‘’En beklenmedik zamanda, en umulmadık yerden boy verebilir yepyeni bir yaşam. O yüzden sen, ne kendinden umudu kes, ne de hayattan.’’
Hayatımız boyunca bazı isteklerimiz, umut ettiklerimiz ve beklentilerimiz her zaman olur. Özellikle bazı şeylerin o kadar çok olmasını isteriz ki, bunun için günler, haftalar hatta aylar geçmesini bile beklediğimiz olur. Tam olmayacağını hayal kırıklıkları eşliğinde kabul ederiz ki, hiç olmayacak bir anda, hiç olmayacak bir şekilde karşımıza çıkarır hayat o çok istediğimiz şeyi…
Şuan da bulunduğum durumu yaşamak istemiş miydim?
Kesinlikle hayır!
Peki onu bu denli yakından görmeyi istemiş miydim?
Belki evet, belki de hayır!!
Hadi ama kimi kandırıyorum ki?
Bas bayağı da istemiştim. Ancak bu şekilde, böyle bir durumdayken değil tabi ki.
Afallamış bir şekilde bulunduğum durumu anlamlandırmaya çalışırken, şansıma mı kendime mi küfretmem gerektiğini sorguluyordum. Yarı oturur bir pozisyondayken birkaç dakika öncesine gittiğimde, kolumdaki çantam, elimde tuttuğum bir hayli kalın ve ağır ders kitaplarım az geliyormuş gibi birde konferansta arkadaşımın tuttuğu notları almamla, kendimi kocaman bir karışıklığın içinde bulmuştum.
Kucağımdaki karmaşıklığı kendimce bir sıraya dizmeye çalışırken bir yandan da vakit kaybetmeden eve varma çabası içindeydim. Kendimi nasıl kaptırdıysam karşıdan karşıya geçtiğimin farkına varamamışım.
Ta ki o güçlü fren sesini duyup, gelen arabanın farkına vardığım ana kadar. Panik duygusuyla sanki beni koruyacakmış gibi elimdeki kalın kitapları yaklaşmakta olan arabaya doğru fırlatmamla çıkan kütleme sesi ile kendimi yerde bulmam bir oldu.
Ama bu karışıklığın asıl sorumlusu Elif’ti!
Hanımefendinin artık ne işi varsa ki burası benim açımdan kocaman bir muamma!!
Beni ekmiş, birkaç işinin olduğunu söyleyerek yanımdan ayrılmıştı. Hepsi onun yüzündendi işte! O yanımda olsaydı, ben şuan bulunduğum pozisyonda olmayacak, ayağımdaki ağrı ve karşımda bana tam olarak ne söylediğini anlamasam da Alaz olmayacaktı.
Kahretsin ama yaa!! Ben bu şekilde bir karşılaşma ummamıştım ki hiç…
Ben böyle şansın ta içine ...
Kendi kendime söylendiğim anlarda, Alaz’ın hışımla arabadan inip yanıma geldiğini hayal meyal hatırlıyorum. O anlar ne olduğunu kavramaya çalışmakla meşguldüm çünkü.. Büyük bir çaba göstererek şimdiki zamana dönmeye çabaladım.
‘’Yolun ortasından yürüyecek kadar ne yaşamış olabilirsiniz acaba? Kör müsünüz anlamadım ki, kaldırım denilen bir yer var siz yayalar için yapılmış.’’
Sesini duyuyorum, söylediğini anlıyorum ama neden ağzımı açıp ta tek kelime ederek cevap veremiyorum.
İşin rezillik boyutu şu ki, ben durumun farkındayım ama karşımda bana şaşkın şaşkın bakan bir çift yeşil göz içimden geçenleri bilmiyor ki.
‘Oha! Onun gözleri yeşil mi?’
‘Kendine gel Çisem! Topla kendini adama biraz daha bu şekilde bakmaya devam edersen deli olduğunu zannedecek’ diyen iç sesime hak vererek, bulunduğum ortama dönmeyi başardığımda;
‘’Kızım! Sağır mısın? Cevap versene! Çattık ya!! Bu kadar işimin arasında tek eksiğim buymuş gibi kız birde bön bön suratıma bakıyor, delireceğim ya!’’
