Hayallerin okyanuslar kadar büyükse ve sen içinde bir kum tanesi gibiysen, umudun sesini dinle içinde ki kıpırtının okyanuslar kadar büyük olduğunu göreceksin...
Otobüsümüz duralı henüz birkaç dakika olmuştu. Dışarıdan bakanlar için şuan komik bir görüntü sergilediğimizin farkındaydım ama bu çokta umurumuzda sayılmazdı.
Ben hayallerimin şehrindeydim, bundan daha önemlisi yoktu.
İnsanlara baktığımda sanki hepsinin bir yerlere yetişmekte olduğunu anlamak çokta zor olmasa gerekti. O kadar farklıydı ki doğup büyüdüğüm yerden. Havası bile değişikti sanki. Evet, bende denizi olan bir yerden geliyordum ama burası farklıydı işte.
Etrafımda olup bitenleri incelemeye o kadar dalmışım ki, babamın kolunu omzuma atması ile irkildim.
''Bak kızım!’’ dedi. ‘’ Bu gördüğün büyük şehri iyi incele, etrafına iyiden iyiye bak, insanları tanı diyemem, çünkü insanları tanıması zordur. Okuduğun zaman boyunca evim diyeceğin şehir artık burası. Hayallerini gerçeğe çevirmek için çalışıp çabalayacağın yer tam olarak şu an ayak bastığın yerden başlıyor.''
Buruk tebessümün adresiydi gözleri. Buruk ama bir o kadar da gurur vardı göz bebeklerinin içerisinde.
''Şimdi gidelim de bulalım bakalım, şu okulun neredeymiş''
Şimdiye kadar varlığını unuttuğum heyecanım babamın sözlerinden sonra daha çok kendini gösterdi. Ufak bir kuş, kanatlarını savurmaya başladı sol yanımda delice.
"Gidelim babacım'' diyerek koluna girdim.
İstanbul’u bilmeyen biri olarak biraz zorlansak bile, bulmuştuk babamın deyimi ile okulumun yerini.
Oldukça büyük bir alana sahipti, çok güzel ve heyecan verici gözüküyordu.
Burası benim senelerce ne kadar olmayacağını düşünsem de, kazanmak için çabaladığım, kimi zaman sıkılıp ''olmazsa olmaz ne yapabilirim'' diyerek kendimi depresyona soktuğum. Kimi zamansa ''Yaparsın kızım sen, bu senin hayalin, başarabilirsin'' diyerek kendimi motive etmişliğimin kanıtıydı.
Bahçede ilerlerken her yeri daha iyi inceleme fırsatı bulmuştum. Kimileri benim gibi ailesi ile gelirken, kimileri yalnızdı.
Kimilerinin yüz ifadeleri mutluluk saçarken, bazıları ise anlam veremediğim şekilde mutsuzdu. Tam o an, benimle aynı yaşta olduğunu düşündüğüm, biri dikkatimi çekti. O da babası olduğunu tahmin ettiğim bir adam ile gelmişti.
Adam sürekli söyleniyordu, suratında o kadar memnuniyetsiz bir ifade vardı ki, ister istemez kendinizi bakarken buluyordunuz.
Sürekli, bıkmadan usanmadan yanındaki kıza bir şeyler söylüyordu, artık her ne söylüyorsa, yanında ki kızın surat ifadesi bir kat daha değişiyordu. Öyle bir durumu sergiliyordu yüzü, umutları bir kuşun kanadındaymış ta yok oluyormuş gibi bir durumu vardı.
Kendimi onlara bakmaya o kadar kaptırmışım ki, kızla göz göze geldiğimi, onun bana olan bakışıyla fark ettim.
Ufak bir baş hareketi ve istemsiz küçük bir tebessüm gönderdim. Sırf onları izlediğimi anlamasın diye. Sanırım utandırmakta istememiş te olabilirim. Herkes bir olmuyordu işte. Kimileri karşısındaki insanın kırılıp, üzülebileceğini düşünmeden sözler sarf edebiliyorlardı. Acımasızdı yaşadığımız hayat ta, karşımıza çıkan insanların çoğu da.
