attı kendini. Bizim aile de kural buydu. Annem çoğu zaman söylenir, babamsa dayanabildiği noktaya kadar dayanır, annemi sessizce dinlerdi.


***

Herkesin bir yerlere dağıldığı sırada odama gidip kısa bir duş almış ve biraz olsun kendime gelmiştim.
Dışarıda oyun oynayan çocukların sesleri odamın içinde yankılanırken, telefonumun mesaj sesi dikkatimi dağıtmaya yetti. Aslında çok ta kim olduğunu merak bile etmeme gerek yoktu, mesajın kimden geldiği telefondan gelen sesten belliydi.

''DÖRT KAFADAR BEŞİNCİ UZAKLARDA'' ne kadarda enteresan bir grup ismi değil mi?

Şimdi size desem ki, sizce bu grubun isim sahibinin kim olduğunu tahmin edebiliyor musunuz?
Eminim bir çoğunuz aynı cevabı verir.
Evet Ali! Yapmıştı yine her zamanki çatlaklığını.
Telefonu elime aldığımda, üst üste gelen mesajlar dikkatimi çekti. Belli ki bir şeyler vardı yine.

-Alim: Öhöm! Öhöm! Sesimi duyan ses versin.

-Cansuyum: söyle benim canım arkadaşım, yine hangi gereksiz konu ile aramızdasın?


- Alim :Ben ve gereksiz, halt etmişsin sen bikerem :(


-Çağtayım: Boş yapma oğlum, ne diyeceksen de işimiz gücümüz var.


-Alim: Dokuz ay nasıl beklediniz ananızın karnında. Bi beş dakika bekleyin, iki eksiğimiz var, yoklama alıyoruz şurada!


Gruptaki konuşmaları sessizce okuyordum sadece.


-Defnem: Ben geldiimmm.


Alim: Son biiirrr! Kıızzz yağmur damlası mısın, çisem misin nesin? çık artık ortaya ses ver. Biliyoruz sessizce okuyorsun!

Daha fazla dayanamadım ve yazmaya başladım. Sanırım bu kadar bekletmek yeterdi.


-Ben: Birileri beni çok andı sanırım? kulaklarım nasıl çınladı, nasıl çınladı anlatamam :)


-Alim: Az daha görüldü atıp gelmeseydin, ben senin o hassas kulaklarını nasıl çınlarmış gösterecektim sana :/


- Çağtayım: Biraz daha zırvalamaya devam edersen, ben sana öyle bir şey göstereceğim ki aklınla hayalin ayrı yere kaçacak. Mal herif!


-Defnem: Çağtayyyyyy!


-Cansuyum: Hoppp gençler! Aile var sizleri dışarı alalım lütfen.


Ben : Çağtay haklı... Söyle artık ne söyleceksen! Yorgunum dinlenmek istiyorum.


-Alim : İki dakika makara yapalım dedik, olan yine bu garip Ali ye oldu. Yazık ama banaaa!

Alim : Neyse diyeyim bari. Akşama her zamanki yerde toplanıyoruz bebeklerim, duyanlar duymayanlara söylesinnn .Ayrıyetten çok gerekli olmasa da size bir sürprizim var.


-Defnem : Sürpriz ne ki?


-Cansuyum: Söylesene Ali sürpriz ne? Akşama daha çok var. Ben çatlarım ama.


-Alim: Adı üstünde kızım sürpriz!!! vee çıksss söylemem, çatlayın da patlayın :) hadi ben kaçtım byeee

Alim çevrimdışı…


Cansuyum: Bu bir şeyler karıştırmıyorsa bende adımı değiştiririm. Bende çıkıyorum akşama görüşürüz madem.


Cansuyum çevrimdışı…


-Ben : Ben bir şeyler seziyorum ama neyse, akşamı bekleyeceğiz artık. Bende çıktım.


Telefona karşı sinsi bir gülüş sergilediğimde, emindim ki arkamda iki şaşkın kişi bırakmıştım.


Defne ve Çağtay!

Sezgilerime kesinlikle güvenirim ve bu ara bana farklı şeyler fısıldıyorlardı. Bizler çocukluğumuzdan beri arkadaş olduğumuz için iyi tanırdık birbirimizi. Sadece birazıcık zamana ihtiyacım vardı. Aklımdan geçen şeyin doğrulanması için ve içimdeki ses bana fırtınanın çok yakında kopacağını fısıldıyordu.