Bu kadarı da yeterdi. Tamam sağıma soluma bakmamış dalmış olabilirim, hatalı da olabilirim ama bu benimle bu şekilde konuşma hakkını ona vermiyordu;
‘’Hem suçlusunuz hem güçlü, Özür dileyip yardım edeceğiniz yerde birde karşıma geçmiş çok haklıymış gibi üste çıkmaya çalışıyorsunuz beyefendi.’’
‘’Heh!! Sonunda daldığınız kuyudan çıkmayı başarabildiniz mi? Ayrıca neyin özründen bahsediyorsunuz? Son anda güç bela durmayı becererek sizi ölümden kurtardığım için mi dilemeliyim? Bilmem farkında mısınız ama yolun ortasından gittiğiniz yetmiyormuş gibi birde karşıya geçerken etrafınıza bakma gereği bile duymuyorsunuz! Özür dilemesi gereken biri varsa, bu sizsiniz küçük hanım!’’
Ne demişti o bana? Küçük hanım mı? Hah… O ne kadar da sinir bozucu, ergence bir kelimeydi öyle be!
‘’Küçük hanım size benzer bir kere! Karşıya geçerken belki dalgınlığıma gelmiş etrafıma bakmamış olabilirim ama asla yolun ortasından yürüdüğümü kabul ettiremezsiniz bana!’’
‘’Ya sabır!’’ diyerek yüzünü sıvazladığında etrafında tam tur döndü ve en sonunda elini bana doğru uzattı.
Allahım… Onun elleri ne kadar da güzeldi öyle. Benimkiler bile bu kadar bakımlı değildi yahu!
‘’Bulunduğunuz yer sanırım rahat geldi! Eğer bir problem yoksa yoluma gitmek zorundayım zira sayenizde yeterince geç kaldım o yüzden elimi tutarsanız kalkmanıza yardım edebilirim!’’
Kim!
Ben mi!
Elini mi tutacağım onun?
Aman Allah’ım...
‘’Bakın sonra bir şey dediğimde yanlış anlıyorsunuz. O yüzden tek tek söylüyorum. Uzatmış olduğum şu elimi bir an önce tutun ki, yaşadığımız olayı bir an önce bir neticeye kavuşturalım!’’
Söylediklerine ne şekilde karşılık vermem gerektiğini düşündüğüm anda, kurtarıcım olduğunu düşündüğüm o ses yankılandı kulaklarımda.
Nereden geldiğini bilmediğim Poyraz, suratında ki adeta gel beni dağıt diyen, pişmiş kelle bir sırıtışla yanımızda duruyordu;
‘’Selam gençler! Siz hayırdır!’’ derken birde utanmadan bana göz kırpıyordu gereksiz!!
‘’ Aaaa Çisem! sen ne yapıyorsun yerde?’’
Ah, bu soruya çok güzel cevaplar verirdim bende sen dua et abine! Edebimi bozmadan yapabildiğim tek şey şu an için sadece göz devirerek cevap vermek oldu.
‘’Ne kadar rahat onu test etmeye çalışıyorum Poyraz’cım!! Görmüyor musun? Ufak bir kaza yaşandı ve ben şu an ayağımın üzerine basabileceğimi pek zannetmiyorum, bileğim çok acıyor.’’
‘’ Bir saniye… Bir saniye! Bölüyorum ama siz ikiniz tanışıyor musunuz?’’ diyerek araya giren Alaz parmağı ile bir Poyraz’ı bir beni gösteriyordu.
‘’Aaa!! Tabi ya siz daha önce birbirinizi hiç görmediniz değil mi? O zaman şöyle yapalım, ilk önce seni yerden kaldıralım Çisem. Ayağının üstüne basmamaya çalışarak ağırlığını bana ver. Muhtemelen bileğini burkmuşsun eve kadar dayanmaya çalış olur mu?’’
Yapacak pekte bir şeyim olmadığı için söylediklerini uygulayarak Poyraz’a tutunup ayağa kalkmaya çalışırken acıyan bileğimi umursamamaya çalışıyordum.
‘’Tamam, çok güzel, kendini nasıl hissediyorsun? Çok canın yanıyor mu?’’
Bu çocuk gerçekten de iyi bir doktor olacaktı!
‘’Dayanabilirim Poyraz sorun değil’’
Poyraz’ın kolunda ayağımın üstüne basmamaya çalışarak dikiliyordum.
‘’O zaman şimdi o müthiş anı yaşama zamanı!’’ dediğinde bende Alaz da kafalarımızı bir anda ona doğru çevirerek ne demeye çalıştığını anlamlandırmaya çalıştık.
