''Ey mucize, varsan kendini göster ki, yaşadığımızı anlayalım...''
ÇİSEM’DEN:
Herkesin kendine göre bir imtihanda olduğu söylenir. Kiminin sınavı çok çetrefilliyken, kimininki de bir o kadar kolaydır.
Bu yaşanılanlar Alazın bir sınavı mıydı, yoksa benim fazla heyecan yapmamam gerektiğine dair bir uyarı mıydı? Bilinmez!
Peki, neden şimdi? Daha önce değil de, neden şu anda? Tam bazı şeyler rayına oturmuşken, ben kendimi yeni bir başlangıca açmışken, olmak zorunda mıydı cidden.
Ya Alaz! O nasıl bir tepki verecekti bugünkü olaylara? Daha doğrusu olay değil ama gelen kişiye! Nasıl bir tepki verirdi? Kabullenir miydi mesela?
Üzerinden beş yıl gibi bir zaman geçmişken, acaba her şeyin üzerine bir sünger çekerek tekrar denemek ister miydi?
Dicle’ ye içimdeki karmaşıklığı belli etmeden geçirmeye çalıştığım bir gün! Ve bana ilgilenmem için bırakılmış işler! Tam olarak kendimi veremesem de, elimden gelenin en iyisini yapmış olmanın rahatlığı ile geçirilmeye çalışılmış bir gün.
Alazdan bugün ne bir mesaj gelmiş, ne de bir arama...
Hoş, olmadığı da bir yana iyi de olmuştu! Çünkü o an yaşadığım karmaşıklık içerisinde, ağzımdan sorulmaması gereken sorular çıkabilir ve ben Alazın gözünde farklı bir pozisyona düşebilirdim.
Bir şey yapmalıydım. Biriyle konuşup, o Alev denilen kadının, Alazı görmeye geldiğini ve benim o kadının varlığından haberdar olduğumu, Alaza söyleyip söylememem gerektiği hakkında konuşmalıydım!
Düşün Çisem, düşün!
Ne yapabilir, kiminle konuşabilirsin?
Aslında konuşabileceğim çok kimsede yoktu! Elif’ le konuşsam, Alaza bahsetmem gerektiğini söylerdi kesin!
Bu konuda bana yardımcı olabilecek tek bir kişi var. O da Poyraz! Sonuçta Alaz onun abisi ve onu en iyi tanıyan kişi yine o!
Masamın üzerindeki telefonu alarak, rehberden Poyrazın ismini bulmam ve aramam saniyelerimi aldı. Uzun süre açılmayan telefon, ben tam kapatmak üzereyken açıldığında aklım başıma geldi. Dün gece nöbetçi olduğu için uyuyordu kesin! Kahretsin!
‘’Efendim Çisem!’’
‘’Poyraz, ne olur kapat telefonu ve uyumaya devam et! Ben senin dün gece nöbetçi olduğunu tamamen unuttum. Kusura bakma lütfen!’’
‘’Tamam küçük yenge! Sorun yok, Kalkmam lazımdı zaten, iyi oldu bir nevi’’
‘’Poyraz! Şu an mahcubiyeti bir kenara bırakır, ağzının payını verirdim ama dua et işim düştü sana! Ne demek yenge ya! Annen duyarsa ne olacak! Ben nasıl bakarım bir daha Aynur teyzenin yüzüne!’’
‘’ Dur bir saniye. Şimdi biraz heyecanlandım işte! Sen ve birine işinin düşmesi. Anlat bakalım konu ne? Nasıl yardımcı olabilirim? Bir de, annem istesen de duyamaz! Çünkü bugün mahalledekilerle günleri mi ne varmış. Akşam sekizden önce gelmez! Neyse, hadi anlat dinliyorum!’’
‘’Peki, ama şey, aslında böyle telefonda konuşulacak bir konu değil! Bir saat sonra çıkacağım şirketten buraya gelsen, hem Elif’i hem beni alsan olur mu?’’
‘’Bu kadar önemli olan konuyu merak etsem de, sormuyorum! İşin içerisinde özellikle çok sevgili eşimle zaman geçirmekte varsa, ben tamamım! Bir saat sonra görüşürüz yengecim!’’
‘’Poyrazz! Kapa o telefonu çabuk ağzımdan kötü bir şey çıkacak yoksa!’’