Kim olduğunu dahi bilmediğim kız, utangaç ve belki birazda korkak bakışlarıyla baktı yüzüme. Tıpkı o da benim gibi ufakça başını salladı. Tek fark kendisinin dahi fark etmediği ufak tebessümüydü…
***
Kayıt işlemlerini tamamlamak için oldukça uzun bir kuyruğu devirmiş, gerekli belgeleri de tamamladıktan sonra kaydımı yaptırmıştık. Böylelikle hayallerime gidilen bu yolda büyük bir adım daha atmıştım. Asıl işimizin bundan sonra başladığını tahmin etmek çokta zor değildi.
Benim bildiğim babam, burada yaşayabilmek için gereken hiçbir ayrıntıyı tamamlamadan dönmezdi.
Yurt için başvuru yapmamam gerektiğini zaten önceden söylediği için, onun kendi kafasında kurduğu planlarlar doğrultusunda hareket ediyorduk. Cebinden telefonunu çıkarıp birini aradığını gördüm! Çok geçmeden karşıdan cevap gelmiş olmalı ki, konuşmaya başladı;
''Tertip, evet bitirdik, işlemleri, tamam bekliyoruz seni'' diyerek telefonu kapattı ve bize yönelik konuşmaya başladı. ''Ahmet le konuştum, biliyordu bugün geleceğimizi. Çisemin ev işini ayarladık sayılır. O ve eşi Ayşe, sağ olsunlar onlarda kalabileceğini, masraf yapmamamızı söylediler ama ben istemedim. Kızımı kimselere yük etmem, düşündüler ama olmaz. Yürüme mesafesin de bir iki ev bulmuş. Evlerden biri kiralık değilmiş ama boşmuş o olursa iyi olur, tanıdık güvenilir insanlar diyordu, gelecek birazdan gidip konuşacağız bakalım. Eşi Ayşe de duymuş geldiğimizi, misafir etmek istiyormuş bizi. İşleri bir hale, yola sokana kadar kalalım mı bir iki gün, ne dersin hanım?''
Yağmur ve bana baktıktan sonra, annemin vereceği cevabı bekledi.
'' İnsanları rahatsız etmesek mi? Ne dersin? Bizim yüzümüzden düzenleri bozulmasın şimdi. Ayşe’yi tanırım da severim de ama yük olmak istemem ama sen bilirsin yine de!’’ Annem konuşa konuşa babamın yanına doğru ilerlerken, Yağmur iyice yanıma yanaştı ve koluma girdi. Annemle babam önden giderken, bizde arkalarından ilerliyorduk ağır adımlarla. Bizim için zor olacağı daha şimdiden belli ediyordu kendini ama tek dileğim her şeyin en azından güzel olmasıydı.
Yarım saat kadar sonra, her ne kadar biz tanımasak ta Ahmet amca ile buluşmamız, babam ile ikisinin uzun sayılabilecek özlem gidermeleri derken, öğleden sonrasına yakın bir zaman dilimini oturduğumuz çay bahçesinde geçirmiştik.
Sevmiştim Ahmet amcayı sevecen birine benziyordu. Tıpkı babam gibi, yüzünüze baktığında, içinizde sevgi duygusunu hissedeceğiniz gözlere sahipti.
En sonunda konu asıl amacımız olan evlere geldiğinde Ahmet amca anlatmaya başladı. Her ne kadar babama anlatıyor gibi dursa da sözleri tamamıyla bana yönelikti.
''Bulduğum evler ile okul arasında ortama 15 dakika var. Aslını sorarsanız benim gönlüm öbür kiraya vermedikleri evden yana. Evin sahibi olan Aynur hanım ve rahmetli eşi ile seneler süren bir ahbaplığımız var, lakin ev oğlunun. Kendisi için döşüyordu evi, bazı sorunlar çıktı, evini yurdunu bırakıp yurtdışına gitti. Aynur hanım ellemedi evi hiç, bende bir şansımızı denemek adına teklifte bulundum, ilk başta pek sıcak bakmasa da, asker arkadaşı olduğumuzdan, kızımızın da bir başına olacağını söyleyince duruldu biraz. Gelsinler görüşelim dedi. Sizi ilk olarak oraya götüreyim, olmazsa diğer eve de bakarsınız.''
