Yeni Üyelik
21.
Bölüm

KARŞILAŞMA

@bluemoonn

Bazen insan öyle yorulur ki; ne yeniden başlamaya cesareti, ne de denemek için cesareti kalır...

Kendime ait boş bir zaman bulduğumda, yapmaktan en çok keyif aldığım şey kesinlikle kitap okumaktı ve benim İstanbul'a dönüş yolunda kendime ayırabileceğim epeyce boş vaktim vardı. Kitabın kapağını açalı henüz on yada on beş dakika olmuştu ki, bu söz dikkatimi çekti. Ne diyordu sözde;
''Bazen insan öyle yorulur ki...''
Düşündüm… Bir süre sadece akıp giden yolu izlerken sadece düşündüm. Yorulmak! Hayattan, yaşanılanlardan bazen ise insanlardan!
Peki… İnsanlar gerçekten yorulunca vaz geçebilirler miydi? Her şeyden ve herkesten? Silebilirler miydi geçmişi hiç yaşanmamış gibi? Yeni ve yeniden bir dünya kurabilirler miydi kendilerine?
Hayatında aşkı, kırgınlığı yaşamamış biri olarak şu an bunu anlamam sanırım zordu ama beynimi, düşüncelerimi esir alan kişi en dibine kadar yaşamıştı. Acısını yazmış olduğu o kağıt parçasından bile bana yansıtmıştı.
Her şeyin, daha doğrusu içimdeki savaşın başlangıç noktası o kitabın arasından düşen kağıt değil miydi zaten.

Ah! Alaz! Aradan geçen zaman sonrası yeniden başlamaya karar verdin ama aynı duyguları yeniden yaşamaya cesaretin var mı acaba?
Peki, hiçbir şey yaşamamış olan ben! Benim cesaretim var mıydı? İçimde filizlenmeye başlamış olan bu duygu ve bana bu duyguyu yaşatan kişiyle baş etmeye? Bazı şeylerin acabasını yaşamadan karşısına geçmeye?

Birkaç gün önce Çağatay ile konuştuğumuzda her şeyi tek tek yüzüme vurmamış mıydı zaten?

''Sen hala kendini kandırmaya çalışıyorsun Çisem! Biliyorum zor olacak senin için ama sen o yüzünü bile görmedim dediğin adama çoktan aşık olmuşsun, o yüzden cesaretini topla ve bunu bir an önce kabullen'' demişti bana.

Sonunda zor olsa da itiraf ettirmeyi başarmıştı bana. O gün oturduğumuz o kafede, içimdeki her şeyi tek tek anlattırmıştı. Konuşmam bittiğinde de 'sadece kabullen ' demişti. Dışarıdan biri olarak konuşması bu kadar basitti işte...''KABULLENMEK''...

****

 


Gitmekte olduğum yolla birlikte maalesef ki hissettiklerimde benimle birlikte geliyordu. Keşke bir çaresi olsa da, geri de bırakabilseydik bazı şeyleri.
Daralmış ve bunalmış olmayı sonuna kadar yaşayan biri olarak şu an için yapabildiğim tek şey kocaman bir ''OFFF'' çekmekten başka bir şey değildi.
Birkaç dakika sonra telefonumun yanıp sönen ışığı dikkatimi çekti, kimin ne yazmış olabileceğine baktığımda, mesajın Elif'ten geldiğini gördüm. Tahminen ne zaman ineceğimi soruyordu. Elimdeki telefonun ekranını kaydırarak saate baktığımda çokta bir mesafenin kalmadığını fark ettim. Büyük bir sevinç ve heyecan ile çıktığım yolculuğumun dönüş yoluydu bu. Ne kadar da çabuk geçmişti, şu geride bıraktığım beş gün.

Kafamı çevirip yan tarafımda oturan, varlığı ile yokluğu bir olan kızı inceledim çaktırmadan bir süre. Kulağında kulaklıkları, başını da oturduğu koltuğa yaslayarak uyuma pozisyonu almış bir şekilde devam ediyordu yolculuğuna. O an gidiş yolundaki yol arkadaşım olan amca geldi aklıma, öyle hararetli bir gidişe, böylesine sessiz bir dönüş, ne kadar da garipti her şey, tıpkı hayatım gibi... Kendi kendime gülümseyerek, başımı akmakta olan yolu izlemek üzere tekrar cama doğru çevirdim.