‘’Tamam, kızma! Sana bir doktor tavsiyesi, fazla sinir iyi değil. Erkenden yaşlanırsın ve abim seni beğenmez! Benden söylemesi!’’
‘’Poyrazz! Elifin aklına girip senden boşanmasını sağlamamı istemiyorsan, defol bir an önce!’’
‘’Ayy, sus kız cadı! Şey, pardon ‘’yen.. ‘’ yani Çisem! Kapattım ben, çıkarım birazdan!’’
Sıkmaktan neredeyse kıracak olduğum telefonumu gelişi güzel masaya atarak arkama yaslandım. Sanırım Poyrazla konuşacak olmak beni biraz olsun rahatlatmıştı.
******
Kendimi projelere vermeyi denedim belki bu sayede; kafamdaki lanet düşüncelerden biraz olsun kurtulabilirdim. Projelerin içinde tam boğulacakken gelen kapı sesiyle irkildim. Elif sanırım beni hissetmiş olacak ki elinde kocaman iki kupa kahveyle odama girdi. Beni görmesiyle beraber yüzündeki tebessümün yerini endişe almaya başladı. Her ne kadar ne olduğunu öğrenmeye çalışsa da; çıkışta poyrazın geleceğini o zaman her şeyi anlatacağımı söyleyerek işinin başına göndermeyi başardım.
Poyrazın gelişiyle beraber arabaya doğru ilerlerken beynimde filler ve devler arasında devasa bir mücadele vardı. Kazananı belirleyecek olan ise poyrazın iki dudağı arasından dökülecek cümlelerde saklıydı.
Nihayet arabanın yanına geldiğimizde, Elif’e yaklaştım ve;
‘’Yapacağım şey için şimdiden özür dilerim ama olman gereken yer orası tatlım! ‘’
Onun bile anlamadığı bir hızla arabanın arka kapısını açıp ,Elifin gazabına maruz kalacağımı bile bile, kendimi arka koltuğa bodozlama attım.
Dikiz aynasından, Poyraz’la kısa bir bakışma yaşarken, dışarıda kalan Elif’in şaşkın bakışları, ön kapı ve arka kapı arasında gidip geliyordu.
Poyraz, oturduğu yerden eğilerek ön kapıya uzanmış ve kapıyı açtıktan sonra,
‘’Elifçim! Zahmet olmayacaksa arabaya biner misin? Yoksa gelip benim bindirmemi mi istersin? Bana kalırsa ikinci seçenek daha cazip ama yine de sen bilirsin’’
Elif duydukları üzerine, ışınlanmanın formülünü bulmuş ve bu formülü kendi üzerinde denemiş olmalı ki ön koltukta bir adet elif beliriverdi.
‘’Çisem! Bu yaptığını unutmayacağım! Bunu bilsen iyi olur!’’
Olayı biraz yumuşatıp, dramatize etmenin kimseye bir zararı olmazdı sanırım. Seviyordum ben bu iki şapşal aşıkla uğraşmayı ama ya!
‘’Aşk olsun Elif’çim ne yaptım ben yine? Sessiz sedasız şuracıkta oturuyorum! Herkeste beni günah keçisi bellemiş zaten! Üstüme gelip duruyor! Poyraz, şu karına bir şey der misin lütfen! O bari yapmasın! Çok üzülüyorum ben çook!’’
‘Ni HA HA HA!’ Yaşasın kötülük! İç sesim ve ben , yine formumuzdayız gençler!
’’Sen… Sen var ya sen, sen tam bir üç kağıtçısın Çisem! Böyle yaparak üste çıkacağını mı zannediyorsun? Ne var biliyor musun? Tamda sana üzgün olduğumu söyleyecektim ama vaz geçtim ya! Neden hep ben! Ha ,söyler misiniz? Neden, hep.. ben! ‘’
Biz aramızda tatlı bir atışma içerisinde hızla ilerlerken Poyrazın sesi ortama giriş yapmış bulunmaktaydı.
‘’Kızlar! Kızlar, kusura bakmayın bölüyorum ama! Bu aranızda geçen sürtüşmeye evde mi devam etseniz acaba diyorum! Ayrıca, özellikle gitmemizi istediğiniz bir yer var mı? Kafama göre mi takılayım?’’