‘’Abicim! Tanıştırayım yeni ve tek kiracın Çisem!’’
O an ki Alaz’ın birden başını bana çevirmesi, şaşkınlığı ve gözlerinden adeta fışkırırcasına çıkan ateşi sanırım kolay kolay aklımdan çıkaramayacağım. Birkaç saniye bana baktıktan sonra, boğazına sanki bir şey takılmışçasına öksürdüğünde düşüncelerini toparlamaya çalıştığını anladım.
‘’Öyle mi!! Çok memnun oldum Çisem hanım, talihsiz bir karşılaşma oldu ama bunu da yaşayacak mışızdı.’’ Dediğinde, onun ellerinin neredeyse iki katı küçüklüğünde olan elimi onun eline doğru uzatarak tokalaşmamıza izin verdim. Verdim vermesine ama o an içimde oluşan duyguları birde bana sorun. Kendimle ve duygularımla cebelleşmeye çalışarak verdiğim bu savaşa birde elini tuttuğumda yaşadığım elektrik eklenmişti.
Onun da aynı duyguları yaşamadığını ummak istiyordum çünkü elim o kocaman avuçlarının içine yerleşeli iki saniye bile olmamıştı ki, kafasını bir anda kaldırdı. Beni nerdeyse olduğum yere mıhlayacak gibi bakan delici bakışları ile yüzümü santim santim süzdü. Daha ne olduğunu çözemeden de elini bir anda çekti.
‘Lütfen Allah’ım ben yanlış anlamış olayım’ diye düşünmekten başka şansım yoktu. Bu oldukça gerilimli ve elektrik yüklü yaşanan kısacık tanışma faslından sonra Poyraz araya girerek;
‘’Tanışma da yaşandığına göre! Ben bugün arabasızım ve malum Çisem’ in de ayağında problem olduğuna göre bizi eve bırakabilir misin Abicim?’’
Bu sefer o delici bakışlar Poyraz’ a çevrilmişti.
‘’Tabii yaa ben de senin özel şoförünüm zaten. Geç kaldım diyorum oğlum nesini anlamıyorsun acaba? Koskoca İstanbul da yok mu taksi? Bin ve git.’’
‘’ Çıkk… çıkk… Çıkk… Ben tabi ki giderim ama Çisem’ in durumunu unuttuğunu farz ederek yeniden hatırlatayım, hani kız yürüyemez yaa!’’ diyerek Alaz’ a göz kırptı. Bu çocuk ne yapmaya çalışıyordu? Anlayan biri bana da anlatabilir mi lütfen?
‘’Sabır, ya sabır, şu günün bir an önce bitmesini istiyorum ben kafayı tırlatmadan’’ diyerek bıkkınca bir nefes vermiş ve suratını da sıvazladıktan sonra, kafasıyla ufak bir hareket yapıp beni işaret etti.
‘’Madem öyle yardım ette binsin arabaya’’ Poyraz’ın yüzünde oluşan zafer gülümseyişi eşliğinde arabaya doğru ufak adımlarla ilerlemeye başladık.
‘Bu adam tam bir hödük’ diyen iç sesimin ağzının tam ortasına bir tane geçirdikten sonra Poyraz’ın açmış olduğu kapıdan içeri kendimi yan bir şekilde kaydırarak oturdum.
Hızlı bir şekilde, kimseden çıt dahi çıkmayan kısa bir araba yolculuğundan sonra Poyraz’ın yardımıyla arabadan ineceğim sıra aklıma gelen şeyi yapmakla yapmamak arasında gidip geliyordum. Utanacağımı bildiğim halde sağlam olan ayağımı arabanın dışına attıktan sonra,
‘’Eve kadar getirdiğiniz için teşekkür ederim Alaz bey . Zahmet oldu kusura bakmayın!’’
Asıl niyetim laf sokmak değil, kesinlikle teşekkür etmekti ama yine dilime engel olamamış istemediğim kelimelerinde çıkmasına sebep olmuştum. Artık umduğunu değil bulduğunu kabul etsindi beyefendi!
İndiğim arabanın kapısını anın gazına gelmiş olduğumdan, biraz hızlı kapatmış ta olabilirim tabi ki!
Ama inanın ki azıcık çok değil!!
