Yeni Üyelik
5.
Bölüm

İTİRAF

@bluemoonn

Sabaha çıkacağımızı bilmediğimiz halde, çalar saati kurup uyumaktır ''UMUT''...


Hiç kimsenin, beş dakika sonraya çıkmaya bile garantisi yokken, bazı şeyleri neden hep zamana bırakırız? Atacağımız adıma, aldığımız karara güvenimiz olmadığından mı? Yoksa kendimiz ile alakalı, güven problemi yaşadığımızdan mı?
Aslına bakacak olursanız, her ikisinin de aynı kapıya çıktığını görürsünüz. Kişi kendine güveni olmadığı sürece, ne aldığı karara nede atacağı adıma güvenir. Hep akılda aynı soru takılır kalır...


'Ya olmazsa, ya başaramazsam yada en can alıcı kısmı olan tamamen kaybedersem düşüncesi'...


Ama unutmayalım ki, yanlışı yapmadan doğruyu bulamayız...

***

 

İçimizdeki burukluğu azda olsa atmayı başardığımızda, konu tabi ki dönüp ,dolaşıp yine şu çok merak edilen sürpriz mevzusuna gelmişti.

Şaşırdık mı? Kendi adıma cevap vereyim HAYIR!


''Hadi ama Aliiii...


Bir sürpriz dedin, ağzını bir daha bıçak açmadı. Şimdi meraktan çatlayacağım o olacak valla.''


Söylenmeye başlamıştı bile çoktan Cansu.


Ali kafasını bana doğru çevirdi, ''sen anladın değil mi? Bu iki cadı gibi sürpriz ne diye başımın etini yiyip durmadığına göre, anlamış olmalısın?''


Alaycı bir gülümseme gönderip, göz kırptım ona.


Tabi ki anlamıştım, ne sanmıştı yani beni...

''Tamam… Kafamı ütülediğiniz yeter bu kadar! Zaten sürpriz de beş dakikaya kalmaz burada olur''


''Ne yaniii, sürpriz bir insan mı?''


Cansu’nun lafına hepimiz kahkahaları basmıştık. Sanırım hayal kırıklığına uğramıştı. Artık ne bekliyorduysa!

Hava karanlıkta olsa, parktaki aydınlatmaların sayesinde loş bir ortam sağlıyordu bizlere. Tam gülüşmelerimizin ortasında, ileriden bizim olduğumuz tarafa doğru yaklaşmakta olan bir silüet dikkatimi çekti. Kafamı Ali’ye doğru çevirdiğimde onunda benim gibi aynı tarafa baktığını fark ettim. Ali’nin sürpriz olarak bahsettiği kişi adım adım yaklaşıyordu bulunduğumuz yere doğru. Ufak bir tebessüm oluştu dudaklarımda. Hemen yanı başımda oturan Defne’ ye kaydı bakışlarım. Nasıl bir tepki vereceğini o kadar merak ediyordum ki. Aklımda dolaşan tilkiler konusunda halı olup olmadığımın açıklaması olacaktı bu gelişme adeta.


Görüntü yavaş yavaş yaklaştı. Tam görünür bir hal aldığı sırada, Defne ve Cansu koyu bir sohbet eşliğinde oldukların gelişmelerden bi haberdiler. En sonunda beklenen kişinin sesi ulaştı orada bulunan herkesin kulaklarına. Öylece, sessizce Defne’yi izledim. Önce aralarında tartıştıkları mevzu yarım kaldı. Sonra Defne’nin bakışlar Çağtay’ın olduğu tarafı buldu. O an olanları sizlere kanıtlayamam ama yemin edebilirim. Öyle bir ışıltı oldu ki gözlerinde, havada olan tek eli yavaşça aşağı tam dizlerinin üzerine düştü. Sanki bir yerden yada bir şeyden kuvvet almak istercesine yapıştı üzerindeki pantolonun kumaşına. Kimse fark etmedi belki ama ben gördüm, içinde kopan fırtınayı, çaresizliği. Canım arkadaşım belli ki kaptırmıştı kalbini…

Bu yaşıma kadar aşk denilen şeyi hiç yaşamamış olsam da, salak ta değildim sonuçta.

 

''Selam millet'’


Çağtay! Aramızdaki en olgunumuz. Bunun bir tık yaşıyla ilgisi olsa da, daha çok karakter meselesi olduğuna inananlardanım ben. Ortama giriş şekli bile net!