İkimizden de aynı anda, tek bir cümle yükseldi:
‘’Kafana göre takıl!’’
‘’İyi be, tamam! Ne bağırıyorsunuz? Size insan gibi soranda kabahat!’’
Kollarımı önümde bağlamış, sessizce hızla giden yolu izliyordum. Her şey o kadar hızlı ve karmaşık bir şekilde ilerlemişti ki, bulunduğumuz durumu bile hiçbir şekilde sorgulayacak vaktim olmamıştı.
Sahi! Biz ne zaman bu duruma gelmiştik. Ben bugün yaşanılan Alev krizini, Alaz’a nasıl anlatacaktım.
Arabanın durmasıyla, kendi içimde yaşadığım çatışmalara bir son verip, kapıyı açarak aşağıya indiğimde, geldiğimiz yeri anca fark edebildim.
Burası, denize yakın şirin bir çay bahçesiydi. Ağaçlar, altında bulunan masalara gölgelik olarak kullanılıyordu. Biraz daha iç taraflara doğru renkli armut koltukların bulunduğu sevimli bir yerde vardı mesela. İç açıcı ve bir o kadar da rahatlatıcı bir görüntüydü bu. Tabi kime göre, neye göre. Benim şuan içinde bulunduğum karmaşayı, hiçbir renkli ortam çözemez, orası ayrı!
Etrafımı inceleme işine, kendimi ne kadar kaptırdıysam artık! Elif’le, Poyraz’ı arkamda bıraktığımın farkına varmadım. Ta ki, etrafa kısa bir göz atıp, onların varlığını sorgulayana kadar.
‘’Siz, niye o kadar geride kaldınız ki? Gelsenize yanıma!’’
‘’Bende, bizi ne zaman fark edeceksin onu düşünüyordum! Kendini ne kadar kaptırdıysan artık!’’
‘’Yapma, ama Poyraz! Bu tarz yerleri ne kadar sevdiğimi bildiğini varsayıyorum. Sence bu normal değil mi? Şu güzelliğe bakar mısınız?’’ diyerek kollarımı her iki tarafıma doğru açtım.
‘’Beğendiğine sevindim! Ama artık bir yere otursan mı diyorum! Bak, şu ağacın altı güzel gibi sanki ne dersiniz?’’
Poyraz’ın gösterdiği masaya hızla ilerleyerek önümdeki sandalyeye hızla kuruldum. Poyraz ve Elif’te yerleşince, kısa süre içerisinde siparişler verilmişti.
‘’Eee Çisem! Anlatacak mısın artık? İçini kemiren olay her neyse.’’
Halbuki ben, bulunduğumuz ortamın güzelliğine ve sakinliğine kapılıp, birkaç dakika da olsa filler ve devlerin savaşından kurtulmuştum.
Poyraz’ın sorusu üzerine, Elif;
‘’Çisem! Artık şu gizemli olayı anlatmanın vakti geldi diye umuyorum. Poyrazda burada olduğuna göre anlatmamak için bir engelin yok.’’
Artık cidden konuşmaya bir yerden başlamam gerekiyordu. Nerden başlayıp, nasıl devam ederim diye düşüneceğime, her şeyi en ufak ayrıntısına kadar anlatmak en doğrusu olacaktı sanırım. Bismillah diyerek bugün yaşanılan Alev olayını anlatmaya başladım.
‘’Poyraz, seninle birkaç ay öncesi bazı şeyleri, daha doğrusu Alaz’ın geçmişi hakkında bazı şeyleri konuşmuştuk hatırlarsan.’’
Dediklerimi onaylar bir mırıltı çıkardığında, konuşmaya devam ettim.
‘’Bugün… Şirkete… Alev geldi!’’
Poyraz ya dediğimi tam olarak anlamamıştı yada anlamamış gibi davranıyordu. Hiçbir tepki vermeyişini geçtim, mimikleri dahi oynamıyordu. Kafamı çevirip, sol tarafımda kalan Elif’e baktığımda, onunda bir eli havada olan çay bardağıyla kala kaldığını gördüm. Sağ kolumu masaya dayamış ve avuç içime yerleştirdiğim çenemle, bir Elif’e bir Poyraz’a bakmaya başladım.