*******

İstanbul dan ayrıldığımız sıra, her şey gözüme küçük ve değersiz gözükürken, dönüşüm bir o kadar sancılı ve ağır oldu. Sancılı olan kısmı kısa bir süre için geriye atacak olursak, ağır olan kısım ise şuan elimdeki neredeyse patlama noktasına gelecek şekilde doldurulmuş kocaman bir çek çekli valizdi.
Benim canım annem sağ olsun, onu da yersiniz, bunu da içersiniz diyerek doldurdu da doldurdu. Görende evde küçük bir karargah var zanneder, altı üstü iki kişiyiz be canım anam...
Elimdeki valizimi sanki çok değerli bir eşya taşıyormuşçasına narin ve yavaş bir şekilde çekiştirerek, daha doğrusu çekmeye çalışarak Elif'in yanına geldiğimde, telefonunda olan gözlerini kısa bir süre yukarı doğru kaldırdı. Karşısındakinin ben olduğumu fark edince, yaramazlık yapmış beş yaşındaki bir çocukmuşçasına hızlı ve aceleci hareketleri ile bir işler çevirdiğini kanıtlamış ve doğal olarak dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Yakalanmış olmanın verdiği bir huzursuzlukla yanakları renkten renge girerken , bunu kendisi de fark etmiş olmalı ki bir anda bana sarılarak konuyu hiç açılmadan kapatma çabasına girdi.

Birbirimizden ayrıldığımızda tek kaşımı kaldırarak, 'hayırdır' dermişçesine göz kırparak, elindeki saklamaya çalıştığı telefonu işaret ettim.
''Ne'' diyerek başını salladı,
'' Bu aralar fazlaca dikkatimi çeker oldunuz hanımefendi bilginiz olsun.''
''Bir şey yok, inan ki bir şey yapmadım!! Hem ne yapmış olabilirim ki Çisem?
''Onu ben değil sen söyleyeceksin!''
Kaçmasının daha fazla işe yaramayacağını anladığında kabullenmiş olacak ki;
'' Tamam! Tamam Çisem, anlatacağım her şeyi ama biraz zamana ihtiyacım var. İlk önce bazı şeylerin üstesinden gelebildiğimi kendime kanıtlamama izin ver olur mu?''
Kaşlarım havalanmış bir şekilde onu dinlerken, zamana ihtiyacı olabilecek ne yaşamış olabilir sorusu da beynimde ki yerini almıştı.
''Ben nasıl olsa seni konuşturmanın bir yolunu bulurum!'' diyerek kıymetli bavulumu çekiştirerek önden, önden yoluma devam ettim. Gerimde kalan Elif’e ise en pis, en kötü bakışlarımı gönderip ‘’O kuş kafese girecek Elif hanım bilginiz olsun! Dedim.

*****

Eve geldikten sonra ilk işim kendimi direk koltuğa atamak olmuştu. Ayaklarım havada duvara yaslı, başım koltuktan aşağı sarkar bir vaziyette dinlenmeye çalışırken;

''Hadi kaldır o kıymetli kıçını da gel! Kahve yaptım.''
Ona cevap vermek için başımı geriye doğru atarak ona tepetaklak olmuş şekliyle bakarken;

''Bunu uyku sırasında söylemem gerekirdi, bulunduğumuz ortama pek uymuyor ama beş dakika daha Elif, sanki otobüsü ben kullanmışım gibi yorgunum ve ayaklarım ağrıyor.''

''Yok sana beş dakika falan, hemen o koltuktan kalkıp dünyanı düzüne döndürdükten sonra mutfağa geliyorsun!'' demiş ve geldiği gibi gerisin geri mutfağa dönmüştü.
Ayaklarımı sürüyerek mutfağa girdiğimde, fincanları masaya koyuyordu. Masanın etrafında bulunan sandalyelerden birini çekip, kıymetlimi de yerleştirdikten sonra, ''Hayatımda senin kadar hainini görmedim! Biliyorsun değil mi Elif?’’