Ali oturduğu yerden kalktı bir anda, Çağtay’ın yanına giderek sarıldı.


''Alın size sürpriz, nasıl ama beğendiniz mi sürprizimi.’’


Ben ve Cansu çoktan ayaklanıp Çağtay’a sarılmıştık bile. Arkamı dönüp baktım bir süre sonra. Ağır adımlarla olsa da Defne de gelmişti yanımıza.


''Duydum ki buralarda özlenmişim, bir geleyim bakayım, kimler özlemiş beni. Hem dönüşte buradan götürmem gereken ağır bir yük varmış!'' dedi Ali’ ye bakarak.


''Ha ha ha !!! çok komik, acayip güldüm, espiri anlayışınız mükemmel ötesi. Hadi çok konuşmayın da sahile inelim, ateş yakıp oturur biraz muhabbet ederiz.''


Kimimiz mutlu, kimimiz hüzünlü bir şekilde karşıladı bu teklifi ama hissettiğim tek duygu Defne’nin içerisinde kopan fırtınalardan başka bir şey değildi


   *****

 

Sahile indiğimizde, her zaman oturduğumuz büyük kayanın yanına geçtik. Bu kayanın olduğu yer, adeta bizimle bütünleşmiş gibiydi. Buralar da akşamları bizi arayan, eli ile koymuş gibi bulurdu bizi. Kayanın alt tarafında küçükte olsa, bir oyuk vardı. Geleceğimizi planladığımız günün erken saatlerinde, ateş için gerekli şeylerle, yiyecek, içeceklerimizi getirir, buraya bırakırdık. Ali ve Çağtay ateşi yakmak için uğraşırken, biz kızlarla birlikte oturmuş, çok yakın olmasa da dalgaların kıyıya vuruş seslerini dinliyorduk.

''En çok ta burada oturup, konuşmalarımızı özleyeceğim sanırım.''


Defne’nin gözleri uzaklara takılı kalsa da, ağzından çıkanlarla, kollarını iki yanına açtı ve bir tarafına Cansu’nun diğer tarafına da benim girmemi sağladıktan sonra, iyice sardı bizi. Başımı omzuna yasladım hafifçe ve yıldızları izlemeye başladım. Bu akşam ne kadar da çok yıldızları izler olmuştuk biz yahu!


''Sevgi pıtırcıkları, ateş yandı, hadi gelin bu tarafa''


Güzel anlarımızın katili Ali’nin sözleri ile ayaklanıp ateşin başına geçtik ne kadar süre öyle sessizce durduk bilmiyorum. Baktığımız yer yanmakta olan ateşin kıvılcımları olsa da hissettiklerimiz çok bambaşka şeylerdi...


''Yurt başvurum kabul edilmiş, haftaya yerleşmeye gidiyorum.''

Defnenin bir anda ağzından çıkanlarda, bunun bir kanıtı gibiydi adeta. Ortama bomba düşen sözleri, tüm bakışları onun üzerinde toplamıştı.

Sessiz bir kabulleniş vardı göz bebeklerinde. Biraz daha o şekilde dursa, inci taneleri teker teker inecekti aşağılara doğru. Bu şuan için olmaması gereken bir şey olduğundan hemen lafa atıldım. ‘'Çok sevindim defnem senin adına.''


Gözleri, yüzümü buldu. Burukça gülümsedi ve ufak bir öpücük gönderdi.


Anlaşılan şuan için gündemimizin başlangıç konusu buydu. Benim olayımı bilmeyen bir Çağtay vardı.


Alinin kalacağı yer, belli olduğu için ona sorma gereği bile duymadan, Cansu ya döndüğümde, bunu beklermiş gibi konuşmaya başladı.


''Benim için henüz bir gelişme yok, sanırım olmayacak. Büyük ihtimal hafta içi gidip özel bir yurt ayarlamaya çalışacağız''


Çağtay’ın adımı seslenmesiyle baktım olduğu tarafa.