Bu da bay sinir küpünü birazcık kızdırmış olmalı ki, yanımdan geçip giden , daha doğrusu uçup giden şeyin bir araba olduğunu içinden inen ben olmasam bilemezdim sanırım.
Arabanın giderken çıkardığı sesle mahallede birkaç meraklı kişinin dışarı çıkarak bakmasına sebebiyet verdiğimiz zaman bu kişilerden birinin ev sahibim Aynur teyze olduğunu fark etmem, yüzümün bir ton daha kızarmasına neden oldu.
Çaktırmamaya çalışarak Poyrazı dirseğimle dürttüğümde gözlerimle yukarıyı işaret ettim.
‘’İşte bu harikaa!’’ diyerek ağzının içinde bir şeyler geveledi. ‘’Şu dakikaya kadar senin için ümidim vardı ama artık maalesef yok Çisem! Eğer bu gördüğümüz kadın benim annemse, olayın içeriğini öğrenmeden bırakmaz ve ayağının bu halini görünce de seni eve yollamaz’’ daha cümlesine devam etmek istese de Aynur teyze yukarıda seslenmeye başlamıştı bile.
‘’Hayırdır çocuklar, bir şey mi oldu?’’
Poyraz, ben sana demedim mi dermiş gibi bakarak kafasını salladıktan sonra;
‘’Çisem ayağını incitmiş anne, ufak bir şey ‘’
‘’ Aaaa!! Ne oldu güzel kızım, çok ağrın var mı?’’
Başımı yukarı kaldırıp eğilmekten neredeyse aşağıya düşecek olan Aynur teyzeye baktım. ‘’Ufak bir kaza Aynur teyze. Biraz uzansam geçer sanırım.’’
‘’Ah be yavrum, niye dikkat etmedin ki? Poyraz, Çisemi de al bize gelin hemen, bu halde eve götürme kızı! Kapıyı açıyorum hadi’’ diyerek gözden kayboldu.
Ama ben daha cevap verememiştim ki! Bir çare ararmış gibi Poyraza baktım.
‘’Maalesef yapacak bir şey yok Aynur sultanın radarına yakalandın bir kere! İstikamet bizim ev bücür!!.’’
Poyraz eşliğinde ne kadar istemesem de onların evine çıktıktan sonra, Poyraz ayak bileğimi inceleyip krem sürerek sargı bezini de sardı. İki, üç gün ayak üstü çok kalmamam gerektiğini söyleyerek dışarıda bazı işlerinin olduğunu açıklamış ve evden çıkmıştı. Şimdi Aynur teyze ile baş başa kalmıştım.
Tam ne dersem evime, sıcak yatağıma bir an önce kavuşabilirim diye düşünürken, bunun da aslında düşünceden ibaret kalacağını anlamış olmam çok uzun sürmedi.
‘’Hiç öyle yüzüme cin cin bakıp, acaba nasıl eve kaçarım diye düşünme çünkü akşam yemeğine bizdesiniz!’’
Hadi amaa…
‘’Aynur teyzem hiç zahmet etme! Hem Elif gelecek birazdan.’’
‘’Aaaa hiç duymamış olayım olur mu? Ne zahmeti kızım, ayağının üstüne basmaman gerektiğini Poyraz’dan duydun, Elif’i ara direk o da buraya gelsin yemek yeriz öyle inersiniz evinize!’’
Daha fazla çırpınmamın anlamı kalmamıştı. Anlaşılan bugün yaşanılanlar yetmezmiş gibi, akşama da Alaz beyle tekrar karşılaşacaktık. Her şey bir yana birde aynı masa da yemek yiyeceğimiz gerçeği vardı tabi.
Elif’i aradığımda garipsenecek bir şekilde hiçbir tepki vermeden kabullenmişti. Konuşmamızın üzerinden daha bir saat geçmeden gelerek beni şaşırtmış olması yetmezmiş gibi, şu an mutfakta Aynur teyzeye akşam için yardım etmekle meşguldü.
Keyifli bir şekilde yaptıkları konuşmaları salonda uzanmakta olduğum koltuğumdan bile duyabiliyordum.
Bu işte kesinlikle bir enteresanlık vardı ama nasıl olsa kokusu yakında çıkardı.
Akşam saat sekizi göstermeye yakın, masayı hazırlamaya başladıklarında her ne kadar yardımcı olmak istesem de bir şekilde bu çabam geri püskürtülmüştü.