Ben kimden, neyin yardımını istiyordum ALLAH aşkına. Bu iki çatlak, daha kadının ismiyle donup kalmışlardı! Bir elimin parmaklarını gözlerinin önünde şıklattım.
‘’Heyyy, kime diyorum. Beni duyuyor musunuz gençler?
Kendine ilk gelen Elif olmuş olmuştu.
‘’Şaka değil mi? Şaka yapıyorum de lütfen Çisem! ‘’dedi.
Ah be güzelim, ne kadar isterdim şaka demeyi bir bilsen. Bugün yaşadığım o şeyin ve düşündüklerimin, tamamıyla benim kuruntum olmasını istemiş olsam da, değildi. Yüzüne uzun uzun bakarak, kaşlarımı ‘hayır’ anlamında yukarı kaldırdım.
‘’Maalesef, reddetmeyi senden daha fazla istesem de, gerçek bu Elif.’’
Biz kendi aramızda konuşmaya devam ederken, Poyraz işin gerçekçiliğini henüz kavramış olacak ki;
‘’S*ktir’’ dediği an hemen yanındaki Elif’ten acılı bir dirsek darbesi yemiş bulunmaktaydı.
‘’Düzgün şaşır şaşıracaksan benim sinirimi bozma Poyraz!’’
‘’ Şey, pardon kızlar! Ben bir an kendimi kaybettim sanırım. O zaman şöyle yapalım, ben baştan alayım en iyisi.’’
Böyle bir durumdayken, açıkçası Poyrazın ağzından çıkmış olan küfürde değildim ama yine de herhangi bir müdahalede bulunmadım. Kendilerine göre doğru olan ne ise öyle devam edebilirlerdi.
‘’ Anasını satayım! Ne demek geldi ya? Nasıl geldi? Bunca sene sonra neden ve hangi yüzle geldi o kadın şirkete? Sen ne dediğinin farkında mısın Çisem?’’
Ben ne dediğimin farkındaydım ama o ikisi verdikleri tepkilerin farkında mıydı? Biraz kafalarını toplayıp, olayı algılayabilmeleri için bekledim. Anladığım kadarı ile Poyraz, kendi içinde bana yönelttiği soruların cevaplarını arıyordu.
‘’Bir saniye yaa! Peki abim! O ne yaptı? Ne dedi onu görünce?’’
İşte bomba soruya gelmiştik en sonunda. Yavaş yavaş konuşmamız gereken asıl konuya geliyorduk.
‘’Konuşsana Çisem! Anlatsana ne oldu? Allah’ım kafayı yiyeceğim ya! O kadın abime neler yaşattı! Şimdi hangi yüzle geliyor yeniden? Kim alıyor onu o binaya? ’’
Sakinlikte bir yere kadardı ama değil mi? Bizde sabır taşı değildik sonuçta!
‘’Susarsan anlatacağım Poyraz! Seninle bir araya gelmek istememin sebebi zaten bu! Süs olsun diye seni aramadım. Bana akıl vermene, nasıl bir yol izlemem gerektiğini söylemene ihtiyacım var. O yüzden mümkünse biraz daha sakin olur musun? Zira ben fazlasıyla gerginim zaten!’’
Masanın üstündeki ellerine kaydı gözlerim, kendine engel olmak adına ellerini yumruk yapmış bir vaziyette, derin nefes alarak etrafına bakıyordu.
‘’Tamam, sakinim. Anlat, ne oldu, nasıl gelişti olaylar?’’
Bugün yaşanan olayları, en baştan bütün detayları ile anlatmaya başladım. Buna, Prenses Alev hanımın, Dicle ve beni küçümseyici bakışları da dahil. Sonuçta hiçbir detay atlanılmamalıydı değil mi?
‘’İşte böyle Poyraz. Bunları sana anlatıyorum çünkü, içimizde onu en iyi tanıyan sensin. Bu konuda bana ancak sen yardım edebilirsin. Alaz’la aramızda gelişen olay o kadar yeni ki, ben açıkçası biraz çekiniyorum! O kadının geldiğini söylesem nasıl bir tepki vereceğinden şüpheliyim ve geçmişte yaşadıklarını tesadüfen de olsa bildiğimi öğrenirse, çok kızar mı? İnan ne yapacağımı bilmiyorum ve bu çaresizlik beni daha çok korkutuyor. Şimdi, ikiniz de bana olumlu bir yol, bir yön gösterin, olur mu?’’ diyerek önümdeki soğumuş kahvemden bir yudum aldım.