''Geçen hafta Ali’yi aradığımda o anlatmıştı, sen de ev tutmuşsun sanırım''


Çağta’yı başımı yavaş yavaş sallayarak onayladıktan sonra, ''Babamın asker arkadaşı varmış, İstanbul’da. Onunla konuşmuş. Tuttuğumuz evi aslında kiraya vermiyorlarmış. Ev sahibimin oğluna ait bir ev, adam evi yarı yaşanır bir hale gelecek şekilde yerleştirdikten sonra, ne olmuş ise yurtdışına gitmiş. Çokta bir bilgim yok aslında. Ahmet amca durumu anlatınca, kadın dayanamamış ve oğlunu arayıp sormuş. Sorun olmayınca bizde bakmaya gittik. Hoşuma gitti, Aynur teyze kira olarak ta fazla bir şey istemedi. Olurda okulda kendime yakın bir arkadaş bulursam, ortak oturup, kirayı paylaşabileceğimi bile söyledi. Zorlamıyor anlayacağın, bu da bizim şansımız gibi bir şey oldu.''


''Yine dört ayak üstüne düştün desene kedicik''

''Ahh ne demezsin Ali. Hiç birimiz senin gibi şanslı olarak kurulu düzene gidemiyor canım.''


''Her ne ise, bırakın şimdi atışmayı, hava güzel, ortam güzel, biz zaten güzeliz, pekiii ne eksik sizce?"


Cansu’ya meraklı gözlerle bakarken konuşmaya devam etti.


''Tabi ki Çağtay’ın o güzel sesi ve şarkıları. O söyleyecek, biz dinleyeceğiz! Ortam mükemmel ötesi baksanıza ya!''


Herkesin bakışları Çağtay’ın olduğu tarafı buldu bir anda. O ise her zamanki gibi kaçmamın bir yolunu bulmaya çalışsa da,


''Yine mi ya!!!Yapmayın artık şunu'' derken hepimizin yüzüne tek tek bakmıştı. Hepimizin bir ağızdan çıkardığı ‘ HIHI’ sesinden sonra;


''Anlaşıldı, kaçarım yok sanırım. O zaman şöyle yapalım! Size bu aralar fazlaca dilime takılan ve benim için anlamlı olduğunu düşündüğüm bir şarkıyı söyleyeyim. Belki de dile getiremediklerimi ortaya çıkarır bu şarkı."...


Son cümleyi mırıldanarak söylese de ben duymuştum. Ne demekti ‘ dile getiremediklerim’ dediği şey! İşte şimdi şarkıyı daha bir anlaşılır dinleyeceğimden emindim.

Ellerini Sarsam Doyasıya
Sonra Çeker Giderim.
Gözlerine Dalsam Ara Sıra,
Ağlasan da Silerim.
Bu Kez Yüzümden Düşen Parçasın,
Al Hiç Bir Şeyin Kalmasın.
Ne Bir Eksik Ne de Bir Fazlası,
Kalbim Sensiz Atmasın.
Küçüğüm Kızdın mı Bana?
Yüzünde Üzgün Bir Eda,
Acıtır Canımı Bu Veda,
Seni Unutmaya Zaman Yetmez ki...
(Bilal Sonses-Küçüğüm şarkısı)


Çağtay’ın sesi gerçekten çok güzeldi. Dikkatimi çeken tabi ki de bu değildi. Şarkıyı söylerken, gözleri arada Defneye kayıyor ve farklı bir şekilde bakıyordu.
Bu neydi arkadaş ya! Bunlar ne yaşıyordu aralarında! Bu tarz duyguların anlamı yoktu ki bende! Sanki… Kıyamamak gibi, şefkat gibi bir şeydi.

Defneye baktığımda, her ne kadar bize çaktırmamaya çalışsa da başını yere eğmişti. O an yanağından damlayan yaşı gördüğümde, kalbimde bir sızı hissettim.
Bir şeyler vardı… Neydi bilmiyorum ama bu olay burada bitmeyecekti. Adımın çisem olduğu kadar emindim ki, ben bu işi ortaya çıkarırdım.

Herkes dağılmış bir halde, sanki söylenilen şarkı devam edercesine ateşi izlerken, küçük bir baş hareketi yapıp Çağtay’ın dikkatini çekmeyi başarmıştım.

O, pek ne olduğunu anlamasa da, ayağa kalktığımda oturduğumuz yer kum olduğundan, gelişi güzel silkeledim üzerimi.


''Siz burada oturmaya devam edin, Çağtay benimle gelir misin biraz yürüyelim? İçim daraldı sanki.'' Bu bir rica değil, diretmeymişçesine ses tonumu ayarladım. Durum böyle olunca ne o ne de diğerleri hiçbir şey soramadılar.