''Başka türlü kalkmazdın kuzum bende el mecbur zorladım. Ne yapacaksın, hep sen mi zor kullanacaksın! Birazda ben yapayım sana.''
Sersem şey!! Hayatımdaki iyi ki dediğim şeylerden biri olduğunun farkında mıydı acaba.
Kahveler içilmiş, bavul Elif'in sevinci eşliğinde boşaltılmış, üzerimde ki yorgunluğu atmak için duşumu almış bir vaziyette Elif hanımın bol öpücüklü isteği üzerine bilgisayardan film açıp izlemeye başlamıştık. Filmin ortalarına geldiğimiz de daha ne kadar dayanabilirim acaba diye düşünürken, aslında pek te bir zamanımın kalmadığını, Elif'in omzuna düşen ve onunda korkarak çığlık atması sonucu sıçrayarak kendime geldiğimde anladım. Yaptığım tek şey etrafa boş bakışlar atarak bakmak oldu.
Ha şimdi, ha birazdan diye kendimi sıkmaya çalışırken, sanırım uyuya kalmıştım. Aman ne güzel!!

''Ah Çisem!! Ödümü kopardın ya! Filmin en heyecanlı yeriydi tamda''
Hala daha kendimi toparlayamamış olmanın verdiği mahmurlukla, ilk önce bilgisayara sonra da Elif' e baktım. ''Kızım sen deli misin ya? Ne bağırıp duruyorsun? Hem suçlusun hem de güçlü birde bana çemkiriyorsun! Tutturmasaydın şu saçma filmi seyredeceğim diye.''

Kolumun altında ki yastık dikkatimi çekince, elime almamla kafasına atmam arasında sadece saniyeler vardı. Kendini toparladıktan sonra;
''İyi ki bir film izleyelim dedik, düştüğümüz şu duruma bakar mısın? Bizim neyimize ki zaten keyif yapmak!''
Seri hareketlerle bilgisayarı kapatmaya başladığında, yaptığım tek şey sadece onun aceleci hareketlerini takip ederek verdiği tepkiye anlam vermeye çalışmak oldu.
'' Hadii! Kalk kalk yatalım. Sabah erken saatte girmemiz gereken dersimiz ve öğleden sonra da katılmamız mecburi bir seminer var.'' Diyerek yatağımın yanında duran terliklerini ayağına geçirerek, yürürken çıkardığı o sesle beraber odamdan çıkıp gitti.

'Bir dakika yaa!!! O seminer yarın mıydı?'

*******************

Sabah kendimizi gayri ihtiyari bir koşuşturma içerisinde bulmuştuk. En acele şekliyle kahvaltımızı yaptıktan sonra hazırlanıp evden okula doğru giderken, Elif'le bir yandan da çene çalıyorduk;
''Kendimi o kadar yorgun hissediyorum ki Elif! Ne zaman sabah oldu anlamadım bile.''