En son ki çabam ise gayet takdire şayandı ki o da Aynur teyzenin ayağında giymekte olduğu terliği çıkartarak ‘ Yerine geçip uzanmaya devam etmezsen, anne terliği geliyor bak’ diyerek küçük bir tırsma sonucu beni neredeyse tüm günümü geçirdiğim canım koltuğuma geri göndermek olmuştu.
AH BU ANNELER VE HEDEFLERİNİ ON İKİ DEN VURAN TERLİKLERİ…
Gerçekten harika bir masa şu an tam karşımda dururken, Poyraz’ın ne şakalarına ne de konuşmalarına adapte olamıyordum. Kendimi tutmasam neredeyse ağzımın suları akacak durumdayken beklemek benim için adeta ölümün ta kendisi gibi bir şeydi!
Amaa biz bekliyoruz!
Neyi mi?
Tabi ki Alaz’ı!!
Beyefendi bugün ki toplantısına yaşadığı pürüzlerden dolayı gecikip ileri bir saate almak zorunda kalınca, nasiplenmek yine bana kalmıştı ne hikmetse.
Yalnız burada ki yaşanan pürüz sanırım ben oluyordum…
Ben ve düşüncelerim belli bir düzlükte sürüklenirken, zil sesini duyunca sevinmekle heyecanlanmak arasında gidip geldim.
Sevindim çünkü sonunda aç karnımı doyurabilecektim. Heyecanlandım çünkü bugünün şaşkınlığını henüz üzerimden atamadan ikinci bir karşılaşma nasıl hissettirecekti açıkçası çok bir bilgim yoktu.
Önden yüzündeki gülümsemesiyle Aynur teyze, arkasında ise bana göre kocaman olan cüssesi ve anlamadığım sırıtmasıyla Alaz içeri girdiler.
Bir dakika yaa!!
Ben az önce sırıtma mı dedim?
Alaz ve sırıtma!! Hadi canım…
Her ne kadar yüzünü ikinci defa görüşüm olsa bile, kolay kolay görmeyenin inanamayacağı, benim gibi görenin de şaşıracağı bir durumdu bu.
Fiziksel olarak o kadar dik, o kadar ben ulaşılmazım diye bağıran görsele sahip bir görüntüsü vardı ki, inanamayışımın sebebi belki de buydu.
‘’İyi akşamlar! Hoş geldiniz. Biraz beklettim sanırım , kusura bakmayın.’’
Elif’e küçük bir baş selamı verdikten sonra, bakışlarının adresi benim oturduğum koltuğa kaydı. Yüzünde ki sırıtma yavaş bir biçimde kaybolarak yerini ciddi bir o kadar da ürkütücü bir şekle bıraktığında kendimi adeta diken üstünde oturuyormuş gibi rahatsız hissetmeme neden olmuştu.
Yüzümde birkaç saniye oyalandıktan sonra, ayak bileğimde fazlaca duraksaması, bugün yaşanılan o anlara geri gittiğinin habercisi gibiydi. O delici bakışlarının adresi tekrar yüzüm olduğunda;
‘’Siz’’ dedi. Gayet resmi bir ses tonu takınarak;
‘’Daha iyisinizdir umarım. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz.’’
Normal şartlarda o ve ben yalnız olsak asla cevap vermezdim ama… Dua etsin ki etrafım insan dolu! En kibar halime büründüm bir anda.
‘’Teşekkür ederim Alaz bey! Daha iyiyim, Poyraz ilgilendi sağ olsun'' Başını aşağı yukarı sallayarak onayladığı sıra Poyraz;
’’Off!! Gerildim ya bu ne böyle mahkeme ortamı gibi, ne kadar resmisiniz siz öyle! Sizler, beyler havada uçuşuyor. Biriniz Alaz, diğeriniz ise Çisem bu kadar basit bir şeyi niye bu kadar uzatma gereği duyuyorsunuz ki?’’
Alaz bir anda başını hızla Poyraz’a doğru çevirdi.
‘’ Zevzek zevzek konuşmayı kesecek misin? Yoksa ben kestireyim mi kardeşim?’’