Bizimkilerin yanından uzaklaşıp sahile doğru yürümeye başladık. İyiden iyiye kıyıya yaklaştığımızda durdum. Yerden birkaç taş alıp, kıyıyı döven dalgalara inat, bende denize taşlarımı savurmaya başladım. Dikkatimi Çağtay’ın da benimle aynı şekilde taşları savuruşu çekti.


''Konuş bakalım, anlat! neler oluyor?''


Şaşkın bir şekilde bana baktı bir süre. Sonra yavaş hareketlerle yüzünü çevirirken gülüyordu. Kimden ne saklamaya çalışıyorum ki dermiş gibi.


"Çok mu belli ediyorum artık... Saklayamaz oldum artık sanırım? Hiç kaçma fırsatım da yok değil mi?'' Bakışları yeniden beni buldu.


''Yok ve hemen başlıyorsun. Ne bu halin, neler oluyor Çağtay?''


Kendini kumların üzerine bırakarak oturdu.


Küçük bir el hareketi ile beni de yanına çağırdığında, hemen yan tarafındaki yerimi aldım. Uzun soluklu bir nefes ve hemen yanında ne zaman biriktirdiğini bilmediğim taşlardan birini aldı. Öyle bir uzağa fırlattık ki o taşı, gece olması değildi önemli olan . Gündüz bile olsa sanırım göremezdim.


''Biz çocukluğumuzdan beri bir aradayız Çisem. Nasıl oldu inan anlamadım bile, kendime bile itiraf edip, kabullenmem bu kadar zaman almışken, ona duygularımdan nasıl bahsedeyim. Ya bana biz arkadaşız, dostuz derse ne derim o zaman? Şimdi en azından gizlide olsa izliyorum, uzaktan da olsa seviyorum. O zaman ne o yanına yaklaştırır beni, ne de ben cesaret edip, bazı şeyleri yok sayarak yanına yaklaşabilirim. Anlayacağın bombok bir durumun içine düştüm ve çıkışı bulamıyorum. Kaçıyorum, mümkün oldukça buraya bile gelmiyorum. Aileme farklı şeyler uyduruyorum. Belki diyorum...Belki görmezsem daha az acır ama…. Olmuyor be Çisem! Şimdi, söyle bakalım çok bilmiş cadı, varmı bana önerebileceğin bir çaren ?''

Çağtay anlattıkça hani derler ya içime öküz oturdu diye, işte tam şu an o duygunun nasıl bir şey olduğunu anlamıştım. Sevdiğini itiraf etmekten çekiniyordu, kendince nedenleri vardı ve pekte haksız sayılmazdı. Böyle bir durumda ne denirdi ki?

Düşündüm… Kısa bir süre. Kıyıya vuran dalga sesleri ile düşündüm.


''Tamam, bir şeyler olduğunu anlamıştım, ama ben bu kadar güçlü olabileceğini düşünememiştim. Sen bildiğin acı çekiyorsun. Ben bunu hissetmemiş, gözlerinde o değişik duyguyu görmemiş olsam anlatmayacaktın. Ne zamana kadar kendine bu şekilde acı çektirmeye devam edeceksin?''


Kısa bir nefes aldıktan sonra konuşmaya devam ettim.


'' Bak Çağtay…İnan hiç bir fikrim yok. Defne ne der, ne düşünür ya da aklında ki en önemlisi, kalbinde biri var mı hiç bilmiyorum, ama dersen ki ağzını bir ara! Sen ve diğerleri için elimden gelen her şeyi yapacağımı biliyorsun. Ayrıca çocukluktan beri bir arada olmamız, birbirimizden hoşlanmayacağımız anlamına gelmiyor. Her ne kadar, bu duyguyu daha önceden yaşamasam da, kalp bu! Ne zaman, kime kendini açar bilemiyoruz. O yüzden sıkma canını olur mu?'' Bir anda Çağtay tarafından öyle bir güçle çekilip, göğsüne doğru yapışmıştım ki, kafamı son anda çevirmeseydim, sanırım dümdüz bir buruna sahip olabilirdim!


''Teşekkür ederim cadı,iyi ki varsın...'' dedi daha çok sarmalayarak beni.

Çağtay böyleydi işte, kafasındaki düşünceler, örümcek ağı misali beyninin içini sarar ama o hiç kimseye bir şey belli etmez, hep içinde yaşardı duygularını...

Loading...
0%