''Kaç saatlik yoldan geldin, sarstı seni normal. Birkaç güne toparlarsın bir şeyin kalmaz. Eee hiç konuşamadık nasıl arkadaşların? Neler yaptınız? Nasıldı?''
Her zaman ki Elif ve soruları. Bu kız soru sormaya başlayınca kesinlikle kendini kaybediyordu!
''Öncelikle tek tek sor ki bende ilk önce hangisinden başlasam acaba diye düşünmeden cevap verebileyim olur mu?''
Gülerek söylemiş olduğum şeye, tepki olarak aldığım şey kocaman bir acıydı! Çünkü Elif hanım sağ tarafımda yürümüş olmanın avantajını kullanarak, boşluğuma dirseğini resmen geçirmişti.
''Deldin, deldin! Öyle ölmem daha hızlı geçir!''
''Sen de dalga geçme hak ettin bir kere canım hiçç kusura bakma ve anlatmaya başla okula az kaldı.''
Otobüsten itibaren başlayıp her günümü ailem ve arkadaşlarımla yaptığımız her şeyi o kadar kendimi kaptırmış ve heyecanla anlatmıştım ki, kafamı çevirip Elif'in yüzüne baktığımda ondan neden hiç tepki vermeden dinlediğini ve benim yapmış olduğum eşekliği şuan daha iyi anlıyorum.
Kuzumun gözleri dolmuş ve yüzündeki o ufak sırıtışla, beni dinlemesine dinliyor ama çok uzaklarda olduğunu da belli ediyordu. Koluna girip onu kendime biraz daha yaklaştırdım.
'' Ahh!! Elif çok özür dilerim canım, ben nasıl böyle bir hata yaptım?'' Gözlerimin içine kısa bir an baktı.
''Düşünüyorum da Çisem! Babam olsaydı nasıl olurdu? Bizim de böyle beraber geçirdiğimiz güzel zamanlarımız olur muydu? En basiti babam beni sever miydi ? Yoksa o da annem gibi...''
Artık her ne söyleyecekse yuttuktan ve kafasını gelişi güzel salladıktan sonra gülümsemeye kendini zorladı.'' Her neyse sen güzel zaman geçirdin ve mutlusun önemli olanda bu.''
Elif böyleydi kendinden başka herkesi, her şeyi düşünür onların mutluluğu ile mutlu olmasını bilirdi. Dikildiğimiz yerde ellerini avuçlarımın arasına aldığımda anladım aslında kendini ne kadar sıktığını. Küçük elleri avuçlarımın içerisinde titriyordu resmen. Daha çok sıktım ona destek olmaya çalışarak. En azından yanında olduğumu artık yalnız olmadığını hatırlatmak ister gibi.
''Dilerim ki bir gün bu güzel ruhunun ve kalbinin mükafatını alırsın kuzum''
Elleri yavaş yavaş gevşedi, birkaç saniye öncesine kadar akmak için tek bir söz bekleyen gözlerini hüzünlü de olsa bir tebessüm kapladı. Bu kız kısa zamanda neler yapmıştı bana böyle!
Bu konuşmamızdan sonra öğlene kadar biri blok olmak üzere iki farklı derse girmiştik. Yorgun olan vücuduma bir de beynimi eklemiş olarak hocanın dersten geç ayrılması üzerine Elif'le koşturarak konferans salonuna kendimizi adeta atmıştık. Etrafa yapmış olduğumuz bakışlar sonucunda iki kişilik bulduğum yere kendimizi bıraktığımızda, konuşmacının son konuşmalarını yaptığını, soru cevap bölümüne geçmiş olmalarından anlamıştım.

Hemen defterimi ve kalemimi çıkarıp en azından konuşmanın sonunu not almak için çabalarken, duyduğum ses ile donup kadım. Elimdeki kalemi çıt çıkmayan salonda gürültülü bir şekilde yere düşürmemle, birkaç kişinin bize doğru dönüp bakması ve benim zor da olsa başımı kaldırarak sahnede ki kişiye bakmam aynı anlardaydı.
Sahnede ki konuşmacı, benim sadece sesini duyarak etkilendiğim yüzünü görmek için ne kadar çabalasam da bir türlü beceremediğim Alaz ŞAHİN den başkası değildi...

ALAZ'DAN...

Her ne kadar zorlu ve çaba gerektiren zamanlardan geçiyor olsam da, yaşadığım zorluklar garip bir şekilde haz veriyordu bana. Çabalamak, birilerine bir şeyleri öğretmek gerçekten güzel duygulardı benim için.

Bu gün de onların içerisinde en çok heyecanlanmama sebep olan eylemi gerçekleştirmek üzere, mezun olduğum üniversiteye konuşmacı olarak gidiyordum. Kendi adıma işleyişe ve konulara ne kadar hakim olsam da, ufakta olsa bazı şeylerin tekrardan üzerinden geçmek için okul zamanından kalma not tuttuğum ajandamın arayışlarındaydım. Evde neredeyse aranmadık yer bırakmamıştım. Annemin atmayacağından emin bir şekilde kalan tek yer olan eskiden benim, şuan Poyraz'ın kullandığı yer olan odaya girer girmez arayışlarıma devam ettim. Bütün aksilikler bugün beni bulmuş gibi annemin de evde olmayacağı tutmuştu.

Kitapların bulunduğu rafları hızlı bir şekilde gözden geçirirken, artık ne kadar dikkatsiz davrandıysam, bazılarının da yere düşmesine sebep oldum.