***

Akşam yemeği saati geldiğinde, Yağmurla yaptığımız kısa bir iş bölümü ile masa hazırlanmıştı. Annem yine döktürmüştü. Yemeğin sonuna doğru, çocuklarla buluşup oturacağımızı söylediğimde, her zamanki gibi çok geç kalmamak şartı ile izin alabilmiştim.

Zamanımızın çoğunu geçirdiğimiz, ortak nokta olan parka yaklaştığımda, bizimkilerin toplandığını gördüm. Yanlarına yaklaştıkça sesleri daha duyulabilir hale geliyordu.
Bizim cadıların ikisi de Ali’nin etrafını sarmış, süprizin ne olduğunu bir an önce söylemezse, ona yapacakları hakkında tehditler savurup duruyorlardı.


Pekiii…Bu Ali’nin umurunda mıydı!


İşte o kısma cevabım. Hiç sanmıyorum olurdu. Kendince rahat bir oturma pozisyonu almış, kafasını gökyüzüne kaldırmış, sanki bazı şeylerin hesabını yapıyormuş tavrı sergiliyordu Ali.

En sessiz halime bürünüp kii, bu halimden nefret ederlerdi, yavaş bir şekilde arkalarından yaklaştım ve bir anda olduğum yerde zıplayıp, gürültülü bir ses çıkarmaya çalışarak ''HOOOPPP'' diye bağırdım.. Kızlardan hiçte azımsanmayacak bir çığlık kopmuştu.


Benim canım gevşek arkadaşım Ali ise sadece başını çevirmiş ve ''Bende nerede kaldı bizim terminatör diye meraklanmaya başlamıştım''


Sizce o bana laf mı sokmuştu şuan?


Başını tekrar gökyüzüne kaldırdı ve derin bir nefes çekti içine. Bu demek oluyordu ki bu akşam ki gündemimiz oldukça ağırdı ve hiç Alinin tarzı olmayan bir şeydi.


Hemen yan tarafına oturduğumda, kızlarda karşımıza yerleşmişti.


''Bu akşam gökyüzü de, yıldızlar da bir başka sanki baksanıza, daha mı farklı parlıyorlar yoksa bana mı öyle geliyor''


Üçümüz aynı zamanda ilk önce gökyüzüne, sonra Ali ye baktık.


''Bunlar bu sene için beraber geçireceğimiz son zamanlarımız, sonra hepimiz farklı şehirlere dağılacağız.’’ Derinden bir iç çekti. ‘’Dağılacağız diye kendinizi başıboş sanmayın ha! Yine beraberiz. Araya sadece mesafeler girecek o kadar. Biz yine ufak bir boşlukta bir araya geleceğiz, iyi kötü her şeyi paylaşacağız haberiniz olsun."


İstemsizce gözümden bir damla yaş süzülmüştü yanağıma doğru. Kızlara baktığımda onlarda benimle aynı durumdalardı. Bu çocuk tam bir değişikti! Çoğu zaman gereğinden fazla uçarıyken, arada böyle duygusallığı tutumu da mahvediyordu bizi.


Ortamın kasvetini dağıtmalıydım bir an önce yoksa durum cidden vahimdi. Yerimde doğruldum ve hepsinin ellerini, ellerimin üzerine alarak:


''Sadece mesafeler… Bizi ölümden başka hiçbir şey ayıramaz tamam mı? Bunu sakın ama sakın unutmayın. Ben eminim ki, yıllar sonra bile sevimli ve tonton yaşlı neneler, dedeler haline gelsek bile, hoş Ali’nin çokta sevimli olacağını düşünmesem bile umumdum o yönde! Yine bu bankta oturup, dinleniyor olacağız.’’


Biraz parçalanmışta olsa hepsinin yüzünde tebessüm oluşması, benimde gülümsememe sebep olmuştu.

Biz buyduk işte kırıldığımız yerden bir araya gelir, iyileştirirdik yarlarımızı. Kimi zaman umut eder, kimi zaman hayal kırıklığına uğrardık ama asla birbirimizin elini tutmaktan vazgeçmezdik...

Loading...
0%