Daha fazla oyalanmadan kalktığımızda, şuan için bana çok yabancı gelen ara sokaklardan geçtik. Evin olduğunu tahmin ettiğim sokağa geldiğimizde, biryandan da etrafımı incelemeye başlamıştım. Ahmet amca ileri de üç katlı bir evi işaret ettiğinde, tahminimde yanılmadığımı anlamıştım.
Ev sahibi olumlu cevap verecek olursa, ev ikinci katmış, üst katta da kendisi oturuyormuş zaten. Ahmet amca üçüncü katın ziline basınca, kapı açıldı ve içeri girdik. Üç katlık bir tırmanışın sonunda karşımda duran kadınla göz göze geldiğimde, evi görmeden, ev sahibine içim ısınmıştı resmen. Annemin boylarında, yeşil gözlü, sıcak bakışlı biriydi. Bizleri içeri davet etti. Kısa bir selamlaşma ve tanışma faslından sonra Ahmet amca devreye girdi.
''Aynur abla, işte sana bahsini ettiğim asker arkadaşım ve ailesi. Ev tutmak istedikleri kızımız da bu''
Aynur teyze, teyze diyorum çünkü kendisi o şekilde hitap etmemi istemişti, bana şöyle bir baktı ve sıcak bir gülümseme göndererek lafa girdi.
''Ahmet anlattı mı bilmem ama biz evi bazı nedenlerden dolayı kiraya vermiyorduk. Bu civardakiler de az çok konuyu bildiklerinden bu zamana kadar böyle bir teklifte bulunan da olmamıştı açıkçası. Kızımızın yalnız olduğundan bahsetti, kıyamadım. Benimde evlatlarım var, her ne kadar kız çocuğum olmasa da az çok anlıyorum sizi. Ahmet ile konuştuktan sonra fikrini almak için oğlumu aradım."
Derin bir nefes aldı belli ki yaşanılan her neyse onlar için zor olsa gerekti. Konuşmaya kaldığı yerden devam etti Aysel teyze; ''Oğlum içime sinecek biri olursa, evi verebileceğimi söyledi. Sizleri gördüm, kızımızı gördüm, eğer beğenirseniz ev sizindir. Hem bir kaç parça işinize yarayacak eşya da var. Hiç kullanılmadı merak etmeyin, içiniz rahat olsun.''
Sözleri bitince derince yutkundu. Üzgündü, ne olduğu konusu daha bir merak uyandırmıştı açıkçası. Ev sizindir demişti demesine ama bir burukluk ta vardı ardında.
Aysel teyzenin ayağa kalkmasıyla bizde ayaklandık oturduğumuz yerden. Tam arkalarından birkaç adım atmıştım ki Aysel teyze, olduğum yerde durmamı sağladı. Birkaç saniye anlamaz gözlerle yüzüne bakınca , avcunun içini işaret etti. Ne zamandır orada olduğunu bilmediğim bir anahtar tutuyordu. ‘’ Al bakalım Çisem! İçimden bir ses bu anahtarın sahibinin sen olduğunu söylüyor bana!’’ diyerek elimi tuttu ve anahtarı benim avuçlarımın içine bıraktı.
Sonrası… İşte o kısım zordu benim için. Herkes bir adım gerimde durmuş, elimdeki anahtarla kapıyı açmamı bekliyordu. O çoğu zaman peşimden ayrılmayan cesaret şuan için hiç görünürde yoktu.
Elimdeki anahtarı yuvasına oturtup çevirdiğimde kapı gelen sesle beraber açıldı.