''Ahh, kahretsin telaşımın içinde gerçekten bir bu eksikti''
Kendi kendime söylenerek yere eğilmiş, dökülenleri sırayla toplarken yerdeki bir kitabın altında kalan ince, bordo rengindeki şey dikkatimi çekti! Kaldırıp baktığımda bunun bir evlilik cüzdanı olduğunu fark etmem hiç zor değildi, gerçi üzerinde de bunun bir evlilik cüzdanı olduğunu yazan yazıları görmemek için kör olmak gerekirdi. Bildiğim kadarı ile annemlere ait olamazdı, peki bu kimindi?
Elimdeki belgeyi açarak ilk sayfasına baktığımda asıl şaşırışımın şimdi olacağını bilemezdim.
''Siktiiirr!!!''
Kafamı kaldırıp odanın kapısına baktığımda yüzündeki renk değişimi ile şaşırmış bir vaziyette bana bakan Poyraz kesinlikle piyangodan çıkmış olmalıydı!
Bir elimdeki deftere, bir Poyraz' bakarken bir yandan da kafamda ben burada yokken olması muhtemel olayları sorguluyordum. Tüm bu yaptığım garip davranışların farkına vardıktan sora ayağa kalkarak Poyraz'ın yanına gidip onunla göz göze geldim.

''Sen ne bok yediğinin farkında mısın? Poyraz!!! Gizli kapaklı ne işler çeviriyorsun sen? ''
Elimdeki evlilik cüzdanını sol elimin avucuna vurarak;
''Umarım bu yaptığının mantıklı bir açıklaması vardır, yoksa seni annemin elinden ben bile alamam!''
Önünde durmuş olduğu kapıdan evi aceleci bir şekilde kontrol ettikten sonra seri hareketlerle kapıyı kapayarak odanın ortasına doğru ilerledi.
''Abi biraz sessiz olur musun? Annem aniden eve gelse her şeyi öğrenecek ve lütfen adam öldürmüşüm gibi davranma olur mu?''
''Laann!! Hala dalga mı geçiyorsun sen? Birde geçmiş karşıma adam öldürmüş gibi davranmayacakmışım!! Bak bak!! Pardon da ne yapayım abicim? El şaklatıp aferin Poyraz ne güzel yapmışsın mı diyeyim? Dur hatta şöyle söyleyeyim..Hahh buldum kaç tane yeğenim var mesela? Bizi onlarla tanıştırma zahmetine girecek misin? Bunlar nasıl?''
Elimden bir an bile bırakmadığım evlilik cüzdanını suratına doğru bilerek fırlattım ki konunun ciddiyetini kavrasın küçük bey.
'' Hayır, merak ettiğim nokta şu ki benim yokluğumda ne yaşandı buralarda da sen bu durumdasın? Her ne kadar uzakta olsam da sizinle, seninle konuştuğumuzda neden anlatmadın Poyraz?''
Delirmeme ramak kalmıştı resmen. Odanın ortasında bir ileri bir geri turluyordum. Bu benim geçtiğimiz birkaç sene içerisinde kazandığım bir rahatlama tekniğiydi.
''Her şey o kadar ani bir şekilde gelişti ki ben bile içinde bulunduğum durumu daha kavrayamadım. Beni gömmeden dinleyeceksen otur karşıma anlatayım. Hem benim de konuşacak birine ihtiyacım var yoksa bu duygu karışıklığı içerisinde boğulacakmış gibi hissediyorum.’’

İçimden bir ses dinlemem gereken şeyler olduğunu söylerken bende ona uyarak yavaşça yanına oturdum ve elimle anlatmaya başlamışını işaret ederek beklemeye başladım.

''Öncelikle inceledin mi bilmiyorum ama adı Elif. Senin dairende oturan kızlardan biri! Daha buraya taşınmadan önce ilk olarak okulda görüp etkilenmiştim ondan. Bilirsin beni ne kadar uçarı biri olsam da onu görünce her şey değişti. Belki de ilk başlarda ulaşılmaz oluşu, diğer kızlar gibi olmayışıydı dikkatimi bu kadar çeken. Ben kovaladıkça o kaçtı, ta ki Çisem'in yani asıl kiracımızın yanına taşınanın o olduğunu anlayana kadar. O an birbirimizi gördüğümüzde ki şaşkınlığımızı hala daha unutamam.''