Poyraz aldığı ikazı kafasında tartarmış gibi tek gözünü hafif kısıp abisine baktığında;
‘’Hımm, Aaa, Şeyy!! Eee ne bekliyoruz hadi masaya geçelim.’’ diyerek ilerlemeye başladı. Elif’le benden aynı anda çıkan kıkırdamalar sonucu Poyraz geriye dönüp, ‘’Elime düşeceğiniz günü sabırla bekliyor olacağım kızlar.’’ Dedi.
Konuşmasını daha fazla devam ettirememişti çünkü ensesine Alaz tarafından kocaman bir şaplak indirilmiş durumdaydı.
En sevdiğim ve keyif aldığım şeylerden biri sohbet eşliğinde yenilen yemeklerdir. Hem yemek yiyor hem de Aynur teyze ve Poyraz’ın anlattıklarını dinlerken bir yandan da elimden geldiğince edilen muhabbete dahil olmaya çalışıyordum.
Her ne kadar karşımda oturan Alaz gerilmeme sebep olsa da bunu hissetmiş gibi davranan Aynur teyze sayesinde ortama biraz daha adapte olabilmiştim.
Kafamın içerisini nerde ve ne zaman oluştuğunu bilmediğim düşünceler silsilesi adeta bir örümcek ağı misali sarmalamış bir durumdaydı. Tek bildiğim bu durum benim açımdan hiç iyi yerlere gitmiyordu.
O yeşil gözleri tekrar görmek, bana baktığını hissetmek bastıramadığım bir duyguydu içimde. Hani mavi gözler için girdap gibi derler ya, bu tamamı ile yalanmış onu anladım. Alaz’ın gözlerini görmeyen biri söylemiş bunu kesin.
Yaşadığı olaya ve ruh haline göre koyulaşıp, açılıyordu resmen ve bu bende tekrar tekrar bakma isteği doğuruyordu.
Engelleyemediğim bir duyguyla kafamı kaldırdığımda kaldırmaz olmayı yeğlerdim. O delici, ateş saçan bakışlar pür dikkat üzerimdeydi. Sanki bir olayı çözümlemeye çalışıyormuş gibi, anlamakta zorlandığınız bir şeyi anlamlandırmaya çalışıyormuş gibi.
Bunları yaparken bilmediği tek şey vardı ki o da,
Benim küçük kalbimin bu olayı kaldıramayacağıydı.
O yeşil gözler şu an tam gözlerimin içine bakıyordu ve ben sanırım donmuş kalmış olmalıyım ki yanımda oturan Elif tarafından bacağıma bir tekme yediğimde farkına vardım.
‘’Aynur teyze sana bir şey sordu Çisemcim cevap ver istersen.’’ Diye yüksek sesle söylediği şeye ağzının içinden yaptığı homurtulu konuşma eklenince renkten renge girdim.
‘’Adamı gözlerinle yemeyi kes ve konuya odaklan herkes size bakıyor’’
İşte şu an deve kuşu gibi kafamı yerin bilmem kaç metre derinine gömme fırsatım olsa hiç kaçırmazdım…
Masada bulunan ben ve Alaz hariç herkesin suratında bir sırıtma mevcuttu. Yaşadığım zor durumdan çıkmama sebep yine Aynur teyze olmuştu. Bu kadının bu akşam ki kaçıncı kurtarışıydı beni acaba?
‘’Alaz, Çisem de senin gibi mimarlık okuyor biliyor musun? Hem çokta iyi Maşallah dersleri. Hani babanın arkadaşı vardı Ahmet onun vesilesi ile tanıştık. Babasının asker arkadaşıymış.’’
Gözleri yine beni buldu,
‘’Öyle miii? Ne güzel, demek meslektaşım olacaksınız.’’
Biri bana bu adamın benimle ne zoru olduğunu açıklasın çok acil. Bu nasıl bir bakıştır, tek kaşı havada, gözleri daha çok ortada ve hafif yukarı doğru kalkmış alaycı bir dudak…
‘’Madem öyle size kısa bir soru sormama müsaade eder misiniz acaba Çisem hanım?’’
Sanırım böyle bir hamle beklemediğim içindi yaşadığım donukluk.
‘’ Tabi ki Alaz bey buyurun lütfen!’’
‘’Neden mimarlık Çisem? Daha farklı ve değişik bölümler varken neden? Nedir senin bu mesleği istemene sebep olan şey?’’
Allah’ım o bana adımla mı seslendi bana mı öyle geldi? Erimenin sırası değil Çisem topla kendini ve ona öyle bir cevap ver ki anlasın senin kim olduğunu!