‘’Yaa, anlamıyorum. Bu nasıl bir cesaret, nasıl bir bencillik. Bir insanda hiç mi utanma olmaz. Sonuçta yaşanılan, geçmişte kalan normal bir ayrılık değil, ki öyle bile olsa abimin geçmişinde kalan biri ile yüz göz olacağını düşünmüyorum hiçbir şekilde. Aklım almıyor, inanın aklım almıyor!’’
‘’Poyraz! Yeter artık. Zaten dolu olan beynim sayende daha çok doldu. Kendini tekrarlamayı bırakıp, bana ne yapmam gerektiği konusunda yardımcı olacak mısın yoksa ben kendi başımın çaresine bakayım mı?’’
Şuan ki yaşadığımız şey bir patlamaysa, evet beni de en sonunda patlatmayı başarmışlardı. Ben geçmişteki bir aşka yenik düşerek, mağlup olmaktan korkuyordum. Alazla aramızdaki kıvılcımı kaybedeceğimin düşüncesi bile beni deliye çeviriyordu.
‘’Peki… Ne yapacaksın öyle mi?’’ diyerek kısa bir süre cevap vermemi bekledikten sonra, Elif le beni şaşırtacak asıl kelime çıktı dudaklarından. ‘’Hiçbir şey’’ dedi ve devam etti,
‘’Kendine ve tanıdığın kadarı ile, az da olsa abime güveniyor musun?’’
Böyle bir soruya nasıl cevap verilirdi ki! Kendime tabi ki güveniyorum. Peki ya Alaz’a? Ona böyle bir konuda sorunsuz güvenebilir miydim? Karakteri olarak, nerde nasıl davranacağını az çok bilsem de, ilişki konusunda bilmiyordum ki! Benden cevap alamayacağını anlayan Poyraz’da konuşmasına devam etti.
‘’ Bak! Kolay olacak demiyorum. Özellikle o çiyan ortaya çıkacak yüzü kendinde bulabildi ise, sizin ilişkide de bazı sorunlar olacaktır ama bunun üstesinden gelecek olan yine sizsiniz. O yüzden önce kendine, sonra da abime sorunsuz bir şekilde güvenmen gerekir, bundan dolayı sana ‘hiçbir şey’ diyorum Çisem. Tabi ki burada karar sana kalmış. Sen bana sordun, bende sana sadece küçük bir öneride bulundum. En önemli şey ise ne biliyor musun?’’ Birkaç saniye sadece gözlerimin en derinine bakarak, sanki söyleyeceği şeyi anlayacak biri olup olmadığımı tartı. Aradığını bulmuş olacak ki, dudağının kenarını tehlikeli bir şekilde hafifçe kıvırarak ;
‘’Şunu unutma ki, sen bir kadınsın ve siz kadınlar istediğinizde gerçekten çok tehlikeli olabiliyorsunuz!’’ Diyerek göz kırptıktan sonra, az önce konuşan o değilmişçesine sandalyesine yaslanarak kollarını bağladı ve beni yine koskocam bir girdabın içerisine adeta iteledi.
Bana resmen, abimi elinde tutmak için onu cezbet, onu dişiliğinle elde et, onu bırakma diyordu. Peki, ben bu dediklerini yapabilir miydim?
İçimde bir yerlerde yaşamını sürdüren Çisem,’ korkak olma ve Poyrazı dinle yada dinleme Alazı ellerinle o çiyana ver, karar senin’ diyordu.
‘’Düşündüm de Poyraz! Sanırım seni dinleyeceğim! Her ne kadar önümü göremesem de, en azından savaşmadım demek istemiyorum. Her şeyi akışına bırakıyorum. Yaşayalım ve görelim o zaman, hayat bize ne gibi sürprizler hazırladı.’’
Bende Çisemsem, Alazı altın tepside sunmayacaktım o kadına!
Böyle konuşurken, bilseydim ki ileride çok canım acıyacak ve ağzımdan çıkan cümlelerin altında bir böcek gibi ezileceğim, yeniden ve yeniden bir kere daha düşünür, ona göre hareket ederdim…