Poyraz bu şekilde konuşmasına devam ederken, o an anladım ki bizim ki gerçekten aşık olmuştu. O hisleri zamanında yaşadığım için çok iyi bilirim, insana neler yaptırır ya da nelerden vaz geçirir. Sözünü bir yerde kesmem gerektiğini düşünerek;

''Tamam, çok iyi anladım ki aşık olmuşsun. Peki bu noktaya nasıl geldin? Ne yaşadın da böyle ciddi bir karar aldın? Ya da aldınız? Asıl önemli konu ki bu durumdan kimler haberdar?’’
Yüzüme boş boş bakarak sadece tek bir cümle sarf etti.
''Şimdiye kadar hiç kimse, sadece sen abi!''
Elimle yüzümü sıvazladım. Bir çare ararcasına. İçinde bulunduğum duruma elimden geldiğince anlayışlı bir şekilde davranmaya çalışarak Poyraz'a baktım.
''Yargılamadan dinle lütfen henüz bitmedi.'' Dediğinde asıl konunun şimdi geldiğini anlamam lazımdı.
Elifin durumunu, başından geçenleri, ailesinin onun hakkında vermiş olduğu kararları kısacası her şeyi anlattığında, işin asıl rengi ortaya çıkmıştı.
Nasıl insanlardı bu Elif'in ailesi ki asıl önemli olan nasıl bir anne kızına bu denli acımasız davranarak, bencilce karar verebilirdi.
''Anlayacağın abi, ona daha kavuşamamışken ellerimin arasından kaymasına izin veremezdim.''

Düşünceler kafamda cirit atarken, birde onun anlattıklarına konsantre olmaya çalışıyordum.

'' Bak Poyraz! Öncelikle bu yaptığın şey, çok ciddi bir sorumluluk isteyen bir şey bunun farkındasın değil mi? Bu soruyu Elif'i gerçekten sevdiğini düşünerek soruyorum.''
'' Kesinlikle farkındayım. Yaptığım şeyin sonuna kadar arkasındayım ve onu seviyorum abi''
''Madem öyle bana laf söylemek düşmez ama en önemlisini unutuyorsun! Bunu anneme nasıl açıklamayı düşünüyorsun?''
Bakışları yere düştü! O kadar plansız yapılan bir şey olduğu belliydi ki, daha neyi nasıl yapacağına bile karar vermemişti.
'' İnan işin o kısmını henüz düşünmedim. Şuan için her şey o kadar yeni ki. Ben ne kadar kağıt üzerinde eşim olsa da o kadar mutluyum ki abi. O yüzden her şey rayına oturana kadar senin de o çeneni kapalı tutmanı istiyorum...’’

******

YAZAR'DAN...
Günlerden mahalle pazarının kurulma günüydü. O semtin insanları alışverişlerini marketler yerine pazardan yaparlardı tıpkı başına geleceklerden habersiz Aynur hanım gibi.
Pazar arabasını haftalık ihtiyaçları ile doldurmuş, kolundaki saatine baktığında henüz oğullarının eve gelmediğini ve vaktinin olduğunu düşünerek oturdukları apartmanın önüne geldiğinde, güç bela aldıklarını eline alarak merdivenleri tırmanmış tam evin kapısını açıp içeri girecekken, içeriden gelen sesler dikkatini çekmişti. Oğulları bu yaşına kadar kolay kolay tartışan kişilerden olmadıkları için halince evham yaparak kendini sesin geldiği odanın önüne attı. O an ne elinde ki pazarlıklar aklındadır ne de başka bir şey. Kapının hafif aralık olmasından sebep, konuşulanlar net bir şekilde duyulmaktaydı. Aynur hanım da bundan faydalanarak Alaz'ın neden bu kadar bağırdığını anlamak için kendi kendine yaptığının ne kadar doğru olduğunu sorgulasa bile merakına yenik düşerek, çocuklarına görünmeyecek bir vaziyette dinlemeye başladı.

Aynur hanım, Alazın bağırmalarının sebebini ne kadar merek ediyorsa Poyraz'ın anlatmaya başladıklarını da şok içerisinde dinliyordu.
Küçük oğlu Poyraz'ı evlenmiş miydi yani?
Duydukları ile içi içine sığmayacak kadar çok sevinen kadın, içinden ettiği dualarının kabul olduğunu düşünür. Yalan değil Elif'i ilk gördüğünden beri hep onun gibi bir gelini olsa diye geçirmişti içinden.