Önce oturduğum yerde dikleştim. Ne kadar becerebildim bilmesem de, en azından denedim diyelim biz ona!
‘’Şöyle ki Alaz bey! Mimarlık benim küçüklükten beri istediğim bir meslek. Kendimi bildiğimden beri arkadaşlarım farklı oyunlar oynarken ben etrafımı inceler neyi nasıl koysam daha iyi olurdu diye hesabını yapardım, anlayacağınız olurda amacıma ulaşabilecek olursam, ben mesleğine aşık bir mimar olacağım için bu yolda önüme hangi engel çıkacak olursa olsun yıkar geçerim, acımam!!!.’’
Onun gibi tek kaşımı kaldırarak yaptığım açıklama sonrası, kendinden emin bir tavırla baktım suratına. Sanırım özellikle son cümlelerimle onu şaşırtmayı başarabilmiştim.
‘’Cümlenizin sonun da dile getirdiğiniz şeyler oldukça iddialı ve bir o kadar güven kokan sözler. Açıkçası bu tarz bir açıklama değildi sizden beklediğim. Daha basit şeyler söylersiniz diye ummuştum ama beni şaşırttınız cidden!!! Umarım belirlediğiniz hedeften şaşmaz başarılı olursunuz.’’
O kadar iddia kokan cümlelerin ardından, hiç beklemeden en resmi şekliyle cevap verdim yine ona.
‘’Güzel dilekleriniz için teşekkür ederim Alaz bey’’
‘’Konuşma yapmaya okulunuza geldiğimde orada mıydınız bilmiyorum ama birinci sınıf, derslerinde başarılı birkaç öğrenci arasında seçimler yapıp, şirketimiz bünyesinde ileriye dönük olarak tecrübe kazandırabileceğimiz stajyerler alma niyetindeyiz. Tabi ki bunu belirleyecek olan ilk önce ders notlarınız, sonrasında da seçilen kişiler ile karşılıklı yapacağımız konuşmalar. Ders notlarınızın iyi olduğu göz önüne alınacak olursa kim bilir belki de o kişilerden biri ya da ikisi siz de olabilirsiniz.’’
Bu konuşmayı sadece bana yönelik yapmadığını Elif’e dönen bakışlarından ve her nedense ona karşı olan sıcak tutumundan anladım.
Elif’e karşı olan davranışları daha sıcakken, bana neden bu kadar soğuk ve katı bir tutum içinde olduğunu aklım almıyordu. Bugün yaşanan olay harici herhangi bir karşılaşmamız bile söz konusu değilken, neydi bu ketum davranışlarının sebebi?
Konuşmalar arasında yenilen yemekle beraber saatinde epeyce ilerlediğini anlamam için sanırım bileğimin sızlamaya başlaması gerekiyordu.
Aniden ayak bileğime saplanan sızıyla beraber istem dışı inlememle, herkesin bana odaklanması bir oldu. Vücudumun yarısını masadan aşağı eğerek ayak bileğime bakmaya çalıştığım sıra gördüğüm görüntü, bir kez daha laf dinlemememin başıma açtığı işin göstergesiydi.
Yerimde dikleşmeye çalıştığım sıra bir yandan da sızlanmamaya çalışarak Poyraz’a baktım. Ellerini göğsünde kavuşturmuş , tek kaşı havada ‘ ben sana başına gelecekleri söylemiştim’ dermiş gibi bakıyordu.
‘’Tamam!!! Haklıymışsın, seni dinlemediğim için hatalıyım ve canım çok yanıyor ama yanınızda o şekilde oturamazdım Poyraz. Benden ayağımı uzatarak oturmamı istedin, bunu yapamazdım.’’
Bir yandan of çekerek sandalyesini geriye itip yanıma yaklaşıp önümde eğildi. Bileğime bakacağını bildiğimden elimden geldiğince bacağımı ona doğru uzatmaya çalıştım.
‘’Tamam daha fazla zorlama, siz her ne kadar dikkate almasanız da doktor oluyorum kızım ben doktor. İnsan doktorunun sözünü dinlemez mi? Bak şişmiş işte dedim sana değil mi? Uzatarak otur, şişer dedim ama dinleyen kim. Kim takar ki Poyrazı, kıvran şimdi ağrıdan.’’