İçeriye doğru adım atmamla beraber, yeni eşya kokusu sarıp sarmaladı etrafımı. Denilen kadar vardı. Ev, yeni olduğu belli olan eşyalarla döşenmişti. Tek fark, uzun bir zamandır kimse hiçbir şeye dokunmamıştı sanırım. Tam anlamıyla, bir parmak denilecek bir toz yığını bulunduğum noktadan bile belli ediyordu varlığını.
Evi şöyle bir gezdiğimde, iki oda, bir salon olduğunu orta büyüklükte bir banyo hemen hemen aynı ebatta bir mutfağın varlığını fark ettim. Eşyalara kesinlikle el değmediği evi gezdikçe daha anlaşılır olmuştu. Öyle ki kimisinin ambalajı bile üzerinde duruyordu.
Bu ev bu denli hazırlanmaya başlamışken ne olmuştu da yarım kalmış yada yarım kalınmıştı.. Aynur teyze ne kadar ısrar etmiş olsak ta kira konusunda çok cüzi bir miktar istemişti.
''Aslında onu da almazdım ama bu sefer siz sorun edersiniz'' diyerek kendince açıklamasını da yapmıştı. Her türlü anlaşma sağlandığında;
''Yarın gelip bir güzel temizleyelim, şurada okulun başlamasına çokta bir şey kalmadı, geldiğin zaman bir süpürür siler rahatça yerleşirsin yavrum. Halit sende yarın git, elektrik su gibi işleri hallet, eksik bir şeyi kalmasın kızın.''
Ahmet amca araya girerek:
''İş bölümü de yapıldığına göre, Ayşe bizi kesmeden gitsek iyi olacak çünkü kendisi sabahtan beri hazırlık peşinde koşturuyor."
Annemle, babamın arasında sözsüz bir anlaşma geçti.
‘’ Ahmet’’ diye seslendi babam. ‘’ Biz size hiç zahmet vermeyelim. Buluruz başka bir yer ama kısmet olursa yarın işler bittikten sonra bir çayınızı içmeye geliriz ailecek.’’
Ahmet amca, babamla arlarındaki mesafeyi kapattı.
‘’ Kusura bakma ama Halit, senin yüzünden bu yaştan sonra Ayşe’den azar işitemem! Kadına da malum olmuş sanırım. Onlar şimdi gelmek istemezler falan, tut kollarından çek getir onları diye sıkı sıkı tembih etti. O yüzden lamı cimi yok! Toparlanın gidiyoruz.’’
***
Ahmet amcalar, dedikleri gibi şu an benim için tutulan eve çok yakın oturuyorlardı. Ayşe abla bizi sıcak bir şekilde karşılamıştı. Benden iki yaş küçük bir kızları vardı ve karakter olarak, Yağmuru asla artmayacak benzerliklere sahipti. İkisinin arasında dönen muhabbete bakacak olursanız bunu anlardınız zaten.
Ertesi gün hızlı ama bir o kadar da neşeli olan kahvaltı masamızda, konumuz tabi ki babam ve Ahmet amcanın askerlik anılarıydı. Erkekler ve askerlikleri! Üzerinden yıllar geçse de unutmayacakları tek hikayeleri sanırım.
En sonunda anlatmaktan yorulmuş olacaklar ki onlar çarşıya biz bayanlar da tutmuş olduğumuz eve gitmek üzere ayrılmıştık oradan.
Bol kahkahalı, bol çalışmalı bir ev temizleme rutininden sonra, işimizin bittiğini annemin kendini koltuğa attığında; ''Yorulduk ama değdi bak tertemiz oldu'' demesinden anlamıştım.
Burası nasip olursa benim koskocaman bir dört senemi geçireceğim yer olacaktı.
''Benim evim.'' Söylemesi bile garip ve heyecan vericiydi benim için. Böyle bir aileye sahip olduğum için ne kadar şükretsem azdı.
İstanbul’da ki ikinci bir adımı da halletmiş olmanın verdiği rahatlıkla dönecek olmak huzurlu hissettiriyordu. Geriye sadece okulların açılmasını beklemek kalmıştı ki, bu da çok uzak bir zaman sayılmazdı…