O an canının diğer bir parçası geldi aklına, yaşadıklarını düşündü kısa bir süre, taa kalbinin en derinlerinden gelen bir istekle yalvardı Rabbine ''Alazımın içindeki sıkıntıları al, onunda gönlünü birine açmasını nasip et'' diye.

Biraz daha burada durmaya devam ederse yakalanacağının farkına vararak, geldiği gibi sessizce dış kapıya doğru ilerleyerek, çıkarabildiği kadar fazlaca ses çıkarma çabasıyla evdekilere geldiğini belli etti.

Sonuçta herkesin her şeyi bilmesine gerek yoktu değil mi?...

 

ALAZDAN DEVAM...
Tam cevap verecekken kapının dışından gelen seslerle annemin geldiğini anladım. İyice dibine girdim ve sadece ikimizin duyabileceği bir şekilde fısıldadım kulağına.
''Şimdilik ikimizin arasında ama senin de dediğin gibi Poyraz efendi! Zamanı geldiğinde ilk iş anneme her şeyi anlatacaksın!''
Bir adım mesafe koydu aramıza. Aceleci tavrı annemin her an odaya girme ihtimalinden olsa gerekti ki, ''Söz abi, ilk anneme anlatacağım! ‘’ Tam arkasını dönüp odadan çıkacakken adımları bir anda durdu. ‘’ Bu arada sen ne arıyordun? Her yeri karmakarışık yapmışsın?''
İlk önce etrafa bir bakındım. Dediği gibi her yer her yerdeydi. İstemsizce elim saçlarımın arasına gitti ve mahcup bir ifadeyle kafamı kaşıdım.
''Üniversite zamanından kalma bir ajandam vardı benim, yarın ki konuşma için biraz eski notlara bakınayım dedim ama o hariç her şeyi buldum!’’
Serseri herif, yüzünü kaplayan gülümsemesiyle kitaplığın en altındaki raftan eliyle koymuş gibi gözümün önünde duran ama benim bulamadığım ajandayı çıkarıp verdi.

Poyraz arkasını dönmüş tekrar odadan çıkacağı sıra seslendim! Yanına yaklaştım, sağ elimle tek omzunu şakayla karışık sert bir şekilde sıkarak,
''Umarım her şey istediğin gibi olur abicim! Umarım kalbin kırılmaz!’’ Aramızda geçen sessiz konuşma sonrası annemin yanına doğru gitmesini izlemeye devam ettim.
Eşek sıpası büyümüştü de, herkesten gizli saklı iş yapmaya bile başlamıştı!
***

Yoğun bir şekilde geçeceğini bildiğim günüme birde uğursuz bir baş ağrısı eklenmişti. Tam da böyle zamanları bulurdu zaten bu migren belası.
Ofiste yapılması gereken tonla iş varken birde öğleden sonra ki konferans tamamı ile gerilmeme sebep oluyordu.
Günün öğlene kadar olan kısmını zor da olsa halletmiş bir şekilde şirketten çıkıp otoparka indiğimde aklıma gelen sunum dosyası ile tekrar geri dönmek durumunda kaldım.
Dosya için geri dönmeye birde akmayan öğlen trafiği eklenince on dakika kadar bir geç kalmışlıkla adımlarımı konferansın yapılacağı yere doğru ilerletmeye başladım. Çok geçmeden karşımdaki koridordan gelen kişiyi fark etmemle duraksadım. O da beni fark etmesiyle yüzündeki gülümseyiş ortaya çıktığında resmiyeti bir kenara bırakmış ve kollarını iki yanına açarak, tıpkı birkaç sene evvelki gibi beni kucaklamıştı. Bende emeği de yeri de ayrı olan kişi, şuan bulunduğum konumda olmama sebep olan hocalarımdan biriydi kendisi.