Bu kadar ettiği sözden sonra canımın da acısıyla gözlerimin dolduğunu hissetsem de bir şey yapamıyordum. Sadece yüzüne bakıyor belki bir çare bulabiliriz düşüncesini içimden geçiriyordum.
‘’Bakma yüzüme öyle dolmuş gözlerle kedi yavrusu gibi, hemen eve gidiyor, yatağına yatıyorsun ve yarın hiçbir şekilde ayağının üstüne basmıyorsun. Kremini zamanın da uygulayıp dediklerimi dinlersen iki güne şişliği iner tamam mı?’’
‘’ Bu sefer söz dinleyeceğim dediklerini, bak hatta gidiyorum bile’’ diyerek ayağa kalkmaya çalışmamla omuzlarımdan bastırılarak oturmam bir oldu.
‘’Çisem!! Sen karşıdan bakınca akıllı birine benziyorsun ama bu akşam karar verdimde, yok bir gram bile akıl yokmuş sende be!! Ben sana basmayacaksın diyorum, sen yürüyerek eve gitmek için ayağa kalkmaya çalışıyorsun.’’
‘’Poyraz pardon ama insanların uçma özelliği oluştu da benim mi haberim yok acaba? Evime gitmek için ayağa kalkmaktan başka ne yapmalıyım? Bana verebilecek bir cevabın var mı?’’
Bir süre yüzümde dolaştırdığı gözleri, bir şeyleri düşündüğünü gösteriyordu ama sonrasında suratında oluşan sinsi gülümseme pekte iyi bir çözüm bulmadığının habercisiydi.
Masada olan herkes bir şeyleri anlamış olsa da ben hala bön bön Poyraz’a bakmakla meşguldüm.
İlk itiraz cümlesi yanımda oturan Elif’ten geldi,
‘’O aklındakini Çisem’e asla kabul ettiremeyeceğinin farkındasındır umarım Poyraz!’’
‘’ Hım… Şöyle bir bakıyorum da başka bir şansı yok maalesef, tek çaresi bu. Ya kabul edecek ya da burada kalmaya devam edecek bu kadar basit Elif’çim. Kendisi bilir yani!’’
Ortada dönen şeyin bir ben mi farkında değildim. Masada ki herkesi tek tek göz hapsine aldığımda, Alaz hariç hepsinin yüzünde saçma bir gülümseme vardı.
Burada ki tek salak olma ödülünü de aldığıma göre, artık başıma gelmesi muhtemel olayı öğrenme vaktiydi sanırım.
‘’ Biriniz bana da ne olduğunu söyleyecek mi acaba?’’
Poyraz, Alaz’a doğru baktı.
‘’Yaptığın hatayı telafi etme vaktidir sayın abicim, seni ortaya alabilir miyiz? Dediğinde taşlar yerine yavaş yavaş oturmaya başlamıştı.
‘’Olmaz!’’ dedim bir anda ayağa tekrar kalkmaya çalışarak. O aklınızdakini silin atın, o kesinlikle olmaz!!’’
‘’Olur bücür olurrr, anlamazsın bile’’
‘’Hayır diyorum Poyraz kabul etmiyorum böyle bir şeyi, hem Alaz bey de istemez zaten.’’
Son kozum işe yaramak zorundaydı, yaramalıydı. Elimden Alaz’ın kabul etmemesini ummaktan başka bir şey gelmiyordu.
Poyraz’a ‘gördün mü bak’!! Dermiş gibi bakışlar attığım sıra ummadığım o ses yankılandı kulaklarımda;
‘’Elif, sen önden giderek kapıyı açar mısın abicim? Madem ortada bir hata var, telafi edelim bakalım.’’ Diyerek oturduğu sandalyeyi geriye iterek yanıma geldiğinde, daha ne kadar küçülebilirsem o kadar olduğum yerde küçülmeye başladım.
Bugün neydi bu yaşananlar? Nasıl bir gündü bugün böyle?
Sonrasında geriye itilen sandalyelerin, açılan kapıların sesleri bir yana, benim kulaklarımda çınlayan tek ses Alaz’ın bana söylediğini bildiğim tek ve kısacık bir cümleydi.
‘’İzniniz ile küçük hanım!!’’
Gerisi karanlık…
Nerden geldiğini anlayamadığım bir sıcaklık…
Bir geminin limanına kavuşması gibi güven ve ormanları bile kıskandıracak kadar derin bakan yeşil gözler…