''Hoş geldin evlat!''
''Hoş buldum hocam, nasılsınız?''
''Ne görüyorsan o!'' diyerek ufak bir kahkaha attıktan sonra sözüne devam etti;
''Sana önün açık derken, haklı çıkmama sebep olduğun için teşekkür ederim. Seni buralarda, böyle bir pozisyonda görmekle nasıl gurur duyuyorum anlatamam.''
''Estağfurullah hocam! Sizlerin emeği üzerimde çok fazla. Benim üzerime o gün o kadar gelmeseydiniz belki de okulu bırakmış olacaktım.''
'' Ben yapmam gerekeni yaptım Alaz! Senin gibi marifetli bir öğrencimi kaybetmek beni üzerdi ve sen ne kadar haklı olduğumun ispatı olarak şuan buradasın. Bu konuşmamıza bir ara devam edelim zira içeridekileri daha fazla bekletmeyelim.'' Dediğinde beraber salona doğru ilerledik.
Konferans salonuna girdiğimizde açıkçası bu kadar yoğun bir kalabalık beklemiyordum. Çok değil birkaç sene önce bende tıpkı şuan buradakiler gibi bu koltuklarda oturduğum geldi gözümün önüne, ne günlerdi ama...
Konuşma sırası bana geldiğinde Şirketimizin büyüklüğünden, yaptığımız çalışmalara, çalışanlarımıza ve mimarlıkla ilgili birkaç temel bilgileri aktardıktan sonra son ve en önemli konuya geldim.
'' Şimdi sizlere buraya gelmemdeki asıl amacımı açıklamak istiyorum! Her ne kadar Türkiye de yeni kurulan bir şirket olsak ta, şirketimizin asıl ayağı yurtdışında bu bir. İkinci olarak: Kendi bünyemizde yetiştirilmek üzere stajyerler almak isteyişimiz ve bunun seçimini benimde mezun olduğum bu okuldan olması kararını verdik.''
Salondaki sessizliğin yerini bir anda uğuldamalar alınca, gereğinden fazla talep olacağı da ortaya çıkmış oldu. Birkaç dakika bekleyip tekrar devam ettim sözlerime.
''Seslerden ne kadar hevesli olduğunuzu anlayabiliyorum ancak taktir edersiniz ki önemli bazı kriterlerimiz olacak.'' Sağ elimi görmeleri için havaya kaldırarak;

'' Bir: Başarı, iki: Hayal gücü, üç: Yetenek, dört: İş disiplini ve son olarak, insani ilişkileri iyi olan kişiler seçilecek. Ben gereken konuşmaları değerli hocalarımla yaptıktan sonra seçtiğimiz kişiler ile birebir görüşmelerim de olacak ve bunun sonucu olarak dört arkadaşımızı aramıza kabul edeceğiz.''

Konuşmamı tamamlamış olmanın rahatlığı ile sorulacak sorusu olan birkaç kişi ile diyaloğa gireceğim sıra, paldır küldür açılan salonun kapısıyla içeri koşarak giren iki kıza kaydı bakışlarım istem dışı. Gözlerimi biraz daha kısarak baktığımda kızlardan biri sima olarak oldukça tanıdık geldi. Aklımdaki soru işareti ile yaklaşık on dakika sonra salondan ayrıldığımda sabahki baş ağrımın ben buradayım dercesine kendini hatırlatmaya başlaması ile bir elimde telefonum okulun kafeteryasına sert bir kahve almak amacı ile ilerlemeye başladım. Uzunca çalışlar sonrası karşı taraftaki hergele telefonu açınca;

''Selamı sabahı kesiyor direk konuya giriyorum. Senin bu kızın konferans verdiğim okulda olma olasılığı nedir?''
'' Sen neredesin ki abi?''
'' Nerede olacağım hayvan herif sizin okuldayım ve eğer yanlış görmediysem senin hatun burada!''
'' Bekle bende okuldaydım bugün, yanına geliyorum konuşuruz hem.''
''Gel bakalım Poyraz efendi. Çıkış kapısında güvenliğin önünde beklerim'' diyerek telefonu kapattım.
Kahvemi alıp arabamın yanına giderken bir yandan da susmak bilmeyen cebimdeki telefon sinirimi bozuyordu. Kendimi rahatlatmam gerektiğini düşünerek arabayı çalıştırıp bir yandan gidiyor diğer yandan da elimdeki kahvemden büyük yudumlar alıyordum. Sesi bir dakika kesilmeyen telefona bakma kararı alarak kahvemi iki koltuk arasında ki boşluğa bırakıp ilerlemeye devam ettim. Ceketimin iç cebindeki telefonumu çıkarmaya çalışırken karşımda beliren insana ait olduğunu gördüğüm karartı ile benim aynı anda yaptığım fren ve sonrası bir kütleme...

 

 

Loading...
0%